*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Firavunların gizemli ülkesi Mısır
mısır firavunlarının isimleri mısır ülkesi ülkesinin oyunları ülkesinin yemekleri kıyafetleri
Mitoloji, tarih, gizem ve deniz kokan bir tatil yapmak istiyorsanız, Mısır'a gitmek size çok iyi gelecek.
Kışın ortasında yazı yaşamak istiyor ve "Yeni yılda hem Piramitler'i görelim hem de akvaryum gibi bir denize girelim" diyorsanız Mısır'ı seçmelisiniz... Dünyanın yedi harikasından ikisine ev sahipliği yapan Mısır'ı gezerken kendinizi bambaşka bir alemde hissedeceksiniz.
HARİKALAR DİYARI
Tüm görkemiyle dimdik ayakta duran Piramitler, Kahire, İskenderiye, Luxor, Asuan ve Abu Simbel'e yapacağınız turlar sizi adeta geçmişe götürecek. Mısır'a bereket getiren, mitolojilerde etkin rol oynayan Nil Nehri gezisini de tur programına mutlaka almanız gerekir. Nil gezileri genelde nehir gemileriyle ya Asuan'dan kuzeye ya da Luxor'dan başlayarak güneye yapılıyor. Asuan ve Luxor'dan dörtbeş saatlik bir yolculuk yaparak Kızıl Deniz'in yıldızı Hurghada'ya gitmek
ADIM ADIM GEZİN
Ülke içinde uçak yolculukları yapmayı göze alırsanız, "Mısır'ı avucumun içi gibi bilirim" diyecek bilgi birikimi edinebilirsiniz. Luxor-Kahire güzergahını uçakla bir saatte aşabilirsiniz. Çöl iklimi etkisinde olan Mısır'da gündüzleri şort ve t-shirt'le gezerken, geceleri palto giymek zorunda kalabileceğinizi de belirtelim! Size biraz da Mısır'da nasıl alışveriş yapmanız gerektiğini anlatalım... Mısır'dan ne alırsanız alın, mutlaka pazarlık yapın! Onlar "Beş" diyorsa siz "Bir" deyin ve ısrar edin.. Ayrıca Mısır'da musluk suyu içmemeye de özen gösterin!
Nil Vadisi... Binlerce yıldan bu yana durmaksızın akıp giden, yalayıp geçtiği kıyılarda ayrıcalıklı bir medeniyeti, dünya tarihinin en uzun süreli krallığını doğuran Nil nehri...
Tarihin babası Herodot'un da vurguladığı gibi "Nil olmasaydı Mısır da olmazdı" özdeyişinden yola çıkıp, Nil'in koyu mavi suları üzerinde seyrederek bu gizemli ülkenin "tanrılar, firavunlar ve mezarlar" üçgeninde odaklanan eşsiz tarihi içinde kayboluyoruz.
Dünyanın en büyük başkentleri arasında yer alan, Afrika anakarasının kuzeydeki en büyük kapısı, 16 milyon nüfuslu Kahire'nin merkezindeki Kasr El Nil caddesindeyiz. Karınca misali bir insan kalabalığı: Arap'ı, fellahı, levanteni, Nübyalısı, Ermeni'si ve yedi milletten insanıyla eşsiz bir mozaik oluşturan, sokaklarında kebap kokularının, hacı yağı türünden esans kokularına karıştığı, klaksonlarını çala çala giden siyahbeyaz renkli taksilerin kimi zaman kırmızı trafik lambalarını takmadan geçtikleri başkent El Kahira
Beş bin yıllık tanıklar
Champs Elysee adlı modern büyük bir mağazanın önündeki kaldırıma çömelmiş türbanlı, uzun entarili fellahların tamamladığı akıl almaz ve de matrak kontrastlardan birinin önünden geçerek, kentin en büyük meydanı sayılan, bir ucunda Amerikan Üniversitesi, bir ucunda da dünyaca ünlü Kahire Müzesi'nin yer aldığı El Tahrir meydanına geliyoruz. Bizim Beyoğlu örneği, 19. yüzyılın sonlarında, bilhassa İngilizler tarafından dikilmiş, damlarında Coca Cola, Marlboro türünden Arapça reklam panolarının yer aldığı birbirinden görkemli, "artnouveau" bezemeli binaların önünden geçerek, Kahire Müzesi'nin devasa kapısından içeriye süzülüyor, adeta bir zaman tünelinin içinde kayboluyoruz. Beş bin yıllık derin bir tarihin eşsizliğinin tanıklığını yapan, birbirinden zengin buluntuların sergilendigi vitrinlerin arasındayız.
Günümüzden 3 bin 300 yıl kadar önce yaşamış genç kral Tutankhamon'un iç çamaşırlarından, dört bin yıl öncesinin buğday, nohut tanelerine; Musa'nın önderliğinde Mısır'dan kaçan İbranileri kılıçtan geçirmeye kalkışan kral Merenptah'ın mumyasından, keçi kılından yapılmış perukalara; üzerleri kıymetli taşlarla bezenmiş som altın takılardan, yüzyıllar önce Nil kıyılarında yaşamış çocukların oyuncaklarına kadar binlerce arkeolojik malzemenin sergilendiği bu müze, dünyanın dört bir köşesinden gelen ziyaretçilerin başını döndürüyor.
Keops, Kefren, Mikerinos
Bitmez tükenmez heyecan ve şaşkınlık arasında gidip gelen gözlemlerimizin ardından, Kahire'nin banliyösünde, Libya çölünün başlarında yer alan ve antik tarihin yedi harikasından biri olarak bilinen; ancak, bu harikaların arasında tek sağlam kalmış Giza platosundaki piramitlerin yolunu tutuyoruz. Kilometrelerce ötede, çöl kumlarının kaldırdığı toz bulutu içinden bir dağ gibi yükselen Keops, Kefren, Mikerinos piramitleri üçlüsü, insanlık tarihinin bu eşsiz medeniyetinden de öncelere uzanan bir inanış, bir kültür, bir yaşam simgesini çağrıştırıyor.
Beş bin yıldan fazla bir zaman önce firavunlar tarafından mezar olarak kullanılmış bu piramitlerin en eskisi, Giza'nın 22 kilometre kadar güneyinde kalan Sakkara çölünde yükseliyor. Dereceli veya basamaklı piramit adı verilen bu ilk piramit, ilk firavunlardan kral Zoser'in ünlü mimar ve hekimbaşı Imhotep tarafından inşa edilmiş.
Akşam yaklaşıyor... Büyük yaratıcı Ra'yı simgeleyen güneş, uçsuz bucaksız Kahire metropolü üzerinde son ışıklarını gezindiriyor. Kentin doğusundaki Kalaa tepesinde yükselen Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, mermerden yapılmış duvarlarında, batan güneşin ışıklarını tüm güzelliğiyle yansıtmaya başlıyor.
Tapınak kompleksi Luksor
Kahire'den sonra, logosunda şahin başlı tanrı Horüs'ün sembolünü taşıyan Mısır Hava Yolları'nın uçağıyla 700 kilometre kadar güneydeki, Mısır'ın en önemli turizm merkezi sayılan, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük tapınak kompleksinin yer aldığı Luksor'a geliyoruz.
Tanrılar, mezarlar ve firavunlar üçgeninin merkezi olarak da bilinen Luksor'un antik çağlardaki adı Teb. Eski Mısır başkentleri arasında en uzun ömürlüsü olarak bilinen Teb'in doğu yakası, bir zamanlar yaşam tapınaklarının, sarayların, konutların, alışveriş merkezinin bulunduğu, kısaca yaşamın var olduğu yer olarak işlev görmüş.
"Karanlıklar alemi" olarak nitelendirilen batı yakası ise ölüm tapınaklarının yer aldığı, mumyaların hazırlandığı, mezarların bulunduğu yer olarak önemsenmiş.
İnsan, kilometrelerce kare içinde uzanıp giden tanrılar tanrısı Amon'un tapınağı Karnak'ta dolaşırken, kendisini bir sütunlar ormanının içinde buluyor. Amon'un sevgili eşi Tanrıça Mut için yapılmış Luksor tapınağı ise, Karnak tapınağının bir uydusu görünümünde.
Nil'in batı yakasındaki, Krallar ve Kraliçeler vadilerinde, antik Mısır'ın altın dönemi olarak bilinen Yeni imparatorluk Devri'nin ünlü kral, kraliçe ve çocuklarının yeraltı mezarları yer alıyor. Bunlar arasında Ramses'ler, Tutmosis'ler, Amenofis'ler gibi ünlü sülale isimleri var.
Ancak bu mezarlar arasında bir tanesi var ki, dünya arkeoloji tarihinin en muhteşem buluntusu olarak tanımlanan kral Tutankhamon'un mezarı. Gece Karnak tapınağında yapılan ses ve ışık gösterisinden sonra, bir fayton üzerinde gerçekleşen Luksor "by-night" turu da insana apayrı bir keyif veriyor
Kıyı kıyı Nil'de seyir
Nil üzerinde başlayan gemi turumuz, bizi Luksor'dan sonraki ikinci durak Edfu'ya getiriyor.
Burada "firavunlar Mısırı"nın son döneminde, Mısır-Yunan karışımı krallar tarafından yaptırılmış şahin başlı tanrı Horüs'ün tapınağı yükseliyor. Duvarlarında dizili binlerce hiyeroglif, geçmişin derinliklerine gömülmüş bu muhteşem medeniyetin tarihini dile getiriyor.
Edfu'dan sonraki durağımız, günbatımında ulaştığımız Komombo.
Burada da gene Nil kıyısında yükselen, timsah tanrı Sobek'in tapınağı yer alıyor. Tapınak duvarlarından birinin köşesinde, tarihin ilk doğum sahnelerinden biri resmedilmiş. Hemen yanında da eski Mısırlı cerrahların kullanmış oldukları bisturi, makas türünden tıbbi aletlerin resimleri var.
Dostluk kapısı Assuan
Nil üzerindeki yolculuğumuzun üçüncü gecesinde, Mısır ile Sudan arasında yer alan ve iki ülke arasında yüzyıllardan beri süregelen dostluğun nüvesini oluşturan Nübya bölgesinin merkezi Assuan'a geliyoruz.
Nüfusunun büyük çoğunluğu çikolata renkli insanlardan meydana gelen bu kent, siyahi Afrika'nın kuzeydeki en önemli kapısını oluşturuyor. Işıl ışıl aydınlık Assuan'ın "suk" adı verilen çarşı pazarları, gündüzleri olduğu gibi geceleri de rengarenk.
Bilhassa baharat satan dükkanlar eskilere dayanan büyük bir ticaret geleneğini sürdürmeye devam ediyor.
Kimyon, zencefil, safran, köri, vanilya ve Mısır'a gidip de tadına bakmadan dönülmeyecek olan Nübya'nın ünlü içeceği karkade. Hibisküs familyasından bir ağaççığın kurutulmuş çiçeklerinin kaynatılmasıyla yapılan bu iç ferahlatıcı içecek sıcak veya soğuk olarak içilebiliyor.
Ertesi gün, Assuan'ın güneyindeki, Cemal Abdel Nasır'ın yaptırmış olduğu, dünyanın en büyük barajları arasında yer alan Saad El Ali'yi, güzel tanrıça İsis'in küçük bir adacık üzerinde yükselen tapınağını ve granit ocaklarında yatan
42 metre uzunluğundaki bitirilmemiş dikilitaşı gördükten sonra, öğleden sonra "feluka" adı verilen, Nil'in ünlü beyaz yelkenlilerinden biriyle nehir üzerinde keyifle seyrediyoruz. Yaşamımızdaki unutamayacağımız anılar içinde yer alacak enstantanelerden biri bu.
Mitoloji, tarih, gizem ve deniz kokan bir tatil yapmak istiyorsanız, Mısır'a gitmek size çok iyi gelecek.
Kışın ortasında yazı yaşamak istiyor ve "Yeni yılda hem Piramitler'i görelim hem de akvaryum gibi bir denize girelim" diyorsanız Mısır'ı seçmelisiniz... Dünyanın yedi harikasından ikisine ev sahipliği yapan Mısır'ı gezerken kendinizi bambaşka bir alemde hissedeceksiniz.
HARİKALAR DİYARI
Tüm görkemiyle dimdik ayakta duran Piramitler, Kahire, İskenderiye, Luxor, Asuan ve Abu Simbel'e yapacağınız turlar sizi adeta geçmişe götürecek. Mısır'a bereket getiren, mitolojilerde etkin rol oynayan Nil Nehri gezisini de tur programına mutlaka almanız gerekir. Nil gezileri genelde nehir gemileriyle ya Asuan'dan kuzeye ya da Luxor'dan başlayarak güneye yapılıyor. Asuan ve Luxor'dan dörtbeş saatlik bir yolculuk yaparak Kızıl Deniz'in yıldızı Hurghada'ya gitmek
ADIM ADIM GEZİN
Ülke içinde uçak yolculukları yapmayı göze alırsanız, "Mısır'ı avucumun içi gibi bilirim" diyecek bilgi birikimi edinebilirsiniz. Luxor-Kahire güzergahını uçakla bir saatte aşabilirsiniz. Çöl iklimi etkisinde olan Mısır'da gündüzleri şort ve t-shirt'le gezerken, geceleri palto giymek zorunda kalabileceğinizi de belirtelim! Size biraz da Mısır'da nasıl alışveriş yapmanız gerektiğini anlatalım... Mısır'dan ne alırsanız alın, mutlaka pazarlık yapın! Onlar "Beş" diyorsa siz "Bir" deyin ve ısrar edin.. Ayrıca Mısır'da musluk suyu içmemeye de özen gösterin!
Nil Vadisi... Binlerce yıldan bu yana durmaksızın akıp giden, yalayıp geçtiği kıyılarda ayrıcalıklı bir medeniyeti, dünya tarihinin en uzun süreli krallığını doğuran Nil nehri...
Tarihin babası Herodot'un da vurguladığı gibi "Nil olmasaydı Mısır da olmazdı" özdeyişinden yola çıkıp, Nil'in koyu mavi suları üzerinde seyrederek bu gizemli ülkenin "tanrılar, firavunlar ve mezarlar" üçgeninde odaklanan eşsiz tarihi içinde kayboluyoruz.
Dünyanın en büyük başkentleri arasında yer alan, Afrika anakarasının kuzeydeki en büyük kapısı, 16 milyon nüfuslu Kahire'nin merkezindeki Kasr El Nil caddesindeyiz. Karınca misali bir insan kalabalığı: Arap'ı, fellahı, levanteni, Nübyalısı, Ermeni'si ve yedi milletten insanıyla eşsiz bir mozaik oluşturan, sokaklarında kebap kokularının, hacı yağı türünden esans kokularına karıştığı, klaksonlarını çala çala giden siyahbeyaz renkli taksilerin kimi zaman kırmızı trafik lambalarını takmadan geçtikleri başkent El Kahira
Beş bin yıllık tanıklar
Champs Elysee adlı modern büyük bir mağazanın önündeki kaldırıma çömelmiş türbanlı, uzun entarili fellahların tamamladığı akıl almaz ve de matrak kontrastlardan birinin önünden geçerek, kentin en büyük meydanı sayılan, bir ucunda Amerikan Üniversitesi, bir ucunda da dünyaca ünlü Kahire Müzesi'nin yer aldığı El Tahrir meydanına geliyoruz. Bizim Beyoğlu örneği, 19. yüzyılın sonlarında, bilhassa İngilizler tarafından dikilmiş, damlarında Coca Cola, Marlboro türünden Arapça reklam panolarının yer aldığı birbirinden görkemli, "artnouveau" bezemeli binaların önünden geçerek, Kahire Müzesi'nin devasa kapısından içeriye süzülüyor, adeta bir zaman tünelinin içinde kayboluyoruz. Beş bin yıllık derin bir tarihin eşsizliğinin tanıklığını yapan, birbirinden zengin buluntuların sergilendigi vitrinlerin arasındayız.
Günümüzden 3 bin 300 yıl kadar önce yaşamış genç kral Tutankhamon'un iç çamaşırlarından, dört bin yıl öncesinin buğday, nohut tanelerine; Musa'nın önderliğinde Mısır'dan kaçan İbranileri kılıçtan geçirmeye kalkışan kral Merenptah'ın mumyasından, keçi kılından yapılmış perukalara; üzerleri kıymetli taşlarla bezenmiş som altın takılardan, yüzyıllar önce Nil kıyılarında yaşamış çocukların oyuncaklarına kadar binlerce arkeolojik malzemenin sergilendiği bu müze, dünyanın dört bir köşesinden gelen ziyaretçilerin başını döndürüyor.
Keops, Kefren, Mikerinos
Bitmez tükenmez heyecan ve şaşkınlık arasında gidip gelen gözlemlerimizin ardından, Kahire'nin banliyösünde, Libya çölünün başlarında yer alan ve antik tarihin yedi harikasından biri olarak bilinen; ancak, bu harikaların arasında tek sağlam kalmış Giza platosundaki piramitlerin yolunu tutuyoruz. Kilometrelerce ötede, çöl kumlarının kaldırdığı toz bulutu içinden bir dağ gibi yükselen Keops, Kefren, Mikerinos piramitleri üçlüsü, insanlık tarihinin bu eşsiz medeniyetinden de öncelere uzanan bir inanış, bir kültür, bir yaşam simgesini çağrıştırıyor.
Beş bin yıldan fazla bir zaman önce firavunlar tarafından mezar olarak kullanılmış bu piramitlerin en eskisi, Giza'nın 22 kilometre kadar güneyinde kalan Sakkara çölünde yükseliyor. Dereceli veya basamaklı piramit adı verilen bu ilk piramit, ilk firavunlardan kral Zoser'in ünlü mimar ve hekimbaşı Imhotep tarafından inşa edilmiş.
Akşam yaklaşıyor... Büyük yaratıcı Ra'yı simgeleyen güneş, uçsuz bucaksız Kahire metropolü üzerinde son ışıklarını gezindiriyor. Kentin doğusundaki Kalaa tepesinde yükselen Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, mermerden yapılmış duvarlarında, batan güneşin ışıklarını tüm güzelliğiyle yansıtmaya başlıyor.
Tapınak kompleksi Luksor
Kahire'den sonra, logosunda şahin başlı tanrı Horüs'ün sembolünü taşıyan Mısır Hava Yolları'nın uçağıyla 700 kilometre kadar güneydeki, Mısır'ın en önemli turizm merkezi sayılan, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük tapınak kompleksinin yer aldığı Luksor'a geliyoruz.
Tanrılar, mezarlar ve firavunlar üçgeninin merkezi olarak da bilinen Luksor'un antik çağlardaki adı Teb. Eski Mısır başkentleri arasında en uzun ömürlüsü olarak bilinen Teb'in doğu yakası, bir zamanlar yaşam tapınaklarının, sarayların, konutların, alışveriş merkezinin bulunduğu, kısaca yaşamın var olduğu yer olarak işlev görmüş.
"Karanlıklar alemi" olarak nitelendirilen batı yakası ise ölüm tapınaklarının yer aldığı, mumyaların hazırlandığı, mezarların bulunduğu yer olarak önemsenmiş.
İnsan, kilometrelerce kare içinde uzanıp giden tanrılar tanrısı Amon'un tapınağı Karnak'ta dolaşırken, kendisini bir sütunlar ormanının içinde buluyor. Amon'un sevgili eşi Tanrıça Mut için yapılmış Luksor tapınağı ise, Karnak tapınağının bir uydusu görünümünde.
Nil'in batı yakasındaki, Krallar ve Kraliçeler vadilerinde, antik Mısır'ın altın dönemi olarak bilinen Yeni imparatorluk Devri'nin ünlü kral, kraliçe ve çocuklarının yeraltı mezarları yer alıyor. Bunlar arasında Ramses'ler, Tutmosis'ler, Amenofis'ler gibi ünlü sülale isimleri var.
Ancak bu mezarlar arasında bir tanesi var ki, dünya arkeoloji tarihinin en muhteşem buluntusu olarak tanımlanan kral Tutankhamon'un mezarı. Gece Karnak tapınağında yapılan ses ve ışık gösterisinden sonra, bir fayton üzerinde gerçekleşen Luksor "by-night" turu da insana apayrı bir keyif veriyor
Kıyı kıyı Nil'de seyir
Nil üzerinde başlayan gemi turumuz, bizi Luksor'dan sonraki ikinci durak Edfu'ya getiriyor.
Burada "firavunlar Mısırı"nın son döneminde, Mısır-Yunan karışımı krallar tarafından yaptırılmış şahin başlı tanrı Horüs'ün tapınağı yükseliyor. Duvarlarında dizili binlerce hiyeroglif, geçmişin derinliklerine gömülmüş bu muhteşem medeniyetin tarihini dile getiriyor.
Edfu'dan sonraki durağımız, günbatımında ulaştığımız Komombo.
Burada da gene Nil kıyısında yükselen, timsah tanrı Sobek'in tapınağı yer alıyor. Tapınak duvarlarından birinin köşesinde, tarihin ilk doğum sahnelerinden biri resmedilmiş. Hemen yanında da eski Mısırlı cerrahların kullanmış oldukları bisturi, makas türünden tıbbi aletlerin resimleri var.
Dostluk kapısı Assuan
Nil üzerindeki yolculuğumuzun üçüncü gecesinde, Mısır ile Sudan arasında yer alan ve iki ülke arasında yüzyıllardan beri süregelen dostluğun nüvesini oluşturan Nübya bölgesinin merkezi Assuan'a geliyoruz.
Nüfusunun büyük çoğunluğu çikolata renkli insanlardan meydana gelen bu kent, siyahi Afrika'nın kuzeydeki en önemli kapısını oluşturuyor. Işıl ışıl aydınlık Assuan'ın "suk" adı verilen çarşı pazarları, gündüzleri olduğu gibi geceleri de rengarenk.
Bilhassa baharat satan dükkanlar eskilere dayanan büyük bir ticaret geleneğini sürdürmeye devam ediyor.
Kimyon, zencefil, safran, köri, vanilya ve Mısır'a gidip de tadına bakmadan dönülmeyecek olan Nübya'nın ünlü içeceği karkade. Hibisküs familyasından bir ağaççığın kurutulmuş çiçeklerinin kaynatılmasıyla yapılan bu iç ferahlatıcı içecek sıcak veya soğuk olarak içilebiliyor.
Ertesi gün, Assuan'ın güneyindeki, Cemal Abdel Nasır'ın yaptırmış olduğu, dünyanın en büyük barajları arasında yer alan Saad El Ali'yi, güzel tanrıça İsis'in küçük bir adacık üzerinde yükselen tapınağını ve granit ocaklarında yatan
42 metre uzunluğundaki bitirilmemiş dikilitaşı gördükten sonra, öğleden sonra "feluka" adı verilen, Nil'in ünlü beyaz yelkenlilerinden biriyle nehir üzerinde keyifle seyrediyoruz. Yaşamımızdaki unutamayacağımız anılar içinde yer alacak enstantanelerden biri bu.