(ii) Antik ve Helenistik Dönemler
İ.Ö.VII. yüzyıldan sonra, Batı Anadolu, Ege adaları, Yunanistan ve Sicilya'da yaşayan halklarda, bir yandan göçler ve işgaller bir yandan da canlı deniz ticaretinin etkisiyle büyük bir kültür harmanlanması görülmektedir. Bu karışmanın sonucunda, soyut, kurgusal ve kavramsal düşünce akımları ortaya çıkmıştır. Doğal olayların nedenlerini gene doğada arayan İyonya düşünürleri arasında Thales (İ.Ö.625-545) tüm varlıkların kendisinden türedikleri ilksel madde olarak suyu, Anaksimander (İ.Ö.620-547) Aperion(sınırsız) kavramını, Anaksimenes (İ.Ö.588-524) havayı, Herakleitos (İ.Ö.540-480) ateşi, Ksenofanes (İ.Ö.569-428) toprağı kabul etmişlerdir. Empedokles (İ.Ö.492-432) ise bunları birleştirerek öncesiz ve sonrasız dört öğeyi "Toprak-Hava-Su-Ateş" olarak saptamıştır. Aristoteles tarafından da benimsenen bu kavram tüm uygarlıklarda yüzyıllarca egemenliğini sürdürmüştür. Gene Antik dönem filozoflarından Leukippus (İ.Ö.V.yy.) ve Demokritos (İ.Ö.470-361) ise maddenin kesikli yapıda olması gerektiğini öne sürerek, her nesnenin kendi özelliklerini taşıyan en küçük birimine "Atom" adını vermişlerdir. Madde birimi kavramı, beraberinde "Boşluk" kavramını da taşıdığı için sonraki düşünürlerce ve inanç sistemlerince pek kabul görmemiştir.
Geniş bir coğrafi bölgeyi egemenliği altına alarak ilkçağın ilk büyük imparatorluğunu kuran Büyük İskender, İ.Ö.331 tarihinde Mısırı ele geçirmiş ve adını verdiği İskenderiye kentini kurmuştur. Ölümünden sonra bölgede egemenliğini kutan Ptolemaios, kentte kurduğu iki büyük kültür merkezinde çağın ünlü düşünür ve bilginlerini toplamış ve tıp, astronomi, kimya, geometri, hidrostatik vb. gibi alanlara önemli katkılar yapılmasına olanak sağlamıştır.
İskenderiye’de Kopt, Yahudi, Pers, Suriyeli, Filistinli, Yunanlı ve Anadolulu gibi çeşitli ülkelerden gelen kişilerin kültürlerinin bileşimi, belli başlı iki yaklaşımın alaşımıyla belirlenir: Antik dönemin akılcı, soyutlamacı ve kurgusal düşünce akımları ile Mezopotamya ve eski Mısır uygarlıklarının kalıtı olan görgül ilkçağ sanatları ile doğu gizemciliği. Bu bileşik yapının oluşturduğu ve felsefel olarak da yeni Platonculukla dokunmuş kimya uğraşısı, "Simya" ya da "Alşimi" adıyla bilinir. Felsefel kökeni "Herşey Bir'den doğar, Bir'de varolur ve Bir'e döner" yargısına dayanan ve böylece “Birci” (Monist) temelde varolan simyanın temel amacı; “Omniscience” (Her şeyi bilen) ve “Omnipotence” (Her şeye gücü yeten) sahibi kişilerin çabaları ile "Filozof taşı" adındaki bir ayıracı kullanarak gizli, gizemci reçetelerle değersiz metalleri Altın, Gümüş gibi değerlilere dönüştürmek, "Panacea" adlı evrensel ilacı ve “Elixir Vitae” adlı ölümsüzlük iksirini bulmaktır.
Yazılı belgeler olarak ilk simya reçeteleri, Hermes Trismegistos adlı bir tanrının yazdığı ileri sürülen Tabula Smaragdina (Zümrütler Tablosu) adlı kitaptır. Burada, filozof taşının özellikleri betimlenmekte; monist felsefe açıklanmakta; sevgi-nefret, kadın-erkek, çekme-itme gibi zıt kavram çiftlerinin birliği gösterilmektedir. I.yy.da yaşayan Yahudi Miriam, çeşitli fırınlar, damıtmada kullanılan imbikler gibi aygıtları betimlemiş, su banyosunu bulmuştur. Kleopatra ise üç kitabında kozmetik ürünleri ile altın yapma reçetelerini vermektedir. VI.yy.da yaşamış olan Zosimos, çoğu kaybolmuş olan 28 ciltlik simya ansiklopedisinde deneyler, aygıtlar ve kimyasal maddeleri toplamıştır. VI.yy.da yazılmış ve geçen yüzyılda Mısır'da bulunmuş olan Leyden ve Stockholm papirüslerinde metallerin ve alaşımların elde edilmeleri, arıtılmaları, taklitlerinin yapımı, değerli taş taklitlerinin yapımı, kumaş boyaları gibi çeşitli reçeteler bulunmaktadır.