İ
İslami Yazar
Forum Okuru
İslamiyette ticaret ahlakı
Malumdur ki, bütün sebeplerin halikı olan Allâh-ü Teâlâ, Ahireti mükâfat ve ceza yeri, dünyayı ise sa’y-u gayret ve ebedi saadetimizi kazanmak, bu uğurda sıkıntı, mihnet, meşakkat, imtihan ve belâlara tahammül yeri olarak yaratmıştır. Dünyada yegâne gayemiz Ahireti, Mevla’mızın Rızasını, Cennet ve Cemâl-i İlahi’yi kazanmak, Allah(cc)’a hakiki kul olmaya çalışmaktır.
Ancak dünyada yaşayan insanlar, Mevla’mızın ilahi bir kanun olarak tensip ve takdir buyurduğu, yine kendisine kulluk yapmaya da bir vasıta kıldığı, yeme-içme, giyim-kuşam gibi zaruri ihtiyaçları temin etmek durumuyla karşı karşıya kalmışlardır. İşte bunu temin edebilmek için muhtelif maişet yollarına tevessül etmek, bu yolda bir miktar gayret etmek, emek sarf etmek durumundadırlar. Bu maişet yollarından bir tanesi ve başlıcası da ticarettir. İnsanlar, bu yolla maişet temin edip dünyevî zarurî ihtiyaçlarını gidermeye gayret ederler.
Mensubu olmakla şereflerin en yücesine mazhar olduğumuz İslam dini ’de, mensuplarını ticarete teşvik etmiştir. Nitekim Ayet-i kerimesinde Cenabı-ı Hak: Ve gündüzleri, geçiminize elverişli kıldık buyuruyor. Diğer bir Ayet-i kerimede de: Yerde sizin için maişetler (geçim yolları) halk ettik. Az şükrediyorsunuz buyuruluyor. Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde: Ticarete devam edin. Çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir buyuruyorlar. Diğer bir hadis-i şerifte de: Çarşı ve pazarlar, Allah(cc)’ın sofralarıdır. Oralara giden, bu sofralardan faydalanır buyuruluyor.
İşte ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere ticaretin taşıdığı ehemmiyet, fazla bir izaha hacet bırakmayacak derecede açıktır. Esasen üzerinde durulması icap eden husus, bilinmesi ve riayet edilmesi gereken şey, Ticaret Ahlâkıdır. Yüce dinimiz her hususta olduğu gibi bu hususta da çok hassas hareket etmiştir. Zira kul hukuku bahis mevzuu olup, Peygamberler dahi bu hususta Allah(cc)’a sığınmışlardır.
Nitekim dinimiz riayet edilmesi icap eden bazı ölçüler vaz etmiş ve Mevla’mıza kul olma arzusu taşıyanların da bütün bu hususlara azamî derece de riayet etmelerini emretmiştir. Aksi halde elde edilen maişete, helâl ve meşru olmayan şeylerin karışma ihtimali olur ki, buda bir mümin için felâkettir.
Alan ya da satan bir tüccarın riayet etmesi icap eden bazı hususları arz edecek olursak:
Aldığı malda bir kusur yoksa o malı tenkit etmemelidir.
Ölçü ve tartılarda hile yapmamalıdır. Büyüklerimizin de her fırsatta zihinlere nakşetmeye çalıştıkları Rasûlüllah Efendimizin şu hadis-i şerifi çok dikkat-i şayandır: Kişinin namazına ve orucuna bakmayın. Onun dinar ve dirhemine bakın. (Yani bir kimsenin namaz kılması, oruç tutması sizi aldatmasın. Siz o kimsenin alışverişlerdeki doğruluğuna, dürüstlüğüne, kul hakkı hususundaki hassasiyetine bakın, ona göre değerlendirin) buyuruyor Fahr-i Kâinât Efendimiz.
Satışa arz edilen bir malın kusurlu tarafı varsa, onu gizlemeye çalışmamalıdır. Bu hususta Rasûlüllah (sav) Efendimiz: Kim bir aybı (bulunan malı), o (kusuru) nu açıklamadan satarsa, Allah’ın daimî gazabı içinde kalır ve melekler durmadan ona lanet eder buyuruyorlar. Asr-ı Saadette Rasûlüllah Efendimiz, halka hile yoluyla yaş buğday satan bir kimseye rastladığında, ona icap eden ikazı yaparak İnsanların görebilmesi için onu açığa koymalı değil miydin? buyurdular ve şöyle devam ettiler: (Bizi) aldatan, bizden değildir
Mala sürüm sağlayıp iyi satış yapmak için yemin etmemelidir.
Başka bir kimsenin müşterisine kendi malını satmaya kalkışmamalıdır.
Müşteri, dükkân veya tezgâhın önüne gelmeden onu çağırmamalıdır.
Ticari hayatında diğerkâm olmalıdır. Yani komşularının da kazanmasını temin için müşterisinin bir kısmını onlara göndermelidir.
Birde eğer iki kişi ortaklık yoluyla, beraberce ticaret yapıyorlarsa, birbirlerinin haklarını her zaman için gözetmeliler, birbirlerine asla ihanet etmemelidirler.
Ancak dünyada yaşayan insanlar, Mevla’mızın ilahi bir kanun olarak tensip ve takdir buyurduğu, yine kendisine kulluk yapmaya da bir vasıta kıldığı, yeme-içme, giyim-kuşam gibi zaruri ihtiyaçları temin etmek durumuyla karşı karşıya kalmışlardır. İşte bunu temin edebilmek için muhtelif maişet yollarına tevessül etmek, bu yolda bir miktar gayret etmek, emek sarf etmek durumundadırlar. Bu maişet yollarından bir tanesi ve başlıcası da ticarettir. İnsanlar, bu yolla maişet temin edip dünyevî zarurî ihtiyaçlarını gidermeye gayret ederler.
Mensubu olmakla şereflerin en yücesine mazhar olduğumuz İslam dini ’de, mensuplarını ticarete teşvik etmiştir. Nitekim Ayet-i kerimesinde Cenabı-ı Hak: Ve gündüzleri, geçiminize elverişli kıldık buyuruyor. Diğer bir Ayet-i kerimede de: Yerde sizin için maişetler (geçim yolları) halk ettik. Az şükrediyorsunuz buyuruluyor. Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde: Ticarete devam edin. Çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir buyuruyorlar. Diğer bir hadis-i şerifte de: Çarşı ve pazarlar, Allah(cc)’ın sofralarıdır. Oralara giden, bu sofralardan faydalanır buyuruluyor.
İşte ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere ticaretin taşıdığı ehemmiyet, fazla bir izaha hacet bırakmayacak derecede açıktır. Esasen üzerinde durulması icap eden husus, bilinmesi ve riayet edilmesi gereken şey, Ticaret Ahlâkıdır. Yüce dinimiz her hususta olduğu gibi bu hususta da çok hassas hareket etmiştir. Zira kul hukuku bahis mevzuu olup, Peygamberler dahi bu hususta Allah(cc)’a sığınmışlardır.
Nitekim dinimiz riayet edilmesi icap eden bazı ölçüler vaz etmiş ve Mevla’mıza kul olma arzusu taşıyanların da bütün bu hususlara azamî derece de riayet etmelerini emretmiştir. Aksi halde elde edilen maişete, helâl ve meşru olmayan şeylerin karışma ihtimali olur ki, buda bir mümin için felâkettir.
Alan ya da satan bir tüccarın riayet etmesi icap eden bazı hususları arz edecek olursak:
Aldığı malda bir kusur yoksa o malı tenkit etmemelidir.
Ölçü ve tartılarda hile yapmamalıdır. Büyüklerimizin de her fırsatta zihinlere nakşetmeye çalıştıkları Rasûlüllah Efendimizin şu hadis-i şerifi çok dikkat-i şayandır: Kişinin namazına ve orucuna bakmayın. Onun dinar ve dirhemine bakın. (Yani bir kimsenin namaz kılması, oruç tutması sizi aldatmasın. Siz o kimsenin alışverişlerdeki doğruluğuna, dürüstlüğüne, kul hakkı hususundaki hassasiyetine bakın, ona göre değerlendirin) buyuruyor Fahr-i Kâinât Efendimiz.
Satışa arz edilen bir malın kusurlu tarafı varsa, onu gizlemeye çalışmamalıdır. Bu hususta Rasûlüllah (sav) Efendimiz: Kim bir aybı (bulunan malı), o (kusuru) nu açıklamadan satarsa, Allah’ın daimî gazabı içinde kalır ve melekler durmadan ona lanet eder buyuruyorlar. Asr-ı Saadette Rasûlüllah Efendimiz, halka hile yoluyla yaş buğday satan bir kimseye rastladığında, ona icap eden ikazı yaparak İnsanların görebilmesi için onu açığa koymalı değil miydin? buyurdular ve şöyle devam ettiler: (Bizi) aldatan, bizden değildir
Mala sürüm sağlayıp iyi satış yapmak için yemin etmemelidir.
Başka bir kimsenin müşterisine kendi malını satmaya kalkışmamalıdır.
Müşteri, dükkân veya tezgâhın önüne gelmeden onu çağırmamalıdır.
Ticari hayatında diğerkâm olmalıdır. Yani komşularının da kazanmasını temin için müşterisinin bir kısmını onlara göndermelidir.
Birde eğer iki kişi ortaklık yoluyla, beraberce ticaret yapıyorlarsa, birbirlerinin haklarını her zaman için gözetmeliler, birbirlerine asla ihanet etmemelidirler.