Kırklareli Şehir Tanıtımı
kastro kaç km istanbul kastro kaç km kırklareli tanıtım kırklarelinin tanıtımı kırklareli tanıtımı
Kıyıköy, İğneada, Dupnisa Mağarası, Yıldız Dağları, sayısız göl ve dereleri, saklı koyları ile Kırklareli, doğal ve tarihi güzelliklerini paylaşmaya hazır.
Kendinden pek söz ettirmez Kırklareli. Trakya'nın bir ucunda, Türkiye'nin Bulgaristan sınırında kendi halinde bir kent görüntüsündedir. Öyledir de zaten, ama gösterdiğinden çok daha fazlasını bünyesinde barındırır. Doğa ve tarihten gelen birçok güzelliğe sahip Kırklareli'nde yerin altı da, üstü de değerlidir, önemli ve görülmeye değerdir. Kırklareli koruma altına alınmış doğal alanları, ormanları, denizi ve mağaralarıyla huzur arayanların coğrafyasıdır.
İĞNEADA'NIN ALTIN KUMSALI
Tabiat Kırklareli'nden bereketini esirgememiş. Yıldız (Istranca) Dağları'nın Karadeniz'e bakan yamaçları sık bir orman örtüsü ile kaplıdır. Ağırlık kayın ağaçlarındayken, kaynağını buradan alıp Kıyıköy'de denize dökülen akarsuların açmış olduğu vadiler Çoruh meşesi (Quercus dschorochensis), Macar meşesi (Quercus frainetto) ve saçlı meşe (Quercus cerris) ile kaplıdır. İğneada'nın doğusunda ve güneyinde kıyı kumulları ile nemli alüvyal tabanları kaplayan 'longoz' denilen orman topluluğu da bulunuyor. Yöre sulak alanlar bakımından da alabildiğine bereketli. Bir tarafta Mert, diğer yanda Erikli gölleri İğneada'ya değer kazandırıyor. Koruma altına alınan göl sayısı iki taneyle sınırlı değil, beş tane daha bulunuyor; Hamam, Pedina, Saka, Sülüklü ve Ramana ile İğneada, Bolu Yedigöller'e rakip haline geliyor.
Söz artık İğneada'ya geldi. Yöre yaklaşık 50 metre genişliğinde, 10 kilometre uzunluğunda ince kumlu bir sahile sahip. Bölgenin, kuzey rüzgârlarına kapalı, yaz aylarında sakin ve dalgasız, 150 metreye kadar sığ denizi bulunuyor. Sahil hakkında kumların arasında altın zerrecikleri olduğunun tespit edildiğine dair rivayetler de eksik değil. İğneada'ya gidecekler bu altın kumsalda güneşlenme ayrılacağına sahip.
Tabii gireceğiniz suyun Karadeniz olduğunu, sakin görüntüsünün altında bıçkın bir delikanlı ruhu taşıdığını ve kimi zaman hiç şaka yapmadığını unutmayın. Bu yüzden İğneada ve Kıyıköy sahillerindeki görevlilerin tecrübeli gözleri, denizdeki ufak işaretleri okuyarak gereken zamanda denizden çıkılması uyarısını yapıyorlar. Gelen dalgaların kıyıya vurduktan sonra yarattığı anaforların zemindeki kumlarda derin oyuklar açması olumsuz sonuçlara yol açabiliyor.
DUPNİSA MAĞARASI
Demirköy ilçesinin Sarpdere köyü yakınlarındaki Dupnisa Mağarası iç içe geçmiş birkaç mağaradan oluşuyor, Sulu ve Kuru Mağara olarak ikiye ayrılıyor. İçinde yapılan yürüyüşte sarkıt ve dikitlerin büyüsüne kapılmamak elde değil. Mağara 2003 yılında turizme açıldı. Yeraltı nehrinin ve derin göllerin bulunduğu bölümleri, macera ve doğa sporları tutkunu olan ve özellikle mağaracılık donanımına sahip kişilerin yoğun ilgisini çekiyor.
KIYIKÖY, HER MEVSİM GÜZEL
İmparator Neron'un, Trakya Valisi olduğu yıllarda tatil için geldiği, geçmişin Salmidores'i Kıyıköy, Pabuçdere ve Kazan dere arasında, tepe üzerine kurulmuş, antik çağlardan kalan bir yerleşim yeri. Derelerin her ikisi de birinci derece doğal SİT alanı olarak tescilli. Alabalık, sazan ve kefal balıklarını barındırıyor, motorla ya da kayıkla gezinti yapılmasına olanak sağlıyorlar. Bir zamanlar Midye adını da almış yöre kıyısı, hırçın Karadeniz'in oyduğu alanlar, geçmişte korsanlar tarafından kullanılan mağaralar ve ilginç biçimli anıt kayalarla bezeli. Beldenin girişindeki Bizans'ın Saray Kapısı ile nehir kıyısındaki kayaya oyulmuş Aya Nikola Manastırı 3. yüzyılda yapılmış kolon kabartmaları, işlemeli sütunları ve kubbesiyle görülmeye değer. Kıyıköy'ün çevresinde hem kolay hem zorlu, çeşitli uzunluklarda yürüyüş parkurları da bulunuyor.
MÜKELLEF BİR BALIK SOFRASI
Karadeniz kıyısında olması ve zengin su kaynaklarının varlığı, Kırklareli ziyaretçisine mönü olarak en güzel balıkları sunuyor. Akarsu ve göletlerde olta balıkçılığı yapılırken, alabalık, kefal, miryana ve sazan en sık avlanan türler. Alabalık, özellikle Dereköy, Balaban, Dolapdere, Karadere, Kula, Çağlayık, Kazan ve Pabuçdere'deki doğal ortamlarda bol miktarda bulunuyor. Saka Gölü Longozu 'Yaban Hayatı Koruma Sahası', Kazandere ve Pabuçdere'nin yukarı kısımları ise doğal alabalık üretiminin artması, avlanmanın kontrol altına alınması amacıyla 'Alabalık Koruma Sahası' olarak tespit edilmiş.
Yöre balıkçıları da denizden barbun, kalkan, lüfer, istavrit, hamsi, mezgit, kırlangıç, tekir gibi balıkları ve pavurya, midye gibi kabukluları da mevsiminde yakalayıp sofralara taşıyor.
Özellikle İğneada ve Kıyıköy, mükellef bir balık sofrası için kusursuz ortam sunuyor. İğneada'da hemen denizin kıyısında, Kıyıköy'de ise tepede bulunup Karadeniz'i yukarılardan seyreden, kır gazinosu havası taşıyan balık restoranları oldukça keyifli.
SAKLI KOYLAR
Kıyıköy'ün çevresinde küçük ve güzel koylar bulunuyor. Kalabalıkla kirlenmemesi için adı pek dillendirilmeyen, tropikal ormanları anımsatan bir yeşilliğin içinden geçilerek ulaşılan, bir kilometrelik koya kurulu, kumsalı İğneada'ya dek uzanan Panayır Sahili bunlardan birisi. Bir diğeriyse ağaçların denizle birleşecek kadar sık ve yayılmış olduğu Kastro. Kırklareli'nin son sürprizi Çamlıkoy ise göz alabildiğine uzanan kumsalı ve zengin bir bitki örtüsü ile şaşırtıcı. Ladin, dişbudak ve çam ağaçlarıyla çevrili, nilüferlerle kaplı durgun dere koyu süslüyor. Derenin ortasında bulunan ince uzun ada ile sahilden biraz açıktaki ada, manzarayı tamamlıyor.
Her üç koyda da konaklamak için kamp alanları bulunuyor. Otel, pansiyon aramayın. O imkânlar sadece İğneada ve Kıyıköy'de mevcut. Kamp yapmak Kırklareli insanın en sevdiği etkinlerin başında geliyor. Özellikle kent halkı yazın neredeyse tamamını burada geçiriyor. Aralarına karışıp, güzelliklerini pek de fazla lanse etmeyen Kırklareli'nin sürprizlerini tatmak ise sadece harekete geçmeye bakıyor.
YAZI: ERDEM KABADAYI
KIRKLARELİ'NİN SÜRPRİZLERİ
Kıyıköy, İğneada, Dupnisa Mağarası, Yıldız Dağları, sayısız göl ve dereleri, saklı koyları ile Kırklareli, doğal ve tarihi güzelliklerini paylaşmaya hazır.
Kendinden pek söz ettirmez Kırklareli. Trakya'nın bir ucunda, Türkiye'nin Bulgaristan sınırında kendi halinde bir kent görüntüsündedir. Öyledir de zaten, ama gösterdiğinden çok daha fazlasını bünyesinde barındırır. Doğa ve tarihten gelen birçok güzelliğe sahip Kırklareli'nde yerin altı da, üstü de değerlidir, önemli ve görülmeye değerdir. Kırklareli koruma altına alınmış doğal alanları, ormanları, denizi ve mağaralarıyla huzur arayanların coğrafyasıdır.
İĞNEADA'NIN ALTIN KUMSALI
Tabiat Kırklareli'nden bereketini esirgememiş. Yıldız (Istranca) Dağları'nın Karadeniz'e bakan yamaçları sık bir orman örtüsü ile kaplıdır. Ağırlık kayın ağaçlarındayken, kaynağını buradan alıp Kıyıköy'de denize dökülen akarsuların açmış olduğu vadiler Çoruh meşesi (Quercus dschorochensis), Macar meşesi (Quercus frainetto) ve saçlı meşe (Quercus cerris) ile kaplıdır. İğneada'nın doğusunda ve güneyinde kıyı kumulları ile nemli alüvyal tabanları kaplayan 'longoz' denilen orman topluluğu da bulunuyor. Yöre sulak alanlar bakımından da alabildiğine bereketli. Bir tarafta Mert, diğer yanda Erikli gölleri İğneada'ya değer kazandırıyor. Koruma altına alınan göl sayısı iki taneyle sınırlı değil, beş tane daha bulunuyor; Hamam, Pedina, Saka, Sülüklü ve Ramana ile İğneada, Bolu Yedigöller'e rakip haline geliyor.
Söz artık İğneada'ya geldi. Yöre yaklaşık 50 metre genişliğinde, 10 kilometre uzunluğunda ince kumlu bir sahile sahip. Bölgenin, kuzey rüzgârlarına kapalı, yaz aylarında sakin ve dalgasız, 150 metreye kadar sığ denizi bulunuyor. Sahil hakkında kumların arasında altın zerrecikleri olduğunun tespit edildiğine dair rivayetler de eksik değil. İğneada'ya gidecekler bu altın kumsalda güneşlenme ayrılacağına sahip.
Tabii gireceğiniz suyun Karadeniz olduğunu, sakin görüntüsünün altında bıçkın bir delikanlı ruhu taşıdığını ve kimi zaman hiç şaka yapmadığını unutmayın. Bu yüzden İğneada ve Kıyıköy sahillerindeki görevlilerin tecrübeli gözleri, denizdeki ufak işaretleri okuyarak gereken zamanda denizden çıkılması uyarısını yapıyorlar. Gelen dalgaların kıyıya vurduktan sonra yarattığı anaforların zemindeki kumlarda derin oyuklar açması olumsuz sonuçlara yol açabiliyor.
DUPNİSA MAĞARASI
Demirköy ilçesinin Sarpdere köyü yakınlarındaki Dupnisa Mağarası iç içe geçmiş birkaç mağaradan oluşuyor, Sulu ve Kuru Mağara olarak ikiye ayrılıyor. İçinde yapılan yürüyüşte sarkıt ve dikitlerin büyüsüne kapılmamak elde değil. Mağara 2003 yılında turizme açıldı. Yeraltı nehrinin ve derin göllerin bulunduğu bölümleri, macera ve doğa sporları tutkunu olan ve özellikle mağaracılık donanımına sahip kişilerin yoğun ilgisini çekiyor.
KIYIKÖY, HER MEVSİM GÜZEL
İmparator Neron'un, Trakya Valisi olduğu yıllarda tatil için geldiği, geçmişin Salmidores'i Kıyıköy, Pabuçdere ve Kazan dere arasında, tepe üzerine kurulmuş, antik çağlardan kalan bir yerleşim yeri. Derelerin her ikisi de birinci derece doğal SİT alanı olarak tescilli. Alabalık, sazan ve kefal balıklarını barındırıyor, motorla ya da kayıkla gezinti yapılmasına olanak sağlıyorlar. Bir zamanlar Midye adını da almış yöre kıyısı, hırçın Karadeniz'in oyduğu alanlar, geçmişte korsanlar tarafından kullanılan mağaralar ve ilginç biçimli anıt kayalarla bezeli. Beldenin girişindeki Bizans'ın Saray Kapısı ile nehir kıyısındaki kayaya oyulmuş Aya Nikola Manastırı 3. yüzyılda yapılmış kolon kabartmaları, işlemeli sütunları ve kubbesiyle görülmeye değer. Kıyıköy'ün çevresinde hem kolay hem zorlu, çeşitli uzunluklarda yürüyüş parkurları da bulunuyor.
MÜKELLEF BİR BALIK SOFRASI
Karadeniz kıyısında olması ve zengin su kaynaklarının varlığı, Kırklareli ziyaretçisine mönü olarak en güzel balıkları sunuyor. Akarsu ve göletlerde olta balıkçılığı yapılırken, alabalık, kefal, miryana ve sazan en sık avlanan türler. Alabalık, özellikle Dereköy, Balaban, Dolapdere, Karadere, Kula, Çağlayık, Kazan ve Pabuçdere'deki doğal ortamlarda bol miktarda bulunuyor. Saka Gölü Longozu 'Yaban Hayatı Koruma Sahası', Kazandere ve Pabuçdere'nin yukarı kısımları ise doğal alabalık üretiminin artması, avlanmanın kontrol altına alınması amacıyla 'Alabalık Koruma Sahası' olarak tespit edilmiş.
Yöre balıkçıları da denizden barbun, kalkan, lüfer, istavrit, hamsi, mezgit, kırlangıç, tekir gibi balıkları ve pavurya, midye gibi kabukluları da mevsiminde yakalayıp sofralara taşıyor.
Özellikle İğneada ve Kıyıköy, mükellef bir balık sofrası için kusursuz ortam sunuyor. İğneada'da hemen denizin kıyısında, Kıyıköy'de ise tepede bulunup Karadeniz'i yukarılardan seyreden, kır gazinosu havası taşıyan balık restoranları oldukça keyifli.
SAKLI KOYLAR
Kıyıköy'ün çevresinde küçük ve güzel koylar bulunuyor. Kalabalıkla kirlenmemesi için adı pek dillendirilmeyen, tropikal ormanları anımsatan bir yeşilliğin içinden geçilerek ulaşılan, bir kilometrelik koya kurulu, kumsalı İğneada'ya dek uzanan Panayır Sahili bunlardan birisi. Bir diğeriyse ağaçların denizle birleşecek kadar sık ve yayılmış olduğu Kastro. Kırklareli'nin son sürprizi Çamlıkoy ise göz alabildiğine uzanan kumsalı ve zengin bir bitki örtüsü ile şaşırtıcı. Ladin, dişbudak ve çam ağaçlarıyla çevrili, nilüferlerle kaplı durgun dere koyu süslüyor. Derenin ortasında bulunan ince uzun ada ile sahilden biraz açıktaki ada, manzarayı tamamlıyor.
Her üç koyda da konaklamak için kamp alanları bulunuyor. Otel, pansiyon aramayın. O imkânlar sadece İğneada ve Kıyıköy'de mevcut. Kamp yapmak Kırklareli insanın en sevdiği etkinlerin başında geliyor. Özellikle kent halkı yazın neredeyse tamamını burada geçiriyor. Aralarına karışıp, güzelliklerini pek de fazla lanse etmeyen Kırklareli'nin sürprizlerini tatmak ise sadece harekete geçmeye bakıyor.
YAZI: ERDEM KABADAYI