İşitme engelli çocuklar
Doğumsal işitme kaybı her bin veya 2 bin doğumda bir görülür, işitme kaybı doğumsal ve edinsel olarak ortaya çıkabilir, doğumda görülen işitme kayıplarının % 60’ı kalıtsal özellik taşır. Sağırlık yada işitme kaybının genetik kökenli olanlarını genetik kökenli olmayanlardan ayırmada bazı testler uygulanmaktadır. Bunun için otolojik ve fiziksel incelemelerin yanı sıra genetik danışma ve detaylı aile ağacının (pedigri) çıkartılması büyük önem taşır.
Genetik alanındaki ilerlemeler, artık kısmen de olsa özürlü doğumlarının önlenmesinde, özellikle kalıtsal işitme kaybına yönelik olarak genetik incelemeler yapılmaktadır. Ailesinde sendromik-kalıtsal işitme kaybı olan ve akraba evliliği yapan çiftler bu yönteme başvurabilir. Anne karnındaki bebekten alınan hücreler DNA analizine tabi tutularak, doğumsal yada kalıtsal işitme engelinin bulunup bulunmadığı 10 ve 16. haftalar arasında öğrenilebiliyor.
Bu işlemde gebeliğin 10 ve 16. haftaları arasında bebeğe ait hücreleri CVS veya amniyosentez yöntemi ile alınır, hücrelerin DNA’sı elde edildikten sonra işitme kaybına yol açan "Connexin 26" geni üzerinde DNA analizi uygulanır. Analiz sonrasında DNA üzerinde normalden farklı bir duruma (mutasyon) rastlanması, bebeğin işitme kaybının olup olmayacağı konusunda yol gösterir.
İşitme engelli çocuklar, işitme yetersizliklerinin özelliğine bağlı olarak gelişim sürecinde bazı farklılıklar gösterebilirler. Ancak, bu onların işiten akranlarından tamamen farklı olduğu anlamına gelmez. İşitme engelli çocukların eğitiminde en önemli dört faktörün erken tanı, teknolojik gelişmeler, aile eğitimi ve okul eğitimi olduğu bildirilmiştir. Bu çocukların almış oldukları tanı, odyolojik hizmetler, aile eğitimi ve okul eğitimleri, dil gelişimlerini dolayısıyla ulaştıkları eğitim düzeylerini ve sonuçta da ilerideki yaşamlarını ciddi bir biçimde etkileyebilmektedir.
Dil Gelişimi
Dil gelişimi, işitme engelli çocukların, en çok etkilendiği gelişim alanlarından birisidir. İşiten çocukta dil kazanımı, birbirine bağlı aşamalardan meydana gelir. Buna göre; sesleri işitemeyen ve sözel uyaranları algılayamayan çocuğun dil kazanımı tam olarak gerçekleşemez.
Hayatın ilk yıllarında işitme engelli çocuklar, dil gelişimi açısından işiten yaşıtlarına benzer bir gelişim gösterirler. Çok ileri derecedeki işitme engelli bebekler, sadece görme alanları içindeki nesne ve olaylarla ilgilenirken, işiten çocuklar, işittikleri seslere tepki verir, kendi çıkardıkları sesleri duyarak, seslerini kontrol edebilirler. İşiten çocuklarla ebeveynleri arasında çocuğun çıkardığı sesleri, verdiği tepkileri pekiştirmeye, yönelik aktif bir iletişim hüküm sürerken, işitme engelli çocukların pek çoğunda bu durum daha farklı gelişir. Çocuğunun engelli olduğunu öğrenen ailenin, çocukla sözel iletişimi azalabilir. Çocuğun sözel tepkilerinin az olması, ailenin çocukla iletişimini etkiler. Ailenin kullandığı ifadeler kısa, basit, abartılı bir hal alabilir. Bunun sonucunda, işitme engelli bebeklerde, ilk dönemlerde gözlemlenen ses çıkarmalar yaklaşık 9 aydan sonra kaybolur, taklitler ortadan kalkar, sesin kaynağına yönelme davranışı görülmez. İşiten çocuklar gibi tesadüfi öğrenmeleri gerçekleştiremez ve gelişimlerini tamamlayabilmek için destek eğitime ihtiyaç duyarlar.
İşitme engelli çocukla iletişimin azalması, çocuğun, sadece dil gelişimini değil, bunun beraberinde sosyal ve duygusal gelişimini de olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle ne kadar zor olursa olsun, çocukla normal ve doğal iletişime devam edilmesi çok önemlidir.
Bilişsel Gelişim
Bilişsel gelişim sürecinde dil, önemli bir yer tutar. İşitme engelli çocukların, dil becerilerindeki ve kavram gelişimlerindeki yetersizlik, işitsel girdinin az olması, bilişsel gelişim sürecini de olumsuz olarak etkiler. Bu durum çocuğun eğitim ve yaşantı eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çocuk, düşüncelerini ifade etmede ve başkalarının düşüncelerini anlamada engellerle karşılaşır. Buna rağmen işitme engelli çocuklar normal işiten akranlarından bilişsel becerilerde çok fazla geri kalmış değillerdir. Erken tanılandıklarında ve erken eğitime alındıklarında, bir çok çocuk, engeline rağmen, akranlarını yalnızca birkaç yıl geriden takip eder.
Sosyal ve Duygusal Gelişim
Çocuk doğumdan itibaren öncelikle ailesi, daha sonra da yakın çevresi ile etkileşime geçer. Aile–çocuk etkileşimi, çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde en önemli faktördür. İletişim kurmak; aile ile çocuğun düşüncelerini, toplumsal değerlerini, sosyal hayatı paylaşması sonucunu doğurur. Aileler, çocuklarının engelini fark ettikten sonra reddetme ve inkar gibi çocukla iletişimlerinin azalmasına neden olan bir takım süreçlerden geçerler. Bu durum çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine olumsuz bir zemin oluşturur. Aileyle olan iletişimin giderek azalması zaman içinde toplumla olan iletişime de yansır. Bu durum da çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz olarak etkiler.
Çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde, akranları ile öğretmenleri de önemli rol oynarlar. Akranların ve öğretmenlerin, engelli çocukla kolay ve etkili iletişime girmesi ile çocuk sosyal kuralları, konuşmada kullanılan kuralları, farklı durumlara uygun tepki vermeyi, kişilerle yakın ilişkiler kurmayı öğrenebilir. Buna rağmen eğer çocukla iletişim kurulmuyor ya da iletişim için çok az zaman harcanıyorsa, çocuğun sosyal çevrenin bir parçası olması, olumlu benlik algısı geliştirmesi gibi konularda problemler yaşanır.
İşitme engelli çocuklar, ihtiyaçlarını sözlü olarak ifade etmede yetersiz kalırlar. Aileleri ve arkadaşları onların duygu ve düşüncelerini anlamakta zorlanırlar. Böyle durumlarda işitme engelli çocuklar kendilerini kötü hissedebilir ve bu çocukların kendilerine olan özgüvenleri zedelenebilir. Çoğu kez, topluma uyum sağlamada zorluk çeker, kendilerini soyutlanmış hissedebilirler.
Küçük yaştan itibaren işitme engelli çocuklara, işiten çocuklardan farklı davranmayarak, onları engellerine rağmen bu toplumun etkin bireyleri haline getirebilmek için okul ve aile işbirliği yapmalı, çocuk için mümkün olan en uygun öğrenme ortamları sağlanmalıdır.
İşitme Engelli Öğrencilerin Okul Durumları
Sınıf içindeki öğretimin en büyük aracı sözel iletişimdir. Okulda öğretim, sözlü ve yazılı dil aracılığıyla yapılmaktadır. İşitme engelli çocuklar, dil ediniminde ve kavram gelişiminde yaşadıkları güçlüklerden dolayı, okuma yazma gibi dilin kullanımı gerektiren akademik becerileri kazanmada problem yaşayabilmektedirler. Dile dayalı olmayan akademik becerilerde ise işitme engelli çocukların işiten akranlarından çok farklı olmadıkları söylenebilmektedir.
Okuma-anlama gibi dile dayalı becerileri kazanmada yaşanan sorunların altında yatan bir neden, bu çocukların dillerinin gerek anlama boyutunda, gerekse ifade boyutunda yeterli bir şekilde gelişmemiş olmasıdır.
İşitme engelli çocuklar, eğitim sürecinde okumaya başladıklarında, yeterli olmayan dil gelişimleri de dikkate alınarak, eğitim ve öğretimde, bu çocuklara uygun araç-gerecin kullanılması, en az sınırlandırmış ortamlarda eğitim ve öğretimin gerçekleştirilmesi, bu çocukların başarılarını etkileyen önemli bir faktör olacaktır. İşitme engelli çocukların, yaşantılara dayanan ve dil seviyelerine uygun, dili sadeleştirilmiş metinler ve şematik resimler gibi tüm duyularına hitap eden, eğitim araç ve gereçlerine ihtiyaçları vardır. Öğretimde kullanılacak araç ve gereçlerin çocuğun, ailesinin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak seçimi, belirlenen eğitimsel hedeflere ulaşabilmeyi kolaylaştıracaktır.
İşitme engelli öğrenciler için okulda dikkat edilmesi gerekli noktalar
1. İşitme engelli öğrenci mümkün olduğunca öğretmene ve tahtaya yakın oturtulmalıdır. Ancak bu yakınlık 1.5 metreden az olmamalıdır. Aksi halde görüş alam daralacağından çocuğun konuşulanla İlgili olabilecek, görsel ipuçlarından yeterince yararlanabilmesi güçleşebilecektir.
2. Çocuğun sınıftaki yeri ışık kaynağına karşı olmalıdır. Işık kaynağına sırtı dönük oturması, bu mümkün değilse ışığın yandan gelmesi ona net ve rahat bir görüş sağlayacaktır.
3. Ön sıranın kenarına oturtulması sınıfın gürültüsünün bir ölçüde azalmasını sağlayacaktır.
4. İşitme engelli çocukla konuşurken, yüksek sesle konuşmak, abartılmış ağız hareketleri çocuğa yarar yerine zarar verecektir.
5. Yeni bir sözcük öğretilecekse, öğretilecek sözcük tek başına değil cümle İçersinde verilmelidir.
6. Konuşurken fazla hareket etmemeye, tahtaya bir şey yazarken konuşmaya devam etmeye ve mümkün olduğunca yan durmaya çalışılmalıdır.
7. Öğrencinin kapasitesi göz önünde bulundurularak, gereğinden fazla zorlanmamalıdır.
8. Diğer normal çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Mümkün olduğunca başarısızlık yaşatılmamalıdır.
9. Başarısı anında ödüllendirilmelidir.
10. Anlamadığı yada yanlış anladığı konular tekrarlanmalıdır. Soru sorması için cesaretlendirilmelidir.
11. İşitme engelli öğrencilerin dikkatleri genelde dağınıktır. Bu nedenle sınıf içersinde gereğinden fazla görsel ve işitsel uyarım bulunmamalıdır.
12. Derslerde mutlaka araç gereç kullanılmalıdır.
13. İşaret dili kullanılmamalıdır. Bu çocuğun konuşma gelişimim olumsuz yönde etkileyecektir.
14. Mümkün ise işitme cihazı kullanılmalıdır. İşitme cihazı sınıftaki öğrencilere tanıtılmalıdır.
15. Çalışma süresi başlangıçta az olmalı, zamanla çalışma süresi arttırılmalıdır.
16. Zaman zaman bireysel çalışılmalıdır.
17. Sınıfla öğrenci yokken diğer çocuklara işitme engelli öğrencinin durumu hakkında bilgi verilmelidir.
Genetik alanındaki ilerlemeler, artık kısmen de olsa özürlü doğumlarının önlenmesinde, özellikle kalıtsal işitme kaybına yönelik olarak genetik incelemeler yapılmaktadır. Ailesinde sendromik-kalıtsal işitme kaybı olan ve akraba evliliği yapan çiftler bu yönteme başvurabilir. Anne karnındaki bebekten alınan hücreler DNA analizine tabi tutularak, doğumsal yada kalıtsal işitme engelinin bulunup bulunmadığı 10 ve 16. haftalar arasında öğrenilebiliyor.
Bu işlemde gebeliğin 10 ve 16. haftaları arasında bebeğe ait hücreleri CVS veya amniyosentez yöntemi ile alınır, hücrelerin DNA’sı elde edildikten sonra işitme kaybına yol açan "Connexin 26" geni üzerinde DNA analizi uygulanır. Analiz sonrasında DNA üzerinde normalden farklı bir duruma (mutasyon) rastlanması, bebeğin işitme kaybının olup olmayacağı konusunda yol gösterir.
İşitme engelli çocuklar, işitme yetersizliklerinin özelliğine bağlı olarak gelişim sürecinde bazı farklılıklar gösterebilirler. Ancak, bu onların işiten akranlarından tamamen farklı olduğu anlamına gelmez. İşitme engelli çocukların eğitiminde en önemli dört faktörün erken tanı, teknolojik gelişmeler, aile eğitimi ve okul eğitimi olduğu bildirilmiştir. Bu çocukların almış oldukları tanı, odyolojik hizmetler, aile eğitimi ve okul eğitimleri, dil gelişimlerini dolayısıyla ulaştıkları eğitim düzeylerini ve sonuçta da ilerideki yaşamlarını ciddi bir biçimde etkileyebilmektedir.
Dil Gelişimi
Dil gelişimi, işitme engelli çocukların, en çok etkilendiği gelişim alanlarından birisidir. İşiten çocukta dil kazanımı, birbirine bağlı aşamalardan meydana gelir. Buna göre; sesleri işitemeyen ve sözel uyaranları algılayamayan çocuğun dil kazanımı tam olarak gerçekleşemez.
Hayatın ilk yıllarında işitme engelli çocuklar, dil gelişimi açısından işiten yaşıtlarına benzer bir gelişim gösterirler. Çok ileri derecedeki işitme engelli bebekler, sadece görme alanları içindeki nesne ve olaylarla ilgilenirken, işiten çocuklar, işittikleri seslere tepki verir, kendi çıkardıkları sesleri duyarak, seslerini kontrol edebilirler. İşiten çocuklarla ebeveynleri arasında çocuğun çıkardığı sesleri, verdiği tepkileri pekiştirmeye, yönelik aktif bir iletişim hüküm sürerken, işitme engelli çocukların pek çoğunda bu durum daha farklı gelişir. Çocuğunun engelli olduğunu öğrenen ailenin, çocukla sözel iletişimi azalabilir. Çocuğun sözel tepkilerinin az olması, ailenin çocukla iletişimini etkiler. Ailenin kullandığı ifadeler kısa, basit, abartılı bir hal alabilir. Bunun sonucunda, işitme engelli bebeklerde, ilk dönemlerde gözlemlenen ses çıkarmalar yaklaşık 9 aydan sonra kaybolur, taklitler ortadan kalkar, sesin kaynağına yönelme davranışı görülmez. İşiten çocuklar gibi tesadüfi öğrenmeleri gerçekleştiremez ve gelişimlerini tamamlayabilmek için destek eğitime ihtiyaç duyarlar.
İşitme engelli çocukla iletişimin azalması, çocuğun, sadece dil gelişimini değil, bunun beraberinde sosyal ve duygusal gelişimini de olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle ne kadar zor olursa olsun, çocukla normal ve doğal iletişime devam edilmesi çok önemlidir.
Bilişsel Gelişim
Bilişsel gelişim sürecinde dil, önemli bir yer tutar. İşitme engelli çocukların, dil becerilerindeki ve kavram gelişimlerindeki yetersizlik, işitsel girdinin az olması, bilişsel gelişim sürecini de olumsuz olarak etkiler. Bu durum çocuğun eğitim ve yaşantı eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çocuk, düşüncelerini ifade etmede ve başkalarının düşüncelerini anlamada engellerle karşılaşır. Buna rağmen işitme engelli çocuklar normal işiten akranlarından bilişsel becerilerde çok fazla geri kalmış değillerdir. Erken tanılandıklarında ve erken eğitime alındıklarında, bir çok çocuk, engeline rağmen, akranlarını yalnızca birkaç yıl geriden takip eder.
Sosyal ve Duygusal Gelişim
Çocuk doğumdan itibaren öncelikle ailesi, daha sonra da yakın çevresi ile etkileşime geçer. Aile–çocuk etkileşimi, çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde en önemli faktördür. İletişim kurmak; aile ile çocuğun düşüncelerini, toplumsal değerlerini, sosyal hayatı paylaşması sonucunu doğurur. Aileler, çocuklarının engelini fark ettikten sonra reddetme ve inkar gibi çocukla iletişimlerinin azalmasına neden olan bir takım süreçlerden geçerler. Bu durum çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine olumsuz bir zemin oluşturur. Aileyle olan iletişimin giderek azalması zaman içinde toplumla olan iletişime de yansır. Bu durum da çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz olarak etkiler.
Çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde, akranları ile öğretmenleri de önemli rol oynarlar. Akranların ve öğretmenlerin, engelli çocukla kolay ve etkili iletişime girmesi ile çocuk sosyal kuralları, konuşmada kullanılan kuralları, farklı durumlara uygun tepki vermeyi, kişilerle yakın ilişkiler kurmayı öğrenebilir. Buna rağmen eğer çocukla iletişim kurulmuyor ya da iletişim için çok az zaman harcanıyorsa, çocuğun sosyal çevrenin bir parçası olması, olumlu benlik algısı geliştirmesi gibi konularda problemler yaşanır.
İşitme engelli çocuklar, ihtiyaçlarını sözlü olarak ifade etmede yetersiz kalırlar. Aileleri ve arkadaşları onların duygu ve düşüncelerini anlamakta zorlanırlar. Böyle durumlarda işitme engelli çocuklar kendilerini kötü hissedebilir ve bu çocukların kendilerine olan özgüvenleri zedelenebilir. Çoğu kez, topluma uyum sağlamada zorluk çeker, kendilerini soyutlanmış hissedebilirler.
Küçük yaştan itibaren işitme engelli çocuklara, işiten çocuklardan farklı davranmayarak, onları engellerine rağmen bu toplumun etkin bireyleri haline getirebilmek için okul ve aile işbirliği yapmalı, çocuk için mümkün olan en uygun öğrenme ortamları sağlanmalıdır.
İşitme Engelli Öğrencilerin Okul Durumları
Sınıf içindeki öğretimin en büyük aracı sözel iletişimdir. Okulda öğretim, sözlü ve yazılı dil aracılığıyla yapılmaktadır. İşitme engelli çocuklar, dil ediniminde ve kavram gelişiminde yaşadıkları güçlüklerden dolayı, okuma yazma gibi dilin kullanımı gerektiren akademik becerileri kazanmada problem yaşayabilmektedirler. Dile dayalı olmayan akademik becerilerde ise işitme engelli çocukların işiten akranlarından çok farklı olmadıkları söylenebilmektedir.
Okuma-anlama gibi dile dayalı becerileri kazanmada yaşanan sorunların altında yatan bir neden, bu çocukların dillerinin gerek anlama boyutunda, gerekse ifade boyutunda yeterli bir şekilde gelişmemiş olmasıdır.
İşitme engelli çocuklar, eğitim sürecinde okumaya başladıklarında, yeterli olmayan dil gelişimleri de dikkate alınarak, eğitim ve öğretimde, bu çocuklara uygun araç-gerecin kullanılması, en az sınırlandırmış ortamlarda eğitim ve öğretimin gerçekleştirilmesi, bu çocukların başarılarını etkileyen önemli bir faktör olacaktır. İşitme engelli çocukların, yaşantılara dayanan ve dil seviyelerine uygun, dili sadeleştirilmiş metinler ve şematik resimler gibi tüm duyularına hitap eden, eğitim araç ve gereçlerine ihtiyaçları vardır. Öğretimde kullanılacak araç ve gereçlerin çocuğun, ailesinin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak seçimi, belirlenen eğitimsel hedeflere ulaşabilmeyi kolaylaştıracaktır.
İşitme engelli öğrenciler için okulda dikkat edilmesi gerekli noktalar
1. İşitme engelli öğrenci mümkün olduğunca öğretmene ve tahtaya yakın oturtulmalıdır. Ancak bu yakınlık 1.5 metreden az olmamalıdır. Aksi halde görüş alam daralacağından çocuğun konuşulanla İlgili olabilecek, görsel ipuçlarından yeterince yararlanabilmesi güçleşebilecektir.
2. Çocuğun sınıftaki yeri ışık kaynağına karşı olmalıdır. Işık kaynağına sırtı dönük oturması, bu mümkün değilse ışığın yandan gelmesi ona net ve rahat bir görüş sağlayacaktır.
3. Ön sıranın kenarına oturtulması sınıfın gürültüsünün bir ölçüde azalmasını sağlayacaktır.
4. İşitme engelli çocukla konuşurken, yüksek sesle konuşmak, abartılmış ağız hareketleri çocuğa yarar yerine zarar verecektir.
5. Yeni bir sözcük öğretilecekse, öğretilecek sözcük tek başına değil cümle İçersinde verilmelidir.
6. Konuşurken fazla hareket etmemeye, tahtaya bir şey yazarken konuşmaya devam etmeye ve mümkün olduğunca yan durmaya çalışılmalıdır.
7. Öğrencinin kapasitesi göz önünde bulundurularak, gereğinden fazla zorlanmamalıdır.
8. Diğer normal çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Mümkün olduğunca başarısızlık yaşatılmamalıdır.
9. Başarısı anında ödüllendirilmelidir.
10. Anlamadığı yada yanlış anladığı konular tekrarlanmalıdır. Soru sorması için cesaretlendirilmelidir.
11. İşitme engelli öğrencilerin dikkatleri genelde dağınıktır. Bu nedenle sınıf içersinde gereğinden fazla görsel ve işitsel uyarım bulunmamalıdır.
12. Derslerde mutlaka araç gereç kullanılmalıdır.
13. İşaret dili kullanılmamalıdır. Bu çocuğun konuşma gelişimim olumsuz yönde etkileyecektir.
14. Mümkün ise işitme cihazı kullanılmalıdır. İşitme cihazı sınıftaki öğrencilere tanıtılmalıdır.
15. Çalışma süresi başlangıçta az olmalı, zamanla çalışma süresi arttırılmalıdır.
16. Zaman zaman bireysel çalışılmalıdır.
17. Sınıfla öğrenci yokken diğer çocuklara işitme engelli öğrencinin durumu hakkında bilgi verilmelidir.