Kuran-ı Kerim de KAdın Çalışması İle İlgili Ayetler
örtünmeyle ilgili ayetler kuranda kadının calışması kuranı kerimde kadınlarla ilgili ayetler çalışmak ile çalışmakla
ÇALIŞMA
Kur'ân; iş yapılıp bir değer üretilmesini, hem kadından ve hem de erkekten isteyerek onları çalışmaya teşvik etmektedir. Kadının evin içinde veya dışında çalışarak ailenin geçimine katkıda bulunması, onun en doğal görevi ve hakkıdır. Birbirini tamamlamak için yaratılan eşlerin işbirliği yaparak yan yana çalıştığı bir ortamda, sorunlar daha iyi çözülür, toplum da kalkınarak gelişir.
Kadın hem seçme ve hem de seçilme hakkına sahiptir. Her türlü özel ve kamu (devlet) hizmetlerinde her kademede çalışıp yönetici olabilecekleri gibi, devlet başkanlığı da yapabilirler. Kur'ân'ı Kerîm'de kadının çalışamayacağı veya yönetici olamayacağına ait hiçbir yasa yoktur. Çok çalışılması, ancak insanlara faydalı olacak işler üretilmesi öğütlenmektedir. Gerek kadın ve gerekse erkek iman ederek, insanların hayrı ve mutluluğu için barışa yönelik iyi ve güzel işler (salih amel) sergilemelidir. Bunun ödülü; bu Dünya'da rahat ve huzurlu bir hayat,ahirette de cennettir. Çok çalışarak salih amel sergileyenler, Allah katında varlıkların en hayırlılarındandır.
Hz. Peygamber'den sonraki çağlarda; maalesef kadınlar aşırı örtünerek eve kapatılmış, hürriyetleri de kısıtlanarak bilgi, eğitim ve çalışmadan yoksun bırakılmıştır. Bu zulmü kadınlarına uygulayan bazı İslâm ülkeleri de, onların büyük gücünden istifade edemediklerinden geri kalmışlardır.
KADIN-ERKEK ÇALIŞIP İŞ ÜRETİN
3/195 : Hiç kuşkunuz olmasın ki Ben, sizden kadın-erkek çalışıp iş ve değer üreten hiç kimsenin ürettiğini zayi etmeyeceğim.
9/105 : ... İş yapıp değer üretin; Allah, O'nun Resulü ve iman sahipleri yaptıklarınızı göreceklerdir...
Kur'ân; kadının çalışmasına karşı çıkmadığı gibi, onu çalışmaya teşvik ediyor. Kadının; evinde ve evinin dışında çalışarak, ailenin ihtiyaçlarını karşılamada kocasına yardımcı olması, Kur'ân ve Sünnet (Hz. Peygamberin söz ve davranışları) açısından en doğal hakkıdır. Hz.Peygamber'den sonra kadının çalışması hakkında bazı kısıtlamalar olmuşsa da, bunun İlâhî Yasalar ve Hz. Peygamber'imizin tatbikatları ile hiçbir ilgisi yoktur. Ailenin giderlerini karşılamada eşlerin kabiliyetlerine uygun olarak çalışmaları ve birbirine yardımcı olmaları, Dünya hayatında bollaşmayı ve rahatlığı getirir. Ailede kadın ve erkek, birbirlerini tamamlayıcı özelliklerinden dolayı iş bölümü yapmıştır. Yaratılış kapasitesi ve kabiliyetine göre kadının öncelikli görevi; evin idaresi, sevgi ile eğitme yeteneğinden dolayı çocuğun bakımı ve yetiştirilmesidir. Erkeğin ise öncelikli olarak ailenin geçimi ile yuvanın dış etkenlerden korunmasıdır.
Ailede zorunluluk hallerinde şartlar değiştiği zaman, eşler yapılacak işlerde birbirlerine yardım ettikleri gibi, ihtiyaca göre görevlerinin değişmesi de mümkün olabilir. Önemli olan sevgi, saygı ve merhamet duyguları ile ailenin korunması ve devamlılığıdır. Rûm 30/21 : Birbirinizle huzur ve sükûnet bulasanız diye, size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması, Allah'ın ayetlerindendir. BARIŞA YÖNELİK GÜZEL İŞLER YAPIN
4/124 : Erkek veya kadın, inanmış olarak kim barışa yönelik güzel işler (salih amel) yaparsa, cennete gireceklerdir.
16/97 : Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak barışa yönelik bir iş (salih amel) yaparsa, muhakkak ki onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzeli ile karşılarız.
Kur'ân, kadın ve erkeği şöyle uyarıyor. Fussilet 41/46 : Kim, barışa yönelik bir iş yaparsa kendi iyiliğindendir. Kim de kötülük yaparsa kendi zararınadır. «Çalışınız; ancak kötü işler değil, barışçıl güzel işler (salih amel) sergileyiniz.» Amel, lugat manası çalışma, iş, faaliyet, niyetli davranıştır. Salih ise sulh kökünden gelir : Barışçı, olumlu, temiz, güzel, erdirici, huzur ve mutluluk getirici manalarını taşır. Salih amel; barışa yönelik iyi ve hayırlı iş demektir. Şu halde gerek kadının gerekse erkeğin çalışmaları, öncelikli olarak insanların hayrına ve mutluluğuna katkıda bulunacak hizmetler olmalıdır.
Örneğin; para, pul, şöhret değil de birinci derecede insanlara faydalı olmak için çalışan, hayır cemiyetlerinde vazife alan, ihtiyaç sahiplerinin sorunlarını Allah rızası için gideren bir kadın, muhakkak ki sâlih amel sergilemektedir. Sadece maddi çıkar düşünmeden, öğrencilerine sevgi ile hizmet için yaklaşan, onların faydalı bir insan olarak yetişmelerine özveri ile gayret gösteren bir kadın öğretmen de, insanların hayrına ve mutluluğuna katkıda bulunmaktadır. Nisa 4/34 ayeti önemli bir konuya açıklık getirmektedir : ...Saliha kadınlar saygılıdır; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar... Saliha kadınlar; kocaları ile aralarında sevgi, saygı ve merhamet duygularını taşıdıklarından, birbirlerine karşı saygılıdır, nasıl ki Yüce Allah kendilerini koruyorsa onlarda mal, aile sırları, namus gibi gizliliği gerektiren hususları koruyarak, yuvanın devamını ve huzurunu sağlarlar; çocuklarını da gelecek neslin modern çağına ulaştıracak şekilde yetiştiren ve eğiten böyle saygı değer bir ev kadınının da gayret ve çalışması, salih amelden başkası değildir. Beyyine 98/7 : İman eden ve salih amel sergileyenler, varlıkların en hayırlılarındandır.
SÜNNET'E GÖRE ÇALIŞMA
«Hz. Peygamber'in ordusunda birçok defalar silâhlı olarak çarpışan kadınlar yer almıştı. Askeri seferler esnasında karargahta kadın hastabakıcılar bulunuyordu. Bizzat Medine'de bile bu konuda sık sık hemşire Rufeyde'nin çadırından bahsedilmektedir. Hatta bu çadırın Medine'de Büyük Cami'de kurulduğu olmuş ve buraya yaralılar nakledilmişlerdir. Herhalde Rufeyde'nin sıradan bir hastabakıcı hemşire olmaktan öte, daha ileri bir durumu vardı. İbn Hişâm' ın dediğine göre o, Eslem Kabilesi'ne mensup olup yaralıları tedavi eder ve gönüllü olarak bütün müslümanların hizmetine koşardı. Allah'ın Resul'ünün eşlerinden Hz. Âişe, İslâm ordusunun birçok seferlerine katılmış, yemek pişirme, su taşıma ve hastabakıcılık gibi birçok hizmetlerde bulunmuştu. Kadınlar işleri için sokağa çıkarlardı ve bu Hz. Peygamber'in örtünmeyi emretmesinden sonra da devam etti. Bazı kadınlar satmak veya kendi develerine vermek için sokaklarda hurma çekirdeği topluyorlardı. Kadınlar; erkeklerin de bulunduğu camilere namaza gelirler, kadın ahpaplarını ziyarete giderlerdi. Hz.Peygamber'in zevceleri de dostlarını ve ebeveynlerini kabul ederler ve diğer zaruri işleri yaparlardı. Bu devirde Kur'ân cüzleri hariç, okunacak fazla birşey yoktu; buna mukabil şiirler okunarak, hikâye ve diğer masallar anlatılarak eğlenilirdi.
Hz. Ömer'in akrabalarından bir hanım olan Şifâ bint Abdillâh, İslâm'dan evvel bile okuma-yazma biliyordu; işte Hz. Peygamber (s.a.s.) in hanımı Hafsâ'ya bu sanatı öğreten odur. Bazı delillere bakacak olursak, Hz. Peygamber kendisini bazı pazar (sûk) işlerinde de görevlendirmişti. Bazılarına göre ise bu atama işi Hz. Ömer'in halifeliği zamanında cereyan etmişti. Mümkündür ki Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in ona bıraktığı ayni görevde bu hanımı vazifelendirmeye devam etmiştir. Durum ne olursa olsun bu hanım sahabenin en azından ticarî anlaşmazlıklar üzerinde yargılama yetkisini kullanması gerekmiştir. Taberi'ye göre kadınlar her nevi konularda hakimlik etme imkân ve hakkına sahiptiler; Ebû Hanîfe bu kuraldan adam öldürme gibi sadece bazı ağır dava konularını ayırırdı.»
(Bkz. Prof.Dr.Muhammed Hamidullah-İslâm Peygamberi II)
İYİLİĞİ EMREDER KÖTÜLÜĞÜ MEN EDER
9/71 : İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin veli (dost ve yardımcı) sıdır. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler...
Ayet, açık olarak kadın-erkek eşitliğini vurgulamaktadır. Allah katında kul olma sorumlulukları ile değer ve hak yönünden durumları birbirine eşittir. Kadın ile erkek; dost olarak her alanda birbirlerine yardım etmeli, yaşamları boyunca el ele vererek işbirliği yapacakları gibi, sorumlulukları da birlikte paylaşmalıdır. Görevleri gereği iyiliği emredecekler, kötülükten vazgeçirmeye çalışacaklardır. Kur'ân'ı Kerîm; kadın ile erkeğin yan yana çalıştığı bir toplumda, sorunların çözülerek gelişebileceğini vurgulamaktadır. Ancak; kadının sosyal hayata girmesini önleyen ülkeler, her alanda geri kalmışlardır. Ayetten kesin olarak anlaşıldığı gibi kadın hem seçme hem de seçilme hakkına sahip olduğu gibi, devlet başkanlığı dahil her türlü özel ve kamu görevinde de çalışabilir. Yeter ki o işin gerektirdiği kabiliyet, bilgi ve iradeye sahip olsun. En üst yönetici olarak bir kadın başbakanı Ülkemiz yetiştirmiş, Dünya'nın birçok bölgelerinde de kadın başbakanlar görev yapmışlardır. Kur'ân'ı Kerîm'de kadının yönetici olamayacağına dair hiçbir yasa bulunmadığı gibi, olabileceğine dair önemli bir örnek vardır.
İslâm bilginleri; kadının da devlet başkanı olabileceğini, Kur'ân'ın Neml 27/22-44 ayetlerini kanıt olarak göstermektedirler. Öykü şöyledir : Saba'lıların başında bir kadın hükümdar olan Melike Belkız bulunuyordu. Bunlar Allah'ı bilmiyorlar, Güneş'e tapıyorlardı. Hz. Süleyman durumlarını öğrenince, bir mektup yazarak onları Hak Dini'ne davet etti; eğer kabul etmezlerse Ülkelerini istilâ edeceğini bildirdi. Toplumunun yükümlülüğünü taşıyan Melike Belkız, Kur'ân'ın öngördüğü bir kuruluş olan danışma meclisine danıştı, sorumluluğu üstlenerek sulh yoluyla anlaşmak için girişimlerde bulundu. Neticede Hak Dini'ni kabul etti ve Hz. Süleyman'ın yanında Allah'a sığınarak teslim oldu. Kur'ân, bu öyküyü yazmakla olaylardan ders ve örnek alınmasını istemiştir. Güneş'e tapması dışında, Melike Belkız'ın toplumuna danışması, meclisin savaşma tavsiyesine rağmen sağduyusu ve ileri görüşlülüğü ile karşı tarafa elçi göndererek anlaşma istemesi, Hz. Süleyman'ın uyarısı ile gerçekleri görüp Yüce Allah'a teslim olması yöneticiliği bakımından olumlu bulunmuştur. Bu öyküden çıkan netice; kabiliyet ve yeterlilik özelliklerine sahipse, kadının da lüzum ve ihtiyaç hallerinde devlet başkanı da olabileceğidir.
PEYGAMBER HANIMLARINA ÖZEL YASA
33/32 : Ey Peygamber Hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz...
Yüce Allah, Hz. Peygamber hanımları ile ilgili özel yasa çıkarmıştır. Diğer kadınların dışında, yalnızca Allah Resul'ünün eşleri ile ilgiliydi. Çünkü onlar, ayrı bir özellik taşıyorlardı. Hem Hz. Peygamber'in eşleri ve hem de müminlerin anneleri idi. Ahzâb 33/6: O Peygamber, müminlere kendilerinden daha dost,daha yakındır. Onun eşleri de müminlerin anneleridir... Bunun için onların yaptığı hataların cezaları, diğer kadınların iki katına çıkarıldı. Ahzâb 33/30 : Ey Peygamber Hanımları; sizden kim kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır... Toplumdaki bozguncuların dedikodu yaparak kargaşa çıkarmamaları için; Hz. Peygamber'in Hanımları yürüyüşlerine ve ses tonlarına dahi dikkat edecek ve önemli işleri dışında evde oturarak ibadetle meşgul olacak, mümin hanımlarına da Kur'ân ile ilgili bilgiler vereceklerdi. Ahzâb 33/ 32-33 : Ey Peygamber Hanımları...sözü yumuşak (tahrik edici) bir tarzda söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılmasın... Evlerinizde oturun. İlk cahiliye yürüyüşü gibi kendinizi teşhir ederek yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resul'üne itaat edin... Kur'ân, Hz. Peygamber'in evine giren müminleri de şöyle uyarıyor. Ahzâb 33/53 : Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin... Peygamberin eşlerinden birşey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz için, hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur...
İslâmiyet'i kendi bencil nefisleri istikametinde yorumlayarak değiştiren bazı guruplar, yalnızca Hz. Peygamber'in hanımları için öngörülmüş olan özel hükümlere; uydurma hadisler ilâve ederek hedef şaşırtmışlardır. Oysa Kur'ân'da Allah Resul'ünün eşleri ile ilgili özel hükümler dışında, kadınların eve kapatılması, öğrenim görmemeleri ve çalışmamaları ile ilgili hiçbir ayet olmadığı gibi, aksine çalışıp ilim sahibi olunması için birçok teşvik edici yasalar bulunmaktadır. Hz. Peygamberden sonraki devirlerde haremlik-selâmlık kurarak, aşırı örtünmeye mecbur ederek, eve kapatarak, çalıştırmayarak kadınlara büyük zulümler yapılmış, onların cahil kalmalarına sebep olunmuştur. Nüfusun yarısını teşkil eden kadınlarını sosyal hayata sokmayan bazı İslâm Ülkeleri onların büyük gücünden yararlanamamış, her alanda geri kalarak da gelişememişlerdir.
ÇALIŞMA
Kur'ân; iş yapılıp bir değer üretilmesini, hem kadından ve hem de erkekten isteyerek onları çalışmaya teşvik etmektedir. Kadının evin içinde veya dışında çalışarak ailenin geçimine katkıda bulunması, onun en doğal görevi ve hakkıdır. Birbirini tamamlamak için yaratılan eşlerin işbirliği yaparak yan yana çalıştığı bir ortamda, sorunlar daha iyi çözülür, toplum da kalkınarak gelişir.
Kadın hem seçme ve hem de seçilme hakkına sahiptir. Her türlü özel ve kamu (devlet) hizmetlerinde her kademede çalışıp yönetici olabilecekleri gibi, devlet başkanlığı da yapabilirler. Kur'ân'ı Kerîm'de kadının çalışamayacağı veya yönetici olamayacağına ait hiçbir yasa yoktur. Çok çalışılması, ancak insanlara faydalı olacak işler üretilmesi öğütlenmektedir. Gerek kadın ve gerekse erkek iman ederek, insanların hayrı ve mutluluğu için barışa yönelik iyi ve güzel işler (salih amel) sergilemelidir. Bunun ödülü; bu Dünya'da rahat ve huzurlu bir hayat,ahirette de cennettir. Çok çalışarak salih amel sergileyenler, Allah katında varlıkların en hayırlılarındandır.
Hz. Peygamber'den sonraki çağlarda; maalesef kadınlar aşırı örtünerek eve kapatılmış, hürriyetleri de kısıtlanarak bilgi, eğitim ve çalışmadan yoksun bırakılmıştır. Bu zulmü kadınlarına uygulayan bazı İslâm ülkeleri de, onların büyük gücünden istifade edemediklerinden geri kalmışlardır.
KADIN-ERKEK ÇALIŞIP İŞ ÜRETİN
3/195 : Hiç kuşkunuz olmasın ki Ben, sizden kadın-erkek çalışıp iş ve değer üreten hiç kimsenin ürettiğini zayi etmeyeceğim.
9/105 : ... İş yapıp değer üretin; Allah, O'nun Resulü ve iman sahipleri yaptıklarınızı göreceklerdir...
Kur'ân; kadının çalışmasına karşı çıkmadığı gibi, onu çalışmaya teşvik ediyor. Kadının; evinde ve evinin dışında çalışarak, ailenin ihtiyaçlarını karşılamada kocasına yardımcı olması, Kur'ân ve Sünnet (Hz. Peygamberin söz ve davranışları) açısından en doğal hakkıdır. Hz.Peygamber'den sonra kadının çalışması hakkında bazı kısıtlamalar olmuşsa da, bunun İlâhî Yasalar ve Hz. Peygamber'imizin tatbikatları ile hiçbir ilgisi yoktur. Ailenin giderlerini karşılamada eşlerin kabiliyetlerine uygun olarak çalışmaları ve birbirine yardımcı olmaları, Dünya hayatında bollaşmayı ve rahatlığı getirir. Ailede kadın ve erkek, birbirlerini tamamlayıcı özelliklerinden dolayı iş bölümü yapmıştır. Yaratılış kapasitesi ve kabiliyetine göre kadının öncelikli görevi; evin idaresi, sevgi ile eğitme yeteneğinden dolayı çocuğun bakımı ve yetiştirilmesidir. Erkeğin ise öncelikli olarak ailenin geçimi ile yuvanın dış etkenlerden korunmasıdır.
Ailede zorunluluk hallerinde şartlar değiştiği zaman, eşler yapılacak işlerde birbirlerine yardım ettikleri gibi, ihtiyaca göre görevlerinin değişmesi de mümkün olabilir. Önemli olan sevgi, saygı ve merhamet duyguları ile ailenin korunması ve devamlılığıdır. Rûm 30/21 : Birbirinizle huzur ve sükûnet bulasanız diye, size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması, Allah'ın ayetlerindendir. BARIŞA YÖNELİK GÜZEL İŞLER YAPIN
4/124 : Erkek veya kadın, inanmış olarak kim barışa yönelik güzel işler (salih amel) yaparsa, cennete gireceklerdir.
16/97 : Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak barışa yönelik bir iş (salih amel) yaparsa, muhakkak ki onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzeli ile karşılarız.
Kur'ân, kadın ve erkeği şöyle uyarıyor. Fussilet 41/46 : Kim, barışa yönelik bir iş yaparsa kendi iyiliğindendir. Kim de kötülük yaparsa kendi zararınadır. «Çalışınız; ancak kötü işler değil, barışçıl güzel işler (salih amel) sergileyiniz.» Amel, lugat manası çalışma, iş, faaliyet, niyetli davranıştır. Salih ise sulh kökünden gelir : Barışçı, olumlu, temiz, güzel, erdirici, huzur ve mutluluk getirici manalarını taşır. Salih amel; barışa yönelik iyi ve hayırlı iş demektir. Şu halde gerek kadının gerekse erkeğin çalışmaları, öncelikli olarak insanların hayrına ve mutluluğuna katkıda bulunacak hizmetler olmalıdır.
Örneğin; para, pul, şöhret değil de birinci derecede insanlara faydalı olmak için çalışan, hayır cemiyetlerinde vazife alan, ihtiyaç sahiplerinin sorunlarını Allah rızası için gideren bir kadın, muhakkak ki sâlih amel sergilemektedir. Sadece maddi çıkar düşünmeden, öğrencilerine sevgi ile hizmet için yaklaşan, onların faydalı bir insan olarak yetişmelerine özveri ile gayret gösteren bir kadın öğretmen de, insanların hayrına ve mutluluğuna katkıda bulunmaktadır. Nisa 4/34 ayeti önemli bir konuya açıklık getirmektedir : ...Saliha kadınlar saygılıdır; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar... Saliha kadınlar; kocaları ile aralarında sevgi, saygı ve merhamet duygularını taşıdıklarından, birbirlerine karşı saygılıdır, nasıl ki Yüce Allah kendilerini koruyorsa onlarda mal, aile sırları, namus gibi gizliliği gerektiren hususları koruyarak, yuvanın devamını ve huzurunu sağlarlar; çocuklarını da gelecek neslin modern çağına ulaştıracak şekilde yetiştiren ve eğiten böyle saygı değer bir ev kadınının da gayret ve çalışması, salih amelden başkası değildir. Beyyine 98/7 : İman eden ve salih amel sergileyenler, varlıkların en hayırlılarındandır.
SÜNNET'E GÖRE ÇALIŞMA
«Hz. Peygamber'in ordusunda birçok defalar silâhlı olarak çarpışan kadınlar yer almıştı. Askeri seferler esnasında karargahta kadın hastabakıcılar bulunuyordu. Bizzat Medine'de bile bu konuda sık sık hemşire Rufeyde'nin çadırından bahsedilmektedir. Hatta bu çadırın Medine'de Büyük Cami'de kurulduğu olmuş ve buraya yaralılar nakledilmişlerdir. Herhalde Rufeyde'nin sıradan bir hastabakıcı hemşire olmaktan öte, daha ileri bir durumu vardı. İbn Hişâm' ın dediğine göre o, Eslem Kabilesi'ne mensup olup yaralıları tedavi eder ve gönüllü olarak bütün müslümanların hizmetine koşardı. Allah'ın Resul'ünün eşlerinden Hz. Âişe, İslâm ordusunun birçok seferlerine katılmış, yemek pişirme, su taşıma ve hastabakıcılık gibi birçok hizmetlerde bulunmuştu. Kadınlar işleri için sokağa çıkarlardı ve bu Hz. Peygamber'in örtünmeyi emretmesinden sonra da devam etti. Bazı kadınlar satmak veya kendi develerine vermek için sokaklarda hurma çekirdeği topluyorlardı. Kadınlar; erkeklerin de bulunduğu camilere namaza gelirler, kadın ahpaplarını ziyarete giderlerdi. Hz.Peygamber'in zevceleri de dostlarını ve ebeveynlerini kabul ederler ve diğer zaruri işleri yaparlardı. Bu devirde Kur'ân cüzleri hariç, okunacak fazla birşey yoktu; buna mukabil şiirler okunarak, hikâye ve diğer masallar anlatılarak eğlenilirdi.
Hz. Ömer'in akrabalarından bir hanım olan Şifâ bint Abdillâh, İslâm'dan evvel bile okuma-yazma biliyordu; işte Hz. Peygamber (s.a.s.) in hanımı Hafsâ'ya bu sanatı öğreten odur. Bazı delillere bakacak olursak, Hz. Peygamber kendisini bazı pazar (sûk) işlerinde de görevlendirmişti. Bazılarına göre ise bu atama işi Hz. Ömer'in halifeliği zamanında cereyan etmişti. Mümkündür ki Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in ona bıraktığı ayni görevde bu hanımı vazifelendirmeye devam etmiştir. Durum ne olursa olsun bu hanım sahabenin en azından ticarî anlaşmazlıklar üzerinde yargılama yetkisini kullanması gerekmiştir. Taberi'ye göre kadınlar her nevi konularda hakimlik etme imkân ve hakkına sahiptiler; Ebû Hanîfe bu kuraldan adam öldürme gibi sadece bazı ağır dava konularını ayırırdı.»
(Bkz. Prof.Dr.Muhammed Hamidullah-İslâm Peygamberi II)
İYİLİĞİ EMREDER KÖTÜLÜĞÜ MEN EDER
9/71 : İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin veli (dost ve yardımcı) sıdır. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler...
Ayet, açık olarak kadın-erkek eşitliğini vurgulamaktadır. Allah katında kul olma sorumlulukları ile değer ve hak yönünden durumları birbirine eşittir. Kadın ile erkek; dost olarak her alanda birbirlerine yardım etmeli, yaşamları boyunca el ele vererek işbirliği yapacakları gibi, sorumlulukları da birlikte paylaşmalıdır. Görevleri gereği iyiliği emredecekler, kötülükten vazgeçirmeye çalışacaklardır. Kur'ân'ı Kerîm; kadın ile erkeğin yan yana çalıştığı bir toplumda, sorunların çözülerek gelişebileceğini vurgulamaktadır. Ancak; kadının sosyal hayata girmesini önleyen ülkeler, her alanda geri kalmışlardır. Ayetten kesin olarak anlaşıldığı gibi kadın hem seçme hem de seçilme hakkına sahip olduğu gibi, devlet başkanlığı dahil her türlü özel ve kamu görevinde de çalışabilir. Yeter ki o işin gerektirdiği kabiliyet, bilgi ve iradeye sahip olsun. En üst yönetici olarak bir kadın başbakanı Ülkemiz yetiştirmiş, Dünya'nın birçok bölgelerinde de kadın başbakanlar görev yapmışlardır. Kur'ân'ı Kerîm'de kadının yönetici olamayacağına dair hiçbir yasa bulunmadığı gibi, olabileceğine dair önemli bir örnek vardır.
İslâm bilginleri; kadının da devlet başkanı olabileceğini, Kur'ân'ın Neml 27/22-44 ayetlerini kanıt olarak göstermektedirler. Öykü şöyledir : Saba'lıların başında bir kadın hükümdar olan Melike Belkız bulunuyordu. Bunlar Allah'ı bilmiyorlar, Güneş'e tapıyorlardı. Hz. Süleyman durumlarını öğrenince, bir mektup yazarak onları Hak Dini'ne davet etti; eğer kabul etmezlerse Ülkelerini istilâ edeceğini bildirdi. Toplumunun yükümlülüğünü taşıyan Melike Belkız, Kur'ân'ın öngördüğü bir kuruluş olan danışma meclisine danıştı, sorumluluğu üstlenerek sulh yoluyla anlaşmak için girişimlerde bulundu. Neticede Hak Dini'ni kabul etti ve Hz. Süleyman'ın yanında Allah'a sığınarak teslim oldu. Kur'ân, bu öyküyü yazmakla olaylardan ders ve örnek alınmasını istemiştir. Güneş'e tapması dışında, Melike Belkız'ın toplumuna danışması, meclisin savaşma tavsiyesine rağmen sağduyusu ve ileri görüşlülüğü ile karşı tarafa elçi göndererek anlaşma istemesi, Hz. Süleyman'ın uyarısı ile gerçekleri görüp Yüce Allah'a teslim olması yöneticiliği bakımından olumlu bulunmuştur. Bu öyküden çıkan netice; kabiliyet ve yeterlilik özelliklerine sahipse, kadının da lüzum ve ihtiyaç hallerinde devlet başkanı da olabileceğidir.
PEYGAMBER HANIMLARINA ÖZEL YASA
33/32 : Ey Peygamber Hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz...
Yüce Allah, Hz. Peygamber hanımları ile ilgili özel yasa çıkarmıştır. Diğer kadınların dışında, yalnızca Allah Resul'ünün eşleri ile ilgiliydi. Çünkü onlar, ayrı bir özellik taşıyorlardı. Hem Hz. Peygamber'in eşleri ve hem de müminlerin anneleri idi. Ahzâb 33/6: O Peygamber, müminlere kendilerinden daha dost,daha yakındır. Onun eşleri de müminlerin anneleridir... Bunun için onların yaptığı hataların cezaları, diğer kadınların iki katına çıkarıldı. Ahzâb 33/30 : Ey Peygamber Hanımları; sizden kim kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır... Toplumdaki bozguncuların dedikodu yaparak kargaşa çıkarmamaları için; Hz. Peygamber'in Hanımları yürüyüşlerine ve ses tonlarına dahi dikkat edecek ve önemli işleri dışında evde oturarak ibadetle meşgul olacak, mümin hanımlarına da Kur'ân ile ilgili bilgiler vereceklerdi. Ahzâb 33/ 32-33 : Ey Peygamber Hanımları...sözü yumuşak (tahrik edici) bir tarzda söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılmasın... Evlerinizde oturun. İlk cahiliye yürüyüşü gibi kendinizi teşhir ederek yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resul'üne itaat edin... Kur'ân, Hz. Peygamber'in evine giren müminleri de şöyle uyarıyor. Ahzâb 33/53 : Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin... Peygamberin eşlerinden birşey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz için, hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur...
İslâmiyet'i kendi bencil nefisleri istikametinde yorumlayarak değiştiren bazı guruplar, yalnızca Hz. Peygamber'in hanımları için öngörülmüş olan özel hükümlere; uydurma hadisler ilâve ederek hedef şaşırtmışlardır. Oysa Kur'ân'da Allah Resul'ünün eşleri ile ilgili özel hükümler dışında, kadınların eve kapatılması, öğrenim görmemeleri ve çalışmamaları ile ilgili hiçbir ayet olmadığı gibi, aksine çalışıp ilim sahibi olunması için birçok teşvik edici yasalar bulunmaktadır. Hz. Peygamberden sonraki devirlerde haremlik-selâmlık kurarak, aşırı örtünmeye mecbur ederek, eve kapatarak, çalıştırmayarak kadınlara büyük zulümler yapılmış, onların cahil kalmalarına sebep olunmuştur. Nüfusun yarısını teşkil eden kadınlarını sosyal hayata sokmayan bazı İslâm Ülkeleri onların büyük gücünden yararlanamamış, her alanda geri kalarak da gelişememişlerdir.