Uzman SühaN
Administrator
Kulak kanseri nasıl anlaşılır?
Kulak kanseri nadir olarak görülür. En çok görülenler yassı hücreli karsinom, adenokarsinom ve daha nadir olarak sarkomlarıdır (rabdomiyosarkom, osteosarkom, fibrosarkom, liposarkom). Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkar. Kulak tümörleri uzak organlardan yayılan (böbrek, akciğer, meme ve prostat) veya komşu organlardan (parotis bezi ve nazofarenks) ilerleyerek ulaşan kanserler olabileceği gibi, doğrudan kulak kanserleri şeklinde de ortaya çıkabilir.
Belirtileri nelerdir?
Uzun süren kronik orta kulak infeksiyonları hazırlayıcı sebeplerden biri olabilir. Hastanın başlıca yakınması başlangıçta dış kulak yolundan gelen ağrısız kanlı akıntıdır. Zamanla buna işitme kaybı eklenir. Yüz sinirinin tutulması ile yüz felci ortaya çıkabilir. İlk tanı konulduğunda olguların %10-15 kadarında boyunda kanser yayılmasına bağlı lenf tutulumu görülebilir. Geç dönemde ağrı yakınmaları baş gösterir.
Nasıl tanı konulur?
Tanı biyopsi ile konur. Kanser yaygınlığını değerlendirmede en uygun yöntem kulak tomografisidir.
Nasıl tedavi edilir?
Tedavide cerrahi eksizyon en önemli seçenektir. Beraberinde radyoterapi de uygulanır.
Burun ve Sinüs Kanserleri
Görülme sıklığı nedir?
Burun ve sinüslerde yassı hücreli kanser ve lenfoma görülebilmektedir. Yassı hücreli kanser bunların %70 kadarını oluşturur ve en sık maksiller sinüste izlenir. Bunu %20 ile nazal kavite izler.
Risk faktörleri ve risk grupları nelerdir?
Yapılan bazı çalışmalar burun ve sinüs kanserlerinin toksik ve kimyasal madde soluması ile yakından ilişkili olduğu ve nikel işçileri, orman işçileri ve ayakkabı üreticilerinde sıklıkla ortaya çıktığını göstermektedir.
Belirtileri nelerdir?
En sık izlenen belirtiler burun tıkanıklığı, kanlı burun akıntısı ve yüzde ağrıdır. Bu belirtileri infeksiyonlardan ayırt etmek güçtür. Bu sebeple tıbbi tedavi ile gerilemeyen dirençli yakınmalarda ayrıntılı araştırma yapılmalıdır. Genellikle çoğu hastada teşhisten önce uzun süren bir sinüzit tedavisi hikayesi vardır. Tümör büyüdüğünde bazı ek şikayetler ortaya çıkar. Göze bası sonucu çift görme ve görme kayıpları ortaya çıkar. Çene hareketlerinde kısıtlılık çiğneme kaslarının tutulumu sonucudur. Giderek ağız içine yayılımlar, diğer kraniyal sinir tutulumları olabilir. Boyuna doğru lenf yayılımları ortaya çıkar.
Evreleri nelerdir?
Özellikle maksiller sinüs kanserlerinde medyal kantustan (iki göz kapağının birleştiği yerin burun kökü tarafı) mandibula köşesine kadar geçtiği varsayılan bir hat sinüsü infra (ön-iç) ve supra (arka-üst) kısımlara ayırır ve evrelemede kullanılan bir tanımlamadır. Buna göre; T tümör, N beyin lenf tutulumu ve M uzak organ yayılımını tanımlar.
Tis: Karsinoma in situ.
T1: Tümör ön-iç mukozada sınırlı ve kemik hasarı yok.
T2: Tümör kemik erezyonu olmadan arka-üst kısıma sınırlı veya iç veya alt duvarda hasar yapan ön-iç kısımda yer alıyor.
T3: Yanak derisi, orbita, ön etmoid sinüs veya pterygoid kası tutan tümör.
T4: Tümör kribriform plak, arka etmoid sinüs, sfenoid sinüs, nazofarenks, pterygoid plak ve kafa tabanına yayılım göstermektedir.
N0: Boyunda palpabl lenf nodu yok.
N1: 3 cm den az, aynı taraf tek lenf nodu var
N2a: 3-6 cm arası aynı taraf tek lenf nodu var
N2b: 6 cm altında pek çok lenf nodu var
N3a: Aynı taraf 6 cm den büyük tek veya pek çok lenf nodu var
N3b: Her iki tarafta lenf nodu var
N3c: Karşı tarafta lenf nodu var
M0: Uzak organ yayılımı yok
M1: Uzak organ yayılımı var
Nasıl tanı konulur?
Tomografi değerlendirmede ilk başvurulan yöntemdir. Burada tümör yayılımı ve kemik hasarı değerlendirilir. Bazen ilave olarak MR değerlendirmesi yapılır. Tanı burun içinden biyopsi ile yapılır.
Nasıl tedavi edilir?
Maksiller sinüs kanserlerinin tedavisinde genellikle cerrahi ve ışın tedavisi birlikte kullanılır. Cerrahi tipi, tümörün tipi ve yayılımına göre belirlenir. Kemik dokusundaki çıkarıma bağlı olarak damak ve yüz protezleri ile geriye kalan bozukluğun onarımı gerekir. Lenfomalarda ise ilk seçenek ışın tedavisidir. Daha yaygın olgularda ışın tedavisi ve kemoterapi ile birlikte uygulanabilir.
Ağız ve Ağız Boşluğu Kanserleri
Görülme sıklığı nedir?
Ağız ve ağız boşluğu kanseri olarak dudak, dil, dişeti, damak, yanak iç yüzü bölgesi ve ağız tabanı anlaşılmaktadır. Dudak kanserleri daha çok alt dudakta görülür. Dil kanserleri ise %50 dil yan kısmında, %20 üçte bir ön kısmında görülür. %5 kısmı orta hatta izlenir. Yanak iç yüzü kanserleri en sık olarak alt dişler hizasında görülür.
Risk faktörleri nelerdir?
Ağız bölgesi kanserleri tütün kullanımı ile yakından ilişkilidir. Görülme sıklığı sigara içenlerde içmeyenlere göre 6 kat daha fazladır. Çok miktarda tüketilen alkol ikincil bir risk faktörü olarak dikkati çekmektedir. Sigara ile birlikte kullanımında risk oranı 15 kat artar ve bu nedenle erkeklerde kadınlara göre daha fazla görülür. Özellikle alt dudak kanserlerinde güneşin zararlı ultraviyole ışınları önemli bir etken olarak öne sürülmektedir. Alt dudak kanserleri açık havada uzun süre çalışan çiftçilerde yüksek oranda görülür. Zencilerde dudak kanserlerinin daha az görülmesi derinin melanin pigment seviyesinin koruyucu rol oynadığını düşündürür. Meyve ve sebzelerin tüketimindeki artış bu tür kanserlerin gelişme ihtimalini azaltmaktadır. Zayıf oral hijyen, ağız içi infeksiyon varlığı, sürekli mekanik irritasyonların hazırlayıcı rolü olduğu öne sürülebilmektedir. Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkarlar. Kötü huylu yapıya dönüşme oranı düşük olmakla beraber, ağız içi mukozasında sıkça izlenen beyaz-kırmızı plaklar (lökoplaki-eritroplaki) kötüleşme riskleri nedeniyle yakından izlenmelidir. Histolojik olarak displazi gösteren, uzun süreden beri var olan, yaşlı, bayan hastalarda izlenen, nodüler yapı gösterebilenler ve özellikle dilin altı ve ağız tabanı, dudak iç yüzünde bulunanlar mutlaka biyopsi ile incelenmeli ve sonuca göre çıkarılmalıdır. Eritroplaki olarak tanımlanan ve uzun süredir izlenen kırmızı plakların ise kötüleşme oranı beyaz plaklara göre daha fazladır.
Belirtileri nelerdir?
Ağız içi kanserlerinde en sık yakınma ağrıdır. Yutma zorluğu, ülseratif görünümlü lezyonlar, ağız kokusu, kanama, dil hareketlerinde kısıtlılık, tat kaybı, ağız kuruluğu izlenebilir. Bazen kulağa vuran ağrı olabilir. Konuşma ve çiğneme problemleri olabilir. Bazen dişlerin erken kaybı ile ilk tanı bir diş hekimi tarafından konabilir. Ağız içi kanserlerinin neredeyse %95’i yassı hücreli kanser tipindedir. Ağız içi kanserlerinin boyun lenf bezlerine yayılımı sıkça ortaya çıkar. T3 tümörlerde, derinliği olan kanserlerde boyun yayılımı sıkça izlenebilir. Bu sebeple bir tedavi planlamasında boyun da dikkate alınmalıdır. Bazı kaynaklara göre klinik olarak tespit edilmese bile boyuna gizli yayılım oranı %15-20’dir. Bunlar içinde özellikle dil kanserleri önemlidir. Çünkü zengin venöz ve lenfatik dolaşım nedeniyle boyun her iki tarafına yayılımı izlenebilir.Nasıl tedavi edilir?
Tedavide cerrahi, ışın tedavisi ve kemoterapi kombine edilmektedir. Işın tedavisi tek başına erken dönem sınırlı kanserlerde, hasta fiziksel ve genel durumu itibarıyla cerrahiyi kaldıramayacaksa, çok ileri evre tümörlerde koruyucu amaçlı kullanılabilir. Işın tedavisinin preoperatif veya postoperatif kullanımı söz konusu olabilir. Operasyon öncesi ışın tedavisinin avantajları tümörün boyunun küçültülmesi ve etrafındaki fibröz doku nedeniyle daha az lenf ve kan damarının olmasıdır. Ancak ışın tedavisi sonrası dokuda ileri derecede sertleşme nedeniyle cerrahi boyun disseksiyon zorlaşabilir. Bu sebeple çok büyük tümörlerde küçültme dışında operasyon öncesi ışın tedavisi uygun bir seçim olmayabilir. Cerrahi sınırlar güvenli olmadığında ise ışın tedavisi eklenebilir. Kemoterapi terminal dönem kanserlerde kullanılır. Çoğunluğun yassı hücreli kanser olması nedeniyle tümör küçültmesine etkinliği sınırlıdır.
Cerrahi işlem küçük tümörlerde tümörün eksizyonu ve yaranın primer tamiri şeklindedir. Ancak geniş yerleşimli olan ve arkada yer alan tümörlerde ulaşım ve güvenli eksizyon nedeniyle çene kemiğinin kesilerek sonradan tamir edileceği çene osteotomileri gerekebilir. Dudak kanserlerinde eksizyon ve ışın tedavisi genellikle yeterlidir. Diş etlerinin veya alt çenenin kanserleri segmenter kemik rezeksiyonları gerektirebilir. Sert damak kanserlerinde eksizyon sonrası damak protezleri gerekebilir. Ağız tabanındaki kanserlerin eksizyonunda bazen cerrahi sonrası kapatmak mümkün olmaz ve diğer alanlardan flepler taşımak gerekebilir.
Tükürük Bezi Kanserleri
Ne sıklıkta görülür?
Parotis, submandibular ve sublingual bezlerle diğer minör tükürük bezlerinin kanserleri tüm baş-boyun kanserlerinin yaklaşık %3 kadarını oluşturur. Tükürük bezleri tümörleri baş-boyun tümörleri arasında en farklı grubu oluştururlar. Tükürük bezlerinde çok farklı histopatolojik yapıda tümör ortaya çıkabilir ve bunlar farklı biyolojik davranış gösterirler. Bu sebeple tükürük bezleri kanserlerinin histopatolojik karakterinin bilinmesi önemlidir. Tüm tükürük bezi tümörlerinin yaklaşık %80’i parotiste ortaya çıkar. %10-15 kadarı submandibular bezde geriye kalanı diğer alanlarda izlenir. Parotis tümörlerinin yaklaşık %80’ni submandibular bezin %40-60’ı, minör bezlerin %30-40’ı ve sublingual bezin %20’si iyi huyludur. Tüm tükürük bezleri içinde en sık görülen kanser formu mukoepidermoid kanserdir ve en sık parotis bezinde izlenir. İkinci sırada adenokistik kanserler yer alır ve en çok submandibular bezde ortaya çıkarlar. Yassı hücreli kanserler tükürük bezlerinde çok seyrek izlenir. Bunlar içinde en hızlı seyir gösterenler adenokistik ve adenokarsinomlardır.
Belirtileri nelerdir?
Klinik olarak tükürük bezlerinin iyi huylu tümörleri ağrısız ve yavaş büyüyen kitleler olarak ortaya çıkarlar. Kitlenin boyutunda ani artış, ağrı ve özellikle parotis tümörlerinde yüz felci gelişmesi kötü huylu olduğunu gösterir. Teşhiste doğrudan kitleden alınan hücre incelemesi anlamına gelen ince iğne aspirasyon sitolojisi güvenli ve erken tanı sağlar. Teşhiste kullanılan yöntemler sintigrafi, ultrasonografi, tomografi ve MR uygulamalarıdır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki prognozu kötü etkileyen faktörler tümörün histopatolojik yapısı, boyun lenf tutulumu varlığı, ağrı, yüz felci, deri tutulumu, ileri evre oluş, yerleşim, ışın tedavisi ve kemoterapi duyarlığı, uzak metastaz durumu, nüks sıklığı olarak sıralanabilir. Asiner hücreli karsinom, düşük grade’li mukoepidermoid karsinom yavaş davranışlı kanserler olarak sayılırken; adenoid kistik karsinom, yüksek grade mukoepidermoid karsinom, adenokarsinom ve yassı hücreli karsinom ise hızlı davranışlı kanserler olarak kabul edilirler.
Evreleri nelerdir?
Baş boyun bölgesi kanserlerinin evrelemesi büyük ölçüde ortaktır (ağız boşluğu kanserlerindeki gibi).
Nasıl tanı konulur?
Tanı büyük ölçüde kitleden yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisi ile konur.
Nasıl tedavi edilir?
Boyun lenf nodu tutulumu boyun diseksiyonu gerektirir. Çıkarılması güç geniş tümörlerde, yüksek büyüme hızı olanlarda, cerrahi sonrası cerrahi sınırlar temiz olsa da ışın tedavisi uygulanır. Düşük büyüme hızlı tümörlerde ise ancak cerrahi sınırlar şüpheli ya da yetersiz ise yapılabilir. Tükürük bezi tümörlerinde uzak organ metastazı durumu kemoterapinin tedavi protokolüne girmesini sağlamıştır. Epidermoid ve adenokarsinom benzeri tümörlerde farklı kemoterapi protokolleri uygulanmaktadır. Tümör büyüklüğü ve yerleşimine göre cerrahi tedavi planlanır. Tümör histopatolojisi ve sinir ilişkisine göre parotis tümörlerinde cerrahi esnasında fasiyal sinirin kesilmesi gerekebilir. Bu durumda cerrahi sonunda yeniden onarım planlanır. Ancak belli bir oranda yüz felci sekelinin oluşabilmesi mümkündür.
Belirtileri nelerdir?
Uzun süren kronik orta kulak infeksiyonları hazırlayıcı sebeplerden biri olabilir. Hastanın başlıca yakınması başlangıçta dış kulak yolundan gelen ağrısız kanlı akıntıdır. Zamanla buna işitme kaybı eklenir. Yüz sinirinin tutulması ile yüz felci ortaya çıkabilir. İlk tanı konulduğunda olguların %10-15 kadarında boyunda kanser yayılmasına bağlı lenf tutulumu görülebilir. Geç dönemde ağrı yakınmaları baş gösterir.
Nasıl tanı konulur?
Tanı biyopsi ile konur. Kanser yaygınlığını değerlendirmede en uygun yöntem kulak tomografisidir.
Nasıl tedavi edilir?
Tedavide cerrahi eksizyon en önemli seçenektir. Beraberinde radyoterapi de uygulanır.
Burun ve Sinüs Kanserleri
Görülme sıklığı nedir?
Burun ve sinüslerde yassı hücreli kanser ve lenfoma görülebilmektedir. Yassı hücreli kanser bunların %70 kadarını oluşturur ve en sık maksiller sinüste izlenir. Bunu %20 ile nazal kavite izler.
Risk faktörleri ve risk grupları nelerdir?
Yapılan bazı çalışmalar burun ve sinüs kanserlerinin toksik ve kimyasal madde soluması ile yakından ilişkili olduğu ve nikel işçileri, orman işçileri ve ayakkabı üreticilerinde sıklıkla ortaya çıktığını göstermektedir.
Belirtileri nelerdir?
En sık izlenen belirtiler burun tıkanıklığı, kanlı burun akıntısı ve yüzde ağrıdır. Bu belirtileri infeksiyonlardan ayırt etmek güçtür. Bu sebeple tıbbi tedavi ile gerilemeyen dirençli yakınmalarda ayrıntılı araştırma yapılmalıdır. Genellikle çoğu hastada teşhisten önce uzun süren bir sinüzit tedavisi hikayesi vardır. Tümör büyüdüğünde bazı ek şikayetler ortaya çıkar. Göze bası sonucu çift görme ve görme kayıpları ortaya çıkar. Çene hareketlerinde kısıtlılık çiğneme kaslarının tutulumu sonucudur. Giderek ağız içine yayılımlar, diğer kraniyal sinir tutulumları olabilir. Boyuna doğru lenf yayılımları ortaya çıkar.
Evreleri nelerdir?
Özellikle maksiller sinüs kanserlerinde medyal kantustan (iki göz kapağının birleştiği yerin burun kökü tarafı) mandibula köşesine kadar geçtiği varsayılan bir hat sinüsü infra (ön-iç) ve supra (arka-üst) kısımlara ayırır ve evrelemede kullanılan bir tanımlamadır. Buna göre; T tümör, N beyin lenf tutulumu ve M uzak organ yayılımını tanımlar.
Tis: Karsinoma in situ.
T1: Tümör ön-iç mukozada sınırlı ve kemik hasarı yok.
T2: Tümör kemik erezyonu olmadan arka-üst kısıma sınırlı veya iç veya alt duvarda hasar yapan ön-iç kısımda yer alıyor.
T3: Yanak derisi, orbita, ön etmoid sinüs veya pterygoid kası tutan tümör.
T4: Tümör kribriform plak, arka etmoid sinüs, sfenoid sinüs, nazofarenks, pterygoid plak ve kafa tabanına yayılım göstermektedir.
N0: Boyunda palpabl lenf nodu yok.
N1: 3 cm den az, aynı taraf tek lenf nodu var
N2a: 3-6 cm arası aynı taraf tek lenf nodu var
N2b: 6 cm altında pek çok lenf nodu var
N3a: Aynı taraf 6 cm den büyük tek veya pek çok lenf nodu var
N3b: Her iki tarafta lenf nodu var
N3c: Karşı tarafta lenf nodu var
M0: Uzak organ yayılımı yok
M1: Uzak organ yayılımı var
Nasıl tanı konulur?
Tomografi değerlendirmede ilk başvurulan yöntemdir. Burada tümör yayılımı ve kemik hasarı değerlendirilir. Bazen ilave olarak MR değerlendirmesi yapılır. Tanı burun içinden biyopsi ile yapılır.
Nasıl tedavi edilir?
Maksiller sinüs kanserlerinin tedavisinde genellikle cerrahi ve ışın tedavisi birlikte kullanılır. Cerrahi tipi, tümörün tipi ve yayılımına göre belirlenir. Kemik dokusundaki çıkarıma bağlı olarak damak ve yüz protezleri ile geriye kalan bozukluğun onarımı gerekir. Lenfomalarda ise ilk seçenek ışın tedavisidir. Daha yaygın olgularda ışın tedavisi ve kemoterapi ile birlikte uygulanabilir.
Ağız ve Ağız Boşluğu Kanserleri
Görülme sıklığı nedir?
Ağız ve ağız boşluğu kanseri olarak dudak, dil, dişeti, damak, yanak iç yüzü bölgesi ve ağız tabanı anlaşılmaktadır. Dudak kanserleri daha çok alt dudakta görülür. Dil kanserleri ise %50 dil yan kısmında, %20 üçte bir ön kısmında görülür. %5 kısmı orta hatta izlenir. Yanak iç yüzü kanserleri en sık olarak alt dişler hizasında görülür.
Risk faktörleri nelerdir?
Ağız bölgesi kanserleri tütün kullanımı ile yakından ilişkilidir. Görülme sıklığı sigara içenlerde içmeyenlere göre 6 kat daha fazladır. Çok miktarda tüketilen alkol ikincil bir risk faktörü olarak dikkati çekmektedir. Sigara ile birlikte kullanımında risk oranı 15 kat artar ve bu nedenle erkeklerde kadınlara göre daha fazla görülür. Özellikle alt dudak kanserlerinde güneşin zararlı ultraviyole ışınları önemli bir etken olarak öne sürülmektedir. Alt dudak kanserleri açık havada uzun süre çalışan çiftçilerde yüksek oranda görülür. Zencilerde dudak kanserlerinin daha az görülmesi derinin melanin pigment seviyesinin koruyucu rol oynadığını düşündürür. Meyve ve sebzelerin tüketimindeki artış bu tür kanserlerin gelişme ihtimalini azaltmaktadır. Zayıf oral hijyen, ağız içi infeksiyon varlığı, sürekli mekanik irritasyonların hazırlayıcı rolü olduğu öne sürülebilmektedir. Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkarlar. Kötü huylu yapıya dönüşme oranı düşük olmakla beraber, ağız içi mukozasında sıkça izlenen beyaz-kırmızı plaklar (lökoplaki-eritroplaki) kötüleşme riskleri nedeniyle yakından izlenmelidir. Histolojik olarak displazi gösteren, uzun süreden beri var olan, yaşlı, bayan hastalarda izlenen, nodüler yapı gösterebilenler ve özellikle dilin altı ve ağız tabanı, dudak iç yüzünde bulunanlar mutlaka biyopsi ile incelenmeli ve sonuca göre çıkarılmalıdır. Eritroplaki olarak tanımlanan ve uzun süredir izlenen kırmızı plakların ise kötüleşme oranı beyaz plaklara göre daha fazladır.
Belirtileri nelerdir?
Ağız içi kanserlerinde en sık yakınma ağrıdır. Yutma zorluğu, ülseratif görünümlü lezyonlar, ağız kokusu, kanama, dil hareketlerinde kısıtlılık, tat kaybı, ağız kuruluğu izlenebilir. Bazen kulağa vuran ağrı olabilir. Konuşma ve çiğneme problemleri olabilir. Bazen dişlerin erken kaybı ile ilk tanı bir diş hekimi tarafından konabilir. Ağız içi kanserlerinin neredeyse %95’i yassı hücreli kanser tipindedir. Ağız içi kanserlerinin boyun lenf bezlerine yayılımı sıkça ortaya çıkar. T3 tümörlerde, derinliği olan kanserlerde boyun yayılımı sıkça izlenebilir. Bu sebeple bir tedavi planlamasında boyun da dikkate alınmalıdır. Bazı kaynaklara göre klinik olarak tespit edilmese bile boyuna gizli yayılım oranı %15-20’dir. Bunlar içinde özellikle dil kanserleri önemlidir. Çünkü zengin venöz ve lenfatik dolaşım nedeniyle boyun her iki tarafına yayılımı izlenebilir.Nasıl tedavi edilir?
Tedavide cerrahi, ışın tedavisi ve kemoterapi kombine edilmektedir. Işın tedavisi tek başına erken dönem sınırlı kanserlerde, hasta fiziksel ve genel durumu itibarıyla cerrahiyi kaldıramayacaksa, çok ileri evre tümörlerde koruyucu amaçlı kullanılabilir. Işın tedavisinin preoperatif veya postoperatif kullanımı söz konusu olabilir. Operasyon öncesi ışın tedavisinin avantajları tümörün boyunun küçültülmesi ve etrafındaki fibröz doku nedeniyle daha az lenf ve kan damarının olmasıdır. Ancak ışın tedavisi sonrası dokuda ileri derecede sertleşme nedeniyle cerrahi boyun disseksiyon zorlaşabilir. Bu sebeple çok büyük tümörlerde küçültme dışında operasyon öncesi ışın tedavisi uygun bir seçim olmayabilir. Cerrahi sınırlar güvenli olmadığında ise ışın tedavisi eklenebilir. Kemoterapi terminal dönem kanserlerde kullanılır. Çoğunluğun yassı hücreli kanser olması nedeniyle tümör küçültmesine etkinliği sınırlıdır.
Cerrahi işlem küçük tümörlerde tümörün eksizyonu ve yaranın primer tamiri şeklindedir. Ancak geniş yerleşimli olan ve arkada yer alan tümörlerde ulaşım ve güvenli eksizyon nedeniyle çene kemiğinin kesilerek sonradan tamir edileceği çene osteotomileri gerekebilir. Dudak kanserlerinde eksizyon ve ışın tedavisi genellikle yeterlidir. Diş etlerinin veya alt çenenin kanserleri segmenter kemik rezeksiyonları gerektirebilir. Sert damak kanserlerinde eksizyon sonrası damak protezleri gerekebilir. Ağız tabanındaki kanserlerin eksizyonunda bazen cerrahi sonrası kapatmak mümkün olmaz ve diğer alanlardan flepler taşımak gerekebilir.
Tükürük Bezi Kanserleri
Ne sıklıkta görülür?
Parotis, submandibular ve sublingual bezlerle diğer minör tükürük bezlerinin kanserleri tüm baş-boyun kanserlerinin yaklaşık %3 kadarını oluşturur. Tükürük bezleri tümörleri baş-boyun tümörleri arasında en farklı grubu oluştururlar. Tükürük bezlerinde çok farklı histopatolojik yapıda tümör ortaya çıkabilir ve bunlar farklı biyolojik davranış gösterirler. Bu sebeple tükürük bezleri kanserlerinin histopatolojik karakterinin bilinmesi önemlidir. Tüm tükürük bezi tümörlerinin yaklaşık %80’i parotiste ortaya çıkar. %10-15 kadarı submandibular bezde geriye kalanı diğer alanlarda izlenir. Parotis tümörlerinin yaklaşık %80’ni submandibular bezin %40-60’ı, minör bezlerin %30-40’ı ve sublingual bezin %20’si iyi huyludur. Tüm tükürük bezleri içinde en sık görülen kanser formu mukoepidermoid kanserdir ve en sık parotis bezinde izlenir. İkinci sırada adenokistik kanserler yer alır ve en çok submandibular bezde ortaya çıkarlar. Yassı hücreli kanserler tükürük bezlerinde çok seyrek izlenir. Bunlar içinde en hızlı seyir gösterenler adenokistik ve adenokarsinomlardır.
Belirtileri nelerdir?
Klinik olarak tükürük bezlerinin iyi huylu tümörleri ağrısız ve yavaş büyüyen kitleler olarak ortaya çıkarlar. Kitlenin boyutunda ani artış, ağrı ve özellikle parotis tümörlerinde yüz felci gelişmesi kötü huylu olduğunu gösterir. Teşhiste doğrudan kitleden alınan hücre incelemesi anlamına gelen ince iğne aspirasyon sitolojisi güvenli ve erken tanı sağlar. Teşhiste kullanılan yöntemler sintigrafi, ultrasonografi, tomografi ve MR uygulamalarıdır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki prognozu kötü etkileyen faktörler tümörün histopatolojik yapısı, boyun lenf tutulumu varlığı, ağrı, yüz felci, deri tutulumu, ileri evre oluş, yerleşim, ışın tedavisi ve kemoterapi duyarlığı, uzak metastaz durumu, nüks sıklığı olarak sıralanabilir. Asiner hücreli karsinom, düşük grade’li mukoepidermoid karsinom yavaş davranışlı kanserler olarak sayılırken; adenoid kistik karsinom, yüksek grade mukoepidermoid karsinom, adenokarsinom ve yassı hücreli karsinom ise hızlı davranışlı kanserler olarak kabul edilirler.
Evreleri nelerdir?
Baş boyun bölgesi kanserlerinin evrelemesi büyük ölçüde ortaktır (ağız boşluğu kanserlerindeki gibi).
Nasıl tanı konulur?
Tanı büyük ölçüde kitleden yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisi ile konur.
Nasıl tedavi edilir?
Boyun lenf nodu tutulumu boyun diseksiyonu gerektirir. Çıkarılması güç geniş tümörlerde, yüksek büyüme hızı olanlarda, cerrahi sonrası cerrahi sınırlar temiz olsa da ışın tedavisi uygulanır. Düşük büyüme hızlı tümörlerde ise ancak cerrahi sınırlar şüpheli ya da yetersiz ise yapılabilir. Tükürük bezi tümörlerinde uzak organ metastazı durumu kemoterapinin tedavi protokolüne girmesini sağlamıştır. Epidermoid ve adenokarsinom benzeri tümörlerde farklı kemoterapi protokolleri uygulanmaktadır. Tümör büyüklüğü ve yerleşimine göre cerrahi tedavi planlanır. Tümör histopatolojisi ve sinir ilişkisine göre parotis tümörlerinde cerrahi esnasında fasiyal sinirin kesilmesi gerekebilir. Bu durumda cerrahi sonunda yeniden onarım planlanır. Ancak belli bir oranda yüz felci sekelinin oluşabilmesi mümkündür.