Engel Türleri....

kördügüm

Tatlı ve Çalışkan Melek
Üye
Engel Türleri....
engel türleri seyirme nedenleri kas seyirmesi nedenleri engel türleri nelerdir çeşitleri
Fiziksel Engelliler

ALS



als.jpg





Nedir?

ALS yani amiyotrofik lateral skleroz, ilerleyici bir sinir sistemi hastalığıdır. Hastalık motor sinirleri etkiler. Motor sinirler beyinden omuriliğe, oradan kaslara giderek hareketlerimizi düzenler. Bu hastalık motor sinirleri etkileyerek kas hareketlerine engel olur. Hastalığın ileri evrelerinde felç gelişir. Buna karşılık genellikle akli yetenekler etkilenmez.
Hastalığın adının anlamı omurilikte kasları besleyen yan (lateral) taraftaki sinirlerin zarar görmesiyle kasların beslenememesi ve katılaşmasıdır.

Belirtileri Nelerdir?

Hastalığın başlangıç belirtileri çok hafif olduğundan çoğu kez farkedilmeyebilir.
Hastalık özellikle kol ve bacaklarda olmak üzere kas güçsüzlüğü ile başlar. Konuşma, çiğneme ve nefes alma etkilenir. Yutmanın bozulması sonucu, ağızda tükürük birikmesi de konuşmayı zorlaştırır.

Kaslar sinirler tarafından uyarılmadığında yapısı bozulur ve iş görmez hale gelir. Kol ve bacaklar incelir. Özellikle el ve ayak kaslarında seyirme ve kramplar olabilir. Kişi kol ve bacaklarını iyi kullanamaz. Kontrol edilemeyen ağlama ve gülmeler olabilir.

Başlangıç belirtileri her hastada aynı olmaz. Kimi hasta halının saçaklarına takılmaya, tökezlemeye başlar; kimi hasta eşyaları kaldırmakta zorlanır, kimisi de konuşurken kelimeleri yuvarladığını fark eder.

Kas zafiyeti önce bir kas grubundan başlar, yavaş yavaş diğer kas gruplarına yayılır. Kaslardaki iş görememenin derecesi ve hastalığın ilerleyişi hastadan hastaya değişir. Solunum kaslarının giderek daha fazla etkilenmesi ve buna bağlı solunum güçlüğü hastalıkta gelinen son aşama olur.

Hastalıkta genel olarak duyular, idrar ve barsak işlevleri, cinsel işlevler etkilenmez. Kalp kası zarar görmez. Göz kasları çoğu kez en son etkilenen kas olur, kimi zaman da hiç etkilenmez. Kişinin zihni yetenekleri normaldir.

Nasıl Tanı Konur?

ALS nöroloji denen sinir hastalıkları uzmanlığını ilgilendiren bir hastalıktır. Hastalık pek çok kas ve sinir hastalığı ile karışabildiği için teşhis uzun zaman alabilir. Teşhiste manyetik rezonans görüntüleme ve elektromiyogram denen yöntemlerden, kastan parça alınarak değerlendirilmesinden ve kanın incelenmesinden yararlanılabilir. Elektromiyogram kasın etkinliğinin normal olup olmadığını gösteren bir testtir.

Bazı kişilerde sonradan ALS'nin sık rastlanan türüne dönüşen bazı motor sinir hastalıkları görülür. Bunlar:
  • Progresif bulbar felç: Beyin sapını etkileyerek konuşma ve yutma güçlüğüne neden olur.
  • Progresif kas atrofisi: Alt motor sinirleri etkileyerek iskelet kaslarında zafiyete neden olur.
  • Primer lateral skleroz: Üst motor sinirleri etkileyerek spastisiteye neden olur, ilerleyişi daha yavaştır.
Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Halen kesin tedavisi olmayan hastalık belirtilere yönelik olarak tedavi ediliyor. İstenmeyen etkilerin önlenmesi, hastanın rahatlatılması ve mümkün olduğu kadar normal yaşamını sürdürmesi amaçlanıyor.
Doğrudan bu hastalığa yönelik bir ilaç bulmak için araştırmalar sürüyor. Hastalığın ilerlemesini etkileyen ilk ilaç olan riluzol 1995 yılında Amerika'da ruhsat aldı. Bu etken maddenin motor sinir harabiyetine neden olduğu düşünülen uyarıcı bir nörotransmiter olan glutamatı engellediği sanılıyor. İlacın hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı, hastanın ömrünü uzattığı, hastanın daha uzun süre iş görmesini sağladığı düşünülüyor.

Görünme Sıklığı Nedir?

Dünya genelinde yüzbinde 8 ila 10 düzeyinde olduğu görülüyor. Bu oranı Türkiyeye yansıtabilirsek, Türkiyede yaklaşık 6 ila 7 bin arasında bir hasta olduğu düşünülmüştür.
Genellikle erişkin yaşlarda (40-50) ve erkeklerde kadınlara göre biraz daha fazla görülüyor. Sıklığı 100.000 de 1-1,5 civarında. (İnsidans) Daha genç ve daha ileri yaşlarda da ortaya çıkabiliyor ve genellikle zayıf insanlarda görüldüğü dikkat çekiyor

Diğer

Farklı Adlandırmalar

Hastalığın adının anlamı omurilikte kasları besleyen yan (lateral) taraftaki sinirlerin zarar görmesiyle kasların beslenememesi ve katılaşmasıdır. Hastalık ABD'de Lou Gehrig hastalığı olarak biliniyor. Bazı Avrupa ülkelerinde MNH yani motor sinir hastalığı ya da Charcot hastalığı olarak da geçiyor. Aslında MNH, ALS'nin de içinde olduğu hastalık grubunun genel adı. Charcot ise hastalığı ilk tanımlayan hekim. Uluslararası isim olarak genellikle ALS/MNH veya İngilizce metinlerde ALS/MND geçmektedir.

Hastalığın Nedeni

Hastalığın nedeni tam olarak bilinmiyor. Araştırmacılar sinirlerin bağlantı yerlerinde glutamat denen bir nörotransmitterin aşırı miktarda bulunduğunu, bunun normal iletiyi engellediğini buldu. Bu fazlalığın nedeni ise henüz bilinemiyor. Tarım ilaçları gibi bazı çevresel etkenlerin hastalığı tetiklediğinden şüpheleniliyorsa da kesin bir bilgi yok henüz.

Hastalığın Oluşumu

Hastalığın nedeni bilinmediğinden nedene yönelik olarak da tedavi edilemiyor. Üst motor sinirlerin yani beynin motor korteksinin hasarı sonucu kas spastisitesi ve katılık oluşur. Beyin sapı ve omurilikte bulunan alt motor sinirlerin hasarı ise kas güçsülüğü, atrofi (kas erimesi) ve fasikülasyona (kas seyirmeleri) neden olur. ALS genellikle hem üst hem de alt motor sinirleri tutar. Fransız nörolog Charcot ilk kez 1874 yılında hastalığın özelliklerini tanımlamış, omurilik ve kas belirtilerine dayanarak ALS ismini vermişti.

Hastalık her kesimden insanda görülebilmesine karşın ALS'ye erkeklerde ve yaşlılarda daha fazla rastlanır. Ortalama başlangıç yaşı 55 olsa da, son zamanlarda daha genç kişilerde teşhis edildiği gözleniyor. ALS 12 yaşında da, 98 yaşında da görülebilir.

Toplumda rastlanma sıklığı olarak 100.000 kişide 0.5-2.4 sayısı veriliyor. Belli bir nüfusa bakıldığında ise yüz bin kişiden on birinin hasta olduğu görülür.

ALS bulaşıcı bir hastalık değildir. Ama bazı kişilerde kalıtsal yani ırsi özellik gösterebilir. Tüm ALS hastalarının yaklaşık %10'unda hastalık kalıtsaldır. Bu duruma ailevi ALS deniyor. Kalıtımla ilgisi olmayan tipe ise sporadik ALS denir. Ailevi tipte anne veya baba ALS olduğunda doğan her iki çocuktan birinde hastalık olabilir.

Solunum Desteği

ALS eninde sonunda solunum kaslarındaki zafiyete bağlı olarak solunum yetmezliğine neden olur. Bu nedenle hastalığa yakalananların yarısı solunumlarını cihazla yapay olarak sürdüremezlerse üç yıl içinde kaybedilirler. Aslında mekanik solunum sağlandığı ve ortaya çıkan diğer problemler giderildiği sürece ALS ölümcül bir hastalık değildir. Yapay solunum burundan (nazal) veya trakeostomi denen soluk borusunda açılan delikten yapılabilir. Konuşma ve yutması iyi olup fazla ağız salgısı olmayan hastalarda burundan solunum denenebilir. Daha ucuz olan bu yöntem basit bir maskeyle kolaylıkla evde uygulanabilir. Burundan solunum uygun hastalarda solunumun rahatlatılması ve ömrün uzatılmasına yardımcı olan mükemmel bir seçenektir. Özellikle bulbusun etkilendiği hastalarda tercih edilen trakeostomi ise uzun süreli yaşam desteği sunar. Bu hastalara gerekli bakım uygulandığında ve gelişebilecek problemler engellendiğinde uzun yıllar yaşamlarını sürdürebilirler.

Hastalığı Anlamanın Önemi

ALS'li hastalar ve yakınları yapay solunumla ve diğer tedavi uygulamaları ile ilgili yeterli bilgi sahibi olmaya çalışmalı, en uygun yönteme yine kendileri karar vermelidirler. Her bireyin kendi hayatı ile ilgili kararları alma hakkı olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle hastalıkla ilgili tüm bilgilere ulaşma, tedavi seçeneklerinin hepsini bilme, tedaviye başlama ve tedaviyi sonlandırma haklarının bilinciyle hareket edilmesi önemlidir.
Halen ALS hastasının karşılaştığı sorunların çözümüne yönelik çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Etkin bir bakım ile karşılaşabilinecek tıbbi sorunlar engellenebilir, ömür uzatılabilir ve mümkün olan en iyi hayat kalitesine ulaşılabilir. Oluşabilecek değişikliklere hazırlıklı olup hızla uygun çözümlerin bulunması ALS hastasına daha sağlıklı bir hayatın sunulması açısından büyük önem taşır
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: Engel Türleri....

Ankilozan Spondilit (AS)

Nedir?

Ankilozan Spondilit (AS) özellikle omurgayı etkileyen kronik, ilerleyici, ağrılı sebebi bilinmeyen romatizmal bir hastalıktır. Tanı Modifiye New York kriterlerine göre konulur . AS de ağrı hareketle azalır, hatta yok olabilir, uzun süre oturmakla, istirahatle artar. Hastalar sabahları daha çok ağrılıdır ve özellikle omurga hareketleri kısıtlıdır, günün ilerleyen saatlerinde ağrı ve kısıtlılık azalır.
AS'de ilk belirtiler bel, kalça ve topuk ağrısı olabilir. Hastalık gerektiği gibi tedavi edilmezse ileri dönemlerde omurga deformiteleri, kamburluk ortaya çıkar.
Genetik yatkınlık AS'nin bilinen özelliklerindendir. HLA-B27 doku antijeni beyaz ırkta % 95, Afrikalı siyahlarda % 50 pozitiftir. HLA B27 pozitif AS'li babanın HLA-B27 pozitif olan çocuğunda AS gelişme riski %25 dir. Yani ailede birden fazla AS li olabilir.

Belirtileri Nelerdir?

Tam olarak bilmiyoruz. Araştırmalar, AS hastalarının %96sında benzer genetik hücre işaretleyicileri (HLA-B27)nin bulunduğunu göstermiştir. Olasılıkla, normalde zararsız olan bazı mikroorganizmalar, HLA-B27 ile ilişkiye girmektedir. Bazı barsak ya da idrar yolları hastalıkları ASin ortaya çıkmasını tetiklemektedir. Bazen, belirtiler yatak istirahati (sözgelimi trafik kazasını izleyen istirahat) döneminden sonra da ortaya çıkabilir.

Reiter sendromu olarak bilinen hastalık da ASe yol açabilir. Reiter sendromunda gözde yangısal tutuluş (irit, üveit, konjunktivit), dış idrar yolu yangısı (üretrit) ve büyük eklemlerde daha sık olmak üzere eklem tutuluşları görülür.

Nasıl Tanı Konur?

Tipik belirtileri şunlardır :

Haftalar ya da aylar içinde yavaş yavaş artan bel ağrısı ve sertlik.
Gün içinde hareket etmekle ya da egzersizle azalan sabah sertliği ve ağrısı. Egzersizlerden sonra daha iyi, istirahatten sonra daha kötü hissedilmesi (mekanik karakterli bel ağrılarının tersine sözgelimi bel fıtığı-).
3 aydan uzun süredir belirtilerin varlığı.
Özellikle erken dönemlerde, kilo kaybı.
Yorgunluk.
Ateş ve gece terlemesi.
Tipik belirtiler bunlar olmasına karşın, bazen farklı şekillerde başlangıç görülebilir. Belde belirgin bir ağrı olmaksızın, kaba etlerde bazen bir tarafta, bazen diğer tarafta değişici şekilde ağrı ile başlaması da sıktır. Bu ağrı bele, uyluğa yayılım gösterebilir. Bazen de yalnızca topuk ağrısı, göğüs ağrısı ile başlayabilir.

Sabahları daha kötü oluyorum

Bu beklenen bir şeydir. Hastalığın tipik özelliklerinden biri, gecenin geç ve sabahın erken saatlerinde ağrı ve sertliğin belirgin olması ve gün içinde hareket ya da egzersizlerle düzelmesidir. Benzer şekilde sinema ya da tiyatroda uzun süre oturduktan, ya da uzun süre araba kullandıktan sonra ağrı ve sertlikte artma olabilir.
Ankilozan Spondilit Tanısı Modifiye New York Kriterlerine Göre Konulmaktadır.
Bu kriterler:
A. Egzersiz ile geçen dinlenme ile geçmeyen 3 aydan uzun süren bel ağrısı ve katılığı.
B. Bel omurlarının 3 planda (sagital, frontal, egzersiz ile rahatlayan dinlenme ile geçmeyen hareket kısıtlılığı).
C. Yaş ve cinsiyete göre göğüs ekspansiyonun normal değerin altında olması.
D. Bilateral (iki taraflı) grade 2 veya unilateral (tek tarafta) grade 3-4 sakroiliit
(Grade 0= Normal, 1=şüpheli, 2=erozyon ve skleroz, 3=erozyon, skleroz, erken ankiloz, 4=total ankiloz)
Değerlendirme: Radyolojik kriter (D)+en az 1 klinik kriter olması tanıyı koydurur.
Göğüs ekspansiyonunun normal değerleri (cm):
15-24 yaş: erkek=4, kadın=3,6
25-34 yaş erkek= 4,3, kadın=3
35-44 yaş erkek=2,7, kadın=3,4
45-54 yaş erkek=2,6, kadın=2,7
55-64 yaş erkek=1, kadın=1,7
65-74 yaş erkek=1,1, kadın=2
75 yaş üstü erkek=1,1, kadın=2

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tamamen iyileşmesi mümkün değildir. Mevcut tedavi yöntemleriyle hastalık aktivitesi azaltılıp gelişimi yavaşlatılabilir. Erken tanı Tedavide steroid olmayan antienflamatuar (anti romatizmal) ilaçlar mutlaka kullanılmalıdır. Düzenli egzersizler mutlaka yapılmalıdır. Son tedavi yöntemlerinden olan ve ülkemizde de uygulanmaya başlanan anti TNF alfa tedavisi (Enbrel gibi) hastalığın ilerlemesinin durdurulmasında büyük ümittir.

Görünme Sıklığı Nedir?

Görülme sıklığı genellikle % 0.1 ? 1.4 arasında değişir. Japonlarda % 0.04, Haida kızılderililerinde % 6 oranında görülür. Türkiye'deki sıklık oranı bilinmemekle birlikte ortalama % 0.5 sıklıkta olduğunu düşünürsek ülkemizde yaklaşık 300 ? 350 bin AS'li olduğu söylenebilir. Erkeklerde kadınlara göre 3 kat daha fazla. İngilterede 200 erkekte 1 ve 500 kadında 1 sıklığında görülmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde yaklaşık 1000de 1 olarak bildirilmektedir.
* İklim, yaş, cinsiyet gibi faktörler etkili mi?
- İklim ve çevre şartlarının semptomları (ağrı, hareket kısıtlılığı gibi) etkileyebileceği söylenir ama bunlar AS'nin sebebi değildir.
* Genellikle erken (genç) yaşta çıkıyor. Neden?
- AS'nin 8 ? 45 yaş arasında başlayabileceği bilinse bile genellikle 15-30 yaş arasında, en sık olarak da 24 yaşında başladığı belirlenmiştir. Niçin genç yaşlarda başladığı bilinmemektedir.

Diğer

İklim, yaş, cinsiyet gibi faktörler etkili mi?

- İklim ve çevre şartlarının semptomları (ağrı, hareket kısıtlılığı gibi) etkileyebileceği söylenir ama bunlar AS'nin sebebi değildir.

Genellikle erken (genç) yaşta çıkıyor. Neden?

- AS'nin 8 ? 45 yaş arasında başlayabileceği bilinse bile genellikle 15-30 yaş arasında, en sık olarak da 24 yaşında başladığı belirlenmiştir. Niçin genç yaşlarda başladığı bilinmemektedir.

Tedavisi var mı? Durdurmak mümkün mü?

- Tamamen iyileşmesi mümkün değildir. Mevcut tedavi yöntemleriyle hastalık aktivitesi azaltılıp gelişimi yavaşlatılabilir. Erken tanı Tedavide steroid olmayan antienflamatuar (anti romatizmal) ilaçlar mutlaka kullanılmalıdır. Düzenli egzersizler mutlaka yapılmalıdır. Son tedavi yöntemlerinden olan ve ülkemizde de uygulanmaya başlanan anti TNF alfa tedavisi (Enbrel gibi) hastalığın ilerlemesinin durdurulmasında büyük ümittir.

Hastalarda en çok hangi bölümler tutuluyor? Hayatı nasıl etkiliyor?

- AS en çok omurgayı (her düzeyde) ve sakroiliak eklemi (omurganın leğen kemiğiyle yaptığı eklem), daha sonra kalça ve omuz gibi büyük eklemleri tutar. El ve ayak eklemlerini tuttuğu çok nadirdir. Göğüs kafesinin genişlemesi çok azalır dolayısıyla solunum problemleri olabilir.
AS'de kas iskelet sisteminin yanı sıra göz, böbrek, aort gibi eklem dışı tutulumlar da olabilir. Hastaların 1/3 ünde ömründe en az bir defa akut uveit atağı olur.
AS de hastalığın gelişimi kişiden kişiye değişse de ağır bedensel iş yapanlar, sürekli yük taşıyanlar hastalıkları hafif olsa bile çalışma tarzlarını düzenlemeleri eğer işleri öne eğilmeyi ve ağır kaldırmayı gerektiriyorsa işlerini değiştirmeleri gerekir.
AS'li kadınların hamilelik döneminde ilaç kullanma sakıncası ve vücut ağırlığının birden artması, hareketlerindeki kısıtlılığı ve ağrıları artırabilir. Hastaların düzenli olarak gebeliğe uygun egzersizlere devam etmeleri gerekir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: Engel Türleri....

Brakial Pleksus

Nedir?

Brakial pleksus boynun her iki yanında yer alan, üst ekstremitenin motor ve sensoriyel fonksiyonunu sağlayan, periferik sinir ağıdır. Komplike bir anatomiye sahip olması yaralanma sonrası tanı ve tedaviyi güçleştirir. Brakial pleksus yaralanmalarının tedavisi 1900 lü yılların başında ilgi çekmiş ve başlamıştır (W. Thornburn, Manchester, İngiltere). Daha sonraları Millesi (Avusturya), Narakas (İsviçre), Lusskin, Campbell ve Thompson (ABD), Allieu, Gilbert, Alnot (Fransa) konu üzerinde çalışmışlardır. Marmara Bölgesi'nde modern mikrocerrahi yöntemle brakial plexus ameliyatı ilk kez Aralık 1997'de, Uludağ Üniversitesi ameliyathanelerinde Prof. Dr. Tufan Kaleli tarafından gerçekleştirilmiştir.

Belirtileri Nelerdir?

Savaşlar
Doğumda aşırı traksiyon
Düşmeler
Araç kazaları. Kazalar içinde motosiklet kazaları % 80 (bunların %20 sinde aksiller ve subklavian arter yaralanması oluşur).
Spor aktiviteleri
Düşerken kolun asılı kalması
Proksimal humerus, klavikula, costa, skapula ve servikal vertebra transvers proses kırıkları ve omuz çıkıkları
Radyoterapi sırasında olan yaralanmalar

Nasıl Tanı Konur?

�Fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulaması
�Nöroliz veya mikrocer rahi yöntemle sinir grefti kullanılarak brakial pleksus onarımı (3-6 ay sonra)
�Tendon transferi
�Artrodez
Cerrahi uygulama kriterleri:
1. Penetran yaralanmalar (Cam, bıçak kesileri Vb)
2. Nörolojik defisit ile birlikte açık, deplase klavikula kırıkları
3. Subklavian arter yaralanması ile birlikte olan sinir yaralanmaları
4. Yaralanmadan 3-6 ay sonra klinik muayene veya EMG ile sinir iyileşme bulgularının artık saptanamaması
5. Supraskapular veya aksiller sinirlerin 6. aydan sonra iyileşme bulgusu vermemesiObstetrikal brakial pleksus yaralanmaları Doğum sırasında omuzlar pelviste sıkışır bebeğin aşırı çekilmesi sonucu pleksus yaralanır. Makadi gelişte ise baş pelviste sıkışmış iken gövdenin çekilmesi sonucu yaralanma meydana gelir. Yaralanma genellikle c-5 c-6 da oluşur. Modern obstetrikal uygulamalar yaralanma riskini azaltmıştır. 1938 yılında 1.58/1000 olan ensidans 1962 yılında 0.38/1000 e düşmüştür.
Brakial pleksus yaralanması tipleri:
  • Erb-Duchenne tipi: Omuz çevresi paralizisi mevcuttur. c-5, c-6 tutulumu görülür.
  • Tam paralizi: Tüm brakial pleksus tutulumu söz konusudur.
  • Klumpke tipi: c-8, Th1 tutulumu vardır. Horner sendromu (Miyosis, ptosis, enoftalmus) görülebilir. Nadirdir.
Genellikle fizik tedavinin ağırlık kazandığı konservatif metodlarla tedavi edilir. Erb-Duchenne tipinde ebeveynlerin uyguladığı 2-3 dakika süren omuz abdüksiyon ve eksternal rotasyonu, dirsek fleksiyonu, önkol supinasyonuna yönelik pasif germe egzersizleri. Klumpke tipinde el ve el bileği germe egzersizleri. Omuz bölgesine splint uygulamaları önerilmez.
Son yıllarda üç aylık bebeğin biseps kasında felcin devam etmesini cerrahi endikasyon farz eden görüş ağırlık kazanmıştır. Sinir greftleri ile mikrocerrahi teknikle onarım uygulanır. Tedavi edilmeyen olgularda iç rotasyon ve addüksiyon deformitesi gelişir

Görünme Sıklığı Nedir?

Görülme sıklığı 1000 miadında doğumda 0,5-5,1'dir (2,4,5). OBPP 35,796 yenidoğan üzerinde yapılan bir çalışmada 1,5/1000 oranında saptanmıştır (2,4). BPP'li 191 yenidoğan üzerinde yapılan çalışmada hastaların cinsiyeti açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır
 
Ce: Engel Türleri....

Buerger Hastalığı (Tromboangitis Obliterans)

Nedir?

Özellikle ayak ve bacaklarda, bazı arter ve damarlarda kronik cerahatlanma gösteren bir hastalıktır. Bu hastalık genellikle son safhasında damarlardaki kanı pıhtılaştırmaktadır. Hastalık çoğunlukla yirmi ilâ kırk yaşlarında olan erkeklerde gelişmektedir.

Belirtileri Nelerdir?

Asıl nedeni bilinmemektedir. Fakat bu hastalığa tutulanların büyük çoğunluğu fazla tütün kullanmakta olanların olduğu dikkati çekmektedir. Bazı küçük oranlarda da fazla çavdar yiyenlerde bu hastalığın geliştiği görülmüştür.

Nasıl Tanı Konur?

Belirtiler Kan damarlarının cerahatlanmasıdır. Bu durum ileride damarların tıkanmasına yol açar. İlk önce hasta el veya ayaklarının bîrinde üşüme ya da sancı hisseder. Bundan sonra damarların akış yolu boyunca ciddî sancılar gelişir. Neticede yeterince kan sağlama imkânları kalmayacağından ellerde veya ayaklarda ülserleşme veya kangren alanları meydana gelir. En sonunda bir parmak, bütün bir el veya ayak kangren olabilir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

a. Tütün kullanmak kesinlikle yasaktır. Hastaların çoğu tütün kullanmayı bıraktıktan sonra birkaç hafta içerisinde olağanüstü şekilde bir iyileşme hali göstereceklerdir.
b. El ve ayaklara kan akımını artırmak için psikoterapi faydandı
c. Kan damarları spazmlarını hafifletmek için verilen ilâçlar genellikle yardımcı olmaktadır.
d. Sinirlerin bloke edilmesi (kan damarlarımın büzülmesini tem: eden sinirlerin novokain kullanılarak bloke edilmesi) bazı vakalarda yararlı olmuştur.

Görünme Sıklığı Nedir?

Son zamanlara kadar hastalığın Museviler arasında daha yaygı olduğu sanılmaktaydı. Ancak, son istatistiklerde görülmektedir bu hastalık bir gruba mahsus olmayıp bütün ırk grupmanlarında aynı ölçüde yaygındır.
Bu ilginç hastalık İpek Yolu üzerindeki ülkelerde sık görülmektedir. Türkiyeden başlayıp Japonyaya kadar uzanan coğrafyada sıktır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkerlerinde nadir görülür. Hastalık doğrudan sigara ile ilişkilidir. Bu hastalar hemen daima genç ve erkek hastalardır.

Diğer

Buerger hastalığının belirtileri nelerdir?

Belirtiler Kan damarlarının cerahatlanmasıdır. Bu durum ileride damarların tıkanmasına yol açar. İlk önce hasta el veya ayaklarının bîrinde üşüme ya da sancı hisseder. Bundan sonra damarların akış yolu boyunca ciddî sancılar gelişir. Neticede yeterince kan sağlama imkânları kalmayacağından ellerde veya ayaklarda ülserleşme veya kangren alanları meydana gelir. En sonunda bir parmak, bütün bir el veya ayak kangren olabilir.

Buerger hastalığı kalp, beyin, böbrek veya bağırsak kan damarlarır tesir eder mi?

Evet, böyle bir teşhisi teyit etmek bir hayli güçtür.

Buerger hastalığında ameliyattan faydalanılabilinir mi?

Evet. Bazı nâdir vakalarda sırtın alt kısmında yapılan bir bel ser patektomi ameliyatı ile kan damarlarımın büzülmesini temin ede sinirsel kesilmesiyle iyi sonuçlar elde edilmiştir.

Bel sempatektomisi tehlikeli bir ameliyat mıdır?

Hayır. Yaklaşık her vakada iyileşme elde edilir.

Bel sempatektomi ameliyatı nereden yapılmaktadır?

Belden yapılan ensizyonlarla.

Buerger hastalığı olan bir kimsenin iyileşme şansları nedir?

Hastalık kronik olma eğilimindedir ve yıllarca sürer. Eğer hastalık fazla ilerleme göstermemişse, hasta tütün kullanmayı bırakır ve yukarıda gösterilen tedbirlere uyarsa, hastalığın en ciddî komplikasyonu olan el ve ayak kangreninin gelişmesini önleyebilir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: Engel Türleri....

Canavan Hastalığı

Nedir?

Canavan Hastalığı, ciddi, progressif otozomal resesif geçişli, nörodejeneratif bir lökodistrofidir

Belirtileri Nelerdir?

Makrosefali, hipotoni, konvülziyon, erken motor- mental retardasyon klinik bulguları ile seyreder. Hipotoni, makrosefali, ciddi baş tutamama bu hastalığın triadıdır. 7 aylık kız olgu, huzursuzluk, başını tutamama, desteksiz oturamama şikayetleri ile başvurdu.

Nasıl Tanı Konur?

Makrosefali, psikomotor gelişme geriliği saptanan olgunun Cranial MR'da serebral ve serebellar hemisferlerin beyaz cevherlerinde lökodistrofi ile uyumlu ile uyumlu T2 hiperintens görüntüler elde edildi. MR Spektroskopide N-Asetil Aspartat (NAA) peakinde belirgin artış, kolin ve kreatininde belirgin azalma saptandı. Canavan Hastalığı, rutin bolik tarama testleri ile saptanamazken, idrarda NAA artışı ile Kraniyal MR ve MR- Spektroskopi bulguları ile tanınabilmektedir Perinatal tanı amniyotik sıvıda NAA düzeyi ve bilinen mutasyon varsa DNA analizi ile mümkün olabilmektedir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Hastalığın tanısı genetik danışma verilebilmesi açısından önem taşımaktadır. Tedavisi bugün mümkün olmamakla birlikte gen terapisi denenmektedir.
 
Ce: Engel Türleri....

Charcot Marie Tooth Sendromu (CMT)

Nedir?

Kalıtsal Motor ve Duyusal Nöropati Hastalığı'nın diğer adı CHARCOT-MARIE-TOOTH hastalığıdır. CHARCOT-MARIE-TOOTH hastalığı üç doktor tarafından tanımlandıktan sonra 1886 yılında bu ismi almıştır. Profesör Jean-Martin Charcot (1825-1893) Pariste önceleri barut fabrikası iken sonradan Salpetriere Hastanesi adını alan ve halen ayakta duran hastanede birlikte çalıştıkları öğrencisi Pierre Marie (1853-1940) ve Londrada Dr.Howard Tooth (1926-1956)

CMT aynı zamanda peroneal muskuler atrofi olarak ta anılır (PMA) ,çünkü ilk olarak ayağı yukarı doğru kaldırmayı sağlayan ve baldırın ön kısmından aşağı inen peroneal kas etkilenir. Zayıflamış peroneal kas dağınık yürümeye, düşük ayak ise takılıp düşmeye neden olduğundan parmak uçları kurtuluncaya kadar hasta bacağını kaldırma gereğini hisseder,yere koyduğunda ise ayak bir tarafa eğilir.

CMT nin üçüncü ve en son adı HMSN yani (herediter motor and sensoriel neuropathy) kalıtsal motor ve duyu siniri bozulmasıdır. Bu isim sendromu daha ek***siz tanımlamaktadır çünkü CMT kalıtsaldır, hem hareket ve hem de duyu sinirlerini etkileyebilir. Çoraplarının üzerinden bacak veya ayaklarıyla hissedemeyen,ayak bilek ve parmaklarını oynatamayan ve hatta dizden alt tarafını hiç hareket ettiremediği gibi hiçbir şey hissetmeyen hastalar vardır. En çok görülen de hareket kaybıdır.

CMT, sinir üzerindeki myelin veya miyelin izolasyon kılıfının bozulmadan sağlam durumda kalamaması ve buna bağlı olarak beyinden alınan mesajların sinirler vasıtasıyla kaslara düzenli iletilememesi nedeniyle, primer bir sinir hastalığıdır. Bu da, doğuştan normal yapıda kasları olan CMT hastalarını muskuler distrofisi olanlardan ayırteder. Kas atrofisi CMTnin sinirleri etkilemesinden ve beyinden gelen hareket mesajlarının düzenli iletilmemesinden kaynaklanır. Bu nedenle, kullanılıyor olsa da kaslar atrofiye olabilir.

Muskuler distrofisi olanların ise doğuştan kaslarıyla ilgili sorunları vardır. Pek tanınmamasına rağmen CMT nadir bir hastalık değildir. Aile içinde nesilden nesile taşındığı halde bile bazı insanlar nasıl hasta oldukları hakkında fikir sahibi olamamışlardır. Doğru teşhis konan bir üye ailedeki herkes için bir ışık teşkil etmektedir. CMT Tip 1A bu hastalık genini taşıyan ebeveynden kalıtımla geçer. Bu dominant geçiş formudur. Ayrıca x kromozomuna bağlı olarak otozomal resesif geçiş te meydana gelmektedir.CMT kalıtım yoluyla 3 şekilde geçmektedir fakat olayların çoğunda otozomal dominant örnekler vardır bu da ebeveynden çocuğa doğrudan geçişi ifade eder. Bu kalıtım formunda her hamilelikte,çocuğun CMT hastası olma şansı %50 dir.

CMT kalıtım yoluyla soydan soya geçtiği gibi, önceki nesillerde bu hastalığı taşıyan kimse olmadığı halde spontan mutasyon yoluyla genetik yapıda meydana gelen bir defektle hastalık ortaya çıkmakta ve o andan itibaren sonraki nesil bireyleri için bir risk faktörü oluşturmaktadır. En çok görülen CMT tipi 17. kromozomdaki periferal myelin protein genindeki dublikasyonun yol açtığı tiptir.

Belirtileri Nelerdir?

Dıştan görünen belirtiler doktorların CMT tanısına başlamak için aradıkları özelliklerdir.CMT nin ilk belirtileri; dizden aşağı bacağa ince bir görüntü verecek şekilde baldır bölgesindeki adalenin zayıflaması , düşük ayakla yürüme yüksek köprülü veya düz tabanlı ayaklar ile diğer kemik deformiteleri ibik veya çekiç ayak parmağı bilek zayıflığı ayak bilekte duyu ve hareket kaybıdır.İnsanlar çoğu zaman hantallaştıklarından dolayı bir şeye takılıp düştüklerini zannederler ama bu anda aslında CMT tecrübesi geçirmektedirler. CMT li ayaklar çok normal bir görüntü de verebilir.

Üst ekstremitelerdeki belirtiler, parmaklar,el ve bilekte ona bağlı olarak kavramada zayıflık,kas zayıflamasına bağlı olarak baş parmak hareketlerinin azalması,el ve bilekte duyu ve hareket kaybı şeklindedir. İnsanlar çoğu zaman dikkatsiz ve savruk zanneder çünkü ellerinden bir şeyleri düşürürler veya düğme,para ve toplu iğne gibi eşyayı yerden toplayamazlar. Normal bir görünümde olmasına rağmen CMT elleri etkiler ve zayıflatır.

Ayak kaslarının zayıflamasından denge her zaman için etkilenir ve yürüme anında hız değiştirmeyi veya aniden durmayı kompanse edemez. CMT li bir hasta için ayakta sabit durmak çok zordur bunu sağlamak için bir şeye dokunmak tutunmak ihtiyacını hisseder. Reflekslerin zayıflığı veya yokluğu yanında şüphesiz ailenin hikayesini bilmesi hekime CMT teşhisi koymada çok yardımcı olur .

Her CMT hastası için bir tecrübe olarak görünen yorgunluk,bitkinlik en önemli semptolardan biridir. Bu hususta ağır ve ılımlı bir yürüyüşü savunuyoruz. Söylemek yapmaktan kolaydır fakat bu önerimiz iyi netice vermektedir.

Erken yaşlarda CMT belirtileri gösterenlerde skoliosis ve diğer spinal deformiteler de oluşabilir ve baz hastaları deforme kalça oyukları ile dünyaya gelirken, bazı CMT hastalarında kalça ve diz çıkıkları yaşamının bir parçasıdır.

CMT ,en kesin şekilde EMG (elektromyogram) uygulanarak teşhis edilir. EMG kasların irritabilite ve fonksiyonlarını ölçüp, sinir hücrelerinin uyarı taşıma hızını test ve sinirlerin uyarıları gönderme ve alma yeteneklerini tespit eden bir cihazdır.

Nasıl Tanı Konur?

CMT ye bağlı yakınmalar nedeniyle hekime başvurulduğunda genellikle bir nörologa gidilmesi önerilir. Yaygın şikayetler, çorap veya eldiven varmışcasına el ve ayaklarda duyu kaybı,yürürken sıkça tökezleme, bilek burkulması ve denge kaybıdır. Çok dikkatli biçimde hasta ve ailenin bu yakınmalarla ilgili öyküsü alınır. Ailede benzer semptomları taşıyan kişiler varsa onlar da görülebilir. Sonra hasta dikkatle muayene edilir, yürüyüşü, ayak kemer yüksekliği ile el ve ayaklardaki diğer deformiteler incelenir,kol ve bacaklarda incelme olup olmadığı ölçülür. Keskin nesnelere karşı duyu kapasitesini anlamak için küçük bir toplu iğne ile bacaklardaki deri üzerinde çizik atılır. Yumuşak nesnelere olan duyu yeteneğini saptamak için de bir parça pamuk veya yün kullanılır. Diyapazonla bilek, dirsek, diz, ayak bileği gibi kemiklerdeki titreşim iletimi gözlenir. Refleks çekici ile ayaklardaki plantar veya babinski, ayak bileğindeki aşil, dizdeki patellar,el bileğindeki brachiodorsal, dirsekteki biseps refleksleri test edilir. Karın derisi üzerinde hızla hareket ettirilen bir cisim yardımıyla abdominal test yapılır.

Bütün bunlar reflekslerin normal olup olmadığını saptamak için yapılır. Plantar testinde sağlıklı kişilerde parmaklar içe doğru kıvrılır. Ancak beyin veya omurilikte bir tutulum varsa test sonucu negatiftir. O itibarla hastalğın beyine ulaşıp ulaşmadığını anlamada bu refleks sonucu CMT tanısı için önemlidir.

TİP I CMT de ayak bileği, diz, el bileği ve dirsek refleksleri genellikle yoktur. TİP II CMT de ise bu refleksler bazen yavaş olmakla beraber çoğunlukla mevcut değildir. Hastanın gözleri kapalıyken el ve ayak parmaklarını oynatıp hastadan parmağının hangi yöne doğru oynatıldığının bilmesi istenir. Bu testle, göz teması olmaksızın vücut organlarının nerede olduğunu ve hareket yönünü anlama yeteneği saptanır. Duyularla ilgili başka bir test şöyle yapılır, ayakta ayaklar bitişik ve gözler kapalı durumdayken, gözlerin açık olması haline göre hasta daha fazla sallanıyorsa, Romberg belirtisi pozitiftir yani hasta, gözleri kapalıyken vücut ekstremitelerinin nerede olduğunu anlamada güçlük çekiyor denge sorunları yaşıyor demektir.

Fiziksel muayene tamamlanınca EMG çekilmesi istenir. Bu testte 2 bölüm vardır. İlki, çeşitli sinirlerin kaslara mesaj iletme yeteneği, iletim hızı ve hangi mesajları iletebildiğini test eder. Bu işlemde tıpkı kalp elektrosunda olduğu gibi kas boyunca özel noktalara konan elektrodlarla küçük elektriksel şoklar uygulanarak hangi elektriksel şokun hangi hızla hangi hızla kasa ulaşıp kasta kasılmaya yol açtığı ölçülür. Bu test hem motor hem duyu sinirlerine uygulanır. TİP I CMT de elektriksel iletim hızı yavaşlamıştır. TIP II CMT de ise sinir iletimi genelde normal veya kısmen azalmıştır. Şayet kaslardan kaynaklanan bir rahatsızlık varsa, sinir iletimi normal düzeyde kalır.

Testin ikinci bölümü kasların sinirler tarafından uygulanan elektriksel impulslara cevap verme yeteneğini ortaya koyar. Akupunkturda kullanılanlara benzer çok ince iğneler adale içine yerleştirilerek kasın aktivitesi osiloskopla kaydedilir, kas aktivitesi, kasın normal veya anormal aktivite taşıdığını gösteren bir dalga formu üretir. Bu testin sonucu kasın durumunu ortaya koyar böylece hastalığın adaleden mi yoksa sinirden mi kaynaklandığı ve vücudun nerelerini tuttuğu anlaşılır. Aynı zamanda hekim de adale, beyin veya omurilik hastalığı taşıdığınız konusunda bir karara varır.

EMG den sonra özellikle ailede hastalıkla ilgili öykü yoksa kan ve idrar testleri yapılır. Diabet, B12 yetmezliği, ağır l zehirlenmesi, beslenme yetersizliği, alkolizm gibi tedavisi mümkün diğer sorunları elimine ettiği için bu testler CMT tanısında çok yardımcıdır. Çünkü CMT yi taklit eden çok sayıda hastalık vardır ve doğru CMT tanısı için bunların ekarte edilmesi gerekir.

Hekimin isteyebileceği başka bir inceleme de kas ve sinir biyopsisidir. Mikroskop altında incelenmek üzere çok küçük bir parça adale ve hasta sinir alınarak doğru ve kesin tanıya varılır. Ancak bu test her zaman önerilmez çünkü CMT ye bağlı olarak biyopsi alanının iyileşmesi uzun zaman almakta ve hasta acı çekmektedir. Şayet EMG de kesin demiyelinizasyon belirtisi bulunmamışsa veya felç şüphesi ya da aile öyküsüne göre hastalığın genetik olarak x kromozomu ile aktarıldığı yolunda kanıtlar varsa DNA testi yapılır. Halen kullanılan DNA testi sadece TIP I A CMT , HNNP, X-KROMOZOMUNA BAĞLI CMT tanısında kullanılmaktadır. CMT TIP I B yi ortaya koyabilecek kan testi çalışmaları deneysel aşamadadır. O nedenle DNA testleri CMT nin tüm tiplerinin tanısında henüz yararlı olamamaktadır. Hastalığın bilinen karakteristik özelliklerini ortaya koyan bütün bu bilgiler birleştirilerek CMT tanısına varılır. Semptomların derecesi ve aile öyküsüne bağlı olarak tüm testler tamamlanmadan da hastalığın CMT olup olmadığını söylemek mümkündür.

Görünme Sıklığı Nedir?

Muskuler distrofisi olanların ise doğuştan kaslarıyla ilgili sorunları vardır. Pek tanınmamasına rağmen CMT nadir bir hastalık değildir. Aile içinde nesilden nesile taşındığı halde bile bazı insanlar nasıl hasta oldukları hakkında fikir sahibi olamamışlardır. Doğru teşhis konan bir üye ailedeki herkes için bir ışık teşkil etmektedir. CMT Tip 1A bu hastalık genini taşıyan ebeveynden kalıtımla geçer. Bu dominant geçiş formudur. Ayrıca x kromozomuna bağlı olarak otozomal resesif geçiş te meydana gelmektedir.CMT kalıtım yoluyla 3 şekilde geçmektedir fakat olayların çoğunda otozomal dominant örnekler vardır bu da ebeveynden çocuğa doğrudan geçişi ifade eder. Bu kalıtım formunda her hamilelikte,çocuğun CMT hastası olma şansı %50 dir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: Engel Türleri....

Cücelik

Nedir?

Normal cüsseden küçük olma durumu;nedeni çok kere kafa tası kökündeki pitüiter bez fonksiyonunun yetersizliğidir

Belirtileri Nelerdir?

Normal cüsseden küçüktür
 
Ce: Engel Türleri....

Çocuk Felci - Polio

Nedir?

Son derece bulaşıcı olan bu hastalıktan sorumlu bir virüstür. Sinir sistemine saldırıp orada çoğalarak felçlere ve ölüme yol açabilir. Polio her yaşta etkili olabilir fakat üç yaşın altındaki çocuklar hastalıktan en çok etkilenen gruptur. Yeryüzünden tamamen yok edilmesi mümkün olan nadir enfeksiyonlardan biridir çünkü virüs insan vücudunun dışında (virüsün hayvan rezervuarı yoktur) pek uzun süre yaşayamaz ve etkili ve ucuz bir aşısı mevcuttur.

Hastalık nasıl yayılmaktadır?

Virüs ağız yoluyla vücuda girerek barsaklarda çoğalmaya başlar. Oral bulaşma hastalığın alınmasında en önemli yoldur ama hastalığı taşıyan kişiyle direkt temas da bulaşmaya yol açabilir. Kalabalık olarak yaşanan yerlerde ve hijyen düzeyi yetersiz olduğunda bulaşma oranı çok yüksektir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Etkili bir tedavi bulunmamaktadır. Bakım ve fizik tedavi gibi yöntemlerle etkilenmemiş kaslar güçlendirilerek çekilen sıkıntının azaltılmasına yardım edilmeye çalışılır. Hastalığı önlemenin ve ortadan kaldırmanın yalnızca tek bir yolu vardır: aşılama (immunizasyon).
 
Ce: Engel Türleri....

Diplejik Cerebral Palsi

Nedir?

Cerebral Palsy (CP) doğum öncesi, doğum sırası ya da doğum sonrasında bazı etkenlerden dolayı beynin hasar görmesi sonucunda oluşan hareket ve postür bozukluklarıdır. Beyinde hareketi sağlayan 3 alan vardır. Bunlar hareketi başlatan, hareketi programlayan, dengeyi ve hareketin zamanlamasını ayarlayan alanlardır. Bu alanlarda bir sorun olması durumunda Cerebral Palsy oluşur.
Türkçe karşılığı "Beyin Felci" olan Cerebral Palsy'de beyinde oluşan hasarın yerine göre 4 ana tipten bahsedilebilir:

Belirtileri Nelerdir?

CPnin nedenlerini prenatal ( doğum öncesi ) , perinatal ( doğuma yakın ve doğum esnasında ) , postnatal ( doğum sonrası ) olarak 3 gruba ayırabiliriz.
1- PRENATAL ( DOĞUM ÖNCESİ ) NEDENLER
Ø Anne ve baba arasındaki akrabalık : Anne ve baba ortak olarak nesilden gelen gelişim bozukluğunu genleriyle doğacak çocuğa taşımaları şeklinde etki eder.
Ø Anne ve baba arasındaki kan uyuşmazlığı: Kan gurubu iki bölümden oluşur. Birinci bölüm ABO gurubu olarak bilinen harf bölümüdür. Herkesin kan gurubu O, A, B, AB guruplarından biridir. Bu harflerin yanına bir de Rh dediğimiz bölüm vardır. Kanda Rh adlı faktörün bulunup bulunmamasına göre Rh pozitif ya da negatif olarak tanımlanır. Kan uyuşmazlığı Rh faktörü ile ilgilidir. Eğer Anne' nin kan gurubu Rh (-) , babanın kan gurubu Rh (+) se, kan uyuşmazlığı söz konusudur. Anne kan gurubu ile anne karnındaki bebeğin kan gurubu arasında Rh uygunsuzluğu varsa, yani anne karnındaki bebeğin kan gurubu pozitif ise kan uyuşmazlığı oluşur.
Annenin kanına karnındaki bebeğin kanı karıştığı zaman annenin bağışıklık sistemi bebeğin kan hücrelerini yok etmeye çalışır. Bu iş için özel hücreler üretir. Bu hücrelerin oluşması uzun sürdüğü için özel durumlar haricinde ilk bebekte sorun yaşanmaz. Ancak ikinci hamilelikte de anne karnındaki bebeğin kanı pozitif olursa oluşmuş hücreler bebeğin kan hücrelerini yok etmeye başlar . Böylece bebekte pek çok sorunla birlikte beyin hücrelerinde ölümde olabilir.
Ø Annenin hamileliği sırasında geçirdiği enfeksiyöz hastalıklar: ( özellikle ilk üç ayda geçirilenler) Uçuk virusu, kızamıkçık,su çiçeği gibi viruslar la, bel soğukluğu gibi mikroplar doğumsal sakatlıklara yol açabilir.
Ø Hamilelik sırasında kullanılan ilaçlar : Hormonlar, Kanser ilaçları, Sara hastalığı ilaçları, Kokain, Lityum, Bazı antibiyotikler...
Ø Annenin hamileliği esnasında kullandığı aşırı derecede alkol , sigara ve uyuşturucu madde
Ø Annenin hamileliği esnasında geçirdiği kazalar
2- PERİNATAL ( DOĞUMA YAKIN ) NEDENLER
Ø Kordon dolanması , plâsenta prenia (plâsentanın önce gelmesi) , ters doğum
Ø Zor doğum
Ø Bebeğin uygun solunumu başaramaması
Ø Erken doğum
Ø Sarılık
Ø Hatalı forseps kullanımı
Ø Sezeryan
3- POSTNATAL ( DOĞUM SONRASI ) NEDENLER
Ø Menenjit gibi beyin enfeksiyonları
Ø Baş yaralanmasına neden olan kazalar
Ø Şiddetli ishal ile su kaybı ve yüksek ateşli hastalıklar
Ø Bebeğin havale geçirmesi
Ø Sarılık
Ø Boğulma
Bütün bu nedenler beynin geçici bir süre oksijensiz kalmasına yani beyne kan gitmemesine neden olur. Bu süre içinde beyindeki bazı bölgelerde hücre ölümü meydana gelir. Bu hasarın şiddeti ve oluştuğu bölgeye göre çocuklarda serebral paralizinin değişik tipleri meydana gelir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Cerebral Paraliziyi ilaçla tedavi etmek olanaksızdır. Ancak bu rahatsızlıkla beraber görülen diğer belirtileri ilaç kullanarak kontrol altına almak mümkün olabilmektedir. Bunlar spastisite (kas gerginliği) , epilepsi (havale nöbetleri) ve diğer dahili problemlerdir.
Spastisite için çeşitli kas gevşetici ilaçlar verilmektedir. Ancak bu ilaçlar spastisitesi çok fazla olan ve bu nedenle postürü (duruşu) iyice bozulmuş olan hastalarda kullanılır. Bu ilaçlar kesinlikle doktor tavsiyesiyle ve kontrolü altında kullanılmalıdır. Bu ilaçların etki mekanizması direkt olarak beyindeki motor merkezleri etkilediği için vücuttaki bütün kasları etkiler. Bu kaslardan bizim etkilenmesini istemediğimiz kasların başında ense kasları ve yutma kasları gelir. Özellikle yutma kasları bu ilaçlar nedeniyle gevşediği zamanlarda yemek yeme fonksiyonları bozulur. Ağızdan salya akıntısı başlar , eğer akıyorsa fazlalaşır. Bütün bunlar beslenme bozukluğuna yol açar. Ayrıca vücudun tamamını etkiledikleri için genel bir uyuşukluk hali verirler . Buda çocukların aktivitesini azaltır.
Epilepsi için kullanılan ilaçlar da kesinlikle doktor tavsiyesiyle ve kontrolü altında kullanılmalıdır. Bu ilaçlar muhakkak her gün önerilen saatte ve dozda kullanılmalıdır. Eğer düzenli olarak verilmezse vücut belli bir süre ilaçsız kalacağı için havale geçirme riski olabilir. İlacı veren doktora düzenli olarak gidilmeli ve doktorun tavsiyeleriyle doz ayarlaması yapılması gerekmektedir. Bu tür epileptik ilaçları kullanan çocukların başka ilaçlar kullanmadan önce muhakkak doktorlarına danışmaları gerekmektedir. Bazı ilaçlar birbirleriyle ters etkileşim yapabilirler.
Dahili problemler için ise uzman doktorun önerdiği ilaçlar kullanılmalıdır. Genel olarak ilaç kullanımında dikkat edilmesi gereken kurallar ;
a-ilaçlar doktor tavsiyesi olmadan kullanılmaz
b-doktorun ve eczacının önerdiği dozda ve zamanda kullanılır
c- kullanılan ilaçlar muhakkak bitirilmelidir.
d-ilaçlar çocukların uzanamayacağı yerlere koyulmalıdır.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: Engel Türleri....

Distoniye

Nedir?

Karşıt kas gruplarının devamlı veya repetitif kontraksiyonlarının neden olduğu anormal postürlere veya kıvrılmalara yol açan istemsiz harekettir.Çok çeşitli görünümleri ve değişen seyri nedeniyle sıklıkla yanlış tanı alır. Geleneksel olarak distonide devamlı kas kontraksiyonu beklendiğinden hızlı, repetitif distonik hareketler pek tanınamamaktadır. Bu hızlı hareketler myoklonusa benzediğinden myoklonik distoni olarak da adlandırılırlar. Distonia-myoklonus sendromu ise familyal bir bozukluk olup distoni ve myoklonus farklı vücut kısımlarını etkiler. Distoni diğer hiperkinetik hareketlerden aynı kas gruplarını tutması ile ayrılır.

Belirtileri Nelerdir?

Primer ya da idyopatik distoni vakalarının çoğunun kalıtımsal (herediter) olduğuna ve kusurlu bir genin (genlerin) sonucu olarak meydana geldiğine inanılmaktadır. Bu hastalarda distoni bağımsız bir semptom olarak meydana gelir ve altta yatan bir bozuklukla ilişkili değildir. Örnek olarak, erken başlangıçlı primer distoni vakalarının çoğu, DYT-1 genindeki bir mutasyondan ileri gelir. Bu hastalık geninin sonucu olarak meydana gelen erken başlangıçlı distoni, kalıtımsal distoninin en sık rastlanan ve en ağır tipidir. Primer distoninin başka genetik nedenleri enderdir.
Wilson hastalığı, mültipl skleroz, inme vb. gibi başka bir altta yatan hastalık süreci; bir taşıt kazasında yaralanma ya da doğum sırasında oksijensiz kalma gibi olaylar sonucunda oluşan beyin travması; ya da bir ilacın yan etkisi nedeniyle distoni meydana gelebilir. Bu tip distoni sekonder ya da semptomatik distoni terimiyle tanımlanır. Yetişkinlerde en sık rastlanan sekonder distoni tipi, belirli nöroleptik ya da antipsikotik ilaçların (psikiyatrik bozuklukları tedavi etmekte yararlanılan ilaçların) kullanılması sonucunda oluşan tardif distonidir. Haloperidol (Haldol®) ya da klorpromazin (Thorazine®) bu ilaçlar arasındadır. Santral (merkezi) dopamin reseptörlerini bloke eden başka ilaçlar da tardif distoniye neden olabilir. Hastaların çoğunda semptomlar, ilaca maruz kalınmaya devam edilmesinden bir süre sonra meydana gelir. nöroleptikler başka hareket bozukluklarına da neden olabilir, bunların en sık görüleni diskinezidir. Distoninin temel mekanizması ve altta yatan olası işlev değişiklikleri (patofizyoloji) anlaşılmamıştır.

Nasıl Tanı Konur?

İstemli motor hareketler yürüme, koşma, yazma, konuşma, spesifik motor işlevler, stres ve yorgunluk distoniyi şiddetlendirir. İstirahat, self hipnoz, sensoryel trick distoniyi azaltır. Jeneralize distoni geri geri yürürken azalır. Nadiren aktivite distoniyi hafifletir. Paradoks distoni denen bu durumda hasta distoniyi hafifletmek için etkilenen vücut kısmını devamlı hareket ettirir.Bu volonter hareket özellikle distoni gövdeyi etkilediğinde huzursuzluk veya akatizi sanılabilir. Blefarospazm tipik olarak konuşurken azalır.
Ayırım yavaş, devamlı hareketler, sabit postürlerle hızlı sıçrayıcı distonik hareketler arasında yapılmalıdır. Distoni genellikle devamlı olmakla birlikte heyecan, yorgunluk, gevşeme, ve motor aktivite gibi bazı faktörlere bağlı olarak zaman ve şiddet yönündenfarklılık gösterebilir. Bazılarında sabah hiç distoni yoktur, akşamüstü veya gece artar. Diurnal distoni (Segawa) parkinsonyen özelikler de gösterir ve L dopa ya da antikolinerjiklere dramatik yanıt verir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Distoni tedavisi için kullanılabilecek birçok tedavi seçeneği vardır. İlaçlar tek başlarına ya da kombine edilerek kullanılabilir. Buna ek olarak, başka tedavi şekilleriyle de kombine edilebilir.
Botulinum toksini (BTX)
Botulinum toksini (BTX) distoniye karşı etkili olan bir biyolojik tedavi ajanıdır. Botulinum toksini Clostridium botulinum adındaki bakterinin ürettiği toksik bir proteindir. Botulinum toksininin (BTX) kullanımı distoni tedavisinde önemli bir ilerlemeyi ifade etmektedir. Bu toksinin, mikrop bulaşmış gıda ürünleri yenildiğinde meydana gelen ölümcül bir gıda zehirlenmesi şekli olan botulizme neden olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, endüstriyel olarak hazırlanmış BTX, aşırı aktif bir kasa çok az miktarda doğrudan doğruya şırınga edildiği zaman, kasın gevşemesini sağlamaktadır.
BTX adale kasılmasının aktive edilmesinden sorumlu bir nörotransmiter olan asetilkolinin salınmasını engeller. Böylece, BTX uygun olmayan ya da aşırı adale kasılmalarını azaltarak, hastalıktan etkilenmiş olan bölgenin (örneğin, kol, boyun, bacak, göz kapağı vb. bölgelerin) daha normal bir pozisyon ya da postür almasına olanak sağlar.
Botulinum toksininin yedi formu (serotip) vardır; bunlar A, B, C, D, E, F ve G olarak adlandırılır. Her BTX serotipi farklı bir yapıya ve etki mekanizmasına sahiptir. Amerika Birleşik Devletlerinde yalnızca iki BTX ürünü ABD Gıda ve İlaç İdaresinin (FDA) onayını almıştır. Bunlar, BOTOX® (Allergan, Inc. tarafından üretilen bir BTX-A ürünü) ve Myobloc(Elan Biopharmaceuticals, Inc. tarafından üretilen bir BTX-B ürünü) markalarıdır. BOTOX®, Türkiyede Abdi İbrahim İlaç tarafından pazarlanmaktadır. Her BTX ürünü spesifiktir; kendine özgü bir güvenilirlik, etkinlik ve immünojenisite profiline sahiptir.

Diğer

Distoninin Sınıflandırılması

Distoni genellikle üç şekilde sınıflandırılır:
  • Başlama yaşı
  • Semptomların vücuda dağılımı
  • Neden
Başlama Yaşı

Distoni semptomları çocukluk döneminde başlayabileceği (yani, erken başlangıçlı olabileceği) gibi, ergenlikte ya da yetişkinlikte de başlayabilir (örneğin, 30 ila 50 yaş arasında ya da daha sonra, geç başlangıçlı distoni olarak bilinen durum). Örnek olarak, yaygın (jeneralize) distoninin ya da dopaya yanıt veren distoninin (dopa-responsif distoni, DRD) semptomları çocukluk ya da ergenlik döneminde başlayabilir. Erken başlangıçlı distoni vakalarının çoğunun, bir gende kalıtımla geçen bir kusur bulunmasının sonucu olarak meydana geldiği düşünülmektedir. Bazı vakalar bir gende oluşan spontan bir değişikliğin sonucu olabilir. Servikal distoni (spazmodik tortikollis ), blefarospazm, yazar krampı ve spazmodik disfoni gibi belirli fokal distoniler geç başlangıçlı distonilerin örnekleridir. Erken başlangıçlı distoniden farklı olarak, geç başlangıçlı distoninin nedenleri değişkendir. Başlama yaşı, hastalığın ilerleme olasılığının belirlenmesinde bir faktör olabilir. Genel olarak, semptomlar ne kadar erken başlarsa, kişi yaşlandıkça bozukluğun ilerleme olasılığı da o kadar artar.

Semptomların Vücuda Dağılımı

Distoni, semptomların vücuda dağılımına göre aşağıdaki şekilde de sınıflandırılabilir:
  • Fokal distoni
  • Segmental distoni
  • Mültifokal distoni
  • Yaygın (jeneralize) distoni
Semptomlar fokal olabilir, yani boyun, kol ya da bacak gibi vücudun tek bir bölgesiyle sınırlı olabilir. Fokal distoninin birçok farklı tipi vardır. Blefarospazm, göz kapaklarının hareketini kontrol eden kasların istemsiz şekilde kasılmasıyla belirgindir. Semptomlar aralıklı, ağrısız, artan göz kırpıştırmadan tutun da işlevsel körlüğe yol açan sürekli, ağrılı göz kapanışına kadar uzanabilir. S pazmodik tortikollis olarak da bilinen servikal distoni (SD) bulunan hastalarda , baş ve boyundaki kas spazmları ağrılı olabilir ve boynun alışılmadık pozisyonlar ya da postürler alacak şekilde bükülmesine neden olabilir. Bazen ağrılı olan bu spazmlar aralıklı ya da sürekli olabilir. Oromandibüler ve lingual distoni, ağzın açılmasına ya da kapanmasına neden olacak şekilde yüzün alt kısmının zoraki kasılmasıyla karakterize edilir. Çiğneme ve alışılmamış dil hareketleri de meydana gelebilir. Larengeal distoni olarak da bilinen spazmodik disfoni (SD) bulunan hastalarda , larenksteki (gırtlaktaki) kaslar etkilenir. SD, ses tellerinin gerek açılmasında, gerekse kapanmasında yaşanan güçlüklerle belirgindir. Bu durum, sesin zorlamalı, kaba, boğuk ya da fısıltılı bir niteliğe bürünmesine yol açar. Ekstremite distonisinde, kolun, elin, bacağın ya da ayağın kaslarından birinde ya da daha fazlasında istem dışı kasılmalar olur. Yazar krampı ve başka mesleki distoniler bu tip fokal distoniler arasındadır.
Bazı hastalar, segmental ya da baş ve boyun, kol ve gövde gibi vücudun iki komşu bölgesini içeren semptomlara sahiptir. Bazı hastalarda semptomlar mültifokal olabilir, yani vücudun yan yana bulunmayan iki kol ya da bir kol ve bir bacak gibi iki bölgesinde ortaya çıkabilir. Yaygın (jeneralize) distonide, semptomlar bir kolda ya da bir bacakta başlar ve ilerleyerek daha yaygın hale gelir. En sonunda, gövde ve vücudun kalanı da tutulur.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst