Evlilik içi c insel saldırı/ırza geçme
Evlilik içi c insel saldırı/ırza geçme yıllar boyunca reddedilmiş ve gözardı edilmiştir. Ancak milattan önce 8. yüzyılda Roma’da, erkeklerin eşleri üzerinde bir koca olarak her türlü hakka sahip bulundukları, kadınların kocalarının malı olduğu ve kocalarının her türlü c insel ihtiyaçlarını karşılama yükümlülüğünde bulunduklarının kabul edildiği dönemlerden günümüze evlilik kavramının değişmesi, bireylerin bilinçlenmesi ve kanun yapıcıların kadınların da şiddet görebileceği kanaatinin oluşmasıyla ile birlikte kadın artık erkeğin mülkü olarak görülmemeye başlamıştır. Evlilik içinde c insel ilişkinin her iki tarafın isteği ile gerçekleşeceği kabul edilir. Aksi takdirde c insel saldırı/ırza geçme meydana gelir.
765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’muzun 478. maddesinde aynı konutta birlikte yaşayan kişilerden bi­rine kötü muamelede bulunulmasını cezalandırmaktaydı. Ancak c insel saldırı yasada yer almamaktaydı. Örneğin Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19.12.1990 tarih ve 5557/7044 sayılı kararında karısını manevi cebir kullanarak anal ilişkiye zorlayan sanığın eyleminin TCK 478/1-3 maddesindeki suçu oluşturduğunu açıkça belirtilmişti. Ancak Avrupa İnsan Hakları Divanı kararında, eşi ile rızası hilafına c insel ilişkide bulunan kişinin ceza yargılamasına karşı bağışıklı olmasının, çağdaş evlilik anlayışına uymadığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel amaçlarından olan “insan haysiyet ve şerefine saygı gösterilmesi” ilkesi ile de aykırı düşeceğinin hükme bağlandığı; bu nedenle, ırza geçme suçunda, kocanın karısına karşı muafiyete sahip olduğu şeklinde kabul edilemez düşünce tarzının terk edilmesinin, çağdaş evlilik anlayışı ile uyum içinde olmanın yanında, sözleşmenin temel amaçlarından olan insan özgürlüğü ve haysiyetine saygı ilkeleri ile de örtüştüğü belirtilmiştir.
5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’muzda (TCK) ise bu husus 102/2. maddede ele alınmış ve evlilik içi c insel saldırı/ırza geçme artık bir suç olarak kabul edilmiştir. Bu maddeye göre c insel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır. Bu madde ile korunan ortak hukukî değer, kişilerin c insel dokunulmazlığıdır. 5237 sayılı TCK’nun bu maddesinin gerekçesinde;
“c insel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, bu suçun nitelikli hâli ola­rak tanımlanmıştır. Suçun bu nitelikli hâli için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cismin ithal edilmesi gerekir. Bu bakımdan vücuda penis ithal edilebileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop gibi sair bir cisim de ithal edilebilir. Bu bakımdan, söz konusu suçun temel şeklinin aksine, bu fıkrada tanımlanan nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, gerçekleşti­rilen davranışın c insel arzuların tatmini amacına yönelik olması şart değildir.
C insel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluşturan bu fiiller, eşe karşı da işlenebilir. Evlilik birliği, eşlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karşılıklı olarak birbirlerinin c insel arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, evlilik birliği içinde bile, c insel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların olduğu muhakkaktır. Bu sınırla­rın ihlâli suretiyle eş üzerinde gerçekleştirilen ve c insel saldırı suçunun nite­likli hâlini oluşturan davranışlar, ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. An­cak, bu durumda soruşturma ve kovuşturmanın yapılması, mağdur eşin şikâ­yetine bağlı tutulmuştur.”
hususları belirtilmiştir. Evlilik içi c insel saldırı/ırza geçmenin kadın üzerinde intihara sürüklenmeye kadar gidebilen ciddi ve kalıcı etkileri olacağı açıktır. Bu tür suçlarda kadınları korumanın yolunun yalnızca yasal önlemler alınması olmayacağı; bu fiile maruz kalan kadının koruma altına alınıp, psikolojik destek verilmesi kanaatindeyim.
765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’muzun 478. maddesinde aynı konutta birlikte yaşayan kişilerden bi­rine kötü muamelede bulunulmasını cezalandırmaktaydı. Ancak c insel saldırı yasada yer almamaktaydı. Örneğin Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19.12.1990 tarih ve 5557/7044 sayılı kararında karısını manevi cebir kullanarak anal ilişkiye zorlayan sanığın eyleminin TCK 478/1-3 maddesindeki suçu oluşturduğunu açıkça belirtilmişti. Ancak Avrupa İnsan Hakları Divanı kararında, eşi ile rızası hilafına c insel ilişkide bulunan kişinin ceza yargılamasına karşı bağışıklı olmasının, çağdaş evlilik anlayışına uymadığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel amaçlarından olan “insan haysiyet ve şerefine saygı gösterilmesi” ilkesi ile de aykırı düşeceğinin hükme bağlandığı; bu nedenle, ırza geçme suçunda, kocanın karısına karşı muafiyete sahip olduğu şeklinde kabul edilemez düşünce tarzının terk edilmesinin, çağdaş evlilik anlayışı ile uyum içinde olmanın yanında, sözleşmenin temel amaçlarından olan insan özgürlüğü ve haysiyetine saygı ilkeleri ile de örtüştüğü belirtilmiştir.
5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’muzda (TCK) ise bu husus 102/2. maddede ele alınmış ve evlilik içi c insel saldırı/ırza geçme artık bir suç olarak kabul edilmiştir. Bu maddeye göre c insel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır. Bu madde ile korunan ortak hukukî değer, kişilerin c insel dokunulmazlığıdır. 5237 sayılı TCK’nun bu maddesinin gerekçesinde;
“c insel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, bu suçun nitelikli hâli ola­rak tanımlanmıştır. Suçun bu nitelikli hâli için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cismin ithal edilmesi gerekir. Bu bakımdan vücuda penis ithal edilebileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop gibi sair bir cisim de ithal edilebilir. Bu bakımdan, söz konusu suçun temel şeklinin aksine, bu fıkrada tanımlanan nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, gerçekleşti­rilen davranışın c insel arzuların tatmini amacına yönelik olması şart değildir.
C insel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluşturan bu fiiller, eşe karşı da işlenebilir. Evlilik birliği, eşlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karşılıklı olarak birbirlerinin c insel arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, evlilik birliği içinde bile, c insel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların olduğu muhakkaktır. Bu sınırla­rın ihlâli suretiyle eş üzerinde gerçekleştirilen ve c insel saldırı suçunun nite­likli hâlini oluşturan davranışlar, ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. An­cak, bu durumda soruşturma ve kovuşturmanın yapılması, mağdur eşin şikâ­yetine bağlı tutulmuştur.”
hususları belirtilmiştir. Evlilik içi c insel saldırı/ırza geçmenin kadın üzerinde intihara sürüklenmeye kadar gidebilen ciddi ve kalıcı etkileri olacağı açıktır. Bu tür suçlarda kadınları korumanın yolunun yalnızca yasal önlemler alınması olmayacağı; bu fiile maruz kalan kadının koruma altına alınıp, psikolojik destek verilmesi kanaatindeyim.