Kelimelerinden anlam çıkarayım mutluluklara dair
.
Sabrımı giyindim sevgili,
Ölümlerden ölüm beğendim,
___________________Kelimelerinden anlam çıkardım mutluluklara dair…
Sesinden tanır seni sevda alfabesi,
Sözcükler sıraya dizilir koca yüreğinin önünde.
“Koşun” dedin mi tüm harfler saçlarıma dolanır,
Seni herkesten çok ben bilirim yar.
Şimdi avuçlarımda cümlelerin
“Sen” oldum “ben” e yazıyorum.
“Sen” i okuyorum pulsuz mektuplarından
Dinle…
Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli kızım benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim…
Ey yar fermanım sanadır…
Kahramanlığım, zamansızlığım sana…
Hadi tut ellerimden, çağır beni gamlı hazanına. Yırt yokluğunun karanlık perdelerini. Soyun çok sevdiğin siyahın matemini üzerinden, sana rengarenk gökkuşağını getirdim bak. Dilimizden düşmeyen gurbet kuşlarına kelepçeler vuralım hadi. Saçlarına güller döktüğüm bahar gözlü sevdam, sen bu tende yaşadıkça, unutulur adım, sanım, varlığım… Gel… Güllerimizi solduran gurbeti silelim bir ömür. Ne sen bana uzak ol, ne ben sana yasak. “Günahkar” desinler, cennetten kovsunlar dilerseler; sen varsan yanımda baharım, ben her şeye, her yere varım.
İster toprak olayım, ister dalında yaprak. Bırak kırsın bizi uzaklıklar, u-mutlu düşlerimizi ezsinler. Elbet bir gün tersine döner hayat. Yeter ki sar bedenimi sevginle, var ol benimle. Seninle varım ben, sadece seninle… Köklerimden ayırdım sancılı sesimi artık, başımdan geçen aşkları unuttum. İster öznem ol, ister yüklemim ol seninle tam yarım cümlelerim. Virgüllerinin anlam kazandırdığı satır aralarındayım şimdi, danışıklı dövüşlerin tam ortasından sıyrıldım. Taze başaklarının en bereketli yüzündeyim ilk defa.
Mecnun çöllerime düş, gözlerindeki sağanak yağmurlarınla hadi… Çölleşmiş yanlarımı can’a çevir, köklerime mutluluk sun… Sana gelen yollardan geri çevirme beni. Avuçlarıma biraz sevgi, damarlarıma biraz umut, canıma biraz canından can kat… Gölgelerindeki hayata sığınayım… Gece saçlarından süzülüp, gözlerinin hazanında konaklayayım… Gül kokulu terinde üşüyeyim… Nefesinde eriyeyim… Emanet sevinçlerimi salıp, bayram sabahı umutlarımı kaldır hadi. Gözlerine acı kaçmış çocuksu gözbebeklerimden öp. Sonra savur beni gözlerinin kahverengi cennetine. Deli dalgalarında ıslat beni, delirsin deniz… Ayakuçlarım tuz koksun dizlerim ise toprak… Senin memleketinin…
Sar beni göğüs kafesindeki sıcaklığına, en gözü kara halimi kundakla nefesinle… Kalın giydir volta attığın damarlarımı. Yüreğin olsun iç gömleğim… Üşüdüğümde yüreğimden boşalan terleri sık gül kokulu avuçlarınla sonra göğsümün kalp atışlarını hızlandır gamzeli gülüşlerinle. Parmak uçların hep uzakları göstersin sonbaharımda, ırak olsun varacağımız yer, Filistin kadar karmaşık. Bulutları olmasın kavuşacağımız yerlerin, ben saçlarından bir tutam alır güneşin altında, sana bulutlar örerim ellerimle soluk aydınlığa inat.
Gideceğimiz diyarlarda rüzgar olmasın be can; terlese de topraklar, terlese de yapraklar… İki dudağından hayata akan her bir nefesini avuçlarımda saklar, her bir nefesini terli topraklara rüzgar bilirim. Yangınlar biriktiririm üşüdüğümde bedenimi sende tutuşturmak için. Küllerimden binlerce demet kırmızı gül istiflerim, gecelere serdiğin yıldızlara… Yağmurlara yanaşırım ki sesimden tanır beni damlalar. “Koşun” diye seslendim mi saçlarına bereket yüzlü sağanaklarım yağar…
Gözlerindeki hayat aydınlatırken karanlıklarımı, yüreğimin tahtası bir sevda çivisiyle tutturulur. Güneş kıskanır bakışlarını, gönlüm ateşlere düşerken tüm ufukları sararsın. Sevda ambarlarında nice sarı başaklar biriktiririm yüzünün yoksulluğunda dirhem dirhem özlemi, hasreti yine senle gidermek için binlerce " seni " saklarım yüreğimin ambarlarında… Ateşten sıyırıp ellerimi murat ederim gönül dualarımda… Avuçlarım gökyüzüne dönse de gözlerim sana bakar… Bakışlarında saklarım kendimi… Sınırsız… Dikensiz… Geçiş üstünlüğü hep bizde olan yolculuğun içinde sana yanarım… Yakanı sen olan denizlerde tutuşurum… Sonra nefesinde durulurum… Uykuyu kendimi avutmak için beklerken şimdi saatlerin tıkırtılarını saymaktayım yar…
Yanındaki tabutta gömülecek kadar seviyorum seni… Kemiklerimiz ayrı yatsa da hürüz gözlerinin kahverengi cennetinde. Aynı gökyüzünün beyazında özgürüz lakin kurtar beni Züleyha bakışlı ölümlerden, çek umutsuzluk kuyularından hadi… Bu gece beni sadece ak yüzünün kızarmış tatlı nehirlerine al. Sıcacık yüreğinde avut uykusuzluğumu. Sonra da dudaklarımın susuzluğunu kurut dudaklarında, sustur ahımı… Sen konuş, gözlerindeki susmalarınla konuş… Ben ise dinleyeyim; yeter ki sesin çarpsın kulaklarıma… Sabrımı giyineyim… Kelimelerinden anlam çıkarayım mutluluklara dair.
Gözlerinin okyanuslarında kaybolurum sanma sakın…
Rotam göz bebeklerin, menzilim sen iken
Yüzünün Cennet coğrafyasından başka
Hangi sevda başkentine gidebilirim ki…
Biliyorum dünyadan bezgin hallerini…
Yokluğun beynimi kurşunlasa da
Kavuşmalarımız hep gül yüzünün aydınlığı gibi umut kokacak…
Amber gibi kokacak kavuşan ellerimiz…
Eger "9" canlı olsaydın bile…
…En fazla "8" kez kaçabilirdin ölümden…
…Bilki "7" düvele sultan olsan dahi…
…Yerin "6" mekan olacak sana…
…En fazla "5" metre kumaş götürebileceksin…
…Kapatacaksın "4" açsanda gözünü…
…Bu dünya "3" günlük dünya…
…Azrailin yanında "2" kat olup yalvarsanda nafile…
…Elbet "1" gün öleceksin…
…Işte o zaman herşey "0" dan başlayacak…
.
Sabrımı giyindim sevgili,
Ölümlerden ölüm beğendim,
___________________Kelimelerinden anlam çıkardım mutluluklara dair…
Sesinden tanır seni sevda alfabesi,
Sözcükler sıraya dizilir koca yüreğinin önünde.
“Koşun” dedin mi tüm harfler saçlarıma dolanır,
Seni herkesten çok ben bilirim yar.
Şimdi avuçlarımda cümlelerin
“Sen” oldum “ben” e yazıyorum.
“Sen” i okuyorum pulsuz mektuplarından
Dinle…
Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli kızım benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim…
Ey yar fermanım sanadır…
Kahramanlığım, zamansızlığım sana…
Hadi tut ellerimden, çağır beni gamlı hazanına. Yırt yokluğunun karanlık perdelerini. Soyun çok sevdiğin siyahın matemini üzerinden, sana rengarenk gökkuşağını getirdim bak. Dilimizden düşmeyen gurbet kuşlarına kelepçeler vuralım hadi. Saçlarına güller döktüğüm bahar gözlü sevdam, sen bu tende yaşadıkça, unutulur adım, sanım, varlığım… Gel… Güllerimizi solduran gurbeti silelim bir ömür. Ne sen bana uzak ol, ne ben sana yasak. “Günahkar” desinler, cennetten kovsunlar dilerseler; sen varsan yanımda baharım, ben her şeye, her yere varım.
İster toprak olayım, ister dalında yaprak. Bırak kırsın bizi uzaklıklar, u-mutlu düşlerimizi ezsinler. Elbet bir gün tersine döner hayat. Yeter ki sar bedenimi sevginle, var ol benimle. Seninle varım ben, sadece seninle… Köklerimden ayırdım sancılı sesimi artık, başımdan geçen aşkları unuttum. İster öznem ol, ister yüklemim ol seninle tam yarım cümlelerim. Virgüllerinin anlam kazandırdığı satır aralarındayım şimdi, danışıklı dövüşlerin tam ortasından sıyrıldım. Taze başaklarının en bereketli yüzündeyim ilk defa.
Mecnun çöllerime düş, gözlerindeki sağanak yağmurlarınla hadi… Çölleşmiş yanlarımı can’a çevir, köklerime mutluluk sun… Sana gelen yollardan geri çevirme beni. Avuçlarıma biraz sevgi, damarlarıma biraz umut, canıma biraz canından can kat… Gölgelerindeki hayata sığınayım… Gece saçlarından süzülüp, gözlerinin hazanında konaklayayım… Gül kokulu terinde üşüyeyim… Nefesinde eriyeyim… Emanet sevinçlerimi salıp, bayram sabahı umutlarımı kaldır hadi. Gözlerine acı kaçmış çocuksu gözbebeklerimden öp. Sonra savur beni gözlerinin kahverengi cennetine. Deli dalgalarında ıslat beni, delirsin deniz… Ayakuçlarım tuz koksun dizlerim ise toprak… Senin memleketinin…
Sar beni göğüs kafesindeki sıcaklığına, en gözü kara halimi kundakla nefesinle… Kalın giydir volta attığın damarlarımı. Yüreğin olsun iç gömleğim… Üşüdüğümde yüreğimden boşalan terleri sık gül kokulu avuçlarınla sonra göğsümün kalp atışlarını hızlandır gamzeli gülüşlerinle. Parmak uçların hep uzakları göstersin sonbaharımda, ırak olsun varacağımız yer, Filistin kadar karmaşık. Bulutları olmasın kavuşacağımız yerlerin, ben saçlarından bir tutam alır güneşin altında, sana bulutlar örerim ellerimle soluk aydınlığa inat.
Gideceğimiz diyarlarda rüzgar olmasın be can; terlese de topraklar, terlese de yapraklar… İki dudağından hayata akan her bir nefesini avuçlarımda saklar, her bir nefesini terli topraklara rüzgar bilirim. Yangınlar biriktiririm üşüdüğümde bedenimi sende tutuşturmak için. Küllerimden binlerce demet kırmızı gül istiflerim, gecelere serdiğin yıldızlara… Yağmurlara yanaşırım ki sesimden tanır beni damlalar. “Koşun” diye seslendim mi saçlarına bereket yüzlü sağanaklarım yağar…
Gözlerindeki hayat aydınlatırken karanlıklarımı, yüreğimin tahtası bir sevda çivisiyle tutturulur. Güneş kıskanır bakışlarını, gönlüm ateşlere düşerken tüm ufukları sararsın. Sevda ambarlarında nice sarı başaklar biriktiririm yüzünün yoksulluğunda dirhem dirhem özlemi, hasreti yine senle gidermek için binlerce " seni " saklarım yüreğimin ambarlarında… Ateşten sıyırıp ellerimi murat ederim gönül dualarımda… Avuçlarım gökyüzüne dönse de gözlerim sana bakar… Bakışlarında saklarım kendimi… Sınırsız… Dikensiz… Geçiş üstünlüğü hep bizde olan yolculuğun içinde sana yanarım… Yakanı sen olan denizlerde tutuşurum… Sonra nefesinde durulurum… Uykuyu kendimi avutmak için beklerken şimdi saatlerin tıkırtılarını saymaktayım yar…
Yanındaki tabutta gömülecek kadar seviyorum seni… Kemiklerimiz ayrı yatsa da hürüz gözlerinin kahverengi cennetinde. Aynı gökyüzünün beyazında özgürüz lakin kurtar beni Züleyha bakışlı ölümlerden, çek umutsuzluk kuyularından hadi… Bu gece beni sadece ak yüzünün kızarmış tatlı nehirlerine al. Sıcacık yüreğinde avut uykusuzluğumu. Sonra da dudaklarımın susuzluğunu kurut dudaklarında, sustur ahımı… Sen konuş, gözlerindeki susmalarınla konuş… Ben ise dinleyeyim; yeter ki sesin çarpsın kulaklarıma… Sabrımı giyineyim… Kelimelerinden anlam çıkarayım mutluluklara dair.
Gözlerinin okyanuslarında kaybolurum sanma sakın…
Rotam göz bebeklerin, menzilim sen iken
Yüzünün Cennet coğrafyasından başka
Hangi sevda başkentine gidebilirim ki…
Biliyorum dünyadan bezgin hallerini…
Yokluğun beynimi kurşunlasa da
Kavuşmalarımız hep gül yüzünün aydınlığı gibi umut kokacak…
Amber gibi kokacak kavuşan ellerimiz…
Eger "9" canlı olsaydın bile…
…En fazla "8" kez kaçabilirdin ölümden…
…Bilki "7" düvele sultan olsan dahi…
…Yerin "6" mekan olacak sana…
…En fazla "5" metre kumaş götürebileceksin…
…Kapatacaksın "4" açsanda gözünü…
…Bu dünya "3" günlük dünya…
…Azrailin yanında "2" kat olup yalvarsanda nafile…
…Elbet "1" gün öleceksin…
…Işte o zaman herşey "0" dan başlayacak…
.
Son düzenleme: