Cevap: Hadi arkadaşlar hep birlikte teröre karşı eylem yapalım
Önce Gabar daha sonra Dağlıca şehitlerinin arkasından Türkiye ayağa kalktı. Halkın büyük bir kısmında kin ve nefret duyguları doruk safhaya çıktı. Bir tartışma ortamıdır gidiyor. Yok efendim, Türkiye Kuzey Irak’a girmeli midir girmemeli midir, Türkiye’yi bataklığa çekmek için tahrik mi ediyorlar, Kuzey Irak’a girersek peşmerge güçleri bize kurşun sıkarlar mı sıkmazlar mı, olası bir harekatta ne kadar zayiat veririz, terör örgütüne ne kadar darbe vurabiliriz, ABD’nin olası sınır ötesi harekatına tepkisi nasıl olur, ABD güçleri ile çatışma ortamı doğar mı doğmaz mı vs…
Devletler yıkıp devletler kuran bir milletin düştüğü bu duruma bakın!
Okul yıllarımızda tarih derslerimiz vardı. Orta Asya’dan Cumhuriyet’in ilanına kadar bir milletin var olma mücadelesini bize anlatırdı. Ne de zor gelirdi çoğumuza, geçer bir not alıp geçmek için ezberlemek. Çünkü o tarih dersiydi, çokta önemli değildi. Eğitim sistemimiz bizi böyle düşünmeye zorlamıştı. Unutkan nesiller yetişmeye başladı. Bırakalım koskoca tarihimizi, son yüzyılımızı bile ne kadar iyi biliyoruz ki? Bir millet kurtlar sofrasında paylaşılmak istenirken, nasıl oldu da Cumhuriyeti kurabildi? Neden Çanakkale’de bir nesli feda ettik, neden dört bir yanımız işgal altındayken direndik, neden bu millet Samsun’dan başlayan zorlu bir maceraya inandı, neden cephelerde inancından başka sermayesi olmayan evlatlarımızı yitirdik, neden bu milletin kadını cepheden cepheye bir fedakârlık destanı yazdı? Cevap tek bir kelime: Bağımsızlık… Çünkü bağımsızlık bu milletin var olma mücadelesiydi. Çünkü bağımsızlığımızı kaybettiğimiz anda bu milletten Malazgirt’ten itibaren Avrupa’nın beynine kazıdığımızı Türk damgasının intikamı alınacaktı. 1071 Malazgirt Zafer’i ve büyük oranda toprak kaybettiğimiz 1699 Karlofça Antlaşması’nın yapıldığı tarihe kadar geçen 628 yıllık Birleşik Avrupa’yı dize getirişimizin intikamını kanımızla almak istiyorlardı. Bu yüzden esaret diye bir şey söz konusu değildi. Bağımsızlığımızı kaybettiğimiz anda bizi planlı olarak soykırıma uğratacaklardı. Türk milleti için bağımsızlık demek, “var olmak” demekti.
Peki, nasıl oldu da onca teknik üstünlüğü olan ve yığın yığın üstümüze saldıran Birleşik Avrupa’yı yenmeyi başardık? Burada aslında gözlerden kaçırdığımız bir şey var: Asya milletlerinin batı medeniyetlerine karşı tarihsel bir kozu olan “ölebilme” yeteneği. Çünkü bu coğrafyada yaşayabilmenin bedeli ölmeyi bilmekten geçer. İyi idare ve sevk edilen, ölmeyi onur kabul eden bir gücün karşısında Avrupa kültürünün yenilmesi bu üstünlüğümüzden kaynaklanmıştır. Evet, bedel ağırdı. Bedel çok ağırdı. Fakat mükâfatı bağımsızlıktı.
Bugün yapılan tartışmalara bakılırsa, kendimizden ne kadar uzaklaştığımız görülecektir. Bir tek Kuzey Irak meselemiz mi var acaba? Güney Rum kesiminin silahlanması, Ermeni’lerin soykırımı kabul ettirme çabaları, AB’nin bize karşı düşmanca tavırları, ekonomimizin sıcak paraya çok duyarlı olması, medya gruplarının halkı yozlaştırıcı politikaları, “sivil toplum kuruluşu” sıfatı altında bölücü faaliyet kuran dernekler vb. boğazımıza geçirilmek istenen zincirlerdir. Yatak odasından içeriye hırsız girmiştir. Değerli eşyalarımızı almış ve namusumuza tecavüz etmeye yeltenmektedir. Artık bu aşamada sözlerin veya yabancı bir kurtarıcı beklemenin mantığı yoktur; tıpkı işgal yıllarında olduğu gibi.
Ey şehit Mehmet’im, hiçbirimize hakkını helal etme!
Çünkü kanının aktığı topraklarda yaşayanlar değişti senden sonra. Hâlâ ne yapacağımızı bilmez haldeyiz. Düşmanlarımızı Kâf dağı kadar büyütüp kendimizi küçültüyoruz. Biz senden sonra, kendi hayatımızı nasıl zevk ve sefa içerisinde geçireceğimizin derdine düştük. Çok korkak olduk biz. Öyle ki, batı medeniyetleri kızmasın bize diye yirmi yaşındaki fidanlarımızı hâlâ toprağa vermeye devam ediyoruz. Son yirmi üç yılda terörle mücadeleye 200 milyar dolar harcarken, Kuzey Irak’ta müteahhitlerimiz birkaç milyon dolarlık iş yapsın diye sınır kapısını kapatmıyoruz. Kuzey Irak’taki bazı şehirlere hâlâ biz elektrik veriyoruz. İncirlik üssümüz var bir de. Biz orda sana kurşun sıkanlara yardım etsin diye yabancı uçakların kalkışını seyrediyoruz. Bir gün karşımıza küstahça: “Her birinize bir milyon dolar vereceğiz ve her birinizi ABD vatandaşı yapacağız. Yeter ki bizim himayemize girin. Bizim bayrağımızın altındayken kimse size yan gözle bakamaz” diye bir teklif ile gelseler; bu teklifi kabul edebilecek hainlerimiz var bizim. Biz o hainleri beslemeye devam ediyoruz.
Bilirim kıyamazsın sen bize Mehmet’im. Gittiğin yerlerde bizlere de birer yıldız ayır. Hiç birinizi unutmadık, asla unutmayacağız.