İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Kuranı Arapça mı Türkçe mi okumalıyız?
Fi sebilillah (Allah’ın yolunda) işlenilen en küçük bir iş ve amel bile neticesiz ve faydasız kalmaz. Hele de Kur’an okumak gibi kainatın en büyük bir hadisesi, hiç sevapsız kalmayacaktır. Kur’an'ı Kerim’i açıp yüzüne bakmak bile sevap kazandırıyorsa Kur’an'ın anlamını veren bir kitabı okumak elbette sevabı vardır.
Ancak Kuranı Kerim’i aslı olan Arapçadan okumak ile mealinden okumak arasında çok büyük farklar vardır. Esas olan Kur’an-o Kerim okumayı Arapça olarak öğrenmek ve manasını anlamak içinde mealden okumaktır. Ancak hiçbir Kur’an meali aslının yerini tutmayacağından, namazda Kur’an yerine okunmaz. Namaz kılarken ve sair ibadetlerde mutlaka Kur’an-ı Kerimi aslından okumalıyız. Allah kelamı olan ve biz inananlara gönderdiği, Arapça olandır. Bunun yeri ve sevabı ayrıdır. Her harfine karşılık on sevabı vardır.
Bizi yaratan Allah, Kur’an-ı Kerimi Arapça olarak bize göndermiş. Elbetteki manasını öğrenmek için Türkçe, İngilizce gibi mealleri okumamız gerekir. Ancak namaz ibadetinde okuduğumuzda mutlaka aslından, orjinalini okumalıyız. Çünkü onun aslı Arapça’dır. Allah Kur'an'ı Arapça olarak indirmiştir. Tercümesi Kur'an yerine geçemez.
Örneğin, bir çekirdeğin aslını bozarak parçalara ayırsak, sonra da toprağa eksek ağaç olamayacaktır. Çünkü özellikleri kaybolmuştur. Bunun gibi Kur'an ayetleri, kelimeleri ve harfleri birer çekirdek gibidir; başka dillere çevrilince özelliğini kaybedeceği için Kur'an olmayacaktır.
“Manasını anlamıyoruz” düşüncesine gelince, ister aslıyla isterse mealleriyle Kur'an'ın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanın görevidir. Zaten Kur'an anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir. İngilizce bir kitabı bile anlamak için İngilizce öğrenen bir Müslümanın, Kur'an'ı anlamak için neden Arapça öğrenmediğini de bir düşünmek gerekir.
Ayrıca biz anlamasak da onun bize faydası vardır. Örneğin, dili tad alma özelliğini kaybetmiş bir insan yediği yemek ve gıdalardan faydalanamayacak mıdır? Dili tad almasa da yediği gıdalar gerekli organlarına gidecektir. Kur'an okumak da bunun gibidir. Aklı Kur'an'ın manasını anlamayan bir insan, onu ruhunun midesine atınca, aklı anlamasa da ruhunun diğer özellikleri onun manalarını alacaktır.
Diğer taraftan Allah Kur'an'ın her harfine en az on sevap vereceğini söylüyor. Meallerin mutlaka faydası var, ama Kur'an yerine geçmeyeceği için, Kur'an'ın her harfinden alınan sevabını da alamayacaktır.
Meal’den din öğrenilmez
Kur'an-ı Kerîm’in meal, terceme ve tefsirlerinden din öğrenilmez. Hatta âyet-i kerîmelerin manaları tam anlaşılmadığı için, bunlar zararlı da olabilir. Kur'an-ı Kerim’in tefsirinden her Müslümanın bilmesi lazım olanları, akâid-kelâm, fıkıh-ahlâk âlimleri ve tasavvuf ehli zevât bildirmişler, bunları kitaplarına kaydetmişlerdir. Bu sebeple akâid-kelâm, fıkıh ve ahlâka dair kitaplar da birer tefsir mesabesindedir. Din, bu kopmrime eserlerden öğrenilir!
Ayrıca fazla teferruata girmeden muhtasar itikad, ibâdet ve diğer yapılacak işlere / muamelat ve ahlâka dair eserler yazılmıştır ki, bunlara bilindiği üzere ilmihal kitapları diyoruz. Bu kitaplarda, her Müslümanın bilmesi lâzım gelen hususlar anlatılır. Her Müslümanın bunları bilmesi lazımdır, farzdır.
Ancak Kuranı Kerim’i aslı olan Arapçadan okumak ile mealinden okumak arasında çok büyük farklar vardır. Esas olan Kur’an-o Kerim okumayı Arapça olarak öğrenmek ve manasını anlamak içinde mealden okumaktır. Ancak hiçbir Kur’an meali aslının yerini tutmayacağından, namazda Kur’an yerine okunmaz. Namaz kılarken ve sair ibadetlerde mutlaka Kur’an-ı Kerimi aslından okumalıyız. Allah kelamı olan ve biz inananlara gönderdiği, Arapça olandır. Bunun yeri ve sevabı ayrıdır. Her harfine karşılık on sevabı vardır.
Bizi yaratan Allah, Kur’an-ı Kerimi Arapça olarak bize göndermiş. Elbetteki manasını öğrenmek için Türkçe, İngilizce gibi mealleri okumamız gerekir. Ancak namaz ibadetinde okuduğumuzda mutlaka aslından, orjinalini okumalıyız. Çünkü onun aslı Arapça’dır. Allah Kur'an'ı Arapça olarak indirmiştir. Tercümesi Kur'an yerine geçemez.
Örneğin, bir çekirdeğin aslını bozarak parçalara ayırsak, sonra da toprağa eksek ağaç olamayacaktır. Çünkü özellikleri kaybolmuştur. Bunun gibi Kur'an ayetleri, kelimeleri ve harfleri birer çekirdek gibidir; başka dillere çevrilince özelliğini kaybedeceği için Kur'an olmayacaktır.
“Manasını anlamıyoruz” düşüncesine gelince, ister aslıyla isterse mealleriyle Kur'an'ın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanın görevidir. Zaten Kur'an anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir. İngilizce bir kitabı bile anlamak için İngilizce öğrenen bir Müslümanın, Kur'an'ı anlamak için neden Arapça öğrenmediğini de bir düşünmek gerekir.
Ayrıca biz anlamasak da onun bize faydası vardır. Örneğin, dili tad alma özelliğini kaybetmiş bir insan yediği yemek ve gıdalardan faydalanamayacak mıdır? Dili tad almasa da yediği gıdalar gerekli organlarına gidecektir. Kur'an okumak da bunun gibidir. Aklı Kur'an'ın manasını anlamayan bir insan, onu ruhunun midesine atınca, aklı anlamasa da ruhunun diğer özellikleri onun manalarını alacaktır.
Diğer taraftan Allah Kur'an'ın her harfine en az on sevap vereceğini söylüyor. Meallerin mutlaka faydası var, ama Kur'an yerine geçmeyeceği için, Kur'an'ın her harfinden alınan sevabını da alamayacaktır.
Meal’den din öğrenilmez
Kur'an-ı Kerîm’in meal, terceme ve tefsirlerinden din öğrenilmez. Hatta âyet-i kerîmelerin manaları tam anlaşılmadığı için, bunlar zararlı da olabilir. Kur'an-ı Kerim’in tefsirinden her Müslümanın bilmesi lazım olanları, akâid-kelâm, fıkıh-ahlâk âlimleri ve tasavvuf ehli zevât bildirmişler, bunları kitaplarına kaydetmişlerdir. Bu sebeple akâid-kelâm, fıkıh ve ahlâka dair kitaplar da birer tefsir mesabesindedir. Din, bu kopmrime eserlerden öğrenilir!
Ayrıca fazla teferruata girmeden muhtasar itikad, ibâdet ve diğer yapılacak işlere / muamelat ve ahlâka dair eserler yazılmıştır ki, bunlara bilindiği üzere ilmihal kitapları diyoruz. Bu kitaplarda, her Müslümanın bilmesi lâzım gelen hususlar anlatılır. Her Müslümanın bunları bilmesi lazımdır, farzdır.