evlilikte çok önemli konular.........

sementha

Yeni Üye
Üye
evlilikte çok önemli konular.........
temel sorun
Evliliğin yıkılmasını neye bağlıyorsunuz?Ekonomik sıkıntılar mı? Konuşamamak, parasızlık, kıskançlık, sadakatsizlik, ilgisizlik ya da...
19 Ekim 2007 / 10:31
"Uzun ilişkiler karşı tarafın eksikliklerini abartır, üstünlüklerini küçümser."

Aile terapistlerine en çok sorulan soru şudur: "Evliliğin yıkılmasını neye bağlıyorsunuz? Ekonomik sıkıntılar mı? Konuşamamak mı? Parasızlık mı? Kıskançlık mı? Sadakatsizlik mi? İlgisizlik mi? Eğitimsizlik mi? Kişilik çatışması mı?"

Bunların çoğu birer belirtidir. Gerçek sebep sevgi, saygı ve güven bağlarını zayıflatan herhangi bir şeydir. Evliliği bir arada tutan harcın malzemeleri sevgi, saygı ve güvenden oluşur.

1- İLGİSİZLİK
Sevgi bir ateştir. Sürekli yakılması ve beslenmesi gerekmektedir. İlgilenilmediğin de ateş nasıl sönerse sevgi ateşi de öyle söner gider.

Sevgiyi ateşleyen birinci şey ilgidir. Ateşe değer vermektir, bakımını yapmaktır.

Herkesin yaşadığı bir evi vardır. Evi yıkılmaktan, yıpranmaktan korumak için sürekli bakım ve ilgi gerekir. Bırakılırsa ev dağılır. Tamiri ertelenirse bozulmalar başlar. Belirli aralıklarla boya badana gerekir.

Bir eşya bilgisizlikten tahrip olabildiğine göre insan ilişkilerinde en önemli bağ olan sevgi de sürekli bakım ve ilgiye alınmazsa dağılıp çürüyecektir.

Evlilikte insanlar birbirlerine ilgilerini yitirdiler mi kalbi ilgilerini başka şeylere yöneltirler. Çocuklara, kariyere, evin eşyasına, spora, modaya, ev temizliğine, araba tutkusuna, şöhrete, zenginliğe... Böyle durumlarda evlilik ihmal edildiği için bakımsız kalacaktır ve yıpranmalar, arızalar, yani sorunlar başlayacaktır.

Erkekler daha mı ilgisiz?
Kendisini iş başarısına odaklamış bir kişi evlendiğinde eşine zaman ayırma ve ilgilenme gibi "gerçek dünya" ile karşılaştığında zihinsel bir pişmanlık hissedebilir. Eğer erkek bencilse sorun başlayacaktır. Evine zaman ayırmama gerekçesi olarak şöyle der "Ben zaten sizin için çalışıyorum, ekmek kavgası başka çarem yok". Kısa da olsa kaliteli bir beraberliği, hem iş hem ev başarısını beraber götürebileceğini düşünmezse fırtınalar başlayacaktır.

Diplomalı Hizmetçilik mi?
Evini otel ve restoran gibi kullanan bir erkek eve geldiğinde "Nasılsın?" demeyi ihmal edecektir. Sevgi dolu bir bakışı, bir tebessümü esirgeyecektir. Bütün gün çocuklarla, mutfakla uğraşmış bir kadın kendisine değer verilmediğini hissettiği an evliliği sorgulaması doğal bir hakkıdır.

Evlilik danışmanına gelen bir danışana eşi ile ilgili bilgiler sorarız; kişisel geçmişi, zevkleri, nefret ettiği şeyler... Bu bilgileri alırken eşinin göz rengini bilmeyen erkeklere rastlamak mümkündür. İyi baba, iyi iş adamı olmak yetmiyor, iyi bir koca da olmak gerekiyor.

Kadınlarda ilgisizliğin şekilleri:
Eve, eşyaya kendisini kaptırmış veya çocuklarla ilgilenmekten kocasına "Hoş geldin" demeyen eşler nadir değildir. Bütün gün bakımlı ve göz alıcı bayanlarla bir arada olan erkek evde iyi bir anne, iyi bir ev hanımı ama iyi bir eş ve arkadaş olmayan kadınla uzun süre beraberse evliliği sorgulamaya başlayacaktır.

Sağlam ailenin üç özelliği:
Nebraska Üniversitesinde 'İnsan Gelişimi ve Aile Bölümü' yöneticisi Nick Stinnett, güçlü ailelerle bir araştırma yaptı(1979). Bulduğu üç önemli ortak özellik şunlardı:

Dine bağlılık: Sürekli ve düzenli Kiliseye gidiyorlardı.

Övgü ve takdir: Aile üyeleri karşılıklı ruhsal okşamalar içindeydiler

Birlikte zaman: İş, eğlence, yemek gibi çok alanda beraberdiler.

Dostluk mu, Evlilik mi?
Evliliğin uzun sürmesi için tarafların eşit ve denk olması önemlidir. Bunun tek istisnası vardır, "Dostluk duyguları". Yan yana durduklarında karıkoca diyemeyeceğiniz kişiler öyle paylaşımlar içindedirler ki beraber olduklarında kendilerini çok mutlu ve güvende hissederler.

Böyle kişilerde sevgi yakalandıktan sonra bazı adet ve davranışlarla beslenebilmiştir.

Dostluk davranışının en önemli özelliği, 'onu' memnun etmeye çalışmaktır. Onun zevklerine, isteklerine ve beklentilerine uygun çabalar içinde olmak. Küçük hediyeler almak. En önemli hediyenin ona ayrılan zaman olduğunu bilmek. Kendi çıkarını ikinci planda tutmak. En önemli içten, karşılıksız, samimi sevgi.

En iyi âşıkların en duygusal insanlar değil, birbirlerine en çok zaman ayıran insanlar olduğunu unutmayalım.

2– KISKANÇLIK
İnsanın yaşayan ruhu üzerinde en zedeleyici duygulardan belki birincisi kıskançlıktır. Kıskançlık duygusu altında sahip olma, kendisine öncelik verme istekleri yatar. Sahip olduklarını kaybetme korkusu kıskançlık duygularını ayaklandırır.

Kıskançlık duygularını ayaklandıran başlıca şeyler eşlerin düşüncesizce yaptığı eylemlerdir.

Bir de kıskançlık hezeyanı vardır ki, gece eşini uykudan uyandırıp rüyada kimi görüyordun diye soran eşler biliyoruz. Telefona geç cevap verse, kapıyı geç açsa yanlış yorumlarla evde kavga çıkaran, TV seyrettirmeyen, gazete okutmayan eşler evde psikolojik terör estirirler. Somut hiçbir dayanağı olmayan böyle suçlamalar genelde kıskançlık paranoyasının belirtileridir. Bu bir hastalıktır. İlaç tedavisi gerektirir.

Asıl üzerinde durulması gereken şey kıskançlığın bu boyuta gelmeden önce yapılacak şeyleri iyi değerlendirmektir.

Kıskançlık evliliğin yıkılmasını engeller mi?
Kıskanç bir tipseniz kıskançlığınızın patolojik (marazi ) olup olmadığını sorgulayın. Patolojik kıskançlık somut olay ve gerçeklere dayanmaz. Hayali aldatılma korkuları vardır ve ihtimalleri olmuş gibi kabul eder. Kuşku fırtınası oluşturan kıskançlık evliliğe zarar verir. Ancak hafif bir kıskançlık evlilikte harç özelliği taşır. Sevgi ve ilginin bir ifadesidir. Suçlayıcı ve saldırgan olmayan kıskanç bir eş eşini yüceltir, kimseyle paylaşmaz ama onu da incitmez. Böyle kıskançlıklar faydalıdır.

Hangi kıskançlık evliliği yıkar?
Patolojik kıskançlık evde kıskançlık patlamaları ve kuşku fırtınası estirecektir. Bu durum da kavga demektir. Sürekli suçlanan bir eş savunmaya geçecektir. Böyle durumda eş ne yapmalıdır? Kesinlikle açık ve dürüst olmalıdır. Şaka bile olsa yalan söylememelidir. Marazi kıskançlık tedavi gerektiren bir durumdur. Mutlaka profesyonel yardım alınmalıdır. Aile terapisi ile birlikte ilaç tedavisi de gerekir. Beyinde kıskançlıkla ilgili hücre gruplarının kimyasal dengesinin bozulması söz konusudur. Bu tedavisi olan bir durumdur. Psikoterapi ve uyuşturucu olmayan ilaçlarla tedavi bir arada böyle hastalara yardım edilebilir. Kapıcıyla görüşmeyi, telefonda uzun konuşmayı sorun yapan bir eşle hayat zor geçer.

Eşim beni sevmiyor!
Kıskançlığın arka planındaki duygu budur. Eşinin aileye bağlılığı konusunda kafasında sorular uyanmıştır. Eşi eskisi gibi ona sarılmıyordur. Cinsellik azalmıştır. Güler yüzle sevgi ile bakmıyordur. Konuşmaktan kaçınıyordur kısaca ona olan ilgisinin azaldığını düşünmektedir. Düz mantıkla baktığında "Hayatında birisi var, artık onu seviyor " kuşkusu kafasında uyanacaktır. Böyle durumlarda eşinin kendisini sevip sevmediğini kontrol etmek için bilinç dışı testler yapacaktır. Kızdıracak ters sorular soracak, yalan söyleyip söylemediğini kontrol edecektir. Çok evlilikte böyle dönemler olmuştur. Eşini seven dürüst ve içten bir eş böyle durumda eşine ısrarla ve tekrarla yanıldığını söyleyecektir. Kızıp tersleyecek değil ama sabır ve ikna yöntemleri ile kaygılarını giderecektir. Böyle durumlarda şaka bile olsa yalan söylememek gerekir.

Kıskançlığın arkasında ilgi azalmasının yattığı bilinirse çözüm kolaydır. Sevgi dolu bir balayı güler yüz ve birkaç güzel söz...

Ceza evlerinde, aile içi kıskançlığa bağlı cinayet olguları o kadar çok ki özellikle Karadenizli ailelerde bu çok yaygın. Başlangıçta çözüm kolay. Tek yolu kıskançlığın arkasındaki mesajı iyi anlamaktır.

Kıskanç eşin her dediği yapılırsa büyük risktir. İkiyüzlülükle suçlanır, çıldırabilirsiniz. Yanlış isteklere güzellikle hayır demeyi başarmak gerekir.

Seks yaşamınız nasıl?
Bir kadın kocasının başka bir kadına bakıyor olmasından rahatsız olması doğaldır. Bu duyarlılıktan taviz vermemelidir. Aksi takdirde kocasının elinden kaydığını görecektir.

Eşler ne yapıyor?
Birinci uygulama eşini seksten yoksun etme. Onu tehdit edecek, öfke, gözyaşı düşmanlıkla fırtınalar esecektir. Çoğu kadın bu davranışı gösterir. Sonuçta evlilik ilişkisi derin yara alır. Erkek eve yönelse de ikiyüzlülüğü seçecektir.

Yapılması gereken nedir?
Tam tersi. Akıllı kadın cinsel açıdan daha heyecanlanır, canlı ve neşeli olur. Kadının erkeğe karşı en etkili silahı cinsel etkileme gücüdür. Bu gücü kadınlar erkeği geri almak, eve bağlamak için, yasak ilişkiyi engellemek için kullanmalıdırlar. Çünkü erkek Poligam'a ( çok eşlilik ) yatkındır. Bu konuyu açtığınızda kadınlar "Ben cinselliği sevmiyorum, hoşlanmıyorum " diyorlar. Doğrudur. Özellikle kültürel özellik olarak kadınlar cinsel yönden duygularını bastırmaktadırlar. Ama seks çılgınlığının yaşandığı günümüzde eşlerinin yasak ilişkisini önlemek için yatakta aktif ve saldırgan kadınlar akıllı kadınlardır.

Uzun ayrılıklara dikkat!
Kısa yokluklar sevenler için duyguları güçlendirir. Birbirlerini özlemek sevenler için önemli bir ölçüdür. Uzun yokluklarda sevgi bağlarında zayıflamalar olağandır. İşkolik, kariyer peşinde erkekler veya kadınlar iş heyecanına o derece kendilerini kaptırırlar ki eş ve çocuklar akıllarına bile gelmez. İş seyahatleri sık ve uzun ayrılık gerektirirse evlilik için ateşle oynanıyor denebilir.

"Bensiz yaşamaya alışabilir" kaygısı eşler için önemlidir."Göz görmeyince gönülde istemez".Evlilik için önemli bir uyarı ve tehlikedir. Askerlik, özel görev, yurt dışı çalışmaları zorunlu ayrılıklardır. Ancak dünyanın elektronik bir köy olduğu günümüzde gözle gönül mesafesi birbirine çok yaklaştı. Elektronik ilgi de sevgiyi devam ettirir.

Eşinize güvenmelisiniz!

Eşler zekice olmayan bir yaklaşımla eşini eve bağlı tutmak için " kontrollü gerilim stratejisi " uygulamaya çalışır. Eşini gergin bir ipin üzerinde tutmak kuşku fırtınası içerisinde çok eşin yaptığı hatadır.

Böyle suçlayıcı, yargılayıcı, tehdit edici yaklaşım ilişkide sevgiyi uyandırmaz, korkuyu uyandırır. Eğer bir eş kocasını aldatmak istiyorsa veya koca karısını aldatmak istiyorsa onun vicdanında bekçi yoksa ve sevgi ağır basmıyorsa bir yolunu bulacaktır.

O halde çözüm ilişkide "sevgiyi nasıl uyandırırız'a " kafa yormaktan geçer.

Hiç kimse kendisine güvenilmemesinden suçlanmaktan hoşlanmaz. Özellikle doğruyu söylüyorsa, ilişkiye zarar verir.

Güvenilmemiş olmak işimizde en kötüyü ortaya çıkarır.

Güvenilmiş olmak işimizdeki en iyiyi ortaya çıkarır.

Bir insanın eşine inanması ona verilecek en büyük armağandır.

Eşinize iyi isimlerle seslenirseniz o ismi koruyabilmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Rahmetli Ayhan Songar' ın torunu Almanya ya giderken ona bir nasihati vardı " kızım seni önce Allah'a sonra kendine emanet ediyorum". Küçük hanım "Bu güvene layık olma duygusunu hiç aklımdan çıkaramadım" diyordu.

3- CİNSEL ALDATMA
"Eşimin ilgi duyduğu bir kadın var, güzel bir evliliğimiz vardı. Bunu neden yaptı, ben ne yapmalıyım, ilgi duyduğu kişi benim kadar bile sevimli değil" Psikolojik danışmana sırf başvuru sebeplerimden biriside budur.

İstatistikler ABD' de 100 erkekte 70'i, 100 kadından 25'i başka birisi ile beraber olduğunu söylüyor. Boşanmalar 1955 de %10 iken 1995 de % 52 ye çıkmış durumda.

Burada cinsel aldatmaların büyük rolü var.

Aile saadetine zarar verecek böyle bir davranış onaylanacak bir davranış değildir. Bir insan hem evli kalırım hem cinsel olarak istediğimi yaparım diyorsa bu evliliğin doğasına aykırıdır. Er geç bir bedel ödemek zorunda kalacaktır.

Fakat bir kimse beşeri zaaf olarak böyle bir eylemde bulunuyor ve sonra pişman oluyorsa yapılacak şeyler vardır.

Bu ilişki siz istemedikçe asla sona ermez. Yapılan bazı hatalı tutumlar eşleri haklıyken haksız duruma düşürmektedir.

Birinci tutum: Misilleme yapmak
İnsanda doğal bir dürtü vardır. Öc almak, ona aynı ilaçtan içirmek, aynı acıyı çektirmek, yani kendi yasak ilişkinize sahip olmak.

Bazen de eşinize istenilebilir, beğenilebilir olduğunuzu göstermek, kanıtlamak, kıskandırmak için yapma arzusu uyanabilir. Fakat sonuç genelde yıkım olmaktadır. Sallantıda olan evlilik yıkılmakla sonlanacaktır. Yahut taraflardan biri ceza evine diğeri mezaristana gidecektir.

İkinci tutum: Duyguları bastırmak
Ağlamaya ihtiyacınız varsa ağlamalısınız, incindiyseniz açıklamalısınız. İnsanın kendisini denetlemesi iyidir ama bu duygularını ifade etmemesi anlamına gelmez. Duygularınızı doğru yöntemlerle ifade etmelisiniz. Kavga dili haklı insanı haksız duruma düşürür. Karşı tarafı savunmaya iter. Onun vicdanını rahatsız edecek duygu ifadesinin yolunu bulabilirsiniz.

Üçüncü tutum: İşlenen suçu sopa gibi kullanmak
Bazı insanlar sevdiklerinin hata yapmasından hoşlanır. Başkalarının hatası onun hatasını az gösterir. Bu hatayı sevdiğini denetlemek için sopa gibi kullanır. Böyle uygulamalar doğru yöntemler değildir. Aradaki sevgiyi uyandırmaz. Korku egemen bir ilişki iki tarafı da mutlu etmeyecektir.

Başkasının hatasında kalbi kırılan kimse "Sen dili" ile değil "Ben dili" ile konuşmayı başarmalıdır. Semavi bağışlayıcılık idealdir ancak herkes başaramaz. Bağışlamayı zamana bırakan bir insan karşı tarafı suçlamak, yargılamak gibi kolay bir yol yerine kendini sorgulamak, öz eleştiri gibi ben dili'ni kullanmalıdır.

"Suçun bir bölümü benim üzerimde" diyebilen bir insan gizlenmiş tehlikelerin oyununu bozacaktır.

Dördüncü tutum: Ayrıntılara dalmak
Acı olayları sürekli sorgulamak karşı tarafa kendini aşağılanmış hissettirir. Bazı insanlarda korkunç bir soru sorma ve merak dürtüsü vardır. Olayın ayrıntılarını dakikası dakikasına öğrenmek kötü niyetli bir dürtüdür. Halk arasında güzel bir söz vardır "Pisliği karıştırıp sonra kokuyor demek" gibi. Gerçekten hataların üzerine toprak örtmeyi başarabilmek çok zordur ama gereklidir. Hatasını kabul eden bir insana sürekli hesap sormak onu aşağılayacaktır. Kendini kötü hisseden bir insanda karşı tarafa sevgi duygularını uyandıramaz. Muhtemelen kaçınma davranışına veya kavga diline sebebiyet verilir.

Beşinci tutum: Kendine güveni kaybetmek
Olayları ayrıştırabilmek çok önemlidir. Eşiniz sekse mi düşkün, baştan mı çıkarıldı? Eşiniz sizin kötü bir eş olduğunuzu mu düşünüyor, yoksa zayıflık mı gösteriyor?

Bu olay sizin çekici olmadığınız, sevilecek biri olmadığınız anlamına mı geliyor? Böyle bir kanaat insanı depresif yapacaktır. Ancak olayları ayrıştırarak düşünen bir insan "Benim hatam varsa bile böyle davranması gerekmezdi" diyerek kendine güveni kaybetmeyecektir.

Kendisine değer vermek ayrı öz eleştiri yapmak ayrıdır. Bir insan kendine güveni kaybetmeden kendini sorgulayıp geliştirmenin yolunu bulabilir.

"Bu olay bana neyi öğretti" diyebilmek bilgece bir yaklaşımdır.
alıntı...
 
Geri
Üst