*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
görevi kötüye kullanma suçu!
görevi kötüye kullanma yargıtay kararları görevi kötüye kullanma suçunun cezası muhafaza görevini yargıtay kararı muhafaza görevini suçunun unsurları
Görevi kötüye kullanma suçu Türk Ceza Yasasının ikinci kitap üçüncü bab dördüncü faslında 240. maddede düzenlenmiştir. Bu suç devlet idaresi aleyhine işlenen suçlardandır. Uygulamada tartışmalara neden olan suç tip-lerindendir.
MADDE 240 : Yasada yazılı hallerden başka hangi nedenle olursa olsun görevini kötüye kullanan memur derecesine göre bir yıldan üç yıla kadar hap solunur. Cezayı hafifletici nedenlerin bulunması halin-de altı aydan bir yıla kadar ve her iki halde on iki bin liradan altmış bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Ayrıca memuriyet-ten süreli veya temelli olarak yoksun kılınır.
Metnin değerlendirilmesi
Yasa metninde hapis cezası yanında para cezası da tayin edilmesi gerek-sizdir. 647 sayılı yasanın 4. maddesinin 1.fıkrasının 1. bendi hürriyeti bağ-layıcı cezanın para cezasına çevrilmesini mümkün kılmaktadır. Bu nedenle hüküm fıkrasının kurulmasında gereksiz tahşidata yol açan bu türlü kodla-ma yöntemlerinden kaçınmak gerekir. Para cezasına tahvili mümkün olma-yan suçlarda, suçun niteliği gözetilerek hürriyeti bağlayıcı ceza yanında para cezası da öngörülebilir.
Ayrıca cezayı azaltıcı nedenlerin bulunması halinde daha az ceza tayin edileceği ifade edilmiştir. Halbuki bu durumda indirim oranlarının belirtil-mesi yeterli olurdu. Bu haliyle adeta suçun ikinci hali ihdas edilmiştir. Yasa yerleştiricinin maksadı cezadan indirim yapılmasını sağlamaktır.
Öte yandan suçun ikinci hali belirtilirken birinci halin para cezası göste-rilmiştir. Yasa yapılırken düşük ve dolaylı anlatımlara, geciken ifadelere yer vermemek lazımdır.
Suç tarif edilirken pozitif anlatımlara yer vermek icap ettiği gibi müey-yide gösterilirken de aynı biçimde davranmak gerekir. Bu nedenle süreli veya süresiz memuriyetten yoksun kılınmaktan bahsedilmesi hukuksal po-zitivizm anlayışına ters düşmektedir. Hukuksal pozitivizmi esas alan bir ceza kanununda takdir hakkını genişletici ifadelerden kaçınmak gerekir. Burada memuriyetten mahrumiyet cezalarının alt ve üst sınırları gösteril-melidir. Nitekim uygulamada süresiz mahrumiyet kararları bozulmaktadır.
Görevi kötüye kullanma suçu memurun yasa ve yönteme uymayarak icrai veya ihmal suretiyle icrai hareketler yapması olarak anlatılmaktadır. Yasa ve yönteme uyarak görevi kötüye kullanmak mümkün olmadığına göre yasa ve yönteme aykırılığı ayrıca belirtmeye gerek yoktur.
Maddenin suçların yasa tarafından gösterilmesi ilkesine aykırılığı iddia edilmiş ve iptali istenmişse de, bu istek anayasa mahkemesi tarafından red-dedilmiştir.
Madde yardımcı ve genel hükümdür. Bu sebeple hakime takdir hakkı ta-nınmasını zorunlu kılan bir düzenlemedir.
Tarif ve mahiyeti
TCK 240. madde genel hüküm mahiyetindedir. Eylemin başka bir suçu teşkil etmemesi gerekir. Memurun eylemi başka bir maddede tarif edilmiş-se bu tarifteki özel suç oluşacaktır. Bu uygulama TCK.79. maddenin istis-nasıdır. Memurun eylemi daha hafif suçu teşkil etse dahi özel hüküm uygu-lanacaktır.
Suçun nitelendirilmesinde iki farklı görüş bulunmaktadır.
Birinci görüşe göre, suç mücerret yasa ve yönteme uymamakla oluşur. Suçun manevi unsuru genel kasttır. Zarar yada çıkar şartı aranmaz. Dör-düncü ceza dairesinin son uygulamaları bu şekildedir. Bu görüşe göre suç tehlike suçudur. Korunan hukuki yarar devletin itibarı, kamu idaresine du-yulan güven olduğuna göre yasa ve yönteme uymamakla suç oluşur. Yasa ve yönteme uymak devlet işleyişinin selameti ve hukuka uygunluğu açısın-dan zorunludur. Her kamu görevlisi kendi görevi ile ilgili mevzuatı bilmek ve uygulamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi dev-let işleyişine egemen olması gereken disiplini ve güveni yok eder. Zamanla devlet hayatında hukuki,iktisadi ve sosyal çöküntü meydana gelir.
Diğer göre görüşe, suçun oluşması için yasa ve yönteme aykırılık ya-nında özel kastında bulunması gerekir. Suça vasfını özel kast kazandırır. Özel kastın açığa çıkarılabilmesi için zarar ve çıkar unsurlarının aranması gerekir. Bu görüşe göre suç bir zarar suçudur. Devletin yada kişilerin zarara uğraması veya çıkarın söz konusu olması gerekir. Burada zarar ve çıkar kavramları geniş olarak yorumlanmalıdır. Bu zarar maddi yada manevi o-labilir. Hak ihlali söz konusu değilse ortada cezai açıdan kötülükte yoktur. Kötülük suçun unsurudur. Bir zarar söz konusu değilse yasa ve yönteme uymak konusunda ihmal vardır. Bu durumda suçun manevi unsuru taksire yaklaşır. Yani memur yasa ve yönteme uymak konusunda üzerine düşen inceleme, araştırma ve öğrenme görevlerini ihmal etmiştir. Suçu katı bir yorumla tehlike suçu haline getirmek uygulamada adaletsiz sonuçlara yol açabileceği gibi devletin işleyişini de sekteye uğratabilir. Yasa ve yöntem korkusu ile memurlar icrai bir faaliyette bulunmaktansa maslahata uygun idarecilik yapmakla yetinebilirler. Bu ise devlet yaşamında gericiliğe neden olur.
Evvelce dördüncü ceza dairesi içtihatları bu görüşü savunuyordu. Buna dair bir içtihadı aşağıya aldık. Halen ceza genel kurulu ve beşinci ceza dai-resi kararları bu görüşe yer veriyor.
Burada zarar ve tehlike suçları kavramlarına değinmekte fayda görüyo-ruz. Zarar suçu bir zararın meydana gelmesi halinde oluşur. Tehlike suçla-rında ise bir zarar meydana gelmese, zarar ihtimali bulunsa dahi hareket icra edilmekle suçun oluştuğu kabul edilir.
Ceza hukuku bakımından netice bir zarar olabileceği gibi bir tehlikede olabilir. Bu tehlike hukuka aykırı bir neticeyi doğurmak imkanı veya ihti-malidir. Bu sebeple suçları zarar veya ihlal suçları ve tehlike veya tehdit suçları diye ayırmak çok daha yerinde olur.
Kamu yönetiminde mücerret yasa ve yönteme uymamak suç olarak ka-bul edilmeli midir? Devlet idaresine ait bir örfü çiğnemek suç mudur? İdare hukuku açısından suç sayılabilir. Ancak ceza hukukunda suç olabilmesi için bir hukuki yararın ihlal edilmesi gerekir.
Usülsüz inşaatta idarenin büyük kazancı olduğu bilirkişi raporunda belirtildi-ğine göre, maznunun 2490 sayılı kanuna riayet etmemiş olması ihmal kastına değil, kanun hükümlerine vukufsuzluk olarak kabul edilmelidir.
Doktrinde suçun tehlike suçu olduğunu iddia edenler vardır. Sn. Prof. Dr. Ayhan ÖNDER bu görüşü savunmaktadır. Dördüncü ceza dairesi de bu yaklaşımı kabul etmektedir. Buna göre mücerret yasa ve yönteme uyma-makla suç oluşur. Özel kast ve zarar şartı aranmaz.
Eskiden Yargıtay kararlarında zarar ve kötülük şartları aranıyordu. Son zamanlarda artan memur suçları nedeniyle böyle bir yoruma gidilmiş olsa gerektir. Ancak memur suçlarını ve idari yolsuzlukları önlemenin yolu memurların yargılanmalarına ilişkin özel yasaların kaldırılması, ayrıca maddi hukukun sonuç verebilir hale gelmesini sağlayan usul yasalarının çağdaş hale getirilmesidir.
Fail
Suçun faili ancak bir memur olabilir. Bu nedenle özgü bir suçtur. Suçun işlenmesi sırasında memur olmak gerekli ve yeterlidir.
Bir kimsenin görevi kötüye kullanma suçundan dolayı cezalandırılabil-mesi için. ceza yasası uygulamasında memur sayılan bir kimse olması ge-rekir. Başka memur suçlarında olduğu gibi bu suçta da memur sıfatı ön ko-şuldur.
Ceza yasası uygulamasında memuru tanımlayan TCK. 279.maddesinin 1.fıkrasına göre ceza hukukunda memur yasama, yönetme ve yargıyla ilgili kamu görevi yapan kimsedir.
Devlete ait kuruluşlarda çalışanların ceza yasası uygulamasında memur sayılabilmesi için öncelikle bu kuruluşun devletin amacı gereği yerine ge-tirmek mecburiyetinde olduğu bir işi yapıyor olması gerekir. Yargı-tay’ımızın kimi kararlarında da kabul edildiği gibi, kamu görevi devletin amacı gereği bizzat yerine getirmek zorunluluğunda olduğu işlerdir. Bu görevin en belirgin niteliği, zorunlu oluşu, başka bir anlatımla devletin bu görevi zorunlu olarak yerine getirmek ödevinde olmasıdır. Bunlar dışında kalan işler ise kamu görevi değil kamu hizmetidir. TCK. 279/2. maddesi uyarınca kamu hizmeti yapanlar ceza uygulamasında memur sayılmazlar.
Hizmet sözleşmesi ile vakıf müdürü olarak görevlendirilen sanığın, yaptığı hiz-met kamu görevi niteliği taşımadığından ceza uygulamasında memur sayılamaya-cağı, vakfa mal ve hizmet alımında hayali fatura ve makbuz toplamak suretiyle bir miktar parayı mal edinme eyleminin hizmet nedeniyle inancı kötüye kullanma su-çunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmalıdır.
Memurun izinli olması görevli olmadığını gösterir. Dolayısıyla izinli memurun görevini kötüye kullanması mümkün değildir. Görevi kapsamın-da kalan ve sayılan eylemleri icra etmesi söz konusu olamaz. Bu durumda memurluk sıfatının kötüye kullanılmasından bahsedilebilir.
Fail memur yasaları uygulamakla görevli olup yorum yetkisini haiz ol-mayan memurdur. Özellikle yorum yetkisinin kullanılması halinde suç oluşmaz.
Kimlerin memur sayılacağı TCK. 279 maddede anlatılmıştır. Ayrıca bazı teşkilat yasalarında kurumun hangi personelinin hangi hallerde memur sa-yılacağı gösterilmiştir. Örneğin; 399 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 11.maddesinin b bendine göre kuruluşa karşı işlenen suçlar ile ifa ettikleri görevlerden doğan suçlardan dolayı KİT personeli memur gibi cezalandırı-lır.
Görevli ve yetkili olmak
Görevin ne olduğu yasa, tüzük, yönetmelik ve bunlara uygun olarak dü-zenlenen yazılı ve sözlü emirler, direktiflerden anlaşılır. Fail görevli değil-se eylem özel suçu veya disiplin suçunu oluşturur.
İlkokul müdür yardımcısı olan sanığın, kaymakam tarafından imzalanmış yazı-ya istinaden öğretmen evi yapımı için, öğretmenlerin maaşından bağış olarak ke-sinti yaptığı, bu parayı hesaba yatırmayarak iki yıl üzerinde tuttuktan sonra so-ruşturma üzerine ilgili bankaya yatırdığı, kanunen görevine giren bir yetki, vazife veya hizmetin ihlalinin söz konusu olmadığı, bu nedenle eylemin emniyeti suiisti-mal olarak değerlendirilmesi gerektiği.
Sanığa halktan reklam parası adı altında para toplaması yolunda emir verilmiş-se eylem TCK. 240. madde olur.
Sanık satın alma komisyonu üyesi değildir. Bu nedenle satıştan elde ettiği parayı vezneye yatırmaması disiplin suçunu oluşturur.
Tutukluya verilmek üzere yakınından para alan ancak bu parayı tutukluya vermeyen sanığın eylemi görevi dahilinde olmaması nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu oluşturur.
Suça konu havale bedellerinin, sanık kemer adliyesi mübaşiri erkana hangi sı-fatla ve hangi yetki belgesine veya talimata dayanılarak verildiği hususu kemer PTT müdürlüğünden araştırılıp açıklığa kavuşturulduktan sonra görev gereği ve-rildiğinin tespiti halinde eylemin zimmet suçunu aksi halde mahkeme kalemine tebliğ edilen havale kağıtlarını bulunduğu yerden bilgi ve rıza dışında alarak bede-lini tahsil edip yararlanmaktan ibaret eylemin hırsızlık suçunu oluşturacağı göze-tilmeden.
Yargıtay ceza genel kurulunun 13/10 1986 tarihli 2/3-429 sayılı kararın-da sanık polis memurunun kendisine verilen demir başa kayıtlı silahı görevi icabı kullanması gerekirken TCK 551 md. deki suçu işlemek için kullan-ması TCK 79 maddesi delaletiyle TCK 240. maddedeki suçu oluşturacağı kabul edilmiştir. Ancak bu karara katılmak mümkün değildir. TCK 240. maddede yazılı olan suç TCK 551. maddede yazılı olan suçu zorunlu olarak ihtiva etmez. Bu nedenle karma suç söz konusu değildir. Öte yandan TCK. 551. maddede yazılı suç TCK. 240. madde de yazılı suçun unsuru yada a-ğırlatıcı sebebi değildir. Bu sebeple mürekkep suç söz konusu değildir. Yine TCK. 551. madde de yazılı suçun koruduğu hukuki yarar ile TCK 240. maddede yer alan suçun koruduğu hukuki yarar aynı değildir. Failin hafif olan suçtan ağır olan suça doğru eylemlerini icra etmesi söz konusu değil-dir. Bu sebeple müterakki suçtan da bahsedilemez. Şu halde sanığın eylemi TCK 240.maddedeki suçu oluşturduğu kabul edilirse, bu kabul TCK.551 madde de yazılı suçun örtülmesini sağlamaz. Bununla birlikte failin eyle-mini görevi kötüye kullanmak olarak nitelendirmek mümkün değildir. Gö-revi kötüye kullanma suçunun oluşması için öncelikle failin görevi ile ilgili eylemlerin icrasına başlamış olması gerekir. Failin silahı görevi dışında memuriyet sıfatına yakışmayacak şekilde kullanması disiplin suçunu oluş-turur. Silahın kullanıldığı suç bağımsızlığını korur. Bu nedenle sanık polis memurun eylemi TCK 551 maddedeki suçu oluşturur. Şu anda bu karardan dönülmüş bulunmaktadır.
Geçici köy korucusu olan sanığın düğün töreni sırasında üzerine zimmetli silah-la havaya ateş etme eylemi göreviyle ilgili olmadığından TCK. 240. maddesine de-ğil 551. maddeye uyar.
Bayramlaşmak üzere karakola gelen köylülerin beraberlerinde getirdikleri yi-yecek ve sigara ile şeker almak üzere bırakılan parayı kabul etmek eylemi disiplin suçu olarak kabul edilmiştir.
Karşılığı olup olmadığını öğrenmek üzere aldığı çeki tahsil ederek parasını ö-demeyen sanık memurun eylemi göreviyle ilgili olmaması nedeniyle emniyeti suiis-timal suçunu oluşturacağı
Sanığın idarece verilen silahı koruma işi yasal görevleri arasında bulunmadı-ğından, idareye ait olup kendisine verilen silahın gereği gibi saklanmaması halinde bu suçun oluşmayacağı hakkında ancak disiplin işlemi yapılabileceği gözetilmeye-rek cezalandırılmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Hayvan nakli ve satımında gerekli olan menşe şahadetnamesini düzenleme gö-revi, köylerde köy muhtarlarına, il ve ilçelerde belediyelere aittir. İlçe mahalle muhtarı olan sanığın, menşe şahadetnamesi düzenleme görevi olmadığından, bu eylem nedeniyle hakkında memurin muhakematı yasası uygulanmaz.
Görevli olmanın meydana getirdiği ortamdan yararlanarak görevi sıra-sında başka suç işlemek bu kapsamda değildir.
Karakola gelen mağdureye sarkıntılık eden zabıta memurunun eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaz.
Bazı Yargıtay kararlarında görevli olmama hali zimmet suçunun oluşma-sına engel ancak görevi kötüye kullanma suçuna sebep olarak gösteriliyor. Bu durumda görevli olmak suçun unsuru değilmiş gibi bir anlam çıkıyor. Bu sebeple görev unsurunun olmadığı hallerde hem zimmet hem de görevi kötüye kullanma suçu oluşmaz. Yani nitelendirme sırasında zimmet suçun-dan düşen bir tavsif görevi kötüye kullanma suçundan da düşer. Dolandırı-cılık, emniyeti suiistimal veya hırsızlık suçu düşünülmelidir.
Fransız Yargıtay’ı kendi bölgesi dışında av yasağına uymayan avcı hak-kında para karşılığı suç tutanağı düzenlemeyen kır bekçisinin görevi dışın-da kaldığı gerekçesiyle dolandırıcılıktan mahkum eden mahkeme kararın onamıştır.
Maliye ve belediye tebliğ memurlarının makbuz itası suretiyle para ahz ve kabzına salahiyetleri bulunmamış olmasına göre mükelleflerden vazife harici vergi borçlarına mukabil aldıkları paraları zimmetlerine geçirmeleri Türk Ceza Kanununun 202. maddesinin şümulune dahil olamayacağı cihet-le işbu fiil ve hareketleri vazifeyi suiistimal suçunu teşkil edeceğine ittifak-la karar verilmiştir. İçtihadı birleştirme kararına göre görevli ve yetkili olmamak, suçu zimmet olmaktan çıkarmakta görevi kötüye kullanma suçu-na dönüştürmektedir. Halbuki görevli ve yetkili olmamak halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşmayacağı kabul edilmektedir. Aslında bu kararla görevin araç kılınarak menfaat temin edilmesi kötüye kullanma su-çu sayılmıştır. Bu durumda suçu görevde yetkiyi kötüye kullanmak olarak adlandırmak ve uygulama alanını daraltmak tartışılır hale gelmektedir.
Müştekinin başlangıçta sanık ile tanışmadığı, ilk kez kaçırma suçunun sanığı olan oğlunun c.savcılığınca serbest bırakılmasından sonra sanık ile görüştüğü, a) sanığın yapılması istenilen iş konusunda yetkili olduğunu söylemediği, b) yetkililer nezdinde hatırı sayıldığına dair herhangi bir giri-şimde bulunmadığı c) veya müştekiyi bu konuda inandırmaları için aracı oldukları iddia edilen Sedat ve veliye bir talimat vermediği, müştekiden alınan ve üzerinde ele geçirilen paranın ise kaçırıp ırza geçme davasının evlenme nedeni ile teciline karar verilmesinden sonra alındığının anlaşıl-ması karşısında eylemin TCK.nun 240/2. maddesinde yer alan görevi kötü-ye kullanma niteliğinde kaldığı gözetilmeden.
Görevi borçlu yükümlülerden makbuz karşılığı para tahsil etmek olan tahsildar sanığın 6183 sayılı yasaya göre çekle tahsilat yapma görevi olma-dığı gibi, böyle bir görevde verilmediği halde mağdurları kandırarak elde ettiği çekleri vergi dairesi veznesine vermeyip, bir kısmını mal edinerek yarar sağlama eylemi, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu,
Görevde yetkili olmak koşulu bulunmadığından memurun yediği yeme-ğin, kaldığı otelin parasını sıfatını kullanarak ödememesi gibi eylemlerin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmadığı kabul edilmektedir.
Korunan hukuki yarar
Kamu idaresine duyulan güvendir. Aynı zamanda devletin maddi ve ma-nevi menfaatleridir. Devlet idaresinin itibarıdır. Devletin işleyiş biçimi ve disiplinidir.
Kamu görevinin, kurallar ve uygulamalarla belirlenen disiplin ve düzen içinde yürütülmesini sağlarken kamu idaresinin olumsuz davranışlar ve ey-lemlerle zarara uğramasını önlemektir.
MANEVİ UNSUR
Suçun manevi unsuru kasttır. Genel kastın yeterli olduğunu savunanlar olduğu gibi özel kast aranması gerektiğini iddia edenlerde vardır.
Soyut olarak yasa ve yönteme uymamak eylemi saik bulunmasa dahi gö-revi kötüye kullanmak olarak kabul edildiğinde genel kast yeterli sayılmış olmaktadır.
Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi uygulamalarında genel kast taşımak ye-terli sayılmaktadır. Sanığın özel bir maksatla hareket etmesi aranmamak-tadır.
TCK.nun 240. maddesinde düzenlenen görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, bir memurun görevini yaparken yasalara ve yazılı hukuka aykırı dav-ranmasıyla oluşur. Bu suçun oluşmasında sanığın amacına bakılmaz. Bu nedenle sanıkların eylemlerinin yazılı hukuk hükümlerine uygun olup ol-madığı araştırılmalıdır.
Yasa ve yönteme aykırılığı bilmek ve istemek gerekir. Bilmek ve iste-mek söz konusu ise suç oluşur. Bunlar kastın unsurlarıdır. Bu öğeler yoksa sorun ortaya çıkmaktadır. Suçun manevi unsuru genel kast ise bilmemek suçu ortadan kaldırmaz. Memur yasa ve yönteme aykırılığı bilmiyorsa ve istemiyorsa suç oluşmaz demek mümkün değildir. Hukuku bilmemek ma-zeret sayılmaz. Doktrinde bu farkın ortaya konması için suçun manevi öğe-sinin özel kast olduğu ileri sürülmüştür.
Akit tablosu ve sahte vekaletname üzerinde, taşınmazın sahibine ait resmin bu-lunması, sahte vekaletnamede taşınmazın sahibinin sağ kolunun kırık olması ne-deniyle parmak bastırıldığının belirtilmesi karşısında, akit tablosundaki imzanın uyarıcı olmakta yetersiz kalabileceği ve satışın yanılgı sonucu gerçekleştirilmiş olabileceği gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi hatalıdır. Görevi savsama suçu, ceza uygulamasında memur sayılan bir kimsenin görevini yapmaması yada gecikerek yapmasıdır. Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu ise memurun yasal düzenlenmelerle kendisine verilen görevi yasaya aykırı biçimde yapmasıyla oluşur. Birincisinde etkin olmayan, ikincisinde etkin bir davranış söz konusudur. Olayda, sanığın eylemi yasaya aykırı olarak yapma biçiminde gerçekleştiğinden, görevi savsama suçu değil, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu oluşmuştur.
TCY. 240. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu, memurun kas-ten yasada yazılı hallerden başka her ne suretle olursa olsun, görevini yasanın gös-terdiği usul ve esaslardan başka surette yapması ve yasanın koyduğu usul ve şekle uymadan yapmasıdır. Somut olayda sanık, kendisinin her hangi bir katkısının bu-lunmadığı bir süreçte kum ve çakıl ocağı işletmesine izin verilen işletmelerin, geçici iznin uzatılmasını talep etmeleri üzerine, dört gün süreyle Valilik makamına veka-let ettiği dönemde bu talepleri inceleyen İl Daimi Encümenine başkanlık etmiş ve önceden verilen izinler doğrultusunda geçici izin süresinin uzatılmasına ilişkin ka-rara katılmıştır. Sanığın bu eyleminde görevi kötüye kullanma bilinç ve iradesiyle hareket ettiğinden söz etmeye olanak yoktur. Sanığın kamu görevinde devamlılık esasından hareketle, kamu yararını gözeterek kendisinden önce verilen iznin uza-tılması kararına katılmaktan ibaret eyleminde görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun manevi öğesinin oluşmadığı anlaşılmaktadır. Sanığın kamu görevinde devamlılık esasından hareketle, kamu yararını gözeterek kendisinden önce verilen iznin uzatılması kararına katılmaktan ibaret eyleminde görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun manevi öğesinin oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Ancak memurun görevine dahil olan hususları bildiği kabul edileceğin-den, böyle bir bilmeme iddiasıyla kastı olmadığını savunamaz.....gerçekten bir göreve dahil yetkilerin bir kısmının neler olduğu açıkça ve tartışmasız bilinir ama bazılarında bu netlik olmadığından yanılgılara konu oldukların-da.. bilmeme savunması tartışılır hale gelebilir.
Fail yasa ve yönteme uymamakla kamu idaresine duyulan güveni sars-mış olmaktadır. Şüphesiz yasa ve yönteme uymamak devletin işleyiş biçi-mine ve disiplinine karşı işlenmiş bir suçtur. Bu sebeple genel kast yeterli-dir denilmektedir.
Suça konu ihalelerde usul ve yasaya aykırı işlemler yaptıkları saptandığına gö-re, genel kasıtla işlenen suçta özel kasta ağırlık veren bilirkişi raporuna dayanıla-rak beraat kararı verilmesi
Sanık belediye başkanının akrabasını geçici olarak işe alıp 1580 sayılı yasaya aykırı olarak bir kısım yetkilerini devredip kullandırması fiili TCK.240. maddede yer alan suçu oluşturur. Genel kasıtla işlenen suçta özel kasıt olmadığından beraat kararı verilemez.
Sayın DÖNMEZER e göre “memuriyete taalluk eden yetkileri kendisine veya başkalarına bir menfaat sağlamak veya başkası için bir zarar husule getirmek saikıyla işlemek kastı” suçun manevi unsurunu oluşturur.
Sanık olay sırasında, banker kastelli hakkında, mahkemesinde görülmekte olan dava ile ilgili olarak, yeri ve gereği olmadığı halde açıklama ve tavsiyelerde bu-lunmakla görevinden kaynaklanan kudret ve yetkisini aşarak görevini kötüye kul-lanmıştır. Sanıkta görevini kötüye kullanmak özel kastı olduğundan TCK.240.maddede yazılı suç oluşmuştur.
Suçun manevi unsurunu genel kast yanında özel kasıt oluşturur. Bu suç taksirle işlenemeyeceği gibi hukuki veya fiili yanılma hallerinde de suçun manevi unsuru oluşmaz.
Öldürüldüğü iddia edilen hindilerin ağaç kovuğunda bulunan tüylerini tutana-ğa yazmayarak, suçun işlendiğini gösteren emare bulunmadığından bahisle tuta-nak tanzim eden sanık A nın eylemi, özel kastı bulunmadığından, olayın sanıkları-nı korumak amacıyla hareket etmediğinden ve olay yerine giderek gerekli incele-meyi yaptığından bahisle suç olarak kabul edilmemiştir.
Suçun yasa ve yönteme aykırı davranmak genel kastıyla işlenebileceği ileri sürülmektedir. Fail lüzumsuz bürokratik muameleler telakkisiyle veya ekonomik kaygılar nedeniyle yasa ve yönteme uymamış olabilir. Ancak bu halde genel kasttan söz edilebilir. Diğer tüm hallerde genel kasttan ziyade saik dolayısıyla özel kast bulunur.
Köye kanalizasyon ve fosseptik çukuru yaptıran ancak gelir ve giderleri KDV ödememek için köy harcama talimatına uygun olarak tutmayan sanık muhtarın eylemi mücerret yasa ve yönteme aykırılık olduğundan ve özel kasta dayalı olma-dığından görevi ihmal suçunu oluşturur.
Bazı Yargıtay içtihatlarına göre yasa ve yönteme uymamak eylemleri genel kast altında gerçekleştirilmişse görevi ihmal suçu, özel kast altında gerçekleştirilmiş ise görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Sanığın röntgen 2. banyo suyunu ve hurda lastik parasını iş yoğunluğu nedeniy-le zamanında vezneye yatırmaması görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaz. Çünkü eyleminde bu suçun özel kast unsuru bulunmamaktadır. Oluşa göre görevi savsama suçu oluşur.
Hem özel kastı hem de zarar şartını aramamak suçun yapısı ile çelişmek-tedir. Zarar veya menfaat var ise suç oluşur. Zarar veya menfaat yok ise mücerret yasa ve yönteme riayetsizliği icrai bir eylem gerçekleştirilmiş ol-masına rağmen görevi ihmal olarak kabul etmek icap eder. Aşağıda 5. Ceza Dairesinin içtihadı buna temas etmektedir.
Bu sebeple mücerret yasa ve yönteme uymamak fiili özel kast yoksa (za-rar veya çıkarın yokluğu buna delalet eder) görevi ihmal suçu olarak telakki edilmelidir. Bu durumda kabul görmüş ayrımı esas alırsak bu suçun manevi unsurunu özel kast olarak tespit etmemiz gerekir. Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi E.1990/3099,K.1990/4297 sayılı 11.10.1990 tarihli kararıyla “sanık muhtarın ister muhtarlığa telefon almak, ister sağlık ocağı, PTT binası yaptırmak için para toplarken makbuz kesmemek, deftere işlememek ve parayı bankaya ya-tırmamak eylemlerinin tek görevi ihmal suçunu oluşturacağına” karar vermiştir.
Aslında kastı genel ve özel olarak ikiye ayırmak doğru değildir. Kast ya vardır yada yoktur. Veyahut belirsizdir yada taksire yaklaşmıştır. Ancak kastın yoğunluğundan bahsedilebilir ki bu hal yasada açıkça anlatılmadıkça suç vasfına tesir etmez. Kastın bu iki türünü bir kenara bırakarak zarar ve çıkar neticesinin kast altında gerçekleşmesini suçun oluşması için yeterli saymak gerekir diyebiliriz.
Posta dağıtıcısı olan sanığın tebliğ zarfını ilgililere vermeyip aynı köyden başka kişilere vermesi ve kendisine verildi şeklinde, gerçeğe aykırı meşruhat yazması, görevi kötüye kullanma niteliğindedir.
Suça vasfını veren unsur kast unsurudur. Fiiller kasta göre değerlendiri-lir. Kast ise neticeye göre tayin edilir. Bazı hallerde kastın varlığı yada yok-luğu hareket unsuruna bakılarak anlaşılır. Örneğin; taksirle adam öldürme suçunda suçun manevi unsuru neticeye göre değil harekete göre tespit edi-lir. Ölüm suçun neticesidir. Ancak nasıl sorusunun cevabı bizi hareket un-surunu incelemeye götürmektedir. Taksirli suçlarda niçin sorusuna yanıt aranmaz.
Özel kast ve zarar şartlarını aramak gerekir. Çünkü bu iki unsur birbirini beslemektedir. Kast neticeye göre tayin edildiğine göre özel kasttan bah-setmek için zarardan veya çıkardan söz etmek gerekir. Görevi kötüye kul-lanma suçunu sadece hareketi inceleyerek vasıflandıramayız.
Kanaatimizce suçun manevi unsuru özel kasttır. Bunu ortaya çıkarmak için zarar vermek veya çıkar sağlamak unsurlarını aramak gerekir. Zarar veya çıkar olmaksızın dahi özel kastın bulunması halinde suçun oluşacağı kabul edilmelidir. Tabii ki uygulamada bunun nasıl gerçekleşeceği araştır-maya değer.
Özel kastın ortaya çıkarılabilmesi için failin tecrübesi, olay öncesi ve sonrası ilişkiler, akrabalık bağları, siyasi münasebetler, rekabet olup olma-dığı v.s tüm hususlar nazara alınmalıdır.
Görevi kötüye kullanma ve ihmal suçlarında saik önemlidir. Saik manevi unsurun niteliğini tayinde yardımcı bir unsurdur. Bu sebeple yasa ve yön-teme uymamak ve eylemin icrai yada ihmali olması ölçüt olamaz. Görevini ihmal eden ancak bundan menfaat sağlayan belli saikle hareket eden me-mur yasa ve yönteme uymamış aynı zamanda ihmali eylemde bulunmuştur. Buna rağmen eylem görevi kötüye kullanma olarak kabul edilmelidir. Gö-rüldüğü gibi saik kastın mahiyetini, dolayısıyla suçun vasfını tayin etmek-tedir.
Görevi ihmal eylemi özel kast altında icra edilmişse görevi kötüye kul-lanma suçunu oluşturur.
Yeni İtalyan ceza yasasında kabul edildiği gibi görevi kötüye kullanma suçu özel kasıt ile işlenebilen bir suçtur. Özel kast yoksa eylem görevi ih-mal olarak değerlendirilmelidir. Mücerret yasa ve yönteme uymamak göre-vi ihmal suçunu oluşturmalıdır. Yasa ve yönteme riayet etmek memurun görevleri arasındadır.
Taşıt yasasının 5. maddesi uyarınca içişleri bakanlığından gerekli izin alınma-dan taşıt aracını DMO ve açık artırma yasasına aykırı biçimde belediye adına özel bir kişiden satın almaktan ibaret olan eylem TCK. 240. maddede yazılı görevi kö-tüye kullanmak suçunu oluşturur. Bu eylemde amaç araştırılmalıdır. Bazı kamu idarelerinin ekonomik saiklerle hareket ettikleri ve daha ucuza mal etmek için yöntemsizliğe başvurdukları görülmektedir. Böyle bir durum var ise görevi ihmal suçunun oluştuğu kabul edilmelidir.
Şu halde görevi kötüye kullanma suçunda zarar ve çıkar unsurları, eyle-min aktif veya pasif olması, yasa ve yönteme aykırılık, birlikte ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Belediye başkanı olan sanığın suç tarihinde yeni yaptırılan belediye binasına üç ayrı şahıstan teklif almak suretiyle piyasadan çeşitli büro malzemeleri aldığı anla-şılmaktadır. Sanığın DMO deki malzemeleri beğenmeyerek piyasadan büro mal-zemeleri almaktan ibaret eyleminde görevi kötüye kullanma suçunun unsurları yoktur.(YCGK. 2.5.1998 4-156-199).
MADDİ UNSUR
Suçun maddi unsuru görevin ifası sırasında yetkinin kötüye kullanılma-sıdır. Memurun görevini ifa ederken yasa ve yönteme uymaması ve takdir hakkını amaç dışı kullanmasıdır.
Memurlar yada sözleşmeli personel eliyle yürütülen asli kamu görevlerine, işçi statüsünde çalışanların vekaleten de olsa atanmaları mümkün değildir. Bu atama-yı yapan memur görevini kötüye kullanmış sayılmalıdır. Bu nedenlerle atamayı yapan belediye başkanı sanık yasa ve yönteme uymadığından verilen mahkumiyet kararı doğrudur.
Görevi kötüye kullanma suçunda kötülük suçun unsurudur. Kötülük yoksa bu suç oluşmamalıdır.
Vekillikten kendi isteği ile çekilen sanık avukatın, üç gün sonra karşı taraf olan katılanın vekilliğini alması avukatlık görevini kötüye kullanmaktır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu 294/1. maddesi ve fıkrasına uyduğu gözetilmeden, aynı maddenin 2. fıkrasının uygulanmış olması hatalıdır.
Hukuk hakiminin avukat hakkında tutuklama kararı vermesi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Belediye zabıta memurunun belediye işçilerini özel işinde çalıştırması TCK.240. maddeye mümastır.
Bu suç görevi ihmal suçunun ağır biçimidir. Görevi ihmal suçunda göre-vin yapılmaması veya gecikerek yapılması söz konusudur. Görevi kötüye kullanma suçunda failin icrai veya ihmal suretiyle icrai eylemi gerekmek-tedir. Yukarıda belirttiğimiz gibi ihmali eylemle de görevi kötüye kullanma suçu işlenebilir. Aslında ihmali eylemin icrai eylem haline gelmesi yüküm-lülük ve özel kast şartlarının bir arada olmasıyla mümkündür.
Görevi kötüye kullanmak yasa ve yönteme uymamak suretiyle olmalıdır. Aksi halde hukuka uygunluk hali söz konusu olur.
Eylem çeşitli biçimlerde ve durumlarda gerçekleştirilebilir :
a) Yasal yetkinin aşılması
b) Yasal biçim ve yönteme uymama
c) Takdir yetkisini amacı dışında kullanma
d) Ön koşullara uymama
e) Mahkeme kararları gibi takdire olanak tanımadan uyulması gereken kararlara uymamakta ısrar etmek
f) Memurun kendisi ve yakınları hakkında işlem yapma durumuyla karşı karşıya gelmesine rağmen devretmesi gerekirken devamla lehe işlem yap-ması
g) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak veya başkalarına zarar ver-mek amacıyla hareket etmesi
gibi biçimlerde memurun görevine ait yetkileri kötüye kullanmasıdır.
Suçun maddi unsuru yasa ve yönteme uymamak olarak anlatılmakta ve kabul edilmektedir. Halbuki yasa ve yönteme uymamak suçun hukuka ay-kırılık unsurudur. Yasa ve yönteme uymak ise hukuka uygunluk halidir. Suçun hareket unsuru her ne suretle olursa olsun görevi kötüye kullanmak-tır. Serbest hareketli bir suçtur. Önce özel kast dolayısıyla zarar veya çıkar olup olmadığına bakılacaktır. Bundan sonra yasa ve yönteme uymama hu-kuka aykırılık unsuru içinde incelenmelidir.
Görevde sahip olunan yetkinin kötüye kullanılması, memurun görevini yaparken yasanın kendisine tanıdığı yetkiyi aşması, yasanın öngördüğü şe-kil şartlarına uymaması, takdir hakkını amaç dışında kullanması, kendisine teslim edilen eşyayı usulsüz kullanması gibi biçimlerde gerçekleşmiş olabi-lir.
İmar yasası ve yönetmeliğine aykırı olarak imar planındaki suça konu yerin dört kat olan inşaat yüksekliğinin beş kata çıkartılmasına karar veren belediye meclis üyeleri olan sanıkların eylemleri TCK. 240. maddesine uyan suçu oluştu-rur.
Suçun aktif (icrai/müspet) eylemlerle gerçekleştirilebileceği ileri sürül-mektedir. Hareket icrai veya ihmal suretiyle icrai olmalıdır. Belediye baş-kanının yasa ve yönteme uymadan belediyeye ait menkulleri satması icrai, veterinerin hasta hayvanın satışa sunulmasına izin vermesi ihmal suretiyle icrai eylemlere örnek teşkil eder.
TCK. 230. maddesinde yazılı görevi savsama suçu bir görevin yapılmaması ya da gecikme ile yapılması, 240. maddede yazılı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu ise, görevin yasal düzenlemelere aykırı biçimde yapılması ile oluşur. Birinci-sinde sanığın eylemi pasif (menfi), ikincisinde aktif (müspet) tir.(4.C.D. 22.12.1997 11068-11404)
Sanık hakimin kendisine getirilen evrakı evinde inceleyip mübaşir vasıtasıyla katibine haber göndererek sorgu tutanağı ve tevkif müzekkeresi düzenlettirmesi ve bu belgeleri evinde imzalaması görevi ihmal suçunu oluşturur.
Sahte olarak tanzim edilen belgeleri incelemeden imzalayan sanığın eylemi TCK. 240.maddesine uyan suçu oluşturur.
Sanık muhtarın kayıtlara bakıp gerekli inceleme ve araştırmaları yapmadan nüfus cüzdanı değiştirme belgesini onaylamak şeklindeki aktif eyleminin TCK. 240. maddesinde yazılı suçu oluşturduğu gözetilmeden TCK. 230. madde ile hü-küm kurulması.
Nezaretten çıkarılan ve vücudunda ekimozlar bulunan müştekiyi gereği gibi muayene etmeden darp ve cebir izine rastlanmadı şeklinde rapor düzenleyen sağ-lık ocağı hekiminin eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Aslında icrai hareketlerin müspet yada menfi olabileceğinden bahsetmek daha doğru olur. Yukarıdaki örnekte belediye menkullerinin satışı müspet icrai harekete, veterinerin hasta hayvanı satışa sunulmasına izin vermesi menfi icrai eylemlere örnek teşkil eder.
Aynı şekilde zabıta amiri adliyeye sevk etmek zorunda olduğu bir şika-yeti karakolda kendisi çözümlerse, menfi icrai hareket söz konusudur.
Hareket unsuruna göre suçu vasıflandıran kararlar mevcuttur.
Emekli, dul ve yetim maaşlarını fazla ödeme eyleminde görevi yapmama değil yasaya aykırı biçimde yapmak söz konusu olduğundan TCK. 240.maddesinin uy-gulanmaması yasaya aykırıdır. Eylem bilerek ve istenerek gerçekleştirilmiş-se görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. Görevi ihmal suçunun manevi unsuru dahi kast olduğundan hataen ödeme yapılmışsa bu suçun da oluş-mayacağı kabul edilmelidir.
Sanığın eylemi yasanın kendisine verdiği görevi yapmama yada gecikme ile yapma biçiminde değil, yasaya aykırı olarak yapma biçiminde gerçekleştiğinden görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
Eksik belgelere rağmen inşaat izni verme eylemi TCK. 240. madde olur. Bile-rek ve isteyerek vermiş ise görevi kötüye kullanma, gerekli inceleme ve araştırmayı yapmayarak ihmal eseri olarak vermişse kasta makrun olmadı-ğından görevi ihmal suçu da oluşmaz. Bu noktada ağır kusur kasta eşittir ilkesinden hareketle failin cezalandırılması gerektiği ileri sürülebilir. Diğer yandan failin eylemi yapmak olarak tecelli etmiştir. Kastı varsa görevi kö-tüye kullanma suçu kast yoksa hiçbir suç oluşmaz. Yargıtay’ın görüşü bu noktadadır.
Orman ürünlerinin veriliş amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını denetle-mekle görevli orman işletme şefi olan sanığın, suç tarihlerinde camilerin ve köy konağının yapımı için verilen bu ürünlerin denetimini yapmayarak amaç dışı kul-lanmaya yol açmak eylemi TCK. 240 ve 80 maddelerine uyar.(4.C.D. 9.3.1998-158-1185) Bu olayda da yine suç kasta göre vasıf kazanmalıdır. Çünkü eylem yapmamak şeklinde tecelli etmektedir.
Sanığın sınır dışı edilmeleri için emniyet müdürlüğüne götürmek üzere teslim edilen yabancı uyruklu bayanları pasaportlarını vererek serbest bırakma eylemi etkin niteliktedir ve T.C.K. 240. maddesine uyar. Bu olayda ise ayrıca özel kast araştırmasına gerek yoktur.
Bu örneklerde suçlar görevi kötüye kullanmaktır. Bazı eylemler kastı or-taya koymakta bazı eylemler kastı işaret etmemektedir. Kastın araştırılması sürecinde incelemeye aldığımız saik unsuru aslında kastı tayin eden bir un-sur değil kastı tespit eden bir unsurdur. Bu nedenle saiki, kast yerine ikame etmek mümkün değildir. Saik kasta nitelik veren bir unsur değil kastın var-lığını yada yokluğunu gösteren bir delildir. Bu nedenle kast unsuru çoğun-calı örtülü olan görevi kötüye kullanma suçunda saik bu açıdan ehemmiyet arz etmektedir. Dolayısıyla genel kast özel kast tartışmasını açmanın bir yararı bulunmamaktadır. Bunun gibi kastı tayine yarayan diğer bir unsur ise zarar veya çıkarın mevcudiyetidir. Sonuç olarak zarar unsurunun mut-laka aranması gerekmektedir.
Memur yapmak veya yapmamak yükümlülüğü altındadır. Yapmak zo-runda olduğu işi yapmazsa pasif, usulsüz olarak icra ederse menfi veya yapmamak zorunda olduğu işi yaparsa aktif eylemde bulunmuş olur. Sade-ce yükümlülük, eylemi ihmal suretiyle icrai eylem haline getirmez. Yü-kümlülük suçun ön şartıdır. Ancak suçun vasıflandırılmasında eylemin ni-teliği kriter olmamalıdır. Yukarıdaki kararlarda ihmali eylemlerle görevi kötüye kullanma suçunun işlenebileceği kabul edilmiştir. Özel kast yoksa fiil görevi ihmal suçunu oluşturur.
İcra dairesinin yazısı üzerine kendi maaşından kesinti yapması gerektiği halde, bunu yapmadığı anlaşılmakla eylem görevi kötüye kullanmaktır.
Görevi ihmal suçunda aktif hareketler, görevi kötüye kullanma suçunda ise pasif hareketlerin söz konusu olduğu ifade edilmiş ise de sadece hare-ketlerin aktif olması yeterli değildir. Bunun yanında kastında aktif olması gerekir. Bu hareketi saik ve amacın yönlendirmesi kastın özelleşmesi la-zımdır. Bu hukuksal doku özel kast kavramı ile ifade edilmektedir. İhmali eylemler genel kast altında gerçekleştirilmişse görevi kötüye kullanma suçu oluşmaz. Daha doğrusu hareketin niteliği ne olursa olsun eylem özel kast ile icra edilmemişse görevi kötüye kullanma suçu oluşmaz. Genel kast gö-revi ihmal suçunun manevi unsurudur. Başka ifadeyle görevi ihmal suçu özel kast altında gerçekleştirilemez. Aksi halde suç görevi kötüye kullanma suçuna dönüşür.
İstenen nüfus kayıtlarını hane, cilt ve sahife numaraları belli olmadığından do-layı çıkartmayan, soruşturmaya başlandıktan sonra çıkartıp gönderen nüfus me-muru sanığın eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.(YCGK.8.12.1986 4-249-564) Bu eylemde görevi kötüye kullanma özel kastı olmayıp savsama ve bunda direnme genel kastı mevcut olduğundan görevi ihmal olarak ka-bul edilmelidir. Kastın ağır olması suçun vasfını değiştirmez.
Görevi ihmal suçunda da yasa ve yönteme uymamak söz konusudur. An-cak icrai bir eylem yoktur. Örneğin; mahkeme yazı işleri müdürünün dos-yayı temyize göndermemesi görevi ihmal suçunu oluşturur. Çünkü fail icrai bir eylemde bulunmamıştır. Eylem yapmamak biçiminde tezahür etmekte-dir. Aslında bu eylem davanın zamanaşımına uğratılması gayesiyle yapıl-mışsa görevi kötüye kullanma suçu işlenmiş olur. Suçun kast, yasaya aykı-rılık ve zarar öğeleri oluşmuştur. Demek ki görevi kötüye kullanma suçu ispat sorunuyla beraber ihmali bir eylemle işlenebilir.
Meskun mahalde silah atan kişiler hakkında hiçbir işlem yapmayan po-lisin eylemi görevi kötüye kullanma olarak kabul edilmiştir. Özel maksat varsa suç görevi kötüye kullanmadır. Özel kast yoksa suç görevi ihmal ola-rak nitelendirilmelidir.
Pasaportsuz olarak Türkiye ye gelerek aynı gün geri dönen kişiler hakkında iş-lem yapmayan memurun eylemi görevi ihmal olur.(4.C.D. 7.3.1986 2020/1800) Bu karara konu olayda, sanık memurun sınırı pasaportsuz geçen kişilerle temas kurup çıkar, hatır yada rica nedeniyle işlem yapmama yoluna gitmesi ha-linde eylemin görevi kötüye kullanma niteliğini kazanacağı kabul edilmeli-dir.
Görüldüğü gibi bazı Yargıtay kararlarında özel kast altında gerçekleşti-rilmeyen icrai eylemler görevi ihmal suçunun hareket unsuru olarak kabul edilmiştir.
Kanaatimizce bu suç icrai veya ihmali her tür hareketle gerçekleştirilebi-lir. Görevi kötüye kullanma suçunun icrai, ihmal suçunun ihmali eylemlerle gerçekleştirileceği ileri sürülmektedir.Bunun yanında Yargıtay kararlarında özel kast taşımayan icrai eylemlerin görevi ihmal suçunu oluşturduğu kabul edilmektedir. Bu durumda eyleme üstünlük veren bir kıstas ortaya konamaz.
Teşebbüs
Doktrinde eksik kalkışmanın mümkün olabileceği ileri sürülmekte ise de tehlike suçu olup kalkışmaya elverişli olmayacağını ileri sürenlerde vardır. Uygulamada bu konu yeterince açıklığa kavuşmamıştır. Görevi kötüye kul-lanma suçu zarar suçu olduğu bu itibarla kalkışmaya elverişli bulunduğu sonucuna varılır.
Hareketin yapılmasına rağmen neticenin meydana gelmemesini ifade e-den teşebbüs durumu ihmali suçlarda görülmez. İcrai suçlarda ise teşebbüs halini düşünmek mümkündür.
Suç icrai veya ihmal suretiyle icrai hareketlerle işlenmişse teşebbüs hali mümkündür. İhmali hareketlerle işlenmişse teşebbüs mümkün değildir.
İhmali suçlar neticesi harekete bitişik suçlardandır. İhmali hareket ya-pılmakla suç işlenmiş olur.
Zarar
Görevi kötüye kullanma suçunun oluşması için idarenin veya kişilerin bir zarara uğraması, herhangi bir şekilde çıkar sağlanması zorunlu değildir. Zararın yokluğu yada azlığı, ikinci fıkranın uygulanmasına sebep olur.
Bir memurun yasal görevini yaparken yasalara ve hukuka aykırı davranması ile oluşan TCK. 240. maddesine uyan görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunda, yönetimin zarar uğraması koşul değildir.
TCK.240. maddede yazılı suçun oluşması için idarenin eylemden zarara uğraması yada sanığın yaptığı işten çıkar sağlaması gerekmez. Çünkü ya-sada bu öğelere yer verilmemiştir. Öğreti düşüncesi ve Yargıtay 4. ceza dairesinin son uygulamaları bu doğrultudadır.
Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi eski kararlarında zarar şartını arıyordu. Kötülük suçun unsuru sayılıyordu.
Oluşa göre hukuki düzenlemeye aykırı, fakat parayı sonuçta kamu yararına kullanmaktan ibaret eylemde görevin ne suretle kötü yolda kullanıldığı açıklan-madan hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. ( 4.C.D. 10.10.1990 tarih ve 1990/4437-4843 sayılı karar.)
Eylem sonucunda bir zararın meydana gelmesi yada çıkar sağlanması koşul değildir. Yasa ve yönteme uyulmadığında zararın varlığı kabul edil-mektedir. Mesela; Belediye başkanı sınav yaparken yasaya uymayarak ya-kınını işe alırsa işe alınan kişi istenen vasıfta olsa dahi suç oluşur. Çünkü kamu idaresine duyulan güven sarsılmıştır. Yani zarar doğmuştur. Zaten yasa ve yöntem ihdas edilirken mutlaka bazı yarar ve sakıncalar gözetilerek kurallar konulmaktadır. Bazı suçlar hareket suçlarıdır. Hareket icra edil-mekle suç meydana gelir. Bunun yanında bazı suçlarda netice meydana gelse dahi failin bu neticeyi isteyip istemediği araştırılır. Hareket suçlarında zararın meydana gelip gelmediğine bakılmaz. Tehlike suçları hareket suçla-rı nevindendir. Bu sebeple yasa ve yönteme aykırılığı ayrıca zarar şartıyla desteklemek gereksizdir denilmektedir.
Bununla birlikte zarara yol açmayan hareketleri yeterli görmek suçun yapısına uygun değildir. Yukarıda açıkladığımız gibi yasa ve yöntem ihlali genel kast altında icra edilmiş ise görevi ihmal suçunu, özel kast ile gerçek-leştirilmiş ise görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. Ortada zarar yada çıkar var ise failin görevi kötüye kullanma özel kastıyla hareket ettiği kabul edilecektir. Aksi halde failde taksire yaklaşan bir sorumluluk söz konusu olur. Doktrinde bu tür kusurluluk hali genel kast olarak adlandırılıyor. Za-rar veya çıkar araştırması özel kastın mevcudiyetini ortaya çıkarmak için yapılmalıdır.
Zarar ve çıkarın olduğu hallerde özel kastın varlığı kabul edilmelidir. Aynı şekilde özel kast var ise zarar veya çıkarın olmadığından bahsedilemez. Bu hallerde zarar ve çıkar unsurları ve özel kast, sosyal, e-konomik ve beşeri ilişkiler arasına ustaca yerleştirilmiştir.
Belediye başkanı ve encümen üyeleri olan sanıkların 3996 sayılı yasaya göre yüksek planlama kurulunun onayını alıp gerekli duyuruları yapmadan tek bir şir-ketin başvurusu üzerine ve 2886 sayılı yasaya göre de gerekli duyuruda bulunma-dan ihaleler yapmaktan ibaret eylemleri 240. maddeye uyar.
Y.C.G.K. 30.3.1992 tarih ve 77-101 sayılı kararında yasa ve yönteme aykırılık yanında zararın olup olmadığı konusunda araştırma yapılmasını karara bağlamıştır.
Y.C.G.K. 13.12.1996 tarih ve 8-22 sayılı kararında davanın geç açılması nedeniyle zamanaşımına uğrama olasılığı ve adaletin gecikmesi nedeniyle doğacak olumsuzluklar zarar olarak kabul edilmiştir.
Zarar özel kastın varlığını ortaya koyan emaredir. Çıkar ise özel kastın varlığını gösteren bir delildir.
Aslında çelişkiyi şöyle özetleyebiliriz. Görevi kötüye kullanma suçunda ya özel kast yada zarar şartını aramak icap eder. Zarar arandığında artık kastın mahiyetine bakılmayacaktır. Uygulamada özel kastın olduğu zarar veya çıkarın bulunmadığı hallere pek rastlanmayacağı aşikardır. Şimdi kö-ye kanalizasyon yaptıran ve bu işi yaparken harcama talimatına uymayan, yani gelir ve giderlerini kayıtlara geçirmeyen ancak işi daha ucuza mal e-den muhtarın eylemi ortada özel kast ve zarar olmadığından görevi kötüye kullanma suçunun oluşmaması gerekir. Mücerret yasa ve yönteme uyma-mak söz konusu olduğundan yerleşmiş uygulamaya göre suç oluşmuştur. Aslında bu eylem görevi ihmal suçu olarak nitelendirilmelidir. Çünkü orta-da özel kast ve kötülük yoktur.
Görevi kötüye kullanma suçu, görevi ihmal suçunun keyfiyet kazanmış ve ağırlaşmış halidir. TCK.230/2 maddede zarar şartı aranmaktadır. Bu maddenin daha nitelikli halini tarif eden TCK.240. madde uygulamasında bu şartı aramamak suçun nitelik sıralamasındaki yerine uygun değildir.
Kanaatimizce suçun oluşumu için zarar veya çıkar neticesinin gerçek-leşmesi şarttır. Zararın azlığı indirim nedenidir. Yokluğu ise bu suçun o-luşmasına engel olur. Bu nedenle zarar suçu olarak kabul edilmelidir. Zarar maddi, manevi, ferdi veya kurumsal olabilir. Yani zarar şartını aramak an-cak zarar kavramını geniş yorumlamak gerekir. Zarar kişi yada kurum a-leyhine olabilir. Çıkar fail yada üçüncü şahıslar lehine olabileceği gibi maddi veya manevi nitelikte olabilir. Bu suçta en büyük sorun kast unsuru-nun tespit edilmesidir. Suç teorisi prensiplerine göre kast neticeye göre ta-yin edilir. Durum böyle iken zarar veya çıkar neticesini aramamak doğru değildir.
İlliyet bağı
Failin eylemi ile sonuç arasında illiyet bağı olmalıdır. Failin eylemine başkalarının eylemleri inzimam etmiş veya eklenmesi gerekli ise yine de görevi kötüye kullanma suçu oluşur.
Burada eylem yada işlemiyle sonuç meydana getirme yetkisine sahip bir memur söz konusu değildir. Memurun yasaya aykırı eylem yada işlemi başka bir memurun onayına veya işlemine muhtaç ise ikinci memurun işti-raki olmasa da görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı kabul edilmekte-dir.
Suç teorisi esaslarına göre eylem ile netice arasında nedensellik bağı ol-malıdır. Nedensellik bağı bilinçsiz olsa da başka eylemlerin ve iradelerin inzimamını gerektiriyorsa cürümün teşekkül ettiğinden bahsedilemez. Şüp-hesiz fail neticeyi istemektedir. Ancak icrai hareketlerine son vermiştir. Ne-tice başkalarının icrai hareketleriyle meydana gelmektedir. Bu sebeple ey-lem disiplin suçu sayılmalıdır şeklinde bir düşünce ileriye sürülebilir. Do-ğal olarak bu görüş görevi kötüye kullanma suçunun zarar suçu olarak ka-bul edilmesi halinde geçerli olacaktır.
İştirak
Memur failler iştirak halinde bu suçu işleyebilirler. Keza memur olma-yanlarda bu suça iştirak edebilirler. Ancak memurluk sıfatını bilmeleri şart-tır. Mesela: İşyerindeki eşyaları zimmetine geçiren memurun eylemine ka-tılan ancak memurluk sıfatını bilmeyen kişinin eylemi hırsızlık suçuna işti-rak olur.
Memur olmayanlar ancak asli maddi ve manevi, feri maddi ve manevi iş-tirak suçlarını işleyebilirler. Memur olmamaları nedeniyle bazı suçların icra hareketlerine katılmaları mümkün değildir. Bu sebeple asli maddi fail ola-mazlar.
Memur suçlarına katılan kimseler hakkında derecesine göre TCK.64 ve 65 maddelerin tatbik edileceğine karar verilmiştir.(5.C.D. 3.4.1985 tarih ve 424-1355 sayılı karar)
Tarım kredi kooperatifi yönetim kurulu başkanı sanık ile zirai aletler tamircisi sanık T.Ö işbirliği yapıp, M.Ö zirai alet satıcısı olmadığı halde onun düzenlediği sahte faturalarla kooperatiften kredi almışlardır. Memur olmayan sanık M.Ö ile diğer memur olan sanıklar anlaşarak satmadığı halde satmış gibi zirai ilaç faturası düzenlediği bu faturalarla sanıkların bir bölümünün tarım kredi kooperatifinden limit üstünde kredi aldıkları ve bu eylemlerin görevi kötüye kullanma niteliğinde bulunduğu görülmektedir. (YCGK.10.2.1987 6-447-72)
4483 sayılı yasanın 10 maddesine göre bu kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi halinde memur olmayan, memur olanla, ast me-mur üst memurla aynı mahkemede yargılanır.
Beşeri hata
Maddi yanılgının suç kastını ortadan kaldıracağı ve beşeri hata sayılacağı kabul edilmektedir. Hukuki yanılgı buna dahil değildir.
İki ayrı mahkemece çıkarılan ihzarların birbirine karıştırıldığı, birinin yanlış-lıkla unutulduğu ve bu yüzden yerine getirilemediği anlaşıldığından maddi yanıl-gının suç kastını kaldıracağı göz önüne alınmalıdır.
Sanığın kendi borcu dolayısıyla icra müdürlüğüne maaşının ¼ ü oranında ke-sinti yaptığı ve daha sonraki maaş artışlarını yanılgıyla bu oran içinde düşünmedi-ği biçiminde kabul edilen eyleminde maddi yanılgının suç kastını kaldıracağı dü-şünülmeden
Müteahhit firma yararına gerçekleştirilen fazla tahakkukun iş yoğunluğunun neden olduğu beş hatadan kaynaklandığı anlaşıldığından, suç kastının bulunmadı-ğı nazara alınmalıdır.
Sonucun beşeri bir hatadan ileri gelmediğini, İş çokluğunun neden olmadığını, ihmal kastı ile meydana getirildiğini gösteren delillerin nelerden ibaret olduğu tartışılmadan mahkumiyet kararı verilmesi.
Sanığın azil nameyi yanılgıyla görmeyerek işlem yaptığı anlaşıldığı takdirde ya-nılgı suç kastını kaldıracağından eylemin suç oluşturmayacağı.
İş yoğunluğu ve beşeri hatanın suç kastını kaldırdığı kabul edilmektedir.
Sanık noterin özel vekaletname yerine hazırlanan genel vekaletnameyi incele-meden imzalaması iş yoğunluğu ve beşeri hata nedeniyle suç oluşturmaz.
Sıfatın suiistimali
Vazifeyi suiistimal suçunda sadece görevin kötüye kullanılması suç sa-yılmıştır, yoksa memuriyet sıfatının kötüye kullanılması suç değildir.
Sanık muhtarın, görevine girmediği halde arsa ofisine ait taşınmazı başkalarına kullandırması muhtarlık sıfatının kötüye kullanılmasıdır. Sıfatın suiistimali niteli-ğinde olan bu eylem suç oluşturmaz.
Belediye başkanı olan sanığın yapı sahiplerini belediyeye çağırtıp arsa karşılığı onlardan para istemesi işinin, yasal görevleri arasında bulunmadığı, bu eylemlerle memurluk sıfatını kötüye kullanmış olabileceği, bu durumda görevi kötüye kul-lanma suçunun oluşmayacağı
Belediye fen memuru olan sanığın inşaatçı olan yakınana ” inşaatı yaptıracak Abdullah’a seni önerdim, bana elli milyon ver” diyerek para almak eylemi, yasal görevi bulunmadığından görevin değil, memurluk sıfatının kullanılması olup, TCK.nın 240. maddesinin uygulama yeri yoktur.
Görevin kötüye kullanılmasından anlaşılması gereken, görevin araç kı-lınması ve yasaların izin vermediği bir amacın bu yolla gerçekleştirilmesi-dir. Yargıtay Ceza Genel kurulunun 18.4.1994 tarihli ve 1994-5-55-103 sayılı kararını burada incelemekte yarar görüyoruz. Tapu sicil memuru olan sanığın yaptığı tescil işlemleri için para istediği, mağdurun ihbarı üzerine paraların çekmecesinde yakalandığı sabit olduğuna göre, anlaşma işlemin yapılmasından önce gerçekleşmiş ise rüşvet suçu oluşur. Aynı kararda yer alan Sn. S.SELÇUK un karşı oyuna göre işlem sonrası anlaşma yapılmış ise görev nedeniyle para alınmadığına göre eylemi görevde yetkiyi kötüye kullanma olarak nitelendirmek olanaksızdır. Zira bir görev söz konusu de-ğildir. TCK. 240. maddesi yalnızca görevden söz etmekte, memurluk sıfa-tından yada eylemi memurluk görevi esnasında işlemekten söz etmemek-tedir. Sıfat kötüye kullanılmış ancak fail mağduru kandıramamış yakalan-mıştır. Bu sebeple irtikap suçu da olmaz. Eylem dolandırıcılığa eksik kal-kışmadır.
Aslında dolandırıcılık suçu da oluşmaz. Çünkü mağdurun iradesi fesada uğratılamamıştır. Kandırmak dolandırıcılık suçunun da öğesidir. Olayda kandırmak söz konusu olmayıp açıkça menfaat temini mevcuttur. Hile ve desise yoktur.
Yargıtay 5.C.D. bir kısım kararlarında, görevin araç kılınarak çıkar sağ-lanması durumunda irtikap suçunun değil, görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağını benimsemiştir.
Teselsül
Aynı suç işleme kararı ile birden fazla görevi kötüye kullanma suçu işle-nirse teselsül hükümleri uygulanır.
Sanığın sınav yönetmeliğine aykırı olarak altı kişiyi işe alması TCK. 240 ve 80 maddelere uyar.
Hem görevi ihmal hem de görevi kötüye kullanma suçlarının işlenmesi halinde iki ayrı suç oluşur. Bu suçlar aralarında teselsül edebilir.
Sanığın birden çok görevi savsama ve görev sırasında yetkiyi kötüye kullanma suçlarını aynı suç işleme kararıyla işleyip işlemediği ve 80. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadan aynı yasanın 230. maddesinin iki kez, 240. madde-sinin üç kez uygulanması yasaya aykırıdır.
PTT görevlisi olan sanığın aynı kişiye aynı konuda iki ayrı tarihte çıkartılan tebliğatı apartman görevlisine sormadığı halde sormuş gibi tutanak düzenleyerek iade etmekten ibaret eyleminin TCK.nun 240,230 maddelerine uyan suçu oluştura-cağı gözetilmeden aynı yasanın 230. maddesi ile hüküm kurulması yasaya aykırı-dır. Bu eylemde TCK.80.madde uygulanmalıdır.
Maaş mutemedi olan sanık düzenlediği maaş bordrolarında tahakkuk ve ödene-cek miktar sütunlarına aynı miktar olmak üzere gerçek miktardan fazla yazarak, parayı bankadan çekip mal edindiği, işten ayrılan bir kişiyi ek ücret ödeme bord-rosuna dahil edip bu kişiye ödeme yapılmasını sağladığı, bu paraların sanığın gö-revinin normal fonksiyonu gereği tevdi olunan veya onun muhafaza ve sorumlulu-ğu altında bulunan paralar olmadığı anlaşıldığından, zimmete para geçirmek suçu oluşmaz. Sanığın eylemi kandırma yeteneği varsa müteselsil sahtecilik aksi halde müteselsil görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Belediye fen memuru olan sanığın, ayrı ayrı tarihlerde dört ayrı köye usulsüz inşaat ruhsatı verdiğine göre, her bir eylemi ayrı bir suç oluşturur. (4.C.D. 8.4.1986 2388/2065)
Sanığın usulsüz yaptığı ayrı tarihlerdeki tayin işleminin ayrı bir suçu oluştur-duğu halde, bir suçtan ceza verilerek TCK.80.madde uygulanması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
Yasa ve yönteme uyulmuş ise suçun hukuka aykırılık unsuru oluşmaya-caktır.
CMUK.97. madde gereğince gecikmesinde sakınca bulunan hallerde zabıta memurlarının arama kararı olmaksızın arama yapmaya yetkileri olduğuna göre, aranan kişiyi yakalamak için saklandığı eve giren sanıkların eylemlerinde hukuka aykırılık unsuru oluşmamıştır.
Yasa ve yönteme aykırı olarak gerçekleştirilen idari işlemin mahkemeler tarafından iptal edilmesi yada iptal edilebilir olması suçun teşekkülüne ma-ni olmaz.
Suçun hareket unsuru yasa ve yönteme uymamak olarak anlatılmakta ve kabul edilmektedir. Halbuki yasa ve yönteme uymamak suçun hukuka ay-kırılık unsurudur. Yasa ve yönteme uymak ise hukuka uygunluk halidir. Suçun hareket unsuru görevi her ne suretle olursa olsun kötüye kullanmak-tır. Serbest hareketli bir suçtur. Kötülüğün ölçüsü zarar, çıkar ve maksat unsurlarıdır.
Taşınmazlar bakımından İİK.nun 110.maddesi gereğince hacizden itibaren iki yıl içinde haciz istenmez veya satış talebi geri alınıp da bu müddet içinde yenilenmezse haciz düşer. Bu durumda İİK.nun 78.maddesi değil 106 ve 110. mad-deleri uygulanacağından, bu maddelere uygun biçimde işlem yapan sanığın eyle-minde, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun hukuka aykırılık unsuru oluş-mamıştır.
Oluşa göre sanığın sorumluluğunu düzenleyen imar yasasının 24.maddesinin anayasa mahkemesinin kararı ile iptal edildiği, bu nedenle atılı suçun h0ukuka aykırılık unsurunun oluşmadığı.
Anayasanın 90. maddesine göre ve iç hukukumuz yönünden bağlayıcılık kaza-nan uluslar arası sözleşmelere uygun yasal düzenlemeler yapılmamasından doğan hukuksal boşluk nedeniyle, sanıkların sendika ile imzaladığı toplu iş sözleşmesi gereği memurlara yasalarda öngörülenden fazla ödemede bulunma eylemleri hu-kuka uygun sayılmalı ve hükümlülük kararı verilmemelidir.
Sanık köy muhtarının köye hibe edilip ithal edilen minibüsü köye gelir temin etmek amacıyla ve kaymakamın emriyle kuraya vermiş olup satış, devir, temlik ve rehin etmemiş olması itibariyle eyleminde suç kastının ve görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden.
Yasa emrini yerine getiren bir memurun suç işlediği söylenemez. T.C.K. 49. maddenin 1. bendine göre, “kanunun bir hükmünü veya selahiyattar bir merciden verilip infazı vazifeten zaruri olan, bir emri icra suretiyle… işlenilen fiil-lerden dolayı, faile ceza verilemez”
Buradaki kanun deyimini hukuk kuralı olarak anlamak gerekir. Bu se-bepledir ki, görevi yükleyen normun, her şeyden önce, bir hukuk kuralı ol-ması, yani sırf ahlaki bir ilkenin söz konusu olmaması gerekir. Fakat hukuk kuralının ceza kanununda, diğer kanunlarda, hatta kanun şeklinde olmayan diğer metinlerde yer alması bakımından bir fark gözetilemez.
Iztırar hali gerçekleşmişse hukuka uygunluk sebebidir.
Sanığın iki saatlik çatışma sonunda mermisinin bitmesi üzerine kaçtığı evini ba-san teröristlere silah zoru ile silah ve şarjörünü teslim etmekten oluşan eyleminin, görev sırasında yetkiyi kullanma suçunun öğelerinin oluşmadığının gözetilmemesi yasaya aykırıdır.
TCK. 240/2. madde
Sanığın eylemi nedeniyle zarar doğmaması veya zararın hafif olması, memurun menfaat sağlamaması veya sağlanan çıkarın azlığı, zararın soruş-turmaya başlanmadan giderilmesi gibi haller öğreti ve yargı kararlarında hafifletici neden olarak kabul edilmiştir.
Görevi kötüye kullanma suçunda zarar meydana gelmemişse veya zara-rın değeri az ise, menfaat temin edilmemişse veya temin edilen çıkarın de-ğeri az ise, zarar giderilmişse, memur sonuçta kamu yararına hareket etmiş-se, eylem haklı görülebilir mazeretlere dayanıyorsa, memur mevzuat elve-rişsizliğini yararcı bir düşünceyle aşmak istemiş ise, kısaca eylem iktisadi, sosyal ve beşeri yararları tehdit etmemişse ikinci fıkra uygulanmalıdır
Sanık şikayetçilerden aldığı tüm paraları geri vermiş olduğuna göre hakkında TCK.240/2 madde uygulanmalıdır.
Sanığın sattığı taşınmazların gelirini köy ilkokuluna harcama amacıyla yaptığı suç konusu eylemde, hafifletici nedenin varlığının kabulüyle Türk Ceza Yasasının 240/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi hatalıdır. Ayrıca sanı-ğın taşınmazları köy yararına satma ve harcama yetkisine sahip olup olmadığı a-raştırılmalıdır.
Belediye Başkanı olan sanığın açık artırma yöntemine göre belirlenmiş olan Be-lediyeye ait kahvehanenin kirasını, karar alarak azaltmaktan ibaret eylemlerinde-ki zararın azlığı gözetilmeden aynı yasanın 240/2. maddesinin uygulanmaması.
Suçun zarar suçu olarak kabul edilmesi halinde zararın meydana gel-memesi suçun oluşmasına mani olacaktır. Tehlike suçu olarak kabul edil-mesi halinde ise zararın azlığı yada yokluğu indirim nedenidir.
.
Eylemin diğer özel suçları oluşturması
Görevi kötüye kullanma suçu genel hüküm, diğer ifade ile yardımcı hü-küm mahiyetindedir. Bu sebeple öncelikle eylemin hususi bir suçu oluştu-rup oluşturmadığı araştırılmalıdır. Bu suçlar evrakta sahtekarlık, rüşvet, zimmet, irtikap, emniyeti suiistimal, hırsızlık, dolandırıcılık, keyfi muame-le (TCK.228,243,245), keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma (TCK.181.), usulsüz evlenme akdi yapmak (TCK.237.), 3182 sayılı banka-lar yasasına muhalefet, ihkak-ı hak, 1163 sayılı yasanın ek-2/2 maddesine muhalefet, 237 sayılı yasanın 16. maddesini ihlal, firar veya firar tehlikesi-ne neden olmak (TCK.305.), memuriyet sırrının açıklanması (TCK.229,364,365) göreve toplu olarak gelmemek veya görev yerini terk etmek (236), suçu yetkili mercilere bildirmemek (TCK.235.) v.s olabilir.
Ayrıca eylem özel yasada açıkça tarif edilmiş olabilir. Bu halde görevi kötüye kullanma suçundan bahsedilemez. Örneğin 3298 sayılı yasanın 4/6.maddesine göre, yönetmelikte verilen kontrol görevlerini yerine getir-meyen muhtarlar ve diğer kolluk kuvvetleri hakkında onbin liradan elli bin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.
Sanığın muhafaza ve sorumluluğu altındaki incirleri personele yedirdiği, misa-firlerine ikram ettiği, evine incir, sünger, zeytinyağı götürdüğü anlaşılmış olmasına göre eylemin zimmet suçunu oluşturduğu nazara alınmadan, görevi kötüye kul-lanma suçundan hüküm kurulması.
Bu madde ancak yasada yazılı hallerden başka şekilde memurların görevlerini kötüye kullanma suçlarına uygulanabilecek genel hüküm mahiyetindedir. Bir o-layda uygulanabilecek iki hükümden özel nitelikte olan, genel nitelikte olana ta-kaddüm eder. Bu sebeple köy orta malını köye gelir temin etmek amacı ile olsa da ekip biçen muhtarın eylemi TCK. 513. maddeye uyar.
Avukat olan sanığın yakınan Hacıdan SSK.na olan prim borçlarının ödenmesi amacıyla aldığı çeki ciro ederek, karşılığında aldığı parayı ihtiyaçlarında kullanmaktan ibaret eylemi TCK.510. maddede yazılı suçu oluşturur.
Asli görevi cezaevine sokulması yasak olan cep telefonunu buraya sokmamak olan cezaevi infaz koruma memuru sanığın, hükümlüye verilmek üzere cep telefo-nu alıp sonra bunu inkar etmesinin görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluş-turmayacağı, sanığın açıklanan eyleminin TCK.nun 503. maddesinde tanımlanan dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği düşünülmeden hüküm kurulması hatalı-dır.
Hastaneye getirdiği hükümlüyü lokantaya götüren ve başka yere gitmesine izin veren ceza ve koruma baş memuru olan sanığın eylemi TCK. 305/1 maddesine u-yan suçu oluşturur.
Avukat olduğunu söylemesine karşılık yakınanın karakolun gözaltı kesiminde tutulup tutulmadığı, gözaltına alınmışsa ağır cezalık bir eylemle suçlanıp suçlan-madığı, eylemin temel hüküm niteliğindeki TCK.181.maddesine uyup uymadığı araştırılmalıdır. Veya TCK.228. maddeye uyup uymadığı.
Belediye kalem memuru olan sanığın yetkisi olmadığı halde plan değişikliği yaptırabileceğinden bahisle borç senedi almaktan ibaret eylemi dolandırıcılık su-çunu oluşturur.
Köy muhtarının ölüm olayını süresi içerisinde nüfus idaresine bildirmeyip ara-dan uzun süre geçtikten sonra, sonraki bir tarihte ölmüş gibi ilmühaber düzenle-mesi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Görevin kişilere karşı kötüye kullanılması halinde TCK. 228. madde-sinde yazılı suç oluşur.
TCK.nun 240 ve 228. maddeleri görevde yetkiyi kötüye kullanma suçlarını ce-zalandırmıştır. İki suç arasındaki ayırım yetkinin kötüye kullanılması sonucu kişi-lerin yada görevlilerin haklarının çiğnenip çiğnenmediği öğesinde düğümlenmek-tedir. Eğer böyle bir hak çiğneme yada zarar söz konusu ise eylem özel ve asıl hü-küm olan TCK. 228. maddesine, tersi durumda aynı yasanın daha genel ve yar-dımcı nitelikte olan 240. maddesine girecektir.
Sanık köy muhtarının icra memuru tarafından gönderilen satış ilanını yerine getirip, duyurunun yapıldığına ilişkin belgeyi göndermemekten ibaret eyleme gö-revi savsama niteliğindedir.
Devlet memurlarının bir şahıs veya diğer bir memur hakkında görevini yasaya aykırı biçimde kötüye kullanmak suretiyle bulunduğu keyfi işlem, eğer doğrudan doğruya kişiye yönelip bir hakkın zarara uğramasına neden olmuşsa TCK. 228. maddesinde düzenlenen suçu oluşturur.
Komiser ve polis memuru olan sanıkların, trafik denetimi yaparken katılana 2802 sayılı yasanın 88 maddesi hükmüne rağmen peşin idari para cezası uygula-mak için ısrarlı davranışları TCK.228.maddede yer alan suçu oluşturur.
Köy muhtarı sanığın taraflar Almanya da olduğu halde hazır göstererek nikah işlemi yapması sahte evrak tanzimi suçunu oluşturur. TCK.339 madde gereğince işlem yapılmalıdır.(4.C.D. 1.6.1984 tarih ve 3977- 4325 sayılı karar)
Tanıdığı abonelerden topladığı elektrik faturaları üzerinde sahte, veznede tahsil ettiklerinde ise görevli veznedara ait tahsil edildi kaşesini basarak abonelere geri veren aldığı paraları mal edinen bu faturaların tahsilat bölümlerini tahsil edilmiş gibi kapatan, kurumda kalan örneklerini yok eden tahsilat yetkisi olmayan abone memuru sanığın eyleminin aldatıcılık yeteneğinin bilirkişi tarafından saptanması halinde eylemi TCK.nun 342. maddesine uyan suçu oluşturur.
Üyelikten çıkarma kararının ana sözleşmeye aykırı olup olmadığı, aykırı ise ey-lemin 1163 sayılı yasanın 16 ve ek 2-2 maddelerine uyup uymadığı tartışılmalıdır.
Bazı dosyaların sanıkları olan müştekilerden, para cezaları ile posta ve keşif masrafı olarak bir miktar paranın ödenmesi gerektiğini söyleyerek, memuriyet sıfatını kötüye kullanmak suretiyle kanunen ödenmesi gerekmeyen bu paraların ödenmesi hususunda onları ikna edip, kendilerinden makbuzsuz yada düzenlediği makbuzdaki meblağlardan daha fazla paralar alarak haksız çıkar sağlayan zabıt katibi sanığın eylemleri, zincirleme biçimde ikna yoluyla yiyicilik suçunu oluştu-rur. Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun unsurları yoktur.
Banka şubesinde mevduat servis şefi olarak çalışırken, dört banka mudisinin hesapları müsait olmadığı halde değişik şubelerden para çekmelerini sağlayacak biçimde sorulan provizyonlara olumlu cevaplar vererek, mudilerin para çekmele-rine olanak sağlayan provizyona yetkili memurun eylemi, basit zimmet suçunu oluşturur. Eylemde görevi kötüye kullanma suçunun unsurları yoktur.
Görevi kötüye kullanma suçu Türk Ceza Yasasının ikinci kitap üçüncü bab dördüncü faslında 240. maddede düzenlenmiştir. Bu suç devlet idaresi aleyhine işlenen suçlardandır. Uygulamada tartışmalara neden olan suç tip-lerindendir.
MADDE 240 : Yasada yazılı hallerden başka hangi nedenle olursa olsun görevini kötüye kullanan memur derecesine göre bir yıldan üç yıla kadar hap solunur. Cezayı hafifletici nedenlerin bulunması halin-de altı aydan bir yıla kadar ve her iki halde on iki bin liradan altmış bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Ayrıca memuriyet-ten süreli veya temelli olarak yoksun kılınır.
Metnin değerlendirilmesi
Yasa metninde hapis cezası yanında para cezası da tayin edilmesi gerek-sizdir. 647 sayılı yasanın 4. maddesinin 1.fıkrasının 1. bendi hürriyeti bağ-layıcı cezanın para cezasına çevrilmesini mümkün kılmaktadır. Bu nedenle hüküm fıkrasının kurulmasında gereksiz tahşidata yol açan bu türlü kodla-ma yöntemlerinden kaçınmak gerekir. Para cezasına tahvili mümkün olma-yan suçlarda, suçun niteliği gözetilerek hürriyeti bağlayıcı ceza yanında para cezası da öngörülebilir.
Ayrıca cezayı azaltıcı nedenlerin bulunması halinde daha az ceza tayin edileceği ifade edilmiştir. Halbuki bu durumda indirim oranlarının belirtil-mesi yeterli olurdu. Bu haliyle adeta suçun ikinci hali ihdas edilmiştir. Yasa yerleştiricinin maksadı cezadan indirim yapılmasını sağlamaktır.
Öte yandan suçun ikinci hali belirtilirken birinci halin para cezası göste-rilmiştir. Yasa yapılırken düşük ve dolaylı anlatımlara, geciken ifadelere yer vermemek lazımdır.
Suç tarif edilirken pozitif anlatımlara yer vermek icap ettiği gibi müey-yide gösterilirken de aynı biçimde davranmak gerekir. Bu nedenle süreli veya süresiz memuriyetten yoksun kılınmaktan bahsedilmesi hukuksal po-zitivizm anlayışına ters düşmektedir. Hukuksal pozitivizmi esas alan bir ceza kanununda takdir hakkını genişletici ifadelerden kaçınmak gerekir. Burada memuriyetten mahrumiyet cezalarının alt ve üst sınırları gösteril-melidir. Nitekim uygulamada süresiz mahrumiyet kararları bozulmaktadır.
Görevi kötüye kullanma suçu memurun yasa ve yönteme uymayarak icrai veya ihmal suretiyle icrai hareketler yapması olarak anlatılmaktadır. Yasa ve yönteme uyarak görevi kötüye kullanmak mümkün olmadığına göre yasa ve yönteme aykırılığı ayrıca belirtmeye gerek yoktur.
Maddenin suçların yasa tarafından gösterilmesi ilkesine aykırılığı iddia edilmiş ve iptali istenmişse de, bu istek anayasa mahkemesi tarafından red-dedilmiştir.
Madde yardımcı ve genel hükümdür. Bu sebeple hakime takdir hakkı ta-nınmasını zorunlu kılan bir düzenlemedir.
Tarif ve mahiyeti
TCK 240. madde genel hüküm mahiyetindedir. Eylemin başka bir suçu teşkil etmemesi gerekir. Memurun eylemi başka bir maddede tarif edilmiş-se bu tarifteki özel suç oluşacaktır. Bu uygulama TCK.79. maddenin istis-nasıdır. Memurun eylemi daha hafif suçu teşkil etse dahi özel hüküm uygu-lanacaktır.
Suçun nitelendirilmesinde iki farklı görüş bulunmaktadır.
Birinci görüşe göre, suç mücerret yasa ve yönteme uymamakla oluşur. Suçun manevi unsuru genel kasttır. Zarar yada çıkar şartı aranmaz. Dör-düncü ceza dairesinin son uygulamaları bu şekildedir. Bu görüşe göre suç tehlike suçudur. Korunan hukuki yarar devletin itibarı, kamu idaresine du-yulan güven olduğuna göre yasa ve yönteme uymamakla suç oluşur. Yasa ve yönteme uymak devlet işleyişinin selameti ve hukuka uygunluğu açısın-dan zorunludur. Her kamu görevlisi kendi görevi ile ilgili mevzuatı bilmek ve uygulamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi dev-let işleyişine egemen olması gereken disiplini ve güveni yok eder. Zamanla devlet hayatında hukuki,iktisadi ve sosyal çöküntü meydana gelir.
Diğer göre görüşe, suçun oluşması için yasa ve yönteme aykırılık ya-nında özel kastında bulunması gerekir. Suça vasfını özel kast kazandırır. Özel kastın açığa çıkarılabilmesi için zarar ve çıkar unsurlarının aranması gerekir. Bu görüşe göre suç bir zarar suçudur. Devletin yada kişilerin zarara uğraması veya çıkarın söz konusu olması gerekir. Burada zarar ve çıkar kavramları geniş olarak yorumlanmalıdır. Bu zarar maddi yada manevi o-labilir. Hak ihlali söz konusu değilse ortada cezai açıdan kötülükte yoktur. Kötülük suçun unsurudur. Bir zarar söz konusu değilse yasa ve yönteme uymak konusunda ihmal vardır. Bu durumda suçun manevi unsuru taksire yaklaşır. Yani memur yasa ve yönteme uymak konusunda üzerine düşen inceleme, araştırma ve öğrenme görevlerini ihmal etmiştir. Suçu katı bir yorumla tehlike suçu haline getirmek uygulamada adaletsiz sonuçlara yol açabileceği gibi devletin işleyişini de sekteye uğratabilir. Yasa ve yöntem korkusu ile memurlar icrai bir faaliyette bulunmaktansa maslahata uygun idarecilik yapmakla yetinebilirler. Bu ise devlet yaşamında gericiliğe neden olur.
Evvelce dördüncü ceza dairesi içtihatları bu görüşü savunuyordu. Buna dair bir içtihadı aşağıya aldık. Halen ceza genel kurulu ve beşinci ceza dai-resi kararları bu görüşe yer veriyor.
Burada zarar ve tehlike suçları kavramlarına değinmekte fayda görüyo-ruz. Zarar suçu bir zararın meydana gelmesi halinde oluşur. Tehlike suçla-rında ise bir zarar meydana gelmese, zarar ihtimali bulunsa dahi hareket icra edilmekle suçun oluştuğu kabul edilir.
Ceza hukuku bakımından netice bir zarar olabileceği gibi bir tehlikede olabilir. Bu tehlike hukuka aykırı bir neticeyi doğurmak imkanı veya ihti-malidir. Bu sebeple suçları zarar veya ihlal suçları ve tehlike veya tehdit suçları diye ayırmak çok daha yerinde olur.
Kamu yönetiminde mücerret yasa ve yönteme uymamak suç olarak ka-bul edilmeli midir? Devlet idaresine ait bir örfü çiğnemek suç mudur? İdare hukuku açısından suç sayılabilir. Ancak ceza hukukunda suç olabilmesi için bir hukuki yararın ihlal edilmesi gerekir.
Usülsüz inşaatta idarenin büyük kazancı olduğu bilirkişi raporunda belirtildi-ğine göre, maznunun 2490 sayılı kanuna riayet etmemiş olması ihmal kastına değil, kanun hükümlerine vukufsuzluk olarak kabul edilmelidir.
Doktrinde suçun tehlike suçu olduğunu iddia edenler vardır. Sn. Prof. Dr. Ayhan ÖNDER bu görüşü savunmaktadır. Dördüncü ceza dairesi de bu yaklaşımı kabul etmektedir. Buna göre mücerret yasa ve yönteme uyma-makla suç oluşur. Özel kast ve zarar şartı aranmaz.
Eskiden Yargıtay kararlarında zarar ve kötülük şartları aranıyordu. Son zamanlarda artan memur suçları nedeniyle böyle bir yoruma gidilmiş olsa gerektir. Ancak memur suçlarını ve idari yolsuzlukları önlemenin yolu memurların yargılanmalarına ilişkin özel yasaların kaldırılması, ayrıca maddi hukukun sonuç verebilir hale gelmesini sağlayan usul yasalarının çağdaş hale getirilmesidir.
Fail
Suçun faili ancak bir memur olabilir. Bu nedenle özgü bir suçtur. Suçun işlenmesi sırasında memur olmak gerekli ve yeterlidir.
Bir kimsenin görevi kötüye kullanma suçundan dolayı cezalandırılabil-mesi için. ceza yasası uygulamasında memur sayılan bir kimse olması ge-rekir. Başka memur suçlarında olduğu gibi bu suçta da memur sıfatı ön ko-şuldur.
Ceza yasası uygulamasında memuru tanımlayan TCK. 279.maddesinin 1.fıkrasına göre ceza hukukunda memur yasama, yönetme ve yargıyla ilgili kamu görevi yapan kimsedir.
Devlete ait kuruluşlarda çalışanların ceza yasası uygulamasında memur sayılabilmesi için öncelikle bu kuruluşun devletin amacı gereği yerine ge-tirmek mecburiyetinde olduğu bir işi yapıyor olması gerekir. Yargı-tay’ımızın kimi kararlarında da kabul edildiği gibi, kamu görevi devletin amacı gereği bizzat yerine getirmek zorunluluğunda olduğu işlerdir. Bu görevin en belirgin niteliği, zorunlu oluşu, başka bir anlatımla devletin bu görevi zorunlu olarak yerine getirmek ödevinde olmasıdır. Bunlar dışında kalan işler ise kamu görevi değil kamu hizmetidir. TCK. 279/2. maddesi uyarınca kamu hizmeti yapanlar ceza uygulamasında memur sayılmazlar.
Hizmet sözleşmesi ile vakıf müdürü olarak görevlendirilen sanığın, yaptığı hiz-met kamu görevi niteliği taşımadığından ceza uygulamasında memur sayılamaya-cağı, vakfa mal ve hizmet alımında hayali fatura ve makbuz toplamak suretiyle bir miktar parayı mal edinme eyleminin hizmet nedeniyle inancı kötüye kullanma su-çunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmalıdır.
Memurun izinli olması görevli olmadığını gösterir. Dolayısıyla izinli memurun görevini kötüye kullanması mümkün değildir. Görevi kapsamın-da kalan ve sayılan eylemleri icra etmesi söz konusu olamaz. Bu durumda memurluk sıfatının kötüye kullanılmasından bahsedilebilir.
Fail memur yasaları uygulamakla görevli olup yorum yetkisini haiz ol-mayan memurdur. Özellikle yorum yetkisinin kullanılması halinde suç oluşmaz.
Kimlerin memur sayılacağı TCK. 279 maddede anlatılmıştır. Ayrıca bazı teşkilat yasalarında kurumun hangi personelinin hangi hallerde memur sa-yılacağı gösterilmiştir. Örneğin; 399 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 11.maddesinin b bendine göre kuruluşa karşı işlenen suçlar ile ifa ettikleri görevlerden doğan suçlardan dolayı KİT personeli memur gibi cezalandırı-lır.
Görevli ve yetkili olmak
Görevin ne olduğu yasa, tüzük, yönetmelik ve bunlara uygun olarak dü-zenlenen yazılı ve sözlü emirler, direktiflerden anlaşılır. Fail görevli değil-se eylem özel suçu veya disiplin suçunu oluşturur.
İlkokul müdür yardımcısı olan sanığın, kaymakam tarafından imzalanmış yazı-ya istinaden öğretmen evi yapımı için, öğretmenlerin maaşından bağış olarak ke-sinti yaptığı, bu parayı hesaba yatırmayarak iki yıl üzerinde tuttuktan sonra so-ruşturma üzerine ilgili bankaya yatırdığı, kanunen görevine giren bir yetki, vazife veya hizmetin ihlalinin söz konusu olmadığı, bu nedenle eylemin emniyeti suiisti-mal olarak değerlendirilmesi gerektiği.
Sanığa halktan reklam parası adı altında para toplaması yolunda emir verilmiş-se eylem TCK. 240. madde olur.
Sanık satın alma komisyonu üyesi değildir. Bu nedenle satıştan elde ettiği parayı vezneye yatırmaması disiplin suçunu oluşturur.
Tutukluya verilmek üzere yakınından para alan ancak bu parayı tutukluya vermeyen sanığın eylemi görevi dahilinde olmaması nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu oluşturur.
Suça konu havale bedellerinin, sanık kemer adliyesi mübaşiri erkana hangi sı-fatla ve hangi yetki belgesine veya talimata dayanılarak verildiği hususu kemer PTT müdürlüğünden araştırılıp açıklığa kavuşturulduktan sonra görev gereği ve-rildiğinin tespiti halinde eylemin zimmet suçunu aksi halde mahkeme kalemine tebliğ edilen havale kağıtlarını bulunduğu yerden bilgi ve rıza dışında alarak bede-lini tahsil edip yararlanmaktan ibaret eylemin hırsızlık suçunu oluşturacağı göze-tilmeden.
Yargıtay ceza genel kurulunun 13/10 1986 tarihli 2/3-429 sayılı kararın-da sanık polis memurunun kendisine verilen demir başa kayıtlı silahı görevi icabı kullanması gerekirken TCK 551 md. deki suçu işlemek için kullan-ması TCK 79 maddesi delaletiyle TCK 240. maddedeki suçu oluşturacağı kabul edilmiştir. Ancak bu karara katılmak mümkün değildir. TCK 240. maddede yazılı olan suç TCK 551. maddede yazılı olan suçu zorunlu olarak ihtiva etmez. Bu nedenle karma suç söz konusu değildir. Öte yandan TCK. 551. maddede yazılı suç TCK. 240. madde de yazılı suçun unsuru yada a-ğırlatıcı sebebi değildir. Bu sebeple mürekkep suç söz konusu değildir. Yine TCK. 551. madde de yazılı suçun koruduğu hukuki yarar ile TCK 240. maddede yer alan suçun koruduğu hukuki yarar aynı değildir. Failin hafif olan suçtan ağır olan suça doğru eylemlerini icra etmesi söz konusu değil-dir. Bu sebeple müterakki suçtan da bahsedilemez. Şu halde sanığın eylemi TCK 240.maddedeki suçu oluşturduğu kabul edilirse, bu kabul TCK.551 madde de yazılı suçun örtülmesini sağlamaz. Bununla birlikte failin eyle-mini görevi kötüye kullanmak olarak nitelendirmek mümkün değildir. Gö-revi kötüye kullanma suçunun oluşması için öncelikle failin görevi ile ilgili eylemlerin icrasına başlamış olması gerekir. Failin silahı görevi dışında memuriyet sıfatına yakışmayacak şekilde kullanması disiplin suçunu oluş-turur. Silahın kullanıldığı suç bağımsızlığını korur. Bu nedenle sanık polis memurun eylemi TCK 551 maddedeki suçu oluşturur. Şu anda bu karardan dönülmüş bulunmaktadır.
Geçici köy korucusu olan sanığın düğün töreni sırasında üzerine zimmetli silah-la havaya ateş etme eylemi göreviyle ilgili olmadığından TCK. 240. maddesine de-ğil 551. maddeye uyar.
Bayramlaşmak üzere karakola gelen köylülerin beraberlerinde getirdikleri yi-yecek ve sigara ile şeker almak üzere bırakılan parayı kabul etmek eylemi disiplin suçu olarak kabul edilmiştir.
Karşılığı olup olmadığını öğrenmek üzere aldığı çeki tahsil ederek parasını ö-demeyen sanık memurun eylemi göreviyle ilgili olmaması nedeniyle emniyeti suiis-timal suçunu oluşturacağı
Sanığın idarece verilen silahı koruma işi yasal görevleri arasında bulunmadı-ğından, idareye ait olup kendisine verilen silahın gereği gibi saklanmaması halinde bu suçun oluşmayacağı hakkında ancak disiplin işlemi yapılabileceği gözetilmeye-rek cezalandırılmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Hayvan nakli ve satımında gerekli olan menşe şahadetnamesini düzenleme gö-revi, köylerde köy muhtarlarına, il ve ilçelerde belediyelere aittir. İlçe mahalle muhtarı olan sanığın, menşe şahadetnamesi düzenleme görevi olmadığından, bu eylem nedeniyle hakkında memurin muhakematı yasası uygulanmaz.
Görevli olmanın meydana getirdiği ortamdan yararlanarak görevi sıra-sında başka suç işlemek bu kapsamda değildir.
Karakola gelen mağdureye sarkıntılık eden zabıta memurunun eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaz.
Bazı Yargıtay kararlarında görevli olmama hali zimmet suçunun oluşma-sına engel ancak görevi kötüye kullanma suçuna sebep olarak gösteriliyor. Bu durumda görevli olmak suçun unsuru değilmiş gibi bir anlam çıkıyor. Bu sebeple görev unsurunun olmadığı hallerde hem zimmet hem de görevi kötüye kullanma suçu oluşmaz. Yani nitelendirme sırasında zimmet suçun-dan düşen bir tavsif görevi kötüye kullanma suçundan da düşer. Dolandırı-cılık, emniyeti suiistimal veya hırsızlık suçu düşünülmelidir.
Fransız Yargıtay’ı kendi bölgesi dışında av yasağına uymayan avcı hak-kında para karşılığı suç tutanağı düzenlemeyen kır bekçisinin görevi dışın-da kaldığı gerekçesiyle dolandırıcılıktan mahkum eden mahkeme kararın onamıştır.
Maliye ve belediye tebliğ memurlarının makbuz itası suretiyle para ahz ve kabzına salahiyetleri bulunmamış olmasına göre mükelleflerden vazife harici vergi borçlarına mukabil aldıkları paraları zimmetlerine geçirmeleri Türk Ceza Kanununun 202. maddesinin şümulune dahil olamayacağı cihet-le işbu fiil ve hareketleri vazifeyi suiistimal suçunu teşkil edeceğine ittifak-la karar verilmiştir. İçtihadı birleştirme kararına göre görevli ve yetkili olmamak, suçu zimmet olmaktan çıkarmakta görevi kötüye kullanma suçu-na dönüştürmektedir. Halbuki görevli ve yetkili olmamak halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşmayacağı kabul edilmektedir. Aslında bu kararla görevin araç kılınarak menfaat temin edilmesi kötüye kullanma su-çu sayılmıştır. Bu durumda suçu görevde yetkiyi kötüye kullanmak olarak adlandırmak ve uygulama alanını daraltmak tartışılır hale gelmektedir.
Müştekinin başlangıçta sanık ile tanışmadığı, ilk kez kaçırma suçunun sanığı olan oğlunun c.savcılığınca serbest bırakılmasından sonra sanık ile görüştüğü, a) sanığın yapılması istenilen iş konusunda yetkili olduğunu söylemediği, b) yetkililer nezdinde hatırı sayıldığına dair herhangi bir giri-şimde bulunmadığı c) veya müştekiyi bu konuda inandırmaları için aracı oldukları iddia edilen Sedat ve veliye bir talimat vermediği, müştekiden alınan ve üzerinde ele geçirilen paranın ise kaçırıp ırza geçme davasının evlenme nedeni ile teciline karar verilmesinden sonra alındığının anlaşıl-ması karşısında eylemin TCK.nun 240/2. maddesinde yer alan görevi kötü-ye kullanma niteliğinde kaldığı gözetilmeden.
Görevi borçlu yükümlülerden makbuz karşılığı para tahsil etmek olan tahsildar sanığın 6183 sayılı yasaya göre çekle tahsilat yapma görevi olma-dığı gibi, böyle bir görevde verilmediği halde mağdurları kandırarak elde ettiği çekleri vergi dairesi veznesine vermeyip, bir kısmını mal edinerek yarar sağlama eylemi, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu,
Görevde yetkili olmak koşulu bulunmadığından memurun yediği yeme-ğin, kaldığı otelin parasını sıfatını kullanarak ödememesi gibi eylemlerin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmadığı kabul edilmektedir.
Korunan hukuki yarar
Kamu idaresine duyulan güvendir. Aynı zamanda devletin maddi ve ma-nevi menfaatleridir. Devlet idaresinin itibarıdır. Devletin işleyiş biçimi ve disiplinidir.
Kamu görevinin, kurallar ve uygulamalarla belirlenen disiplin ve düzen içinde yürütülmesini sağlarken kamu idaresinin olumsuz davranışlar ve ey-lemlerle zarara uğramasını önlemektir.
MANEVİ UNSUR
Suçun manevi unsuru kasttır. Genel kastın yeterli olduğunu savunanlar olduğu gibi özel kast aranması gerektiğini iddia edenlerde vardır.
Soyut olarak yasa ve yönteme uymamak eylemi saik bulunmasa dahi gö-revi kötüye kullanmak olarak kabul edildiğinde genel kast yeterli sayılmış olmaktadır.
Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi uygulamalarında genel kast taşımak ye-terli sayılmaktadır. Sanığın özel bir maksatla hareket etmesi aranmamak-tadır.
TCK.nun 240. maddesinde düzenlenen görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, bir memurun görevini yaparken yasalara ve yazılı hukuka aykırı dav-ranmasıyla oluşur. Bu suçun oluşmasında sanığın amacına bakılmaz. Bu nedenle sanıkların eylemlerinin yazılı hukuk hükümlerine uygun olup ol-madığı araştırılmalıdır.
Yasa ve yönteme aykırılığı bilmek ve istemek gerekir. Bilmek ve iste-mek söz konusu ise suç oluşur. Bunlar kastın unsurlarıdır. Bu öğeler yoksa sorun ortaya çıkmaktadır. Suçun manevi unsuru genel kast ise bilmemek suçu ortadan kaldırmaz. Memur yasa ve yönteme aykırılığı bilmiyorsa ve istemiyorsa suç oluşmaz demek mümkün değildir. Hukuku bilmemek ma-zeret sayılmaz. Doktrinde bu farkın ortaya konması için suçun manevi öğe-sinin özel kast olduğu ileri sürülmüştür.
Akit tablosu ve sahte vekaletname üzerinde, taşınmazın sahibine ait resmin bu-lunması, sahte vekaletnamede taşınmazın sahibinin sağ kolunun kırık olması ne-deniyle parmak bastırıldığının belirtilmesi karşısında, akit tablosundaki imzanın uyarıcı olmakta yetersiz kalabileceği ve satışın yanılgı sonucu gerçekleştirilmiş olabileceği gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi hatalıdır. Görevi savsama suçu, ceza uygulamasında memur sayılan bir kimsenin görevini yapmaması yada gecikerek yapmasıdır. Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu ise memurun yasal düzenlenmelerle kendisine verilen görevi yasaya aykırı biçimde yapmasıyla oluşur. Birincisinde etkin olmayan, ikincisinde etkin bir davranış söz konusudur. Olayda, sanığın eylemi yasaya aykırı olarak yapma biçiminde gerçekleştiğinden, görevi savsama suçu değil, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu oluşmuştur.
TCY. 240. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu, memurun kas-ten yasada yazılı hallerden başka her ne suretle olursa olsun, görevini yasanın gös-terdiği usul ve esaslardan başka surette yapması ve yasanın koyduğu usul ve şekle uymadan yapmasıdır. Somut olayda sanık, kendisinin her hangi bir katkısının bu-lunmadığı bir süreçte kum ve çakıl ocağı işletmesine izin verilen işletmelerin, geçici iznin uzatılmasını talep etmeleri üzerine, dört gün süreyle Valilik makamına veka-let ettiği dönemde bu talepleri inceleyen İl Daimi Encümenine başkanlık etmiş ve önceden verilen izinler doğrultusunda geçici izin süresinin uzatılmasına ilişkin ka-rara katılmıştır. Sanığın bu eyleminde görevi kötüye kullanma bilinç ve iradesiyle hareket ettiğinden söz etmeye olanak yoktur. Sanığın kamu görevinde devamlılık esasından hareketle, kamu yararını gözeterek kendisinden önce verilen iznin uza-tılması kararına katılmaktan ibaret eyleminde görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun manevi öğesinin oluşmadığı anlaşılmaktadır. Sanığın kamu görevinde devamlılık esasından hareketle, kamu yararını gözeterek kendisinden önce verilen iznin uzatılması kararına katılmaktan ibaret eyleminde görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun manevi öğesinin oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Ancak memurun görevine dahil olan hususları bildiği kabul edileceğin-den, böyle bir bilmeme iddiasıyla kastı olmadığını savunamaz.....gerçekten bir göreve dahil yetkilerin bir kısmının neler olduğu açıkça ve tartışmasız bilinir ama bazılarında bu netlik olmadığından yanılgılara konu oldukların-da.. bilmeme savunması tartışılır hale gelebilir.
Fail yasa ve yönteme uymamakla kamu idaresine duyulan güveni sars-mış olmaktadır. Şüphesiz yasa ve yönteme uymamak devletin işleyiş biçi-mine ve disiplinine karşı işlenmiş bir suçtur. Bu sebeple genel kast yeterli-dir denilmektedir.
Suça konu ihalelerde usul ve yasaya aykırı işlemler yaptıkları saptandığına gö-re, genel kasıtla işlenen suçta özel kasta ağırlık veren bilirkişi raporuna dayanıla-rak beraat kararı verilmesi
Sanık belediye başkanının akrabasını geçici olarak işe alıp 1580 sayılı yasaya aykırı olarak bir kısım yetkilerini devredip kullandırması fiili TCK.240. maddede yer alan suçu oluşturur. Genel kasıtla işlenen suçta özel kasıt olmadığından beraat kararı verilemez.
Sayın DÖNMEZER e göre “memuriyete taalluk eden yetkileri kendisine veya başkalarına bir menfaat sağlamak veya başkası için bir zarar husule getirmek saikıyla işlemek kastı” suçun manevi unsurunu oluşturur.
Sanık olay sırasında, banker kastelli hakkında, mahkemesinde görülmekte olan dava ile ilgili olarak, yeri ve gereği olmadığı halde açıklama ve tavsiyelerde bu-lunmakla görevinden kaynaklanan kudret ve yetkisini aşarak görevini kötüye kul-lanmıştır. Sanıkta görevini kötüye kullanmak özel kastı olduğundan TCK.240.maddede yazılı suç oluşmuştur.
Suçun manevi unsurunu genel kast yanında özel kasıt oluşturur. Bu suç taksirle işlenemeyeceği gibi hukuki veya fiili yanılma hallerinde de suçun manevi unsuru oluşmaz.
Öldürüldüğü iddia edilen hindilerin ağaç kovuğunda bulunan tüylerini tutana-ğa yazmayarak, suçun işlendiğini gösteren emare bulunmadığından bahisle tuta-nak tanzim eden sanık A nın eylemi, özel kastı bulunmadığından, olayın sanıkları-nı korumak amacıyla hareket etmediğinden ve olay yerine giderek gerekli incele-meyi yaptığından bahisle suç olarak kabul edilmemiştir.
Suçun yasa ve yönteme aykırı davranmak genel kastıyla işlenebileceği ileri sürülmektedir. Fail lüzumsuz bürokratik muameleler telakkisiyle veya ekonomik kaygılar nedeniyle yasa ve yönteme uymamış olabilir. Ancak bu halde genel kasttan söz edilebilir. Diğer tüm hallerde genel kasttan ziyade saik dolayısıyla özel kast bulunur.
Köye kanalizasyon ve fosseptik çukuru yaptıran ancak gelir ve giderleri KDV ödememek için köy harcama talimatına uygun olarak tutmayan sanık muhtarın eylemi mücerret yasa ve yönteme aykırılık olduğundan ve özel kasta dayalı olma-dığından görevi ihmal suçunu oluşturur.
Bazı Yargıtay içtihatlarına göre yasa ve yönteme uymamak eylemleri genel kast altında gerçekleştirilmişse görevi ihmal suçu, özel kast altında gerçekleştirilmiş ise görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Sanığın röntgen 2. banyo suyunu ve hurda lastik parasını iş yoğunluğu nedeniy-le zamanında vezneye yatırmaması görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaz. Çünkü eyleminde bu suçun özel kast unsuru bulunmamaktadır. Oluşa göre görevi savsama suçu oluşur.
Hem özel kastı hem de zarar şartını aramamak suçun yapısı ile çelişmek-tedir. Zarar veya menfaat var ise suç oluşur. Zarar veya menfaat yok ise mücerret yasa ve yönteme riayetsizliği icrai bir eylem gerçekleştirilmiş ol-masına rağmen görevi ihmal olarak kabul etmek icap eder. Aşağıda 5. Ceza Dairesinin içtihadı buna temas etmektedir.
Bu sebeple mücerret yasa ve yönteme uymamak fiili özel kast yoksa (za-rar veya çıkarın yokluğu buna delalet eder) görevi ihmal suçu olarak telakki edilmelidir. Bu durumda kabul görmüş ayrımı esas alırsak bu suçun manevi unsurunu özel kast olarak tespit etmemiz gerekir. Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi E.1990/3099,K.1990/4297 sayılı 11.10.1990 tarihli kararıyla “sanık muhtarın ister muhtarlığa telefon almak, ister sağlık ocağı, PTT binası yaptırmak için para toplarken makbuz kesmemek, deftere işlememek ve parayı bankaya ya-tırmamak eylemlerinin tek görevi ihmal suçunu oluşturacağına” karar vermiştir.
Aslında kastı genel ve özel olarak ikiye ayırmak doğru değildir. Kast ya vardır yada yoktur. Veyahut belirsizdir yada taksire yaklaşmıştır. Ancak kastın yoğunluğundan bahsedilebilir ki bu hal yasada açıkça anlatılmadıkça suç vasfına tesir etmez. Kastın bu iki türünü bir kenara bırakarak zarar ve çıkar neticesinin kast altında gerçekleşmesini suçun oluşması için yeterli saymak gerekir diyebiliriz.
Posta dağıtıcısı olan sanığın tebliğ zarfını ilgililere vermeyip aynı köyden başka kişilere vermesi ve kendisine verildi şeklinde, gerçeğe aykırı meşruhat yazması, görevi kötüye kullanma niteliğindedir.
Suça vasfını veren unsur kast unsurudur. Fiiller kasta göre değerlendiri-lir. Kast ise neticeye göre tayin edilir. Bazı hallerde kastın varlığı yada yok-luğu hareket unsuruna bakılarak anlaşılır. Örneğin; taksirle adam öldürme suçunda suçun manevi unsuru neticeye göre değil harekete göre tespit edi-lir. Ölüm suçun neticesidir. Ancak nasıl sorusunun cevabı bizi hareket un-surunu incelemeye götürmektedir. Taksirli suçlarda niçin sorusuna yanıt aranmaz.
Özel kast ve zarar şartlarını aramak gerekir. Çünkü bu iki unsur birbirini beslemektedir. Kast neticeye göre tayin edildiğine göre özel kasttan bah-setmek için zarardan veya çıkardan söz etmek gerekir. Görevi kötüye kul-lanma suçunu sadece hareketi inceleyerek vasıflandıramayız.
Kanaatimizce suçun manevi unsuru özel kasttır. Bunu ortaya çıkarmak için zarar vermek veya çıkar sağlamak unsurlarını aramak gerekir. Zarar veya çıkar olmaksızın dahi özel kastın bulunması halinde suçun oluşacağı kabul edilmelidir. Tabii ki uygulamada bunun nasıl gerçekleşeceği araştır-maya değer.
Özel kastın ortaya çıkarılabilmesi için failin tecrübesi, olay öncesi ve sonrası ilişkiler, akrabalık bağları, siyasi münasebetler, rekabet olup olma-dığı v.s tüm hususlar nazara alınmalıdır.
Görevi kötüye kullanma ve ihmal suçlarında saik önemlidir. Saik manevi unsurun niteliğini tayinde yardımcı bir unsurdur. Bu sebeple yasa ve yön-teme uymamak ve eylemin icrai yada ihmali olması ölçüt olamaz. Görevini ihmal eden ancak bundan menfaat sağlayan belli saikle hareket eden me-mur yasa ve yönteme uymamış aynı zamanda ihmali eylemde bulunmuştur. Buna rağmen eylem görevi kötüye kullanma olarak kabul edilmelidir. Gö-rüldüğü gibi saik kastın mahiyetini, dolayısıyla suçun vasfını tayin etmek-tedir.
Görevi ihmal eylemi özel kast altında icra edilmişse görevi kötüye kul-lanma suçunu oluşturur.
Yeni İtalyan ceza yasasında kabul edildiği gibi görevi kötüye kullanma suçu özel kasıt ile işlenebilen bir suçtur. Özel kast yoksa eylem görevi ih-mal olarak değerlendirilmelidir. Mücerret yasa ve yönteme uymamak göre-vi ihmal suçunu oluşturmalıdır. Yasa ve yönteme riayet etmek memurun görevleri arasındadır.
Taşıt yasasının 5. maddesi uyarınca içişleri bakanlığından gerekli izin alınma-dan taşıt aracını DMO ve açık artırma yasasına aykırı biçimde belediye adına özel bir kişiden satın almaktan ibaret olan eylem TCK. 240. maddede yazılı görevi kö-tüye kullanmak suçunu oluşturur. Bu eylemde amaç araştırılmalıdır. Bazı kamu idarelerinin ekonomik saiklerle hareket ettikleri ve daha ucuza mal etmek için yöntemsizliğe başvurdukları görülmektedir. Böyle bir durum var ise görevi ihmal suçunun oluştuğu kabul edilmelidir.
Şu halde görevi kötüye kullanma suçunda zarar ve çıkar unsurları, eyle-min aktif veya pasif olması, yasa ve yönteme aykırılık, birlikte ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Belediye başkanı olan sanığın suç tarihinde yeni yaptırılan belediye binasına üç ayrı şahıstan teklif almak suretiyle piyasadan çeşitli büro malzemeleri aldığı anla-şılmaktadır. Sanığın DMO deki malzemeleri beğenmeyerek piyasadan büro mal-zemeleri almaktan ibaret eyleminde görevi kötüye kullanma suçunun unsurları yoktur.(YCGK. 2.5.1998 4-156-199).
MADDİ UNSUR
Suçun maddi unsuru görevin ifası sırasında yetkinin kötüye kullanılma-sıdır. Memurun görevini ifa ederken yasa ve yönteme uymaması ve takdir hakkını amaç dışı kullanmasıdır.
Memurlar yada sözleşmeli personel eliyle yürütülen asli kamu görevlerine, işçi statüsünde çalışanların vekaleten de olsa atanmaları mümkün değildir. Bu atama-yı yapan memur görevini kötüye kullanmış sayılmalıdır. Bu nedenlerle atamayı yapan belediye başkanı sanık yasa ve yönteme uymadığından verilen mahkumiyet kararı doğrudur.
Görevi kötüye kullanma suçunda kötülük suçun unsurudur. Kötülük yoksa bu suç oluşmamalıdır.
Vekillikten kendi isteği ile çekilen sanık avukatın, üç gün sonra karşı taraf olan katılanın vekilliğini alması avukatlık görevini kötüye kullanmaktır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu 294/1. maddesi ve fıkrasına uyduğu gözetilmeden, aynı maddenin 2. fıkrasının uygulanmış olması hatalıdır.
Hukuk hakiminin avukat hakkında tutuklama kararı vermesi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Belediye zabıta memurunun belediye işçilerini özel işinde çalıştırması TCK.240. maddeye mümastır.
Bu suç görevi ihmal suçunun ağır biçimidir. Görevi ihmal suçunda göre-vin yapılmaması veya gecikerek yapılması söz konusudur. Görevi kötüye kullanma suçunda failin icrai veya ihmal suretiyle icrai eylemi gerekmek-tedir. Yukarıda belirttiğimiz gibi ihmali eylemle de görevi kötüye kullanma suçu işlenebilir. Aslında ihmali eylemin icrai eylem haline gelmesi yüküm-lülük ve özel kast şartlarının bir arada olmasıyla mümkündür.
Görevi kötüye kullanmak yasa ve yönteme uymamak suretiyle olmalıdır. Aksi halde hukuka uygunluk hali söz konusu olur.
Eylem çeşitli biçimlerde ve durumlarda gerçekleştirilebilir :
a) Yasal yetkinin aşılması
b) Yasal biçim ve yönteme uymama
c) Takdir yetkisini amacı dışında kullanma
d) Ön koşullara uymama
e) Mahkeme kararları gibi takdire olanak tanımadan uyulması gereken kararlara uymamakta ısrar etmek
f) Memurun kendisi ve yakınları hakkında işlem yapma durumuyla karşı karşıya gelmesine rağmen devretmesi gerekirken devamla lehe işlem yap-ması
g) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak veya başkalarına zarar ver-mek amacıyla hareket etmesi
gibi biçimlerde memurun görevine ait yetkileri kötüye kullanmasıdır.
Suçun maddi unsuru yasa ve yönteme uymamak olarak anlatılmakta ve kabul edilmektedir. Halbuki yasa ve yönteme uymamak suçun hukuka ay-kırılık unsurudur. Yasa ve yönteme uymak ise hukuka uygunluk halidir. Suçun hareket unsuru her ne suretle olursa olsun görevi kötüye kullanmak-tır. Serbest hareketli bir suçtur. Önce özel kast dolayısıyla zarar veya çıkar olup olmadığına bakılacaktır. Bundan sonra yasa ve yönteme uymama hu-kuka aykırılık unsuru içinde incelenmelidir.
Görevde sahip olunan yetkinin kötüye kullanılması, memurun görevini yaparken yasanın kendisine tanıdığı yetkiyi aşması, yasanın öngördüğü şe-kil şartlarına uymaması, takdir hakkını amaç dışında kullanması, kendisine teslim edilen eşyayı usulsüz kullanması gibi biçimlerde gerçekleşmiş olabi-lir.
İmar yasası ve yönetmeliğine aykırı olarak imar planındaki suça konu yerin dört kat olan inşaat yüksekliğinin beş kata çıkartılmasına karar veren belediye meclis üyeleri olan sanıkların eylemleri TCK. 240. maddesine uyan suçu oluştu-rur.
Suçun aktif (icrai/müspet) eylemlerle gerçekleştirilebileceği ileri sürül-mektedir. Hareket icrai veya ihmal suretiyle icrai olmalıdır. Belediye baş-kanının yasa ve yönteme uymadan belediyeye ait menkulleri satması icrai, veterinerin hasta hayvanın satışa sunulmasına izin vermesi ihmal suretiyle icrai eylemlere örnek teşkil eder.
TCK. 230. maddesinde yazılı görevi savsama suçu bir görevin yapılmaması ya da gecikme ile yapılması, 240. maddede yazılı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu ise, görevin yasal düzenlemelere aykırı biçimde yapılması ile oluşur. Birinci-sinde sanığın eylemi pasif (menfi), ikincisinde aktif (müspet) tir.(4.C.D. 22.12.1997 11068-11404)
Sanık hakimin kendisine getirilen evrakı evinde inceleyip mübaşir vasıtasıyla katibine haber göndererek sorgu tutanağı ve tevkif müzekkeresi düzenlettirmesi ve bu belgeleri evinde imzalaması görevi ihmal suçunu oluşturur.
Sahte olarak tanzim edilen belgeleri incelemeden imzalayan sanığın eylemi TCK. 240.maddesine uyan suçu oluşturur.
Sanık muhtarın kayıtlara bakıp gerekli inceleme ve araştırmaları yapmadan nüfus cüzdanı değiştirme belgesini onaylamak şeklindeki aktif eyleminin TCK. 240. maddesinde yazılı suçu oluşturduğu gözetilmeden TCK. 230. madde ile hü-küm kurulması.
Nezaretten çıkarılan ve vücudunda ekimozlar bulunan müştekiyi gereği gibi muayene etmeden darp ve cebir izine rastlanmadı şeklinde rapor düzenleyen sağ-lık ocağı hekiminin eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Aslında icrai hareketlerin müspet yada menfi olabileceğinden bahsetmek daha doğru olur. Yukarıdaki örnekte belediye menkullerinin satışı müspet icrai harekete, veterinerin hasta hayvanı satışa sunulmasına izin vermesi menfi icrai eylemlere örnek teşkil eder.
Aynı şekilde zabıta amiri adliyeye sevk etmek zorunda olduğu bir şika-yeti karakolda kendisi çözümlerse, menfi icrai hareket söz konusudur.
Hareket unsuruna göre suçu vasıflandıran kararlar mevcuttur.
Emekli, dul ve yetim maaşlarını fazla ödeme eyleminde görevi yapmama değil yasaya aykırı biçimde yapmak söz konusu olduğundan TCK. 240.maddesinin uy-gulanmaması yasaya aykırıdır. Eylem bilerek ve istenerek gerçekleştirilmiş-se görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. Görevi ihmal suçunun manevi unsuru dahi kast olduğundan hataen ödeme yapılmışsa bu suçun da oluş-mayacağı kabul edilmelidir.
Sanığın eylemi yasanın kendisine verdiği görevi yapmama yada gecikme ile yapma biçiminde değil, yasaya aykırı olarak yapma biçiminde gerçekleştiğinden görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
Eksik belgelere rağmen inşaat izni verme eylemi TCK. 240. madde olur. Bile-rek ve isteyerek vermiş ise görevi kötüye kullanma, gerekli inceleme ve araştırmayı yapmayarak ihmal eseri olarak vermişse kasta makrun olmadı-ğından görevi ihmal suçu da oluşmaz. Bu noktada ağır kusur kasta eşittir ilkesinden hareketle failin cezalandırılması gerektiği ileri sürülebilir. Diğer yandan failin eylemi yapmak olarak tecelli etmiştir. Kastı varsa görevi kö-tüye kullanma suçu kast yoksa hiçbir suç oluşmaz. Yargıtay’ın görüşü bu noktadadır.
Orman ürünlerinin veriliş amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını denetle-mekle görevli orman işletme şefi olan sanığın, suç tarihlerinde camilerin ve köy konağının yapımı için verilen bu ürünlerin denetimini yapmayarak amaç dışı kul-lanmaya yol açmak eylemi TCK. 240 ve 80 maddelerine uyar.(4.C.D. 9.3.1998-158-1185) Bu olayda da yine suç kasta göre vasıf kazanmalıdır. Çünkü eylem yapmamak şeklinde tecelli etmektedir.
Sanığın sınır dışı edilmeleri için emniyet müdürlüğüne götürmek üzere teslim edilen yabancı uyruklu bayanları pasaportlarını vererek serbest bırakma eylemi etkin niteliktedir ve T.C.K. 240. maddesine uyar. Bu olayda ise ayrıca özel kast araştırmasına gerek yoktur.
Bu örneklerde suçlar görevi kötüye kullanmaktır. Bazı eylemler kastı or-taya koymakta bazı eylemler kastı işaret etmemektedir. Kastın araştırılması sürecinde incelemeye aldığımız saik unsuru aslında kastı tayin eden bir un-sur değil kastı tespit eden bir unsurdur. Bu nedenle saiki, kast yerine ikame etmek mümkün değildir. Saik kasta nitelik veren bir unsur değil kastın var-lığını yada yokluğunu gösteren bir delildir. Bu nedenle kast unsuru çoğun-calı örtülü olan görevi kötüye kullanma suçunda saik bu açıdan ehemmiyet arz etmektedir. Dolayısıyla genel kast özel kast tartışmasını açmanın bir yararı bulunmamaktadır. Bunun gibi kastı tayine yarayan diğer bir unsur ise zarar veya çıkarın mevcudiyetidir. Sonuç olarak zarar unsurunun mut-laka aranması gerekmektedir.
Memur yapmak veya yapmamak yükümlülüğü altındadır. Yapmak zo-runda olduğu işi yapmazsa pasif, usulsüz olarak icra ederse menfi veya yapmamak zorunda olduğu işi yaparsa aktif eylemde bulunmuş olur. Sade-ce yükümlülük, eylemi ihmal suretiyle icrai eylem haline getirmez. Yü-kümlülük suçun ön şartıdır. Ancak suçun vasıflandırılmasında eylemin ni-teliği kriter olmamalıdır. Yukarıdaki kararlarda ihmali eylemlerle görevi kötüye kullanma suçunun işlenebileceği kabul edilmiştir. Özel kast yoksa fiil görevi ihmal suçunu oluşturur.
İcra dairesinin yazısı üzerine kendi maaşından kesinti yapması gerektiği halde, bunu yapmadığı anlaşılmakla eylem görevi kötüye kullanmaktır.
Görevi ihmal suçunda aktif hareketler, görevi kötüye kullanma suçunda ise pasif hareketlerin söz konusu olduğu ifade edilmiş ise de sadece hare-ketlerin aktif olması yeterli değildir. Bunun yanında kastında aktif olması gerekir. Bu hareketi saik ve amacın yönlendirmesi kastın özelleşmesi la-zımdır. Bu hukuksal doku özel kast kavramı ile ifade edilmektedir. İhmali eylemler genel kast altında gerçekleştirilmişse görevi kötüye kullanma suçu oluşmaz. Daha doğrusu hareketin niteliği ne olursa olsun eylem özel kast ile icra edilmemişse görevi kötüye kullanma suçu oluşmaz. Genel kast gö-revi ihmal suçunun manevi unsurudur. Başka ifadeyle görevi ihmal suçu özel kast altında gerçekleştirilemez. Aksi halde suç görevi kötüye kullanma suçuna dönüşür.
İstenen nüfus kayıtlarını hane, cilt ve sahife numaraları belli olmadığından do-layı çıkartmayan, soruşturmaya başlandıktan sonra çıkartıp gönderen nüfus me-muru sanığın eylemi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.(YCGK.8.12.1986 4-249-564) Bu eylemde görevi kötüye kullanma özel kastı olmayıp savsama ve bunda direnme genel kastı mevcut olduğundan görevi ihmal olarak ka-bul edilmelidir. Kastın ağır olması suçun vasfını değiştirmez.
Görevi ihmal suçunda da yasa ve yönteme uymamak söz konusudur. An-cak icrai bir eylem yoktur. Örneğin; mahkeme yazı işleri müdürünün dos-yayı temyize göndermemesi görevi ihmal suçunu oluşturur. Çünkü fail icrai bir eylemde bulunmamıştır. Eylem yapmamak biçiminde tezahür etmekte-dir. Aslında bu eylem davanın zamanaşımına uğratılması gayesiyle yapıl-mışsa görevi kötüye kullanma suçu işlenmiş olur. Suçun kast, yasaya aykı-rılık ve zarar öğeleri oluşmuştur. Demek ki görevi kötüye kullanma suçu ispat sorunuyla beraber ihmali bir eylemle işlenebilir.
Meskun mahalde silah atan kişiler hakkında hiçbir işlem yapmayan po-lisin eylemi görevi kötüye kullanma olarak kabul edilmiştir. Özel maksat varsa suç görevi kötüye kullanmadır. Özel kast yoksa suç görevi ihmal ola-rak nitelendirilmelidir.
Pasaportsuz olarak Türkiye ye gelerek aynı gün geri dönen kişiler hakkında iş-lem yapmayan memurun eylemi görevi ihmal olur.(4.C.D. 7.3.1986 2020/1800) Bu karara konu olayda, sanık memurun sınırı pasaportsuz geçen kişilerle temas kurup çıkar, hatır yada rica nedeniyle işlem yapmama yoluna gitmesi ha-linde eylemin görevi kötüye kullanma niteliğini kazanacağı kabul edilmeli-dir.
Görüldüğü gibi bazı Yargıtay kararlarında özel kast altında gerçekleşti-rilmeyen icrai eylemler görevi ihmal suçunun hareket unsuru olarak kabul edilmiştir.
Kanaatimizce bu suç icrai veya ihmali her tür hareketle gerçekleştirilebi-lir. Görevi kötüye kullanma suçunun icrai, ihmal suçunun ihmali eylemlerle gerçekleştirileceği ileri sürülmektedir.Bunun yanında Yargıtay kararlarında özel kast taşımayan icrai eylemlerin görevi ihmal suçunu oluşturduğu kabul edilmektedir. Bu durumda eyleme üstünlük veren bir kıstas ortaya konamaz.
Teşebbüs
Doktrinde eksik kalkışmanın mümkün olabileceği ileri sürülmekte ise de tehlike suçu olup kalkışmaya elverişli olmayacağını ileri sürenlerde vardır. Uygulamada bu konu yeterince açıklığa kavuşmamıştır. Görevi kötüye kul-lanma suçu zarar suçu olduğu bu itibarla kalkışmaya elverişli bulunduğu sonucuna varılır.
Hareketin yapılmasına rağmen neticenin meydana gelmemesini ifade e-den teşebbüs durumu ihmali suçlarda görülmez. İcrai suçlarda ise teşebbüs halini düşünmek mümkündür.
Suç icrai veya ihmal suretiyle icrai hareketlerle işlenmişse teşebbüs hali mümkündür. İhmali hareketlerle işlenmişse teşebbüs mümkün değildir.
İhmali suçlar neticesi harekete bitişik suçlardandır. İhmali hareket ya-pılmakla suç işlenmiş olur.
Zarar
Görevi kötüye kullanma suçunun oluşması için idarenin veya kişilerin bir zarara uğraması, herhangi bir şekilde çıkar sağlanması zorunlu değildir. Zararın yokluğu yada azlığı, ikinci fıkranın uygulanmasına sebep olur.
Bir memurun yasal görevini yaparken yasalara ve hukuka aykırı davranması ile oluşan TCK. 240. maddesine uyan görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunda, yönetimin zarar uğraması koşul değildir.
TCK.240. maddede yazılı suçun oluşması için idarenin eylemden zarara uğraması yada sanığın yaptığı işten çıkar sağlaması gerekmez. Çünkü ya-sada bu öğelere yer verilmemiştir. Öğreti düşüncesi ve Yargıtay 4. ceza dairesinin son uygulamaları bu doğrultudadır.
Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi eski kararlarında zarar şartını arıyordu. Kötülük suçun unsuru sayılıyordu.
Oluşa göre hukuki düzenlemeye aykırı, fakat parayı sonuçta kamu yararına kullanmaktan ibaret eylemde görevin ne suretle kötü yolda kullanıldığı açıklan-madan hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. ( 4.C.D. 10.10.1990 tarih ve 1990/4437-4843 sayılı karar.)
Eylem sonucunda bir zararın meydana gelmesi yada çıkar sağlanması koşul değildir. Yasa ve yönteme uyulmadığında zararın varlığı kabul edil-mektedir. Mesela; Belediye başkanı sınav yaparken yasaya uymayarak ya-kınını işe alırsa işe alınan kişi istenen vasıfta olsa dahi suç oluşur. Çünkü kamu idaresine duyulan güven sarsılmıştır. Yani zarar doğmuştur. Zaten yasa ve yöntem ihdas edilirken mutlaka bazı yarar ve sakıncalar gözetilerek kurallar konulmaktadır. Bazı suçlar hareket suçlarıdır. Hareket icra edil-mekle suç meydana gelir. Bunun yanında bazı suçlarda netice meydana gelse dahi failin bu neticeyi isteyip istemediği araştırılır. Hareket suçlarında zararın meydana gelip gelmediğine bakılmaz. Tehlike suçları hareket suçla-rı nevindendir. Bu sebeple yasa ve yönteme aykırılığı ayrıca zarar şartıyla desteklemek gereksizdir denilmektedir.
Bununla birlikte zarara yol açmayan hareketleri yeterli görmek suçun yapısına uygun değildir. Yukarıda açıkladığımız gibi yasa ve yöntem ihlali genel kast altında icra edilmiş ise görevi ihmal suçunu, özel kast ile gerçek-leştirilmiş ise görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. Ortada zarar yada çıkar var ise failin görevi kötüye kullanma özel kastıyla hareket ettiği kabul edilecektir. Aksi halde failde taksire yaklaşan bir sorumluluk söz konusu olur. Doktrinde bu tür kusurluluk hali genel kast olarak adlandırılıyor. Za-rar veya çıkar araştırması özel kastın mevcudiyetini ortaya çıkarmak için yapılmalıdır.
Zarar ve çıkarın olduğu hallerde özel kastın varlığı kabul edilmelidir. Aynı şekilde özel kast var ise zarar veya çıkarın olmadığından bahsedilemez. Bu hallerde zarar ve çıkar unsurları ve özel kast, sosyal, e-konomik ve beşeri ilişkiler arasına ustaca yerleştirilmiştir.
Belediye başkanı ve encümen üyeleri olan sanıkların 3996 sayılı yasaya göre yüksek planlama kurulunun onayını alıp gerekli duyuruları yapmadan tek bir şir-ketin başvurusu üzerine ve 2886 sayılı yasaya göre de gerekli duyuruda bulunma-dan ihaleler yapmaktan ibaret eylemleri 240. maddeye uyar.
Y.C.G.K. 30.3.1992 tarih ve 77-101 sayılı kararında yasa ve yönteme aykırılık yanında zararın olup olmadığı konusunda araştırma yapılmasını karara bağlamıştır.
Y.C.G.K. 13.12.1996 tarih ve 8-22 sayılı kararında davanın geç açılması nedeniyle zamanaşımına uğrama olasılığı ve adaletin gecikmesi nedeniyle doğacak olumsuzluklar zarar olarak kabul edilmiştir.
Zarar özel kastın varlığını ortaya koyan emaredir. Çıkar ise özel kastın varlığını gösteren bir delildir.
Aslında çelişkiyi şöyle özetleyebiliriz. Görevi kötüye kullanma suçunda ya özel kast yada zarar şartını aramak icap eder. Zarar arandığında artık kastın mahiyetine bakılmayacaktır. Uygulamada özel kastın olduğu zarar veya çıkarın bulunmadığı hallere pek rastlanmayacağı aşikardır. Şimdi kö-ye kanalizasyon yaptıran ve bu işi yaparken harcama talimatına uymayan, yani gelir ve giderlerini kayıtlara geçirmeyen ancak işi daha ucuza mal e-den muhtarın eylemi ortada özel kast ve zarar olmadığından görevi kötüye kullanma suçunun oluşmaması gerekir. Mücerret yasa ve yönteme uyma-mak söz konusu olduğundan yerleşmiş uygulamaya göre suç oluşmuştur. Aslında bu eylem görevi ihmal suçu olarak nitelendirilmelidir. Çünkü orta-da özel kast ve kötülük yoktur.
Görevi kötüye kullanma suçu, görevi ihmal suçunun keyfiyet kazanmış ve ağırlaşmış halidir. TCK.230/2 maddede zarar şartı aranmaktadır. Bu maddenin daha nitelikli halini tarif eden TCK.240. madde uygulamasında bu şartı aramamak suçun nitelik sıralamasındaki yerine uygun değildir.
Kanaatimizce suçun oluşumu için zarar veya çıkar neticesinin gerçek-leşmesi şarttır. Zararın azlığı indirim nedenidir. Yokluğu ise bu suçun o-luşmasına engel olur. Bu nedenle zarar suçu olarak kabul edilmelidir. Zarar maddi, manevi, ferdi veya kurumsal olabilir. Yani zarar şartını aramak an-cak zarar kavramını geniş yorumlamak gerekir. Zarar kişi yada kurum a-leyhine olabilir. Çıkar fail yada üçüncü şahıslar lehine olabileceği gibi maddi veya manevi nitelikte olabilir. Bu suçta en büyük sorun kast unsuru-nun tespit edilmesidir. Suç teorisi prensiplerine göre kast neticeye göre ta-yin edilir. Durum böyle iken zarar veya çıkar neticesini aramamak doğru değildir.
İlliyet bağı
Failin eylemi ile sonuç arasında illiyet bağı olmalıdır. Failin eylemine başkalarının eylemleri inzimam etmiş veya eklenmesi gerekli ise yine de görevi kötüye kullanma suçu oluşur.
Burada eylem yada işlemiyle sonuç meydana getirme yetkisine sahip bir memur söz konusu değildir. Memurun yasaya aykırı eylem yada işlemi başka bir memurun onayına veya işlemine muhtaç ise ikinci memurun işti-raki olmasa da görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı kabul edilmekte-dir.
Suç teorisi esaslarına göre eylem ile netice arasında nedensellik bağı ol-malıdır. Nedensellik bağı bilinçsiz olsa da başka eylemlerin ve iradelerin inzimamını gerektiriyorsa cürümün teşekkül ettiğinden bahsedilemez. Şüp-hesiz fail neticeyi istemektedir. Ancak icrai hareketlerine son vermiştir. Ne-tice başkalarının icrai hareketleriyle meydana gelmektedir. Bu sebeple ey-lem disiplin suçu sayılmalıdır şeklinde bir düşünce ileriye sürülebilir. Do-ğal olarak bu görüş görevi kötüye kullanma suçunun zarar suçu olarak ka-bul edilmesi halinde geçerli olacaktır.
İştirak
Memur failler iştirak halinde bu suçu işleyebilirler. Keza memur olma-yanlarda bu suça iştirak edebilirler. Ancak memurluk sıfatını bilmeleri şart-tır. Mesela: İşyerindeki eşyaları zimmetine geçiren memurun eylemine ka-tılan ancak memurluk sıfatını bilmeyen kişinin eylemi hırsızlık suçuna işti-rak olur.
Memur olmayanlar ancak asli maddi ve manevi, feri maddi ve manevi iş-tirak suçlarını işleyebilirler. Memur olmamaları nedeniyle bazı suçların icra hareketlerine katılmaları mümkün değildir. Bu sebeple asli maddi fail ola-mazlar.
Memur suçlarına katılan kimseler hakkında derecesine göre TCK.64 ve 65 maddelerin tatbik edileceğine karar verilmiştir.(5.C.D. 3.4.1985 tarih ve 424-1355 sayılı karar)
Tarım kredi kooperatifi yönetim kurulu başkanı sanık ile zirai aletler tamircisi sanık T.Ö işbirliği yapıp, M.Ö zirai alet satıcısı olmadığı halde onun düzenlediği sahte faturalarla kooperatiften kredi almışlardır. Memur olmayan sanık M.Ö ile diğer memur olan sanıklar anlaşarak satmadığı halde satmış gibi zirai ilaç faturası düzenlediği bu faturalarla sanıkların bir bölümünün tarım kredi kooperatifinden limit üstünde kredi aldıkları ve bu eylemlerin görevi kötüye kullanma niteliğinde bulunduğu görülmektedir. (YCGK.10.2.1987 6-447-72)
4483 sayılı yasanın 10 maddesine göre bu kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi halinde memur olmayan, memur olanla, ast me-mur üst memurla aynı mahkemede yargılanır.
Beşeri hata
Maddi yanılgının suç kastını ortadan kaldıracağı ve beşeri hata sayılacağı kabul edilmektedir. Hukuki yanılgı buna dahil değildir.
İki ayrı mahkemece çıkarılan ihzarların birbirine karıştırıldığı, birinin yanlış-lıkla unutulduğu ve bu yüzden yerine getirilemediği anlaşıldığından maddi yanıl-gının suç kastını kaldıracağı göz önüne alınmalıdır.
Sanığın kendi borcu dolayısıyla icra müdürlüğüne maaşının ¼ ü oranında ke-sinti yaptığı ve daha sonraki maaş artışlarını yanılgıyla bu oran içinde düşünmedi-ği biçiminde kabul edilen eyleminde maddi yanılgının suç kastını kaldıracağı dü-şünülmeden
Müteahhit firma yararına gerçekleştirilen fazla tahakkukun iş yoğunluğunun neden olduğu beş hatadan kaynaklandığı anlaşıldığından, suç kastının bulunmadı-ğı nazara alınmalıdır.
Sonucun beşeri bir hatadan ileri gelmediğini, İş çokluğunun neden olmadığını, ihmal kastı ile meydana getirildiğini gösteren delillerin nelerden ibaret olduğu tartışılmadan mahkumiyet kararı verilmesi.
Sanığın azil nameyi yanılgıyla görmeyerek işlem yaptığı anlaşıldığı takdirde ya-nılgı suç kastını kaldıracağından eylemin suç oluşturmayacağı.
İş yoğunluğu ve beşeri hatanın suç kastını kaldırdığı kabul edilmektedir.
Sanık noterin özel vekaletname yerine hazırlanan genel vekaletnameyi incele-meden imzalaması iş yoğunluğu ve beşeri hata nedeniyle suç oluşturmaz.
Sıfatın suiistimali
Vazifeyi suiistimal suçunda sadece görevin kötüye kullanılması suç sa-yılmıştır, yoksa memuriyet sıfatının kötüye kullanılması suç değildir.
Sanık muhtarın, görevine girmediği halde arsa ofisine ait taşınmazı başkalarına kullandırması muhtarlık sıfatının kötüye kullanılmasıdır. Sıfatın suiistimali niteli-ğinde olan bu eylem suç oluşturmaz.
Belediye başkanı olan sanığın yapı sahiplerini belediyeye çağırtıp arsa karşılığı onlardan para istemesi işinin, yasal görevleri arasında bulunmadığı, bu eylemlerle memurluk sıfatını kötüye kullanmış olabileceği, bu durumda görevi kötüye kul-lanma suçunun oluşmayacağı
Belediye fen memuru olan sanığın inşaatçı olan yakınana ” inşaatı yaptıracak Abdullah’a seni önerdim, bana elli milyon ver” diyerek para almak eylemi, yasal görevi bulunmadığından görevin değil, memurluk sıfatının kullanılması olup, TCK.nın 240. maddesinin uygulama yeri yoktur.
Görevin kötüye kullanılmasından anlaşılması gereken, görevin araç kı-lınması ve yasaların izin vermediği bir amacın bu yolla gerçekleştirilmesi-dir. Yargıtay Ceza Genel kurulunun 18.4.1994 tarihli ve 1994-5-55-103 sayılı kararını burada incelemekte yarar görüyoruz. Tapu sicil memuru olan sanığın yaptığı tescil işlemleri için para istediği, mağdurun ihbarı üzerine paraların çekmecesinde yakalandığı sabit olduğuna göre, anlaşma işlemin yapılmasından önce gerçekleşmiş ise rüşvet suçu oluşur. Aynı kararda yer alan Sn. S.SELÇUK un karşı oyuna göre işlem sonrası anlaşma yapılmış ise görev nedeniyle para alınmadığına göre eylemi görevde yetkiyi kötüye kullanma olarak nitelendirmek olanaksızdır. Zira bir görev söz konusu de-ğildir. TCK. 240. maddesi yalnızca görevden söz etmekte, memurluk sıfa-tından yada eylemi memurluk görevi esnasında işlemekten söz etmemek-tedir. Sıfat kötüye kullanılmış ancak fail mağduru kandıramamış yakalan-mıştır. Bu sebeple irtikap suçu da olmaz. Eylem dolandırıcılığa eksik kal-kışmadır.
Aslında dolandırıcılık suçu da oluşmaz. Çünkü mağdurun iradesi fesada uğratılamamıştır. Kandırmak dolandırıcılık suçunun da öğesidir. Olayda kandırmak söz konusu olmayıp açıkça menfaat temini mevcuttur. Hile ve desise yoktur.
Yargıtay 5.C.D. bir kısım kararlarında, görevin araç kılınarak çıkar sağ-lanması durumunda irtikap suçunun değil, görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağını benimsemiştir.
Teselsül
Aynı suç işleme kararı ile birden fazla görevi kötüye kullanma suçu işle-nirse teselsül hükümleri uygulanır.
Sanığın sınav yönetmeliğine aykırı olarak altı kişiyi işe alması TCK. 240 ve 80 maddelere uyar.
Hem görevi ihmal hem de görevi kötüye kullanma suçlarının işlenmesi halinde iki ayrı suç oluşur. Bu suçlar aralarında teselsül edebilir.
Sanığın birden çok görevi savsama ve görev sırasında yetkiyi kötüye kullanma suçlarını aynı suç işleme kararıyla işleyip işlemediği ve 80. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadan aynı yasanın 230. maddesinin iki kez, 240. madde-sinin üç kez uygulanması yasaya aykırıdır.
PTT görevlisi olan sanığın aynı kişiye aynı konuda iki ayrı tarihte çıkartılan tebliğatı apartman görevlisine sormadığı halde sormuş gibi tutanak düzenleyerek iade etmekten ibaret eyleminin TCK.nun 240,230 maddelerine uyan suçu oluştura-cağı gözetilmeden aynı yasanın 230. maddesi ile hüküm kurulması yasaya aykırı-dır. Bu eylemde TCK.80.madde uygulanmalıdır.
Maaş mutemedi olan sanık düzenlediği maaş bordrolarında tahakkuk ve ödene-cek miktar sütunlarına aynı miktar olmak üzere gerçek miktardan fazla yazarak, parayı bankadan çekip mal edindiği, işten ayrılan bir kişiyi ek ücret ödeme bord-rosuna dahil edip bu kişiye ödeme yapılmasını sağladığı, bu paraların sanığın gö-revinin normal fonksiyonu gereği tevdi olunan veya onun muhafaza ve sorumlulu-ğu altında bulunan paralar olmadığı anlaşıldığından, zimmete para geçirmek suçu oluşmaz. Sanığın eylemi kandırma yeteneği varsa müteselsil sahtecilik aksi halde müteselsil görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Belediye fen memuru olan sanığın, ayrı ayrı tarihlerde dört ayrı köye usulsüz inşaat ruhsatı verdiğine göre, her bir eylemi ayrı bir suç oluşturur. (4.C.D. 8.4.1986 2388/2065)
Sanığın usulsüz yaptığı ayrı tarihlerdeki tayin işleminin ayrı bir suçu oluştur-duğu halde, bir suçtan ceza verilerek TCK.80.madde uygulanması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
Yasa ve yönteme uyulmuş ise suçun hukuka aykırılık unsuru oluşmaya-caktır.
CMUK.97. madde gereğince gecikmesinde sakınca bulunan hallerde zabıta memurlarının arama kararı olmaksızın arama yapmaya yetkileri olduğuna göre, aranan kişiyi yakalamak için saklandığı eve giren sanıkların eylemlerinde hukuka aykırılık unsuru oluşmamıştır.
Yasa ve yönteme aykırı olarak gerçekleştirilen idari işlemin mahkemeler tarafından iptal edilmesi yada iptal edilebilir olması suçun teşekkülüne ma-ni olmaz.
Suçun hareket unsuru yasa ve yönteme uymamak olarak anlatılmakta ve kabul edilmektedir. Halbuki yasa ve yönteme uymamak suçun hukuka ay-kırılık unsurudur. Yasa ve yönteme uymak ise hukuka uygunluk halidir. Suçun hareket unsuru görevi her ne suretle olursa olsun kötüye kullanmak-tır. Serbest hareketli bir suçtur. Kötülüğün ölçüsü zarar, çıkar ve maksat unsurlarıdır.
Taşınmazlar bakımından İİK.nun 110.maddesi gereğince hacizden itibaren iki yıl içinde haciz istenmez veya satış talebi geri alınıp da bu müddet içinde yenilenmezse haciz düşer. Bu durumda İİK.nun 78.maddesi değil 106 ve 110. mad-deleri uygulanacağından, bu maddelere uygun biçimde işlem yapan sanığın eyle-minde, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun hukuka aykırılık unsuru oluş-mamıştır.
Oluşa göre sanığın sorumluluğunu düzenleyen imar yasasının 24.maddesinin anayasa mahkemesinin kararı ile iptal edildiği, bu nedenle atılı suçun h0ukuka aykırılık unsurunun oluşmadığı.
Anayasanın 90. maddesine göre ve iç hukukumuz yönünden bağlayıcılık kaza-nan uluslar arası sözleşmelere uygun yasal düzenlemeler yapılmamasından doğan hukuksal boşluk nedeniyle, sanıkların sendika ile imzaladığı toplu iş sözleşmesi gereği memurlara yasalarda öngörülenden fazla ödemede bulunma eylemleri hu-kuka uygun sayılmalı ve hükümlülük kararı verilmemelidir.
Sanık köy muhtarının köye hibe edilip ithal edilen minibüsü köye gelir temin etmek amacıyla ve kaymakamın emriyle kuraya vermiş olup satış, devir, temlik ve rehin etmemiş olması itibariyle eyleminde suç kastının ve görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden.
Yasa emrini yerine getiren bir memurun suç işlediği söylenemez. T.C.K. 49. maddenin 1. bendine göre, “kanunun bir hükmünü veya selahiyattar bir merciden verilip infazı vazifeten zaruri olan, bir emri icra suretiyle… işlenilen fiil-lerden dolayı, faile ceza verilemez”
Buradaki kanun deyimini hukuk kuralı olarak anlamak gerekir. Bu se-bepledir ki, görevi yükleyen normun, her şeyden önce, bir hukuk kuralı ol-ması, yani sırf ahlaki bir ilkenin söz konusu olmaması gerekir. Fakat hukuk kuralının ceza kanununda, diğer kanunlarda, hatta kanun şeklinde olmayan diğer metinlerde yer alması bakımından bir fark gözetilemez.
Iztırar hali gerçekleşmişse hukuka uygunluk sebebidir.
Sanığın iki saatlik çatışma sonunda mermisinin bitmesi üzerine kaçtığı evini ba-san teröristlere silah zoru ile silah ve şarjörünü teslim etmekten oluşan eyleminin, görev sırasında yetkiyi kullanma suçunun öğelerinin oluşmadığının gözetilmemesi yasaya aykırıdır.
TCK. 240/2. madde
Sanığın eylemi nedeniyle zarar doğmaması veya zararın hafif olması, memurun menfaat sağlamaması veya sağlanan çıkarın azlığı, zararın soruş-turmaya başlanmadan giderilmesi gibi haller öğreti ve yargı kararlarında hafifletici neden olarak kabul edilmiştir.
Görevi kötüye kullanma suçunda zarar meydana gelmemişse veya zara-rın değeri az ise, menfaat temin edilmemişse veya temin edilen çıkarın de-ğeri az ise, zarar giderilmişse, memur sonuçta kamu yararına hareket etmiş-se, eylem haklı görülebilir mazeretlere dayanıyorsa, memur mevzuat elve-rişsizliğini yararcı bir düşünceyle aşmak istemiş ise, kısaca eylem iktisadi, sosyal ve beşeri yararları tehdit etmemişse ikinci fıkra uygulanmalıdır
Sanık şikayetçilerden aldığı tüm paraları geri vermiş olduğuna göre hakkında TCK.240/2 madde uygulanmalıdır.
Sanığın sattığı taşınmazların gelirini köy ilkokuluna harcama amacıyla yaptığı suç konusu eylemde, hafifletici nedenin varlığının kabulüyle Türk Ceza Yasasının 240/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi hatalıdır. Ayrıca sanı-ğın taşınmazları köy yararına satma ve harcama yetkisine sahip olup olmadığı a-raştırılmalıdır.
Belediye Başkanı olan sanığın açık artırma yöntemine göre belirlenmiş olan Be-lediyeye ait kahvehanenin kirasını, karar alarak azaltmaktan ibaret eylemlerinde-ki zararın azlığı gözetilmeden aynı yasanın 240/2. maddesinin uygulanmaması.
Suçun zarar suçu olarak kabul edilmesi halinde zararın meydana gel-memesi suçun oluşmasına mani olacaktır. Tehlike suçu olarak kabul edil-mesi halinde ise zararın azlığı yada yokluğu indirim nedenidir.
.
Eylemin diğer özel suçları oluşturması
Görevi kötüye kullanma suçu genel hüküm, diğer ifade ile yardımcı hü-küm mahiyetindedir. Bu sebeple öncelikle eylemin hususi bir suçu oluştu-rup oluşturmadığı araştırılmalıdır. Bu suçlar evrakta sahtekarlık, rüşvet, zimmet, irtikap, emniyeti suiistimal, hırsızlık, dolandırıcılık, keyfi muame-le (TCK.228,243,245), keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma (TCK.181.), usulsüz evlenme akdi yapmak (TCK.237.), 3182 sayılı banka-lar yasasına muhalefet, ihkak-ı hak, 1163 sayılı yasanın ek-2/2 maddesine muhalefet, 237 sayılı yasanın 16. maddesini ihlal, firar veya firar tehlikesi-ne neden olmak (TCK.305.), memuriyet sırrının açıklanması (TCK.229,364,365) göreve toplu olarak gelmemek veya görev yerini terk etmek (236), suçu yetkili mercilere bildirmemek (TCK.235.) v.s olabilir.
Ayrıca eylem özel yasada açıkça tarif edilmiş olabilir. Bu halde görevi kötüye kullanma suçundan bahsedilemez. Örneğin 3298 sayılı yasanın 4/6.maddesine göre, yönetmelikte verilen kontrol görevlerini yerine getir-meyen muhtarlar ve diğer kolluk kuvvetleri hakkında onbin liradan elli bin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.
Sanığın muhafaza ve sorumluluğu altındaki incirleri personele yedirdiği, misa-firlerine ikram ettiği, evine incir, sünger, zeytinyağı götürdüğü anlaşılmış olmasına göre eylemin zimmet suçunu oluşturduğu nazara alınmadan, görevi kötüye kul-lanma suçundan hüküm kurulması.
Bu madde ancak yasada yazılı hallerden başka şekilde memurların görevlerini kötüye kullanma suçlarına uygulanabilecek genel hüküm mahiyetindedir. Bir o-layda uygulanabilecek iki hükümden özel nitelikte olan, genel nitelikte olana ta-kaddüm eder. Bu sebeple köy orta malını köye gelir temin etmek amacı ile olsa da ekip biçen muhtarın eylemi TCK. 513. maddeye uyar.
Avukat olan sanığın yakınan Hacıdan SSK.na olan prim borçlarının ödenmesi amacıyla aldığı çeki ciro ederek, karşılığında aldığı parayı ihtiyaçlarında kullanmaktan ibaret eylemi TCK.510. maddede yazılı suçu oluşturur.
Asli görevi cezaevine sokulması yasak olan cep telefonunu buraya sokmamak olan cezaevi infaz koruma memuru sanığın, hükümlüye verilmek üzere cep telefo-nu alıp sonra bunu inkar etmesinin görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluş-turmayacağı, sanığın açıklanan eyleminin TCK.nun 503. maddesinde tanımlanan dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği düşünülmeden hüküm kurulması hatalı-dır.
Hastaneye getirdiği hükümlüyü lokantaya götüren ve başka yere gitmesine izin veren ceza ve koruma baş memuru olan sanığın eylemi TCK. 305/1 maddesine u-yan suçu oluşturur.
Avukat olduğunu söylemesine karşılık yakınanın karakolun gözaltı kesiminde tutulup tutulmadığı, gözaltına alınmışsa ağır cezalık bir eylemle suçlanıp suçlan-madığı, eylemin temel hüküm niteliğindeki TCK.181.maddesine uyup uymadığı araştırılmalıdır. Veya TCK.228. maddeye uyup uymadığı.
Belediye kalem memuru olan sanığın yetkisi olmadığı halde plan değişikliği yaptırabileceğinden bahisle borç senedi almaktan ibaret eylemi dolandırıcılık su-çunu oluşturur.
Köy muhtarının ölüm olayını süresi içerisinde nüfus idaresine bildirmeyip ara-dan uzun süre geçtikten sonra, sonraki bir tarihte ölmüş gibi ilmühaber düzenle-mesi görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Görevin kişilere karşı kötüye kullanılması halinde TCK. 228. madde-sinde yazılı suç oluşur.
TCK.nun 240 ve 228. maddeleri görevde yetkiyi kötüye kullanma suçlarını ce-zalandırmıştır. İki suç arasındaki ayırım yetkinin kötüye kullanılması sonucu kişi-lerin yada görevlilerin haklarının çiğnenip çiğnenmediği öğesinde düğümlenmek-tedir. Eğer böyle bir hak çiğneme yada zarar söz konusu ise eylem özel ve asıl hü-küm olan TCK. 228. maddesine, tersi durumda aynı yasanın daha genel ve yar-dımcı nitelikte olan 240. maddesine girecektir.
Sanık köy muhtarının icra memuru tarafından gönderilen satış ilanını yerine getirip, duyurunun yapıldığına ilişkin belgeyi göndermemekten ibaret eyleme gö-revi savsama niteliğindedir.
Devlet memurlarının bir şahıs veya diğer bir memur hakkında görevini yasaya aykırı biçimde kötüye kullanmak suretiyle bulunduğu keyfi işlem, eğer doğrudan doğruya kişiye yönelip bir hakkın zarara uğramasına neden olmuşsa TCK. 228. maddesinde düzenlenen suçu oluşturur.
Komiser ve polis memuru olan sanıkların, trafik denetimi yaparken katılana 2802 sayılı yasanın 88 maddesi hükmüne rağmen peşin idari para cezası uygula-mak için ısrarlı davranışları TCK.228.maddede yer alan suçu oluşturur.
Köy muhtarı sanığın taraflar Almanya da olduğu halde hazır göstererek nikah işlemi yapması sahte evrak tanzimi suçunu oluşturur. TCK.339 madde gereğince işlem yapılmalıdır.(4.C.D. 1.6.1984 tarih ve 3977- 4325 sayılı karar)
Tanıdığı abonelerden topladığı elektrik faturaları üzerinde sahte, veznede tahsil ettiklerinde ise görevli veznedara ait tahsil edildi kaşesini basarak abonelere geri veren aldığı paraları mal edinen bu faturaların tahsilat bölümlerini tahsil edilmiş gibi kapatan, kurumda kalan örneklerini yok eden tahsilat yetkisi olmayan abone memuru sanığın eyleminin aldatıcılık yeteneğinin bilirkişi tarafından saptanması halinde eylemi TCK.nun 342. maddesine uyan suçu oluşturur.
Üyelikten çıkarma kararının ana sözleşmeye aykırı olup olmadığı, aykırı ise ey-lemin 1163 sayılı yasanın 16 ve ek 2-2 maddelerine uyup uymadığı tartışılmalıdır.
Bazı dosyaların sanıkları olan müştekilerden, para cezaları ile posta ve keşif masrafı olarak bir miktar paranın ödenmesi gerektiğini söyleyerek, memuriyet sıfatını kötüye kullanmak suretiyle kanunen ödenmesi gerekmeyen bu paraların ödenmesi hususunda onları ikna edip, kendilerinden makbuzsuz yada düzenlediği makbuzdaki meblağlardan daha fazla paralar alarak haksız çıkar sağlayan zabıt katibi sanığın eylemleri, zincirleme biçimde ikna yoluyla yiyicilik suçunu oluştu-rur. Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun unsurları yoktur.
Banka şubesinde mevduat servis şefi olarak çalışırken, dört banka mudisinin hesapları müsait olmadığı halde değişik şubelerden para çekmelerini sağlayacak biçimde sorulan provizyonlara olumlu cevaplar vererek, mudilerin para çekmele-rine olanak sağlayan provizyona yetkili memurun eylemi, basit zimmet suçunu oluşturur. Eylemde görevi kötüye kullanma suçunun unsurları yoktur.