Hz Mevlana'nın Kabri ve Kabristandaki diğer bilgiler
hz mevlananın kabri mevlananın kabri mevlana mevlananin nerede
https://www.meleklermekani.com/vbimghost.php?do=displayimg&imgid=39987
Türbenin “Kubbei Hadra” denilen kubbesi, güney yönünden Konya’ya gelirken ta Çumra’dan, görülür. Selçuk Hükümdarı ile veziri Muinittin Pervane tarafın­dan yaptırılan bu kubbeye “Yeşil Kubbe” denmesinin nedeni yapımda kullanılan yeşil Selçuk kerpiçleridir. Bu anıta yedi yüzyıl önce konulmuş, yeşilliğiyle gözleri şenlendir­miş, yansıttığı çarpıcı ışık ve aydınlığıyla Konya ufuklarını süslemiş, üzerlerinde Ayetül Kürsi yazan bu dayanıklı, şirin ve değerli Selçuk çinileri, 30-­40 yıl önce, onarım gerekçesiyle, iyi pişmemiş, kaba Kütahya çinileriyle değiştirilmiştir. Bu değişimden sonra türbenin dikkat çeken ve övgüye değer eski parıltı ve albenisini yitirdiği Müze Rehberinde belirtilmektedir.
Mevlana türbesi bir çok defalar onarım görmüştür. Bu onarımlar hakkında Şahabettin Uzluk, monografisinde kapsamlı bilgi vermektedir. 1859da II Mahmut tarafın­dan, Halet Efendi’ye yaptırılan onarımda, kubbe­ ve türbeden sökülen eski çinilerin bir kısmının Konya’da Tarikatçı Bahçesi denilen yere gömüldüğü, bir kısmının da İstanbul’a getirilerek Kız Kubbesi adı veri­len yere konulduğunu, Mevlevilerden Ziya Bey “Yenikapı Mevlevihanesi” adlı eserinde yazıyor. Osmanlı padişahları tarafından 1844, 1866, 1887, 1893, 1907 tarihlerinde, Cumhuriyet Hükümeti tarafın­dan türbe ve mevlevihane müze olduktan sonra 1929, 1933, 1940 ve 1942 yıllarında işin gereğine göre onarım ve değişimler yapılmıştır.
İlginçtir ki, Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet cami ve türbesindeki çiniler mavi renkte oldukları halde oraya da her nedense “mavi” yerine “yeşil” demektedir. 1894te Konya’ya gelen Ahmet İhsan, kendi dergisi “Serveti Fü­nun” da bu noktaya dikkat çekmiştir. Ancak, muhtelif devirlerdeki onarımlarla ilgili Mevlevi şairler tarafından yazılan şiirlerde kubbenin maviliği belirtilmektedir: Nesip Dede “hatemi firuze, zebercet halka, kubbei nil­gün” terimlerini, Sakıp Dede “laciverdi”, Şeyh Ga­lip, Keçeci İzzet Molla ve Kara Şemsi Dede “mina” sözcüklerini kullanmışlardır. Kubbe bugün mavidir.
Türbe ve mevlevihanenin tarifine girişmeden önce, bir noktaya daha işaret etmek isteriz: Selçuk Sultanları ve vezirlerinin ölüleri hep mumyalanmış, veya hiç olmazsa tahnit edilmiştir. Bu şekilde korunmuş cesetlere Konya ve birçok kentimizde rastlanmaktadır. Osmanlı padişahlarına da genelde aynı işlemin uygulandığı bilinmektedir. Acaba, Mevlana'nın cesedi de tahnit edilmiş midir? Bu konuda bir kayıt yoktur, ancak, II Beyazıt’ın ağaç sandukayı kaldırtarak yerine mermer kabir yaptırdığı, IV Murat'ın kabri açtırdığı kaynak1arda yazılıdır. Son zamanlarda Müze memurlarının da bu konuyla ilgilendikleri bilinmektedir.
İlk devirlerde, Türbeye gömülen herkes için ayrı ve özel bir kabir yaptırılmışsa da, sonraları cenazeler tabutlarıyla, arka bölümden bir kapıyla girilen genel lahite bırakılır, çürüyenlerin kemikleri bir köşede toplanır olmuştu. Bundan dolayı, sandukalardan her biri doğrudan doğruya bir kabir üzerine gelmezdi. Bu hal birçok sultan camisi ve mevlevihanedeki türbelerde aynıydı. İçinde ölü bulunan tabutlar, genel lahit içerisindeki ızgaralar üzerine sürülüverir, fakat her cenaze için türbe içine ayrıca bir sanduka konurdu.
Konya Mevlevihanesini oluşturan yapılar duvarla çevrilmiş ve dört tarafa birer kapı açılmıştı. Bugün bu kapılardan üçü kapalı, yal­nız batı yönündeki açıktır.
https://www.meleklermekani.com/vbimghost.php?do=displayimg&imgid=39987
Türbenin “Kubbei Hadra” denilen kubbesi, güney yönünden Konya’ya gelirken ta Çumra’dan, görülür. Selçuk Hükümdarı ile veziri Muinittin Pervane tarafın­dan yaptırılan bu kubbeye “Yeşil Kubbe” denmesinin nedeni yapımda kullanılan yeşil Selçuk kerpiçleridir. Bu anıta yedi yüzyıl önce konulmuş, yeşilliğiyle gözleri şenlendir­miş, yansıttığı çarpıcı ışık ve aydınlığıyla Konya ufuklarını süslemiş, üzerlerinde Ayetül Kürsi yazan bu dayanıklı, şirin ve değerli Selçuk çinileri, 30-­40 yıl önce, onarım gerekçesiyle, iyi pişmemiş, kaba Kütahya çinileriyle değiştirilmiştir. Bu değişimden sonra türbenin dikkat çeken ve övgüye değer eski parıltı ve albenisini yitirdiği Müze Rehberinde belirtilmektedir.
Mevlana türbesi bir çok defalar onarım görmüştür. Bu onarımlar hakkında Şahabettin Uzluk, monografisinde kapsamlı bilgi vermektedir. 1859da II Mahmut tarafın­dan, Halet Efendi’ye yaptırılan onarımda, kubbe­ ve türbeden sökülen eski çinilerin bir kısmının Konya’da Tarikatçı Bahçesi denilen yere gömüldüğü, bir kısmının da İstanbul’a getirilerek Kız Kubbesi adı veri­len yere konulduğunu, Mevlevilerden Ziya Bey “Yenikapı Mevlevihanesi” adlı eserinde yazıyor. Osmanlı padişahları tarafından 1844, 1866, 1887, 1893, 1907 tarihlerinde, Cumhuriyet Hükümeti tarafın­dan türbe ve mevlevihane müze olduktan sonra 1929, 1933, 1940 ve 1942 yıllarında işin gereğine göre onarım ve değişimler yapılmıştır.
İlginçtir ki, Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet cami ve türbesindeki çiniler mavi renkte oldukları halde oraya da her nedense “mavi” yerine “yeşil” demektedir. 1894te Konya’ya gelen Ahmet İhsan, kendi dergisi “Serveti Fü­nun” da bu noktaya dikkat çekmiştir. Ancak, muhtelif devirlerdeki onarımlarla ilgili Mevlevi şairler tarafından yazılan şiirlerde kubbenin maviliği belirtilmektedir: Nesip Dede “hatemi firuze, zebercet halka, kubbei nil­gün” terimlerini, Sakıp Dede “laciverdi”, Şeyh Ga­lip, Keçeci İzzet Molla ve Kara Şemsi Dede “mina” sözcüklerini kullanmışlardır. Kubbe bugün mavidir.
Türbe ve mevlevihanenin tarifine girişmeden önce, bir noktaya daha işaret etmek isteriz: Selçuk Sultanları ve vezirlerinin ölüleri hep mumyalanmış, veya hiç olmazsa tahnit edilmiştir. Bu şekilde korunmuş cesetlere Konya ve birçok kentimizde rastlanmaktadır. Osmanlı padişahlarına da genelde aynı işlemin uygulandığı bilinmektedir. Acaba, Mevlana'nın cesedi de tahnit edilmiş midir? Bu konuda bir kayıt yoktur, ancak, II Beyazıt’ın ağaç sandukayı kaldırtarak yerine mermer kabir yaptırdığı, IV Murat'ın kabri açtırdığı kaynak1arda yazılıdır. Son zamanlarda Müze memurlarının da bu konuyla ilgilendikleri bilinmektedir.
İlk devirlerde, Türbeye gömülen herkes için ayrı ve özel bir kabir yaptırılmışsa da, sonraları cenazeler tabutlarıyla, arka bölümden bir kapıyla girilen genel lahite bırakılır, çürüyenlerin kemikleri bir köşede toplanır olmuştu. Bundan dolayı, sandukalardan her biri doğrudan doğruya bir kabir üzerine gelmezdi. Bu hal birçok sultan camisi ve mevlevihanedeki türbelerde aynıydı. İçinde ölü bulunan tabutlar, genel lahit içerisindeki ızgaralar üzerine sürülüverir, fakat her cenaze için türbe içine ayrıca bir sanduka konurdu.
Konya Mevlevihanesini oluşturan yapılar duvarla çevrilmiş ve dört tarafa birer kapı açılmıştı. Bugün bu kapılardan üçü kapalı, yal­nız batı yönündeki açıktır.
Son düzenleme: