Kendini İfade Etmenin Dayanılmaz Zorluğu

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Kendini İfade Etmenin Dayanılmaz Zorluğu
kendini ifade eden sözler mülakatta kendini tanıtma tanıtma örnekleri mülakatlarda mülakatta örnekleri
Hepimiz zaman zaman kimi koşullarda sesi titreyerek konuşan, yüzü al al olan,cümleleri kurmakta zorlanan kişilere tanık oluruz. Peki, bu kişilere böylesine ani ve yoğun değişiklikler yaşatan nedir, beraberce araştıralım.

İLETİŞİM:

Gerçekleşen bir iletişim esnasında gönderilen iletilerin (mesaj) içinde çeşitli araçlar vardır. Genellikle en önemli olduğunu düşündüğünüz dil sembolleriyle geçen mesajlar (yani konuşma), aslında bir mesajın anlaşılmasında ona biçtiğimiz paye kadar büyük rol üstlenmemektedir.Bunun muhtemel sebebi, iletişimdeki dil kazanımının insan evriminin sonraki aşamalarında gerçekleşmiş olmasıdır. İletilerin içinde konuşmanın yanı sıra, gönderilen o iletiyi perçinleyen ses tonu, mimikler ve vücut davranışları da ortaya konur. Yani bir iletiyi değerlendirirken, o iletinin içindeki konuşmalara ruh veren diğer konfigürasyonları da gözetmeliyiz.İlginçtir ki, bir konuyla ilgili tutumlarımızı, atıflarımızı ve inançlarımızı dil dışındaki diğer iletilerle de karşımızdakine aktarırız.Ancak özellikle zıttının ortaya konmaya çalıştığını düşündürten örnekler de yok değil. Bunun günlük hayattaki en iyi ifadesi "hiç renk vermiyor" dediğimiz kişilerdir. Genellikle bu kişiler alçalıp yükselmeyen bir ses tonuna, değişmeyen bir mimiğe ve durağan bir bedene sahiptirler.

RASYONEL OLMAYAN NEGATİF DÜŞÜNCELER:

Bir de bu kişilerin tam aksi olan kişiler de vardır ki, konuşmanın dışındaki her ileti (mimik, ses tonu, beden dili), kontrol dışı bir şekilde fışkırırcasına yaşanır. Çünkü bu kişiler içinde bulundukları koşullarla ilgili rasyonel olmayan inançlara sahiptirler. İnançlarının rasyonel olmadığını şu örneklerle anlayabilmek gayet mümkündür. Bir tanıştırılma esnasında tanışılan kişinin kendisini beğenmeyeceğine dair olan beklenti, bir iş başvurusu mülakatında, mülakatı yapan kişinin özelliklerini yetersiz bulacağına dair inanç, bir telefon konuşması esnasında sesim titrerse ya da söylediklerim anlaşılmazsa kaygısı. Şimdi bu örnekleri tek tek inceleyelim: İlk örnekte tanışılan kişi daha bizi nasıl algıladığına dair bir mesaj iletmemiş olduğu halde zihinsel şemamız (beklentilerden oluşan), beğenme olasılığını bir seçenek olarak bile hesaba katmamaktadır. Dolayısıyla, herhangi bir sosyal tanıştırılma koşulu için illede gerekli olmayan beğenilme düşüncesi, tanıştırılma durumlarında gerçekleşmesi için tek hedef haline dönüşmüş olur. Bu tek hedef, sosyal paylaşımın başladığı ilk tanıştırılma anından itibaren, paylaşımı sağlayabilecek diğer esnek davranışların sergilenmesini de engeller. İkinci örnekteyse,iş başvurusu mülakatında özelliklerimizle ilgili somutlaşmış bir yorum yapılmadığı halde,yetersizlik inancı üzerine inşa edilmiş bir kabullenilmişlik stratejisi uygulanmaktadır. Halbuki bu stratejinin kendisi, talep edilen işle ilgili yeteneklerimizden bağımsız olarak, karşı taraf için olumsuz değerlendirilebilecek davranış örgülerini doğurmaktadır. Kasılmış bir vücut, kızarmış bir yüz, artmış otonom uyarılmalarla paralel terleme ve takip edilemez hızdaki konuşma,dolayısıyla da hatalı cümleler vb.



Bu tabloya dikkatlice baktığımızda, henüz realitede gerçekleşmemiş bir durumun, zihindeki kara senaryolarla nasıl da kendini doğrulayan kehanetlere dönüştüğünü ve bu gerçekleşirken de nasıl ince sabotajların uygulandığını görebiliriz. Evet, yanlış okumadınız, bu neredeyse sabotaj tanımlamasını hak edecek bir döngüdür.Çünkü yeterli değilim inancının diğer seçeneklerden arındırılmışçasına sürdürülmesi, kişiyi aslında onun da bildiği sonlara doğru sürüklemektedir. Son örnekte ise bir telefon konuşmasına dair oluşturulmuş yanlış inançlar söz konusu. Kabul gören bir ses tonu, akıcı ve hayran bıraktırıcı bir konuşma ve daha bir çoğunu sıralayabileceğimiz inançlardır bunlar. Aslında güdülen bu inançların hiç biri, gerçek hayatta bu doğrultuda hedefler konduğu için gerçekleşmezler. Doğaları gereği, ortalama bir zihinsel uyarılma seviyesinde gerçekleşirler ve uyarılma seviyesini arttıracak nitelikteki her beklenti, bu hedeften bir adım daha uzaklaştırır. Aslında buradaki dramatik paradoks, diğer örnekler için de geçerlidir. Arzu edilenlere dair artmış her beklenti, yine artmış olan uyarılma seviyesinden dolayı, hedeflerin gerçekleşeceği uygun zihinsel iklimi bozar.

KAÇINMA DAVRANIŞI:

Ardı sıra yaşanılan bu deneyimler, deneyimler yaşanırkenki kaygılarla ve başarısızlıklara bağlı hayal kırıklıklarıyla bağdaştırıldığından, bir süre sonra kaçınılan durumlara dönüşür.Kaçınmaysa yeni bir mücadeleyi gerektirir ve bizi takip eden bir gölge gibidir.Bir zaman sonra fark edilir ki, gölge kişinin kendisine aittir. Böyle bir durumda iki seçenek vardır. Ya gölgemizin bizi takip etmesini sağlayacak kaçınma stratejisini uygulamaya devam edeceğiz, ya da çizgi film kahramanı Red Kit gibi dönüp gölgemize ateş edeceğiz.

Bu gerçekten de ilk başlarda zorlu bir seçenektir. Vücudun esnekliğini kazanıp dönebilmesi, ateş etme cesaretini bulup uygun noktayı nişanlamanın gerçekleştirilmesi zor becerilerdir. Ancak unutulmamalıdır ki, ateş edilmemesi gölgenin yavaş yavaş büyüyüp önümüze geçmesine sebep olacaktır. Bu durumu tolere etmeye çalışmaksa, ateş etme becerisini kazanırkenki sarf edeceğimiz enerjiden çok daha büyüğünü sarf ettirecektir..

ÇÖZÜM STRATEJİLERİ:

Şimdi de gölgemizi hangi yollarla yok edebileceğimizi gözden geçirelim.Kendi başımıza atabileceğimiz pek çok adım var. Öncelikle durum tespiti yapmalıyız. Kaygı duyduğumuz koşulları, o koşullar altında kaygıya yol açan düşünceleri (gerçekçi olmama ihtimali çok çok yüksek olan), bedenimize yansıyan rahatsız edici vücut duyumlarını belirlemeliyiz. Bunu gerçekleştirebilmek için de, kendimizle olan ilişkimizde yalın olabilmeliyiz. Bütün bu dataları topladıktan sonra, parçalara bölünebilir ya da göreceli olarak daha az kaygı uyandıran örneklerle adımları atmaya başlayıp ana hedefe doğru ilerlemeyi deneyebiliriz. Doğaldır ki bu zorlu bir öneridir. Ancak bu doğrultuda atılabilecek her küçük adım, yığışımlı bir şekilde sonraki adımın referansını oluşturacaktır. Bu adımları deneyemeyecek ya da sürdüremeyecek kadar zorlanıyorsanız, kendinizi ifade edebilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşayabilmek için, bizlerin "Sosyal Fobi" dedikleri bu güçlükle ilgili profesyonel bir yardımı düşünebilirsiniz.
 
Geri
Üst