İ
İslami Yazar
Forum Okuru
İslami sorumluluklar ( mükellefiyetler)
İnsan bir çok vazifelerle mükellef bulunmaktadır. Bu gerçeği ispata kalkışmak, abesle iştigal olur. Ancak bu vazifelerini yerine getirilmesinde dikkate alınması gereken başkaca mükellefiyetler vardır. Biz bu hususun izahını çalışacağız.
Her nasıl olursa olsun, Yeterki bir iş yapılmış olsun anlayışından hareket etmek, yanlışa saplanmak olur. Her işin İslami ölçüye uygun olarak ifası, yapılacak vazifelerin makbul ve mahbub olmasına zemin hazırlar. Dikkatten uzak tutulması gereken cihet bu olmalıdır.
Mükellefiyetlerimizi bir sıralandırmaya tabi tutacak olursak, iman vazife ve ahlak olmak üzere üç ana bölümde toplamak mümkündür. Bunlarla içiçe olan diğer mükellefiyetleri şöyle tertip ve tafsil edebiliriz
-Mükellefiyetten önce mükellefiyetler,
-Mükellefiyetle birlikte devam eden mükellefiyetler.
-Mükellefiyetlerin birbirleri ile mukayesesinde, önceliği bulunan mükellefiyetler.
-Yapılan vazifenin makbul ve mahbup olması için dikkat edilmesi gereken mükellefiyetler.
Kuran’ı Kerim’in ayetlerinde ve Hadisi Şerif’lerde emir sığası ile getirilen mükellefiyetler, ciddi bir incelemeye tabi tutulacak ve tefekkür süzgecinden geçirilecek olursa, iman etme vazifesi, diğerlerinden önde gelmektedir. Ashaptan Cündüp bin Abdullah meseleyi şu ifadeleri ile gün ışığına çıkarmaktadır. Biz yetişmiş güçlü delikanlılar olarak Rasülullah ile beraberdik, Kuran okumayı öğrenmeden önce imanın esaslarını öğrendik. Daha sonra Kuran’ı öğrendik de onun ile iman yönünden bilgimizi artırdık.
Bu lazimeye dikkat be riayet edilmeyecek olursa yapılacak iş, Allah katında makbul Olmaz. Bu gerçeği matematikle ilgili bir örnekle perçinlemek istiyoruz. Sıfırların ifade edeceği değer, önündeki rakama göredir. Birden dokuza kadar olan sayıların biri sıfırın önünde bulunmazsa, ne kadar çok sıfır olursa olsun hiçbir değer ifade etmez. Bunların Yanyana dizilmesi, alt alta sıralanması veya yığın halinde bulunması neticeyi değiştirmez. İman sıfırların önündeki rakam gibidir. Kulların yapacakları işler, bu cevherin bulunması ile kıymet ve değer kazanır. Aksi halde yapılan işlerin Allah katında bir kıymeti Olmaz.
İslam dininin getirdiği iman mükellefiyetini kabule yanaşmayan kimselerin, yapacakları işlerin değersizliği, bir ayeti Kerime de şöyle açıklanmaktadır. O küfredenlere gelince onların amelleri, dümdüz ve engin çöllerdeki bir serap gibidir ki, susayan onu bir su sanır. Nihayet o, buna vardığı zaman onu bir şey olarak bulamamıştır. (Nur. 39)
Rablerini küfrü- inkar edenlerin misali şudur: Yaptıkları işler, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi ellerine geçiremezler. İşte bu Hakk’tan uzak sapkınlığın tam kendisidir. (İbrahim. 18)
İslam dininin emrettiği iman’ın makbul ve sahih olmasında üç şart vardır:
1- İman, yeis halinde bulunurken kabul edilmiş olmamalıdır.
2- İtikadi esasları tasdik eden kimse, zarurât-ı diniyyeden bir şeyi inkar veya tekzip alametlerinden bir şeyi ihtiyar etmemelidir.
3- Dini hükümlerin cümlesini güzel görüp, hiç birinin ifasında inat ve kibre dayalı direnme göstermemelidir.
Her nasıl olursa olsun, Yeterki bir iş yapılmış olsun anlayışından hareket etmek, yanlışa saplanmak olur. Her işin İslami ölçüye uygun olarak ifası, yapılacak vazifelerin makbul ve mahbub olmasına zemin hazırlar. Dikkatten uzak tutulması gereken cihet bu olmalıdır.
Mükellefiyetlerimizi bir sıralandırmaya tabi tutacak olursak, iman vazife ve ahlak olmak üzere üç ana bölümde toplamak mümkündür. Bunlarla içiçe olan diğer mükellefiyetleri şöyle tertip ve tafsil edebiliriz
-Mükellefiyetten önce mükellefiyetler,
-Mükellefiyetle birlikte devam eden mükellefiyetler.
-Mükellefiyetlerin birbirleri ile mukayesesinde, önceliği bulunan mükellefiyetler.
-Yapılan vazifenin makbul ve mahbup olması için dikkat edilmesi gereken mükellefiyetler.
Kuran’ı Kerim’in ayetlerinde ve Hadisi Şerif’lerde emir sığası ile getirilen mükellefiyetler, ciddi bir incelemeye tabi tutulacak ve tefekkür süzgecinden geçirilecek olursa, iman etme vazifesi, diğerlerinden önde gelmektedir. Ashaptan Cündüp bin Abdullah meseleyi şu ifadeleri ile gün ışığına çıkarmaktadır. Biz yetişmiş güçlü delikanlılar olarak Rasülullah ile beraberdik, Kuran okumayı öğrenmeden önce imanın esaslarını öğrendik. Daha sonra Kuran’ı öğrendik de onun ile iman yönünden bilgimizi artırdık.
Bu lazimeye dikkat be riayet edilmeyecek olursa yapılacak iş, Allah katında makbul Olmaz. Bu gerçeği matematikle ilgili bir örnekle perçinlemek istiyoruz. Sıfırların ifade edeceği değer, önündeki rakama göredir. Birden dokuza kadar olan sayıların biri sıfırın önünde bulunmazsa, ne kadar çok sıfır olursa olsun hiçbir değer ifade etmez. Bunların Yanyana dizilmesi, alt alta sıralanması veya yığın halinde bulunması neticeyi değiştirmez. İman sıfırların önündeki rakam gibidir. Kulların yapacakları işler, bu cevherin bulunması ile kıymet ve değer kazanır. Aksi halde yapılan işlerin Allah katında bir kıymeti Olmaz.
İslam dininin getirdiği iman mükellefiyetini kabule yanaşmayan kimselerin, yapacakları işlerin değersizliği, bir ayeti Kerime de şöyle açıklanmaktadır. O küfredenlere gelince onların amelleri, dümdüz ve engin çöllerdeki bir serap gibidir ki, susayan onu bir su sanır. Nihayet o, buna vardığı zaman onu bir şey olarak bulamamıştır. (Nur. 39)
Rablerini küfrü- inkar edenlerin misali şudur: Yaptıkları işler, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi ellerine geçiremezler. İşte bu Hakk’tan uzak sapkınlığın tam kendisidir. (İbrahim. 18)
İslam dininin emrettiği iman’ın makbul ve sahih olmasında üç şart vardır:
1- İman, yeis halinde bulunurken kabul edilmiş olmamalıdır.
2- İtikadi esasları tasdik eden kimse, zarurât-ı diniyyeden bir şeyi inkar veya tekzip alametlerinden bir şeyi ihtiyar etmemelidir.
3- Dini hükümlerin cümlesini güzel görüp, hiç birinin ifasında inat ve kibre dayalı direnme göstermemelidir.