T
TİTAN
Forum Okuru
İstihareye Nasıl Yatılır?
istihare, nedir, nasıl yatılır, faziletleri, sebebi, açıklamalar, ile ilgili bilgiler burada melekler
İstihare herhangi bir iş hakkında bir nevi Allah'a danışmaktır melekler 🙂 Ayrıntılı bilgiyi aşağıda ki makalede bulacaksınız..
İstihare, herhangi bir şey yapmak isteyen kimse, yapılmasının iyi olup olmayacağını hissetmek maksadıyla iki rekat namaz kılmak, iyi ve hayrın görünmesi için Allah`a yalvarıp dua etmektir. Bu namaza istihare namazı, duaya da istihare duası denilir. Uyumak veya rüya görmek istihare için esas değildir. Hatta vakit dar olup uyuyacak zaman bulunmazsa herhangi bir hayırlı mesele için yine istihare namazını kılmak sünnettir. Ancak namaz ve dua yaptıktan sonra abdestli olarak kıbleye doğru yatması, Rüyada beyaz veya yeşil görmesi o işde hayır olduğu, siyah veya kırmızı görmesi ise hayır olmadığı anlamına gelebilir.
Ticaret, evlilik, seyahat ve benzeri bir işe teşebbüs eden kimse, o işin kendisi için hayırlı olup olmayacağı hususunda tereddüde düşerse, şüphesini giderecek, tereddüdünü ortadan kaldıracak hal çareleri aramak ister. Bu hususta yapılacak ilk iş, yapılması istenen meselenin meşrûluğunun ve helâlliğinin araştırılması, dinî ölçülere uyup uymadığının incelenmesidir.
Kişinin kendisi bir neticeye varamadığı takdirde en sıhhatli yol, o meseleyi münasip olan ehliyetli birisine danışmak, onun fikrini almak, gerekirse meseleyi enine boyuna bütün teferruatıyla konuşmak; kısaca istişare yapmaktır. İstişare yapılacak insanın da tecrübeli, bilgili ve sözüne itimat edilir olması gerekir.
Bir meseleyi kendi aralarında istişare etmeyi, oturup konuşmayı mü’minlerin vasıflarından sayan Kur’ân-ı Kerim, “Onların işleri aralarında müşavere iledir” (Şûra Sûresi, 38) buyururken, istişare ederken ehil kimselerin seçilmesini, fikren ve inanç bakımından yabancı olanlarla istişare yapılmaması hususunda da ikazda bulunmaktadır:
“Ey iman edenler! Sizden olmayan kimseleri içli dışlı dost edinip sırlarınıza ortak etmeyin. Onlar sizi zarara sokmakta kusur etmezler. Size sıkıntı verecek şeylerden hoşlanırlar. Size düşmanlıkları sözlerinden belli olmuştur; açığa vurmayıp da kalblerinden gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Biz size dostunuzu ve düşmanınızı böylece gösterip âyetlerimizi açıkladık—eğer akıl ederseniz.” (Âl-i İmrân Sûresi, 118)
Görüldüğü gibi basiret sahibi mü’min, kendi hususi meselesini, her önüne gelene açmamalı, rastgelenin fikrini almamalı. Çünkü kendisine yardımcı olacak birisini ararken çok kere onunla konuşması neticesinde yanlış karara varmasından dolayı hatâya düşeceğini hesap etmelidir. Çünkü insanın aldığı bazı kararlar hayatı boyunca kendisini bağlayabilir, tesiri altına alabilir. Tahsil, iş ve evlilik gibi. Tam ölçüp tartmadan bir iş kuran kimse, öyle ki birgün gelir, işinin ters gittiğini görür, iflâsa gittiğin anlar, neticede sermayesini de kaybedebilir. Bu hal maddî hayatına, hem de mânevî hayatına çok büyük tesir icra eder. Yine inceleyip araştırmadan bir evlilik hayatı kuran insan bu aceleciliğin ve tedbirsizliğin cezasını hayatı boyunca çekebilir, dünyasını zehir edebilir. Bunun için istişareyi kendimize alışkanlık hâline getirmeli, en basit meselemizi dahi tecrübeli ve ehliyetli birisine sormadan yapmamalıyız.
Bütün hayat safhalarıyla ümmetine mükemmel bir örnek olan Sevgili Peygamberimiz her meselesini yakınları ve Sahabileriyle istişare eder, onların da fikrini alır, öyle karar verir, işe başlardı. Halbuki kendisi bir peygamber olması hasebiyle vahye mazhardı; herkesten zeki, akıllı, derin fikirli, sâlim düşünceli bir insandı. Vahiyle sâbit olmayan hemen hemen bütün meselelerde Ashabiyle istişarede bulunurdu. Ümmetini de istişaresiz iş yapmamaları için tenbih eder ve istişare edenin hiçbir zaman pişman olmayacağını ifade buyururdu:
“İstihare eden kimse zarar görmez, istişare eden pişmanlık duymaz, iktisada riayet eden maişetçe aile belâsını çok çekmez.” (Tecrid Tercemesi, 4:135)
Dikkat edileceği gibi hadis-i şerif mü’minin sosyal hayatını üç temel esasa riayet etmeye bağlamıştır: İstişare, istihare ve iktisat. Bilhassa bunlardan istişare ve iktisadın ne kadar ehemmiyet taşıdığı şüphe edilmez bir gerçektir.
Hadis-i şerifte tavsiye istihare de, istişare ettiği halde kalben rahat olmayan ve hissen tatmin olamayan kimselerin başvurabileceği bir sünnettir.
İstihare, lûgat mânâsı itibariyle, Allah’tan hayır dilemektir. Yani yapılacak bir işin iyi mi, kötü mü olduğunu yahut o işi hemen mi, yoksa bir müddet sonra mı yapmanın daha iyi netice vereceğini anlamak ve kalbin o meseleye yatışmasını Allah’tan dilemek ve istemektir.
İstihare Peygamberimizin bir sünnetidir. Ümmetine tavsiye ettiği bir duâ ve ibadet şeklidir. Peygamberimiz (a.s.m.) istiharenin nasıl yapılacağını, hangi duânın okunacağını bizzat öğretmiştir. İstiharenin ehemmiyeti hususunda Câbir bin Abdullah şöyle demektedir:
“Resulullah (a.s.m.) bize Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi büyük küçük işlerimizin hepsinde istihareyi öğretti ve şöyle buyurdu: ‘Sizden biriniz bir işe kalben azmettiği zaman, iki rekât namaz kılsın.” (Buharî, Küsuf: 75)
İstihare namazı iki rekâttır. İmam Gazalî bu namazın birinci rekâtında Fâtiha’dan sonra Kul yâ eyyühe’l-kâfirûne, ikinci rekâtında da Kul hüvellahu ehad sûrelerinin okunmasını tavsiye eder. (İmam Gazalî. İhyâu Ulûmiddîn. (Daru İhyâi’l-Kütübü’l-Arabî) 1:207)
Namazı kıldıktan sonra Peygamberimizden (a.s.m.) rivayet edilen şu duâ okunur:
“Allah’ım, bu işimin hakkımda hayırlı olacağını yalnız Sen bildiğin için bana doğrusunu göstermeni niyaz ediyorum. Senin sonsuz kudretine iltica ediyor, yardım bekliyorum. Yüce lütfundan ihsan etmeni istiyorum. Muhakkak Senin her şeye gücün yeter; ben ise hiçbir şeye güç yetiremem. Sen her şeyi bilirsin, ben ise hiçbir şey bilmem; Sen bütün gaybları bilirsin, Allah’ım, bu iş benim dinim, yaşayışım, işimin âkibeti, dünyam ve âhiretim hakkında hayırlı ise bunu bana nasip eyle. Sonra bunda benim için feyiz ve bereket vücuda getir. Şayet bu iş benim dinim, yaşayışım, işimin âkibeti, dünyam ve âhiretim hakkında hayırlı değilse, bunu benden, beni bundan vaz geçir. Bu hususta gönlümde bir meyil bırakma. Benim için hayırlısı ne ise onu kolaylaştır. Sonra da beni takdir buyurduğun bu hayırla hoşnut eyle.” (İbni Mâce, İkametetü’s-Salât: 188; bk. Buharî, Küsuf, 75)
Dua okunurken, “bu iş” şeklinde geçen yerlerde yapılması istenen iş zikredilir. Bu şekilde duanın Türkçesi okunabileceği gibi, Arapça aslını okumak daha faziletlidir. Duânın aslı, verdiğimiz bu kaynaklarda olduğu gibi, ilmihal kitaplarında da mevcuttur.
Kişi istihare ettikten sonra kalbi hangi tarafa meylederse onu yapmalı, istihareden önceki peşin hüküm ve kanaatini bırakmalı, kendi temayülüne dayanmalıdır. İstihareye rağmen bir temayül ve gönül yatışması görülmediği takdirde, istihareyi tekrarlayabilir. Bu sünnettir. Bununla alâkalı olarak Enes bin Mâlik’in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
“Ey Enes, bir işi yapmayı niyet ettiğin zaman o iş hakkında yeniden yedi defa istihare et. Sonra kalbinden geçen temayüle bak. Çünkü hayır kalbinde doğan mânâdadır.” (Tecrid Tercemesi, 4:143)
İş acele olup da istihareyi tekrarlamak mümkün değilse şöyle duâ edilir:
“Allah’ım, hakkımda hayırlı olan ne ise onu nasip et. Beni kendi halime bırakma.”
"İstihâre"de asas olan "rüyaya yatmak" değildir. Gerçi "istihâre", yani Allah`tan "hayırlı olanı isteme" güzel ve güçlü bir sünnettir. Rasûlullah Efendimiz`in ashabına hemen her tereddütlü konuda "istihâre" tavsiye ettiği bilinmektedir. Ancak "istihâre"nin şekli ilmihal kitaplarında anlatılan iki rekât namazdan ve duasından ibarettir. Dua yaptıktan sonra, doğrulugu kalbine damlayan yönde hareket eder. Bir defa kılmasıyla kalbi bir yöne doğru ağırlık kazanmamışsa, bu namazı üç, beş, yedi defa tekrarlar, yine de kalbi seçim yapamıyorsa istişare de yapamıyorsa âklına uygun geleni yapar. Bu yedi defa iki rekâtı, aynı anda da kılabilir. Sünnette öğretilen "istihâre" budur.
Anlatıldığı şekilde istihare yapamayanlar veya bu şekilde kalbi bir tarafa meyletmeyenler, uykuya girerek görecekleri rüyaya göre de hareket edebilirler. Gerçi bazı rüyalar, bazı gerçeklere işaret ederler, ancak isabetli tâbir de ayrı bir ilimdir: Kişinin kendine göre hayra dalâlet eden bir rüya, aslında şerri gösteriyor olabilir. Bu yüzden istihâreyi sünnette olduğu gibi yapmak gerekir. Fakat, istihâreden daha önemli olanın,"istişâre" yani, salih ve temiz bilirkişilere danışma olduğu da bilinmelidir.
İbni Abidin, istihare eden kimsenin dileğinin uygun olup olmadığına işaret olarak şöyle bir kayda yer verir:
“Yatmadan önce dua okunur ve abdestli olarak kıbleye yönelerek yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görülürse o işin hayır olduğuna, siyah ve kırmızı görülürse de şer olduğuna işaret eder. Şerli olandan kaçınmak icap eder.” (İbni Âbidin, 1:461)
Bütün bunlarla birlikte istihare, müşkül durumlarda mü’minler için ruhî ve mânevî bir kuvvettir. Bir işte tereddütte kalan bir mü’min iki rekât namaz kılarak Cenab-ı Hakka yönelir. Teşebbüs edeceği iş, seçeceği hayat arkadaşı, dini, dünyası ve âhireti için hayırlıysa gönlünde bu işe karşı bir ferahlık uyandırmasını, vücudunda bu işi yapabilmeye kudret ve kuvvet yaratmasını; şayet bu iş dini, dünyası ve âhireti için hayırlı değilse gönlündeki meyli yok etmesini Cenab-ı Haktan niyaz eder. İçinde de bir hafiflik duyar. İstihare ettiği şey hakkında kendisi için hayrın görüleceğine kalben emin olur. Neticesinde râzı olur.
Soru: Hayırlı bir kısmet çıktı, evet demek üzereyken bir de istihareye yatın, dediler. Kendimize itimat etmediğimizden yaşlı bir hanıma istihare emanet ettik. Ertesi sabah, istiharede iyi görünmüyor, vazgeçin, şeklinde bir yorumla karşılaştık. Halbuki bizim yakınlarımızla yaptığımız istişarede münasiptir, uygundur, denktir, demişlerdi. Biz de evet, demek üzereydik. Şimdi durumumuz ne olacak? İstihareye göre mi, istişareye göre mi hareket edeceğiz?
Önce istihareyi kısa bir tahlile tabi tutalım. İstiharede görülen şey evet mi, yoksa hayıra mı işaret ediyor, onu kestirmek kolay değil. Yoruma bağlı bir keyfiyet.
Sonra görülen şey şeytani mi, yoksa Rahmani mi? Bunu da kestirmek kolay değil. Bunun için de ehil olmak gerek.
Bir de istihare bağlayıcı değil. İlle de görülen işarete göre hareket edilecek diye bir mecburiyet yoktur.
İstişareye gelince. Ehil kimselerin meseleyi enine boyuna konuşup düşünmeleri sonunda vardıkları bir sonuç var. Bu sonuç hem aklın, hem mantığın, hem de ilmin icabı olacak seviyede olur. Yahut da olmalıdır.
Öyle olunca istişareye uymaktan başka yol kalmaz.
Meseleyi istişareye iştirak edenlerin akıllarıyla da düşünmek, gözleriyle de görmek, ilimleriyle de nazar etmek., herhalde sağlam bir incelemedir. Biri yanılabilir, ikincisi görmeyebilir, ama hepsi de aynı yanlışa düşmezler.
Bundan sonrası Allah’a tevekküldür.
Esasen bu gibi hayati konularda en sağlam tedbir, tarafların birbirlerini gerçek hüviyetleriyle tanımalarıdır. Olmayan vasıfları var gösterip de sonunda sürprizle karşılaşmamalıdır.
İstihare herhangi bir iş hakkında bir nevi Allah'a danışmaktır melekler 🙂 Ayrıntılı bilgiyi aşağıda ki makalede bulacaksınız..
İstihare, herhangi bir şey yapmak isteyen kimse, yapılmasının iyi olup olmayacağını hissetmek maksadıyla iki rekat namaz kılmak, iyi ve hayrın görünmesi için Allah`a yalvarıp dua etmektir. Bu namaza istihare namazı, duaya da istihare duası denilir. Uyumak veya rüya görmek istihare için esas değildir. Hatta vakit dar olup uyuyacak zaman bulunmazsa herhangi bir hayırlı mesele için yine istihare namazını kılmak sünnettir. Ancak namaz ve dua yaptıktan sonra abdestli olarak kıbleye doğru yatması, Rüyada beyaz veya yeşil görmesi o işde hayır olduğu, siyah veya kırmızı görmesi ise hayır olmadığı anlamına gelebilir.
Ticaret, evlilik, seyahat ve benzeri bir işe teşebbüs eden kimse, o işin kendisi için hayırlı olup olmayacağı hususunda tereddüde düşerse, şüphesini giderecek, tereddüdünü ortadan kaldıracak hal çareleri aramak ister. Bu hususta yapılacak ilk iş, yapılması istenen meselenin meşrûluğunun ve helâlliğinin araştırılması, dinî ölçülere uyup uymadığının incelenmesidir.
Kişinin kendisi bir neticeye varamadığı takdirde en sıhhatli yol, o meseleyi münasip olan ehliyetli birisine danışmak, onun fikrini almak, gerekirse meseleyi enine boyuna bütün teferruatıyla konuşmak; kısaca istişare yapmaktır. İstişare yapılacak insanın da tecrübeli, bilgili ve sözüne itimat edilir olması gerekir.
Bir meseleyi kendi aralarında istişare etmeyi, oturup konuşmayı mü’minlerin vasıflarından sayan Kur’ân-ı Kerim, “Onların işleri aralarında müşavere iledir” (Şûra Sûresi, 38) buyururken, istişare ederken ehil kimselerin seçilmesini, fikren ve inanç bakımından yabancı olanlarla istişare yapılmaması hususunda da ikazda bulunmaktadır:
“Ey iman edenler! Sizden olmayan kimseleri içli dışlı dost edinip sırlarınıza ortak etmeyin. Onlar sizi zarara sokmakta kusur etmezler. Size sıkıntı verecek şeylerden hoşlanırlar. Size düşmanlıkları sözlerinden belli olmuştur; açığa vurmayıp da kalblerinden gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Biz size dostunuzu ve düşmanınızı böylece gösterip âyetlerimizi açıkladık—eğer akıl ederseniz.” (Âl-i İmrân Sûresi, 118)
Görüldüğü gibi basiret sahibi mü’min, kendi hususi meselesini, her önüne gelene açmamalı, rastgelenin fikrini almamalı. Çünkü kendisine yardımcı olacak birisini ararken çok kere onunla konuşması neticesinde yanlış karara varmasından dolayı hatâya düşeceğini hesap etmelidir. Çünkü insanın aldığı bazı kararlar hayatı boyunca kendisini bağlayabilir, tesiri altına alabilir. Tahsil, iş ve evlilik gibi. Tam ölçüp tartmadan bir iş kuran kimse, öyle ki birgün gelir, işinin ters gittiğini görür, iflâsa gittiğin anlar, neticede sermayesini de kaybedebilir. Bu hal maddî hayatına, hem de mânevî hayatına çok büyük tesir icra eder. Yine inceleyip araştırmadan bir evlilik hayatı kuran insan bu aceleciliğin ve tedbirsizliğin cezasını hayatı boyunca çekebilir, dünyasını zehir edebilir. Bunun için istişareyi kendimize alışkanlık hâline getirmeli, en basit meselemizi dahi tecrübeli ve ehliyetli birisine sormadan yapmamalıyız.
Bütün hayat safhalarıyla ümmetine mükemmel bir örnek olan Sevgili Peygamberimiz her meselesini yakınları ve Sahabileriyle istişare eder, onların da fikrini alır, öyle karar verir, işe başlardı. Halbuki kendisi bir peygamber olması hasebiyle vahye mazhardı; herkesten zeki, akıllı, derin fikirli, sâlim düşünceli bir insandı. Vahiyle sâbit olmayan hemen hemen bütün meselelerde Ashabiyle istişarede bulunurdu. Ümmetini de istişaresiz iş yapmamaları için tenbih eder ve istişare edenin hiçbir zaman pişman olmayacağını ifade buyururdu:
“İstihare eden kimse zarar görmez, istişare eden pişmanlık duymaz, iktisada riayet eden maişetçe aile belâsını çok çekmez.” (Tecrid Tercemesi, 4:135)
Dikkat edileceği gibi hadis-i şerif mü’minin sosyal hayatını üç temel esasa riayet etmeye bağlamıştır: İstişare, istihare ve iktisat. Bilhassa bunlardan istişare ve iktisadın ne kadar ehemmiyet taşıdığı şüphe edilmez bir gerçektir.
Hadis-i şerifte tavsiye istihare de, istişare ettiği halde kalben rahat olmayan ve hissen tatmin olamayan kimselerin başvurabileceği bir sünnettir.
İstihare, lûgat mânâsı itibariyle, Allah’tan hayır dilemektir. Yani yapılacak bir işin iyi mi, kötü mü olduğunu yahut o işi hemen mi, yoksa bir müddet sonra mı yapmanın daha iyi netice vereceğini anlamak ve kalbin o meseleye yatışmasını Allah’tan dilemek ve istemektir.
İstihare Peygamberimizin bir sünnetidir. Ümmetine tavsiye ettiği bir duâ ve ibadet şeklidir. Peygamberimiz (a.s.m.) istiharenin nasıl yapılacağını, hangi duânın okunacağını bizzat öğretmiştir. İstiharenin ehemmiyeti hususunda Câbir bin Abdullah şöyle demektedir:
“Resulullah (a.s.m.) bize Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi büyük küçük işlerimizin hepsinde istihareyi öğretti ve şöyle buyurdu: ‘Sizden biriniz bir işe kalben azmettiği zaman, iki rekât namaz kılsın.” (Buharî, Küsuf: 75)
İstihare namazı iki rekâttır. İmam Gazalî bu namazın birinci rekâtında Fâtiha’dan sonra Kul yâ eyyühe’l-kâfirûne, ikinci rekâtında da Kul hüvellahu ehad sûrelerinin okunmasını tavsiye eder. (İmam Gazalî. İhyâu Ulûmiddîn. (Daru İhyâi’l-Kütübü’l-Arabî) 1:207)
Namazı kıldıktan sonra Peygamberimizden (a.s.m.) rivayet edilen şu duâ okunur:
“Allah’ım, bu işimin hakkımda hayırlı olacağını yalnız Sen bildiğin için bana doğrusunu göstermeni niyaz ediyorum. Senin sonsuz kudretine iltica ediyor, yardım bekliyorum. Yüce lütfundan ihsan etmeni istiyorum. Muhakkak Senin her şeye gücün yeter; ben ise hiçbir şeye güç yetiremem. Sen her şeyi bilirsin, ben ise hiçbir şey bilmem; Sen bütün gaybları bilirsin, Allah’ım, bu iş benim dinim, yaşayışım, işimin âkibeti, dünyam ve âhiretim hakkında hayırlı ise bunu bana nasip eyle. Sonra bunda benim için feyiz ve bereket vücuda getir. Şayet bu iş benim dinim, yaşayışım, işimin âkibeti, dünyam ve âhiretim hakkında hayırlı değilse, bunu benden, beni bundan vaz geçir. Bu hususta gönlümde bir meyil bırakma. Benim için hayırlısı ne ise onu kolaylaştır. Sonra da beni takdir buyurduğun bu hayırla hoşnut eyle.” (İbni Mâce, İkametetü’s-Salât: 188; bk. Buharî, Küsuf, 75)
Dua okunurken, “bu iş” şeklinde geçen yerlerde yapılması istenen iş zikredilir. Bu şekilde duanın Türkçesi okunabileceği gibi, Arapça aslını okumak daha faziletlidir. Duânın aslı, verdiğimiz bu kaynaklarda olduğu gibi, ilmihal kitaplarında da mevcuttur.
Kişi istihare ettikten sonra kalbi hangi tarafa meylederse onu yapmalı, istihareden önceki peşin hüküm ve kanaatini bırakmalı, kendi temayülüne dayanmalıdır. İstihareye rağmen bir temayül ve gönül yatışması görülmediği takdirde, istihareyi tekrarlayabilir. Bu sünnettir. Bununla alâkalı olarak Enes bin Mâlik’in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
“Ey Enes, bir işi yapmayı niyet ettiğin zaman o iş hakkında yeniden yedi defa istihare et. Sonra kalbinden geçen temayüle bak. Çünkü hayır kalbinde doğan mânâdadır.” (Tecrid Tercemesi, 4:143)
İş acele olup da istihareyi tekrarlamak mümkün değilse şöyle duâ edilir:
“Allah’ım, hakkımda hayırlı olan ne ise onu nasip et. Beni kendi halime bırakma.”
"İstihâre"de asas olan "rüyaya yatmak" değildir. Gerçi "istihâre", yani Allah`tan "hayırlı olanı isteme" güzel ve güçlü bir sünnettir. Rasûlullah Efendimiz`in ashabına hemen her tereddütlü konuda "istihâre" tavsiye ettiği bilinmektedir. Ancak "istihâre"nin şekli ilmihal kitaplarında anlatılan iki rekât namazdan ve duasından ibarettir. Dua yaptıktan sonra, doğrulugu kalbine damlayan yönde hareket eder. Bir defa kılmasıyla kalbi bir yöne doğru ağırlık kazanmamışsa, bu namazı üç, beş, yedi defa tekrarlar, yine de kalbi seçim yapamıyorsa istişare de yapamıyorsa âklına uygun geleni yapar. Bu yedi defa iki rekâtı, aynı anda da kılabilir. Sünnette öğretilen "istihâre" budur.
Anlatıldığı şekilde istihare yapamayanlar veya bu şekilde kalbi bir tarafa meyletmeyenler, uykuya girerek görecekleri rüyaya göre de hareket edebilirler. Gerçi bazı rüyalar, bazı gerçeklere işaret ederler, ancak isabetli tâbir de ayrı bir ilimdir: Kişinin kendine göre hayra dalâlet eden bir rüya, aslında şerri gösteriyor olabilir. Bu yüzden istihâreyi sünnette olduğu gibi yapmak gerekir. Fakat, istihâreden daha önemli olanın,"istişâre" yani, salih ve temiz bilirkişilere danışma olduğu da bilinmelidir.
İbni Abidin, istihare eden kimsenin dileğinin uygun olup olmadığına işaret olarak şöyle bir kayda yer verir:
“Yatmadan önce dua okunur ve abdestli olarak kıbleye yönelerek yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görülürse o işin hayır olduğuna, siyah ve kırmızı görülürse de şer olduğuna işaret eder. Şerli olandan kaçınmak icap eder.” (İbni Âbidin, 1:461)
Bütün bunlarla birlikte istihare, müşkül durumlarda mü’minler için ruhî ve mânevî bir kuvvettir. Bir işte tereddütte kalan bir mü’min iki rekât namaz kılarak Cenab-ı Hakka yönelir. Teşebbüs edeceği iş, seçeceği hayat arkadaşı, dini, dünyası ve âhireti için hayırlıysa gönlünde bu işe karşı bir ferahlık uyandırmasını, vücudunda bu işi yapabilmeye kudret ve kuvvet yaratmasını; şayet bu iş dini, dünyası ve âhireti için hayırlı değilse gönlündeki meyli yok etmesini Cenab-ı Haktan niyaz eder. İçinde de bir hafiflik duyar. İstihare ettiği şey hakkında kendisi için hayrın görüleceğine kalben emin olur. Neticesinde râzı olur.
Soru: Hayırlı bir kısmet çıktı, evet demek üzereyken bir de istihareye yatın, dediler. Kendimize itimat etmediğimizden yaşlı bir hanıma istihare emanet ettik. Ertesi sabah, istiharede iyi görünmüyor, vazgeçin, şeklinde bir yorumla karşılaştık. Halbuki bizim yakınlarımızla yaptığımız istişarede münasiptir, uygundur, denktir, demişlerdi. Biz de evet, demek üzereydik. Şimdi durumumuz ne olacak? İstihareye göre mi, istişareye göre mi hareket edeceğiz?
Önce istihareyi kısa bir tahlile tabi tutalım. İstiharede görülen şey evet mi, yoksa hayıra mı işaret ediyor, onu kestirmek kolay değil. Yoruma bağlı bir keyfiyet.
Sonra görülen şey şeytani mi, yoksa Rahmani mi? Bunu da kestirmek kolay değil. Bunun için de ehil olmak gerek.
Bir de istihare bağlayıcı değil. İlle de görülen işarete göre hareket edilecek diye bir mecburiyet yoktur.
İstişareye gelince. Ehil kimselerin meseleyi enine boyuna konuşup düşünmeleri sonunda vardıkları bir sonuç var. Bu sonuç hem aklın, hem mantığın, hem de ilmin icabı olacak seviyede olur. Yahut da olmalıdır.
Öyle olunca istişareye uymaktan başka yol kalmaz.
Meseleyi istişareye iştirak edenlerin akıllarıyla da düşünmek, gözleriyle de görmek, ilimleriyle de nazar etmek., herhalde sağlam bir incelemedir. Biri yanılabilir, ikincisi görmeyebilir, ama hepsi de aynı yanlışa düşmezler.
Bundan sonrası Allah’a tevekküldür.
Esasen bu gibi hayati konularda en sağlam tedbir, tarafların birbirlerini gerçek hüviyetleriyle tanımalarıdır. Olmayan vasıfları var gösterip de sonunda sürprizle karşılaşmamalıdır.