İslamda Kader İnancı Nedir ne Demektir ?

zxzx

Yeni Üye
Üye
İslamda Kader İnancı Nedir ne Demektir ?

İslamda Kader İnancı Nedir ne Demektir ? Kadere nasıl bakmalıyım ?

Herşey Allah'ın dilemesiyle oluyorsa zinada mı böyle oluyor? Allah ne yapacağımızı önceden biliyorsa böyle imtihan olur mu? Allah'ım bizi kötü yola düşürme diye dua ediyormusunuz, ediyorsanız soruyorum; sizi kötü yola düşüren Alah'mı ki böyle dediniz. Hayır şer Allahtan mı, zina yapmak şer mi, zina yapmak Allahtan mı, hani hayır şer Allahtandı?


Sınava giriyorsunuz dua ediyorsunuz. kazanmayı bana nasip et. Ama sınavda size sorsam seçenek işaretlerken Allah sana müdahale ediyor mu, yoksa hür irade sahibimisin? sen diyorsun ki "hürüm" soruyorum: öyleyse neden dua ediyorsun "Allahım bana sınavı kazanmayı nasip et" diye? Madem sınavda sana karışmıyor, o zaman nasıl kazandırıyor sana sınavı?

Allah geleceği değiştirebilir mi? evet dersen, değiştirme kararını alacağını ezelden biliyor muydu? evet dersen, soruyorum: ne değişti o zaman?

Allah yaratacağını önceden bildiği eylemleri, yaratmayabilir mi?

Allah yeyip içer mi. yemezse delil nedir? yerse bu ilahlığına halel mi getirir

Allahın olacağını bildiği bir olay başka türlü olabilir miydi? hayır derseniz siz başka türlü olamayacak eylemleri yaptığınızı söylerken mi hür iradenizi savunuyorsunuz?

Allah olacak olayları önceden bilir mi? bilirse, Allahın olacağını bildiği eylemin meydana gelmesi zorunlu mu değil mi? değil dersen, Allahın ilmi yanlışa döndü demiş olursun. zorunlu dersen, kul zorunlu olarak meydana gelecek eylemleri yaparken mi hür irade sahibidir?

Allaha söven kişi de, Allaha sövme düşüncesini yaratan Allah mıydı?

şer Allahtansa şerri Allah mı yaptırmış oluyor

dua etmek kaderdense dua etmenin ne anlamı var

Allah her varolanı görürse kendide var madem öleyse kendinide görürmü

Allah ahirette görülecek diyorsunuz peşine Alah cisim değil şekli yok diyonuz. soruyom şekli olmayan nasıl görülebilir. madem peygamberimiz Allahın görüleceğini söyledi öleyse Allahın şekli var demektir.
bilgi için googleden ara "kursatotcu" forumlarda yazdım

kötülükler Allahtanmı evet dersen zinada mı Allahtan? buna cevap olarak: "kul ister Allah yaratır" derseniz, derim ki: peki o isteği yaratan kim? Allah mı yoksa kulun kendisi mi? yani cüzi irade yaratılmış mıdır? sizin mezhebiniz olan maturidilik yaratılmamıştır der.

içki Allahın verdiği bir rızıktır diyen varmı

günah işlemek kadermi

önceden alnımıza yazılan şeyleri yapıyoz diyen böle hür irade olurmu diyen varmı

hırsız rızkınımı yiyor
hareketlerimizi Allahmı yaratır yoksa bizmi, Allah yaratırsa bizim özgür irademiz kalırmı

zina hareketinin yaratıcısı Allahmı, Allah derseniz zorla zina yaptırmış olmuyomu

dua ediyosunuz istediniz şey kaderde varsa zaten meydana gelecek kaderde yoksa zaten
meydana gelmeyecek öleyse neden dua ediyonuz

Allah hareket edermi etmezmi

kulun neyi seçeceğini Allah ezelde mi seçti

kul zina etmek istese, bu düşünceyi Allah kulda yarattı diyemi düşündü

kulun Allaha sövme düşüncesini Allah mı yarattı

Allah ezelden bugüne sonsuz zamanı aşıp nasıl gelebildi

Allah düşüncelerimizi yarattığı içinmi öle düşünürüz

Allah yalanı yaratan mıdır

Allah napcamızı önceden biliyosa böle sınav olurmu

herşey Allah’ın dilemesiyle mi olur? Zina yapanlar var, Allah’a sövenler var Bunlarda mı Allah’ın dilemesiyle oldu? hani herşey Allahın dilemesiyle oluyordu ya

Kadere hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanıyor musunuz?
Zina yapmak şer midir? Zina yapmak Allah’tan mıdır? Hani, hayır ve şer Allah’tandı ya

içki rızıksa rızıkda Allahtansa içkiyi içiren Allahmı oluyor

sizinle, Allaha inandığını söyleyip, kaderi inkar eden kişi arasında ne fark var o da siz de özgür iradeyi savunuyonuz

"Allah’ım bizi kötü yola düşürme, yolumuzu saptırma" diye dua ediyor musunuz?
Demek ki bizi kötü yola düşüren ve yolumuzu saptıran kimmiş?

Bir insan çalıntı yiyeceklerle yaşarsa, bunlar ona Allah’ın verdiği rızık mıdır?

Rızık Allah’tan mı? İçki içmek rızık mı? İçki içmek Allah’tan mı? ehli sünnet içki rızık der

16 / 93 Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir, yaptığınız işlerden sorumlu
tutulacaksınız ( kuranda nahl suresi 93 üncü ayet bu, bak hem saptırıyor hem de sorumlu tutuyor

7/179 And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık… ( kuranda araf suresi
179 uncu ayet bu,

2/7 Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde vardır ve
büyük azap onlar içindir ( kuranda bakara suresi 7 inci ayet bu, bak onları hem mühürlüyor
hem de onlara iman etmeyi emrediyor

17/46 (Kuran ı) anlarlar diye kalplerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk
(kuranda isra suresi 46 ıncı ayet bu, kuranı anlamasınlar diye kalplerinin mühürlendiği
söyleniyor ya, hem de onlara kurana inanmaları emrediliyor değil mi,

Resulullah dedi ki: “Hayrı (iyilik) ve şerri (kötülük) ile kadere iman etmeyen kimseyi Allah ateşte yakar (Ahmed bin hanbel)

Peygamberimiz dedi ki: Biriniz kaderin hayrına da, şerrine de iman etmedikçe iman etmiş olmaz Başına gelecek olanın mutlaka geleceğini, başına gelmemesi mukadder olanın da mutlaka gelmeyeceğini bilmedikçe (iman etmiş sayılmaz) (Tirmizi)

Peygamberimiz dedi ki: “Allah gökleri ve yeri yaratmadan ellibin yıl önce, Arşı su üzerindeyken yaratıkların kaderlerini yazmıştır (Tirmizi, Müslim)

Peygamberimiz dedi ki: ”Kul yetmiş sene cennetliğin ameli gibi amel eder Hatta herkes onun cennetlik olduğunu söyler Öyle ki aralarında manen bir karış mesafe kalmaz Sonra mukadderatı galebe çalar da cehennem ehlinin işini yapar ve cehenneme girer (Buhari, Müslim)

Peygamberimiz dedi ki: “Said ( cennetlik) annesinin karnında said olandır, bedbaht (cehennemlik)da annesinin karnında bedbaht ve şaki olandır” (Müslim)

Ömer “Ya Resulullah buna göre şimdi biz olmuş bitmiş, hükmü verilmiş bir şeye göre mi amel ediyoruz (çabalıyoruz), yoksa henüz hükmü verilmemiş bir şeye göre mi amel ediyoruz? Bunun üzerine Hz Peygamber de “(Yazılıp) bitirilmiş bir şeye göre ey Ömer Kalemler (onu yazıp) kurumuş, kaderler onunla cereyan etmiş (ona göre meydana gelmiş) Fakat her insana yaratıldığı şey kolaylaştırılır (Müslim)

Peygamberimiz dedi ki: : “(Kader) kalemi, kıyamete kadar olacak şeyleri yazıp kurumuştur (bitirmiştir)“ (Buhari)

Peygamberimiz dedi ki: : “Allah var iken hiçbir şey yoktu Daha sonra O, Levhi yarattı ve kıyamete kadar gelecek olan bütün mahlukatın hallerini ona kaydetti” (Buhari)

“Müzeyne veya Cüheyne kabilesinden bir adam sordu: “Ey Allah’ın Resulü, hangi işi yapıyoruz, olup bitmiş (levh-i mahfuza kaydı geçmi 351 bir işi mi yoksa (henüz levh-i mahfuza geçmemi 351 şu anda yeni başlanacak olan bir işi mi? Resulullah: “Olup biten işi” dedi Adam - veya cemaatten biri - yine sordu: “Öyleyse niye çalışılsın ki?” Hz Peygamber şu açıklamada bulundu: ”Cennet ehli olanlara cennetliklerin ameli müyesser (kolaylaştırmak) kılınır, ateş ehli olanlara da cehennemliklerin ameli müyesser kılınır” (Ebu Davud)

''' Resulullah dedi ki: “Allah’ın dilediği oldu, dilemediği olmadı” (Ebu Davud)

Peygamberimiz dedi ki: "Kul, hayrıyla (iyilik), şerriyle(kötülük) kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz"
(Tirmizi)

Aişe anlatıyor: "Bir çocuk ölmüştü Ben: "Ne mutlu ona! Cennet kuşlarından bir kuş oldu!" dedim Peygamber "Sen Allah ın cenneti de cehennemi de yarattığını, beriki için de öteki için de ahali yarattığını bilmiyor musun?" dedi (Müslim)

Siz bu yazıları okumadan önce Allah bu yazıyı okuyacağınızı biliyor muydu, bilmiyor muydu? “Biliyordu” derseniz, soruyorum: Bildiği gibi olmasını mı diledi
yoksa bildiğinin aksine olmasını mı diledi? "Bildiği gibi olmasını diledi" derseniz, sizin bu yazıyı okumanızı Allah’ın irade etmiş olduğunu kabul ettiniz demektir ve siz Allah’ın irade ettiği bir fiili, hareketi engelleyebilir misiniz? "Hayır engelleyemem" derseniz, demek ki siz bu yazıları Allah’ın zorlamasıyla, mecburen, tıpış tıpış okudunuz Ne dersiniz bu işe?

Tercihlerin mahlukmu ( yaratılmış mı) değilmi onu söle. mahluksa onu yaratan Allalh mı. Allah ise Allahın sende yaratmış olduğu düşünceyi düşünmüş olmadın mı. evet dersen Allahın sende yarattığı düşüncenin meydana gelmesini engellemeye kadir olabilir misin. olamam dersen. düşünmemeye kadir olamadığın bi düşünceyi düşünürken. nasıl özgür oldunu iddia edersin

- Allah ezeli ilminde bir yere, bir zamanda yağacağını bildiği bir yağmuru; isteseydi yağdırmayabilir miydi? evet dersen, yağmurun yağacağına ilişkin ezeli ilimde, yanılma olmuş oluyor mu, olmuyor mu?
oluyor dersen. derim ki Allah'ın ilmi yanlışa döner mi? dönmez dersen. Allahın olacağını bildiği bir olayı yaratmamazlık edemeyeceği ortaya çıkmış oluyor. Yani geleceği Allah da değiştiremiyor. Sonradan karar değiştirir, denirse. soru: son vereceği kararı ezelde biliyor muydu? evet dersen gördüğün gibi hiçbir şey değişmiş olmuyor.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Kesintili zamanlarda Kesinliği bozmamalı hak yolunda.
Ve o yolda en Kestirme yoldur takva.
Takvadır, eresin ki Keskin göresin. Kesiklere merhem ondandır ruha
Her Kesimden olabilirsin fakat bütün olduğun Kesinliğini değiştiremezsin
Kestirebildiğin kadarını görür ve Kesişebildiğin kadarıyla anlarsın.
Boş gözlerle bakma, gönlünle Kes ve her daim kısa Kes.



Geçmişten bugüne insanoğlu bir soru üstünde hep anlaşmazlığa düşmüştür. Gerçek nedir ? Neden buradayız ve ne yapmaktayız ? Bu konuda her daim ayrımlar ve karmaşıklıkların izinden gidildi. Fakat bütüne bakmak herkesin tercihi değildi. Şüphesiz gerçeğe giden yol bu bütünün ‘’Kesişim’’i ve ‘’Kesişim’’in kendisi içindeydi.. Ve şüphesiz İslamiyet ‘’kesişim’’ ler içindeydi.

Bu anlatacaklarımı daha önceden bu şekliyle duymamış olabilirsiniz! Fakat çok tanıdık hatta içinizden geldiğini de inkar edemezsiniz. Çünkü bu öz, hakiki bilgidir. Özünüzde var olandır. Bu konuda sizlere İslamiyet ile ışık tutmaya çalışacak, Kuran içerisinde ki gerçek manalardan söz edecek fakat belirttiğim gibi bu ve bundan sonra gelecek tüm yazılarım içerisinde başka konulara da ait, ilme dahil olan yada olmayan doğru alıntılar ve yanlış olanların eleştirileriyle de yazılarımı sürekli tutacak ve bu aktarımlarda da en ‘’Kestirme’’ yollardan devam edeceğim.

Yazıma ilk önce (başlangıç) yaratılış ile başlayacağım ve akabinde her konunun içine yansıttığım çeşitli aktarımlarla da bir bütün oluşturmaya çalışacağım. Sizlere bahsetmem gereken bir konu ise; yazımda üzerinden geçtiğim konuları akabinde ki konularla sürekli bir kesişim ile geliştireceğimdir. Bu yüzden sabırsızlık ve önyargı göstermemenizi önemle rica ediyorum.

Başlangıç :
Başlangıcı ve sonu olmayana dahil oluşumuz, ve bunun bir amaç teşkil etmesi Kuran da ki Adem(a.s.) ın cennetten kovulmasıyla ile ilgili ve çeşitli ayetlerde gizli bir şekilde bizlere sunulmuştur ve bu gizler ‘’Kesinlik’’le matematiksel değil, sadece mana, anlayış iledir.

Önce birkaç ayeti kısaca incelememiz gerekmektedir.

Bakara 35 ve 36 da kısaca derki; Allah Adem’i uyardı ve dedi ki, bu meyveden sakın yemeyin. Eğer yerseniz zalimlerden olursunuz. Şeytan onları kandırarak haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları cennetten çıkarılarak bir mücadele alanına(dünyaya) sürüklendiler.

Bakara 30 da şöyle der; Hatırla ki Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar; bizler hamdinle seni tespih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah’da onlara; sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.

Bakara 31 : Allah Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip; Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildiri, dedi.

Bakara 32: Melekler : Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz Alim ve Hakim olan sensin, dediler.

Bakara 33: (bunun üzerine) Ey adem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini anlatınca; Ben size muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sıraları) bilirim.

Dünya hayatı, Allah’ın bunu dilemesiyle başlamıştı zaten. O dilemişti ve bu dileği üzerine Şeytan Adem’i kandırmıştı. Adem’in o ağaçta yenilecek meyvenin neden yasak olduğunu anlaması gerekirdi ve tabi bunun bir savaş olduğunu anlaması içinde ilk yenilgiyi almış olması. Bunun nedeni cevabın kendisinde idi zaten. Anlayışın kendisinde.

Ve bizi meleklerden ayrı kılmak için Ruhundan, anlayışından üfledi ki bize verdiği ilimde(eşya ilmi) budur. Burada eşyadan maksat şudur; Eşya maddesel bir araçtır. Bazı işlerimiz için gerekli olan eşyadır, fakat mana ( anlam) aracı bir eşya olarak nitelendirilebilir ve eşyada da manayı görmek anlayış gerektirir. Çünkü anlayışta gerekli olan eşya o eşyadaki manadır. Anlayış manayı kavramamızı sağlar ve manada anlayışı kuvvetlendirir.. İnsanoğlu bu dünyada anlayış için vardır, anlayışın olması için her şeyin ve kavramların var olması gerekirdi. Ve Kuran da ki ayetlerde de belirtildiği gibi, evreni genişletmekte olan sebeplerden biri de anlayışımıza anlayış katmamızdır. Anlayışın var olabilmesi için çok şeyi var kılmak gerekli idi. Bu savaşta Allah’ın adalet kavramının var olabilmesi içinde şeytanın vazifesi olması gerekirdi, yoksa ne haşa şeytan Yaratıcısına karşı çıkabilsin. Sonuçta o bir melekti ve ona öğretilenler dışında bir şey bilmezdi değil mi? Hiçbir şey O’ndan habersiz değildir. Aranızda, ‘peki bu dünyada adalet var mı ki’ diyenler olacaktır elbette! Peki seni yaratıp bu soruyu sormana dahi imkan veren Rabbinin adaletsiz olması daha mı iyidir? Sen adaletsiz bir yaratıcının adaletli kulumu olacaktın ki? Eğer bu anlayış gereği ve bu gereğin gerekli adaleti olmasaydı sen bu adaletten söz edebilir miydin? Sabredin ve anlamaya gayret gösterin.

Tatlıyı anlamamızı sağlayan acıdır. Sevabı bilmemize vesile olan günahlardır. Hiç şüphesiz anlayış bunların arasındaki ‘’Kesişim’’ dedir. Amaç yolun kendisidir ve bu yol anlayış yoludur. Kuran da da her daim anlayıştan söz edilmiştir.. Dünyada ki bunca kötülüğe ve ‘anlaşmazlığa’ müdahale etmeyen Rabbim (etmedi çünkü anlayışın hakikatini anlamamız için de anlaşmazlığı anlamamız gerekirdi) işte bize gerekli olan bu amaç için özgür bir alana müsaade etmiştir. Müdahale etmez demek etki etmez demek değildir!

Ve akabinde Bakara 37 de şöyle der; ‘Bu durum devam ederken Adem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.’

Müdahale yoktur fakat nasıl vesvese var ise tabi ki ilhamda vardır. Eğer gönlünüzü Rabbinize açar ondan yardım diler yani Kestirme yoldan onunla Kesişirseniz o size gerekli olan çözümü zaten sunacaktır.

Hak tarafından gelen bir cezbe, iki cihanın işine bedeldir. Hz. Muhammed(s.a.v.)

Ona döndürüldüğümüz vakit anlayışımız kadarıyla onunla oluruz. Ötesi bir şans daha istemektir. Fakat böyle bir reenkarnasyon süreci tamamen uydurmadır.

Zamana bizi var kılan desek varlığı, varlıkta da bir amacı sorgularız. İşte o amaçta da varlığı ve yaşamı meydana getiren zamanın gerekliliğini buluruz. Amaç hepliği gerekli kıldı, amacı yerine getirmekte hiçlikle mümkün. Hiç olduğumuz kadar hepizde aynı zamanda. Bu kesişim, bir süreci (zamanı) gerekli kıldı. Ve herşey zaman ile mümkün..

Ve tüm bunlar şüphesiz sevgiden ,sevginin kendisinden meydana geldi. Allah sevgici değil sevginin ta kendisidir. Eğer o anlamamızı istediyse, bu muazzam bir sevginin göstergesidir.

Kader ;
Kader konusunda geçmişten bu yana bir çok fikri ayrılık yaşandı ve bu ayrılıklar ateist bir kardeşimizin iddialı bir sorusunu meydana getirdi. Soru ; eğer Allah her şeyi önceden biliyor ve önceden yazdıysa bizlerin özgür iradesine ne oldu. O zaman bizler oyuncuyuz. Ya da özgür irade var ve seçimlerimizi biz yapıyor isek bu noktada da Allah her şeyi bilemez demektir. Soru gerçekten mantıklıydı. O vakitler verdiğim cevaplar ne beni nede onu tatmin etmişti. Verdiğim cevaplar arasında yolların belli olduğunu fakat seçimleri bizim yaptığımızı dile getirmiştim fakat olay yine seçimlerimizin de Allah tarafından bilinememesi ya da biliyor dediğimde ise özgür irade kavramının yok olmasına getiriyordu konuyu.

Ya özgür iradeye yada kadere odaklı cevaplar vermek yerine bunların ‘’Kesişim’’ine baktığımızda ise bu konuda Hakikatin ‘’Kesişim’’ in ta kendisi olduğunun farkına varırız.

Bildiğimiz üzere Allah boyut kavramının tamamen dışındadır. O bütündür. O tekliktir. O birdir ve bizler o ‘’Bir’’in içinde ‘’Birlik’’teyizdir. Bizler ondan ayrı değil onun içinde var olanızdır. Onu bizden ayrı göklerde bir idareci olarak düşünmek şüphesiz onu putlaştırmaktır. O düşüncelerimizin de içindedir. Ondan gizli hiçbir şey mevcut değildir Kabul etsek te etmesek te bir şekilde birbirimize bağlıyız ve birlikte yol almaktayız. Kararlarımız ve eylemlerimiz birbirimizi etkilemektedir. ( günümüz bilimi bu etki durumunu Kelebek Etkisi olarak adlandırmıştır )

İşte bu noktada, Uyguladığımız eylemler ve hatta vereceğimiz kararlar, bu kararların başka kararlar ve yeryüzü hareketleri ile benzeri her türlü ‘’Kesişim’’i Rabbimiz sonsuz ilmiyle en doğru şekilde ‘’Kestirebilendir’’

Her an verdiğimiz kararlar yada uyguladığımız eylemler bizler için ortak bir gelecek oluşturmaktadır. Her an değişen ve değişmekte olan tüm olası gelecekleri yani kaderi, Rabbimiz en doğru şekliyle ‘’Kestirebilen’’ ve etkisini (ilhamını) bu doğrultuda gösterebilendir. Şüphesiz bu onu yazılmış ya da belirsiz bir kader anlayışından daha Yüce kılardı. Tüm olasılıklar Allah katındadır. Rabbim ‘in isteyip te değiştiremeyeceği hiçbir kader yoktur. Asıl soru bunu sizin isteyip istemediğinizdir. Günümüz biliminden bu konuya bir örnek verecek olursak ; Hollandalı fizikçi Hoft atomun hareketini 43 saniye önceden bilmiştir. Yani olasılıklar üzerinden kestirebilmiştir. Allah’ın sonsuz ilmi ve bilgisiyle neleri bilebileceğini anlamaya insanoğlunun asla gücü yetmez. Kestirebildiğim, Allah’ın ilmini asla kestiremeyeceğimizdir.

Birlik ;

Allah bir çok gizini birlik duygusunun içinde saklamıştır. Geçmişten bugüne şeytan bizleri bu duygudan mahrum bırakmak adına bizleri önce milletlere, daha sonra Kuran’dan önceki kitapları bozdurarak Dinlere, Dinler içinde anlaşmazlıklar çıkartarak mezheplere, yeni revaç siyasi partilere ve hatta ekonomik sınıf ayrımlarıyla vb. hareket etmiştir. Şu an bu sorunları teşkil eden konulara derinlemesine girmeyeceğim fakat bu konuda ki çözümü kesişim ile beraber halledeceğiz.

İnsanları birbirinden ayıran en önemli özellikleri fikirleridir. Bu ayrımlar ayrılık olarak değil, bütünün çeşitliliği ve bu çeşitliliğin gerekliliği olarak nitelendirilmelidir.

Farklı görüşlere sahip olmanın ayrılıkları getirmesiyle bir sonuca varılamaması ya da varılan sonucun herhangi bir tarafı mutsuz etmesi durumunda Adaleti sağlayacak tek şey ‘’kesişim’’dir.

Örneğin; bir prof. doktorsunuz ve bir çiftçiyle bir araya gelmiş ve bir işe kalkışmışlar. Haliyle ne doktor çiftçiyle tam uyuşabiliyor nede çiftçi doktorla. Yapmanız gereken sohbeti kesmek mi yada karşınızdakini kendinize uydurmak mı? Tabi ki de hiçbiri. Yapmanız gereken bildiklerinizi karşınızdakinin alabileceği seviyede kesiştirerek aktarmak, ve bu aktarım sonucunda bir noktada kesişmenizdir. Ve bu kesişimde az da olsa fedakarlık gerektirir.

Her ‘’Kesim’’ den olabiliriz, fakat bu bütün olduğumuz ‘’Kesinliğini’’değiştirmez.

Bilinç ve Farkındalık ; bu konuya bir örnekle ; Sigmund Freud dan sonra günümüzde yaygınlaşan bilinçaltı , bulanık bilinç ve bilinç kavramlarından yola çıkacağım. Kısaca Freud derki; bilinçaltının farkında değilizdir. Bilinçaltının farkına ancak hipnozla varılabilir tezini sürer.

Asıl olan; yeterli bilinçsizlik yüzünden bilincimizden arta kalan boşluklardan oluşan bir zihin işlem merkezidir bilinçaltı. Ve buda bilinçaltı değil aklımızın arka yüzüdür. Eğer yeteri kadar bilince sahip olabilirsek, bilinçaltımızı bilincimizin yettiğince gün yüzüne çıkarabilir ve onu da bilincimize dahil edip sorunları giderebiliriz, bu sorunları ancak kendimiz halledebiliriz çünkü kendi bütünümüzü bir tek biz görebiliriz ve başkasının yapabileceği yanlış bir müdahale edinimlerimizi kaybetmemize sebep olabilir. Bu konuda ise düşüncelerimizin izinden gitmeliyiz.. gerçeği arayışta bu noktada başlar.! Kötü düşünceler daima var olacaktır, yada karşımıza çıkacaktır bizi biz yapan ise seçimlerimiz olacaktır.

Farkındalık ise bizleri geçmişin acıları ve geleceğin kaygılarından uzak tutmaya çalışır, geçmiş ve geleceği tamamen bir kenara bırakmamızı ve anda kalmamızı söyler. Evet geçmiş acılarını ve gelecek kaygılarını bir kenara atmalıyız, fakat bizi biz yapan gerçekleride göz ardı edemeyiz! Anda kalmak bizi vesveseden de uzak tutar fakat bilinçaltı işlem merkezini bir kenara bırakamaz çünkü bu işlem bizim isteğimizin dışında gerçekleşir. Ve bu sorunları kökünden halletmedikçe büyük bir paranoya içerisine düşebiliriz. Anda dahi olsak an içinde çevremizde olanlar üzerinden bir şeyler kurgulamaya devam eder zihnimiz. Beyin bir şekilde işlem yapacaktır, çünkü buna programlıdır. Bizim yapmamız gereken, işlemin hangisi olacağına karar vermektir. Eğer kontrolü devir alır ve bilinçaltının kararlarına müsaade etmezsek çevremize ya da içimizde duyduğumuz farkındalıkta hiçbir şekilde vesveseye düşmeyiz. Çünkü seçimini yaptığımız konunun farkındayızdır ve bu farkındalık bize büyük bir bilinç kazandırır. Nefse her daim galip gelende kontrolü elden bırakmamaktır zaten değil mi?. En önemli farkındalık ise kalbimizin farkındalığıdır.! O her şeyi gözlerinizin de üstünde görebilir.

Bilinç mutlaktır, o daimdir, bizler Allah’ın mutlak bilinci içerisindeyizdir. Bizler bilince dahil olduğumuz kadar bilinçliyizdir. Yani mutlak olandayız demekle aynı manadadır bilinçli olmak.

Örneğin; 5 yaşında ki bir çocuğun tam bilinci ile 25 yaşında ki tecrübe sahibi birinin az bilinci tabi ki de bir değildir! Büyük olan kişi tecrübeleriyle bütünün bilincinde ve mutlak bilincinde dahilindedir ki doğruyu ve yanlışı edinimleri ile de çocuktan daha iyi görebilmektedir. Bu sebepten ‘İslamiyet’ anneye ve babaya verilen saygının önemini her daim vurgulamaktadır. Çünkü tecrübe de söz konusudur bu noktada. Fakat anne ve babaların, evlatlarının da bir anlayış ve tecrübe sahibi olabileceklerini göz ardı etmemeli(ki günümüzde bu hızlı bir şekilde oluşmaktadır) ve her daim karşılıklı anlayış göz etmelidirler. Bu konu üzerinde Hz Ali şöyle demiştir. ‘Çocuklarınızla 7 yaşına kadar oynayın, 15 yaşına kadar arkadaş olun. 15 yaşından sonra mukayese edin’.

Bilince, yaşanmış tüm tecrübeler ve bunlardan edindiğimiz anlayışlarda dahildir. Bilinç bütünle ilgilenir, o yönlendirilemez, biz yönleri ancak onunla gözetiriz. Bizler Allah’ın mutlak bilinci içerisinde var olanızdır. Ve bizler, bizleri biz yapan gerçekleri, geçmişimizi, tecrübelerimizi tamamen göz ardı eder ve silersek anda karşılaştığımız durumlarda ne geçmişten referans edebilir ne de ‘’Kestirebilme’’ yeteneğimiz ile olası geleceği öngörebilirz.

Geçmiş tecrübelerimiz anda yaşanan olaylara zihin işlemleri tarafından önyargı oluşturabilir. Bunu da zihin ve zihindeki farkındalık düzeyi ile yakalayabiliriz ki nefis te en çok burada etkilidir. Aslında yapmaya çalıştığı önyargı oluşturmak değil olasılıkları önünüze koymasıdır. Adı üstündedir ki bunlar olasılıktır ve bu olasılıklara ‘’Kesin’’ gözüyle bakamayız. Bu karşınızda ki birine güvenmekle alakalı dahi olsa o kişininde nefsi ile savaş halinde olduğunu ve bu savaştaki olaylarının hangisinde galip hangisinde mağlup çıkacağını bilemeyeceğimizide göz ardı edemeyiz.
Nefis ;

Bu anlayış yolundaki en büyük temel taşlardan biridir nefis. Ve anlayışta en çok bu noktada gereklidir. Bunlar birbiriyle kesiştikçe gelişirsin. Anlayışınla birlikte nefsinde artar, tabi anlayışında artar. Nefsini bilen Rabbini bilir. Nefsini tanımak Allah’a ulaşmakta en ‘’Kestirme’’ yoldur ki takva da bu süreci hızlandırmak adınadır. Fakat bundan önce yine bahsettiğim gibi seçim yapmak gerekir ve seçimlerin en hayırlısı Allah’a ulaşmayı dilemektir. Ve buda onun en uygun gördüğü yoldan ,yani Kuranı okumak ve tefekkürle anlamaya çalışmaktan geçer. Tövbeni bozma ve korkma bu yolda, Rabbim yanında olduktan sonra.

Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah’ta onu sever. Hz. Muhammed(s.a.v.)s

Nefis size zihniniz vasıtasıyla ulaşır. Bilinç içerisinde kontrollü bir tutum onun en büyük düşmanı olacaktır. Nefis seni her daim anlamaya çalışıyor, çünkü bu bildiği tek vazifesi. Ve senin de onu anlamaya çalışman gerekir, buda senin vazifen. Onu göz ardı etme , gözet. Çünkü o seni reddedişlerin ve anlayışınla birlikte nihai kurtuluşa ulaştıracaktır. Kontrollü bir tutum ve davranış yani iraden, seni aceleden, hırstan rehavetten uzak tutar ve anlayışın için gerekli olan zihninin, bilincin ile olan bağlantısını zedelememeni ve bilincin daha da farkında olmanı sağlar. ve mutlak bilincin ne kadar farkında olursan sevginin mahiyetini o kadar iyi kavrarsın. Nefis Adalet kavramının var olması adına da vardı, adalet de Hak etmek kavramının var olması için.

Bir gül ağacı ve sizde gül boyundasınız farz edin. O dikenler sizin güle ulaşmanız için bir engelde olabilir Güle ulaşmanız için bir basamak ta. İşte bu seçim sizin kaderiniz olacaktır.


Şeytanın çeşitli öğretiler adı altında ki oyunlarının birkaçının ifşaları;

Yahudi Kabala sı ; kabalada der ki, bu realiteyi 2 ana unsur oluşturur. Almak ve ihsan etmek-vermek.İyilk etmek arzusu vermek arzusu yarattığı için yaygın kullanılan adı ‘yaradan’ dır der. Ve başlangıçtaki tasarlayan(ki burda Allah’tan bahsediyor) gibi tasarlayanlar olabileceğimizi söylüyor. Burda ilk etapta şeytanın en sevdiği tuzaklardan biri olan gizli şirke rastlayabiliriz. Ve burda vermek için almak dedikleri yöntem aslında tamamen almak için sahte bir verme isteği oluşturmasını, bu doğrultuda kişilerin Allah’a menfaat ile yaklaşmasını sağlamak içindir. Ve dine ters gelmemesi içinde bunun bir din olmadığını ve her dinden kişinin uygulayabileceğini söylerler.

Çekim yasası : Son zamanlarda yaygınlaşan bir diğer öğretide Secret , Türkçesi Sır adı altında kitapları basılan ve milyonlar satan Çekim yasası teorisidir. Bu öğretide ise tüm düşündüklerimizin yada sözlerimizin bize geri döndüğünü söyler. Yani kısaca düşündüğümüz yada bilinçaltımız olan her şeyin bize döneceğini ve bunu kullanmamızı söyler . Ve Albert Einstein in ; ‘insanlar ağızlarından çıkan kelimelerinin ve düşündüklerinin evreni dolaşıp onlara tekrar geri geldiğini bilselerdi çok dikkatli olurlardı’ sözüyle de desteklemeleriyle beraber aynı enerjilerin yada enerjiye sahip bireylerin birbirlerini çektiğini savunurlar. Evet bu tez doğrudur fakat gözden kaçırdığımız çok önemli iki nokta vardır.!

1.si Bu oluşum kişinin dışında gerçekleşmez, istemsiz bi şekilde oluşmuş bilinçaltı yada istemli şekilde oluşturduğu zihni kişiyi o noktaya sürükler .

2.si Nefsi inkar edemezsiniz kötü düşünceler her daim karşımıza çıkacaktır. Yada tam bilinç evresi,, yani bilinçaltımızı tamamen yok ettiğimiz bir evrede söz konusu olamaz. Peki ya daha düşüncelerimizin farkında olmadan düşüncelerimizin olması gerektiği fikrini bilinçaltımıza işlersek? İşte bu açıkça Kaos ’un teorisidir.


Horusun gözü (eski mısır inanışı)

Ki bu bölümü çok severim; Wikipedia kaynaklı açıklamada; Horus’un gözü, biçimsel anlamıyla, Tanrı’nın "bir"liğini (tekliğini) matematiksel olarak gösteren bir semboldür. Bu anlam şöyle açıklanır: Bir bütün ikiye bölündüğünde 1/2 elde edilir. Bu da ikiye bölündüğü takdirde 1/4 elde edilir. İşleme bu şekilde hep ikiye bölme ile devam edilirse sırasıyla, 1/8, 1/16, 1/32 ve 1/64 elde edilir. Bunların tümü toplandığında ise 63/64 bulunur. Buradan şu sonuç çıkar: Bir bütün, sürekli olarak ikiye bölünmeye devam edilirse, toplam değerde, sonsuzluk hariç, hiçbir zaman bire, birliğe ulaşılamaz; yalnızca Mutlak (Tanrı) bir’dir. Horus’un gözü “glifler” denilen parçalardan oluşur ki, bu altı parça, sırasıyla, 1/2, 1/4, 1/8, 1/16, 1/32, 1/64’ü ifade eder.

Mantıksal olarak ilk başta tamamen matematiksel bir oyun olduğunu fark ederiz. 8 sayısıyla da aynı işlemi yapsanız aynı sonucu elde edersiniz. 64 ün katlarıyla da.

Ruhsal olarak baktığımızda ise; bütünden ayrılmış tüm bölünmüşlükleri bir araya toplasan da bütünlüğün eksikliği içindesindir. İşte arta kalan o 1 sayısı aslında birliğin eksikliğidir.


Çakralar ;Bir çok öğretide kişinin 7 çakrası bulunduğuna ve bu çakraların Kuran ayetlerinde de yeri olduğuna, ayetlerin manası çarptırılarak dine uygun hatta dinin içinde olduğu gösterilmiştir.

Örneğin müminun 17 de; Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. der. Asıl anlatılmak istenen. Burada ki 7 yolun Allah’a ulaşmakta ki çeşitli basamaklarıdır.

Bakara 7 de; Onların gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Der. (hatta burada kafa gözleri olarak çevirir ve saptırırlar da) Ve bunu da taç çakrası olarak nitelendirmişlerdir.

Kaf 22 ; Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün ‘keskin’dir (denir). Mutaffifin 14 ve Casiye 20 de de kalp çakrasına işaret edildiğini söylerler. hadi 2 çakranın var olduğunu kabul edelim. Diğer 5 çakra nerde?

Bunların haricinde birde auranın renkleri olduğunu Fatir 27 ve Fatir 28 deki dağların ve canlıların renkli olmasını anlatmasından üretmişlerdir. Fatir 28 in devamında iseyalnızca bilginler ondan ürperir demesinde de bu ilme sahip olanların auraları gördüklerini söyler ve yukarıda söyledikleri kalp gözünün, tamamen zıttı bir anlayışla çelişkiye düşerler.. Kalbin göze ihtiyacı yoktur.! Çünkü kendinden ala göz yoktur ki o gözde yine Allah'a aittir.


Reiki : ellerle şifa yöntemidir ki buda çakra düzeninin bilgisini gerektiren bir uygulamadır. Bu konuda ise şunları dile getirmek isterim. Eğer ki böyle bir şey mümkün olsaydı tüm dünya bunun peşinde koşardı. Ve siz sözde şifacılar, böyle bir şifa yeteneğine sahip olsaydınız bunları çeşitli merkezlerde şov amaçlı değil de bundan edindiğiniz o derin ilmi paylaşım içerisinde olurdunuz. Şifa ancak Allah’tan gelir. Kişinin iyileşmeye olan gayreti ve isteği de. Eğer sizi kendisi tarafından iyileştireceklerine inandırırlarsa (ki bu inançla gidersiniz çoğu kez), sizin inancınızla etki ettiğiniz iyileşme sürecini kendilerinin gerçekleştirdiğine inanır ve de şifa sahibinin kendileri olduğunu düşünürsünüz.

Kundalini reiki ; basit anlayışlı fakat en zor ve en tehlikeli olan türevi olarak da bahsedilir. Tehditi çok büyüktür. En başta yaratıcının dişil olduğu vurgusuyla Allah’a haşa cinsiyet koymaya kalkmışlardır. O ‘nun cinsiyeti asla yoktur. Öğretiye gelecek olursak, bu öğretide ise kök çakranızda, yani kuyruk sokumunuzda olduğunu söyledikleri bir çakrada spiral şekilde uyuyan bir yılanın veya yılan benzeri bir enerjinin uyur olduğunu ve bu çalışmanın bunu var olmayan tepe çakraya kadar özümüz diye bize aksettirilen çakra bölgesinden dahi yükselterek çıkartmaya çalışmalarıdır. Yılan hepimizin kabul ettiği kadarıyla zehirli ve sinsi bir hayvandır. Rabbimin yarattığına kötüdür demek için söylemiyorum fakat geçmişten bu yana tanıdığımız şekli budur. Şimdi sizlere tek bir soru soracağım? Peki ya özünüze yılanı işlerseniz ve onu zihninize çıkartırsanız ne olursunuz ?