erzurum gelenek ve görenekleri
erzurumun gelenek ve görenekleri erzurum gelenek ve görenekleri erzurum gelenekleri erzurumun gelenekleri doğu anadolu bölgesinin
ERZURUM
ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ ERZURUM AŞIKLIK GELENEĞİ
Aşk bilindiği gibi insanlarda güçlü sevgi ve bağlılık duygusudur. Gerek bu yönüyle, gerekse sevgiliye bağlanma duygularını saz çalarak şiir söyleyen, çoğu diyar diyar dolaşan halk ozanlarına "âşık" denilmiştir. "Aşıkların başlıca özelliği, eskilerin "irticalen" dedikleri yolla, düşünüp vakit geçirmeden şiir söylemeleridir. 'Âşık' kelimesinin, genel anlamı yanında. Özel anlamı da vardır. Son yıllarda bu özel anlam yerine 'halk ozanı' sözü kullanılmaktadır. Önceleri'saz şairi', 'halk şairi deyimleri yaygındır."
"Âşıkların deyişlerinde genellikle koşma, güzelleme, destan, ağıt ve tekellüm adı altında karşılıklı söylenen şiirler yer alır, 'Tecnis" adını alan cinaslı koşmalar İse Özellikle Doğulu âşıkların malıdır. Tecnislerde ayaklar cinaslıdır. Cinasların ayaklarda çift olması halinde deyiş 'cıgal tecnisi adını alır"
Halk geleneğinde âşıklık gücünün rüyada Pir'in sunduğu "aşk badesini" içmekle kazanıldığı İnancı yaygındır. Böyle olağanüstü bir olayla aşıklık niteliği kazanmış olanlar "badeli aşık" veya "halk âşığı" olarak İsimlendirilirler.
Aşık. Türk halk edebiyatında, aşağı yukarı XVI. asrın başlarından İtibaren, beliren bir sanatçı tipidir. Bir yönüyle eski destan geleneğini sürdürmek, başka bir yönüyle "sevda şiiri" söylemekle görevlendirilmiştir.
XVI-XV. asırlar arasında din-tarikat konulan İle halk şiiri arasında çok yakın bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli vb. ele alacak olursak bu dönem şairlerinin şiirlerinin yalnız din ve tarikat konularıyla sınırlı kalmadıklarını görürüz. Ayrıca halk şiirinin nazım ölçüleri, dil, konu ve üslûp özelliklerine bağlı kaldığı da bir gerçektir. XVI. asırdan sonra, din ve tarikat dışı şiir akımı güç kazanmağa Hayali, Öksüz Âşık, Köroğlu, Pir Sultan Abdal bu dönemin usta sairleridir. Pir Sultan Abdal'ın tekke şiiri İle de ilgisi vardır.
Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan. Aşık Ömer, Kuloğlu, Demircioğlu bu dönemin önemli halk şairleri arasında yer alırlar. Bu zamanlarda ilginç bir durum ortaya çıkar. Divan şairleri halk şiirine yönelirken, halk şairlerinin de divan şiirlerine ilgi duyduklarını görüyoruz. Bunlardan divan şairi olan Nedim İstanbul ağzıyla türkü yazarken, Erzurumlu Emrah ve Gevheri gibi halk şairleri divan şiirine özenmişlerdir. Bu asırda Levnî, Bursalı Halil ve Abdi gibi usta şairler de yetişmiştir.
"Doğu Anadolu'nun Türk kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Kış mevsiminin uzun sürmesi, köy yollarının aylarca kapalı kalması, bu kültürün meydana gelmesinin başlıca amilidir. Bu şartlar, kültürümüzün bir kavramının gelişmesini sağlamış, geçmişimizi geleceğe bağlayan köprünün temel taşlarından birisini ortaya koymuştur." Kış gecelerinin en vazgeçilmez eğlencesi olan hikaye dinlemeyi, sazıyla takviye eden aşıklarımız, birçok kanallı ve eğlence programlı televizyona rağmen Doğu Anadolu Bölgesi'nde varlıklarını sürdürebilmektedirler.
Erzurum'da Kilisekapı semtindeki Âşıklar Kahvehanesinde, aşıklık geleneğini sürdürme gayreti devam etmektedir. Bu kahvehanede atışmalarına tanık olduğumuz âşıklar arasında; Yaşar Rayhanî, Mustafa Ruhani. Fuat Çerkezoglu, Nuri Meramı. Nuri Çırağı, Hüseyin Sümmanioglu, Giyas Yavuzer, Erol Şahiner. Erol Ergani, Ali Rahmaniyi vb. sayabiliriz.
1703 yılında Erzurum'un Pasinler ilçesinde doğmuş olan ibrahim Hakkı Hazretleri de dünyaca ünlü tasavvuf bilginlerindendir. En önemli eseri 1756 tarihinde yazdığı Marifetnâme'dir. Kederli gönüllere teselli sunmaya çalıştığı "Mevlâ gürelim neyler" nakaratlı şiirini aynen sunuyoruz;
Hak serleri hayreyler Zannetmeki gayreyler Arif anı seyreyler
Mevlâ, görelim neyler Neylerse güzel eyler
Sen hakkı tevekkül kıl Tefviz el ve rahat bul Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler
Hiç kimseye hor bakma İncitme gönül yıkma Sen nefsine yan çıkma.
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler
Naçar kalacak yerde Nagûh açar ol perde Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler
1799 yılında Erzurum'un Tanbura köyünde doğan Erzurumlu Emrah, Anadolu'nun her yerinde sevilen bir gurbet şairidir. 1856 yılında Tokat'ın Niksar ilçesinde ölen Emrah, sonradan mezar taşına yazılmış olan bir dörtlüğünde gurbet duygularını şöyle dile getiriyor: Gönül gurbet ele varma Ya dönülür, ya dönülmez Her güzele meys verme Ya sevilir, ya sevilmez.
Erzurumlu Emrah, Türk sanat müziği dalında bestesi yapılmış olan bir koşmasında da şöyle diyor
Tutum yar elinden tutam Çıkam dağlara dağlara, Okun bir yaralı bülbül tütem bağlara bağlara.
Birin bilir, binin bilmez Bu dünya kimseye kalmaz Yar ismini desem olmaz Düşer dillere dillere,
Emrah eder bu gûnûmdûr Arşa çıkan tütünümdür Yara gidecek günümdür Düşeni yollara yollara
Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyünde doğan (1860) Âşık Sümmanî de bir gurbet sairidir. Sevgili hasretiyle yollara düşerken buna bir de sıla hasreti eklenir. Ona göre gurbet "ayrılık" demektir. Sılada bıraktığı ana-baba, kardeş, bacı yoldaş, oğul özlemini fırsat buldukça dile getirir. Gördüğü dağlar sıladaki dağları, yaşlı kadınlar annesini hatırlatır Su karşıki yüce dağlar Acep bizim dağlar mola Kara benim anam Oğul der de ağlar mo'la Sümmanî aynı zamanda güzelliğe vurgun bir şairdir. Kendisine yüz vermeyen güzellere sitem etmekten de geri kalmaz:
El ele vermiş gelen güzeller Bir Tanrı selâmın vermez misiniz?
Kimi sevap için Kabe'ye varır Kabe kapınızda bilmez misiniz?
Karadır kaşınız yaydan nic olur Bugün dünya yani ahiret nic olur?
Bir gönül yapması yüzbûı hac olur Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?
Sümmanîyem ey dür, yâre niderim Basın ahali diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim Siz mahşer yerine gelmez misiniz?
Herle Aşı: Bir miktar un tereyağında iyice kavrulur, üzerine bir miktar su konur ve devamlı karıştırılır. 15�20 dakika kaynatılır ve sıcak sıcak içilir. Bu çorba bilhassa kış aylarında yapılır. Hastalara herle çorbası içirilerek terletilir ve şifaya kavuşmaları sağlanır.
Su Böreği : Anadolu'nun muhtelif yerlerinde pişirilen bu böreği Erzurum'da yufkası ince ve kalınlığı az olarak yapılır. İçerisine Civil Peynir ve Maydanoz konulur. İnce ve özenli bir şekilde açılmış yufkalar önce kaynar suda haşlanır daha sonra soğuk su ile yıkanarak tepsiye serilir ve her yufkanın arasına erimiş tereyağı serpilir.
Tatar Böreği: Hamur iyice yoğrulduktan sonra yufka açılır. Yufkalar börek yufkası gibi değil biraz kalındır. Açılan yufkalar parçalara bölünür. Bu parçalar üçgen şeklinde küçük küçük parçalara ayrılır. Kaynayan suya atılır, haşlanır. Suyu süzüldükten sonra tepsiye alınır, üzerine bol sarımsaklı yoğurt ve kızgın tereyağı dökülür. Bunun üzerine zevke göre, ya kavrulmuş kıyma veya küçük küçük doğranmış ve tereyağında pembeleşinceye kadar kavrulmuş soğan dökülür. sıcak olarak yenir.
Hıngel: Yurdumuzun her yöresinde mantı olarak bilinmekte ve yenilmektedir. Erzurum'da Hıngel (mantı) sulu ve susuz olarak iki şekilde pişirilmektedir.
A-Susuz Hıngel: Hamur iyice hasıllanır. Yufka şeklinde açılır, kesilir içine evvelce hazırlanmış kıyma konur. Yarım daire veya bohça şeklinde kapatılır. Kaynamakta olan suyun içine atılır ve haşlanır. Piştikten sonra suyu süzülür. Geniş bir tepsiye alınır. Üzerine sarımsaklı bol yoğurt ve kızdırılmış tereyağı dökülerek yenir.
B-Sulu Hıngel: Hazırlanışı aynen susuz hıngel gibidir. Haşlama suyu dökülmez, bol salça ve bir miktar tereyağı konur. Suyu ile birlikte tepsiye dökülür. Üzerine sarımsaklı yoğurt, kızdırılmış tereyağı ve salça dökülerek servis yapılır.
Ekşili Dolma : Üzüm yapraklarına karışımlı et sarılan bu dolmanın etine biraz Ekşi Pestil katılarak doldurulur. Ekşili Dolma, diğer dolmalara nazaran uzun ve büyükçe olduğundan İri Dolma diye de anılır.
Kesme Çorbası : Evde hazırlanan hamurdan hazırlanan yufkalar erişte biçiminde kesilir. Fındık büyüklüğünde hazırlanan köfte, mercimek, soğarıç ve tarkın karışımı ile pişirilir.
Ayran Aşı : Bazı yörelerde Yayla Çorbası denen bu çorbaya Erzurum'da Ayran aşı denilir. Yoğurt çırpılır ve su eklenerek ayran haline getirilir. Daha sonra denler haşlanır. Hazırlanan ayrana biraz un katılır. Ayran biraz haşlanan denelerle karıştırılarak orta ateşte olmak üzere ocağa konulur. Bu karışıma hazırlanan ufak köfteler eklenir ve karışım kaynamaya çıkıncaya kadar yavaş yavaş karıştırılır. Karışım Kaynamaya çıktıktan sonra bir müddet daha kaynatılır. Daha sonra tereyağı aşotu ve diğer istenen baharatların karışımından olşan anık karışıma katılır bundan sonra ayran aşımız hazır hele gelir...
Çiriş :İlkbaharda dağlarda yetişen yabani bir bitkidir. Yörede sebze yerine kullanılır. Genellikle ıspanakla yapılan yemekler gibi hazırlanır. Parça et veya kavurma etle pişirilebilir.
Çeç Pancarı : yörede Pancarın yeşil saplarına çeç adı verilir. buda sebze olarak kullanılır. Çiriş Gibi parça etle pişirilebilir.
Çortuti Pancarı : Bu yemek için gerek turşuya vurulmuş şalgam gerekse taze şalgam kullanılabilir. Şalgamlar erişte biçiminde ince ince kıyıldıktan sonra yağda kavrulur ve kavrulmuş kıyma ile pişirilir. Yalnız bu yemek salçasız hazırlanmalıdır.
Şalgam Dolması : Şalgam, yaprak halinde dilimlenir ve arasına etten hazırlanmış dolmalık karışım konarak pişirilir.
Çaşır : Çaşır, çiriş gibi dağlarda yetişen buruk bur tadı olan yabani bir bitkidir. Çaşır yenildiği gibi, patates haşlamasıyla karıştırılıp tereyağında kavrularak da yenir. Bunun dışında çaşır haşlanır, haşlanan çaşır un ve yumurtaya batırılarak yağda kızartılır, buna çaşır kızartması denir. Erzurumlu yılda en az bir defa çaşır yer. Şifalı olduğuna inanılır.
Borani: Patatesin her türlü yemeği yapılır. Boranide bunlardan biridir. Patates haşlanır, kabukları soyulur ve bir tepsiye doğranır. Üzerine bol sarımsaklı yoğurt ve kızdırılmış tereyağı dökülür, sıcak olarak yenir.
Yumurta Pilavı : Yumurta pilavının hamuru hazırlanırken içine yumurta katılır. hamur yoğrulduktan sonra erişte gibi kesilir, makarna gibi haşlanır ve üzerine tereyağı dökülerek yenilir.
Kadayıf Dolması : Kadayıfın içerisine dövülmüş ceviz içi konularak dolma gibi sarılır.Sonra yumurtaya batırılarak yağda kızartılır. Kızartılan kadayıf dolması önceden hazırlanmış şerbete atılır daha sonra şerbetten çıkarılarak yenir.
YÖRESEL GİYİM:
ERKEK KIYAFETLERİ
Cistik: bar oynarken ayağa giyilen ayakkabıdır. Derisinin çok yumuşak olması en büyük özelliğidir.bu özelliğe istinaden ayak figürleri daha kolay gerçekleştirilir.yaşlılar tarafından giyilene markop, gençlerin giydiğine yemeni denir.
Zığva: Uçkurlu, beli bol lacivert kumaştan yapılan arkası torba şeklinde pileli giysidir.Bunun üzerine siyah ipek kaytansüs olarak işlenir.Zığvanın bol olmasını sağlayan pile sayısının 32 olmasına özen gösterilir.
Yelek: lacivert kumaştan yapılmıştır. İki tarafa kapanabilen kaytanlı ilikleri vardır, kenarları ve cep ağızları kaytanla işlenmiştir.
Gömlek: gömlekler beyaz olup dik yakalıdır. Düğmeleri beyaz veya siyah olabilir.uzun olan kol ağızlarında 4-5 düğme bulunur.
Kazeki: uzun kollu kısa bir cekettir.kolları geniş kol etrafları siyah kaytanla,ön tarafı ve cep ağızları motifli kaytanla süslüdür.
Kuşak: eskiden Acem,Trablus, veya Tosya şalı diye adlandırılanrenkli iplerle örülmüş-dokunmuş,bar oynayanın belini sıcak tuttuğu gibi aynı zamanda cep vazifesi gören kumaştır.
Gümüş köstek: gümüşten yapılmış,yelek üzerine asılan daha önceleri saat taşımada kullanılan ince zincirden aksesuardır.
Bazubent: ekseriyatla boncukla örülür.gümüş olanlarıda vardır. Kola takılan içerisine karınca duası, ayet-ül-kürsiduaları komulur.
Mendil: Erzurum barlarında mendil kullanmak bir maharet işidir.mendil her barın ritmine ve psikolojisine göre kullanılır.
KADIN KIYAFETLERİ
Bindallı: kadife üzerine simle Türk motifleri işlenmiş giysidir.göğüs ve boyun kısımları dantelle süslenebilir. aynı danteller kol ağzınada eklenir.kol,beden ve bel kısmı vücuda oturur, tek kısmı ise rahat hareket maksadıyla geniş yapılır.
Leçek(yazma): başa örtülen,pullarla ve boncuklarla oyalanarak süslenen pamuktan yapılmış başörtüsüdür. bu isim halen kullanılmaktadır.
Gümüş kemer: bar oynayan Erzurumlu kadının belinde bulunur.muhtelif parçalar halkalarla birbirine tutturularak kemer oluşturulur.İşlemelidir.kaşı daha süslüdür.bazılarında sedef kakmalar bulunur.şimdi kakmalı kemerler yapılmadığından antika değeri taşımaktadırlar.
Papuç: papuçlar siyah ve önden bağlıdır.yumuşak deriden yapılmış olup hafiftir.kolay hareket olanağı sağlar.
Dizleme: beyaz yünden örülmüş,diz kapaklarına kadar uzanan çoraplardır.
Mendil ve diğer aksesuarlar: erkek barlarında olduğu gibi,kadın barlarında da barbaşı ve pöççükte mendil bulunur.ayrıca boyuna beşi birlik, oltu taşı kolyeler,kollara burma bilezik parmaklara da yüzük takılır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Erzurum halk oyunlarına "bar" adı verilir. "Bar" kelimesi "birliktelik", "topluluk" , "el ele tutuşmak", "bağlamak" ve "beraberce oynamak" gibi anlamlar taşımaktadır. Bar, çok eski ve köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Barın oluşumunda; iklimin, coğrafyanın ve tarihi olayların etkisi olmakla birlikte antropologlara göre bar, Türklerin Asya'dan getirdikleri milli oyunlardan biridir. Erzurum, halk oyunları açısından oldukça zengin bir bölgedir. Bu zenginlik günümüzde de bütün güzellikleriyle ve orijinalline uygun olarak yaşatılmaktadır. Erzurum Halk oyunları ve türküleri derneği halk oyunları ekiplerinin gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında düzenlenen yarışmalarda onur verici başarıları vardır. Erzurum barları kadın ve erkek barları olmak üzere iki bölüm halinde oynanır.
Oltu ilçesinden Oltu köyünde yalnız erkeklerce Bar tutulur ve davul zurnayla oynanır. Aynı köyde Şeyh Şamil oyunu da vardır. Davul zurna veya mey eşliğiyle yürütülür, tek erkek oyunudur.
BAR TERİMLERİ
Bar oyunu: eğlenmeyi temel amaç edinen oyunlara denir.
Kolluk: dizilişe göre, barbaşının hemen solunda olan oyuncuya denir.
Koltukaltı: koltuk
Pöççük: bar dizisinin en sonundaki oyuncuya verilen ad
Daldaş: Dadaş
Kelleler: koltukaltı ile kolluk altı arasında kalan oyuncuların tümüne denir.
Sıra oyuncular: kelleler
Sekme: bar oyununun çabuk ve çevik hareketlerle oynanan bölümü
Yelleme: iki kısımlı barlarda ikinci kısma verilen ad. sekme ile ağırlama arasında oynanır Ağırlama: barın ilk bölümü,ağır,yavaş,ve titizce oynanan bölümü
Bar sırası: barların birbiri peşi sıra oynanması gerektiğinde izlenecek geleneksel yol
Bar havası: bar oyunlarının ezgi ve müziğini anlatan bir deyimdir
Bar tutmak: bar topluluğunu para karşılığı kiralamaktır
Bar tutuşmak: bar oynayacak oyuncuların ortaya çıkmaları
Bar çeken: barbaşı
Bar Çeşitleri :
A- Erkek Barları: Baş Bar, İkinci Bar (1.aşırma), Sekme, İkinci Aşırma, Nari, Dello, Koçeri, Temirağa, Tamzara, Tavuk Bari, Felek, Çingeneler, Uzun Dere, Daldalar, Yayvan, Hançer Bari,
B-Kadın Barları: Kavak, Çiftbeyaz Güvercin, Çember, Döne, Nari, Çarşıda Üzüm Kara, Sallama, Mendilimde kişmiş ile Badem Var, Tortumun Eymeleri, Aşşahtan Gelirem, Köylü Kızı, Delikız
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Palandöken Kayak Merkezi, Çifte Minareli Medrese, Tortum Şelalesi, Oltu Taşı, Aziziye Tabyaları, Üç Kümbetler, Çağ Kebabı, Tepsi Minare ( Saat Kulesi ), Erzurum Kalesi, Rüstem Paşa Bedesteni, Erzurum Kongresi Binası, Çobandede Köprüsü, Narman Peribacaları
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Ardı Rum kelimesinden gelir. Yani Rum toprağı demektir. Diğer bir rivayete göre de Selçuklular buraya Erzen-Rum demişlerdir. Erzen darı demektir. Şehir o zamanlar bir tahıl ambarı olarak kullanılmıştır
ERZURUM
ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ ERZURUM AŞIKLIK GELENEĞİ
Aşk bilindiği gibi insanlarda güçlü sevgi ve bağlılık duygusudur. Gerek bu yönüyle, gerekse sevgiliye bağlanma duygularını saz çalarak şiir söyleyen, çoğu diyar diyar dolaşan halk ozanlarına "âşık" denilmiştir. "Aşıkların başlıca özelliği, eskilerin "irticalen" dedikleri yolla, düşünüp vakit geçirmeden şiir söylemeleridir. 'Âşık' kelimesinin, genel anlamı yanında. Özel anlamı da vardır. Son yıllarda bu özel anlam yerine 'halk ozanı' sözü kullanılmaktadır. Önceleri'saz şairi', 'halk şairi deyimleri yaygındır."
"Âşıkların deyişlerinde genellikle koşma, güzelleme, destan, ağıt ve tekellüm adı altında karşılıklı söylenen şiirler yer alır, 'Tecnis" adını alan cinaslı koşmalar İse Özellikle Doğulu âşıkların malıdır. Tecnislerde ayaklar cinaslıdır. Cinasların ayaklarda çift olması halinde deyiş 'cıgal tecnisi adını alır"
Halk geleneğinde âşıklık gücünün rüyada Pir'in sunduğu "aşk badesini" içmekle kazanıldığı İnancı yaygındır. Böyle olağanüstü bir olayla aşıklık niteliği kazanmış olanlar "badeli aşık" veya "halk âşığı" olarak İsimlendirilirler.
Aşık. Türk halk edebiyatında, aşağı yukarı XVI. asrın başlarından İtibaren, beliren bir sanatçı tipidir. Bir yönüyle eski destan geleneğini sürdürmek, başka bir yönüyle "sevda şiiri" söylemekle görevlendirilmiştir.
XVI-XV. asırlar arasında din-tarikat konulan İle halk şiiri arasında çok yakın bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli vb. ele alacak olursak bu dönem şairlerinin şiirlerinin yalnız din ve tarikat konularıyla sınırlı kalmadıklarını görürüz. Ayrıca halk şiirinin nazım ölçüleri, dil, konu ve üslûp özelliklerine bağlı kaldığı da bir gerçektir. XVI. asırdan sonra, din ve tarikat dışı şiir akımı güç kazanmağa Hayali, Öksüz Âşık, Köroğlu, Pir Sultan Abdal bu dönemin usta sairleridir. Pir Sultan Abdal'ın tekke şiiri İle de ilgisi vardır.
Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan. Aşık Ömer, Kuloğlu, Demircioğlu bu dönemin önemli halk şairleri arasında yer alırlar. Bu zamanlarda ilginç bir durum ortaya çıkar. Divan şairleri halk şiirine yönelirken, halk şairlerinin de divan şiirlerine ilgi duyduklarını görüyoruz. Bunlardan divan şairi olan Nedim İstanbul ağzıyla türkü yazarken, Erzurumlu Emrah ve Gevheri gibi halk şairleri divan şiirine özenmişlerdir. Bu asırda Levnî, Bursalı Halil ve Abdi gibi usta şairler de yetişmiştir.
"Doğu Anadolu'nun Türk kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Kış mevsiminin uzun sürmesi, köy yollarının aylarca kapalı kalması, bu kültürün meydana gelmesinin başlıca amilidir. Bu şartlar, kültürümüzün bir kavramının gelişmesini sağlamış, geçmişimizi geleceğe bağlayan köprünün temel taşlarından birisini ortaya koymuştur." Kış gecelerinin en vazgeçilmez eğlencesi olan hikaye dinlemeyi, sazıyla takviye eden aşıklarımız, birçok kanallı ve eğlence programlı televizyona rağmen Doğu Anadolu Bölgesi'nde varlıklarını sürdürebilmektedirler.
Erzurum'da Kilisekapı semtindeki Âşıklar Kahvehanesinde, aşıklık geleneğini sürdürme gayreti devam etmektedir. Bu kahvehanede atışmalarına tanık olduğumuz âşıklar arasında; Yaşar Rayhanî, Mustafa Ruhani. Fuat Çerkezoglu, Nuri Meramı. Nuri Çırağı, Hüseyin Sümmanioglu, Giyas Yavuzer, Erol Şahiner. Erol Ergani, Ali Rahmaniyi vb. sayabiliriz.
1703 yılında Erzurum'un Pasinler ilçesinde doğmuş olan ibrahim Hakkı Hazretleri de dünyaca ünlü tasavvuf bilginlerindendir. En önemli eseri 1756 tarihinde yazdığı Marifetnâme'dir. Kederli gönüllere teselli sunmaya çalıştığı "Mevlâ gürelim neyler" nakaratlı şiirini aynen sunuyoruz;
Hak serleri hayreyler Zannetmeki gayreyler Arif anı seyreyler
Mevlâ, görelim neyler Neylerse güzel eyler
Sen hakkı tevekkül kıl Tefviz el ve rahat bul Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler
Hiç kimseye hor bakma İncitme gönül yıkma Sen nefsine yan çıkma.
Mevlâ görelim neylerNeylerse güzel eyler
Naçar kalacak yerde Nagûh açar ol perde Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler
1799 yılında Erzurum'un Tanbura köyünde doğan Erzurumlu Emrah, Anadolu'nun her yerinde sevilen bir gurbet şairidir. 1856 yılında Tokat'ın Niksar ilçesinde ölen Emrah, sonradan mezar taşına yazılmış olan bir dörtlüğünde gurbet duygularını şöyle dile getiriyor: Gönül gurbet ele varma Ya dönülür, ya dönülmez Her güzele meys verme Ya sevilir, ya sevilmez.
Erzurumlu Emrah, Türk sanat müziği dalında bestesi yapılmış olan bir koşmasında da şöyle diyor
Tutum yar elinden tutam Çıkam dağlara dağlara, Okun bir yaralı bülbül tütem bağlara bağlara.
Birin bilir, binin bilmez Bu dünya kimseye kalmaz Yar ismini desem olmaz Düşer dillere dillere,
Emrah eder bu gûnûmdûr Arşa çıkan tütünümdür Yara gidecek günümdür Düşeni yollara yollara
Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyünde doğan (1860) Âşık Sümmanî de bir gurbet sairidir. Sevgili hasretiyle yollara düşerken buna bir de sıla hasreti eklenir. Ona göre gurbet "ayrılık" demektir. Sılada bıraktığı ana-baba, kardeş, bacı yoldaş, oğul özlemini fırsat buldukça dile getirir. Gördüğü dağlar sıladaki dağları, yaşlı kadınlar annesini hatırlatır Su karşıki yüce dağlar Acep bizim dağlar mola Kara benim anam Oğul der de ağlar mo'la Sümmanî aynı zamanda güzelliğe vurgun bir şairdir. Kendisine yüz vermeyen güzellere sitem etmekten de geri kalmaz:
El ele vermiş gelen güzeller Bir Tanrı selâmın vermez misiniz?
Kimi sevap için Kabe'ye varır Kabe kapınızda bilmez misiniz?
Karadır kaşınız yaydan nic olur Bugün dünya yani ahiret nic olur?
Bir gönül yapması yüzbûı hac olur Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?
Sümmanîyem ey dür, yâre niderim Basın ahali diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim Siz mahşer yerine gelmez misiniz?
DADAŞ KELİMESİNİN ANLAMI
Dadaş kelimesi değişik anlam ve şekillerde yorumlanmıştır. Kimine göre; mert, cesur, özü sözü doğru zalimin karşısında, mazlumun yanında olan merhametli, yiğit biridir. Kimilerine göre; erkek kardeş, ağabeyi, cesur, yiğit, tüm erdemleri kendisinde toplamış mükemmel bir insandır. "Aynı zamanda 'numune-yi misal' bir Erzurumludur. Bazılarına göre de. bar tutan, at binen, cirit atan. kabadayı, tığ gibi bir delikanlıdır."
Erzurum, dadaş ve bar bir biriyle yoğrulmuş tek sözcük gibidir. Bu sözcüklerden biri kullanıldığında hemen diğerleri hatıra gelir. Erzurumlu, sert granite dantel dantel, duygu duygu incelik veren zevk, heyecan, inanç ve benzeri faktörlerin tezgâhında biçimlenerek farkında olmadan 'dadaş' olmuştur. Dadaşlık, öyle rastgele kazanılmış bir sanat veya meslek değil, bazı müstesna şahsiyetlerde görülen; "efendilik" gibi fıtrî (doğmatik) bir ruh asaletidir. Bu düşünceden baktığımızda tarihî bir misyona sahip olan dadaş, "Zaman zaman serhat boylarının bekçisi, âcizin. yoksulun, kimsesizin hamisi, eli ve sofrası açık mert bir köylü, bir esnaf, camilerimizin imanlı, toksözlü. nur yüzlü vaizi, siyasî hayatın medeni cesaretini nefsinde toplamış cesur bir hatip, yiğit bir kumandan, vazifesini namus bilen bir memur, bir öğretmen ... kendisini ailesine ve çocuklarına vakvetmiş Erzurumlu bir ana veya babadır." Dadaş, aile içinde ve dışında herkesin saygınlığını kazanmış, her konuda kendine güven duyulan, sofrası eşe - dosta yoksula düşküne açık, İyi bir aile reisidir.
YÖRESEL YEMEKLER:Dadaş kelimesi değişik anlam ve şekillerde yorumlanmıştır. Kimine göre; mert, cesur, özü sözü doğru zalimin karşısında, mazlumun yanında olan merhametli, yiğit biridir. Kimilerine göre; erkek kardeş, ağabeyi, cesur, yiğit, tüm erdemleri kendisinde toplamış mükemmel bir insandır. "Aynı zamanda 'numune-yi misal' bir Erzurumludur. Bazılarına göre de. bar tutan, at binen, cirit atan. kabadayı, tığ gibi bir delikanlıdır."
Erzurum, dadaş ve bar bir biriyle yoğrulmuş tek sözcük gibidir. Bu sözcüklerden biri kullanıldığında hemen diğerleri hatıra gelir. Erzurumlu, sert granite dantel dantel, duygu duygu incelik veren zevk, heyecan, inanç ve benzeri faktörlerin tezgâhında biçimlenerek farkında olmadan 'dadaş' olmuştur. Dadaşlık, öyle rastgele kazanılmış bir sanat veya meslek değil, bazı müstesna şahsiyetlerde görülen; "efendilik" gibi fıtrî (doğmatik) bir ruh asaletidir. Bu düşünceden baktığımızda tarihî bir misyona sahip olan dadaş, "Zaman zaman serhat boylarının bekçisi, âcizin. yoksulun, kimsesizin hamisi, eli ve sofrası açık mert bir köylü, bir esnaf, camilerimizin imanlı, toksözlü. nur yüzlü vaizi, siyasî hayatın medeni cesaretini nefsinde toplamış cesur bir hatip, yiğit bir kumandan, vazifesini namus bilen bir memur, bir öğretmen ... kendisini ailesine ve çocuklarına vakvetmiş Erzurumlu bir ana veya babadır." Dadaş, aile içinde ve dışında herkesin saygınlığını kazanmış, her konuda kendine güven duyulan, sofrası eşe - dosta yoksula düşküne açık, İyi bir aile reisidir.
Herle Aşı: Bir miktar un tereyağında iyice kavrulur, üzerine bir miktar su konur ve devamlı karıştırılır. 15�20 dakika kaynatılır ve sıcak sıcak içilir. Bu çorba bilhassa kış aylarında yapılır. Hastalara herle çorbası içirilerek terletilir ve şifaya kavuşmaları sağlanır.
Su Böreği : Anadolu'nun muhtelif yerlerinde pişirilen bu böreği Erzurum'da yufkası ince ve kalınlığı az olarak yapılır. İçerisine Civil Peynir ve Maydanoz konulur. İnce ve özenli bir şekilde açılmış yufkalar önce kaynar suda haşlanır daha sonra soğuk su ile yıkanarak tepsiye serilir ve her yufkanın arasına erimiş tereyağı serpilir.
Tatar Böreği: Hamur iyice yoğrulduktan sonra yufka açılır. Yufkalar börek yufkası gibi değil biraz kalındır. Açılan yufkalar parçalara bölünür. Bu parçalar üçgen şeklinde küçük küçük parçalara ayrılır. Kaynayan suya atılır, haşlanır. Suyu süzüldükten sonra tepsiye alınır, üzerine bol sarımsaklı yoğurt ve kızgın tereyağı dökülür. Bunun üzerine zevke göre, ya kavrulmuş kıyma veya küçük küçük doğranmış ve tereyağında pembeleşinceye kadar kavrulmuş soğan dökülür. sıcak olarak yenir.
Hıngel: Yurdumuzun her yöresinde mantı olarak bilinmekte ve yenilmektedir. Erzurum'da Hıngel (mantı) sulu ve susuz olarak iki şekilde pişirilmektedir.
A-Susuz Hıngel: Hamur iyice hasıllanır. Yufka şeklinde açılır, kesilir içine evvelce hazırlanmış kıyma konur. Yarım daire veya bohça şeklinde kapatılır. Kaynamakta olan suyun içine atılır ve haşlanır. Piştikten sonra suyu süzülür. Geniş bir tepsiye alınır. Üzerine sarımsaklı bol yoğurt ve kızdırılmış tereyağı dökülerek yenir.
B-Sulu Hıngel: Hazırlanışı aynen susuz hıngel gibidir. Haşlama suyu dökülmez, bol salça ve bir miktar tereyağı konur. Suyu ile birlikte tepsiye dökülür. Üzerine sarımsaklı yoğurt, kızdırılmış tereyağı ve salça dökülerek servis yapılır.
Ekşili Dolma : Üzüm yapraklarına karışımlı et sarılan bu dolmanın etine biraz Ekşi Pestil katılarak doldurulur. Ekşili Dolma, diğer dolmalara nazaran uzun ve büyükçe olduğundan İri Dolma diye de anılır.
Kesme Çorbası : Evde hazırlanan hamurdan hazırlanan yufkalar erişte biçiminde kesilir. Fındık büyüklüğünde hazırlanan köfte, mercimek, soğarıç ve tarkın karışımı ile pişirilir.
Ayran Aşı : Bazı yörelerde Yayla Çorbası denen bu çorbaya Erzurum'da Ayran aşı denilir. Yoğurt çırpılır ve su eklenerek ayran haline getirilir. Daha sonra denler haşlanır. Hazırlanan ayrana biraz un katılır. Ayran biraz haşlanan denelerle karıştırılarak orta ateşte olmak üzere ocağa konulur. Bu karışıma hazırlanan ufak köfteler eklenir ve karışım kaynamaya çıkıncaya kadar yavaş yavaş karıştırılır. Karışım Kaynamaya çıktıktan sonra bir müddet daha kaynatılır. Daha sonra tereyağı aşotu ve diğer istenen baharatların karışımından olşan anık karışıma katılır bundan sonra ayran aşımız hazır hele gelir...
Çiriş :İlkbaharda dağlarda yetişen yabani bir bitkidir. Yörede sebze yerine kullanılır. Genellikle ıspanakla yapılan yemekler gibi hazırlanır. Parça et veya kavurma etle pişirilebilir.
Çeç Pancarı : yörede Pancarın yeşil saplarına çeç adı verilir. buda sebze olarak kullanılır. Çiriş Gibi parça etle pişirilebilir.
Çortuti Pancarı : Bu yemek için gerek turşuya vurulmuş şalgam gerekse taze şalgam kullanılabilir. Şalgamlar erişte biçiminde ince ince kıyıldıktan sonra yağda kavrulur ve kavrulmuş kıyma ile pişirilir. Yalnız bu yemek salçasız hazırlanmalıdır.
Şalgam Dolması : Şalgam, yaprak halinde dilimlenir ve arasına etten hazırlanmış dolmalık karışım konarak pişirilir.
Çaşır : Çaşır, çiriş gibi dağlarda yetişen buruk bur tadı olan yabani bir bitkidir. Çaşır yenildiği gibi, patates haşlamasıyla karıştırılıp tereyağında kavrularak da yenir. Bunun dışında çaşır haşlanır, haşlanan çaşır un ve yumurtaya batırılarak yağda kızartılır, buna çaşır kızartması denir. Erzurumlu yılda en az bir defa çaşır yer. Şifalı olduğuna inanılır.
Borani: Patatesin her türlü yemeği yapılır. Boranide bunlardan biridir. Patates haşlanır, kabukları soyulur ve bir tepsiye doğranır. Üzerine bol sarımsaklı yoğurt ve kızdırılmış tereyağı dökülür, sıcak olarak yenir.
Yumurta Pilavı : Yumurta pilavının hamuru hazırlanırken içine yumurta katılır. hamur yoğrulduktan sonra erişte gibi kesilir, makarna gibi haşlanır ve üzerine tereyağı dökülerek yenilir.
Kadayıf Dolması : Kadayıfın içerisine dövülmüş ceviz içi konularak dolma gibi sarılır.Sonra yumurtaya batırılarak yağda kızartılır. Kızartılan kadayıf dolması önceden hazırlanmış şerbete atılır daha sonra şerbetten çıkarılarak yenir.
YÖRESEL GİYİM:
ERKEK KIYAFETLERİ
Cistik: bar oynarken ayağa giyilen ayakkabıdır. Derisinin çok yumuşak olması en büyük özelliğidir.bu özelliğe istinaden ayak figürleri daha kolay gerçekleştirilir.yaşlılar tarafından giyilene markop, gençlerin giydiğine yemeni denir.
Zığva: Uçkurlu, beli bol lacivert kumaştan yapılan arkası torba şeklinde pileli giysidir.Bunun üzerine siyah ipek kaytansüs olarak işlenir.Zığvanın bol olmasını sağlayan pile sayısının 32 olmasına özen gösterilir.
Yelek: lacivert kumaştan yapılmıştır. İki tarafa kapanabilen kaytanlı ilikleri vardır, kenarları ve cep ağızları kaytanla işlenmiştir.
Gömlek: gömlekler beyaz olup dik yakalıdır. Düğmeleri beyaz veya siyah olabilir.uzun olan kol ağızlarında 4-5 düğme bulunur.
Kazeki: uzun kollu kısa bir cekettir.kolları geniş kol etrafları siyah kaytanla,ön tarafı ve cep ağızları motifli kaytanla süslüdür.
Kuşak: eskiden Acem,Trablus, veya Tosya şalı diye adlandırılanrenkli iplerle örülmüş-dokunmuş,bar oynayanın belini sıcak tuttuğu gibi aynı zamanda cep vazifesi gören kumaştır.
Gümüş köstek: gümüşten yapılmış,yelek üzerine asılan daha önceleri saat taşımada kullanılan ince zincirden aksesuardır.
Bazubent: ekseriyatla boncukla örülür.gümüş olanlarıda vardır. Kola takılan içerisine karınca duası, ayet-ül-kürsiduaları komulur.
Mendil: Erzurum barlarında mendil kullanmak bir maharet işidir.mendil her barın ritmine ve psikolojisine göre kullanılır.
KADIN KIYAFETLERİ
Bindallı: kadife üzerine simle Türk motifleri işlenmiş giysidir.göğüs ve boyun kısımları dantelle süslenebilir. aynı danteller kol ağzınada eklenir.kol,beden ve bel kısmı vücuda oturur, tek kısmı ise rahat hareket maksadıyla geniş yapılır.
Leçek(yazma): başa örtülen,pullarla ve boncuklarla oyalanarak süslenen pamuktan yapılmış başörtüsüdür. bu isim halen kullanılmaktadır.
Gümüş kemer: bar oynayan Erzurumlu kadının belinde bulunur.muhtelif parçalar halkalarla birbirine tutturularak kemer oluşturulur.İşlemelidir.kaşı daha süslüdür.bazılarında sedef kakmalar bulunur.şimdi kakmalı kemerler yapılmadığından antika değeri taşımaktadırlar.
Papuç: papuçlar siyah ve önden bağlıdır.yumuşak deriden yapılmış olup hafiftir.kolay hareket olanağı sağlar.
Dizleme: beyaz yünden örülmüş,diz kapaklarına kadar uzanan çoraplardır.
Mendil ve diğer aksesuarlar: erkek barlarında olduğu gibi,kadın barlarında da barbaşı ve pöççükte mendil bulunur.ayrıca boyuna beşi birlik, oltu taşı kolyeler,kollara burma bilezik parmaklara da yüzük takılır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Erzurum halk oyunlarına "bar" adı verilir. "Bar" kelimesi "birliktelik", "topluluk" , "el ele tutuşmak", "bağlamak" ve "beraberce oynamak" gibi anlamlar taşımaktadır. Bar, çok eski ve köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Barın oluşumunda; iklimin, coğrafyanın ve tarihi olayların etkisi olmakla birlikte antropologlara göre bar, Türklerin Asya'dan getirdikleri milli oyunlardan biridir. Erzurum, halk oyunları açısından oldukça zengin bir bölgedir. Bu zenginlik günümüzde de bütün güzellikleriyle ve orijinalline uygun olarak yaşatılmaktadır. Erzurum Halk oyunları ve türküleri derneği halk oyunları ekiplerinin gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında düzenlenen yarışmalarda onur verici başarıları vardır. Erzurum barları kadın ve erkek barları olmak üzere iki bölüm halinde oynanır.
Oltu ilçesinden Oltu köyünde yalnız erkeklerce Bar tutulur ve davul zurnayla oynanır. Aynı köyde Şeyh Şamil oyunu da vardır. Davul zurna veya mey eşliğiyle yürütülür, tek erkek oyunudur.
BAR TERİMLERİ
Bar oyunu: eğlenmeyi temel amaç edinen oyunlara denir.
Kolluk: dizilişe göre, barbaşının hemen solunda olan oyuncuya denir.
Koltukaltı: koltuk
Pöççük: bar dizisinin en sonundaki oyuncuya verilen ad
Daldaş: Dadaş
Kelleler: koltukaltı ile kolluk altı arasında kalan oyuncuların tümüne denir.
Sıra oyuncular: kelleler
Sekme: bar oyununun çabuk ve çevik hareketlerle oynanan bölümü
Yelleme: iki kısımlı barlarda ikinci kısma verilen ad. sekme ile ağırlama arasında oynanır Ağırlama: barın ilk bölümü,ağır,yavaş,ve titizce oynanan bölümü
Bar sırası: barların birbiri peşi sıra oynanması gerektiğinde izlenecek geleneksel yol
Bar havası: bar oyunlarının ezgi ve müziğini anlatan bir deyimdir
Bar tutmak: bar topluluğunu para karşılığı kiralamaktır
Bar tutuşmak: bar oynayacak oyuncuların ortaya çıkmaları
Bar çeken: barbaşı
Bar Çeşitleri :
A- Erkek Barları: Baş Bar, İkinci Bar (1.aşırma), Sekme, İkinci Aşırma, Nari, Dello, Koçeri, Temirağa, Tamzara, Tavuk Bari, Felek, Çingeneler, Uzun Dere, Daldalar, Yayvan, Hançer Bari,
B-Kadın Barları: Kavak, Çiftbeyaz Güvercin, Çember, Döne, Nari, Çarşıda Üzüm Kara, Sallama, Mendilimde kişmiş ile Badem Var, Tortumun Eymeleri, Aşşahtan Gelirem, Köylü Kızı, Delikız
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Palandöken Kayak Merkezi, Çifte Minareli Medrese, Tortum Şelalesi, Oltu Taşı, Aziziye Tabyaları, Üç Kümbetler, Çağ Kebabı, Tepsi Minare ( Saat Kulesi ), Erzurum Kalesi, Rüstem Paşa Bedesteni, Erzurum Kongresi Binası, Çobandede Köprüsü, Narman Peribacaları
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Ardı Rum kelimesinden gelir. Yani Rum toprağı demektir. Diğer bir rivayete göre de Selçuklular buraya Erzen-Rum demişlerdir. Erzen darı demektir. Şehir o zamanlar bir tahıl ambarı olarak kullanılmıştır