Kırmızı Ev
komik monolog metinleri komik monologlar monolog metinleri kısa kısa
Leyla Çolakoğlu'nun bir projesi olan Kırmızı Ev'i Resim ve Heykel Müzesi'ndeki Operet Sahnesi'nde izledim.
2 perdelik oyun, jazz, pop, opera, sirtaki, flamenko gibi değişik tarzlardaki müzik eserlerinin bir kolajı. Oyun, "Kırmızı Ev" isimli bir caz bar ve sahibesi (Tresor) üzerine kurgulanmış.
Kırmızı Ev'de seslendirilen parçalar değişik duyguları anlatıyor ve her bir parça öncesinde durumu anlatan küçük bir diyalog ya da monolog izliyoruz. Parçalar, ağırlıklı olarak Fransızca, İtalyanca ve İngilizce. Çok kısa bir kaç Türkçe parça da var.
Oyunun metinlerini Eda Alanson kaleme almış. "Kör göze parmak" şeklinde fazlasıyla didaktik ve zorlama metin, temsilin en kötü bileşenlerinden bir tanesi. Son derece özensiz metin, oyunun zayıf kurgusuyla birleşince sonuç gerçekten de çok kötü olmuş.
'Kırmızı Ev' isimli pavyon görünümlü caz kulübü, çingenelerden, mafya babalarına, çapkınlardan, eşcinsellere kadar çok geniş bir yelpazedeki farklı insanların ortak paydası olarak oyunun odağını oluşturuyor. Hafiften "Moulin Rouge" esintisi altında hayat bulan alabildiğince klişe replikler, insanın tahammül sınırlarını zorlayacak kadar kötü...
Gelelim müzik ve dans kısmına. İyiden başlayayım! 🙂 Bu temsili izlenir kılan en önemli isim Robert rolündeki Murat Karahan. Aşk-ı Memnun operasında Behlül rolünde de izleme fırsatı bulduğum Murat Karahan olmasa, Kırmızı Ev inanın izlenebilir bir temsil olmaktan çıkar. Belki çok abartılı geliyor bu yorumum, ama şayet oyunu izlerseniz Murat'ın Kırmızı Ev'e ne denli renk ve çoşku kattığını rahatlıkla görebilirsiniz. Öncelikle, bir işi iyi ve severek yaptığını bilen insanlardaki parıltıyı, Murat şarkı söylerken gözlerinde görebiliyorsunuz. Ayrıca, insanın kulağında "karamel" tadı bırakan güzel bir sesi var.
Sesi ile dikkat çeken bir diğer isim ise Mirala rolüyle izlediğimiz Arsen Arsoy. Gerçi küçük rolü nedeniyle Arsen'i sahnede pek göremedim; ama kesinlikle çok güçlü bir ses. Keşke oyunda daha iyi yararlanılsaymış bu sesten.
Projenin mimarı Leyla Çolakoğlu, ayrıca Tresor rolüyle sahnede de var. Keşke olmasaymış... Kötü İngilizcesi ile söylediği şarkılar insanda "bir an önce bitse de gitsem" hissi uyandırıyor. Tresor'un kocası rolünde izlediğimiz Deva Çolakoğlu da oldukça kötü Fransızca aksanı ile şarkılarda eşini aratmıyor ne yazık ki.
İyi performansları ile dikkatimi çeken diğer isimler arasında Ramona rolü ile Hale Alanson ve kötü sarhoş taklitine rağmen güzel söylediği şarkıları ile Barış Yanç var.
Dansları ile oyunu izlenebilir kılan Nilgün Demireller'i ve Armağan Davran'ı da unutmamak gerekir tabii. Ama Armağan Davran'la ilgili olarak Çalıkuşu'ndaki gözlemim hala devam ediyor. Bir başdansçı bu kadar kilolu ve hantal olmamalı!
Kısacası, Kırmızı Ev, genel olarak oldukça başarısız bir oyun. Ama bu son derece dağınık ve klişe kolaj içerisinde Murat Karahan'dan güzel şarkılar dinlemek için bile gidilebilir!
2 perdelik oyun, jazz, pop, opera, sirtaki, flamenko gibi değişik tarzlardaki müzik eserlerinin bir kolajı. Oyun, "Kırmızı Ev" isimli bir caz bar ve sahibesi (Tresor) üzerine kurgulanmış.
Kırmızı Ev'de seslendirilen parçalar değişik duyguları anlatıyor ve her bir parça öncesinde durumu anlatan küçük bir diyalog ya da monolog izliyoruz. Parçalar, ağırlıklı olarak Fransızca, İtalyanca ve İngilizce. Çok kısa bir kaç Türkçe parça da var.
Oyunun metinlerini Eda Alanson kaleme almış. "Kör göze parmak" şeklinde fazlasıyla didaktik ve zorlama metin, temsilin en kötü bileşenlerinden bir tanesi. Son derece özensiz metin, oyunun zayıf kurgusuyla birleşince sonuç gerçekten de çok kötü olmuş.
'Kırmızı Ev' isimli pavyon görünümlü caz kulübü, çingenelerden, mafya babalarına, çapkınlardan, eşcinsellere kadar çok geniş bir yelpazedeki farklı insanların ortak paydası olarak oyunun odağını oluşturuyor. Hafiften "Moulin Rouge" esintisi altında hayat bulan alabildiğince klişe replikler, insanın tahammül sınırlarını zorlayacak kadar kötü...
Gelelim müzik ve dans kısmına. İyiden başlayayım! 🙂 Bu temsili izlenir kılan en önemli isim Robert rolündeki Murat Karahan. Aşk-ı Memnun operasında Behlül rolünde de izleme fırsatı bulduğum Murat Karahan olmasa, Kırmızı Ev inanın izlenebilir bir temsil olmaktan çıkar. Belki çok abartılı geliyor bu yorumum, ama şayet oyunu izlerseniz Murat'ın Kırmızı Ev'e ne denli renk ve çoşku kattığını rahatlıkla görebilirsiniz. Öncelikle, bir işi iyi ve severek yaptığını bilen insanlardaki parıltıyı, Murat şarkı söylerken gözlerinde görebiliyorsunuz. Ayrıca, insanın kulağında "karamel" tadı bırakan güzel bir sesi var.
Sesi ile dikkat çeken bir diğer isim ise Mirala rolüyle izlediğimiz Arsen Arsoy. Gerçi küçük rolü nedeniyle Arsen'i sahnede pek göremedim; ama kesinlikle çok güçlü bir ses. Keşke oyunda daha iyi yararlanılsaymış bu sesten.
Projenin mimarı Leyla Çolakoğlu, ayrıca Tresor rolüyle sahnede de var. Keşke olmasaymış... Kötü İngilizcesi ile söylediği şarkılar insanda "bir an önce bitse de gitsem" hissi uyandırıyor. Tresor'un kocası rolünde izlediğimiz Deva Çolakoğlu da oldukça kötü Fransızca aksanı ile şarkılarda eşini aratmıyor ne yazık ki.
İyi performansları ile dikkatimi çeken diğer isimler arasında Ramona rolü ile Hale Alanson ve kötü sarhoş taklitine rağmen güzel söylediği şarkıları ile Barış Yanç var.
Dansları ile oyunu izlenebilir kılan Nilgün Demireller'i ve Armağan Davran'ı da unutmamak gerekir tabii. Ama Armağan Davran'la ilgili olarak Çalıkuşu'ndaki gözlemim hala devam ediyor. Bir başdansçı bu kadar kilolu ve hantal olmamalı!
Kısacası, Kırmızı Ev, genel olarak oldukça başarısız bir oyun. Ama bu son derece dağınık ve klişe kolaj içerisinde Murat Karahan'dan güzel şarkılar dinlemek için bile gidilebilir!