Hukuk Sözcüğünün çeşitli Anlamlari

aSqimSin

Yeni Üye
Üye
Hukuk Sözcüğünün çeşitli Anlamlari
objektif hukuk yazılı olmayan hukuk kuralları subjektif objektif subjektif hak


III. HUKUK SÖZCÜĞÜNÜN ÇEŞİTLİ ANLAMLARI


A. Pozitif Hukuk

Belli bir ülkede belli bir zamanda yürürlükte bulunan hukuk, pozitif hukuk olarak adlandırılmaktadır.Bu anlamda “Türk Pozitif Hukuku” ya da “İsviçre Pozitif Hukuku” deyimleri
günümüzde Türkiye’de ve İsviçre’de yürürlükte olan hukuku anlatır. Pozitif hukuk “olması gereken” hukuku değil “olan” hukuku belirttiği için ideal hukuk’tan ayrılır. Pozitif hukuk kurallarının iyi anlaşılıp yorumlanabilmesi ve gerekirse değiştirilip, yeni koşullara uygun hale getirilmesi için, ideal hukuktan, hukuk tarihinden ve başka ülkelerin pozitif hukukundan yararlanmmak zorunlu olabilir.

B. İdeal Hukuk

Belli bir ülkede belli bir zamanda uygulanmakta olan kurallardan bağımsız olarak, soyut düzeyde, toplumun gereksinmelerini en iyi biçimde karşılayacak, adalete en uygun hukuk sistemine ideal hukuk denilmektedir. İdeal hukuka göre her yerde, her zaman egemen olması gereken, değişmez ve evrensel nitelikte kurallar vardır. Bu kurallar akıl yoluyla bulunabilir. Pozitif hukuk bu temel ilkelere ulaşmaya ve onları gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Hukukun nasıl olması gerektiği konusunda anlayışlar, çeşitli dünya görüşlerine göre değişiklik göstereceğinden, değişik ideal hukuk anlayışlarıyla karşılaşılabilmektedir. Pozitif hukukun olan hukuk (lege lata) diye adlandırılmasına karşılık, ideal hukuka olması gereken hukuk (lege ferenda) denilir. İdeal hukuka doğal hukuk adı da verilmektedir.

C. Hukuk v e Adalet

Adaletin, en yüksek ahlâk ülküsü, en iyi ve en doğru çözümü gösteren bir temel fikir, bir erdem olduğu söylenebilir. Ancak adalet kavramı kişinin duygusuna ve sezgisine göre değişik anlam ve içerikler kazanabilmektedir. Ayrıca, ulusal kültür farklılıkları, ekonomik ve sosyal konum,gelişmişlik aşaması gibi nedenlerle adalet kavramı toplumdan topluma çağdan çağa da değişmektedir. Ancak bu duruma bakarak, hukuku erdem düşüncesinden, adalet temelinden ayırmak, onu saygınlıktan yoksun bir teknik haline dönüştürebilecektir. İşte hukuku bu durumdan kurtarmak için yüzyıllardan beri uğraşan filozoflar, hukukun gerçekleştirmesi beklenen en yüksek değer olarak adalet kavramını geliştirmişlerdir. ”Adalet mülkün temelidir” sözü, bu kavramın önemini belirtmektedir.

Ç. İnsan Hakları ve Adalet

Türkçe tekil olarak kullanılan hukuk sözcüğü, Arapça’da “hak” sözcüğünün çoğuludur. Sözcük kökenindeki bu bağlantı hak ve hukuk anlamlarındaki yakınlığın da bir göstergesidir.” İnsan Hakları”, bütün insanlara tanınması özlenen ideal bir haklar listesidir. Anayasamız bu anlamda “insan haklarına saygılı” olmayı Devletin temel niteliklerinden biri olarak belirlemiştir.1961 Anayasasında bu nitelik, çok daha kesin bir ifadeyle “insan haklarına dayalı devlet” olarak yer almıştı. Anayasanın 12.maddesi de : ”Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”derken, insan haklarının önemli bir boyutunu dile getirmektedir.İnsan hakları düşüncesi, devletlerin sınırlarından bağımsız olarak bütün insanların, insan onuruna yaraşır maddi ve manevi düzeye ulaştırılmasını amaçlamaktadır. Bunun için bütün insanların ırk, renk, dil, din, cinsiyet farklarına bakılmaksızın haklardan eşit bir biçimde yararlanması gerekir.

Adalet ülküsünün çağımızda evrensel bir biçimde benimsenmesi ve somutlaşması açısından “insan hakları kavramının özel bir önemi vardır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (1948), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950) gibi uluslararası insan hakları belgelerinde ilan olunan temel insan haklarının evrensel bir biçimde kabul edilmesi, soyut adalet kavramını somutlaştırma yolunda yüzyıllardan beri yapılan çalışmaların başarılı bir sonucu sayılabilir. Günümüzde herhangi bir hukuk sisteminin, gerek hukuk kurallarının yapılmasında, gerek bu kuralların uygulanmasında , insan hakları ülküsünü gerçekleştirmeye yaklaştığı ölçüde, adalete de yaklaştığını söylemek yanlış
olmaz.

D. Yazılı Hukuk - Yazılı Olmayan Hukuk

Bir ülkede yürürlükte olan anayasal sisteme göre yetkili organlar tarafından yazılı olarak konulan kurallardan oluşan hukuk, yazılı hukuktur. Yazılı olmayan hukuk ise, belli bir organ tarafından konulmayan, toplum içinde zamanla kendiliğinden oluşan kurallardan meydana gelen hukuktur. Özellikle Anglo - Saxon ülkelerinde hukuk düzeni, yargı organlarının yüzyıllar boyunca süren uygulamalarından oluşmuştur. Buna karşılık bizim de dahil olduğumuz Kara Avrupası hukuk sistemleri, genellikle yazılı hukuk sistemleridir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki yazılı hukuk sistemini benimsemiş ülkelerde yazılı olmayan hukuk hiç yok demek değildir. Bu ülkelerde ”örf ve adet” ya da ”gelenek”lerden oluşan hukuk kuralları da vardır. Nitekim Medeni Kanunumuzun 1. maddesi, “örf ve adet”in de hukuk olabileceğini belirtmiş bulunmaktadır. Bunun gibi yazılı olmayan hukuk sistemlerinde de parlamento ya da öteki yetkili organlarca yazılı biçimde konulmuş (vazedilmiş) hukuk kuralları mevcuttur.

Yazılı olarak konulmuş kurallara ”mevzuat” da denilmektedir. Örneğin “Türk Kira Mevzuatı” denildiğinde, Türkiye’de kira ilişkisini düzenleyen yazılı kuralların tümü kastedilir.

E. Objektif Hukuk - Sübjektif Hukuk

Almanca ve Fransızca gibi kimi batı dillerinde “hukuk” karşılığı olan sözcük (“droit”, “Recht”) aynı zamanda “hak” karşılığı olarak da kullanılmaktadır. Bu nedenle bu kavramlardan hangisinin kullanıldığını belirtmek için hukuk sözcüğünün önüne objektif veya sübjektif sıfatının eklenmesi gerekmektedir. Bu anlamda Almanca’da “objektives Recht” deyimi hukuk kavramını, “sübjektives Recht” deyimi ise hak kavramını, yani hukuktan kişi lehine doğan belirli yetki anlamını karşılamaktadır.

Ancak çağımızda Anayasa hükümlerinin “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları” (AY m.11) gücünü kazanması, Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin hem sübjektif hukuk ve hem de objektif hukuk niteliği taşımasını gerektirmektedir.
 
Geri
Üst