Formüller ve Meryem Suresi

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan *MeleK*
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Formüller ve Meryem Suresi
kaf ha ya ayn sad meryem suresi arapça meryem suresi özeti hamilelik suresinin sırları
mumsema.gif

Cenab-ı Hakk'ın eşyada cari bir adet-i sübhaniyesi küçük şeyleri kullanıp, onlardan büyük neticeler çıkarmak. Koskoca bir incir ağacı hiç de kıymete deymezmiş gibi gözüken bir incir çekirdeği üzerinde duruyor. İnsan gibi ezel ve ebed sultanı Hazreti Allah’a muhatab bir varlık, bütün manasını taşıyacak bedeni itibari ile bir atımlık suya dayanıyor. Hafıza, maddesi itibari ile küçük bir mahbes, lakin içerdiği malumatlar itibari ile kütüphaneleri barındıran kıymetli bir sanduka. Bal gibi kıymeti büyük bir şerbet, arı gibi zehirli, basit bir böceğin eli ile yetişiyor. Bir küçük elmas taşı, kim bilir kaç büyük kayaya denk! Ya evrenin özüne ne demek lazım? Bütün bir varlık, eşyanın sırrını aralayacak, imtihan perdesini açıp, kulluk tezgahını kuracak Muhammed nurundan yaratılmış, sallallahu aleyhi ve sellem. Hasılı, küçük şeylerden büyük şeyler hasıl oluyor, ta ki gerçek ve tek Büyük büyüklüğünü göstersin ve O’nun haricindeki her şey küçüklüğünü idrak etsin.

İşte Kuran da böyle. Mesela Kuran basitmiş gibi gözüken Hazreti Adem’e (as) esmanın talimi ve Şeytan’ın Adem’e secde ile emrolunması kıssasını defalarca anlatıyor. Zahirde kıymetsiz sanılan ve Kuran’da kerrat ile geçen bu vak’a, hakikatte insaoğlunun bilgi ile gerçek insanlığa yükselebileceğine, bilgiye haiz insan karşısında sair bütün mahlukatın insana hizmetçi olacağına ve Adem’e secde etmemek sureti ile Şeytan’ın insanoğlunun halifeliğini kabul etmediğine ve yılmaz bir düşman ile bitmez bir mücadelenin başladığına kıssa dili ile işaret ediyor: kısacası bize hayatın ne olduğunu anlatıyor. Bizim tecrübemiz de öyle değil midir zaten? Bilgisine sahip olduğumuz her nesne bize hizmete başlamaz mı? Keşfettiğimiz, ne işe yaradığını öğrendiğimiz doğal gaz evimizde bizi ısıtmakla vazifeli olurken, yine bilgisine sahip olduğumuz, nasıl eğilip-büküleceğini bildiğimiz demir en zor işlerimizi gören bir hadim olur. Öte yandan hayat hep bir iyi-kötü mücadelesi, şeytani hislerle meleki duyguların çarpışmasından ibarettir. İçimizde hiç bitmeyen bir mücadele ile boğuşup dururuz. İşte size küçük bir kıssada, hikaye tadında bütün hayatınızın özeti!

Bir de bir kısım formüller var Kuran’da. Mesela besmele bir formül ve onu kullanarak her kapıyı açıyorsunuz. Bu kısa, küçük şifreyi kullanıp çok büyük ve zor işlerin altından kalkıyorsunuz. Ya da Fatiha. Kuran’ı onunla açıyor, Kuran’a ait bütün hakikatlerin temsil kuvvetinde dahi olsa orada bulunduğunu biliyor, müşahede ediyorsunuz. Bu formüllerden bir diğeri de huruf-u mukattaa; yani biribirinden kopuk, zahiren bir manayı oluşturmayan harfler: elif, lam, mim gibi; ya, sin gibi; nun gibi. Evet bunlar da birer formül; Kuran bedeninin DNA’sı gibi bu harfler, ya da Kuran dalları göklere, oradan da melekuta uzanan bir ağaçsa, bu harfler bu ağacın tohumu, çekirdeği olmuş oluyor. Belki de ehli bu çekirdek ve formüllere yapışıp hiç bilinmeyen, keşfedilmemiş hakikatlere uyanıyor.

Bu formüllerden biri de Meryem suresinde geçiyor. Surenin hemen başında Kuran kaf, ha, ya, ayn, sad harfleri ile söze başlıyor ve Zekeriyya aleyhisselamın yaptığı suzişi duayı bize anlatıyor: “Bu, Senin Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan lütuf ve ihsanının zikridir. Rabbine bir zaman içli içli nida etmişti.” 19.2-3. İlerleyen ayetler duanın nasıl da müteessir olduğunu, Zekeriyya aleyisselamın yakaladığı bir sır ile Rabbine öyle bir yanaştığını anlatıyor ki sonuçta duası kabul oluyor ve yaşlı bir erkek ile kısır bir kadından Hazreti Yahya gibi hem ana-babasına saygılı, hem de cemiyetine faydalı peygamber olacak bir evlat zuhur ediyor. Hasılı olmazlar oluveriyor, yakaladığı formül, sahip olduğu şifre ile Zekeriyya aleyhisselam bir kutlu nimetler silsilesine erişiveriyor. Peki ne idi bu formül? Bizim bilmediğimiz, Zekeriyya aleyhisselamın bildiği şifre ne idi?

Bu sorunun cevabı -Allahualem- yukarıda geçen ilk iki ayette saklı diye düşünüyorum. Dikkat edilirse surenin ilk ayeti bir gurup harften ibaret. İkinci ayet ise normalde Arapça dil kuralları açısından tam bir cümle değil. Bu cümleyi Arapça olarak anlarken ve de Türkçeye çevirirken başına bir bu ifadesi (ki Arapça’da haza dır) takdir ediyoruz ki Arapça’da bunu mahzuf mübteda olarak ifade ederiz. Kısacası normalde kurallı bir cümle mübteda ve haber ikilisinden oluşması gerekirken, burada sadece haber olarak gelmiştir; mübteda kısmını biz takdir etmiş oluyoruz. Bu da tabii olarak akla ilk iki ayetin birleştirilip bir cümle haline getirilmesini, huruf-u mukattanın mübteda, gelen ikinci ayetin de haber olması fikrini doğuruyor. Bu şekilde her iki ayetten Arapça kuralları açısından tam bir cümle ortaya çıkarılmış oluyor.

Bunun tabii olarak ortaya çıkardığı mana da şudur: “Kaf, ha, ya, ayn, sad harflerinden müteşekkil formül Rabbinin kulu Zekeriyya’ya ulaştırdığı rahmetin zikridir; ya da daha açık bir ifade ile, kulumuz Zekeriyya kaf, ha, ya, ayn, sad şeklindeki fomülü diline zikir, gönlüne vird, dualarına minhac etmek sureti ile oğlu Yahya’ya ve daha nice nimetlere vasıl olmuştur. Sen de bu zikrimizi diline pelesenk, dualarına dibace et ki, seni de rahmetimize eriştirelim, hiç beklenmedik yerden sana da Yahyalar gönderelim!” Nitekim Hazreti Ali, Celceletuye adlı duasında geçen “Kaf, ha, ya, ayn, sad vesilesi ile Ey Rabbimiz sensin bize kifayet eden her türlü bizi kuşatan kem gözde!” ifadesi ile, zaten çook evvelden bu sırlı formülü, belki Hazreti Allah’a bir başka ismi bize haber vermişti.
Ne diyelim, gerisi bizim gayretimize bakıyor!

Süleyman Eriş
 
Geri
Üst