Kadın Haberleri 2005

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Türkiye aile içi şiddette birinci ...

Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, aile içinde fiziksel şiddetin boyutları oldukça büyük. Araştırmalara göre, Türk kadınlarının yüzde 57’si fiziksel, yüzde 47’si cinsel şiddete maruz kalıyor, yüzde 8’i ise tecavüze uğruyor.


NTV-MSNBC

Güncelleme: 06:55 ET 01 Temmuz 2005 Cuma-İZMİR

Worldwatch Institute tarafından 2002 yılında 50 ülkeden kadınlar üzerinde yapılan araştırmaya göre en fazla şiddete uğrayanlar yüzde 58’le Türk kadınları. Türkiye’yi yüzde 47’yle Bangladeş, yüzde 45’le Etyopya , yüzde 40’la Hindistan, yüzde 34’le Mısır izliyor.



Ege Üniversitesi’nde “Türkiye’de Üreme Sağlığı Programı ve Cinsiyete Dayalı Şiddet ve Şiddetin Üreme Sağlığına İlişkin Araştırma” kapsamında hizmet içi eğitim programı başladı.

Farklı meslek gruplarından uzmanların eğitim gördüğü programda ilginç veriler de sunuldu.

Worldwatch Institute tarafından 2002 yılında 50 ülkeden kadınlar üzerinde yapılan araştırmaya göre en fazla şiddete uğrayanlar yüzde 58’le Türk kadınları. Türkiye’yi yüzde 47’yle Bangladeş, yüzde 45’le Etyopya , yüzde 40’la Hindistan, yüzde 34’le Mısır izliyor.

Türkiye’de 12 ilde 4 bin aileyle yapılan bir başka araştırmada ise bu rakamlar doğrulanıyor. Araştırmaya göre, Türkiye’deki ailelerin yüzde 34’ünde aile içi şiddet yaşanıyor.

Hizmet içi eğitim danışmanı, Marmara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Eğitim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Polat Türkiye’deki aile içi şiddet durumunu şöyle açıkladı;

“Kadınların, özellikle cinsel şiddete maruz kalanların yaşadıklarını söylemeye çekindiklerini, korktuklarından dolayı bu konuda konuşmak istemediğini biliyoruz, buna rağmen yüzde 70’lere yüzde 80’lere varan bir fiziksel şiddetten bahsetmek mümkün, bununla birlikte yüzde 25 oranında cinsel şiddet yaşanıyor. yani her 4 kadından biri cinsel şiddete maruz kalıyor. Bunlar son derece büyük oranlar. Aynı zamanda durumun vahimliğini ortaya koyan ayrıca Worldwatch Institute diye uluslararası bir örgütün çalışması var. Bu çalışmada yapılan araştırma Türkiye’de kadının gördüğü aile içi şiddetin yüzde 58’lere vardığını görüyoruz. Üstelik Türkiye bu konuda dünyada bir numara.”


EĞİTİMLİ KADINLAR DA ŞİDDETE MARUZ KALIYOR

Özellikle çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetle ilgili çalışmaları bulunan Oğuz Polat, sanıldığı gibi yalnızca düşük sosyo ekonomik sınıflardan kadınların değil, ekonomik özgürlüğünü kazanmış kadınların da şiddet gördüğünü belirtti.

Oğuz Polat; “Erkek egemen bir toplumdan geçişi ya da demokratik yaşamı sürdürebilme gibi bir geleneğimizin olmaması gibi sebeplerden dolayı, şiddetin yoğun olması eğitimin yüksek olmasına rağmen sürüyor. Yani eğitimi yüksek bir kadın da yine eğitimi yüksek kocasından dayak yiyebiliyor, şiddet görebiliyor” diye konuştu.

Ege Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yemişçigil, pek çok kadının kendilerine “ben şiddet görüyorum” diyerek başvurmadığını, hizmet içi eğitim programının bu anlamda şiddet gören kadınları fark etmek ve yardımcı olabilmek adına da çok önemli bir adım olduğunu dile getirdi.

Yemişçigil; “Bir doktor ya da avukat şiddeti tek başına engelleyemez, şiddet gören kadının sorunlarını çözemez. Şiddet gören kadınla ilk kez görüşen hemşire, doktor, sağlık personeli yada şikayetçi bulunabileceği yerler, sığınabileceği sosyal hizmetler gibi pek çok aşaması var bu işin. Biz bu sebeple pek çok meslek grubundan insanlarla çalışıyoruz” diye konuştu.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan hizmet içi eğitim programı İzmir’den sonra Aydın, Ankara ve Elazığ’da devam edecek.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Mustafa Bumin'den boşalan Anayasa Mahkemesi başkanlığına Tülay Tuğcu seçildi. Tuğcu, Anayasa Mahkemesi'nin ilk kadın başkanı oldu.


Bugün yapılan seçimlerinden ardından gazetecilere açıklamalarda
bulunan Anayasa Mahkemesi Başkanı Vekili Haşim Kılıç, Tülay Tuğcu'nun 6 oyu alarak, başkanlığa seçildiğini bildirdi. Kılıç, şunları
kaydetti:

"Sizlerin ve kamuoyunun çok yakın ilgisi, mahkemeyi zaman zaman
sıkıntıya soktuysa da demokratik bir süreç olduğundan dolayı
arkadaşlarımız hür vicdanıyla hiçbir baskı ve telkin altında kalmadan kendi vicdanlarında yaptıkları değerlendirme sonucunda böyle bir sonucu hasıl etmişlerdir. Belki biraz zor olmuştur, ama uygun olan bir şekilde Anayasa Mahkemesi başkanlığı için belki problem olan düğüm bugün çözülmüş oluyor. Bu vesileyle yeni başkan seçilen Sayın Tuğcu'ya başarılar diliyorum. ülkemize, devletimize ve mahkememize çok iyi işler yapacağı inancını taşıyorum."

Tuğcu, Anayasa Mahkemesi'nin ilk kadın başkanı oldu.

"ÇALIŞMALARIMIZDA BİR DEĞİŞİKLİK OLMAYACAK"


Tuğcu, başkan seçildikten sonra yaptığı açıklamada, başkanlık
seçiminin rutin ve yasal bir işlem olduğunu söyledi.

Tuğcu. çağdaş hukuk kurallarına, insan haklarına ve Atatürk ilke ve
devrimlerine, laik ve demokratik hukuk devletine bağlı olarak
çalışmalarına devam edeceğini belirtti.
Tuğcu, Anayasa Mahkemesi bundan önce nasıl çalıştıysa, aynı şekilde
çalışmaya devam edeceğini bildirdi.
Anayasa Mahkemesi'nin erkek üyelerinin oylarıyla başkan seçildiğini
belirten Tuğcu, bunun da erkek üyelerin ne kadar eşitlikçi ve demokrat
olduğunu gösterdiğini vurguladı.

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI TUĞCU'NUN ÖZGEÇMİŞİ

Tülay Tuğcu'nun özgeçmişi şöyle:

H. Tülay Tuğcu, 1942 yılında Ankara'da doğdu. Tuğcu, ilk ve orta
öğrenimini TED Ankara Koleji'nde tamamladı. Ankara Hukuk
Fakültesi'nden 1965 yılında mezun olan Tuğcu, bir süre serbest
avukatlık yaptı. 1969 yılında Danıştay sınavlarını kazanarak Danıştay
Yardımcısı olarak göreve başlayan Tuğcu, 1974 yılında Amme İdaresi
Enstitüsü'nü bitirdi. 1982 yılında Danıştay Birinci Dairesi Kıdemli
Tetkik Hakimliği'ne getirilen Tuğcu, 1992 yılına kadar bu görevi
yürüttü.

1992 yılında Danıştay üyeliğine seçilerek Altıncı Daire'de göreve
başlayan Tuğcu, 3 yıl burada çalıştıktan sonra Danıştay Onuncu
Dairesi'ne geçerek Anayasa Mahkemesi Üyeliği'ne seçilinceye kadar bu
Daire'de görev yaptı.

Tuğcu, Danıştay Genel Kurulu'nca belirlenen üç aday arasından 9.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 22.12.1999 tarihinde Anayasa
Mahkemesi Üyeliği'ne seçildi.

Tülay Tuğcu'nun seçilme şansı, dört yıllık görev süresini tamamlamadan
emekliye ayrılacak olması nedeniyle de yüksek gösteriliyordu.

"Suçluların İadesi" ve "İdarenin Takdir Hakkının Yüksek Yöneticilerde
Kullanılması" konulu tezleri ve "Verimlilik" konulu çevirisi bulunan
Tuğcu, evli ve iki çocuk annesi.

(Hürriyetim)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Kocadan kaçıp bir köy kurdular


Kenya'daki 'sığınma köyü'nde 48 kadın turistlere takı satarak para kazanıyor.



LONDRA - Kenya'da sadece kadınların yaşadığı bir köy var. Ancak eşlerinin kötü
muamelesinden bıkıp evi terk eden kadınların kurduğu köyde erkek tacizi eksik
olmuyor.
Eşlerinin davranışlarından dolayı evlerini terk edip, 1990 yılında Umoja köyünü
kuran 15 kadın, bu hareketleriyle geleneksel Afrika ataerkilliğini kırdı. O
tarihten bu yana genişleyen Umoja köyünün şimdiki nüfusu 48. Kadınlar
geçimlerini, kabileleri Samburu'ya has olan parlak boncuklardan yaptıkları
kolyeleri turistlere satarak sağlıyor. Ancak yaptıkları 'devrim', kendilerine en
yakın kasaba olan Archer's Post ahalisinin nefretini uyandırmış. Ceplerinde
paraları olmayan kızgın erkekler, minibüslerle bölgeye gelip turistleri
yakınlardaki Samburu'ya götürüyor ve Umoja'ya uğramamaları konusunda
uyarıyorlar. Köyün çevresindeki çiti atlayan erkekler, kadınları çalılıklara
kaçırıp sopalarla dövüyor ve evlerini ateşe vermekle tehdit ediyorlar. Köyün
kurucularından Rebecca Lolosoli, artık köyde huzurlarının kalmadığını, parasız
erkeklere kazançlarını vermedikleri için erkeklerin kızgın olduğunu söylüyor.
Lolosoli, "Dayak yediğimiz için kaçtık. Şimdi hayatımızı değiştirmeye
çalışıyoruz. Başarılı olduğumuz için tekrar şiddete maruz kalıyoruz." diyor.
Erkekler Umoja'nın elindekilere de göz dikerek, son aylarda defalarca köydeki 10
ineği çalmaya çalışmış... (The Telegraph)

27.07.2005, Radikal
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

PAKİSTANLI KADINLARIN OY HAKKI KALDIRILIYOR

İSLAMABAD - 'Taliban Pakistan'da kök salıyor' uyarısına koşut olarak ülkenin kuzeybatısında Peştuların yaşadığı Yukarı Dir ve Battagram'da kadınların oy kullanması yasaklandı. 2002'den beri radikal İslamcıların iktidarda olduğu Kuzey Batı Sınır Eyaleti'nde yer alan iki bölgede aşiret liderleri ve siyasi partiler, kadınların ağustostaki yerel seçimlere katılamamaları kararı aldı. Merkezi hükümet bu karara karşı harekete geçerken Seçim Komisyonu da, kadınlar men edilirse seçimlerin iptal edileceğini duyurdu. İnsan hakları örgütleri uyarının işe yaramayacağını belirtiyor. (Reuters, aa)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Kadına Yönelik Şiddet ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun
Kanunun çıkarılmasının birinci yılında iki ay içinde Türkiye'de 1727 dava açıldı. Ege'deki 564 davadan 476'sı İzmir'de açılırken İstanbul'da 256, Eskişehir'de 149, Elazığ'da 31, Diyarbakır'da 28 dava açıldı. Şiddete başvuranların yüzde 88'i erkekti.



--------------------------------------------------------------------------------
İstanbul Barosu
15/09/2005 Nazan MOROĞLU
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının temel hak ve özgürlüklerini ve onurunu zedeleyen bir eylemdir.

Kadına yönelik şiddet olaylarına işyerinde, sokakta, okulda, gözaltında, savaşta rastlanmaktadır. Ama ne yazık ki kadınlar, en korunduğu yer diye düşünülen "aile içinde" de, hatta daha yaygın bir şekilde şiddete uğramaktadırlar.

Hakaret, tehdit, dayak, aşağılama, cinsel taciz, tecavüz, yaralama hatta öldürme biçimindeki bu gibi eylemler, genellikle erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik sağlaması amacıyla uyguladıkları güç gösterisidir.

"4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun"

Kadına yönelik şiddet konusu ülkemizde 1980'lerde gündeme girmiştir. Toplumun bu konuda duyarlılığının geliştirilmesi için konferanslar, paneller düzenlenmiş ve yapılan çalışmalar sonucu "kadına yönelik şiddet" görünür kılınmıştır.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de aile içi şiddetten en çok kadınlar etkilenmektedirler. Toplumun yarısını oluşturan kadınların büyük bir bölümünün şiddete uğraması, Anayasamızda toplumun temeli olduğu kabul edilen ailenin dolayısıyla giderek toplum yapısının bozulmasına neden olmaktadır.

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre ailelerin yüzde 34'ünde fiziksel şiddet, yüzde 53'ünde sözlü şiddetin uygulandığı ve ev içi şiddetin yoğun olarak yaşandığı açıklanmıştır.

Uluslararası hukuk alanda yaşanan gelişmeler ve ailenin korunmasını güvence altına alan Anayasa'nın 41. maddesi de göz önünde tutularak, bu tür olumsuzlukların önüne geçebilmek için iç hukukumuz açısından çok önem taşıyan özel bir yasanın çıkarılması sağlanmıştır.

14 Ocak 1998 tarihinde "4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun" kabul edilerek bu önemli adım atılmıştır.

Yasanın adı her ne kadar "Ailenin Korunması" ise de içeriğinde esas itibariyle kadının şiddetten korunması amaçlanmış olduğu görülmektedir. Bu nedenle de hakimin hükmedeceği tedbirler sayılırken Kanunda görüldüğü gibi, bu tedbirler "kusurlu eş" açısından düzenlenmiştir.

Yasanın getirdiklerine kısaca değinecek olursak;

Aile içi şiddete maruz kalan eşin veya aile bireylerinden birinin ya da olaya tanık olan 3. bir kişinin başvurusu veya Cumhuriyet Savcılığının bildirmesi üzerine, Aile Mahkemesi Hakimi resen (kendiliğinden) olayın niteliklerini göz önünde bulundurarak Kanunda yazılı tedbirlerin birine, birkaçına veya hepsine birden hükmeder. Bu tedbirler:

Kusurlu eşin;

a) şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,

b) müşterek evden uzaklaştırılması, evin (aile konutunun) şiddete uğrayan eşe ve çocuklarına tahsis edilmesi, şiddet uygulayan eşin eve yaklaşmaması,

c) ev eşyalarına zarar vermemesi,

d) aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,

e) varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,

f) alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta gelmemesi,

Hakim bu tedbirlere en çok 6 ay süre için hükmedebilir.

Kusurlu eşe, kararda hükmolunan tedbirlere uymazsa tutuklanacağı ve tedbir süresinin hapis cezasına dönüşeceği ihtar edilir.

Hakim, şiddete uğrayanın yaşam düzeyine uygun bir tedbir nafakasına da hükmeder.

Başvurular harca tabi değildir.

Koruma kararının bir örneği Aile Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Savcılık kararın uygulanmasını zabıta (ve gerektiğinde psikolog, sosyal çalışmacı gibi uzman kişiler) aracılığıyla izler. Kusurlu eşin karara uymaması halinde, zabıta mağdurun şikayetine gerek kalmaksızın evrakı resen Savcılığa iletir.

Savcı da karara uymayan kusurlu eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar.

Yasanın Uygulanması

Kanun yürürlüğe girdikten sonra, şiddete uğrayan bir kadının İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu'na başvurması üzerine, kendisine yardımcı olunmuş ve bir üyemiz aracılığıyla bu Kanun çerçevesinde ilk davayı açılmıştır.

Yasanın uygulanmasında karşılaşılan ilk zorluk, hakimin tedbir kararını derhal vermesini sağlamak konusunda olmuştur. "Tedbir Kararının Derhal Verilmesi" gerekir, bu husus Yasanın Gerekçesinde de önemle vurgulanmıştır:

"Aile Mahkemesi, mağdurun tekrar şiddete uğrama ihtimalini göz önüne alarak, başvurunun hemen ardından tanık ya da karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan bu kararı verebilecektir" denilmiştir.

Uygulamada tedbir başvurusu üzerine mahkemenin acilen karar vermemesi, duruşma günü vererek tedbir kararını bir süre sonra vermesi gibi aksaklıklar söz konusu olmaktadır, ancak bu durum Yasanın gerekçesine ve amacına aykırıdır. Zira şiddete uğrayanın mahkemeye başvurusu da yeni bir şiddet sebebi olabilecektir.

Uygulamadaki bu gibi yanlışlardan dönülerek, usulüne uygun başvurusu ve özellikle doktor raporu bulunan olaylarda hakim derhal tedbiri vermelidir.

Ayrıca, uygulamada en çok şikayet edilen diğer bir konu, şiddete uğrayan kadınların başvuru sırasında karşılaştıkları zorluklardır.

İlk başvurusunu genellikle karakola yapan kadın, polisin göstereceği olumsuz ve ters davranış karşısında, adeta ikinci kez şiddete uğramış olacaktır. Bu nedenle, özellikle semt karakollarındaki polislerin yasa konusunda bilgilendirilmesi ve bu konuda hizmet içi eğitim verilmesi önem taşımaktadır.

Almanya'da şiddetin önlenmesi konusunda çıkarılmış olan benzer bir yasanın etkili bir şekilde uygulanabilmesi için; ilkin pilot bölgeler oluşturulmuş ve "şiddet türleri" ve "fiziksel şiddetin kişileri ruhsal açıdan ağır biçimde zedelediği ve giderek bu durumun toplumsal açıdan da olumsuz etkisi olacağı " konularında polis merkezlerinde çalışanlar bilgilendirilmiştir.

"Bize Güvenin - Şiddete Son Verelim" projesiyle polislerin şiddete uğrayanlara duyarlı davranmalarının sağlanmasına çalışılan bu bölgelerde (Polizeipraesidium Niederbayern) beş yıl sonra yapılan araştırmada aile içi şiddet olaylarının yüzde 30 oranında azalmış olduğu görülmüştür.

Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un, ilk başvuru yeri olan polis karakolunda ve daha sonra mahkemede Yasanın çıkarılış amacına uygun şekilde uygulanması, zaman içinde kuşkusuz kadına yönelik şiddet eylemlerini önleyici, caydırıcı rol oynayacaktır.

Kanunun çıkarılmasının birinci yılında (1.10.1999 - 1.12.1999) iki ay içinde Türkiye genelinde 1727 dava açılmış olması dikkate değerdir. Bu davaların 564'ü Ege Bölgesinde, bunun 476'sı İzmir'de açılmıştır. İstanbul'da 256, Eskişehir'de 149, Elazığ'da 31, Diyarbakır'da ise 28 dava açılmıştır.

İstanbul mahkemelerinde yapılan bir araştırmada 4320 sayılı Kanuna dayanarak açılan davaların yüzde 92'sinde DERHAL tedbir kararı verildiği görülmüştür.

9 Ocak 2003 tarihinde Aile Mahkemelerinin kurulması ile birlikte, 4320 kapsamındaki olayların Aile Mahkemesinde görülecek olması "şiddetin önlenmesi açısından" olumlu bir katkı sağlayacaktır.

Aslında aile içi şiddet, rakamlara yansıyanlardan çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Şiddete uğrayanların ancak yaklaşık yüzde 20'si resmi makamlara başvurmaktadır. yüzde 88 olayda şiddet erkek tarafından uygulanmıştır.

Şiddete maruz kalan kadının neden başvuruda bulunmadığına bakıldığında, ekonomik bakımdan güçsüz olması, bir işte çalışmaması dolayısıyla cesareti olmaması veya iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusunu taşıması ya da saldırganın cezalandırılmayacağı ve şiddetin tekrarlanacağı endişesi içinde olduğu görülmektedir.

Şiddete uğrayan sessizlik çemberini kırıp, Kanunen kendisine tanınan hakkını kullanmak istediğinde, karakoldan başlayarak mahkemede ve tedbirlerin uygulanması safhasında 4320 sayılı Kanunun getiriliş amacı her zaman göz önünde tutulmalı ve amaca uygun şekilde uygulanmalıdır.

Bazı eksikliklerine rağmen bu Yasanın çıkarılmış olması büyük kazançtır.

Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla önlenebilmesi için, önlemlerin hukuk alanıyla sınırlı kalması, yasal düzenlemelerin yapılması tabii ki yeterli değildir.

Kanun konusunda bilgilendirme toplantıları yapmada Barolara, bu bilgilerin yaygınlaştırılmasında görsel ve yazılı medyaya, kanunun uygulanmasında adli tıptan, sosyal hizmetlere; polis teşkilatından yargı mekanizmasına kadar herkese görev düşmektedir.

İş Kanunu da "taciz"i önleyecek şekilde değiştirildi

AB'ye uyum açısından İş Kanunu'nda yapılan değişiklikle, 20 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilen İş K. 24. maddesinde "iş yerinde cinsel tacizin" işçinin iş sözleşmesini derhal fesih edebilmesi için haklı neden oluşturduğu kabul edilmiştir. Bu maddeye göre:

İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı

MADDE 24.- Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.

d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.

Uluslararası hukuk alanında kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla yapılan çalışmalar

Aslında kadına yönelik şiddet yeni bir olgu olmamasına rağmen, bir sorun olarak nitelenmesi ile şiddetin önlenmesi, mağdurun korunması ve şiddet uygulayanın cezalandırılması için yapılan çalışmalar ancak 1970'li yıllardan sonra gündeme gelebilmiştir.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ve üye ülkelerin onayına sunulan Uluslararası Sözleşmeler, başta Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Ek İhtiyari Protokol olmak üzere ve daha sonra özellikle"kadına yönelik şiddet" konusunda kabul edilen BM Bildirgesi, devletlerin iç hukuklarında da bu yolda düzenlemeler yapılması açısından yol gösterici olmuştur. Bölgesel Sözleşmeler de bu açıdan önem taşımaktadır.

"Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge"

Uluslararası hukuk açısından kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin ilk önemli belge, 20 Aralık 1993 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen "Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge"dir.

Bütün dünya ülkeleri bu Bildirge'nin kabul edilmesi için, "Kadın Haklarını Çiğnemek İnsan Haklarını Çiğnemektir" sloganıyla yürütülen bir imza kampanyasına destek vermişlerdir.

Dünyanın her yerinde kadınlara karşı uygulanan şiddet konusunda acilen önlem alınması talebiyle açılan bu imza kampanyasında Türkiye koordinasyonunu İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi üstlenmiş ve NGO'larla işbirliği içinde imzaların toplanmasına destek vermiştir.

Kampanyaya katılan ülkeler arasında Türkiye 30 binden fazla imza toplayarak birinci sırayı almıştır.

* "Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge"de, şiddetin önlenmesi, failin cezalandırılması ve şiddete uğrayanın korunması konusunda Devletlere düşen sorumluluklar ve görevler ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

* Bildirge'de, devletlerin iç hukuklarında ceza, medeni, idare ve iş hukuku ile ilgili kanunlarında "şiddet uygulayanın cezalandırılması ve kadınların sahip oldukları haklar konusunda bilgilendirilmeleri ve bu konuda NGO'larla işbirliği yapılması" öngörülmüştür.

* Ayrıca, özellikle şiddete uğrayanların güvenliği ve fiziksel ve psikolojik rehabilitasyonu için Hükümet bütçesinde yeterli ödenek ayrılması hususu da önemle vurgulanmıştır. Birleşmiş Milletler uzman kuruluşlarının rolüne de değinilen Bildirge'de kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bilginin yaygınlaştırılmasına ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

Bildirge, hukuki bağlayıcılığa sahip olmadığı halde, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi açısından içerdiği ilke ve kurallar, tüm devletlerce dikkate alınmakta ve yapılan iç hukuk düzenlemelerine dayanak oluşturmaktadır.

Kadınlara Karşı Şiddeti Önleme, Cezalandırma ve Ortadan Kaldırmaya İlişkin İnter Amerikan Sözleşmesi

Bölgesel bir Sözleşme niteliğinde olan "Kadınlara Karşı Şiddeti Önleme, Cezalandırma ve Ortadan Kaldırmaya İlişkin İnter Amerikan Sözleşme"sinde ise şiddet fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddet biçiminde ve üç ayrı kategoride ele alınmıştır.

*Aile içi şiddet:dayak, hakaret, cinsel istismar, evlilik içi tecavüz vb.

*Toplum tarafından uygulanan şiddet: işyerinde, eğitim kurumlarında, sokakta, cinsel taciz, sindirme, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama vb.

*Devlet kaynaklı/ devletin işlediği ya da göz yumduğu şiddet: işkence, göz altında ve silahlı çatışmalarda tecavüz vb.

Hem BM Bildirgesinde hem de İnter Amerikan Sözleşmesinde, özel
ya da kamusal alanda uygulanan kadına yönelik şiddeti önleme, soruşturma ve cezalandırmada, Devletlerin etkin ve kararlı bir politika izlemeleri ve bu yolda gereken özeni göstermeleri konusundaki yükümlülükleri önemle vurgulanmıştır.

Bunun yanında "Devletin veri toplama ve istatistiklere dayalı araştırma yapma görevi" olduğu da belirtilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Avrupa düzeyinde, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi'nde (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde) ve Avrupa Konseyi çerçevesindeki diğer insan hakları belgelerinde "kadının şiddete karşı korunması" bakımından özel bir düzenleme mevcut değildir.

Ancak, kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik özel bir düzenleme olmamakla beraber, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan "işkence yasağı, insanlık dışı ve kötü muamele yasağı ve zorla çalıştırma yasağı" gibi kurallardan hareketle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "BM Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine İlişkin Bildirge"deki ilkelerle ve kurallarla örtüşen kararları olduğunu görüyoruz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları yanında, ayrıca Avrupa Birliği'nde işyerinde cinsel tacizin önlenmesine ilişkin Avrupa Komisyonu Tavsiye kararları ve Daphne Programı'nın kurulması kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda atılmış somut adımlardır.

Başlangıçta Ekonomik Topluluk kurmak amacıyla oluşan günümüzdeki adıyla Avrupa Birliğinde; Avrupa Komisyonu Tavsiye Kararlarında görüldüğü gibi, kadına yönelik şiddet konusu iş yerinde cinsel tacizin önlenmesi çerçevesinde, diğer bir ifadeyle çalışma yaşamı çerçevesinde ele alınmaktadır.

Avrupa Komisyonu'nun "İşyerinde Kadın ve Erkeklerin Onurunun Korunması Hakkında 27.11.1991 tarihli Tavsiye Kararı"nda: 'İşyerinde cinsel nitelikli istenmeyen davranışın üstün veya astın yapmış olması, cinsel tacizin varlığı bakımından bir farklılık yaratmaz' denilerek cinsel tacizin önlenmesi ve mağdurun korunmasında izlenmesi gereken ilke ve yöntemlere yer verilmiştir. Ayrıca cinsel tacizin fiziksel veya sözlü ya da sözsüz şekilde gerçekleşebileceğine de dikkat çekilmiştir.

Avrupa Parlamentosu 1997 yılında aldığı "Avrupa Çapında Kadınlara Karşı Şiddete Sıfır Hoşgörü" başlıklı kararıyla "1999 yılının Avrupa Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Yılı" ilan edilmesini ve bu çerçevede bir kampanyanın başlatılmasını önermiştir.

Bu kararda, üye devletlerin iç hukuklarında özel düzenlemeler yapılması, böylece cinsiyete dayalı şiddete uğramış kişilerin korunması ve cinsel tacizin önlenmesi öngörülmüştür.

Avrupa Parlamentosunun önerisi doğrultusunda yapılan izleme toplantıları sonunda hazırlanan Rapor'da; Avusturya'da aile içi şiddete ilişkin federal bir yasanın çıkarıldığı, İspanya ve Finlandiya'da Ceza Kanunlarına şiddeti cezalandıran kurallar konulduğu, diğer üye ülkelerde de bu yolda çalışmaların sürdüğü belirtilmiştir.

Ayrıca, 1999 yılında kurulan Avrupa Birliği Kadın Hukukçuları Derneği (EWLA) üyeleri ve Avrupa Kadın Lobisi (EWL), Avrupa Antlaşmalarında herhangi bir yasal dayanağı bulunmayan "kadına yönelik şiddet" konusuna, hazırlanmakta olan Avrupa Konvansiyonunda (Convention for the Future of Europa) yer verilmesi için etkinliklerini sürdürüyorlar.

24 Ocak 2000 tarihinde Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu tarafından Daphne Programının kabulü, Avrupa düzeyinde kadına yönelik şiddeti önleme konusunda atılmış olan somut bir adımdır.

Daphne Programı kapsamında "şiddet" en geniş anlamıyla yorumlanmıştır. Buna göre; cinsel taciz, tecavüz, aile içi şiddet, ticari sömürü, kadın ticareti, işyerinde, eğitim kurumlarında tehdit ve sindirme amaçlı konuşmalar, baskılar ve bu gibi davranışlar "cinsiyete dayalı şiddet" olarak kabul edilmiştir.

Avrupa Komisyonunun önerisi üzerine dört yıllık bir Topluluk Programı haline dönüştürülen (1.1.2000 - 31.12.2003) Daphne programına ayrılan bütçe 20 Milyon Euro'dur. Daphne aday ülkelerin projelerine de açılmıştır.

Ancak, Türkiye henüz katılım payını yatırmadığı için bu programdan yararlanamamaktadır. Ama diğer AB ülkelerinin projelerine partner olarak katılabilmesi mümkündür.

Avrupa Birliği'nde çıkarılan son Yönerge'de, Avrupa Birliği Hukuku çerçevesinde ilk kez "cinsel taciz" kavramına yer verildiği görülmektedir. Üye ülkeleri bağlayıcı nitelikte olan Yönerge, 23 Eylül 2002 tarihinde kabul edilerek 5 Ekim 2002'de AB Resmi Gazetesinde yayınlanmıştır. Söz konusu Yönergede:

"İşyerinde cinsel tacizin 'erkek ve kadına eşit davranma ilkesine' aykırı düştüğü ve bu nedenle önlenmesi gerektiği ve bu gibi ayrımcılığın engellenmesi için özellikle işe alınma ve hizmet içi eğitim aşamalarında özen gösterilmesi gerektiği" kabul edilmiştir.

Yeni Yönergede yer alan kuralların üye ülkelerce en geç 5 Ekim 2005 tarihine kadar iç hukuklarına yansıtılması, bu yolda düzenleme yapılması gerekmektedir. Ayrıca, ülkelerin bu konuda idari önlemleri de alması gerektiği belirtilmiştir. (Official Journal L 269, 5/10/2002; No.73; P. 0015-0020).

İç hukuk

AB'ye uyum açısından İş Kanunu'nda yapılan değişiklikle, 20 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilen İş K. 24. maddesinde "iş yerinde cinsel tacizin" işçinin iş sözleşmesini derhal fesih edebilmesi için haklı neden oluşturduğu kabul edilmiştir. Bu maddeye göre:

İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı

MADDE 24.- Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.

d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa. (NM/EK)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Burun kesme vahşeti


Özgür CEBE/DİYARBAKIR, (DHA)
Diyarbakır'da 12 yaşındayken kendisini hamile bırakan tecavüzcüsüyle imam nikahı kıyılan ve sokakta gezdiği için burnu kesilen R.G. yaşadığı dehşeti tüm ayrıntılarıyla anlattı.
Henüz 12 yaşındayken kendisine tecavüz ederek hamile bırakan Sabahatttin Gezginci'yle imam nikahıyla evlendirilen ve dışarıda fazla dolaştığı gerekçesiyle ‘İbret olsun’ diye burnu ekmek bıçağıyla kesilen 15 yaşındaki R.G.’yle ilgili ikisi tutuklu 4 sanığın yargılanmasına devam edildi.
Talimatla ifadesi alınan R.G., “Beni fuhuşa zorladılar, karşı çıkınca bana ‘o.....luk yapıyorsun’ diyerek burnumu kestiler. Çok kan akınca burnuma arpa buğday haşlayıp tıktılar. Hepsinden şikayetçimiş” dedi.

3 yıl önce mahalle komşusu Sabahattin Gezginci'nin tecavüzüne uğrayan R.G. hamile kalınca başına gelenleri ailesine anlattı. R.G., 2002 yılında ailesinin baskısı üzerine henüz hamileyken, imam nikahıyla Gezginci'yle evlendirildi.

Gezginci, R.G.'yle evliyken 2003 yılında 7 yaşındaki bir erkek çocuğuna tecavüz etmekten tutuklanıp cezaevine kondu. Gezginci'nin ailesiyle kalmaya başlayan R.G., dışarda fazla dolaştığı gerekçesiyle geçen 11 martta ‘ibret olsun’ diye burnu ekmek bıçağıyla kesildi.
R.G.'nin bağrışlarını duyan komşularının ihbarı üzerine olay yerine gelen polis, kanlar içindeki kızı hastaneye götürdü. Tedavisi yaptırılan R.G.'nin şikayeti üzerine gözaltına alınan 3 kayınbiraderi ile kayınpederi tutuklanarak cezaevine kondu.

Önceki duruşmalarda ikisi tahliye edilen ve haklarında ‘reşit olmayan mağdureyi zorla ayıkoymak, burnunu kesmek’ suçundan 15'er yıl hapisleri istenen 4 sanıktan tutuklular Feyyat Gezginci, Turan Gezginci'nin hazır bulunduğu Diyarbakır 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya müdahil avukatlar da katıldı. Duruşmada suçu tek başına üstlenen Feyyat Gezginci savunmasında şunları söyledi: “Kardeşim cezaevine girince isteğimiz dışında babasının evine gidiyordu. Birkaç defa getirdik. Sabah çıkıp geç vakitte geliyordu. 3 gün devam edince kendisini takip ettim ve 4 erkekle konuştuğunu gördüm. Eve geldiğinde o kişilerin kim olduğunu sorduğumda bana, ‘Sen karışamazsın’ dedi. Bunun üzerine kendisine tokat attım ve ellerini dizimin altına alıp bıçakla burnunu kestim.”

Can güvenliği nedeniyle duruşmaya çağrılmayan ve talimatla ifadesi alınan R.G. ise, evde uyuduğu sırada sanıkların el ve ayaklarını bağlayıp kendisine tecavüz etmek istediklerini belirterek şöyle konuştu: "Benim O.....luk yaptığımı, çevreye ‘ibret olsun’ diye burnumu keseceklerini söylediler. Beni fuhuş yaparak para kazanmaya zorluyorlardı. Kendilerine kardeşim gibi olduklarını söylediğimde bana, ‘Biz seni alıştırırız’ dediler. Burnum kesilince çok kanama oldu. Kanı durdurmak için arpa ve buğday haşlayarak burnuma tıktılar. Sabahattin bana tecavüz ettiği için kendisiyle evlenmek zorunda kaldım. Kendisi de 7 yaşında bir erkek çocuğuna tecavüz ettiği için 2 yıldır tutukludur. Hepsinden şikayetçiyim.”

Mahkeme heyeti R.G’nin kesilen burnu ve uğradığı fiziksel şiddet nedeniyle Diyarbakır Devlet Hastanesi’nden aldığı iş göremez raporunun istenmesine, sanıkların işledikleri suçun cezasının 5 yıldan fazla olması nedeniyle tutukluluk hallerinin devamına karar verip duruşmayı erteledi.

ISTE AB YOLUNDAKI TURKIYE GERCEGI.....
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Güldünya'dan Sonra Şahsenem

Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde tartıştığı karısını silahla ağır yaralayan koca, karısının ölmediğini öğrenince geri döndü. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yoğun bakım ünitesinde tedavi gören Şahsenem'e bu kez ölümüne kurşun yağdırdı

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
10/10/2005
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Diyarbakır) - Güldünya da yaşam mücadelesi verdiği İstanbul'daki hastane odasında erkek kardeşinin kurşunlarından kurtulamamıştı. Tıpkı Şahsenem gibi. Kocası Mehmet Sayan tarafından vurularak ağır yaralanan Şahsenem Sayan, kaldırıldığı hastanede kocasının hastanedeki ikinci saldırısından kurtulamadı.

Olay, Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde meydana geldi. Henüz tartışma nedeni öğrenilemeyen Mehmet Sayan'ın, karısını silahla ağır yaralamasıyla sonuçlandı.

Dicle Üniversitesi (DÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılarak ameliyat edilen Şahsenem Sayan'ın, zemin kattaki Plastik Cerrahi Kliniği'nde tedavi altına alındığı ve anne Saliha Çelik'in de (51) yaşam mücadelesi veren kızının yanında refakatçi olarak kaldığı öğrenildi.

Saldırıdan sonra kaçan ve her yerde aranan Mehmet Sayan'ın, ertesi gün akşam saatlerinde DÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'ne geldiği ve bir gün önce yaraladığı eşi Şahsenem Sayan'ın tedavi gördüğü Plastik Cerrahi Kliğini'ne girerek karısının odasını bulduğu öğrenildi.

Mehmet Sayan, karısına yine tabancayla kurşun yağdırıp öldürdü. Yanında refakatçi olarak kalan annesi Saliha Çelik engel olmaya çalışırken ağır yaralandı.

Mehmet Sayan doğan panikten yararlanıp kaçarken ağır yaralanan kayınvalidesi aynı hastanenin Yoğun Bakım Servisi'nde tedavi altına alındı.

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne gelen Mehmet Sayan, daha önce yaraladığı eşi Şahsenem Sayan'ın tedavi gördüğü plastik cerrahi kliğinine gelişi hastanenin güvenlik kamerası tarafından saniye saniye görüntülendi.

Polis, olaydan sonra kaçan Mehmet Sayan'ın eşkalini güvenlik kamerasından belirleyerek 81 ilin emniyet müdürlüklerine gönderdi.(AD)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Kadına uygulanan şiddetin maliyeti de büyük

Kadına uygulanan şiddetin Türkiye’ye maliyeti yıllık 1-7 milyar dolar.

İSTANBUL - Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Hürriyet Gazetesi Aile İçi Şiddete Hayır Kampanyası Organizasyonu,‘Türkiye’de Kadına Karşı Şiddet Kampanyaları’ konusunda TÜYAP Kitap Fuarı’nda bir panel düzenledi. Panelde yeni dönemde gerçekleştirilecek projelerin yanısıra kadına karşı şiddetin maliyeti konusunda da çarpıcı bilgiler verildi.


BM Nüfus Fonu Proje Koordinatörü Meltem Ağduk, Türkiye’de kadınlara uygulanan şiddetin maliyetinin bir yılda yaklaşık 1-7 milyar dolar olduğunu ve bundan sonra şiddetin ekonomik boyutuna daha çok vurgu yapacaklarını söyledi.

10-11 Kasım’da İstanbul’da düzenlenecek ”Aile İçi Şiddet- Dünyadan İyi Örnekler Uluslararası Sempozyumu” ile ilgili bilgi veren Hürriyet Kurumsal İlişkiler Direktörü Temuçin Tüzecan da, sempozyumun dünyada şimdiye kadar yapılmamış bir bilgi değişimi toplantısı olacağını söyledi.



Temuçin Tüzecan: Dünyadaki bütün önemli sivil toplum kuruluşlarından üst düzey yöneticilerin katılacağı BM’nin direktörlerinin katılacağı, şimdiye kadar teyit edilmiş iki bakan var biri İngiltere biri İsveç, konuyla ilgili şirketlerin başkan yardımcılarının katılacağı dünyada şimdiye kadar yapılmamış bilgi değişimi toplantısı olacak. Iki yılda bir belki her yıl yapmayı planlıyoruz.10-11 Kasım’da. Biz sivil toplum kuruluşu, şirket ve BM örgütü olarak İstanbul’u sosyal bir sorunun çözümünde merkez haline getirecek bir girişim başlatıyoruz.



Meltem Ağduk: Bu sempozyumda üç çalıştayımız olacak. Bunlardan iki tanesi; Hollanda ve Kanada’nın tamamen erkeklerle çalışan erkek örgütleri. Ama kadına karşı şiddet konusunda çalışan erkek örgütleri. Bu ikisi de dünyanın en iyi örnekleri. Kurucu üyeleri geliyor bu derneklerin. Ciddi bir deneyim paylaşımı olacak. Türkiye’de ilk kez böyle bir şey yapılacak. Böyle bir program uygulanacak. Bunun için de aslında Hürriyet Gazetesi’ne teşekkür etmek gerekiyor. Dünyada da neredeyse hiç olmayan bir örnek. Özel şirketler kadına karşı şiddet konusunda çalışıyorlar, çeşitli ülkelerde kendi aralarında ittifak kuranlar bile var. Ama bir medya kuruluşunun başından sonuna kadar böyle bir konuyu ele alıp, eğitimlerle, kampanyalarla işin içine girmesi gerçekten ilk örnek.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Proje Koordinatörü Ağduk yürüttükleri kampanyalarla ilgili şu bilgileri verdi:
Biz 30 yıldır Türkiye’de çalışan BM örgütüyüz. Özellikle kadına karşı şiddet son 10 yılda çalışma alanımızın içine girdi. 2004 Kasımından itibaren ‘Kadına Karşı Şiddet Kampanyası’ yürütüyoruz.

Gençler özellikle odak noktamızı oluşturuyorlar. Onları bu işin dinamosu olarak görüyoruz.Bizimki eğitim ayağı olan bir kampanya değil, daha çok farkındalık yaratma, kamuoyunda bilinç yaratma kampanyası. Ve biz biraz daha farklı yerden bakmak istedik. Kadınlara değil de erkeklere odaklanmaya karar verdik kampanyamızda. Türkiye Futbol Federasyonu ile bir ortaklık yaptık ve bütün birinci lig takımlarıyla geçen yıl aralık ayının ilk haftasonu oynanan birinci lig maçlarında tüm takımlar bizim kampanya logomuzu ve sloganımızı içeren tişörtlerle çıktılar sahaya.

Türk Silahlı Kuvvetleri’yle de birlikte bir çalışmamız var. Silah altına alınan genç erkeklere 1 günlük zorunlu eğitim veriyoruz. Bu yıldan itibaren kadınlara karşı şiddetle mücadele ile ilgili bir bölüm de koyduk bu programa. Amacımız erkeklerin bu işin içine katılmasını sağlamak.

Temuçin Tüzecan:
“Aile İçi Şiddete Son Kampanyası” için yaklaşık bir yıl önce yola çıktık. Ve bu projeyi başlatan ekibin lideriyim diyebilirim. 18 ekim’de yola çıktığımızda açıkçası bir pilot projenin bu kadar büyüyeceğini düşünmüyorduk. Bir otobüsle, İstanbul’un dört ilçesinde başladık. İnsanların tepkisinin ne olacağını bilmiyorduk. Mantığımız şuydu: Hürriyet’in büyük bir erişim gücü var. Bu erişim gücünü toplumsal dönüşüm içinde olumlu bir amaç için nasıl kullanabiliriz? Ve Türkiye’de görmezden gelinen özellikle kadına, çocuklara, yaşlılara dönük aile içi şiddetin önlenmesi için biz ne yapabiliriz? Bu düşünceden yola çıktık. Hürriyet’in İcra Kurulu Başkanı, bu konularda duyarlı genç bir kadın,Vuslat Doğan Sabancı’nın yeşil ışık yakmasıyla projeyi başlattık. Nedir bu proje? Öncelikle bizim sorun çözmeyi bilmediğimiz, insanların sorun çözmeyi bilmediği gibi psikolojik bir saptama var. Okullarda öğretilmiyor bu. Geriliyoruz, öfkeleniyoruz ama bir türlü karşımızdaki kişiyle sorunumuzu çatışmadan çözemiyoruz. Bu o kadar zor bir şey değil aslında. Bu bildiğimiz bir takım şeyleri bilmemeye ve unutmaya başlamamızla çözülecek ya da çözüm yolunda ilk adımlar atılabilecek bir şey. Bunu bilmiyordum ben de yeni öğrendim. Ve bir eğitim programı geliştirdik. Geliştirenler 16-17 kişilik bir psikolog ekibi. Bu eğitim programının özü çatışmadan problemi çözebilmek. Bu yaklaşık iki saatlik bir eğitim. Cesaret edenler geliyor. Kendi deneyimleri de sorularak interaktif bir şekilde eğitim veriliyor. Gaziosmanpaşa’da ilk ders verildi. Bugün yaklaşık bir yıl doldu. Bu eğitim şimdi İstanbul’un bütün ilçelerinde veriliyor ve belediyelerle işbirliği içinde veriliyor. Eğitici eğitimlerine başlıyoruz. Gönüllü ordusu oluşturuyoruz. Çünkü psikologların söylediği, özellikle kadınlar aile içi şiddete maruz kaldıklarında polise ya da hukukçulara gitmeden önce ya komşularına ya ablalarına ya annelerine genellikle aile dışında güvendikleri birine aktarıyorlar. Özellikle Türkiye’nin sosyal ortamında bunun böyle olduğunu bütün araştırmalar gösteriyor. 100 civarında gönüllümüz var ve bu gönüllüler Türkiye’nin her yerinde görev yapıyorlar. Ellerinde bizim eğitim kitlerimiz var. Zincirin en altında gençler var. Aile içinde şiddet görenler daha sonra kendi kurdukları ailelerde şiddeti yeniden üretiyorlar. Ve hedefimiz o zinciri ta ilk başından kırmak. Şiddet görmeyen aileler içinde yaşayan gençlerin sağlıklı ilişkiler kurabilmesini sağlamak. Kuşkusuz bizim projemizin bu konuya yüzde yüz deva olmak gibi bir iddiası yok olamaz da. Çünkü dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile bu sorun çözülebilmiş değil.

Bu konu bence en önemli global konu. Çevre konusu kadar önemli global bir konu. Dünyanın her yerinde özellikle kadınları çok büyük baskı altında tutan, cebren baskı altında tutan bir düzen var ve insanların bu düzenin neresinde olduğu çok önemli. İşte biz Hürriyet olarak, kadınları baskı altında tutan, kadınların gelişmesini engelleyen bu düzenin yok edilmesi çabalarına katkı vermek için buradayız. Proje bu. Şimdiye kadar İstanbul’da 16 bin 17 bin kişi bizim otobüsün ön kapısından girip arka kapısından çıktı; yaklaşık iki saatlik eğitimler aldı. Belediye görevlileri eğtildi, doktorlarla, hastanelerle konuşuyoruz. Sandığınızdan çok var bu olay. Sandığınızdan çok farklı toplamsal katmanlarda var. Gaziosmanpaşa’da Gültepe’de var da Nişantaşı’nda yok değil. Gültepe’de kadınlar bununla ilgili konuşabiliyorlar, Nişantaşında’ki kadınlar konuşamıyorlar, utanıyorlar. Çok dehşet verici öykülerle karşılaşıyoruz. Hürriyet olarak Hürriyet gazetecilerinin yararlanacakları bir ‘aile içi şiddet haberleri nasıl yazılır?’ kılavuzumuz da var ve biz bunu diğer gazetelerdeki muhabir arkadaşlara da gönderdik.Yakında küçük bir kitapçık haline getirip web sitemize de koyacağız.

ŞİDDETİN PROFİLİ
Meltem Ağduk: Ekonomi ve yoksulluk bir risk nedeni olmakla birlikte tek neden değil. Baktığımızda kişinin dini, rili, etnik kökeni, sosyo-ekornomik durumu, zenginliği, hiç birşey şiddet görmesini engellemiyor. Kadın hakları konusunda çok gelişmiş olduğunu düşündüğümüz bir ülkeyle Danimarka ile karşılaştıralım ülkemizi. milyon. 5 milyon nüfuslu Danimarka’da her yıl 60 bin kadın hastanelik olacak derecede şiddet görerek hastanelere başvuruyor.

Bütün dünyada 5 kadından biri tecavüze uğruyor. AB ülkelerinde ve Türkiye’de dahil olmak üzere 3 kadından 1’i hayatının belli bir döneminde fiziksel şiddete uğruyor.

Şimdiye kadar şiddet olgusunu kadının insan hakları ihlali olarak gördük. Ama bir yandan da ekonomik tarafına bakalım istiyorum şiddetin. Bu konuda daha fazla çalışması gereken tarafların ilgisini daha fazla çekebiliriz.

Kadına yönelik şiddetin inanılmaz maliyeti var. Sağlık kurumları, hukuk kurumları, polis…Maliyet hesabı yapıldığında iki örnekle açıklamak gerekirse; 20 milyon nüfuslu Avustralya’da kadına karşı şiddetin devlete bir yıllık maliyeti 6.3 milyar dolar. Amerika’da bu rakam neredeyse 13 milyar dolar. Türkiye’de bu rakam henüz hesaplanmış değil. Bir küçük hesap yaptık; bu rakamın 1 -7 milyar dolar arasında değişebileceğini hesapladık. İnanılmaz maliyet. Bu 7 milyar doları yoksulluğun giderilmesinde kullanabiliriz.

Kadına yönelik şiddet, bir yandan da kadınların istihdamdan uzak kalmalarına neden oluyor. Örneğin Hindistan’da şiddete uğrayan kadınlar en az 7 gün işyerinden uzak kalabiliyorlar.

Şimdiye kadar hep sosyal tarafından baktık soruna. Ama biraz ekonomik tarafından da bakmak gerekiyor ki soruna politikacıları da sarsalım, çünkü başka türlü bunun ne kadar önemli bir sorun olduğunu anlamayacaklar.

Temuçin Tüzecan: Geçen Kasım’da yeni Yerel Yönetimler Yasası Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Nüfusu 50 binin üzerinde olan belediyelerin kadın sığınmaevi açma zorunlulukları getirdi. Ancak bu kanunun uygulanabilmesi için yönetmeliklerin çıkarılması gerekiyor. Bu hazırlanmış değil, bir sene geçti. Bu ne demek? Devlet bir yandan Avrupa Birliği istiyor diye kanun çıkartıyor ama bunun uygulanmasını sağlayacak adımı atmayarak hem gaza hem frene aynı anda basıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Ama bizim devlet geleneğimizde gaza ve frene aynı basma denen bir olay var. Bu yüzden de her konuda iki ileri bir geri gidip geliyoruz.

Temuçin Tüzecan: Bir küçük haber daha. Henüz ayrıntılar netleşmedi ama, aile içi şiddetle ilgili yayınları kitaplaştırma gibi bir niyetimiz var. Doğan Kitap’la bunu büyük ihtimalle yapacağız. Hürriyet aile içi şiddet doğan kitap kitaplığı olacak. Ve tabii o sempozyumda sunulacak olan tebliğlere bakmak lazım. Bir ihtimal onları da yayınlayabiliriz. 10- 11 Kasım’da konuşulanlar suya yazılmış olarak kalmayacak, inşallah herkesin satın alıp kütüphanesine koyabileceği ve konuyla ilgilenen herkesin derinlemesine içine girebileceği bir eser haline gelecek.

Yasemin Arpa: Kendi kurum çalışanlarınıza da aynı yönde bir eğitim - aile iç şiddete karşı- veriyor musunuz?
Meltem Ağduk: BM’nin iç eğitimleri sürekli oluyor. Bu konuda da oldu. Zaten çok küçük bir ekibiz, Türkiye’de 10 kişi çalışıyoruz. Ama bizim en temelde yapmaya çalıştığımız şey kendi çalışanımız yanısıra bu konuda en çok söz söyleyen, toplumu yönlendiren medya çalışanlarını eğitmek, onlara destek olmaktı. Yaygın medya değil, yerel medyayla daha çok çalışmamız var. Bine yakın, yerel gazetede çalışan gazetecilere eğitim verdik.

Temuçin Tüzecan: Meşhur üçüncü sayfa haberleri, oradaki dilin nasıl olduğu kuşkusuz çok önemli. O konuda ciddi atılımlar yapmayı sürdüreceğiz. Bu birincisi. İkincisi, şirket içi eğitim henüz yapmadık. Bir kampanya yapacağız.O sırf Hürriyet’te değil, şirketlerde, diyelim fabrikası olan ya da çok sayıda adam çalıştıran iş yerlerinde bunu kurumsal olarak eğitimi yapma ve sürdürülebilir şekilde bunu insane kaynakları politikasının içine sokma gibi bir niyet var. Çünkü herkesin davranmayı öğrenmesi lazım.

CNBC-E
17 Ekim 2005 Pazartesi
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Deniz Gökçe'ye 'eş dövmek'ten ceza


Ekonomist-Yazar Deniz Gökçe, eşi Gülü Leman Gökçe’ye kafa attığı gerekçesiyle 844 YTL para cezasına çarptırıldı. Ertelenen bu ceza, Deniz Gökçe’nin 2 yıl içinde aynı suçu işlemesi halinde yürürlüğe konulacak.



NTV’de Eko-Diyalog programını hazırlayan Deniz Gökçe, geçen Aralık ayında kötü giden evliliklerini konuşmak için Erenköy’deki evlerinde, eşi Gülü Leman Gökçe ile bir araya geldi. Gökçe çifti, arkadaşlarının yanında sert şekilde tartıştılar.



Güllü Leman Gökçe, tartışmanın ardından Deniz Gökçe’nin kendisine, arkadaşlarının gözleri önünde kulaklarından tutarak kafa attığı iddiasıyla dava açtı. Gülü Leman Gökçe, Amerikan Hastanesi’nden aldığı 5 günlük iş göremez raporunu delil olarak mahkemeye sundu. Deniz Gökçe ise eşini dövmediğini, tartışma sırasında sinirlenip Gülü Leman Gökçe’yi ittiği sırada kafasını bir yere vurmuş olabileceğini söyleyerek kendisini savunmuştu.



Kadıköy 3’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’nde, 9 aydır görülen davanın karar duruşmasına taraf avukatları katılırken Deniz Gökçe ve Gülü Leman Gökçe gelmedi. ‘Aile efradına kötü muameleden’ hakkında 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle açılan davada mahkeme Deniz Gökçe’yi 844 YTL para cezasına çarptırdı. Ancak verilen para cezası sanığın 2 yıl içinde aynı suçu işlemesi durumunda ödeme şartı konularak ertelendi.


21 Ekim 2005 / Cuma
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Erkekler yargılanacak



Emekçi Kadınlar Birliği, şiddete karşı İstanbul merkezli "Kadın Adalet Mahkemesi" kurmaya hazırlanıyor.


Emekçi Kadınlar Birliği (EKB), "Şiddete karşı kadınlar adalet istiyor" sloganıyla ezilen kadınların adaletini somutlaştırmak ve erkek egemen sistemin kadına dönük şiddeti yargılamak konusunda atmadığı ve atamayacağı adımların kadın örgütleri ve kadınlar tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla İstanbul’da merkezi bir "Kadın Adalet Mahkemesi" kurulması önerisini bugün düzenleyeceği basın toplantısıyla açıklayacak.

KADINLAR HER ALANDA ŞİDDET GÖRÜYOR

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye’de her 100 aileden 34’ünde kadına yönelik fiziksel şiddet uygulanıyor, dünyada ise her 4 kadından birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kaydeden EKB’li kadınlar, işçi ve emekçi kadınların hala ucuz işgücü olarak görüldüğünü ve "eşit işe eşit ücret" talebinin karşılanmadığına dikkat çekti. Yoksulluğun en çok kadınları etkilediğini belirten Emekçi Kadınlar Birliği, ev emekçisi kadınların, yemek yapmak, evi temizlemek, çamaşır yıkamak, çocuk bakmak gibi bütün gün yaptığı işler ve harcadığı emeğin görülmediğini, ücretlerine, patronları ve eşleri tarafından el konulduğunu belirtti. Jandarma ve polis karakollarında, cezaevlerinde cinsel tacizden tecavüze kadar cinsel şiddetin her biçimine maruz kaldığına da işaret eden EKB’li kadınlar, sokakta, evde, işte, okulda, cezaevinde, karakolda, otobüste, kafeteryada, yaşamın her alanında cinsel şiddetin mağduru kadınların, kimi zaman bedenini satmaya zorlandığını, kimi zaman da aile meclisi tarafından verilen "namus", "töre" cinayetleriyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekti.

KİTLELERE ULAŞMAK İÇİN

EKB, kadınların "adalet" talebinin, ataerkil sistem tarafından kurulamayacağından yola çıkarak, kadınların şiddete karşı "adalet" talebini öne çıkarmak ve şiddetin yargılanmasının zorunluluğunu geniş kitlelere kabul ettirmek için bu mahkemenin kurulacağını bildirdi.

EKB mahkemenin kuruluş gerekçelerini şöyle sıraladı: "Kadınların ev içinde, sokakta, iş yerinde, gözaltında maruz kaldığı her türlü şiddet biçimine, erkek egemen şiddetin örgütlü duruşuna karşı örgütlü bir karşı duruşu ifade etmek ve aynı zamanda çözüm üretmek için, namus cinayetleri olarak tanımlanan kadın katliamlarına karşı ceza yaptırımlarının dışında, aynı zamanda önleyici tedbirlerin de alınmasını sağlamak için; barınma evleri, iş olanakları gibi kadınların yaşamlarını şiddetten uzak kurabilecekleri alan ve olanakların yaratılması gerekliğinin ortaya konulması ve somut biçimlerinin tartışılması için; kadınlara dönük devlet kaynaklı şiddetin karşısında bir bütün sistemin sorgulanır kılınması için; TCK’daki düzenlemelerin somut sorun ve eksikliklerinin masaya yatırılması için; uluslararası düzlemde savaş ve işgallerde kadına dönük şiddetin özel olarak uygulanmasının tartışılması için; tüm bunların kadınların adalet talebi ile bizzat kadınlar tarafından yargılanır kılınması için."

NASIL ÖRGÜTLENECEK

"Kadın Adalet Mahkemesi’yle, yaşam içerisinde silikleştirilen, boğulan kadına dönük şiddet ve şiddetin cezasızlığı gerçeğini ve bu gerçek karşısında kamuoyunun duyarsızlığını, kanıksamışlığını yargılamak istiyoruz" diyen EKB’li kadınlar, kurulması önerilen Kadın Adalet Mahkemesi’nin nasıl örgütleneceğine ilişkin ise şu bilgileri verdi:

".Kadına yönelik şiddetin (fiziksel, ekonomik, ideolojik) görünür, tartışılır kılınması amacıyla ulusal ve uluslararası düzeyde demokratik kadın örgütlerinin, avukatların, doktorların katılımı sağlanacak.
.Örnek dosyalar üzerinden, gerçek ve profesyonel bir alternatif mahkeme kurgusu içerisinde yargılamalar gerçekleştirilecek.
.Merkezi mahkeme öncesinde her düzeyde tanıtım çalışması gerçekleştirilecek.
.Hazırlanan dosyalar TBMM’ye, Adalet Bakanı’na ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı’na gönderilecek.
.Mahkeme sonuç ve kararları, Avrupa ve Dünya Sosyal Forumu gibi uluslar arası düzeye taşınarak, her yıl bir ülkede "Kadın Adalet Mahkemesi"nin oluşturulması fikri tartışmaya açılacak."

YARGILAMA 25-31 KASIMDA

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde düzenlenecek basın toplantısıyla mahkeme önerisini kamuoyuna ve ilgili örgütlere açıklayacak olan EKB’nin Kadın Adalet Mahkemesi, "Kadına Yönelik Her Türlü Şiddete Karşı Mücadele Haftası" olarak kabul edilen 25-31 Kasım günleri kurulacak.