İstanbul'da görülmesi gereken 12 cennet mekan
istanbulda görülmesi gereken 100 yer istanbuldaki parklar istanbuldaki korular istanbulda gezilmesi gereken 100 yer gezilecek
Şehir hayatı sizi bunalttı mı? Uzaklara gitmeye gerek yok. İstanbul içinde doğayla baş başa vakit geçirebilirsiniz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğünden aldığı bilgiye göre, kentte müdürlüğün denetiminde 12 koru bulunuyor. ''Kentin akciğeri'' olan korular, sakız, servi, çam, erguvan, ıhlamur, kestane, çınar ve fıstık çamı gibi çok sayıda ağaç türünü barındırıyor.
Dokuları korunarak halka açık hale getirilen ve yaklaşık 398 bin hektar alana sahip korular, her türlü dinlenme, gezi, piknik ve spor etkinlikleri ile festivallere ev sahipliği yapıyor. 24 saat boyunca güvenlik önlemlerinin alındığı korulara mevcut bitki örtüsü korunarak, çim, çiçek ve ağaç takviyesi yapılıyor. Korular, içerisinde barındırdığı göller, havuzlar, su kanalları ile çeşitli çiçek türleri, asırlık ağaçları, Boğaz'a hakim manzaralarıyla yılın her mevsiminde güzellikleriyle ziyaretçilerini etkiliyor.
İstanbul'da belediyenin himayesindeki koruların isimleri şöyle:
''Beykoz Korusu, Büyük ve Küçük Çamlıca Koruları, Fethipaşa Korusu, Florya Atatürk Korusu, Emirgan Korusu, Hıdiv Korusu, Harem Korusu, Osmangazi Korusu, Gülhane Parkı, Yıldız Korusu, Hacıosman Korusu.''
BEYKOZ KORUSU
İstanbul Boğazı'na hakim bir noktada bulunan Beykoz Korusu, Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak Karadeniz'e, Riva'ya kadar uzanan geniş bir alanda yer alıyor.
Abraham Paşa'nın bu geniş araziyi, padişahla tavla oynarken kazandığı söyleniyor. 1887'de askeri önemi nedeniyle kamulaştırılarak hazineye devredilen korunun bir bölümü, 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra, ''Hürriyet Bahçesi'' adı altında halkın ziyaretine açıldı.
Korunun Boğaziçi'ne bakan yamaçlarındaki parkı Fransız bahçe mimarlarına düzenleten Abraham Paşa, köşkler, kuşhaneler, havuzlar yaptırdı. Koruya, ayrıca o zamana kadar Türkiye'de yetiştirilmeyen bitkiler, ağaçlar diktirildi. Korunun içinde bulunan küçük tiyatro, 1937'de yandı.
''Abraham Paşa Korusu'' olarak da bilinen Beykoz Korusu içinde iki büyük mağara, 5 havuz, 3 adet kayalık, bir de saray kalıntısı bulunuyor. Havuzlardan birinin içindeki küçük adacık ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Korunun içinde 2 kır kahvesi, bir restoran, 2 sera, 2 otopark, bir açık spor alanı, çocuk bahçesi, oturma terasları ve piknik alanları yer alıyor.
BÜYÜK VE KÜÇÜK ÇAMLICA KORULARI
Üsküdar ile Ümraniye arasında iki yüksek tepenin adı olan Çamlıca, birtakım çatlaklarla parçalanmış olan kuvarsitlerden süzülen içimi çok güzel su kaynaklarına sahip.
Turistik tesislere sahip Çamlıca'da, radyo ve televizyon vericileri yer alıyor. Bugün kentsel alanların sınırları içinde yer alan Çamlıca tepeleri güzel panoraması, su başları ve özellikle Küçük Çamlıca'da korunmuş bulunan kızılçam ve fıstıkçamı koruları ile Türk edebiyatına ve şarkılara konu olmuş gözde bir gezinti yeri olarak biliniyor.
Küçük Çamlıca, Büyük Çamlıca'ya göre daha yaygın ve geniş yüzlü bir alanda bulunuyor. Koruluk 1940'da devrin valisi Dr. Lütfü Kırdar tarafından sembolik bir bedelle kamulaştırılmıştı. Bugün halka açık park ve rekreasyon alanı olarak hizmet veren Küçük Çamlıca'daki ağaç türleri, Büyük Çamlıca Korusu'ndan daha zengin.
Küçük Çamlıca'da, İspanyol göknarı, akçaağaç, çiçekli dişbudak, erguvan, sedir, ceviz, defne, yalancı akasya gibi ağaç türleri yer alıyor.
FETHİPAŞA KORUSU
Üsküdar'ın kuzeyinden başlan ve Kuzguncuk Tepesi'nde sona eren Fethipaşa Korusu, adını 2. Mahmud (1808-1839) ve Abdülmecid (1839-1861) dönemlerinde valilik, elçilik ve nazırlık görevlerinde bulunan Türkiye'de ilk müzenin temelini atan Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa'dan aldı.
Halk arasında ''Kuzguncuk Korusu'' olarak da anılan Fethipaşa Korusu, Fethi Ahmet Paşa'nın ölümünden sonra varisleri arasında paylaşıldı. Torunlarından avukat Şevket Mocan, korunun kendi hissesine düşen kısmını 1958'de belediyeye devretti.
Daha sonra İstanbul Belediyesi, diğer hisseli yerleri de istimlak ederek korunun büyük bölümüne (yaklaşık 16 hektar) sahip oldu. 1985-1987 yılları arasında bakıma alınan korunun içine, otomobil ve gezinti yolları, koşu parkurları, ışıklandırma, seyir yerleri ve kafeterya inşa edildi. Sulama ve içme suyu şebekesi döşendi, voleybol ve basketbol sahaları yapıldı.
Korunun çevresi duvarlarla çevrilerek, emniyet altına alındı. Fethipaşa Korusu, İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından doğal sit alanı ilan edildi.
HAREM KORUSU
Harem Korusu, Üsküdar'da Salacak ve Selimiye Kışlası arasında oldukça sarp ve eğimli bir arazi üzerinde yer alan özgün bir kent ormanıdır.
Arazi eğiminin yer yer yüzde 100'ün üzerine çıkması korudan yararlanmayı sınırlamaktadır. Ormandan bugüne kadar sadece estetik ve toprak koruma amacıyla yararlanılabildi. Harem Korusu'na yakın kesimlerdeki yapıların en ünlüsü Kız Kulesi.
HIDİV KORUSU
Hıdiv Korusu, Kanlıca'nın yaklaşık 1,5 kilometre kuzeyinden başlayarak Dalgıç Okulu, Seyir ve Hidrografi Dairesi ile itfaiye binasının üstündeki dik yamaçları ve sırtın büyük bir bölümünü kapladıktan sonra, Çubuklu Vapur İskelesi'ne yakın bir yerde sona erer. Adını, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın torunu ilk Mısır Hıdivi İsmail Paşa'dan alan halk arasında ''Çubuklu Korusu'' olarak da anılan Hıdiv İsmail Paşa Korusu, kesif bir ağaç topluluğuna sahip. Başta Kızılcık olmak üzere değişik ağaç türleri ve bostanları ile şöhret bulan buradaki ilk yerleşme, Bizans dönemine kadar inmektedir. Yer yer sarnıç ve su yollarına rastlanan Çubuklu Korusu, Osmanlı Padişahları tarafından ilk zamanlar av mahalli olarak kullanıldı.
Korunun bir bölümü, özellikle Hıdiv Kasrı'nın çevresi park olarak düzenlendi, İsviçre ve Fransa'dan bu park için ağaçlar getirtildi.
Koru içindeki kasır, 1904-1907 yıllarında son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırıldı. İki seyir kulesi, 35 oda, 4 salon, 2 hole sahip kasır, günümüzde 450 kişi kapasiteli restoran, kafeterya ve toplantı salonu olarak hizmet veriyor.
Her biri künyeli ve soy kütüğüne sahip ağaçlarla kaplı geniş bir koruluğun ortasındaki Hıdiv Kasrı, tam anlamıyla bir saray görünümünde. İstanbul'un en büyük gül bahçesine sahip olan kasır, harika bir Boğaz manzarasına da sahip.
OSMANGAZİ KORUSU
Dört tarafı yoğun yerleşim alanı ile çevrili olan Osmangazi Korusu, Ümraniye ve Dudullu semti ortasında kalmış yeşil bir ada gibidir.
Mevcut alan, Orman Bakanlığı tarafından 1970'li yıllarda yapılan ağaçlandırma ile kuruldu. Koru içinde bulunduğu yere doğal yoldan gelmiş hiçbir yaşlı ağaç bulunmuyor. Önceden Göztepe Devlet Ormanı adı altında ağaçlandırma yolu ile kurulmuş normal bir orman statüsünde olan koru, Ümraniye Belediyesinin başvurusu üzerine, yöre halkının gezme, eğlenme, dinlenme ve rekreasyon gereksinimi karşılamak üzere 1992 yılında yapılan özel bir protokolle 49 yıllık bir zaman için bu kuruma devredildi.
EMİRGAN KORUSU
İstanbul'un ünlü korularından birisi olan Emirgan Korusu, Baltalimanı ile İstinye arasında yer alıyor. Tepeye yakın yerde birbiriyle bağlantılı iki gölet, iki su aynası koruya güzellik kazandırıyor. Küçük patika, merdivenler ve köprülerle mağaraya giriliyor.
Koruda, Sarı, Pembe ve Beyaz Köşk olmak üzere üç tarihi yapı yer alıyor. Romantik İngiliz bahçe anlayışıyla düzenlenen koru içindeki parklarda, Avrupa stili açıkça görülüyor.
FLORYA ATATÜRK KORUSU
Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle 1937'de kurulan Florya Atatürk Ormanı, yöreyi rüzgar ve fırtına zararlarından korumak, toplumun sağlık-estetik, eğlenme-dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla düzenlendi.
Florya Atatürk Ormanı'nın hemen hemen her yeri, özellikle hafta sonları yoğun bir şekilde kullanılıyor. Alanın kuzey bölgesi çevre sakinleri, güney yamaçlar ise daha çok İstanbul'un çeşitli semtlerinden gelen vatandaşlar tarafından değerlendiriliyor.
GÜLHANE PARKI
Topkapı Sarayı'nın batısında, Alay Köşkü ve Sarayburnu arasında yer alan Gülhane Parkı, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı'nın dış bahçesi olarak kuruldu ve 1920 yılına kadar bu işlevi yerine getirdi.
Koru, Şehremini Belediye Başkanı Cemil Paşa (Topuzlu) döneminde (1912-1914, 1919-1920) parka dönüştürüldü. Yaklaşık 100 bin metrekarelik bir alan üzerine yayılan parkın Sarayburnu bölümünde, Cumhuriyet döneminin ilk Atatürk heykellerinden biri yer alıyor.
Doğal bir güzelliğe sahip olan Gülhane, geçmişte de tarihi bir çok olaya da ev sahipliği yaptı. Atatürk, Latin harflerinin kabulünden sonra bu konudaki ilk açık hava toplantısını Gülhane'de gerçekleştirdi. Atatürk'ün naaşı, Ankara'ya gönderilirken İstanbul'daki son tören Gülhane Parkı'nın Sarayburnu bölümünde yapıldı.
Parkta, 1987 yılında ''Gülhane Şenliği'' düzenlenmeye başlandı. Ancak, bu etkinliklere 2000 yılında son verildi.
Koru içinde zamanla kurulup genişletilen tesisler, 2001 yılı sonunda mevcut alanın yaklaşık yüzde 60'ına ulaşınca koruyu tehdit eder hale geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu tesisleri 2001 yılında kaldırdı. Gülhane Korusu, tarihsel misyonuna uygun bir kullanım biçimine kavuşturulmak üzere yeniden planlandı.
HACIOSMAN KORUSU
Öncesi çalılık ve yer yer boşluklu bozuk baltalık niteliğindeki doğal bitki örtüsü ile kaplı olan Hacıosman Ormanı, 1950'li yılların sonunda yapılan ağaçlandırma faaliyetleri sonucu ortaya çıkmış yapay bir ormandır.
Ağaçlandırma faaliyetleri öncesinde uzun yıllar arazi biçiminde kalan orman, bugün üzerinde 40 yaşını aşmış iğne yapraklı plantasyonlar bulunan normal bir orman görünümüne ulaşmıştır.
YILDIZ KORUSU
İstanbul'un gerek doğal yapısı gerek tarihi bakımdan en değerli yerlerinden birisi olan Yıldız Korusu uzun yıllar doğal haliyle korundu.
2. Abdülhamid zamanında yabancı bahçe mimarlarına, batı anlayışı içinde düzenletilen koru, Abdülaziz zamanında ''Mabeyn Bahçesi'' adını aldı ve Ortaköy'e doğru genişletildi. Tarihten kalan yeşil miras bütün zenginliğiyle korunarak halkın kullanımına sunuldu.
1979 yılı başında parkın restorasyon ve bakımını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile yapılan sözleşmeyle Türkiye Turing Otomobil Kurumu üstlendi.
1994 yılından sonra Malta Köşkü ve Çadır Köşkü'nün restore edilip halka açılmasının ardından Pembe Sera'nın inşası ile iyi nitelikli tesislere sahip olan parkta, çeşitli oturma yerleri, büfeler, kır kahveleri yapıldı. Özgün çevre düzenlemeleriyle kentliler için büyük önem taşıyan dinlenme ortamı yaratıldı.
Şehir hayatı sizi bunalttı mı? Uzaklara gitmeye gerek yok. İstanbul içinde doğayla baş başa vakit geçirebilirsiniz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğünden aldığı bilgiye göre, kentte müdürlüğün denetiminde 12 koru bulunuyor. ''Kentin akciğeri'' olan korular, sakız, servi, çam, erguvan, ıhlamur, kestane, çınar ve fıstık çamı gibi çok sayıda ağaç türünü barındırıyor.
Dokuları korunarak halka açık hale getirilen ve yaklaşık 398 bin hektar alana sahip korular, her türlü dinlenme, gezi, piknik ve spor etkinlikleri ile festivallere ev sahipliği yapıyor. 24 saat boyunca güvenlik önlemlerinin alındığı korulara mevcut bitki örtüsü korunarak, çim, çiçek ve ağaç takviyesi yapılıyor. Korular, içerisinde barındırdığı göller, havuzlar, su kanalları ile çeşitli çiçek türleri, asırlık ağaçları, Boğaz'a hakim manzaralarıyla yılın her mevsiminde güzellikleriyle ziyaretçilerini etkiliyor.
İstanbul'da belediyenin himayesindeki koruların isimleri şöyle:
''Beykoz Korusu, Büyük ve Küçük Çamlıca Koruları, Fethipaşa Korusu, Florya Atatürk Korusu, Emirgan Korusu, Hıdiv Korusu, Harem Korusu, Osmangazi Korusu, Gülhane Parkı, Yıldız Korusu, Hacıosman Korusu.''
BEYKOZ KORUSU
İstanbul Boğazı'na hakim bir noktada bulunan Beykoz Korusu, Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak Karadeniz'e, Riva'ya kadar uzanan geniş bir alanda yer alıyor.
Abraham Paşa'nın bu geniş araziyi, padişahla tavla oynarken kazandığı söyleniyor. 1887'de askeri önemi nedeniyle kamulaştırılarak hazineye devredilen korunun bir bölümü, 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra, ''Hürriyet Bahçesi'' adı altında halkın ziyaretine açıldı.
Korunun Boğaziçi'ne bakan yamaçlarındaki parkı Fransız bahçe mimarlarına düzenleten Abraham Paşa, köşkler, kuşhaneler, havuzlar yaptırdı. Koruya, ayrıca o zamana kadar Türkiye'de yetiştirilmeyen bitkiler, ağaçlar diktirildi. Korunun içinde bulunan küçük tiyatro, 1937'de yandı.
''Abraham Paşa Korusu'' olarak da bilinen Beykoz Korusu içinde iki büyük mağara, 5 havuz, 3 adet kayalık, bir de saray kalıntısı bulunuyor. Havuzlardan birinin içindeki küçük adacık ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Korunun içinde 2 kır kahvesi, bir restoran, 2 sera, 2 otopark, bir açık spor alanı, çocuk bahçesi, oturma terasları ve piknik alanları yer alıyor.
BÜYÜK VE KÜÇÜK ÇAMLICA KORULARI
Üsküdar ile Ümraniye arasında iki yüksek tepenin adı olan Çamlıca, birtakım çatlaklarla parçalanmış olan kuvarsitlerden süzülen içimi çok güzel su kaynaklarına sahip.
Turistik tesislere sahip Çamlıca'da, radyo ve televizyon vericileri yer alıyor. Bugün kentsel alanların sınırları içinde yer alan Çamlıca tepeleri güzel panoraması, su başları ve özellikle Küçük Çamlıca'da korunmuş bulunan kızılçam ve fıstıkçamı koruları ile Türk edebiyatına ve şarkılara konu olmuş gözde bir gezinti yeri olarak biliniyor.
Küçük Çamlıca, Büyük Çamlıca'ya göre daha yaygın ve geniş yüzlü bir alanda bulunuyor. Koruluk 1940'da devrin valisi Dr. Lütfü Kırdar tarafından sembolik bir bedelle kamulaştırılmıştı. Bugün halka açık park ve rekreasyon alanı olarak hizmet veren Küçük Çamlıca'daki ağaç türleri, Büyük Çamlıca Korusu'ndan daha zengin.
Küçük Çamlıca'da, İspanyol göknarı, akçaağaç, çiçekli dişbudak, erguvan, sedir, ceviz, defne, yalancı akasya gibi ağaç türleri yer alıyor.
FETHİPAŞA KORUSU
Üsküdar'ın kuzeyinden başlan ve Kuzguncuk Tepesi'nde sona eren Fethipaşa Korusu, adını 2. Mahmud (1808-1839) ve Abdülmecid (1839-1861) dönemlerinde valilik, elçilik ve nazırlık görevlerinde bulunan Türkiye'de ilk müzenin temelini atan Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa'dan aldı.
Halk arasında ''Kuzguncuk Korusu'' olarak da anılan Fethipaşa Korusu, Fethi Ahmet Paşa'nın ölümünden sonra varisleri arasında paylaşıldı. Torunlarından avukat Şevket Mocan, korunun kendi hissesine düşen kısmını 1958'de belediyeye devretti.
Daha sonra İstanbul Belediyesi, diğer hisseli yerleri de istimlak ederek korunun büyük bölümüne (yaklaşık 16 hektar) sahip oldu. 1985-1987 yılları arasında bakıma alınan korunun içine, otomobil ve gezinti yolları, koşu parkurları, ışıklandırma, seyir yerleri ve kafeterya inşa edildi. Sulama ve içme suyu şebekesi döşendi, voleybol ve basketbol sahaları yapıldı.
Korunun çevresi duvarlarla çevrilerek, emniyet altına alındı. Fethipaşa Korusu, İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından doğal sit alanı ilan edildi.
HAREM KORUSU
Harem Korusu, Üsküdar'da Salacak ve Selimiye Kışlası arasında oldukça sarp ve eğimli bir arazi üzerinde yer alan özgün bir kent ormanıdır.
Arazi eğiminin yer yer yüzde 100'ün üzerine çıkması korudan yararlanmayı sınırlamaktadır. Ormandan bugüne kadar sadece estetik ve toprak koruma amacıyla yararlanılabildi. Harem Korusu'na yakın kesimlerdeki yapıların en ünlüsü Kız Kulesi.
HIDİV KORUSU
Hıdiv Korusu, Kanlıca'nın yaklaşık 1,5 kilometre kuzeyinden başlayarak Dalgıç Okulu, Seyir ve Hidrografi Dairesi ile itfaiye binasının üstündeki dik yamaçları ve sırtın büyük bir bölümünü kapladıktan sonra, Çubuklu Vapur İskelesi'ne yakın bir yerde sona erer. Adını, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın torunu ilk Mısır Hıdivi İsmail Paşa'dan alan halk arasında ''Çubuklu Korusu'' olarak da anılan Hıdiv İsmail Paşa Korusu, kesif bir ağaç topluluğuna sahip. Başta Kızılcık olmak üzere değişik ağaç türleri ve bostanları ile şöhret bulan buradaki ilk yerleşme, Bizans dönemine kadar inmektedir. Yer yer sarnıç ve su yollarına rastlanan Çubuklu Korusu, Osmanlı Padişahları tarafından ilk zamanlar av mahalli olarak kullanıldı.
Korunun bir bölümü, özellikle Hıdiv Kasrı'nın çevresi park olarak düzenlendi, İsviçre ve Fransa'dan bu park için ağaçlar getirtildi.
Koru içindeki kasır, 1904-1907 yıllarında son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırıldı. İki seyir kulesi, 35 oda, 4 salon, 2 hole sahip kasır, günümüzde 450 kişi kapasiteli restoran, kafeterya ve toplantı salonu olarak hizmet veriyor.
Her biri künyeli ve soy kütüğüne sahip ağaçlarla kaplı geniş bir koruluğun ortasındaki Hıdiv Kasrı, tam anlamıyla bir saray görünümünde. İstanbul'un en büyük gül bahçesine sahip olan kasır, harika bir Boğaz manzarasına da sahip.
OSMANGAZİ KORUSU
Dört tarafı yoğun yerleşim alanı ile çevrili olan Osmangazi Korusu, Ümraniye ve Dudullu semti ortasında kalmış yeşil bir ada gibidir.
Mevcut alan, Orman Bakanlığı tarafından 1970'li yıllarda yapılan ağaçlandırma ile kuruldu. Koru içinde bulunduğu yere doğal yoldan gelmiş hiçbir yaşlı ağaç bulunmuyor. Önceden Göztepe Devlet Ormanı adı altında ağaçlandırma yolu ile kurulmuş normal bir orman statüsünde olan koru, Ümraniye Belediyesinin başvurusu üzerine, yöre halkının gezme, eğlenme, dinlenme ve rekreasyon gereksinimi karşılamak üzere 1992 yılında yapılan özel bir protokolle 49 yıllık bir zaman için bu kuruma devredildi.
EMİRGAN KORUSU
İstanbul'un ünlü korularından birisi olan Emirgan Korusu, Baltalimanı ile İstinye arasında yer alıyor. Tepeye yakın yerde birbiriyle bağlantılı iki gölet, iki su aynası koruya güzellik kazandırıyor. Küçük patika, merdivenler ve köprülerle mağaraya giriliyor.
Koruda, Sarı, Pembe ve Beyaz Köşk olmak üzere üç tarihi yapı yer alıyor. Romantik İngiliz bahçe anlayışıyla düzenlenen koru içindeki parklarda, Avrupa stili açıkça görülüyor.
FLORYA ATATÜRK KORUSU
Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle 1937'de kurulan Florya Atatürk Ormanı, yöreyi rüzgar ve fırtına zararlarından korumak, toplumun sağlık-estetik, eğlenme-dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla düzenlendi.
Florya Atatürk Ormanı'nın hemen hemen her yeri, özellikle hafta sonları yoğun bir şekilde kullanılıyor. Alanın kuzey bölgesi çevre sakinleri, güney yamaçlar ise daha çok İstanbul'un çeşitli semtlerinden gelen vatandaşlar tarafından değerlendiriliyor.
GÜLHANE PARKI
Topkapı Sarayı'nın batısında, Alay Köşkü ve Sarayburnu arasında yer alan Gülhane Parkı, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı'nın dış bahçesi olarak kuruldu ve 1920 yılına kadar bu işlevi yerine getirdi.
Koru, Şehremini Belediye Başkanı Cemil Paşa (Topuzlu) döneminde (1912-1914, 1919-1920) parka dönüştürüldü. Yaklaşık 100 bin metrekarelik bir alan üzerine yayılan parkın Sarayburnu bölümünde, Cumhuriyet döneminin ilk Atatürk heykellerinden biri yer alıyor.
Doğal bir güzelliğe sahip olan Gülhane, geçmişte de tarihi bir çok olaya da ev sahipliği yaptı. Atatürk, Latin harflerinin kabulünden sonra bu konudaki ilk açık hava toplantısını Gülhane'de gerçekleştirdi. Atatürk'ün naaşı, Ankara'ya gönderilirken İstanbul'daki son tören Gülhane Parkı'nın Sarayburnu bölümünde yapıldı.
Parkta, 1987 yılında ''Gülhane Şenliği'' düzenlenmeye başlandı. Ancak, bu etkinliklere 2000 yılında son verildi.
Koru içinde zamanla kurulup genişletilen tesisler, 2001 yılı sonunda mevcut alanın yaklaşık yüzde 60'ına ulaşınca koruyu tehdit eder hale geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu tesisleri 2001 yılında kaldırdı. Gülhane Korusu, tarihsel misyonuna uygun bir kullanım biçimine kavuşturulmak üzere yeniden planlandı.
HACIOSMAN KORUSU
Öncesi çalılık ve yer yer boşluklu bozuk baltalık niteliğindeki doğal bitki örtüsü ile kaplı olan Hacıosman Ormanı, 1950'li yılların sonunda yapılan ağaçlandırma faaliyetleri sonucu ortaya çıkmış yapay bir ormandır.
Ağaçlandırma faaliyetleri öncesinde uzun yıllar arazi biçiminde kalan orman, bugün üzerinde 40 yaşını aşmış iğne yapraklı plantasyonlar bulunan normal bir orman görünümüne ulaşmıştır.
YILDIZ KORUSU
İstanbul'un gerek doğal yapısı gerek tarihi bakımdan en değerli yerlerinden birisi olan Yıldız Korusu uzun yıllar doğal haliyle korundu.
2. Abdülhamid zamanında yabancı bahçe mimarlarına, batı anlayışı içinde düzenletilen koru, Abdülaziz zamanında ''Mabeyn Bahçesi'' adını aldı ve Ortaköy'e doğru genişletildi. Tarihten kalan yeşil miras bütün zenginliğiyle korunarak halkın kullanımına sunuldu.
1979 yılı başında parkın restorasyon ve bakımını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile yapılan sözleşmeyle Türkiye Turing Otomobil Kurumu üstlendi.
1994 yılından sonra Malta Köşkü ve Çadır Köşkü'nün restore edilip halka açılmasının ardından Pembe Sera'nın inşası ile iyi nitelikli tesislere sahip olan parkta, çeşitli oturma yerleri, büfeler, kır kahveleri yapıldı. Özgün çevre düzenlemeleriyle kentliler için büyük önem taşıyan dinlenme ortamı yaratıldı.