Hz. Mevlana'nın Kabrindeki Sandukalar.
mevlananın babasının mezarı mevlananın babasının ayaktaki mezarı mevlana hz kabri
Mevlana gömüldükten sonra yaptırılan ve hala öylece duran mermer sandukada hiç bir yazı yoktur.
Onun bitişiğinde, sağ tarafında bulunan Sultan Velet'in mermer kabri de kitabesizdir. Sultan Velet'in, babasının kabri yanına gömüldüğünü menakipler yazsa da, aynı lahit içine mi, yoksa ayrı bir lahite mi defnedildiği açıklanmaz. Türbenin hiç bir yerinde Sultan Velet'in kabir kitabesine rastlanmamıştır; acaba, yazılmamış mıdır? Araştırmaya değer.
Mevlana'ya özel olarak yaptırılan ağaç sandukadaki yazılar, bu büyükler büyüğünün öğreti ve ilkelerini, ve o zamanki devlet ve ilim adamlarının görüş ve kavrayışlarını yansıtan çok değerli, somut bir belgedir. Sandukanın başında ve ayak ucundaki Arapça kitabelerde şunlar yazmaktadır:
“Bu kabri ziyaret eden kutlu ve uğurlu olur. Bu kabir, doğu ve batı bilginlerinin sultanı, Tanrının karanlıklar içinde parlayan nuru, imam oğlu imam, İslam’ın direği, celal ve ikram sahibi Allah’ın huzuruna hidayet edici, nişaneleri yıkılmış din yollarının nişanelerini belirten, alametleri belirsizleşmiş hak ve gerçek yollarını aydınlatan, haliyle arş (gök) hazinelerinin anahtarı, sözleriyle ferş (yer) definelerinin sahibi, hakikat çiçekleriyle halkın gönül bahçelerini süsleyen, kemal göz bebeğinin nuru, cemal suretinin ruhu, aşıkların gözbebeği sevgilisi, tüm ariflerin boyunlarını ahlak sevgisi gerdanlıklarıyla donatan, Kuran’ın gizli manalarını bilen, Allah maarifinin temeli, bilginlerin kutbu, alemlerdeki nüfusu dirilten, Hakkın ve milletin ve dinin celali, nebilerin ve mürsellerin (peygamberlerin) varisi, kemale eren velilerin en sonuncusu, yüksek mertebeler ve makamlar, yüce faziletler ve menkıbeler sahibi Muhammet İbni Muhammet İbnil Hüseynil Belhi'nindir. Tanrının tahiyyat ve selamı onun üzerine olsun. O -Allah nefsini takdis ve kabrinin toprağını misk gibi tatir etsin- altı yüz yetmiş iki yılının Cemaziyelahiri¬ beşinci günü intikal etti. Bu sanduka, mimar Abdülvahit Bin Selim'in sanat eseridir. Tanrı onu yargılasın.”
Bu kitabe, güzel dize kabilinden, gerçekten özlü, düzgün anlatımlı nefis bir belgedir. Mevlana'nın yüceliği ve kimliği hakkında yazılan ciltlerle kitapların açıklamakta güçlük çektiği Mevlana aşkını, ilkelerini açıkça belirtmektedir. Mevlana'nın Hak ve Halk ile olan ilişkilerini, dinde yaptığı reformu, insanlık ülküsünü, tahlil ve tetkik bakımından bu kitabe kadar etkin bir kanıt bulunamaz.
Sandukanın üst tarafında, Mevlana'nın:
Beruzi merk çü tabuti men revan başed
Güman meber ki mera derdi in cihan başed
Türkçesi söyledir.
“Ölüm günümde tabutum giderken, sanma ki, dünyada arzum kaldı. Benim için ağlama ve yazık oldu deme. Şeytanın ağına tutulmuşlara yazık olur. Cenazemi görünce ayrılıktan söz etme; ben ancak o vakit sevgiliye kavuşmuş olacağım. Beni mezara koyunca elveda elveda diye feryat etme! Mezar cennet cemiyetlerinin perdesidir. İnmesini gördüğün şeyin çıkmasını da gözle! Ay ve güneşe batıştan ne zarar gelir? Sen batış görüyorsun ama o bir yükseliştir. Lahit bir zindan görünür, ama, ruhun kurtuluş yeridir. Hangi tane yere ekilir de yetişmez? İnsan tanesi niçin buna aykırı olsun? Hangi kova aşağıya indi de dolu olarak yukarı çıkmadı? Can Yusuf’u için kuyudan figan ve feryat etmek yaraşır mı? Ağzını bu tarafa kapayınca öbür tarafa açacaksın, ve hayhuyun mekansız cevinde devam edecektir.”
sözleriyle başlayan 9 dizelik bir gazeli ve sandukanın alt tarafında,
Zi haki men eger kendüm berayed
Ezan ger nan pezi mesti fezayed
İkinci gazelin Türkçe’ye çevrilişi de şöyledir:
“Eğer benim toprağımda buğday biter de ekmek pişirirsen, esrikliğin artar. Onun hamuru ve ekmeği deli gi¬bidir, tandırından sarhoşluk evi gibi şarap ve nağmeler çıkar. Benim kabrimi ziyarete gelirsen kabrimin üstündeki tümsek sana raks eder görünür. Kardeş, kabrime tefsiz gelme; çünkü Tanrı meclisinde gamlı durmak yakışmaz. Çenesi bağlı olarak mezarda uyuyanın ağzı o dildarın afyonunu çiğner. Eğer o kefende bir parçayı göğsüne bağlarsan ruhunda meyhanelere bir pencere açılır; artık her yandan sarhoş çenk ve çeganesinin sesi gelir, her işten bela ve bedkar (kötülük) doğar. Hak beni aşk şarabından yaratmıştır. Ben sadece aşkım; her ne kadar ölüm beni sürtmüş ve ezmişse de ben sarhoşum; benim aslım aşk şarabıdır. Söyle, şarap sarhoşluktan başka ne yapar? Benim ruhum, bir kere, Tebrizli Şemsettin'in ruhunun bulunduğu burca uçarsa bir daha geri gelmez.”
Sandukanın altındaki kafesli ve eğimli yüzlerin pervazları üzerine de Mesnevi’den seçme 22 dize işlenmiştir. Sandukaya nakşedilmiş Mesnevi’den alınma 22 dizeyi Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı çeviriden alıyoruz:
“Padişahın doğanıyım, güzelim, izim kutlu. Leşe tenezzül etmem, kerkes (akbaba) değilim ben.
Can doğanım, yine yüzlerce suret dokur, deveyi yaralar, Salih’i değil.
Salih, bir kudret gösterdi mi dağ onun gibi yüzlerce deve doğurur.
Devlet gözü mutlak sihirler göstermektedir. Ruh Mansur olmuştur, Enel Hak demededir.
Sevgilinin sureti gizlenince gitti, sevgilinin anlamıyla eş oldu.
Zaten görünen beden, sonunda gitmek için kurulmuştur. Fakat, anlam, ebediyen neşeli bir halde yaşayacaktır.
O darılış, o zahmet, olduysa bile ancak bedene oldu. Sevgili ise incinmeden, zahmetsizce sevgiliye gitti, ona kavuştu.
Ben tenden soyundum, o hayalden soyundu. Artık vuslat ilinin en ileri makamlarında salınmadayım .
Tanrı sanatının iş yurdu, tezgahı yokluktadır.
Varlığa aldanmışsın, yok nedir, ne bilirsin, sen?.
Tüm ustalar hünerlerini göstermek için yokluk arar, sınıklık [yurdunu] isterler.
Gerçi ustaların ustası ihtiyaçsız Tanrının iş yurdu yokluktadır .
Bu yokluk nerede daha fazlaysa Tanrının işi orada, tezgahı ve iş yurdu da oradadır.
Yokluk, rütbelerin en üstünü olduğundan yoksullar herkesi geçmiş, ödülü almışlardır.
Çünkü Tanrı sırrının hazinesi, yokluktan başka bir yerde belirmez.
Aslan değilsen kendine gel, ayağını ileriye atma. Çünkü ecel kurt, canınsa koyundur.
Fakat abdaldan (eren) isen, koyunun aslan kesilmişse emin olarak gel, ölümün alt olmuştur artık.
Abdal kimdir? nefsi ruha dönen, şarabı Tanrı tebdiliyle sirke kesilen.
Varlığı Tanrı kişinin varlığındadır.. Özü Tanrı özünde yok olmuştur.
Güneşin önündeki mum alevi gibi bir bakımdan yoktur, bir bakıma vardır.
Güneş gibi doğruluk geliniyle tan yerinde uçup durur, biçimi de gelin duvağına benzer.
Şüphe yok ki onlar, benim kubbelerimin altında gizlidir.
O yüzden Tanrıdan başka kimse bilmez onları.
Su kuşundan başkası denizde yüzemez. Tanrı doğrusunu daha iyi bilir, anlayıver artık.”
Gerek kitabe, gerek Divan’dan alınan iki gazel ile Mesnevi’den seçilen 22 dize, Mevlana'nın felsefe ve ilkelerini özetleyen bir tümdür. Bunları yazan ve seçenin, Mevlana'nın sırlarına vakıf bilge biri olduğu açıktır. Onun için bunların Hüsamettin Çelebi ile Sultan Velet tarafından seçilip yazdırıldığı, özellikle kitabenin Sultan Velet tarafından kaleme alındığı sanılmaktadır.
Sandukanın yapısı ile yapılışından kitabında uzun uzadıya söz eden Şahabettin Uzluk, bu sanat anıtının Mevlana'nın ölüm yılında yapılmış olduğunu tahmin ediyor. Fakat bu kadar ince, bu kadar yüksek ve zor bir eserin bir yıl içerisinde yapılıverdiğini kabul etmek güçtür.
Mevlana gömüldükten sonra yaptırılan ve hala öylece duran mermer sandukada hiç bir yazı yoktur.
Onun bitişiğinde, sağ tarafında bulunan Sultan Velet'in mermer kabri de kitabesizdir. Sultan Velet'in, babasının kabri yanına gömüldüğünü menakipler yazsa da, aynı lahit içine mi, yoksa ayrı bir lahite mi defnedildiği açıklanmaz. Türbenin hiç bir yerinde Sultan Velet'in kabir kitabesine rastlanmamıştır; acaba, yazılmamış mıdır? Araştırmaya değer.
Mevlana'ya özel olarak yaptırılan ağaç sandukadaki yazılar, bu büyükler büyüğünün öğreti ve ilkelerini, ve o zamanki devlet ve ilim adamlarının görüş ve kavrayışlarını yansıtan çok değerli, somut bir belgedir. Sandukanın başında ve ayak ucundaki Arapça kitabelerde şunlar yazmaktadır:
“Bu kabri ziyaret eden kutlu ve uğurlu olur. Bu kabir, doğu ve batı bilginlerinin sultanı, Tanrının karanlıklar içinde parlayan nuru, imam oğlu imam, İslam’ın direği, celal ve ikram sahibi Allah’ın huzuruna hidayet edici, nişaneleri yıkılmış din yollarının nişanelerini belirten, alametleri belirsizleşmiş hak ve gerçek yollarını aydınlatan, haliyle arş (gök) hazinelerinin anahtarı, sözleriyle ferş (yer) definelerinin sahibi, hakikat çiçekleriyle halkın gönül bahçelerini süsleyen, kemal göz bebeğinin nuru, cemal suretinin ruhu, aşıkların gözbebeği sevgilisi, tüm ariflerin boyunlarını ahlak sevgisi gerdanlıklarıyla donatan, Kuran’ın gizli manalarını bilen, Allah maarifinin temeli, bilginlerin kutbu, alemlerdeki nüfusu dirilten, Hakkın ve milletin ve dinin celali, nebilerin ve mürsellerin (peygamberlerin) varisi, kemale eren velilerin en sonuncusu, yüksek mertebeler ve makamlar, yüce faziletler ve menkıbeler sahibi Muhammet İbni Muhammet İbnil Hüseynil Belhi'nindir. Tanrının tahiyyat ve selamı onun üzerine olsun. O -Allah nefsini takdis ve kabrinin toprağını misk gibi tatir etsin- altı yüz yetmiş iki yılının Cemaziyelahiri¬ beşinci günü intikal etti. Bu sanduka, mimar Abdülvahit Bin Selim'in sanat eseridir. Tanrı onu yargılasın.”
Bu kitabe, güzel dize kabilinden, gerçekten özlü, düzgün anlatımlı nefis bir belgedir. Mevlana'nın yüceliği ve kimliği hakkında yazılan ciltlerle kitapların açıklamakta güçlük çektiği Mevlana aşkını, ilkelerini açıkça belirtmektedir. Mevlana'nın Hak ve Halk ile olan ilişkilerini, dinde yaptığı reformu, insanlık ülküsünü, tahlil ve tetkik bakımından bu kitabe kadar etkin bir kanıt bulunamaz.
Sandukanın üst tarafında, Mevlana'nın:
Beruzi merk çü tabuti men revan başed
Güman meber ki mera derdi in cihan başed
Türkçesi söyledir.
“Ölüm günümde tabutum giderken, sanma ki, dünyada arzum kaldı. Benim için ağlama ve yazık oldu deme. Şeytanın ağına tutulmuşlara yazık olur. Cenazemi görünce ayrılıktan söz etme; ben ancak o vakit sevgiliye kavuşmuş olacağım. Beni mezara koyunca elveda elveda diye feryat etme! Mezar cennet cemiyetlerinin perdesidir. İnmesini gördüğün şeyin çıkmasını da gözle! Ay ve güneşe batıştan ne zarar gelir? Sen batış görüyorsun ama o bir yükseliştir. Lahit bir zindan görünür, ama, ruhun kurtuluş yeridir. Hangi tane yere ekilir de yetişmez? İnsan tanesi niçin buna aykırı olsun? Hangi kova aşağıya indi de dolu olarak yukarı çıkmadı? Can Yusuf’u için kuyudan figan ve feryat etmek yaraşır mı? Ağzını bu tarafa kapayınca öbür tarafa açacaksın, ve hayhuyun mekansız cevinde devam edecektir.”
sözleriyle başlayan 9 dizelik bir gazeli ve sandukanın alt tarafında,
Zi haki men eger kendüm berayed
Ezan ger nan pezi mesti fezayed
İkinci gazelin Türkçe’ye çevrilişi de şöyledir:
“Eğer benim toprağımda buğday biter de ekmek pişirirsen, esrikliğin artar. Onun hamuru ve ekmeği deli gi¬bidir, tandırından sarhoşluk evi gibi şarap ve nağmeler çıkar. Benim kabrimi ziyarete gelirsen kabrimin üstündeki tümsek sana raks eder görünür. Kardeş, kabrime tefsiz gelme; çünkü Tanrı meclisinde gamlı durmak yakışmaz. Çenesi bağlı olarak mezarda uyuyanın ağzı o dildarın afyonunu çiğner. Eğer o kefende bir parçayı göğsüne bağlarsan ruhunda meyhanelere bir pencere açılır; artık her yandan sarhoş çenk ve çeganesinin sesi gelir, her işten bela ve bedkar (kötülük) doğar. Hak beni aşk şarabından yaratmıştır. Ben sadece aşkım; her ne kadar ölüm beni sürtmüş ve ezmişse de ben sarhoşum; benim aslım aşk şarabıdır. Söyle, şarap sarhoşluktan başka ne yapar? Benim ruhum, bir kere, Tebrizli Şemsettin'in ruhunun bulunduğu burca uçarsa bir daha geri gelmez.”
Sandukanın altındaki kafesli ve eğimli yüzlerin pervazları üzerine de Mesnevi’den seçme 22 dize işlenmiştir. Sandukaya nakşedilmiş Mesnevi’den alınma 22 dizeyi Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı çeviriden alıyoruz:
“Padişahın doğanıyım, güzelim, izim kutlu. Leşe tenezzül etmem, kerkes (akbaba) değilim ben.
Can doğanım, yine yüzlerce suret dokur, deveyi yaralar, Salih’i değil.
Salih, bir kudret gösterdi mi dağ onun gibi yüzlerce deve doğurur.
Devlet gözü mutlak sihirler göstermektedir. Ruh Mansur olmuştur, Enel Hak demededir.
Sevgilinin sureti gizlenince gitti, sevgilinin anlamıyla eş oldu.
Zaten görünen beden, sonunda gitmek için kurulmuştur. Fakat, anlam, ebediyen neşeli bir halde yaşayacaktır.
O darılış, o zahmet, olduysa bile ancak bedene oldu. Sevgili ise incinmeden, zahmetsizce sevgiliye gitti, ona kavuştu.
Ben tenden soyundum, o hayalden soyundu. Artık vuslat ilinin en ileri makamlarında salınmadayım .
Tanrı sanatının iş yurdu, tezgahı yokluktadır.
Varlığa aldanmışsın, yok nedir, ne bilirsin, sen?.
Tüm ustalar hünerlerini göstermek için yokluk arar, sınıklık [yurdunu] isterler.
Gerçi ustaların ustası ihtiyaçsız Tanrının iş yurdu yokluktadır .
Bu yokluk nerede daha fazlaysa Tanrının işi orada, tezgahı ve iş yurdu da oradadır.
Yokluk, rütbelerin en üstünü olduğundan yoksullar herkesi geçmiş, ödülü almışlardır.
Çünkü Tanrı sırrının hazinesi, yokluktan başka bir yerde belirmez.
Aslan değilsen kendine gel, ayağını ileriye atma. Çünkü ecel kurt, canınsa koyundur.
Fakat abdaldan (eren) isen, koyunun aslan kesilmişse emin olarak gel, ölümün alt olmuştur artık.
Abdal kimdir? nefsi ruha dönen, şarabı Tanrı tebdiliyle sirke kesilen.
Varlığı Tanrı kişinin varlığındadır.. Özü Tanrı özünde yok olmuştur.
Güneşin önündeki mum alevi gibi bir bakımdan yoktur, bir bakıma vardır.
Güneş gibi doğruluk geliniyle tan yerinde uçup durur, biçimi de gelin duvağına benzer.
Şüphe yok ki onlar, benim kubbelerimin altında gizlidir.
O yüzden Tanrıdan başka kimse bilmez onları.
Su kuşundan başkası denizde yüzemez. Tanrı doğrusunu daha iyi bilir, anlayıver artık.”
Gerek kitabe, gerek Divan’dan alınan iki gazel ile Mesnevi’den seçilen 22 dize, Mevlana'nın felsefe ve ilkelerini özetleyen bir tümdür. Bunları yazan ve seçenin, Mevlana'nın sırlarına vakıf bilge biri olduğu açıktır. Onun için bunların Hüsamettin Çelebi ile Sultan Velet tarafından seçilip yazdırıldığı, özellikle kitabenin Sultan Velet tarafından kaleme alındığı sanılmaktadır.
Sandukanın yapısı ile yapılışından kitabında uzun uzadıya söz eden Şahabettin Uzluk, bu sanat anıtının Mevlana'nın ölüm yılında yapılmış olduğunu tahmin ediyor. Fakat bu kadar ince, bu kadar yüksek ve zor bir eserin bir yıl içerisinde yapılıverdiğini kabul etmek güçtür.