İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Hamd ve şükrün mahiyeti Hamd ve şükrün faziletleri
Hamd ve şükrün mahiyeti nelerdir?
Hamd , ihtiyari bir ihsana veya o ihsanın mebdei olan güzelliğe karşı inşirah ile sahibine tazim , hürmet ifade eden zikri cemilden ( güzel ifadeden) ibarettir.
Hamd ne manalara gelir?
Hamdin çok geniş manaları vardır. Şükür gibi türkçe’de tam karşılığı olmamakla beraber kısmen medih, kısmen şükür iile birleşen bir övgü, bir çeşit övmek veya övülmek, iyi bir övüş veya övülüş güzel bir övücü veya övülücü gibi manaları içine alır. Aslında Türkçedeki ‘övmek’, Arapçadaki ‘medih ve sena’nın karşılığıdır. Kişiye ulaşan bir iyilik sebebiyle iyilik sahibine yapılan sözlü övgüler, hem medih, hem hamd, hem de şükürdür. Ancak bu üçünün farklı noktaları vardır.
Hamd – Medih
Hamd, medihten hususidir. Her hamd aynı zamanda bir medihtir. Ancak her medih hamd değildir.
Medih boş bir ümidin sevkiyle kuru bir yalandan, sade bir yağcılıktan ibaret kalabilir. Ama hamd delile dayanan haklı bir ümidin neşesiyle yapılır.
Medih, kendisi i.in hayat ve irade olana da olmayana da yapılır. Mesela güzel bir elbise veya araba methedilebilir. Fakat bunlara hamdedilmez. Hamd bunları ihsan eden Fâil-i Muhtara Cenab-ı mevlaya yapılır.
Hamd – şükür.
Hamd ile şükür arasında umum husus min vecih vardır. Yani hamd şükürden bir yönden umumi bir yönden hususidir.
Hamd ihsandan sonra yapılırdı. Bu ihsan hamd edene ulaşmış bir ihsan olabileceği gibi, ulaşacağı kati olarak beklenilen tarzda da olabilir. Şükür ise ancak şükredene ulaşmış ihsan için yapılır. Şu halde hamd ‘’ verdi, verecekti ‘’ gibi geçmişle, gelecek arasında deveran eden bir şevk halinden, şükür ise ‘’ işte verdi ‘’ gibi geçmişte olana sevinmemin ifadesidir. Bu yönüyle hamd umumidir.
Şükür, gelmiş olan nimete kavlen, fiilen ve kalben yapılabilir. Hamd ise yalnız kavlen yapılır. Bu itibarla da hamd hususidir.
Hamdde şevk ve sevinç, şükürde ise sadakat ve vefa manası daha barizdir.
Hamd ve şükrün kıymet ve ehemmiyeti!
İnsan Allah-ü Teâlâ’nın yarattığı varlıkların içinde en seçkin olanıdır. Onu en güzel şekilde yaratmış, akıl gibi üstün kabiliyetlerle donatmıştır. Yer ve gökleri ve bunlarda olan her şeyi ona hizmet için var etmiş ve ona sayılamayacak kadar nimetler vermiştir. Allah ona, başka hiçbir varlığa bahşetmediği halifelik makamını ihsan buyurmuştur.
İmam-ı Rabbanî Mektubatında: Şükrün vücubu, nimetin vusulü miktarıdır. Böyle olunca eğer nimetin vusulü çok olursa, o nimete şükrün vücubu daha ziyade olması lazımdır buyurur.
Şükür, nimetlerin artmasının en önemli sebebidir. Nankörlük ise, azabın şiddetlenmesine sürükler.
Şükrün imanla, nankörlüğün de küfürle sıkı bir alakası vardır.
Burada şu hususa dikkat etmek gerekir. Nankörlük bazen nimetin zevaline değil artmasına vesile olabilir. Zira Allahü Teâlâ lütfundan bahşettiği gibi kahrından da verir. Bu sebeple şükretmeyenler, nimetin azaltılacağıyla değil, şiddetli azapla uyarılmışlardır.
Zaten Allahü teala’nın şükredilmeye ihtiyacı yoktur. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Bilakis her şey ona muhtaçtır. Yerde gökte ne varsa onu teşbih eder.
Nasıl Şükretmeliyiz?
Her nimetin şükrü kendi cinsiyle yapılır. Mesela sağlık nimetinin şükrü, sağlığın kıymetini bilmek, sağlığını yitirenlere yardımcı olmak, onları ziyaret etmekle. Zenginliğin şükrü, mali, ibadetleri yerine getirmek ve düşkünleri kollamakla; ilmin şükrü, bildiğiyle amel etmek, onu başkalarına öğretmekle yerine getirilir.
Bir hadisinde efendimiz (s.a.v.):
Kendisine iyilik yapılan kimse, imkânı varsa bu iyiliğe iyilikle karşılık versin, iyilik yapılacak bir şey bulamazsa, iyilik yapanı övsün. Kim iyilik yapanı överse, ona teşekkür etmiş olur. Kim de kendisine yapılan iyiliği gizlerse nankörlük etmiş olur (Ebu Davud)
Şükreden bir kulun en güzel ölçüsü; kanaatkârlığı, başına gelenlere rıza göstermesi ve her durumda memnuniyetini belirtmesidir.
Cenabı Mevlamız Şükrünü eda eden kullarından eylesin. Selametle..
Hamd , ihtiyari bir ihsana veya o ihsanın mebdei olan güzelliğe karşı inşirah ile sahibine tazim , hürmet ifade eden zikri cemilden ( güzel ifadeden) ibarettir.
Hamd ne manalara gelir?
Hamdin çok geniş manaları vardır. Şükür gibi türkçe’de tam karşılığı olmamakla beraber kısmen medih, kısmen şükür iile birleşen bir övgü, bir çeşit övmek veya övülmek, iyi bir övüş veya övülüş güzel bir övücü veya övülücü gibi manaları içine alır. Aslında Türkçedeki ‘övmek’, Arapçadaki ‘medih ve sena’nın karşılığıdır. Kişiye ulaşan bir iyilik sebebiyle iyilik sahibine yapılan sözlü övgüler, hem medih, hem hamd, hem de şükürdür. Ancak bu üçünün farklı noktaları vardır.
Hamd – Medih
Hamd, medihten hususidir. Her hamd aynı zamanda bir medihtir. Ancak her medih hamd değildir.
Medih boş bir ümidin sevkiyle kuru bir yalandan, sade bir yağcılıktan ibaret kalabilir. Ama hamd delile dayanan haklı bir ümidin neşesiyle yapılır.
Medih, kendisi i.in hayat ve irade olana da olmayana da yapılır. Mesela güzel bir elbise veya araba methedilebilir. Fakat bunlara hamdedilmez. Hamd bunları ihsan eden Fâil-i Muhtara Cenab-ı mevlaya yapılır.
Hamd – şükür.
Hamd ile şükür arasında umum husus min vecih vardır. Yani hamd şükürden bir yönden umumi bir yönden hususidir.
Hamd ihsandan sonra yapılırdı. Bu ihsan hamd edene ulaşmış bir ihsan olabileceği gibi, ulaşacağı kati olarak beklenilen tarzda da olabilir. Şükür ise ancak şükredene ulaşmış ihsan için yapılır. Şu halde hamd ‘’ verdi, verecekti ‘’ gibi geçmişle, gelecek arasında deveran eden bir şevk halinden, şükür ise ‘’ işte verdi ‘’ gibi geçmişte olana sevinmemin ifadesidir. Bu yönüyle hamd umumidir.
Şükür, gelmiş olan nimete kavlen, fiilen ve kalben yapılabilir. Hamd ise yalnız kavlen yapılır. Bu itibarla da hamd hususidir.
Hamdde şevk ve sevinç, şükürde ise sadakat ve vefa manası daha barizdir.
Hamd ve şükrün kıymet ve ehemmiyeti!
İnsan Allah-ü Teâlâ’nın yarattığı varlıkların içinde en seçkin olanıdır. Onu en güzel şekilde yaratmış, akıl gibi üstün kabiliyetlerle donatmıştır. Yer ve gökleri ve bunlarda olan her şeyi ona hizmet için var etmiş ve ona sayılamayacak kadar nimetler vermiştir. Allah ona, başka hiçbir varlığa bahşetmediği halifelik makamını ihsan buyurmuştur.
İmam-ı Rabbanî Mektubatında: Şükrün vücubu, nimetin vusulü miktarıdır. Böyle olunca eğer nimetin vusulü çok olursa, o nimete şükrün vücubu daha ziyade olması lazımdır buyurur.
Şükür, nimetlerin artmasının en önemli sebebidir. Nankörlük ise, azabın şiddetlenmesine sürükler.
Şükrün imanla, nankörlüğün de küfürle sıkı bir alakası vardır.
Burada şu hususa dikkat etmek gerekir. Nankörlük bazen nimetin zevaline değil artmasına vesile olabilir. Zira Allahü Teâlâ lütfundan bahşettiği gibi kahrından da verir. Bu sebeple şükretmeyenler, nimetin azaltılacağıyla değil, şiddetli azapla uyarılmışlardır.
Zaten Allahü teala’nın şükredilmeye ihtiyacı yoktur. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Bilakis her şey ona muhtaçtır. Yerde gökte ne varsa onu teşbih eder.
Nasıl Şükretmeliyiz?
Her nimetin şükrü kendi cinsiyle yapılır. Mesela sağlık nimetinin şükrü, sağlığın kıymetini bilmek, sağlığını yitirenlere yardımcı olmak, onları ziyaret etmekle. Zenginliğin şükrü, mali, ibadetleri yerine getirmek ve düşkünleri kollamakla; ilmin şükrü, bildiğiyle amel etmek, onu başkalarına öğretmekle yerine getirilir.
Bir hadisinde efendimiz (s.a.v.):
Kendisine iyilik yapılan kimse, imkânı varsa bu iyiliğe iyilikle karşılık versin, iyilik yapılacak bir şey bulamazsa, iyilik yapanı övsün. Kim iyilik yapanı överse, ona teşekkür etmiş olur. Kim de kendisine yapılan iyiliği gizlerse nankörlük etmiş olur (Ebu Davud)
Şükreden bir kulun en güzel ölçüsü; kanaatkârlığı, başına gelenlere rıza göstermesi ve her durumda memnuniyetini belirtmesidir.
Cenabı Mevlamız Şükrünü eda eden kullarından eylesin. Selametle..