İ
İslami Yazar
Forum Okuru
İbadetlerimizin makbul olmasına çalışmak.
İbadetler, İslam dininin ayrılmaz bir lazımı, lazımı ğayrı müfarıkıdır. Ateşten harareti, buzdan soğukluğu ayırmak, onun mahiyetine müdahale etmedikçe nasıl mümkün değilse, İslam dininin esasları korunduğu müddetçe ibadetleri bu yüce dinden ayırmak, diğer bir ifade ile ibadetsiz bir İslam Dini düşünmek asla caiz değildir.
Bir müslümanın ibadetten sorumlu tutulması ergenlik çağına ulaşması ile başlar ve son nefesine kadar devam eder. Bu müddet, ibadetin zaman ölçüsüdür. Sana ölüm gelesiye kadar Rabbine ibadet et mealindeki ayeti kerimede bu ölçü açık ve seçik olarak görülmektedir.
İbadet mükellefiyetinin devamında aranacak ölçü ise, akıl ve hayattır. Akla sahip olmayan, cünun-i mütbik denilen ve devamlı bir akıl bozukluğuna mübtela olan deliler ile hayatını yitirmiş ölüler hiçbir ibadetten sorumlu tutulmamışlardır. Can tende aklı sende bulunduğu müddetçe ibadetlerde devamlılık asıldır.
Nafile ibadetlerin makbul olma ölçüsü, az da olsa, devamlı olarak yapılmasıdır. Dini vazifelerin duraklaması ve kopukluğa uğraması, kulluk anlayışının aşk haline dönüşmemesinden doğmaktadır. Müsbeti canlandıran, menfi olanı yok eden bu ateşi, ibadetin feyzi ve hayat iksiri gibi tecellisi ile teskin etmekten başka teselli yolu mevcut değildir.
Suyu buharlaştıran, taşı kireç haline getiren ateşlerden daha tesirli bulunan aşkı ilahi, oldurur fakat soldurmaz; yakar fakat yıkmaz, insanın mahiyetine arız olmuş yabancı maddeleri ifna eder ve fakat asli unsurları ihya eder. Bu tecelliye Mazhar olan Hacı Bayramı Veli:
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,
Yanmada derman buldu bu gönlüm.
Demektedir. Bu ateşin kaynağı nefs olmadığı için, aklî melekelere menfi bir tesir icra etmez. Bahsi geçen ilahi aşk, mütemadi olunca ibadetler kesikliğe uğramaz. Abdiyyetin zirvesinde bulunan kimse, Cenab-ı Hakka kulluk vazifelerinin tiryakisi olur da farzlara nafileleri ekler. Nafilelerin sayısını çoğaltarak veya zamanını uzatarak bu halin içinde kalmayı, fani hayatı ibadetin ab-ı hayatı ile cavidanı hayata tebdil etmeyi başarmış olur.
Biz ümmetlerine daima orta yollu hareket etmeyi tavsiye eden, ifrat ve tefrit içinde bocalamaktan kurtaran Peygamber Efendimiz ; Gücünüzün yeteceği işleri yükleniniz. Bir işin hayırlısı az olsa da devamlı olanıdır. Binaenaleyh; Dinde aşırılık yapmaktan sakının. Sizden evvelki ümmetler, ancak dinde aşırılıkları sebebiyle helak olmuşlardır.
Dininizin teşvik ettiği işlerin hayırlısı en kolay olanıdır buyurmaktadır. Zira Allah’a göre amellerin en sevimli olanı, devamlı yapılanıdır. Velev ki az olsun.
Kulun kendisi gibi bir insana kul olması zelil ve sefil olmasına, şahsiyetini zayi edip esir olmasına sebep olur. Bir müminin Allahü Teala’ya kul olması, terakki etmesine, şahsiyet ve değer kazanmasına amil olur. Manevi makamların başlangıcı da ibadetle, nihayeti de ibadetle elde edilir. Bu Fildişi kulenin içinde sakin olan velilerden Celaleddin-i Rumi Hz.leri, Men bende Şüdem, bende şüdem, bende şüdem (ben kul oldum, kul oldum, kul oldum) demekte, ibadetlerden aldığı zevk-i tekrarlamak suretiyle ifade edip perçinlemektedir.
Selam ve dua ile..
Bir müslümanın ibadetten sorumlu tutulması ergenlik çağına ulaşması ile başlar ve son nefesine kadar devam eder. Bu müddet, ibadetin zaman ölçüsüdür. Sana ölüm gelesiye kadar Rabbine ibadet et mealindeki ayeti kerimede bu ölçü açık ve seçik olarak görülmektedir.
İbadet mükellefiyetinin devamında aranacak ölçü ise, akıl ve hayattır. Akla sahip olmayan, cünun-i mütbik denilen ve devamlı bir akıl bozukluğuna mübtela olan deliler ile hayatını yitirmiş ölüler hiçbir ibadetten sorumlu tutulmamışlardır. Can tende aklı sende bulunduğu müddetçe ibadetlerde devamlılık asıldır.
Nafile ibadetlerin makbul olma ölçüsü, az da olsa, devamlı olarak yapılmasıdır. Dini vazifelerin duraklaması ve kopukluğa uğraması, kulluk anlayışının aşk haline dönüşmemesinden doğmaktadır. Müsbeti canlandıran, menfi olanı yok eden bu ateşi, ibadetin feyzi ve hayat iksiri gibi tecellisi ile teskin etmekten başka teselli yolu mevcut değildir.
Suyu buharlaştıran, taşı kireç haline getiren ateşlerden daha tesirli bulunan aşkı ilahi, oldurur fakat soldurmaz; yakar fakat yıkmaz, insanın mahiyetine arız olmuş yabancı maddeleri ifna eder ve fakat asli unsurları ihya eder. Bu tecelliye Mazhar olan Hacı Bayramı Veli:
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,
Yanmada derman buldu bu gönlüm.
Demektedir. Bu ateşin kaynağı nefs olmadığı için, aklî melekelere menfi bir tesir icra etmez. Bahsi geçen ilahi aşk, mütemadi olunca ibadetler kesikliğe uğramaz. Abdiyyetin zirvesinde bulunan kimse, Cenab-ı Hakka kulluk vazifelerinin tiryakisi olur da farzlara nafileleri ekler. Nafilelerin sayısını çoğaltarak veya zamanını uzatarak bu halin içinde kalmayı, fani hayatı ibadetin ab-ı hayatı ile cavidanı hayata tebdil etmeyi başarmış olur.
Biz ümmetlerine daima orta yollu hareket etmeyi tavsiye eden, ifrat ve tefrit içinde bocalamaktan kurtaran Peygamber Efendimiz ; Gücünüzün yeteceği işleri yükleniniz. Bir işin hayırlısı az olsa da devamlı olanıdır. Binaenaleyh; Dinde aşırılık yapmaktan sakının. Sizden evvelki ümmetler, ancak dinde aşırılıkları sebebiyle helak olmuşlardır.
Dininizin teşvik ettiği işlerin hayırlısı en kolay olanıdır buyurmaktadır. Zira Allah’a göre amellerin en sevimli olanı, devamlı yapılanıdır. Velev ki az olsun.
Kulun kendisi gibi bir insana kul olması zelil ve sefil olmasına, şahsiyetini zayi edip esir olmasına sebep olur. Bir müminin Allahü Teala’ya kul olması, terakki etmesine, şahsiyet ve değer kazanmasına amil olur. Manevi makamların başlangıcı da ibadetle, nihayeti de ibadetle elde edilir. Bu Fildişi kulenin içinde sakin olan velilerden Celaleddin-i Rumi Hz.leri, Men bende Şüdem, bende şüdem, bende şüdem (ben kul oldum, kul oldum, kul oldum) demekte, ibadetlerden aldığı zevk-i tekrarlamak suretiyle ifade edip perçinlemektedir.
Selam ve dua ile..