Mevlid Kandili Nedir
mevlit kandili nedir mevlid kandili mevlıd kandılı mevlid kandılı nedir
Kızlar biliyorsunuz yarın 14 Şubat Pazartesi mevlid kandili...Peki ama nedir mevlid kandili, neden kutlanır...
Sevgili Peygamberimiz (sas) in dünyaya teşrif ettikleri [20 Nisan 571, Pazartesi] Rabiülevvel ayının 12. gecesidir ki buna Mevlidi Nebi [Kutlu Doğum] denir. Kâinat ve beşeriyetin yüzyıllardır yolunu gözlediği o Peygamberler Peygamberinin doğum günüdür bugün.
Hz. İbrahimin duası, Hz. İsânın müjdesi ve dedesi Abdülmuttalip ve annesi Âminenin rüyasıdır. Fil vakası onu haber verdi. Doğduğu gece irhasât denilen bir takım olağanüstü hâdiseler cereyan etti.
Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü. Sâve Gölünün suları bir anda çekiliverdi. Ateşe tapanların bin yıldır aralıksız yanmakta olan ateşleri hiç sebepsiz sönüverdi.
Asırlardır kupkuru olan Semâve Vadisi, seller altında kaldı. Gökyüzünden onlarca yıldız kaydı. Kisrânın saraylarından ondört burc kendiliğinden yıkıldı. Kâbedeki putların pek çoğu baş aşağı devrildi.
Şeytân, ölesiye çığlık kopardı. Daha ne gizemli olaylar iç içe ve peş peşe yaşandı. Nasıl yaşanmasındı ki Kâinatın Efendisi, İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Ahmedi Mahmudu Muhammed Mustafa (sas) dünyaya teşrif ediyorlardı. Bütün varlık Onu ayakta karşılamıştı.
Doğum ânı öncesi hanei saadetleri nurla doldu, yıldızlar evin üzerine salkım salkım dökülecekmiş gibi aktı.96 Seher vaktiydi. Bir ara Âmine validemizin kulağına müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bir de ne görsün? Bembeyaz bir kuş peydahlandı ve yanına geldi; sonra da kanatlarıyla Âminenin sırtını sıvazladı. Ne korku kaldı, ne kaygı. Yine doğum öncesi başka bir nur gözüktü. Âmineye bu nur ile Şamın saray ve köşkleri gösterildi. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmez de muhteşem bir nur bulutu kendisini sardı.
Tam o esnada mukaddes doğum gerçekleşti. O sıra ebesi Şifa Hatun gizemli bir ses duydu: Allahın rahmeti, Onun üzerine olsun! diye. Hattâ Rum diyarının bazı sarayları bile görünmüştü kendisine. Maşrık ile mağrib arası nurlara boğulmuştu. Annesinin anlattığına göre: Doğuda, batıda ve Kâbenin üzerinde bir bayrak gördüm. Doğum tamamlanmıştı. Yavruma baktım, secdedeydi. Parmağını da göğe kaldırmıştı. Hemen bir ak bulut inip onu kapladı. Şöyle bir ses işittim: Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin. Tâ ki mahlukât Muhammedi ismiyle, sıfatıyla, sûretiyle tanısınlar! Biraz sonra da bulut gözden kaybolup gitti.
Hz. Âdemden başlayarak devirlerden devirlere, aileden aileye intikal ede ede gelen o Biricik Nur, artık vücud sahnesinde varlık bulmuştu.
Efendimizin Allahın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur. dediği kendi Nuru, beden giymiş, görünür hâle gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra da başını ve parmağını semaya kaldırmıştı.
Doğduğunda sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında peygamberlik mührü Hâtemi Nübüvvet vardı. Dedesi Abdülmuttalip adını Muhammed koymuştu. Övülen demekti. Zira onu Allah övmüştü; melekler, insanlar ve cinler de övecekti.
Sonra o Nur topunu alarak Kâbeye götürdü ve Allaha duada bulundu: Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allaha hamdolsun! dedi. Nasıl ki insanlara ve cinlere sonsuz mutluluğun yollarını gösterecek Nebi dünyaya teşrif edince bütün varlık ayağa kalkmıştı. Teşrifinden asırlar sonra da Doğdu ol saatte ol Sultânı Dîl / Nûra gark oldu semâvât ü zemîn S.Çelebi deyince mevlidhânlar, benzeri bir heyecanla Müminler Hoş geldin ey Kutlu Nebi! mânâsına ayağa kalkmaya devam ediyorlar. Bir edep anlayış ve göstergesi olan bu hürmet ve tazimlerini, Ona arz etmeye çalışıyorlar.
Efendimizin terakki çizgisinin müntehası Mirâc, başlangıcı da Mevliddir. Bu kutlu gecede S. Çelebinin Mevlidi Nebisi gibi, Peygamber aşkını körükleyen natı şerifler, mevlidler okunmalı.
Hafızlar, Kur'ândan Peygamberimizin adının geçtiği aşirleri seslendirmeliler. Hem yetim, hem öksüz yetişen o Nebinin doğum günü vesilesiyle öncelikle yetimler ve öksüzler sevindirilmeli, yoksullara ziyafetler verilmeli. Kutlu doğum hakkında yazılmış kitaplar ve makaleler bir kere daha topluca okunmalı. Onu anlatan sohbetler dinlenmeli.
Bol bol salât ü selâmlar getirilmeli. Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Sürûru Efendimiz Hazretlerinin doğum günü münasebetiyle bizlere düşen vazifelerin ön önemlisi ise, herhalde Onu her yönüyle daha iyi anlamaya ve Onun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır.
Fakat kutlu doğumu, aynı zamanda kendi doğumu olan İslâm dünyası, o Nevrûzu Sultânîyi lâyıkı vechiyle tesîd edememektedir. Hz. İsanın doğumun bütün dünyada noel, paskalya ve daha başka yortu ve karnavallarla kutlanılması ölçüsünde, bu Kutlu Doğum'un en azından ümmet içinde olsun Ona ve Onun mesajına yaraşır biçimde tesîd edilmesi, bir vefa borcu olmanın ötesinde İslâmın ruhundaki Hz. Muhammede muhabbet ve hürmet emrinin bir gereği olsa gerektir...
Kızlar biliyorsunuz yarın 14 Şubat Pazartesi mevlid kandili...Peki ama nedir mevlid kandili, neden kutlanır...
Sevgili Peygamberimiz (sas) in dünyaya teşrif ettikleri [20 Nisan 571, Pazartesi] Rabiülevvel ayının 12. gecesidir ki buna Mevlidi Nebi [Kutlu Doğum] denir. Kâinat ve beşeriyetin yüzyıllardır yolunu gözlediği o Peygamberler Peygamberinin doğum günüdür bugün.
Hz. İbrahimin duası, Hz. İsânın müjdesi ve dedesi Abdülmuttalip ve annesi Âminenin rüyasıdır. Fil vakası onu haber verdi. Doğduğu gece irhasât denilen bir takım olağanüstü hâdiseler cereyan etti.
Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü. Sâve Gölünün suları bir anda çekiliverdi. Ateşe tapanların bin yıldır aralıksız yanmakta olan ateşleri hiç sebepsiz sönüverdi.
Asırlardır kupkuru olan Semâve Vadisi, seller altında kaldı. Gökyüzünden onlarca yıldız kaydı. Kisrânın saraylarından ondört burc kendiliğinden yıkıldı. Kâbedeki putların pek çoğu baş aşağı devrildi.
Şeytân, ölesiye çığlık kopardı. Daha ne gizemli olaylar iç içe ve peş peşe yaşandı. Nasıl yaşanmasındı ki Kâinatın Efendisi, İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Ahmedi Mahmudu Muhammed Mustafa (sas) dünyaya teşrif ediyorlardı. Bütün varlık Onu ayakta karşılamıştı.
Doğum ânı öncesi hanei saadetleri nurla doldu, yıldızlar evin üzerine salkım salkım dökülecekmiş gibi aktı.96 Seher vaktiydi. Bir ara Âmine validemizin kulağına müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bir de ne görsün? Bembeyaz bir kuş peydahlandı ve yanına geldi; sonra da kanatlarıyla Âminenin sırtını sıvazladı. Ne korku kaldı, ne kaygı. Yine doğum öncesi başka bir nur gözüktü. Âmineye bu nur ile Şamın saray ve köşkleri gösterildi. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmez de muhteşem bir nur bulutu kendisini sardı.
Tam o esnada mukaddes doğum gerçekleşti. O sıra ebesi Şifa Hatun gizemli bir ses duydu: Allahın rahmeti, Onun üzerine olsun! diye. Hattâ Rum diyarının bazı sarayları bile görünmüştü kendisine. Maşrık ile mağrib arası nurlara boğulmuştu. Annesinin anlattığına göre: Doğuda, batıda ve Kâbenin üzerinde bir bayrak gördüm. Doğum tamamlanmıştı. Yavruma baktım, secdedeydi. Parmağını da göğe kaldırmıştı. Hemen bir ak bulut inip onu kapladı. Şöyle bir ses işittim: Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin. Tâ ki mahlukât Muhammedi ismiyle, sıfatıyla, sûretiyle tanısınlar! Biraz sonra da bulut gözden kaybolup gitti.
Hz. Âdemden başlayarak devirlerden devirlere, aileden aileye intikal ede ede gelen o Biricik Nur, artık vücud sahnesinde varlık bulmuştu.
Efendimizin Allahın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur. dediği kendi Nuru, beden giymiş, görünür hâle gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra da başını ve parmağını semaya kaldırmıştı.
Doğduğunda sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında peygamberlik mührü Hâtemi Nübüvvet vardı. Dedesi Abdülmuttalip adını Muhammed koymuştu. Övülen demekti. Zira onu Allah övmüştü; melekler, insanlar ve cinler de övecekti.
Sonra o Nur topunu alarak Kâbeye götürdü ve Allaha duada bulundu: Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allaha hamdolsun! dedi. Nasıl ki insanlara ve cinlere sonsuz mutluluğun yollarını gösterecek Nebi dünyaya teşrif edince bütün varlık ayağa kalkmıştı. Teşrifinden asırlar sonra da Doğdu ol saatte ol Sultânı Dîl / Nûra gark oldu semâvât ü zemîn S.Çelebi deyince mevlidhânlar, benzeri bir heyecanla Müminler Hoş geldin ey Kutlu Nebi! mânâsına ayağa kalkmaya devam ediyorlar. Bir edep anlayış ve göstergesi olan bu hürmet ve tazimlerini, Ona arz etmeye çalışıyorlar.
Efendimizin terakki çizgisinin müntehası Mirâc, başlangıcı da Mevliddir. Bu kutlu gecede S. Çelebinin Mevlidi Nebisi gibi, Peygamber aşkını körükleyen natı şerifler, mevlidler okunmalı.
Hafızlar, Kur'ândan Peygamberimizin adının geçtiği aşirleri seslendirmeliler. Hem yetim, hem öksüz yetişen o Nebinin doğum günü vesilesiyle öncelikle yetimler ve öksüzler sevindirilmeli, yoksullara ziyafetler verilmeli. Kutlu doğum hakkında yazılmış kitaplar ve makaleler bir kere daha topluca okunmalı. Onu anlatan sohbetler dinlenmeli.
Bol bol salât ü selâmlar getirilmeli. Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Sürûru Efendimiz Hazretlerinin doğum günü münasebetiyle bizlere düşen vazifelerin ön önemlisi ise, herhalde Onu her yönüyle daha iyi anlamaya ve Onun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır.
Fakat kutlu doğumu, aynı zamanda kendi doğumu olan İslâm dünyası, o Nevrûzu Sultânîyi lâyıkı vechiyle tesîd edememektedir. Hz. İsanın doğumun bütün dünyada noel, paskalya ve daha başka yortu ve karnavallarla kutlanılması ölçüsünde, bu Kutlu Doğum'un en azından ümmet içinde olsun Ona ve Onun mesajına yaraşır biçimde tesîd edilmesi, bir vefa borcu olmanın ötesinde İslâmın ruhundaki Hz. Muhammede muhabbet ve hürmet emrinin bir gereği olsa gerektir...