Kadın Haberleri 2003

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Cevap: Kadın Haberleri 2003

3 kadın var

3 kadın var.
"Avrupalı Türkiye"nin tekzibi gibi duruyorlar.
Vücutları kan içinde, esmer tenlerinde bıçaklar...
İkisi şokta, biri mezarda...
3 kadın var.
Ruhlarında onulmaz yaralarla "Uyum yasalarınız yalan" diye bağırıyorlar.
***
Birinin adı Gülbahar...
DEHAP İstanbul kadın kolları yöneticisi...
10 gün önce Fatih'te polis olduğunu söyleyen kişilerce kaçırıldı güpegündüz... Gözleri bağlanıp sorguya çekildi, tecavüze uğradı, üzerinde sigara söndürüldü ve kan revan içinde terk edildi.
Polis, bırakın bir açıklama yapmayı, Gülbahar'ın başına gelenleri protesto eden DEHAP'lıları sille tokat döverek, üstlerine köpek sürerek, gaz püskürterek "Kaçırmaya ne hacet, göz önünde de yapıyoruz" mesajı verdi.
Gülbahar, "insan haklarına saygılı polis" ütopyasının tekzibi gibiydi.
***
İkinci kadının ismi N. Ç... ("naçar" mı demeli?)
Henüz 12'sinde, Mardin'de 28 erkeğin tecavüzüne uğradı.
Hem de bu, bir gün değil, bir hafta değil, tam 7 ay boyunca sürdü...
N. Ç.'nin itirafı üzerine açılan "Utanç davası"nda sanık sandalyesi şehrin protokol zirvesi gibiydi:
Kaymakamlık görevlileri, ilköğretim müdürleri, askeri ve mülki erkan...
Küçük kıza boşaltılan köylerde, eski hükümet konağında, hatta kaymakamlıkta tecavüz etmekle suçlanıyorlardı.
Sonra ne olduysa oldu, sanık avukatları davadan çekildi ve tüm sanıklar beraat ettirildi.
Halen Çocuk Esirgeme Kurumu'nda barınan N. Ç., geçen hafta Adalet Bakanı'na yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Ben daha oyun çağında bir çocuğum. Babam, dedem yaşındaki onlarca adamın tecavüzüne uğradım. Sizden para pul değil, sadece suçluların cezalandırılmasını istiyorum. Beni de bir çocuğunuz kabul edin.
Başka çocukların hayatı kararmasın."
N. Ç., "sağlıklı yeni nesiller" idealinin iflası gibiydi.
***
3. kadının adı Şemse...
68 doğumlu, sessiz, esmer bir kız...
Mardin'de 57 yaşında evli bir adamla kaçtı.
Karnında, birlikte kaçtığı adamdan bir bebek vardı.
Yolda Şemse'nin akrabalarına yakalandılar.
Yakalayanların arabası taş ve bıçak yüklüydü.
Linç başladı.
57'lik Helal orada kan kaybından öldü.
Şemse recmedildi, ancak "öldürmeyen Allah, öldürmedi", korkunç yaralarla bitkisel hayata girdi.
Tam 7 ay yaşamla ölüm arasında asılı kaldı.
Yakınlarının hevesle beklediği ecel nihayet geçen hafta geldi.
Ailesi almadı cenazesini. Şemse'yi Diyarbakırlı kadınlar defnetti.
Hafta sonu Reuters, bu ortaçağ infazını bütün dünyaya bildirdi.
Şemse, "çağdaş bir Türkiye" umudunun sonu gibiydi.
***
Gazetede, televizyonda, tartışma programlarında vitrine çıkarılanlardan farklı kadınlar bunlar...
Başka bir Türkiye'nin kadınları...
İkisi şokta, biri mezarda, "Avrupalı Türkiye"nin tekzibi gibi yatıyor ve ağır yaralı bedenleriyle "Uyum yasalarınız yalan" diye haykırıyorlar.

CAN DÜNDAR 24 Haziran 2003 Milliyet
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

İnsaniyette yine geriledik
BM'nin 'İnsani Gelişme Raporu', yaşanan krizlerin ağır faturasını göz önüne serdi. Türkiye 2001 yılında 'insani gelişmişlik sıralaması'nda 11 basamak gerileyerek 96'ncı sıraya düştü


ANKARA - Türkiye, sağlık, eğitim ve kişi başına düşen milli gelir göstergelerinin bir arada değerlendirilmesiyle hesaplanan 'İnsani Gelişme Endeksi' (İGE) sıralamasında 175 ülke arasında bir yılda 11 sıra gerileyerek 85'ten 96. sıraya düştü. Türkiye için endeks değeri 1 üzerinden 0.742'den 0.734'e geriledi. Birinci sıradaki Norveç'in endeks değeri ise 0.944 olarak hesaplandı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nca (UNDP) 2001 verilerine dayanarak hazırlanan 2003 'İnsani Gelişme Raporu'nu, Türkiye Daimi Temsilcisi Jakob Simonsen açıkladı.


Türkiye 2001'de bir önceki yıl kendisinden gerideki Jamaika, Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Paraguay, St Vincent, Arnavutluk, Dominik Cumhuriyeti, Tunus, Ürdün, Samoa ve Guyana gibi ülkelerin altına indi.
Türkiye ile aynı yıl ciddi kriz yaşayan Arjantin'in 34. sırada yer aldığı sıralamada Türkiye, Macaristan, Slovakya, Uruguay, Estonya, Kosta Rika, Küba, Trinidad, Libya, Romanya, Surinam, Fiji gibi ülkelerin de altında bulunuyor. 1990'lı yılları savaşla geçiren Hırvatistan, Arnavutluk, Makedonya, Bosna Hersek ile Lübnan da İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde Türkiye'nin önünde gidiyor. Komşuları içerisinde ise Yunanistan, Gürcistan ve Bulgaristan'ın gerisinde olan Türkiye Ermenistan, Suriye ve İran'ın ise önünde yer alıyor.


Borçlar gücü tüketiyor
Rapora göre, kalkınmakta olan 100 ülke sıralamasında Türkiye gelir ve insani kalkınma açısından 22. sırada yer alıyor. Yaşam süresinin 70.1 yıl (kadınlarda 72,8 yıl, erkeklerde 67,6 yıl) olduğu Türkiye'de, ömür beklentisi 1970'li yıllarda 57.9 yıldı. Yetişkinlerde yüzde 85.5, genç nüfusta yüzde 96.7 okuryazarlık oranına karşılık, okullaşma oranı halen düşük seviyede, yüzde 82 olarak hesaplandı. Kamu harcamasında eğitim ve sağlık gayri safi yurtiçi hasılada (GSYİH) sırasıyla yüzde 3.5 ve 3.6 pay alabilirken, askeri harcamalar GSYİH'nın yüzde 4.9'u, borç ödemeleri ise yüzde 15.2'si seviyesinde.


Sağlıkta gelişme yetersiz
1970'li yıllarda 1000 canlı doğumda 150 olan bebek ölüm hızı, 2001'de 36'ya; 201 olan 5 yaş altı çocuk ölüm oranı 43'e geriledi. Bu oranlar gelişmiş ülkelerde sırasıyla 9 ve 11. Türkiye'nin içinde yer aldığı orta gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde de 46 ve 61 olarak hesaplandı. Yüz bin kişide 55 olarak hesaplanan gebelik ve doğumda anne ölümünde gelişmiş ülke standartlarına (25) oldukça yaklaşmış durumdayız.
Türkiye, kadının konumu ve gelişmişliği endeksine göre ise ölçülebilen 144 ülke içerisinde 81. sırada yer aldı. Kadının topluma katılımı endeksi için ölçülen 70 ülke içinde ise 66. sırada yeraldı. Erkeklerde yüzde 65 olan okullaşma oranı kadınlarda yüzde 54'te kalırken, erkeklerde yüzde 93.7 olan yetişkin okuryazarlık oranı da kadınlarda yüzde 77.2 olarak hesaplandı.
Rapora göre, İGE verileri 21 ülkede 1990'lar boyunca gerileme kaydetti. Böyle uzun dönem boyunca gerileme yaşayan ülkelerin sayısı, 1980'li yıllarda yalnızca dörtte kalmıştı. Gelişmekteki 54 ülkede ortalama gelir düzeyi 10 yıllık ortalama itibarıyla sürekli geriliyor. Bunun olağandışı olduğu vurgulanan raporda, zengin ülkelerin elini cebine sokması çağrısı yapıldı.
Dünyada her beş kişiden birini oluşturan 1.2 milyar insan, günde
1 doların altında mutlak yoksulluk içinde yaşıyor. Gelişmekte olan ülkelerde her gün 800 milyon insan aç yatıyor. Son on yılda ishalden ölen çocuk sayısı 13 milyonu aştı. Dakikada bir kadın gebelik ya da doğumda ölüyor. Yılda 2 milyon kişi veremden, 1 milyon kişi sıtmadan yaşamını yitiriyor. Bu verilerin gelecek 20 yılda iki katına çıkması bekleniyor. Dünyada 42 milyon AİDS'linin 39 milyonu ise gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.



--------------------------------------------------------------------------------


1.4 milyon mutlak yoksul
Türkiye'nin, satın alma paritesine göre kişi başına milli geliri yüzde 15 azalarak 6 bin 974 dolardan 5 bin 890 dolara gerilemesine karşın, bu alanda 80'inci sırada yer aldı. Rapora göre, nüfusun yüzde 2'si olan 1 milyon 386 bin kişi günde 1 dolarla 'mutlak yoksulluk' sınırında. Nüfusun yüzde 10'unu oluşturan 7 milyon 138 bin kişi günde 2 dolarla yaşam savaşı verirken, en zengin yüzde 10'luk kısım milli gelirin yüzde 30.7'sini alıyor. En yoksul yüzde 10'luk kesimin aldığı pay yüzde 2.3'te kalıyor. Nüfusun en zengin yüzde 20'lik bölümü ise milli gelirin yüzde 46.7'sini alıyor.



--------------------------------------------------------------------------------


Endeks nasıl hesaplanıyor?
İnsani Gelişme Endeksi'nin (İGE) hesaplanmasında sağlık (ömür beklentisi), eğitim ve kişi başına düşen milli gelir olarak üç temel gösterge esas alınıyor. Sağlık başlığının altında bebek ve anne ölümleri, içme suyuna ulaşım, kişi başına düşen doktor sayısı, sıtma, kızamık, AIDS gibi hastalıklarla mücadelede etkinlik gibi veriler yer alıyor. Eğitim başlığının altında ise kişi başına düşen eğitim yılı, okullaşma oranı, 5. sınıfa erişme oranı, eğitime ayrılan pay, kadınların eğitimi gibi konular bulunuyor. Kişi başına milli gelir de, ülkelerdeki fiyat farkından hareketle yerel paralarla satın alınabilen mal ve hizmetlerin dolar karşılığı hesaplanarak bulunuyor. Bunların toplamı '1' kabul ediliyor ve eksikliklere göre puan düşüyor. 1'e yaklaştıkça, insani gelişmede durum iyileşiyor. Birinci olan Norveç'in değeri 0.944, sonuncu Sierra Leone'nin 0.252. Türkiye'nin geçen yılki raporda 0.742 olan İGE değeri, bu yıl 0.734 oldu. Türkiye'nin, ekonomik verilerdeki sıralaması çok kötü değil. Ancak, ÖZELLİKLE KADIN VE ÇOCUĞA YÖNELİK EĞİTİM VE SAĞLIK HİZMETLERİNDEKİ YETERSİZLİK yetersizlik nedeniyle İGE değeri 0.700 ile 0.800 arasında oynuyor. Sosyal kalkınma programlarının sonuçlarının alınmasıyla, Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda gelişmiş ülkelere yaklaşacağı belirtiliyor.


9.7.2003 Radikal
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

DEMI LEBLEBI: "TORE GEREGI" OLDURULDU

Adana'da uc yil once ailesi tarafindan imam nikâhiyla 'evlendirilen' Suna
Yilmaz, 16 yasinda 'kotu yola dustugu' gerekcesiyle olduruldu. Ailesi tarafindan
'tore geregi' olmesi gerektigine karar verilen Yilmaz'i 18 yasindaki agabeyi
bicakladi. (radikal)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

TÜRKİYE'DE EVLİLİK YAŞI 15'İN ALTINA İNİYOR

Devlet İstatislik Enstitüsü (DİE) verilerinden derlenen bilgiye göre, Türkiye’de ortalama kadınlar 21, erkekler ise 24 yaşında evleniyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Ortalama evlenme yaşının kadınlarda en düşük olduğu il Siirt, erkeklerde ise Aksaray.
Ortalama evlenme yaşının, kadınlarda en düşük Siirt’te olduğu bildirilirken, bu ilde kızların ortalama 19 yaşında evlendiği ifade edildi.
Aksaray ilindeki evlenme yaşının ortalama 22 olduğu belirtilen verilere göre, Tunceli’de kadınlar, İçel’de ise erkekler geç evliliği tercih ediyor. Tunceli’de kadınların ortalama 23, İçel’de ise erkeklerin evlilik yaşı 25 olarak belirtiliyor.

ÇOĞU 15 YAŞINDA EVLENİYOR
DİE verilerine göre, evlilik yaşı kadınlarda 15 yaşın altına kadar iniyor. Buna göre, Türkiye’de kadınların yüzde 0.2’si 15 yaşın altında, yüzde 28’i 15-19, yüzde 42’si 20-24 yaş, yüzde 18’i 25-29 yaş, yüzde 5’i 30-34 yaş, yüzde 1’i ise 40-44 yaş arasında evleniyor.
Erkeklerde ise, 15 yaş altında evlilik tespit edilmezken, erkeklerin yüzde 5’i 15-19 yaş arası, yüzde 35’i 20-24 yaş arası, yüzde 40’ı 25-29 yaş arası, yüzde 11’i 30-34 yaş arası, yüzde 4’ü 35-39 yaş arası, yüzde 1’i ise 40-44 yaş arasında evlendiği kaydedildi.
Yorumlar
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

Laval kurtuldu!


Şeriat mahkemesinin taşlanarak ölüme mahkum ettiği Emine Laval için başlatılan hukuk mücadelesi büyük zaferle sonuçlandı. Dünyanın desteğini alan Laval geçen hafta beraat etti. Nijerya'da şeriat hükümlerinin geçerli olduğu Katsina eyaletinde geçen mart ayında zina yaptığı gerekçesiyle taşlanarak ölüme mahkum edilen Emine Laval temyiz duruşmasından zaferle çıktı. Uluslararası kamuoyunda tepkilere neden olan recm kararıyla ilgili dava, bir yıldan fazladır sürüyordu. Boşandıktan 2 yıl sonra evlilik dışı ilişkiden bebek dünyaya getirdiği için zinayla suçlanan ve kadıların boynuna kadar kuma gömüldükten sonra taşlanmasına hükmettiği Emine Laval için insan hakları örgütleri ayağa kalkmıştı.

Laval çıkarıldığı şeriat mahkemesinde, bebeğin babası olan Yahya Muhammed'in kendisine evlenme sözü verdiğini söylerken, Muhammed duruşmada sorumluluğunu inkar etmiş ve beraat ettirilmişti. Şeriat mahkemesinin 5 kadısı dünkü duruşmada, ölüm cezası kararını reddetti. Mahkeme, reddetme kararına gerekçe olarak, Emine Laval'a, kendisini savunması için yeterli fırsat tanınmadığını gösterdi. Mahkeme kadısı İbrahim Maiangwa, Temyiz Mahkemesi'nin kararını okurken, 'Bu mahkemenin görüşü, Şeriat mahkemesinin recm kararının çok yanlış olduğudur ve Emine Laval beraat etmiştir'' dedi.

Nijerya'nın kuzeyinde evlilik dışı gebelik iffetsizlik olarak kabul edilerek şeriat gereği en büyük ceza olan taşlanarak ölüm ile cezalandırılıyor. Daha önce Safiye Hüseyni davasında olduğu gibi kadınlar tecavüze uğrasa bile cezalandırılıyor. Ancak Hüseyni de tepkiler nedeniyle recmden kurtulmuştu.

Emine Laval hakkındaki karara Birleşmiş Milletler, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları Örgütleri büyük tepki göstermişti. Recme Karşı Ulusal Komite üyesi Nazmiye Halvaşi, Laval'a Türk vatandaşlığı verilmesi için Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e mektup yazmış ve Köşk'ten yapılan açıklamada Sezer'in yargı sürecini yakından takip ettiğini bildirmişti. Emine'nin kurtuluşu için TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger'den 'Türk vatandaşlığına alalım' önerisi gelmişti. İzmirli Avukat Yusuf Akın da, Laval ile hayatını birleştirmek istediğini belirterek, Nijerya'nın Ankara Büyükelçiliği'ne başvurmuştu.

ucansupurge.org sayfasından alınmıstır.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

Kenyalı kadınların dramı

İngiliz askerleri tarafından tecavüze uğrayan 650 Kenyalı kadının avukatı Martyn Day, MHA’ya konuştu. Martyn Day, İngiliz Savunma Bakanlığı aleyhine açtıkları davanın Ekim ayında görüleceğini söyledi. Olayda İngilizlerle birlikte Kenya’daki yöneticilerin de sorumlu olduğunu söyleyen Day, “Kamuoyu davanın açık yürütülmesinden yana. İngiliz hükümeti büyük utanç içinde kalacak ve mahkum olacak” dedi.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

Kadınlar İçin Ne Güvenlik Ne de Adalet!


Af Örgütü'nün, "Afganistan: Kimse bizi dinlemiyor ve kimse bize insan muamelesi yapmıyor. Kadınlara adalet yok" başlıklı raporu Afgan kadınlarının aile içi şiddet, zorla evlendirme ve silahlı güçlerin tecavüzleri gibi konulardaki kaygılarını belgeliyor.



BİA (Londra) - Uluslararası Af Örgütü uluslararası topluluğu Afganistan'daki kadınlar için özgürlük ve eşitlik getireceğine dair verdiği sözleri tutmaya çağırdı.

Örgüt, uluslararası topluluktan ayrıca kadınların insan haklarının korunması için polisin yeniden yapılanması, yasal reformlar yapılması ve mahkemelerin kurulmasını istedi.

Kadınlara özgürlük gelecekti!

"Başkan Bush ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın da aralarında bulunduğu birçok dünya liderinin Afganistan'daki savaşın kadınlara özgürlük sağlayacağına dair verdiği sözlere rağmen, yaklaşık iki yıldır ülkede ayrımcılık, şiddet ve emniyetsizlik yaygın biçimde sürüyor."

Af Örgütünün, "Afganistan: Kimse bizi dinlemiyor ve kimse bize insan muamelesi yapmıyor. Kadınlara adalet yok" başlıklı raporu Afgan kadınlarının yaygın aile içi şiddet, zorla evlendirme ve silahlı güçlerin tecavüzleri gibi konulardaki kaygılarını belgeliyor.

8 yaşında evlilik

Bazı olaylarda 8 yaşındaki kız çocuklarının bile kendilerinden çok daha büyük erkeklerle evlendirildikleri görülüyor.

UAÖ, "Bu durum asla kabullenilebilir değil ve acilen harekete geçmeyi gerektirir" dedi.

Raporda ayrıca Afganistan'daki kadınların adalete başvuramamaları da anlatılıyor.

Hareket özgürlüğünü kısıtlayan yasaların kaldırılmış olmasına karşın, yaşadıkları toplumun birçok alanda getirdiği kısıtlar nedeniyle kadınlar engelleniyor. Bir kadın polise ya da mahkemeye başvurabilse bile son derece ağır bir ayrımcılıkla karşılaşıyor.

Hukuk yoksa!

UAÖ, yürürlükte olan ceza yargı sisteminin kadınlara yönelik şiddetle ilgili meseleleri ele alma konusunda isteksiz ya da yetersiz olduğunu söyleyerek, "Halen kadınların haklarının korunması ve iyileştirilmesi yerine bunların ihlal edilmesi olasılığı daha yüksek" dedi.

Raporda, Afganistan'daki kadınlara adalet sağlanacağı yolunda verilen sözlerin yerine getirilmesi için Afgan hükümeti ve uluslararası topluluğun derhal atması gereken bir dizi adım da yer alıyor:

"Bunların başında, hukuk düzeninin yerleşmesine olanak sağlayacak bir ortam yaratılması için, bir uluslararası barış gücünün Kabil dışına da genişletilerek güvenliğin sağlanması gelmektedir."

"Kadınların haklarının korunması hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde anlamlı bir şekilde gerçekleştirilemez." (NM)

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
08/10/2003
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

Mardin'de 405 asker tecavüzden sanık

DHA - DİYARBAKIR - Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde 341'i er, 64'ü rütbeli olmak üzere toplam 405 asker hakkında bir kadına tecavüz ettikleri iddasıyla dava açıldı. Sanıklar için 15'er yıl hapis cezası isteniyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) bünyesindeki 'Gözaltında Cinsel Tacize Karşı Hukuki Yardım Bürosu' görevlileri 1999'da Almanya'da bir toplantıya katıldı. Toplantıda 31 yaşındaki Ş.E., Derik ve Mazıdağı'nda askerlerin tecavüzüne uğradığını ileri sürdü. İHD Genel Başkan Yardımcısı avukat Eren Keskin 1999'da Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmek üzere İstanbul
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusuna göre: Ş.E. 1993 Kasım ayında jandarmalar tarafından gözaltına alındı, çırılçıplak soyularak gözleri bağlı falakaya yatırıldı, yedi gün görmediği kişilerce sopa ve elle olmak üzere iki kez tecavüze maruz kaldı ve olayı sadece annesine anlattı. 1994'te iki kez daha gözaltına alınan Ş.E. üsteğmen üniformalı bir kişiyle sayısını hatırlamadığı askerlerin tecavüzüne uğradı, tecevüz sırasında ağzına tuz dolduruldu. Suç duyurusunda 1993 ve 1994 arasında Derik ve Mazıdağı'nda görev yapan güvenlik görevlilerinin cezalandırılmasını istendi.


Kadın savcı dava açtı
1999'ta yapılan suç duyurusu için takipsizlik kararı verilmişti. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi itirazı kabul edilince, Mardin Cumhuriyet Savcısı Yeşim Doğan Kar dava açtı. Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde 10 Ekim'de
başlanacak davada 405 sanık tutuksuz yargılanacak.

04/10/2003 Radikal
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

Ş.E.'nin onur mücadelesi
Mardin'de, 10 yıl önce üç defa gözaltına alındığını ve işkence gördüğünü, tecavüze uğradığını belirten Ş.E., ilk şikâyetini beş yıl sonra yaptı; dava başvurudan beş yıl sonra açıldı; ilk duruşmaysa cuma günü



AHMET ŞIK
İSTANBUL - Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Ş.E. adlı kadına tecavüz etmek ve işkence yapmaktan 405 asker hakkında açtığı dava, cuma günü görülmeye başlanacak. 1993 ve 1994 yıllarında üç kez gayriresmi olarak gözaltına alındığını ve her defasında işkence ve tecavüze maruz kaldığını iddia eden Ş.E. ile ilgili dava, başvurudan beş yıl sonra açılabildi.
Savcı Yeşim Doğan Kar'ın hazırladığı iddianamede, o dönemde Derik ve Mazıdağı jandarma karakollarında görev yapan, aralarında rütbeli askerlerin
de bulunduğu 405 askerin TCK'nin 416. maddesi uyarınca tecavüz etmek ve 243. maddesi uyarınca işkence yapmak suçundan yargılanması isteniyor.


Beş yıl sonra anlattı
1972 doğumlu Ş.E. başına gelenleri ilk kez beş yıl sonra 1998'de, tehditler
yüzünden kaçmak zorunda kaldığı Almanya'da, 'Kadına Yönelik, Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet' konulu bir panelde dile getirdi. Panelin katılımcıları arasında bulunan 'Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüz

Projesi' sorumlusu avukat
Eren Keskin konuyla ilgili Türkiye'den örnekler verdiği sırada, dinleyiciler arasında olan Ş.E., "Ben de tecavüz mağduruyum. Artık dayanamayacağım" diye ağlamaya başladı. Salonda bulunanlarca sakinleştirilen Ş.E., panelin ardından avukat Keskin'e başından geçenleri anlattı ve dava için vekâlet verdi.


'Ölümle tehdit edilmiş'
Keskin, Türkiye'ye döndükten sonra 14 Ekim 1998'de, olayla ilgili olarak Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'na tecavüz ve işkence iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Dilekçede Ş.E.'nin Kasım 1993 ile Mart ve Eylül 1994'te toplam üç kez gayriresmi olarak gözaltına alındığı belirtilerek,
"Her gözaltısında da işkence gören müvekkilimiz, ağır işkencelerden geçirilmiş, ilkinde sopa ve elle, daha sonra da vajinal yoldan olmak üzere defalarca tecavüze uğramıştır. Müvekkilimiz, her gözaltından sonra savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılmış ve ölümle tehdit edilmiştir" denildi. Dilekçede iddialarla ilgili, Derik'e bağlı Çayköyü ile Mazıdağı'na bağlı Konur köyleri jandarma karakollarında bulunan dönemin jandarma amir ve memurları hakkında dava açılmak üzere soruşturma talep edildi.
Suç duyurusunu inceleyen Mazıdağı Cumhuriyet Başsavcılığı, Eylül 1998'de takipsizlik kararı verdi. Savcılık kararında, incelemelerde mağdurun beyanları dışında delil olmadığı ve ilgili karakolların gözaltı kayıtlarında da Ş.E. ismine rastlanılmadığı anlatılarak, delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildiği belirtildi. Bunun üzerine avukatlar Eren Keskin ve Fatma Karakaş, bir üst mahkeme olan Mazıdağı Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurarak takipsizlik kararına itiraz etti.


1999'da kabul edildi
Avukatlar itiraz dilekçesine, Ş.E.'nin Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)
İzmir Temsilciliği Tedavi Merkezi ile Ulaslararası Berlin İşkence Rehabilitasyon Merkezi'nde gördüğü tedaviye ilişkin raporları da ekledi. Söz konusu kurumların hazırladığı ve Ş.E.'nin işkence ve tecavüz öyküsüyle uyumlu travmalar yaşadığı belirtilen raporları dikkate alan Mazıdağı Ağır Ceza Mahkemesi de, 10 Şubat 1999'da itirazı kabul edip dava açılmasına karar verdi.
Bunun üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan soruşturma sonunda, 405 asker hakkında TCK'nın tecavüz ve işkence suçlarını düzenleyen
416. ve 243. maddeleri uyarınca dava açıldı. Savcı Yeşim Doğan Kar tarafından hazırlanan iddianamede, Ş.E.'nin ilk olarak Kasım 1993'te Çayköyü'nde gözaltına alındığı belirtilerek, "Gözaltı esnasında Ş.E. çırılçıplak soyulmuş, falakaya yatırılmış, elektrik şokuna maruz bırakılmış, bir araba tekerleğinin içine geçirilerek yuvarlanmış, ölümle tehdit edilmiş, yedi günlük gözaltı boyunca gözleri bağlı iken göremediği kişilerce sopa ve elle olmak üzere iki kez tecavüze uğramış ve savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılmıştır" denildi.
Devamında diğer gözaltılardan bahsedilen iddianame şöyle devam etti:
"İkinci kez 1994 Mart ayında gözaltına alınan ve iki hafta tutulan Ş.E., yoğun işkencelere maruz bırakılmış, yine gözleri bağlı iken çırılçıplak soyulmuş ve güvenlik kuvvetlerince vajinal yoldan tecavüze uğramış, bu nedenle kanama geçirdiği için hastaneye kaldırılmıştır. Ş.E., 1994 Eylülü'nde de Konur Köyü yakınındaki tarlada çalışırken, operasyon yapan askeri birliklerce gözaltına alınmış, dövülüp işkence görmüş ve götürüldüğü
boş bir evde önce bir subay, ardından da iki ya da üç er tarafından tecavüz edildiğini anlatmıştır."


Tanık: Duymuştum
İddianamade, Derik İlçe Jandarma Karakolu ile Mardin İl Jandarma Alay Komutanlığı'nın söz konusu tarihlerde Ş.E. isimli bir kişinin kaydı olmadığına dair yazı gönderdiği ve Mardin'deki sağlık kurumlarında da kişinin kaydına rastlanılmadığı belirtildi. İfadesi alınan üç sanıktan biri olan Murat Karataş'ın, kendisinden önceki devrelerinden olayı duyduğunu söylediği belirtilen iddianamede, Mehmet Yurdakul'un da Ş.E.'nin yakalanması operasyonuna katıldığını, ancak sorgusunda bulunmadığını anlattığı yazıldıktan sonra, 405 sanığın her birinin eylemlerine uyan suç maddelerinden cezalandırılması istendi. Dava Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde
cuma günü görülmeye başlanacak.


07/10/2003 Radikal
 
Cevap: Kadın Haberleri 2003

Ş.E.'nin hayatını böyle kararttılar
10 yıl önce üç kez gözaltında işkence gören, tecavüze uğrayan Ş.E., 'Bu, onur mücadelesi. Tüm mağdurlar yargıya gitsin' dedi


AHMET ŞIK
İSTANBUL - Artık 31 yaşında evli ve iki çocuk annesi bir kadın Ş.E. 1997'den bu yana, 'kaçmak' zorunda kaldığı Almanya'da sürdürüyor yaşamını.
İsminin rumuzla yazılmasına da, Almanya'ya kaçmasına da neden olan olay aynı: O bir tecavüz mağduru. 1993 Kasımı ile 1994 Eylülü arasındaki on aylık süre içinde resmi olmayan bir şekilde üç kez gözaltına alınıp defalarca tecavüze maruz kalmış bir kadın. İlkinde cop ve elle, ikincisinde
cinsel yolla tecavüze maruz kaldığını anlatıyor. Hiçbirini unutamadığını söylediği bu travmalardan içinde en derin iz bırakanı ise en sonuncusu,
'yeşil gözlü ve iri' bir subayın tecavüz edip ardından yanında bulunan askerlere 'Siz de serbestsiniz' talimatı vermesiyle yaşadıkları.
Ş.E., her defasında öldürülmekle ve kendinden küçük iki kız kardeşine de tecavüz edileceği tehditleri nedeniyle kimseye anlatamadığı travmalarını, 1995'te can korkusuyla kaçtığı İzmir'de Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilciği tedavi merkezindeki doktorlara anlattı. İkinci kez anlattığında ise, 405 asker hakkında 'tecavüz etmek ve işkence yapmak' iddiasıyla açılan davanın yasal süreci başlamış oldu.


'Herkese örnek olsun'
Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nin aralarında rütbelilerin de bulunduğu 405 asker hakkında açtığı davanın mağduru olarak kayıtlara geçen Ş.E., telefonla yapılan röportajda yaşadıklarını anlattı. Zorlukla konuşabildiği Türkçesi ve derin izler bırakan olayların hassasiyeti nedeniyle güçlükle gerçekleştirilen röportajda Ş.E., onur mücadalesi verdiğini ifade ederek,
"10 yıl sonra dava açılması benim durumumda olan yüzlerce kadın ve erkeğe örnek olsun. Onlar da ortaya çıksın, yargıya başvursun" dedi.
Mardin Derik'e bağlı Çayköyü'nde yaşayan Ş.E., ilk defa 1993 Kasım ayında köylerinin yakınında çıkan bir çatışmanın ertesinde, askerler tarafından gözaltına alındı. Hasta yatağından kaldırılarak yaka paça tüm köylülerin toplandığı okul bahçesine götürülen Ş.E. için işkence burada başladı.
"Beni dahil birçok kişiyi dövmeye başladılar. Suratıma yediğim yumrukla üç dişim kırıldı. Bir üsteğmen saçlarımdan tutup başımı birkaç kez panzere vurduktan sonra beni Derik'teki karakola götürdüler. İçerde çırılçıplak soyup yeniden dövmeye başladılar. Sonra beni bir araba lastiğinin içine yerleştirdiler. Birisi elindeki sopayı cinsel organıma soktu. Sopa cinsel organıma sokulu vaziyette yarım saat kadar beklettiler. Bir yandan da tazyikli su sıkıyorlardı. Sonra bayılmışım. Ayıldığımda sabah olmuştu. Bu kez de birisi elini cinsel organıma sokarak bana tecavüz etti. Gözaltında tutulduğum bir hafta boyunca tecavüzün yanı sıra tazyikli su sıkma, elektrik verme, tekerin içine sokma, filistin askısı, ayaklardan baş aşağı asma gibi işkenceler yapıldı."


Dört ay sonra yine gözaltı
Bir hafta sonra savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılan Ş.E., dört ay sona ikinci kez gözaltına alındı. 1994 yılı mart ayında askerlerin yanlarında bir itirafçıyla evlerini bastığını belirten Ş.E. köylülerin kadın ve erkek olarak ayrı ayrı meydanda toplandığını söyledi. Bir önceki gözaltısında bulunan üsteğmenin yine kendisini aldığını anlatan Ş.E., Sinan Erdem, Mehmet Çan ve Metin isimli üç köylüyle birlikte Derik'e götürüldü. "Karakolun bahçesinde göz bağımı çözüp 'kaçmamı' söylediler. Kaçsam ateş edeceklerini bildiğimi için bunu yapmadım. Bu kez de dipçiklerle beni dövmeye başladılar. Beni içeri götürdüklerinde her şey yeniden başladı. Çırılçıplak soyulup dövüldüm, askıya alındım, elektrik verildi, tazyikli su sıkıldı, falakaya yatırıldım. Kim olduğunu bilmediğim kişiler bu kez de bana tecavüz etti. Tutulduğum iki hafta boyunca her gün aynı işkence ve tecavüzler devam etti. Başımdan geçenleri anlatırsam beni öldüreceklerini ve kız kardeşlerime de tecavüz edeceklerini söyledikten sonra savcıya çıkarmadan serbest bıraktılar."


Erlere emir: Siz de serbestsiniz
Ş.E., serbest kaldığında, köye dönmeyip Derik'teki akrabalarının evinde gizli yaşamaya başladı. Köye gitmeye korktuğunu ve işkence ve tecavüzlerin hiç aklından çıkmadığını anlatan Ş.E., birkaç ay sonra köyüne döndü. Ş.E., eylül ayında köylerine yakın Mazıdağı'na bağlı boşaltılmış olan Konur Köyü'nde bir tarlada çalışmaya gitti. Ancak Ş.E., kendisine kâbuslar gördüren olayları burada da yaşadı. "Yakın zamanda bölgede çıkan bir çatışma nedeniyle operasyona çıkan bir askeri birlik tarlaya gelerek beni ve birkaç kişiyi aldı. Saçlarımdan tutararak beni yerde sürükleyip tekmelemeye başladılar. Sonra beni köydeki boş evlerden birine götürdüler. Burada da dövüp ağzımın içine tuz dolduruyorlardı. İri, yeşil gözleri olan bir subay vardı. Beni çırılçıplak soyup üzerimden geçti. İşini bitirdikten sonra oradaki askerlere dönüp 'Siz de serbestsiniz' deyince bu kez de onlar üzerime saldırdı. Bayılana dek dört kişi daha tecavüz etti."
Daha sonra silah dipçiğiyle dövülen Ş.E., öldü sanılarak bırakıldı. Gözünü hastanede açan Ş.E., birkaç ay sonra da İzmir'deki akrabalarının yanına gönderildi. Ş.E. içine kapanıp kimseyle konuşmuyor, sık sık bayılıp, sinir krizleri geçiriyordu. Bunun üzerine akrabalarından biri 1995 Ağustosu'nda Ş.E.'yi TİHV'nin tedavi merkezine götürdü.


Almanya'ya kaçtı
TİHV doktorları Türkcan Baykal ve Alp Ayan tarafından tedavisi yürütülen Ş.E., 10 Ağustos 1995 ile 13 Kasım 1997 arasında tam 41 kez tedavi merkezine gitti. Ş.E.'ye yaşadıklarına bağlı fiziksel sorunlarının yanı sıra ağırlıklı olarak psikiyatrik tedavi uygulandı. Hazırlanan raporda, anlattığı hikâyelere uygun travma belirtileri olduğu, aşırı güvensizlik yaşadığı, majör depresif bozukluk olduğu, anksiyete düzeyinin yüksek olduğu, sürekli kâbular gördüğü, dikkat toplamakta güçlük çektiği anlatıldı.
Ancak Ş.E., 1997 yılında köylerinden gelen akrabalarının askerlerin kendisini aradığı haberini vermesi üzerine tedavisini yarım bırakarak Almanya'ya kaçtı. Telefonla aradığı doktorlarının önerisi ve yardımlarıyla Berlin'deki İşkence Kurbanları Tedavi Merkezi'nde psikiyatrik tedavisine bir yıl kadar daha devam etti. Yaşadıklarını doktorların dışında kimseyle paylaşamayan Ş.E., 1998 yılında Almanya'da düzenlenen 'Kadına Yönelik Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet' konulu bir panele izleyici olarak katıldı. Gözaltında Taciz ve Tecavüz Projesi sorumlularından avukat Eren Keskin'in konuşmacı olduğu panelde söz alan Ş.E., ağlayarak başından geçenleri anlatınca beş yıl sonra hukuki süreç başlamış oldu.
Ş.E., üzerinden 10 yıl geçtikten sonra davasının gündeme gelmesinin kendinde şaşkınlık ve şok etkisi yarattığını söylüyor. Yargılama sonunda verilecek cezalara dair endişe taşıdığını ifade eden Ş.E., "Ancak suçlulara
ceza verilirse içim rahat edebilecek. Ben başıma gelenleri olmamış sayamam,
unutamam. En azından bu işin sorumlularının cezalandırılması gerekir. Ben adalet arıyorum ve sonuna dek uğraşacağım" dedi.

08/10/2003 Radikal