T
TİTAN
Forum Okuru
İpek Yolu Nedir?Hangi Ülkelerden Geçer?
ipek yolu nedir ne demektir hangi ülkelerden geçer nerededir müziği ile ilgili bilgiler burada melekler
Yıllar önce TRTde yayınlanmış ve asla unutulmamış bir belgesel vardı melekler;İpek Yolu belgeseli.🙂 O zamanlar bu kadar çok kanal yoktu ve o belgeseli büyük bir zevkle seyrederdik.O belgeselle özdeşleşmiş bir de müziği vardı.Usta müzisyen Kitaro'nun Silk Road (İpek Yolu) adlı parçası 🙂 Şimdi bu konumuzda ipek yolundan sizlere bahsederken ,sizden ricam konunun en altında eklediğim Kitaro'nun bu ölümsüz eserini açarak bu konuyu okumanız.🙂 Eminim çok hoşunuza gidecektir 🙂 Buyrun İpek Yolu'na...
Doğunun ipeği ile baharatının ve diğer ürünlerinin kervanlarla Batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya uzanan ve bugün İpek Yolu olarak adlandırılan ticaret yollarını oluşturmuştur.
Ancak, İpek Yolları yalnızca ticaret yolları olmakla kalmamış, yüzyıllar boyu doğu ile batı arasında kültür alışverişini de sağlamıştır.Anadolu, İpek Yolunun en önemli kavşak noktalarından birini oluşturmuştur. Orta Çağda, ipek yolları Çin'den başlayıp Orta Asya'da birden fazla güzergahı izleyerek köprü niteliği taşıyan Anadolu'yu geçip Trakya üzerinden Avrupa'ya uzanmıştır.
Ayrıca, Ege kıyılarında Efes ve Milet, Karadeniz'de Trabzon ve Sinop, Akdeniz 'de Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar kullanarak deniz yolu ile Avrupa'ya ulaşmıştır.
Anadolu'da İpek Yolu:
Kuzeyde Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Sivas, Tokat, Amasya, Kastamonu, Adapazarı, İzmit, İstanbul, Edirne; güneyde Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri, Nevşehir, Aksaray, Konya, Isparta, Antalya, Denizli merkezlerini izlemektedir.
Ayrıca Erzurum, Malatya, Kayseri, Ankara, Bilecik, Bursa, İznik, İzmit, İstanbul güzergahının da kullanıldığı bilinmektedir.
Kuzey ve Güney güzergahlarında bulunan Sivas ile Kayseri bağlantısıyla oluşan Antalya-Erzurum güzergahının uzantısı, Anadolu'yu İran ve Türkmenistan'a bağlamaktadır.Bu ticaret aksında, karayolunun yanı sıra deniz yolu da kullanılmış olup, Karadeniz'de kuzeyden gelip Batum üzerinden Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Bursa, Gelibolu, Venedik; Akdeniz'de Suriye üzerinden Antakya, Antalya, İzmir (Foça), Avrupa hattını izlemektedir. 14. yüzyıldan sonra, Osmanlılar döneminde de önemini sürdüren İpek Yolu, Yeni Çağda yapılan keşifler sonucu canlılığını yitirmeye başlamıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda ipeğin Avrupa'da da üretilmeye başlanmasından sonra eski önemini kaybetme tehlikesiyle karşılaşmıştır.
Artan denizcilik faaliyetleri ile de, kervanlar ortadan kalkmaya ve Uzak Doğu ürünleri çekiciliğini yitirmeye başlamıştır. 19. yüzyıldan itibaren, İpek Yolu kullanılmaz olmuştur.
Orta Çağda, Doğunun zengin ürünlerinin Anadolu üzerinden Batıya güvenli bir şekilde sevkini sağlayan Selçuklular, aldıkları önlemlerle ticari faaliyeti canlı tutarak devletin zenginliğini de artırmışlardır.
Zira, Orta Çağ Anadolusu'nda ticaret, devletin zenginliğini birinci derecede etkileyen faaliyetler arasında yer almaktaydı.Selçuklular, yabancılarla ticari anlaşmalar yapmışlar; Hıristiyan tacirlere, Müslüman tacirler gibi Anadolu topraklarında ticaret özgürlüğü tanımışlar; yolculuklarında karşılaşabilecekleri soygunlara ve her türlü zarara karşı devlet güvencesi sağlamışlardır.
Ticari yaşamı gözetmek amacıyla devlet sigorta sistemini ilk kullanan ve ayrıca gümrük vergilerinde uyguladıkları indirimlerle ticari hayat özendirmeye çalışan yine Selçuklular olmuştur.Han ve kervansaraylar, bu aktif ortamın önemli görevler yüklenen kuruluşlarıdır.
Issız yollar üzerinde kaleyi andıran görünümleri, zengin taş süslemeleri, gelişmiş mekan tasarımlar ile, mimari açıdan da etkisi büyük olan bu görkemli yapılar, belli bir ulaşım programının ve güçlü bir yol politikasının uygulanması bakımından titizlikle ele alınmışlardır. Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı dönemlerinde inşa edilen kervansaraylarda, kervanlar askeri birlikler tarafından korunurdu.
Kervansarayda kalındığı sürece yolcuların can ve malları teminat altına alınır, her türlü bakım ve hizmetlerin yerine getirilmesinden doğan giderleri karşılamak amacıyla vakıfları bulunurdu.
Bu yapılar, seyahat ve ticareti güvence altına alan, sosyal dayanışmayı sağlayan nitelikleri yanında, gelen tacirlerin mallarını pazarladıkları durak yerleri ve ayrıca önceden depolanan erzak ile mühimmatın ordunun sefer zamanında ikmalini kolaylaştıran üslerdi.
Genellikle yaya yürüyüşü ile 8-10 saati geçmeyen, deve yürüyüşüyle de bir gün süren 30-40 kilometrelik mesafelerde inşa edilmişlerdir.
Anadolu Selçukluları tarafından bu ticari yollar üzerinde inşa edilmiş olan konaklama kuruluşlarından devlet büyükleri ve hayır sahipleri tarafından yaptırılanlara "HAN", sultanlar tarafından yaptırılan ve diğerlerine göre daha büyük ve görkemli olanlarına "SULTAN HAN" denmektedir.
O çağda, kırsal alanlarda kurulan han ve kervansarayların kaleye benzer, kalın ve sağır duvarlarıyla dışa kapalı yapılar olarak inşasını zorunlu kılan neden, güvenlik idi.
İçlerinde yolcuların yatmasına mahsus odalar, atların dinlenmesi ve eşyaların korunması için bölümler, mescit, yıkanma yerleri, çeşmeler ile nalbant, doktor, veteriner, araba ve koşum onarım hizmetleri de yer almaktaydı.
Han ve kervansaraylarda konaklayan yolcular din, dil, ırk fark gözetilmeden üç gün kalabilir, hastaysa tedavi edilirdi. Günde iki öğün yemek verilen, banyo ihtiyaçları karşılanan, hayvanlarına bakılan ve yem temin edilen bu yolculardan üç gün süreyle hiçbir ücret alınmaz, tüm giderler vakıftan karşılanırdı.
Bu vakıfların vakfiyelerinde nasıl yönetilecekleri, gelirlerinin neler olduğu, görevlilerin çalıştırılma şekilleri ve ücretleri açık olarak belirtilmekteydi.Yapılan araştırmalar sonucu, Anadolu'da yaklaşık 200 han ve kervansaray olduğu tespit edilmiştir.
Güzergâhlar ve Doğa
İpek Yolu’nun güzergâhı ile ilgili ilk belgeler Antik Yunan ve Romalılara dayanmaktadır. Tarım Havzası’nın kuzeyinden geçen kuzey rotasını ünlü tarihçi Heredot M.Ö. 450 yılında ayrıntılı bir şekilde tarif etmiş, güzergâh merkezlerine de oradaki yerli halkların isimlerini vermiştir. Heredot’un tarifine göre kuzey rotası Don Nehri ağzından başlayarak ilk olarak kuzeye ve hemen sonra Partların bölgesine doğru doğuya ilerlemekte, oradan da Çin’in batısında bulunan Kansu şehrinde son bulan Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki kervan yolu üzerinden geçmektedir.
Güney rotasına ilişkin buna benzer bir tarif bulunmamaktadır. Ancak güney rotası yeniden kurgulandığında, rota Mezopotamya’dan başlamaktadır; fakat bu veri kesin değildir. İpek Yolu Anadolu’da Antakya’da başlayıp, Gaziantep'ten geçerek İran ve Afganistan'ın kuzeyinde Pamir Ovası'na kadar uzanmaktadır. Ayrıca Güneydoğu Bölgesi'nde bulunan Gaziantep ve Malatya'yı geçip, Trakya üzerinden ve Ege kıyılarında İzmir, Karadeniz'de Trabzon ve Sinop, Akdeniz'de ise Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar üzerinden Avrupa'ya ulaşmaktadır.
Üçüncü bir yol da Mısır ve Mezopotamya rotalarının birleşmesi ile meydana gelen Narmada Nehrinin Hint Okyanusu’na döküldüğü Hindistan’ın liman kenti Bargyzaga şehrine ulaşan deniz ve kara yollarının birleşimi ile oluşmaktadır. Her üç rota da İpek Yolu’nun yüzyıllar süren gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
Bunların haricinde İpek Yolu bir doğa yolu olarak var olmuştur. Akdeniz’den Çin’e kadar çöl üzerinden uzanan, yeryüzünde en ıssız yollardan geçip, en susuz ve acımasız arazilerden ilerleyen, bir vahayı bir diğerine bağlayan yollardan biridir. Güneyden gelinip de Taklamakan Çölü’ne ulaşıldığında, yeryüzünün en yüksek sıradağlarıyla karşılaşılır. Bu dağlar sadece, derin uçurumları ve 5000 m. yükseklikleri ile dünyanın aşılması en zor birkaç buzlu geçit üzerinden aşılabilmektedir. Aynı zamanda bu bölgenin iklimi de çok serttir. Sık sık kum fırtınaları meydana gelmekte, sıcaklık yazın 40 °C üzerine çıkmakta, kışın ise -20 °C altına inmektedir. Bu olumsuzluklara rağmen yol, doğu ile batı arasındaki milletlerarası iletişim konusundaki önemini yüzyıllar boyunca muhafaza etmiştir.
Bu yollar, vahaların yanı sıra yollardaki geçiş trafiğinin kontrolünü sağlayan askeri merkezler tarafından da kullanılmıştır. Bölgenin coğrafi özelliklerinden dolayı çok az sabit ulaşım ve ticaret yolu oluşmuştur. Çok hassas olan bu yollarda çıkan en küçük bir çatışma bile doğu ile batı arasında tüm trafiğin durmasına sebep olabilmiştir.
Tarih boyunca çok az insan İpek Yolunun tam uzunluğu olan yaklaşık 6000 km.’yi dolaşmıştır. Ticaret sürekli birden çok ara duraklar üzerinde gerçekleşmiş ve yolun teğet geçtiği bütün uluslar, toptancı olarak kazançlarını en yüksek düzeyde tutmak istemişlerdir. Böylece, rekabet nedeniyle sürekli silahlı çatışmalara dönen kavgalar çıkmıştır. Sadece, 13. ve 14. yy.larda Moğol iktidarı döneminde bütün Asya tek bir yönetim altında toplanmış ve güvenli bir ticaret ortamı sağlanmıştır.
[video=youtube;KyN5y5Hdw1o]
Yıllar önce TRTde yayınlanmış ve asla unutulmamış bir belgesel vardı melekler;İpek Yolu belgeseli.🙂 O zamanlar bu kadar çok kanal yoktu ve o belgeseli büyük bir zevkle seyrederdik.O belgeselle özdeşleşmiş bir de müziği vardı.Usta müzisyen Kitaro'nun Silk Road (İpek Yolu) adlı parçası 🙂 Şimdi bu konumuzda ipek yolundan sizlere bahsederken ,sizden ricam konunun en altında eklediğim Kitaro'nun bu ölümsüz eserini açarak bu konuyu okumanız.🙂 Eminim çok hoşunuza gidecektir 🙂 Buyrun İpek Yolu'na...
Doğunun ipeği ile baharatının ve diğer ürünlerinin kervanlarla Batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya uzanan ve bugün İpek Yolu olarak adlandırılan ticaret yollarını oluşturmuştur.
Ancak, İpek Yolları yalnızca ticaret yolları olmakla kalmamış, yüzyıllar boyu doğu ile batı arasında kültür alışverişini de sağlamıştır.Anadolu, İpek Yolunun en önemli kavşak noktalarından birini oluşturmuştur. Orta Çağda, ipek yolları Çin'den başlayıp Orta Asya'da birden fazla güzergahı izleyerek köprü niteliği taşıyan Anadolu'yu geçip Trakya üzerinden Avrupa'ya uzanmıştır.
Ayrıca, Ege kıyılarında Efes ve Milet, Karadeniz'de Trabzon ve Sinop, Akdeniz 'de Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar kullanarak deniz yolu ile Avrupa'ya ulaşmıştır.
Anadolu'da İpek Yolu:
Kuzeyde Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Sivas, Tokat, Amasya, Kastamonu, Adapazarı, İzmit, İstanbul, Edirne; güneyde Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri, Nevşehir, Aksaray, Konya, Isparta, Antalya, Denizli merkezlerini izlemektedir.
Ayrıca Erzurum, Malatya, Kayseri, Ankara, Bilecik, Bursa, İznik, İzmit, İstanbul güzergahının da kullanıldığı bilinmektedir.
Kuzey ve Güney güzergahlarında bulunan Sivas ile Kayseri bağlantısıyla oluşan Antalya-Erzurum güzergahının uzantısı, Anadolu'yu İran ve Türkmenistan'a bağlamaktadır.Bu ticaret aksında, karayolunun yanı sıra deniz yolu da kullanılmış olup, Karadeniz'de kuzeyden gelip Batum üzerinden Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Bursa, Gelibolu, Venedik; Akdeniz'de Suriye üzerinden Antakya, Antalya, İzmir (Foça), Avrupa hattını izlemektedir. 14. yüzyıldan sonra, Osmanlılar döneminde de önemini sürdüren İpek Yolu, Yeni Çağda yapılan keşifler sonucu canlılığını yitirmeye başlamıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda ipeğin Avrupa'da da üretilmeye başlanmasından sonra eski önemini kaybetme tehlikesiyle karşılaşmıştır.
Artan denizcilik faaliyetleri ile de, kervanlar ortadan kalkmaya ve Uzak Doğu ürünleri çekiciliğini yitirmeye başlamıştır. 19. yüzyıldan itibaren, İpek Yolu kullanılmaz olmuştur.
Orta Çağda, Doğunun zengin ürünlerinin Anadolu üzerinden Batıya güvenli bir şekilde sevkini sağlayan Selçuklular, aldıkları önlemlerle ticari faaliyeti canlı tutarak devletin zenginliğini de artırmışlardır.
Zira, Orta Çağ Anadolusu'nda ticaret, devletin zenginliğini birinci derecede etkileyen faaliyetler arasında yer almaktaydı.Selçuklular, yabancılarla ticari anlaşmalar yapmışlar; Hıristiyan tacirlere, Müslüman tacirler gibi Anadolu topraklarında ticaret özgürlüğü tanımışlar; yolculuklarında karşılaşabilecekleri soygunlara ve her türlü zarara karşı devlet güvencesi sağlamışlardır.
Ticari yaşamı gözetmek amacıyla devlet sigorta sistemini ilk kullanan ve ayrıca gümrük vergilerinde uyguladıkları indirimlerle ticari hayat özendirmeye çalışan yine Selçuklular olmuştur.Han ve kervansaraylar, bu aktif ortamın önemli görevler yüklenen kuruluşlarıdır.
Issız yollar üzerinde kaleyi andıran görünümleri, zengin taş süslemeleri, gelişmiş mekan tasarımlar ile, mimari açıdan da etkisi büyük olan bu görkemli yapılar, belli bir ulaşım programının ve güçlü bir yol politikasının uygulanması bakımından titizlikle ele alınmışlardır. Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı dönemlerinde inşa edilen kervansaraylarda, kervanlar askeri birlikler tarafından korunurdu.
Kervansarayda kalındığı sürece yolcuların can ve malları teminat altına alınır, her türlü bakım ve hizmetlerin yerine getirilmesinden doğan giderleri karşılamak amacıyla vakıfları bulunurdu.
Bu yapılar, seyahat ve ticareti güvence altına alan, sosyal dayanışmayı sağlayan nitelikleri yanında, gelen tacirlerin mallarını pazarladıkları durak yerleri ve ayrıca önceden depolanan erzak ile mühimmatın ordunun sefer zamanında ikmalini kolaylaştıran üslerdi.
Genellikle yaya yürüyüşü ile 8-10 saati geçmeyen, deve yürüyüşüyle de bir gün süren 30-40 kilometrelik mesafelerde inşa edilmişlerdir.
Anadolu Selçukluları tarafından bu ticari yollar üzerinde inşa edilmiş olan konaklama kuruluşlarından devlet büyükleri ve hayır sahipleri tarafından yaptırılanlara "HAN", sultanlar tarafından yaptırılan ve diğerlerine göre daha büyük ve görkemli olanlarına "SULTAN HAN" denmektedir.
O çağda, kırsal alanlarda kurulan han ve kervansarayların kaleye benzer, kalın ve sağır duvarlarıyla dışa kapalı yapılar olarak inşasını zorunlu kılan neden, güvenlik idi.
İçlerinde yolcuların yatmasına mahsus odalar, atların dinlenmesi ve eşyaların korunması için bölümler, mescit, yıkanma yerleri, çeşmeler ile nalbant, doktor, veteriner, araba ve koşum onarım hizmetleri de yer almaktaydı.
Han ve kervansaraylarda konaklayan yolcular din, dil, ırk fark gözetilmeden üç gün kalabilir, hastaysa tedavi edilirdi. Günde iki öğün yemek verilen, banyo ihtiyaçları karşılanan, hayvanlarına bakılan ve yem temin edilen bu yolculardan üç gün süreyle hiçbir ücret alınmaz, tüm giderler vakıftan karşılanırdı.
Bu vakıfların vakfiyelerinde nasıl yönetilecekleri, gelirlerinin neler olduğu, görevlilerin çalıştırılma şekilleri ve ücretleri açık olarak belirtilmekteydi.Yapılan araştırmalar sonucu, Anadolu'da yaklaşık 200 han ve kervansaray olduğu tespit edilmiştir.
Güzergâhlar ve Doğa
İpek Yolu’nun güzergâhı ile ilgili ilk belgeler Antik Yunan ve Romalılara dayanmaktadır. Tarım Havzası’nın kuzeyinden geçen kuzey rotasını ünlü tarihçi Heredot M.Ö. 450 yılında ayrıntılı bir şekilde tarif etmiş, güzergâh merkezlerine de oradaki yerli halkların isimlerini vermiştir. Heredot’un tarifine göre kuzey rotası Don Nehri ağzından başlayarak ilk olarak kuzeye ve hemen sonra Partların bölgesine doğru doğuya ilerlemekte, oradan da Çin’in batısında bulunan Kansu şehrinde son bulan Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki kervan yolu üzerinden geçmektedir.
Güney rotasına ilişkin buna benzer bir tarif bulunmamaktadır. Ancak güney rotası yeniden kurgulandığında, rota Mezopotamya’dan başlamaktadır; fakat bu veri kesin değildir. İpek Yolu Anadolu’da Antakya’da başlayıp, Gaziantep'ten geçerek İran ve Afganistan'ın kuzeyinde Pamir Ovası'na kadar uzanmaktadır. Ayrıca Güneydoğu Bölgesi'nde bulunan Gaziantep ve Malatya'yı geçip, Trakya üzerinden ve Ege kıyılarında İzmir, Karadeniz'de Trabzon ve Sinop, Akdeniz'de ise Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar üzerinden Avrupa'ya ulaşmaktadır.
Üçüncü bir yol da Mısır ve Mezopotamya rotalarının birleşmesi ile meydana gelen Narmada Nehrinin Hint Okyanusu’na döküldüğü Hindistan’ın liman kenti Bargyzaga şehrine ulaşan deniz ve kara yollarının birleşimi ile oluşmaktadır. Her üç rota da İpek Yolu’nun yüzyıllar süren gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
Bunların haricinde İpek Yolu bir doğa yolu olarak var olmuştur. Akdeniz’den Çin’e kadar çöl üzerinden uzanan, yeryüzünde en ıssız yollardan geçip, en susuz ve acımasız arazilerden ilerleyen, bir vahayı bir diğerine bağlayan yollardan biridir. Güneyden gelinip de Taklamakan Çölü’ne ulaşıldığında, yeryüzünün en yüksek sıradağlarıyla karşılaşılır. Bu dağlar sadece, derin uçurumları ve 5000 m. yükseklikleri ile dünyanın aşılması en zor birkaç buzlu geçit üzerinden aşılabilmektedir. Aynı zamanda bu bölgenin iklimi de çok serttir. Sık sık kum fırtınaları meydana gelmekte, sıcaklık yazın 40 °C üzerine çıkmakta, kışın ise -20 °C altına inmektedir. Bu olumsuzluklara rağmen yol, doğu ile batı arasındaki milletlerarası iletişim konusundaki önemini yüzyıllar boyunca muhafaza etmiştir.
Bu yollar, vahaların yanı sıra yollardaki geçiş trafiğinin kontrolünü sağlayan askeri merkezler tarafından da kullanılmıştır. Bölgenin coğrafi özelliklerinden dolayı çok az sabit ulaşım ve ticaret yolu oluşmuştur. Çok hassas olan bu yollarda çıkan en küçük bir çatışma bile doğu ile batı arasında tüm trafiğin durmasına sebep olabilmiştir.
Tarih boyunca çok az insan İpek Yolunun tam uzunluğu olan yaklaşık 6000 km.’yi dolaşmıştır. Ticaret sürekli birden çok ara duraklar üzerinde gerçekleşmiş ve yolun teğet geçtiği bütün uluslar, toptancı olarak kazançlarını en yüksek düzeyde tutmak istemişlerdir. Böylece, rekabet nedeniyle sürekli silahlı çatışmalara dönen kavgalar çıkmıştır. Sadece, 13. ve 14. yy.larda Moğol iktidarı döneminde bütün Asya tek bir yönetim altında toplanmış ve güvenli bir ticaret ortamı sağlanmıştır.
[video=youtube;KyN5y5Hdw1o]