Mardin Hakkında Herşey

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Mardin Hakkında Herşey
mardin hakkında herşey ölünün mezara konuluşu güney hakimiyet gazetesi güney hakimiyet mardin hakkında
Bunları biliyor muydunuz..?
- Mardin’in Venedik’ten sonra yapı dokusu bozulmamış 2. şehir konumunda olduğunu;
- 1600 yıllık mabet olduğunu,
- Mardin halkının eski zamanlarda mangal ateşi etrafında “Kürsü” denilen düzenekle ısındıkları,
- Eski zamanlarda mutfak eşyalarının temizliği için kül, kil ve toprak kullanıldığı,
- Bağımsızlıklarını savaşarak değilde kıvrak zekaları ile kazandıklarını,
- İlk üniversite eğitiminin Kasım Padişah Medresesinde gerçekleştiğini,
- Mardin Müzesinin ilk zamanlarda Patrikhane olarak kullanıldığını, seçim binası, kooparatif binası, sağlık ocağı, çarşı karakolu aşamalarından sonra müzeye dönüştürüldüğünü,
- Gümüş işçiliğinin Türkiye merkezi olduğunu ve bu işçiliğe “Telkari” adı verildiğini,
- Yemek kültürünün Fransız mutfağından esintiler aldığını,
- Sasani kumandanlarından Mardius’un kendi imar ettiğini,
- Mardin’in gecelerinde gerdanlığı andırdığını,
Mardin'i ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu Yakın Doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır. Subariler, MÖ 4500-3500 arasında Mezopotamya'da yaşıyorlardı. Gırnavaz Örenyerindeki kazılar Gırnavaz'ın MÖ 4000'den MÖ 7. yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır.
Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ 2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır. Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Akadlar'a bırakmışlardır. Mardin, MÖ 2230'lu yıllarda Elam şehri oldu. Amuri Ailesi'nin altıncı ferdi olan Hamurabi, Sümer topraklarını Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devletini kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i de istila ederek topraklarına katmıştır. (MÖ 2200-1925) MÖ 1925 yıllarında Mardin'i işgal eden Hititler, bir yıl sonra şehri terk etmişlerdir. İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. MÖ 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkınca bunu fırsat bilen Asur Kralı Asurobalit, Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ 1190'da Anadolu'ya gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır. 60 yıl sonra 1.Tıplatpalasır; Sincar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin koruduğu Kemecin'e saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir. MÖ 1060'da 1.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılgamış yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdir. Asurluların tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetine girmiştir. MÖ 800 yılına kadar Asurlular'ın elinde kalan Mardin, daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştir. Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır. MÖ 612 yılına kadar Sityaniler, MÖ 618 yılında ise İran'dan gelen Midiller buraları ele geçirmiştir. MÖ 335 yıllarında Büyük İskender, Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçer. Buraları da istila eden İskender'in MÖ 323 yılının 28 Mayıs'ında Babil'de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos'un payına düşer. (MÖ 311) MÖ 131'de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katıldı. MS 249'da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5. yılında bir isyan başlatıp 9. Abgar'ı memleketten kovmuştur. Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir. Bu arada Mardin de Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir.

mardin11-2041.jpg


MARDİN'İN TARİHİ
Mardin, Mimari, Etnografik, Arkeolojik, Tarihi ve görsel değerleri île zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Bölgede yapılan kazılarda MÖ.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani, Hitit, Asur, İskit, Babil, Pers, Makkedonya, Abgar, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Şehirde bilimsel kazı yapılacak pek çok önemli alanı vardır. Bunun sonucunda şehrin tarihinin daha iyi ortaya konulması imkanı yaratacaktır.

tarih1-3008.jpg


Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır. Alman Arkeologu Baron Marva Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subariler'in Mezopotamya da (MÖ.4500- 3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında buldukları kiremitleri göstermiştir. Gırnavaz örenyerinde 1932 yılında başlayıp 1991 yilina kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ.4000'den M.Ö 7. yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır.MÖ.4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır.Bu Kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri Mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir. Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilip çukurlar kapatılmaktadır.Mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, Metal süs eşyaları ve mühürler kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir.

cografi2-7828.jpg


Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ.2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır. Şehircilik,sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlar'a bırakmışlardır (MÖ.2820). Akadlar,MÖ.2500 yıllarında Sümerler'le anlaşarak Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır. Prof..Dr Ekrem Memiş'in "Eski Çağ Türkiye Tarihi" adlı kitabında: "Mezopotamya'da büyük imparatorluk vücuda getiren Sami Kökenli Akadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre,MÖ.3000 sonlarında Mardin Merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adı ile anılan bir kavim oturuyordu" diye yazar. Mardin,MÖ.2230'lu yıllarda Elam şehri oldu. Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hamurabi, Sümer topraklarınıı Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti'ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i istila ederek topraklarına katmıştır.(MÖ.2200-1925).

MÖ. 1925 yıllarında Mardin'i işgal eden Hititler bir vıl sonra şehri terketmişlerdir. İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. 500 yıl hüküm süren Midiller bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil prensesini de Mısır Firavunu île evlendirmişlerdir. MÖ. 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkmış, bunu fırsat bilen Asur Kralı Asuri Balit Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ. 1190'da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır. 60 yıl sonra I.Tıplalpalasır, Sincar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin Koruduğu Kemecin'e' saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir. MÖ.1060'da I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılganuş yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdir.Asurluların tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetine girmiştir.MÖ.800 yılına kadar Asurluların elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştir.Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır.

MÖ.612 yılına kadar Sityaniler, MÖ.618 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları ele geçirmiştir. MÖ.335 yıllarmda Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçer. Buraları da istila eden İskender'in MÖ.323 yılının 28 Mayıs'ında Babil'de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos'un payına düşer. (MÖ.311) MÖ. 131'de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katıldı. MS.249'da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5.yılında bir isyan başlatıp IX. Abgar'ı memleketten kovmuştur. Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir..Bu arada Mardin'de Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir. MS.250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiştir.Bu sırada tahribat gören Nusaybin'i onarmıştır. 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral Mardin Kalesinde rahatsızlığı nedeniyle kalır. Kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca kendisine kasır yaptırıp 12 yıl boyunca burada yaşar. Daha sonra Kral, memleketi Pers'ten birçok asker ve sivil getirip onları Mardin'e yerleştirir.442 yılına kadar getirilen insanlar vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur. 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz hale getirir. Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir; kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlar. Bu süre içinde Persler'in ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir. Mardin'e Bizanslar 640 yılında Hz-Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasilerin hakimiyetine girmiştir.Bu dönemde islamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaıptedişleri 895 yılına rastlar. Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar. 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i zapt ederler. Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla ipek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar.. Alparslan'ın Malazgirt zaferinden sonra Türkler'in Anadolu'ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayanı Mervaniler Devleti Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer. Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i l105'te ele geçirerek devletin başkenti yapar.Halep'i aldığı gibi Haçlılara karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İl Gazi Bey büyük ün kazanır. Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı ele geçirir, İl Gazi' nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin basına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olup, Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu'nu, Bilecik Haçlı Senyör'ünü ve Kudüs Kralı Bodven'i yenerek büyük başarı kazanırlar. Böylece Artuklular bölgede büyük devlet kurarlar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi camii, Medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır.

Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar. Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarlarını başarısızlığa uğratmıştır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler.15.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 ikili kuşatması bu girişimleri aksatır. 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder. Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır. Bu süreç içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunluların rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler. Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler. Bu dönemde Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey, Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir. Bu çalışmasının ve başarısını taçlandıran bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan Kasın Paşa Medresesini yaptırır. 16.yüzyılın başında Akkovunlular'ı egemenliğine alan Şahı İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder. . Mardin'in kesin olarak Osmanlılar'ın eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. Diyarbakır (Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt Bilgini İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle birleşerek kaleye defalarca saldırılar düzenlemiştir. Ancak halkın kahramanca karşı koyması iki tarafında zor günler geçirmesine neden olmuştur. Kartal Yuvasına yardım beklentisi boşa çıkınca Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisi 7 Nisan l5l7"de Mısır'da bulunan Yavuz Sultan Selim'e kaleye girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı Devletinin ilk halifesini çok sevindirmişlerdir. 1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlanmıştır. 1518''de Mardin Sancağı: Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden oluşuyordu. Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ve Musul'un Sancağı durumunda kalmıştır. Mardin sancağında halk: Göçebe ve yerleşik olarak iki bölüme ayrılmaktaydı. Yerleşik halk inançları açısından: Yahudiler, Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler),Müslümanlar ve bir kısım Şemsilerden (Güneşe tapanlar) oluşuyordu.

mardin_ulu_cami-5092.jpg


mardin6-1699.jpg


mardin3-8764.jpg

 
Cevap: Mardin Hakkında Herşey

Mardin Dili ve Edebiyatı

Mardin, mimarî, etnografik, arkeolojik, tarihî ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğu'nun şiirsel kentlerinden biridir. Bölgede yapılan kazılarda MÖ.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani, Hitit, Asur, İskit, Babil, Pers, Makkadonya, Abgar, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin birçok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.
İnsanların iletişim vasıtası, bir insan topluluğuna özgü olan, o topluluktaki bireylerin duygu ve düşüncelerini anlatmak ve birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları sesli ve kimi zaman da yazılı göstergeler dizgesi..." olduğuna göre Mardin'de de konuşulan dilin tortusu incelendiğinde Süryanice, Arapça, Farsça ve nihayeten Türkçe'nin yapısal belirleyiciliği olduğu bir hakikat olarak göze çarpar. Türkçe'mizin bugün kullanılan şeklinin geçirdiği süreç de dikkate alındığında Proto-Türkçe birliğinden konuştuğumuz bugünkü Türkçe'ye kadar aşılan merhalelerin yatay ve dikey gelişimi gibi Mardin'de konuşulan yerel halk dilinin çeşitli katmanlardan oluştuğu arkaik Arapça'dan uzak Türkçe ve Farsça unsurlar taşıdığı çeşitli kitaplarda yer bulmuştur. Çok zengin bir folklorik yapıya sahip olan çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, İpek yolunun önemli geçiş noktası olan, Dicle ve Fırat bereketinin odak noktası, Mezopotamya'nın engin coşkusunu barındıran Mardin'in nüfus değişimi ve dil yapısının zenginliğinin kaynağı da bu olsa gerek ...
Mardin de konuşulan dili Osmanlı Türkçe'sinin Cumhuriyet öncesi dil çeşnisine benzetmek bizce olasıdır. Dilin geçirdiği evrelerin, dil akrabalıklarının, kelime alış-verişlerinin, göçler, savaşlar, kervan ticaretinin İnsanları ve iletişim vasıtalarını ne denli etkilediği bilinmekle birlikte "Dilbilimci" ağırlıklı bir incelemeye ve araştırmaya daha fazla inmeden medeniyet katmanlarının artılarının kazandırdığı bugünkü sevecen konuşma tarzını, ağır ama vurgulu tonlamayı Mardinli'ye has bir güzellik olarak kabul etmek gerekir. Burada konuşulan yerel dilin hançerede seslere verdiği ezgi melodik bir dışa vurumdur. 1989 yılında yayınlanan Fars kaynaklı bir kitapta -sözlük- 4000 ortak Türkçe-Farsça kelime bulunduğu vurgulanmaktadır. Yerel dil de bundan nasibini almıştır.
Gırtlak ağırlıklı konuşma; ağıtları yakıcı bir lav, Türkülere hasret örgülü bir çağrı olarak gökyüzüne taşır.
Eğitim düzeyinin artmasıyla Mardin'de konuşulan yerel dilin kullanım sıklığındaki azalma, bilimsel yargıları paylaşmadaki kısırlığı dikkate alındığında bu dil dokusunun 10-20 yıl sonra çokça değişeceği kanaatini yaygınlaştırmıştır...

TARİHTE ALDIĞI İSİMLER

Sihirli bir kürede gibi pembe bir hayal, tarihin geçmiş rüzgarlarının estiği Mardin Kalesindeki gerçek...

Mardin, tarihin beşiğine tutulan en anlamlı mercek...
Tarihte Mardin için birçok isim kullanılmıştır. Bunlar: Erdobe, Tidu, Merdin, Merdo, Merdi, Merda, Merde, Kartal Yuvası, Kuşlar Yuvası, Maridin ve Mardin

Mardin adı hakkında pek çeşitli söylenceler vardır. J.A.Dupre ve J.Von Hammer Mardin kelimesinin savaşçı bir kavim olan Mardeler'le ilgili olduğunu, Mardeler'in İran hükümdarlarından Ardeşir(226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır. Şehir ve kavim isimleri arasındaki benzerlik, Mazıdağı yöresinde oturan Yezidilerin şeytana tapmaları, eski bir İran ananesinin devamı olarak şerre(kötülüğe) ibadet eden Mardeler'in bu bölgeye yerleştirildiklerinin delilidir. C.Ritter her ne kadar bu ifadeyi naklederse de bu ifadeye şüpheli bakar.

Çoğu kaynaklarda Mardin'in gerçek adı "Merdin" diye geçer. Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir. Bu ad "Kaleler" anlamına gelir. Şehirde bir çok kalenin varlığı, şehrin bu şekilde isimlendirilmesini sağlamıştır. Mardin'in kale kavramlarıyla adının bu kadar sık geçmesinin en önemli nedeni de birbirini koruyup kollayan doğal savunma ve gözetleme faaliyetlerini icra eden korunaklı yapıların varlığındandır. Bunlardan bir kaçı: Mardin Kalesi(Kuşlar Yuvası, Kartal Kalesi veya Kartal Yuvası), Eskikale Köyünde bulunan Kalat'ül Mara, Deyrü'zzafaran Manastırının kuzeydoğusundaki Arur Kalesi ve Erdemeşt Kalesi'dir.

Arap Tarihçilerinden Vakidi ise, Mardin adının Mate Dinden geldiğini ifade eder. Din isminde Mardin Kalesinde yaşayan ünlü bir rahip, kale komutanı ile dost olur. Komutanla dostlukları uzun sürmeyen rahip, Heraklüs tarafından gönderilen bir kumandan tarafından öldürülür. Kaleye Din öldü anlamına gelen "Mate Din" adı verilmiştir. Vakidi'nin bir başka rivayetine göre, İran Hükümdarlarından birinin Mardin ismindeki hasta oğlunun hava değişimi için geldiği bölgede iyleşmesi nedeniyle Mardin isminin bölgeye verildiğini ifade etmektedir. Bilgilere göre şehrin isminin doğrusuna en yakın rivayet budur. Süryaniler'in elde mevcut el yazma kaynaklarında da bunlara yakın söylemler mevcuttur.

VII.yüzyılda İmparator Maoricius(1582-602) devrinin tarihçileri: Theophilaktas, Simotkattes, Procopius ve aynı devir coğrafyacısı Georgius Cyprius başta olmak üzere Mardin adının tarihteki gelişimi için benzer ifadeler kullanmışlardır. Bunların dışında Ermenice kaynaklarda şehrin isminin Merdin, Süryanice kaynaklarında Merdo, Merdi, Marda ve Mardin okunuşlarına rastlanıldığı, Süryani imla farklarının bu kelimenin belirli belirsiz ve çoğul şekillerindeki ayrılıklarından doğduğu ifade edilmektedir. Arap kaynaklarında ise şehir Maridin olarak anılır.

Dini Hayat

Midyat'ta dini hayat denilince; akla, Müslümanların, Hıristiyanların ve Yezidilerin kendi inançları doğrultusunda ortaya koydukları pratikler gelir. Yezidi dinine mensup vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları yerlerde bile (İbadet ferdi olarak telakki edildiğinden) diğer dinlere göre özel ibadet yerlere göremiyoruz. İlçemizde en çok göç veren din mensupları yezidiler olmuştur.

Diğer iki dini hayat için şu bilgileri aktarmak mümkün: İlçe merkezinde hizmete açık 42 cami var. Belde ve köylerde cami sayısı 91 tanedir. En eski cami Estel kesiminde bulunan Ulu Cami'dir. Midyat kesiminde, köylerden gelen göçler Müslüman nüfusun artmasına ve cami sayısının çoğalmasına neden olmuş.

Bugün ilçe müftülüğünde 110 personel görev yapmaktadır. Temeli 1993'te atılan müftülük binasında Kuran-ı Kerim kursu verilmektedir.

Müslümanların dini hayatına, Cuma günleri, Kandil geceleri, Ramazan Ayı ve iki kutsal bayram büyük ölçüde canlı tutmaktadır.

Azalan nüfuslarıyla dikkat çeken Hıristiyanların dini hayatlarını ise Midyat ve civar köylerde bulunan manastır ve kiliseler canlı tutmaktadır. En faal manastır Deyrul Umur'dur. Burada bir metropolit, sekreter, beş öğretim elemanı, iki rahip, 14 rahibe ve 30'a yakın öğrenci barındırmaktadır.

Midyat merkezde beş tane kilise bulunmaktadır.

Dini Bayramlarımız
Müslümanların yılda iki tane dini bayramı var. Bu iki bayram, hicretin ikinci senesinden beri her yıl büyük bir coşkuyla kutlanmaktadır. Ramazan Bayramı, Ramazan ayı (orucu) neticesinde kutlanır. Kurban Bayramı ise Ramazan bayramından yaklaşık iki ay on gün sonra hacıların Hac'ta olduğu ve Arafat Dağı'na çıktığı günün günü ertesi gün kutlanır.
Bu iki bayramda, bayram namazlarından sonra tebrikler başlar. Yakın komşular ve akrabalar ziyaret edilir. Daha önceden hazırlanan ikramlar misafirlere sunulur. Bu ikramlar genellikle, çikolata, pasta, meşrubat vs. olur. İki bayram arifesinde özellikle ikindi namazı sonrası, mezarlıklar ziyaret edilip ölülere Yasin-i Şerifler okunur. Ramazan Bayramında fıtır sadakası ve zekat dağıtılarak muhtaçlar sevindirilir. Kurban bayramında ise imkanı olanlar kurban keser ve etinden dağıtırlar. Ancak ilçe ve köylerimizde kurban kesme geleneği yoktur. Çünkü Şafii mezhebine göre sünnet kabul edilmektedir. Son yıllarda kurban kesenlerin sayısında büyük bir artış olduğu görülmektedir.

Süryaniler'de de yılda iki tane dini bayram vardır. Bunlardan biri Doğuş (Noel Bayramı): 25 Aralık. diğeri Paskalya Bayramı (Nisan ayında, günleri değişebiliyor). Her iki bayram için, temizlik, ikram hazırlığı birkaç gün öncesinden başlar. Paskalya bayramının Noel bayramından farkı, bu bayramda yumurtaların haşlanıp boyatılmasıdır. Bayramlaşmaya gelenlere bu yumurtalardan ikram edilmektedir. Yumurtalar genellikle kırmızıya boyanır. Bu renk İsa'nın Haça gerilişini sembolize eder. Yumurtanın ak olan kısmı İsa'nın konulduğu mezarı; sarı kısmı O'nun etrafındaki nuru ve yumurtada katılaşmayan kısım da O'nun diriliğini ifade eder.

Her iki bayram da, bugün Midyat'taki Mor Şumni Kilisesi'nde kutlanır. Paskalya öncesi, İsa'nın gömüldüğü Cuma günü Haç duası okunduktan sonra, İsa'nın mezara konuluşu sembolik olarak tekrarlanır. Haç, ufak bir tabuta konulup kilisenin içinde dolaştırılır. Metropolit, yıkayıp beyaz bir kefene sardığı haçı, kilise içinde sunak arkasındaki bir duvar nişine gömer. Haç, paskalya sabahı erkenden mezarından kalkar. Sunak odası eşiğine kadar gelen metropolit perdeyi yana çekerek onu cemaate gösterir ve İsa Mesih'in dirildiğini müjdeler.

Paskalya'nın ikinci günü Mor Abraham'da bütün ölülerin ruhlarına bir ayin düzenlenir. Kadınlar, evde hazırladıkları peynir, pasta, çörek ve yumurtayı orada bulunanlara ikram ederler.

20 yıl öncesine kadar bir çok Müslüman köyde paskalya bayramı kutlanmaktaydı. Çörekler hazırlanır ve haşlanmış yumurtalar boyanırdı. Bu uygulama geleneklerimizin birbirlerinden ne kadar etkilendiğini göstermektedir.

Yezidiler'de yedi tane bayram var: 1- Yılbaşı bayramı (İda Sersale): Nisan ayının dördüncü gününden başlayıp ay sonuna kadar devam eder. 2- Cemai Bayramı: 28 Eylül-3 Ekim arasında kutlanır. 3- Yaz Mevsimi Bayramı (Çeşna Havini): 24-29 Temmuz tarihleri arasında kutlanır. Oruç sonrası bayramıdır. 4- Yezit Bayramı. 5- Bülende Bayramı: Şeyh Adiy'nin doğum günü. 6- Kurban Bayramı: 21-23 Ağustos tarihleri arasında hac sonrası kurban kesilerek kutlanır. 7- Batizmi: Her yıl 3 Mart'ta başlayan ve kadir gecesi olarak bilinen bayramdır.

Folklor

Her yörenin kendine özgü oyunları ve türküleri olduğu gibi Midyat'ın da halk oyunları ve türküleri vardır.. Daha çok düğünlerde icra edilen bu oyunlardan bazıları şunlardır:


·Güle: Ayaklar sabit vücut belden yukarı oynar.Omuz figürleri ahengi temin etmektedir.
·Hine: Kadın ve erkeklerin iştiraki ile köylerimizde oynanır.
·Lorke ve Çifte Kırma: Bu oyun,ayak hareket ve figürlerine paralel olan çift omuz figürleri ile çok oynanan bir oyun çeşididir.
·Delilo Halayı: Hareketli el ve ayak figürlerine sahiptir.
İlçemiz ve köylerinde bu oyumlar, genellikle davul, zurna, darbuka ve kemençe eşliğinde oynanır.
Rivayete göre, vakti zamanında Midyat'ta zengin bir beyin, on parmağında on marifet olan Halime adında bir kızı varmış. Halime'nin güzelliği dillere destan, isteyeni çok fazlaymış. Lakin babası, başlık parası yüzünden kızını bir türlü vermiyormuş. Halime de kimseyi beğenmezmiş. Derken, Midyat'ın Estel bölümünde yaşlı bir kadın Halime'ye dünürcü olmuş. Bu arada, Halime ile kendisini isteyen delikanlı birbirlerini severler. Ancak Halime'nin babasının maddi çıkarları ön plana çıkmış. Aşık genç, parayı kazanıp sevdiğine ulaşabilmek için gurbete düşmüş, uzaklara gitmiş ve bu aşk dillerde türkü olmuş.

Spor

Midyat ilçemizin spor tesisleri, iki semt arasında 17.000 m2.lik alanda kurulmuştur. Kapalı spor salonunun (500 izleyici kapasiteli) zemini kauçuktan yapılmış. Burada voleybol, hentbol ve basketbol oynanabilmektedir. Standartlara uygun futbol sahamızın her iki tarafında 500 kişiyi alabilecek tribünler vardır. Bu tesislerle birlikte iki tane halı sahamız mevcuttur.
Midyat Gençlik Spor Kulübü 24.12.1945'te kuruldu. O dönemde kullanılan renkler Sarı-Siyah idi. Mavi Beyaz renkler ile Midyat Spor Birinci Amatör kümede mücadele etmektedir.

Basın Yayın

Basın ve yayın alanında İlçemiz, ne yazık ki olması gereken düzeyde değildir. 1961yılından beri çıkmakta olan Turanşehir Gazetesi Ağustos 1997'de kapanmıştır. Bugün ilçemizde yerel basın olarak haftalık çıkan Doğuş Gazetesi ve haftada iki gün çıkan Habur Gazetesi vardır. 01 Haziran 1999'dan beri Adana'da hemşerimiz Halil ARSLAN tarafından çıkartılan Güney Hakimiyet Gazetesi (Haftalık), birkaç sayfasını ilimiz ve ilçemize ayırmakla önemli bir boşluğu doldurmaya çalışmaktadır.

İlçemizde FM 91 Mhz bandında yayın yapan Star FM radyosu mevcuttur




Tarihte Midyat

İlçemiz Midyat'ın coğrafi olarak konumu, doğusunda Dargeçit ilçesi, batısında Ömerli ilçesi, kuzeybatısında Savur ilçesi, kuzeyinde Batman iline bağlı Gercüş ilçesi, güneyinde Nusaybin ilçesi, güney doğusunda ise Şırnak iline bağlı İdil ilçesi yer almaktadır. Bu ad, ibadet edenlerin dağı, diyarı anlamında kullanılır. Bu bölgenin yüzölçümü 10.000 Km2'den fazladır.





XI. yüzyılda Artuk Devleti genişleyerek, batıda Halep, doğuda Musul ve Bitlis, Kuzeyde Harput (Elazığ), güneyde Darzuru içine alır.İşte Midyat da, bu dönemde Mardin, Hasankeyf ve Musul eyaletleri arasında irtibat vazifesi gören bir bölge olarak en parlak devirlerinden birini yaşamıştır. Bu tarihte bölgenin merkezi Derizbin ( Acırlı ) köyüdür. Derizbin beyleri Artukoğullarına bağlı yarı müstakil bir beylik olarak hüküm sürüyorlardı. Mervaniler ve Eyyübiler'den sonra Midyat 1535 yılında Bıyıklı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından ele geçirilmiştir. 1838 yılında Diyarbakır Valisi Ali Paşa tarafından ziyaret edilen Midyat'ta, bir redif taburu teşkil edilir.
1810 yılında ilçe olan Midyat, 1915'te Cevat Paşa tarafından imar görülmüştür. Askeri Kışla, Cevat Paşa Camii ve Ulu Camii bu dönemde inşa edilmiştir.

Tarihte Mardin




Mardin'in esas adı, bazı tarihi kaynaklara göre "Merdin" olarak geçmektedir.Bu tarihi şehir Mardin Eşiği adı verilen kenar kıvrımlar kabarıntısının güney kanadında, geriden çok sarpdikenliklerle

çevrili bir yamaçta, ortalama 1300 metre yükseklikte kurulmuştur.

Huriler İ.Ö. XXX. yüzyılda yöreye gelip yerleşmişler. Hurriler' den sonra Mitanni halkı, onların ardından da Asurlular'ın yönetimine geçen Mardin ve yöresi İ.Ö. IV.yy..'nın ikinci yarısında başlayarak Pers Kralı Keyhüsrev II.'nin İ.Ö. 331'den İskender &8216;in , onun ölümü üzerine de komutanlarından Seleukos'un egemenliği altına girmiştir.
İ.Ö. II.yy.. yarısından başlayan karışıklıklar sırasında Arami halkı, Abgar Beyliğini kurdu. Aynı yüzyılın sonlarına doğru Mardin, Romalılar ile Sasaniler arasındaki bir çok çatışmaya sahne oldu. İ.S. 640' ta Hz. Ömer'in halifeliği sırasında İlyas B. Ganem adlı Arap komutanının emrindeki bir ordu, Mardin'i alarak Rum idaresine son vermiştir. Böylece Mardin ve ahalisi Müslüman Araplara geçmiştir. M.S. 692 yılında Abdulmelik zamanında Mardin, Emeviler'in eline geçer. 640'ta Araplar tarafından ele geçirilen kent XI. Yuzyılın sonlarında Selçuklu Devletine katılmıştır.
Yavuz Sultan Selim döneminde Mardin, Osmanlıların hakimiyetine girmiştir. Osmanlı döneminde, Diyarbakır Eyaletine bağlı bir sancak idi. Mardin o dönemde kentin toplam nüfusu 43 binin üzerinde 24.000 kadarı Müslüman, geri kalanı Süryani, Yakubi, Nesturi, Keldani ve Yahudi idi. 1920 yılının başlarında Fransızlar Mardin'i denetimleri altına almayı deneselerde başarı sağlayamadılar.





Mardin şehri, Sümerler, Persler, Romalılar, Bizans ve Türk-İslam Devletlerinin zaman zaman hakimiyetlerine bağlı hükümlerle idare edilmiştir.



Ulucami Mahallesinde bulunan Camii Kebir M.S. 1176' da yaptırılmış. Zenciriye Medresesi ( M.S. 1385) Artukoğullarından günümüze kadar kalmıştır. Süryani Cemaatinin önemli bir mabedi olan Deyrulzafaran ise 1600 yıllık bir tarihe sahiptir. M.S. V. Asırda Arami ırkına mensup Süryaniler tarafından yapılmış olan bu Manastır, 1932 yılına kadar Süryani Kadim Cemaati' nin Patriklik Merkezi konumunda idi.



bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre, İlçenin adı bir çok değişimlerden sonra Farsça, Arapça ve Süryanice karışımından meydana gelmiş "AYNA" anlamına gelmektedi
Başka bir rivayete göre de Midyat, Mağaralar Kenti anlamına gelen " MATİATE" kelimesinden ismini almıştır. Bu görüşü ileri sürenler, "MATİATE" isminin Asur yazıtlarında M.Ö. 9.Yüzyılda geçtiğini ifade etmektedirler. Bu görüşe paralel olarak Midyat'ta ilk yerleşim yerinin mağaralar olduğunu gösteren "Elath" mevkiinin (Midyat'a 3 Km. uzaklıkta ve Acırlı Beldesi yakınında bulunan Ziyaret-Mesire Yeri) Romalılar döneminden günümüze kadar geldiği söylenmektedir.

Mor Yakup Kilisesi

1973 Mardin İl yıllığında İlçenin tarihçesi hakkında şu bilgiler yer almaktadır: Orta Asya'dan göçüp Anadolu'ya gelen Eti Türkleri, Mezopotamya dediğimiz Dicle ve Fırat Nehirleri arasında yer alan ve verimli topraklara sahip olan bölgeye yerleşmişlerdir. ( M.Ö. 2000 yıllarında ) Bölgeden geçişleri sırasında Midyat'ı büyük bir mağara şehri halinde kurup, hayvanlarını da burada barındırmışlardır. Midyat'ın altındaki mağaralar o devirlerde barınak olarak kullanılmışlardır. Bu mağaraların birbirleri ile bağlantıları vardır. Daha sonraları bu bölgeye Orta Asya Türklerinin öncü göçebeleri olan Komuk Türkleri gelip yerleşir.
Bölgeye gelip yerleşen Komuklar, asırlarca Asurilerle savaşmışlardır. Bu dönemlerde Asurilerin birkaç defa bölgeyi ele geçirdiği görülmektedir. Ancak bu istilaları pek uzun sürmez ve her defasında çekilmek zorunda kalmışlardır. Nitekim Asur Hükümdarı Tıglatninip zamanında Komuklar, tamamen duruma hakim olmuşlardır. M.Ö. 500-100 yılları arasında bölge, değişik kavimlerin istilasına uğramıştır. Makedonyalılar, Persler, Romalılar bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Midyat' ın asıl meskun hale gelişi veya bölge olarak kuruluşu Selefkuslar devrine rastlamaktadır (M.Ö.180 Yılları).
Meryemana Kilisesi​

M.S. V. yy kadar Hıristiyanlık bölgeye hakim olmuştur. VI. asırdan sonra, İslamiyet' in yayılışı ile birlikte Arap akınları başlamış ve VII. yüzyılda Halit B. Velid orduları bölgeyi fethetmişlerdir. Abbasiler döneminde bölgede imar ve kalkınma hareketleri görülmüştür. Midyat köylerinin ekserisi Harun El Reşit döneminde kurulmuştur. Harun El Reşit'in oğlu Memun'un Türk-Arap karışımı olarak kurduğu büyük bir ordu Cizre-Mardin eski patika yolu boyunca yüz karakola yerleştirilmiştir. Mahalmiler böyle doğmuşlardır. Midyat ve çevresindeki köylere verilen "MAHALMİ" adı buradan gelmektedir. Mahalmi; yüz mahalle, yüz yer, yüz ordugah anlamına gelir ve bugün de Cizre'den Mardin'e kadar eski patika yolu, özellikle eski Bağdat yolu üzerindeki ( bu kervan yolu üzerindeki) bu köyler, Türkçe, Süryanice ve ağırlıklı olarak Arapça karışımı Mahalmice diye tabir edilen bir dili konuşur. Bu köyler: Söğütlü, Şenköy, Acırlı, Çavuşlu, Sarıkaya, Gelinkaya, Düzgeçit, Ovabaşı, Ziyaret, Estel Kesimi, Yolbaşı, Sarıköy, Düzova, Yayvantepe, Eğlence, Pelitli'dir.
Mahalmice konuşan bu köylerimizin sakinleri konusunda başka görüşler de vardır. Bir görüşe göre bunlar, Necef Çölünde yaşayan cengaver ve savaşçı Benihilal kabilelerinden. Büyük bir kısmının Orta Asyalı Türklerden olduğu da rivayet edilir. Cizre ile Mardin arasında Midyat bölgesinde yerleştirmekle Bizans'a karşı hem savunma hem de futuhat politikası takip etmiş olan Memun, Estel Camii'ni ve Derizbin (Acırlı) Camii'ni inşa ettirmiştir.

Prof. H. Hollerweger' e göre, Mardin'in doğusuna ve Midyat'ın batısına düşen Mhalmoye'nin bir çok büyük köyü, 1209 yılından önce Hıristiyanlıktan İslamiyet'e geçmişlerdir.
 
Geri
Üst