İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Kelam ilminde Allah’ın varlığını isbat.
Hicret’in 1. Yüzyılı büyük fetihlerin gerçekleştirildiği büyük yüzyıldır. İslam dünyası o gün bilinen ve yaşanan yerlerin hemen hemen dörtte üçüne kadar uzanmış ve kıtaları sınırları içine almıştır. Bu genişleme ile birlikte çeşitli milletlerin kültür birikimleri de İslam dünyasına sirayet etmeye başlamış, bir yandan Yunan ve Pers imparatorluklarının kalıntıları, öte yandan Hind dinlerinin izleri Müslümanlığa girmeye başlamıştır.
İşte Bunu takip eden dönemlerde İslam bilginleri Müslümanlığın temel inanç esaslarını yabancı fikirlere karşı korumak üzere çeşitli ilmi disiplinler ortaya çıkarmışlardır. Başlangıçta kelam ve tevhid adı altında toplanan bu disiplinler daha sonra felsefi bir şekle bürünmüş ve zamanla etkinliğini yitirerek bir çok İslami ilim dalları gibi duraklayıp kalmıştır. İşte Hicret’in beşinci ve altıncı yüzyıllarına kadar etkinliği sürdüren söz konusu ilimler Allah’ın varlığı hakkında çok değişik deliller ortaya koymuşlardır ki bunları şu şekilde kısımlandırmak mümkündür.
1- Hudûs deliller:
Hudüs delili tamamen kainatın sonradan var oluşu Esasına istinaden eder. Bu kâinatın kendiliğinden var olmayacağı açık bir gerçektir. Kendiliğinden var olmayacağına göre mutlaka bir var ediciye muhtaçtır. Onu yoktan var eden zat Cenabı Allah’tır. Eğer onu yoktan var edenin Allah olmadığını kabullenecek olursak zincirleme bir var ediciye inanmamız gerekir ki böyle bir inanç bizi sonsuza kadar bitmeyen fasit bir daire içerisine sokar.
3- İmkan delili:
Çelişkiye düşmeden Varlığı ve yokluğu söz konusu olan şeylere kelam dilinde mümkün adı verilir. İçinde yaşadığımız dünyada her gün çeşitli değişimler olmaktadır. Bütün bu değişimler birer sebep değil sonuçtur. Bunlar bir diğer sonuç olduğuna göre acaba bu sonuçlara etki eden sebep nedir? Çünkü her etkinin mutlak bir nedeni olmak gerekir. İşte alemdeki bu değişimin ve oluşumun asıl sebebi Allah’tır. Çünkü ne kadar nedenleri sıralayacak olsak muhakkak onların da bir ilk nedeni olmak gerekir. Kelam ilminin deyimiyle bu alem mümkündür. Her mümkünün bir vacibe ihtiyacı vardır ki buda Zâtı Baridir.
3-İhtira delili!
Ortaya çıkarılan bir eser onu meydana getiren birisinin varlığına delil değil midir? Bir buluş mutlaka o buluşu gerçekleştiren birisinin varlığını zorunlu kılar. Kainat da aynı şekilde kendiliğinden var olmamış sonradan ortaya konmuş bir eser gibidir. Nasıl sonradan meydana getirilen ihtira edilen bir şey onu bulan birinin varlığına delil ise, bu kainat da aynı şekilde onun yaratıcısına bir delildir ki bu da Allahü Teala’dır. Daha öncede değindiğimiz gibi Kuranı Kerim genellikle bu delili kullanır.
4-Gaye delili !
Görüyoruz ki kainatımız başı boş olarak seyretmemektedir. Bilakis belirli bi gayeye doğru yöneltilmiş hareket tarzı takibetmektedir. Hayırlı olarak yapılan her hareket ise mutlaka onu planlayan ve belirli bir gayeye doğru sevkeden bir gücün varlığını gerekli kılmaktadır ki, işte bu güç Allah’ındır. İslam bilginleri bu gaye deliliyle organik ve inorganik alemden alınma kendi günlerine göre orijinal deliller ortaya koyar.
4- Kabuli âmme delili.
Yeryüzünde çeşitli ırklardan ve dinlerden insanlar yaşamaktadır. Genel kültür seviyeleri farklı olmakla beraber bütün insan topluluklarında varlıkları yoktan var eden bir yaratıcının varlığı kabul edilmiş ve her din kendine göre bir Tanrı tasavvur etmiştir ki, niteliği ve mahiyeti değişik de olsa, ortak yanları, bir Allah düşüncesine sahip bulunmalarıdır. İşte bütün insan türleri tarafından bir Tanrı’nın varlığının kabulü umumi bir delil mesabesindedir. Zira Tanrı’nın varlığı söz konusu olmasaydı bunca insan türlerinin kendi seviyelerince böyle bir inanca sahip olmamaları gerekirdi. Bütün insan topluluklarında bir Tanrı inancı var olduğuna göre, Allah’ın varlığı kabul edilmiş demektir.
Selam ve dua ile.
İşte Bunu takip eden dönemlerde İslam bilginleri Müslümanlığın temel inanç esaslarını yabancı fikirlere karşı korumak üzere çeşitli ilmi disiplinler ortaya çıkarmışlardır. Başlangıçta kelam ve tevhid adı altında toplanan bu disiplinler daha sonra felsefi bir şekle bürünmüş ve zamanla etkinliğini yitirerek bir çok İslami ilim dalları gibi duraklayıp kalmıştır. İşte Hicret’in beşinci ve altıncı yüzyıllarına kadar etkinliği sürdüren söz konusu ilimler Allah’ın varlığı hakkında çok değişik deliller ortaya koymuşlardır ki bunları şu şekilde kısımlandırmak mümkündür.
1- Hudûs deliller:
Hudüs delili tamamen kainatın sonradan var oluşu Esasına istinaden eder. Bu kâinatın kendiliğinden var olmayacağı açık bir gerçektir. Kendiliğinden var olmayacağına göre mutlaka bir var ediciye muhtaçtır. Onu yoktan var eden zat Cenabı Allah’tır. Eğer onu yoktan var edenin Allah olmadığını kabullenecek olursak zincirleme bir var ediciye inanmamız gerekir ki böyle bir inanç bizi sonsuza kadar bitmeyen fasit bir daire içerisine sokar.
3- İmkan delili:
Çelişkiye düşmeden Varlığı ve yokluğu söz konusu olan şeylere kelam dilinde mümkün adı verilir. İçinde yaşadığımız dünyada her gün çeşitli değişimler olmaktadır. Bütün bu değişimler birer sebep değil sonuçtur. Bunlar bir diğer sonuç olduğuna göre acaba bu sonuçlara etki eden sebep nedir? Çünkü her etkinin mutlak bir nedeni olmak gerekir. İşte alemdeki bu değişimin ve oluşumun asıl sebebi Allah’tır. Çünkü ne kadar nedenleri sıralayacak olsak muhakkak onların da bir ilk nedeni olmak gerekir. Kelam ilminin deyimiyle bu alem mümkündür. Her mümkünün bir vacibe ihtiyacı vardır ki buda Zâtı Baridir.
3-İhtira delili!
Ortaya çıkarılan bir eser onu meydana getiren birisinin varlığına delil değil midir? Bir buluş mutlaka o buluşu gerçekleştiren birisinin varlığını zorunlu kılar. Kainat da aynı şekilde kendiliğinden var olmamış sonradan ortaya konmuş bir eser gibidir. Nasıl sonradan meydana getirilen ihtira edilen bir şey onu bulan birinin varlığına delil ise, bu kainat da aynı şekilde onun yaratıcısına bir delildir ki bu da Allahü Teala’dır. Daha öncede değindiğimiz gibi Kuranı Kerim genellikle bu delili kullanır.
4-Gaye delili !
Görüyoruz ki kainatımız başı boş olarak seyretmemektedir. Bilakis belirli bi gayeye doğru yöneltilmiş hareket tarzı takibetmektedir. Hayırlı olarak yapılan her hareket ise mutlaka onu planlayan ve belirli bir gayeye doğru sevkeden bir gücün varlığını gerekli kılmaktadır ki, işte bu güç Allah’ındır. İslam bilginleri bu gaye deliliyle organik ve inorganik alemden alınma kendi günlerine göre orijinal deliller ortaya koyar.
4- Kabuli âmme delili.
Yeryüzünde çeşitli ırklardan ve dinlerden insanlar yaşamaktadır. Genel kültür seviyeleri farklı olmakla beraber bütün insan topluluklarında varlıkları yoktan var eden bir yaratıcının varlığı kabul edilmiş ve her din kendine göre bir Tanrı tasavvur etmiştir ki, niteliği ve mahiyeti değişik de olsa, ortak yanları, bir Allah düşüncesine sahip bulunmalarıdır. İşte bütün insan türleri tarafından bir Tanrı’nın varlığının kabulü umumi bir delil mesabesindedir. Zira Tanrı’nın varlığı söz konusu olmasaydı bunca insan türlerinin kendi seviyelerince böyle bir inanca sahip olmamaları gerekirdi. Bütün insan topluluklarında bir Tanrı inancı var olduğuna göre, Allah’ın varlığı kabul edilmiş demektir.
Selam ve dua ile.