Eşler birbirlerinin kıymetini nasıl bilebilir ??
hamilelikte eşler nasıl davranmalı eşlere nasıl davranılır eşler birbirine davranmalı evlilikte birbirine
Eşler birbirlerinin kıymetini nasıl bilebilir ??
Ömür boyu mutluluk için eşler şartlar nasıl olursa olsun, birbirlerini üzecek, yıpratacak, manen çökertecek uygulamalardan uzak durmalıdır. Zira, evlenirken Rablerinin huzurunda ömürlerinin sonuna kadar bir arada yaşamak üzere söz vermişlerdir.
Sonradan çıkan her türlü problem bizim için ancak imtihan vesilesidir. Kısmetimize razı olmalıyız ki, maddi-manevi rahat edebilelim. Birinin küskünlüğü ya da yıpranmasıyla ailenin bütün yükü diğerinin üzerine kalır. Ve kırgınlıklar zamanla daha da derinleşir.
Huzursuz ailelerde psikolojik sorunlar daha fazla olur. Eşlerin birbirlerine ilgisizliği karşılıklı ihtimam eksikliğini ve bu da daha kolay hasta olmayı, hastayken daha geç iyileşmeyi netice verir. Eşlerin karşılıklı yıpranması ailenin saadetini kaçırır.
En sevdiğimiz bir eşyayı bile yıpratmamaya özen gösterirken, sokaklarda kullandığımız ayakkabımıza ihtimam göstermeye çalışırken, canımızdan aziz bilmemiz gereken insanlara, ailemize karşı hoyrat davranmamız anlaşılabilir bir şey değildir. Hastalıkların en önemli sebebini moral, yıkıntı oluşturur, bu arada hastalıklar sırasında yeterince iyileşememenin en önemli sebeplerinden biri de moral eksikliğidir.
Morali bozulmuş, ümitsizliğe düşmüş insanlar çok rahat hasta olur. Eşlerden biri bir kere hastalığa duçar oldu mu, hastalıklar hastalıkları kovalar ve aileler günlerinin önemli bölümünü hastane önlerinde geçirmeye başlar. Ekonomik yük ve aile düzeninin bozulması da ayrıca önemlidir.
Aile, düello yeri değildir
Kıymeti bilinmeyen, özellikle hanımlar çok çabuk yıpranır. Bunun neticesi de ailede mutsuzluk ve tatsızlıktır. Aile hayatı kısa sürede karşılıklı düelloya döner ve kalp birliği ortadan kalkar. Böyle olunca da Allah’ın rahmeti ve sekinesi o aile üzerine inmez.
Eşler birbirlerini üzmemelidir
‘Duvarı nem, insanı gam öldürür.” demişlerdir. Özellikle hanımlar üzüntüye hiç gelemezler. Çok çabuk hasta olup, hemen manen yıkılıverirler. Üzüntü birçok psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Bu birçok fizikî hastalıkları da tetikler. Mide, bağırsak, karaciğer vs. birbiri ardına alarm sinyalleri vermeye başlar. İmanı sağlam olan ve kul hakkından korkan bir insan ne bir şeye üzülür, ne de karşısındakini üzer.
Ailelerin tek derdi helal lokma olmalıdır. Kul hakkından kaçmaya çalışmak olmalıdır. Muhabbeti ve karşılıklı sevgisi yerinde olan ailelere Cenab-ı Hak bu dünyada da öbür dünyada da karşılığını verecektir. Kalbimiz Allah sevgisiyle dolmalı, hedefimiz kendimizi O’na razı etmeye çalışmak olmalıdır. Müminin tek üzüntüsü olabilir o da Allah’a hakkıyla kul olamamaktır.
ALTIN TOP
Zengin bir ailenin fakir bir komşusu varmış.
Evlerindeki saadetin dalgalanmaları, zengin ailenin duvarlarını aşarak kulaklarına kadar ulaşırmış. Akşam olunca, fakir ailenin evindeki gülme ve saadeti duyunca zengin komşu gıpta edermiş. Bir gün karısına demiş ki:
- Biz bu kadar zengin olduğumuz halde neden neşemiz yok? Sen yarın fakir komşunun hanımından sor bakalım, saadetlerinin sebebi ne ise, biz de onlar gibi saadete nail olmaya çalışalım.
Kadın sabah olunca fakir komşuyu ziyarete giderek, konuşma sırasında evlerindeki saadetin sebebinden sual açmış, fakir komşunun hanımı demiş ki:
- Bizim küçük bir altın topumuz var. Akşam olunca ben efendime o da bana altın topu atarak oynar, eğleniriz.
Akşam olunca zenginin karısı meseleyi kocasına nakletmiş.
Adam ertesi gün bir kuyumcuya giderek altın bir top sipariş etmiş.
Topu aldığı günün akşamı karısı ile karşı karşıya oturup, altın topu birbirlerine atmaya başlamışlarsa da, hayal ettikleri neşe bir türlü doğmamış…
Hatta madeni topun ağırlığı sebebiyle canları yanmış;
sert atışlar yüzünden topun isabet ettiği vücutları,
yer yer morarmış.
Sabah olur olmaz zenginin karısı,
alelacele fakirin ailesinden sormuş:
- Biz senin dediğin altın topu yaptırdık,
fakat neşelenemedik, demiş.
Fakir komşu:
- A komşum, o bildiğin gibi top değil.
Sarı saçlı, masum bakışlı bir yavrumuz var.
Biz ona “altın top” diyoruz.
Akşam olunca kah benim kucağıma,
kah babasına koşar ve bizi eğlendirir.
Onunla meşgul olurken yorgunluğumuzu unutur,
neşeleniriz, cevabını verir.
Eşler birbirlerinin kıymetini nasıl bilebilir ??
Ömür boyu mutluluk için eşler şartlar nasıl olursa olsun, birbirlerini üzecek, yıpratacak, manen çökertecek uygulamalardan uzak durmalıdır. Zira, evlenirken Rablerinin huzurunda ömürlerinin sonuna kadar bir arada yaşamak üzere söz vermişlerdir.
Sonradan çıkan her türlü problem bizim için ancak imtihan vesilesidir. Kısmetimize razı olmalıyız ki, maddi-manevi rahat edebilelim. Birinin küskünlüğü ya da yıpranmasıyla ailenin bütün yükü diğerinin üzerine kalır. Ve kırgınlıklar zamanla daha da derinleşir.
Huzursuz ailelerde psikolojik sorunlar daha fazla olur. Eşlerin birbirlerine ilgisizliği karşılıklı ihtimam eksikliğini ve bu da daha kolay hasta olmayı, hastayken daha geç iyileşmeyi netice verir. Eşlerin karşılıklı yıpranması ailenin saadetini kaçırır.
En sevdiğimiz bir eşyayı bile yıpratmamaya özen gösterirken, sokaklarda kullandığımız ayakkabımıza ihtimam göstermeye çalışırken, canımızdan aziz bilmemiz gereken insanlara, ailemize karşı hoyrat davranmamız anlaşılabilir bir şey değildir. Hastalıkların en önemli sebebini moral, yıkıntı oluşturur, bu arada hastalıklar sırasında yeterince iyileşememenin en önemli sebeplerinden biri de moral eksikliğidir.
Morali bozulmuş, ümitsizliğe düşmüş insanlar çok rahat hasta olur. Eşlerden biri bir kere hastalığa duçar oldu mu, hastalıklar hastalıkları kovalar ve aileler günlerinin önemli bölümünü hastane önlerinde geçirmeye başlar. Ekonomik yük ve aile düzeninin bozulması da ayrıca önemlidir.
Aile, düello yeri değildir
Kıymeti bilinmeyen, özellikle hanımlar çok çabuk yıpranır. Bunun neticesi de ailede mutsuzluk ve tatsızlıktır. Aile hayatı kısa sürede karşılıklı düelloya döner ve kalp birliği ortadan kalkar. Böyle olunca da Allah’ın rahmeti ve sekinesi o aile üzerine inmez.
Eşler birbirlerini üzmemelidir
‘Duvarı nem, insanı gam öldürür.” demişlerdir. Özellikle hanımlar üzüntüye hiç gelemezler. Çok çabuk hasta olup, hemen manen yıkılıverirler. Üzüntü birçok psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Bu birçok fizikî hastalıkları da tetikler. Mide, bağırsak, karaciğer vs. birbiri ardına alarm sinyalleri vermeye başlar. İmanı sağlam olan ve kul hakkından korkan bir insan ne bir şeye üzülür, ne de karşısındakini üzer.
Ailelerin tek derdi helal lokma olmalıdır. Kul hakkından kaçmaya çalışmak olmalıdır. Muhabbeti ve karşılıklı sevgisi yerinde olan ailelere Cenab-ı Hak bu dünyada da öbür dünyada da karşılığını verecektir. Kalbimiz Allah sevgisiyle dolmalı, hedefimiz kendimizi O’na razı etmeye çalışmak olmalıdır. Müminin tek üzüntüsü olabilir o da Allah’a hakkıyla kul olamamaktır.
ALTIN TOP
Zengin bir ailenin fakir bir komşusu varmış.
Evlerindeki saadetin dalgalanmaları, zengin ailenin duvarlarını aşarak kulaklarına kadar ulaşırmış. Akşam olunca, fakir ailenin evindeki gülme ve saadeti duyunca zengin komşu gıpta edermiş. Bir gün karısına demiş ki:
- Biz bu kadar zengin olduğumuz halde neden neşemiz yok? Sen yarın fakir komşunun hanımından sor bakalım, saadetlerinin sebebi ne ise, biz de onlar gibi saadete nail olmaya çalışalım.
Kadın sabah olunca fakir komşuyu ziyarete giderek, konuşma sırasında evlerindeki saadetin sebebinden sual açmış, fakir komşunun hanımı demiş ki:
- Bizim küçük bir altın topumuz var. Akşam olunca ben efendime o da bana altın topu atarak oynar, eğleniriz.
Akşam olunca zenginin karısı meseleyi kocasına nakletmiş.
Adam ertesi gün bir kuyumcuya giderek altın bir top sipariş etmiş.
Topu aldığı günün akşamı karısı ile karşı karşıya oturup, altın topu birbirlerine atmaya başlamışlarsa da, hayal ettikleri neşe bir türlü doğmamış…
Hatta madeni topun ağırlığı sebebiyle canları yanmış;
sert atışlar yüzünden topun isabet ettiği vücutları,
yer yer morarmış.
Sabah olur olmaz zenginin karısı,
alelacele fakirin ailesinden sormuş:
- Biz senin dediğin altın topu yaptırdık,
fakat neşelenemedik, demiş.
Fakir komşu:
- A komşum, o bildiğin gibi top değil.
Sarı saçlı, masum bakışlı bir yavrumuz var.
Biz ona “altın top” diyoruz.
Akşam olunca kah benim kucağıma,
kah babasına koşar ve bizi eğlendirir.
Onunla meşgul olurken yorgunluğumuzu unutur,
neşeleniriz, cevabını verir.