Hadi rekor kıralım

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan PeLiNiM
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Bir benmiyim perişan,
Gecenin karanlığında.
Yosun tuttu gözlerim,
Yanlızlar rıhtımında.
Bütün gece ağladım,
Dalgalar kucağımda.
Yosun tuttu gözlerim,
Yanlızlar rıhtımında.
Bir benimi unuttular,
Uçup gitti martılar.
Geceler senle deniz,
Yanlızlar rıhtımında.
Bütün gece ağladım,
Dalgalar kucağımda.
Yosun tuttu gözlerim,
Yanlızlar rıhtımında.
Erkin Koray,Yalnizlar Rihtimi.
 
anlasana

Her sevincin her kederin, en ölümsüz sevgilerin
Sonsuz denen göklerin her şeyin bir sonu varsa
Ayrılıkların da sonu var, bir gün çıkıp geleceksin
İçimde bir ümit var, yeniden seveceksin

Yıllar varki ben böyle
Bekliyorum özleminle
Anıların, umutların kaldı bende

Anlasana...Anlasana
Biraz da gerçekleri anlasana

Senden ayrı günlerimi, sana nasıl anlatsam ki
Mevsimsiz çiçekler gibi, yarım kaldım inanki
Sensizliğin acısını, sen nereden bileceksin
Sen hiç sensiz kalmadın ki, mevsimleri saymadın ki
Ilhan Irem.
 
Elma sirkesi-soğan suyu
İkisinin karışımı hem güneş hem de yaşlılık lekelerine karşı doğal bir reçete... Elma sirkesi-soğan suyu karışımı, her yaştan kadının canını çok sıkan kahverengi lekeleri gideriyor. Yöntemi şöyle: İki küçük soğanın suyunu mikserde sıkın. (Veya soğanı kesip, bir havanda da dövebilirsiniz) Soğan suyuna yarım çay bardağı elma sirkesi ekleyin, karıştırın. Bu doğal 'losyonu' akşamları sürüp öylece uzanın.. Yarım saat sonra yıkayın. İki veya üç günde bir yapabilirsiniz Dilerseniz sadece soğanın suyunu da sürebilirsiniz. . Soğan suyuyla ıslatılmış bir pamukla yüzünüzü her gün silebilirsiniz. (Gündüz kokmaması için geceleyin yapmanız sonra suyla yıkamanız daha iyi.) Ancak dileyenler, sabaha kadar da bu losyon sürülü bir şekilda uyuyabilir.
 
Bendede güzl bi sarki sözü sizlere

Azalır geceler
Bu dertler biter
Sen üzülme, sen üzülme
Ölürüm sana ben

Uzun uzun anlatılmaz
Tel bildiğim sen aşksın
Senin için yaşıyorum
Herşeyimsin sen aşkım..

Değişir mevsim
Yine yaz gelir
Sen üzülme, sen üzülme
Yanarım sana ben

Uzun uzun anlatılmaz
Tel bildiğim sen aşksın
Senin için yaşıyorum
Herşeyimsin sen aşkım..
 
1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden Doktor Ömer Muşluoğlu* görev yaptığı hastanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatmaktadır:

Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar. New York’ta* Medical Center Hospital' da görev almıştım. Fakat vazifem kan almak* kan vermek* serum takmak* elektrokardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine* tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuvarda çalışıyorum. Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam* tahminen yetmiş beş yaşlarında.


—Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız? Dedim.

Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda kansızdı. Kolunu açtım* baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi var. Çok ilgimi çekti* kendisine sormadan edemedim:

-Siz Türk müsünüz?
—Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı.
—Ama ben hala merak ediyorum. "Peki* bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?"
-"Aldırma öylesine bir şey işte" dedi.

Ben yine ısrarla: "Fakat benim için bu çok önemli* çünkü bu benim milletimin bayrağı* benim bayrağım..."

Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:

-Siz Türk müsünüz?
—Evet Türk'üm.

İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı. Anlatmaya başladı:

"Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de. Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben* Avustralya Anzaklarındandım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki: 'Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir. ' Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık. Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevk ediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler* orada birkaç ay talim gördük* sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor* gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu.

Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki* onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan değil* kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Biz karaya çıktık. Taarruz edeceğiz* bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz* bizi gene püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.

Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. İngilizler bize Türkleri barbar* vahşi kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim* bana hiç de öfkeli bakmıyorlar* yaralarımı sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana.

İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki kendi kendime:

-Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler* ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Hâlbuki beni cephenin gerisine gotürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı.

Bu duygularla

—Yazıklar olsun bana! Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum* niye savaşmaya gelmişim?
Bu İngiliz milleti ne yalancıymış* ne kadar Türk düşmanıymış! diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce.
Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:

Talihin cilvesine bakın ki* o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek* sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk...
Ne garip değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir Türk ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar* buna bütün kalbimle inanıyorum.

Peşinden nemli gözlerle
—Bana adınızı söyler misiniz?" dedi.
—Ömer" cevabını verdim. Merakla tekrar sordu:
—Peki* niçin Ömer ismini vermişler sana?
—Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş."
—Senin adın Müslüman adı mı?
—Evet* Müslüman adı deyince yüzüme baktı* doğrulmak istedi. Onun yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:
—Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi* şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun.
—Olsun dedim.
—Peki* doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?"

Şaşırdım* nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermişti. Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş..

—Tabii dedim. "Müslüman olmak çok kolay." Sonra kendisine imanın ve İslam’ın şartlarını anlattım* kabul etti. Hem kelime-i şahadet getiriyor* hem de ağlıyordu..

Mırıldandı:

—Siz Müslümanlar tespih çekersiniz* bana da bir tespih bulsan da ben de yattığım yerden tespih çekerek Allah'ımı ansam olur mu? Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Hemen bir tespih bulup kendisine getirdim. Hasta yatağında tespih çekiyor* biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti.

—Beni yalnız bırakma olur mu?

—Ne gibi Ömer amca?

—Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat! Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor."

O günden sonra her gün yanına gittim* bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum* hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum;

-Doktor Ömer* lütfen 217 numaralı odaya gelin!

Hemen yukarı çıktım.

Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi:

Sağ elinde tespih* açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı* göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum* kendisine kelime-i şahadet söylettirdim* o şekilde kucağımda teslim-i ruh etti...

Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu.


alıntı,,,
 
Kadın Erkek Denklemleri

Zeki Erkek + Zeki Kadın = Romantizm
Zeki Erkek + Aptal Kadın = Gebelik
Salak Erkek + Zeki Kadın = Sorun
Salak Erkek + Salak Kadın = Evlilik
Zeki Patron + Zeki ݝsçi = Kar,
Zeki Patron + Salak ݝşçi = Üretim
Salak Patron + Zeki ݝşçi = Terfi
Salak Patron + Salak ݝşçi = Fazla mesai



1 erkek ihtiyacı varsa 2$ lik şeye 1$ verir
1 kadın ihtiyacı olmasa da 1$ lik şeye 2$ verir



1 Kadın geleceğinden endişeliyse evlenecek bir erkek bulur
1 Erkek evlenene kadar geleceğinden endişeli değildir



Basarili bir erkek, karisinin harcayacağından çok parası olanerkektir
Basarili bir kadın böyle bir erkek bulandır



Bir erkekle mutlu olabilmek için onu ondan daha fazla anlamalı ve onu
ondan daha az sevmelisiniz.


Bir kadınla mutlu olabilmek için onu ondan daha çok sevmeli ve onu
anlamayı denememelisiniz.


ERKEKLER KADINLARA

Sinemaya gidelim mi? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)

Yemege çikalim mi? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)

Seni arayabilir miyim? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)

Dans edelim mi? (NETICEDE SEVISIRIZ DEGIL MI?)

Sizi bir yerden taniyorum sanki? (AH BIR SEVISSEK, SAHANE HAYATIMIZOLUR)

Canim sikildi. (SEVISELIM MI?)

Seni seviyorum. (HEMEN SEVISELIM)

Ben de seni seviyorum. (Ee, BUNU DA DEDIK, NE BEKLIYORUZ?)

Konusmak ister misin? (BEN AKILLI, ANLAYISLI VE ILGINÇ BIR ERKEGIM,BENIMLE SEVISMEK ÇOK HOSUNA GIDECEK)

Benimle evlenir misin? (BASKALARIYLA SEVISMENI GAYRI MESRU HALEGETIRMEK ISTIYORUM)

Karnim aç. (KARNIM AÇ)

Uykum var. (UYKUM VAR)

Yorgunum. (YORGUNUM)