Dünya Felsefe Günü

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Dünya Felsefe Günü
Artık felsefenin de bir günü var. Her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe günü, DÜNYA FELSEFE GÜNÜ olarak kutlanmaktadır. Bu konudaki önerinin, Türkiye Felsefe Kurumu tarafından getirildiğini ve UNESCO tarafından da kabul edildiğini hatırlatmak yerinde olur. 1946 yılında resmen yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler, Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization: UNESCO), savaş ve çatışmaların ilk çıkış yerinin insan zihni olduğunu belirtir. Dünyamızdaki olumsuz gelişmelerin önce zihinlerde başlaması nedeniyle, UNESCO’nun birtakım ilkeleri yaygınlaştırmayı amaçladığını görüyoruz. DÜNYA FELSEFE GÜNÜ dolayısıyla, ülkemizde bazı üniversiteler ve liseler etkinlikler düzenlemektedir. Son derece memnunluk verici bu etkinliklerin gitgide çoğalması ve felsefenin öneminin daha fazla anlaşılır olması günümüzde daha çok önem kazanmıştır. DÜNYA FELSEFE GÜNÜ nedeniyle felsefenin gündeme gelmesi önemlidir; çünkü gerek dünyada gerekse ülkemizde felsefeye duyulan gereksinimin arttığını görüyoruz. İnsanlığın karşı karşıya olduğu problemler kadar, ülkemizin kendine özgü problemleri de, olaylara felsefenin ışığında da bakabilmeyi gerekli kılmaktadır. Savaşların ve çatışmaların bitmek bilmediği, savaş tacirlerinin her türlü yolu ve yöntemi kullanmaktan çekinmedikleri günümüz dünyasında barış, özgürlük, insan hakları, insanın onuru ve değerlerin savunulmasında felsefenin temellendiriciliği ve aydınlatıcılığı büyük önem taşımaktadır. Yaşadığımız dünyayı daha iyi, daha insancıl bir dünyaya dönüştürmede ve uygarlık maskesiyle gizlenmeye çalışılan modern barbarlıklara başkaldırmada felsefenin işlevi yaşamsal bir önem taşımaktadır.

2002 yılından itibaren kutlanmaya başlanan DÜNYA FELSEFE GÜNÜ dünya problemlerine felsefe ile de bakabilme bilincinin yaygınlaştırılmasında önemli bir işlev oluşturacaktır. Böyle bir günün saptanmasında Uluslararası Felsefe Kurumları Federasyonu’nun çok değerli çabaları olmuştur. Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ’nin başkanı olduğu Türkiye Felsefe Kurumu sözü edilen federasyonun aktif bir üyesidir. Türkiye Felsefe Kurumu bir sivil toplum kuruluşu olarak, gerek ülkemizde gerekse dünyada felsefe ve insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması konusunda önemli sorumluluklar üstlenmiştir. DÜNYA FELSEFE GÜNÜ nedeniyle, felsefenin gündeme gelmesi pek çok bakımdan yararlı olacaktır. Gün dolayısıyla etkinlikler yapılabilir. Söyleşiler, konferanslar, paneller vb. yoluyla felsefecilerimiz, felsefeye ilgi duyan kişilerle bir araya gelerek felsefe sevgisinin ve ilgisinin güçlenmesine katkıda bulunabilirler. Felsefecilerin yalnızca yazılarıyla ve kitaplarıyla değil konuşmaları ve eylemleriyle de insanların içine çıkmaları gereklidir. Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ’nin 2004 yılında yayımladığı DÜNYA FELSEFE GÜNÜ kutlama mesajı felsefenin toplumla ilişkisi açısından önemli belirlemelerle doludur: ‘‘Bütün dünyadaki felsefeciler çeşitli etkinliklerle Dünya Felsefe Günü’nü kutluyor. Felsefe fildişi kulesinden çıktı artık. Ama önümüzde yürüyecek uzun ve engebeli bir yol var. Bu yolda Dünya Felsefe Günü, olan bitene ve yapmak üzere oldukları felsefi değer bilgisiyle bakmaya ve bilgiyle düşünmeye çoğu insanın ayıracak vakti olmadığı felsefenin ne işe yaradığını göstermek ve bu amaca hizmet eden bir felsefe eğitiminin dünyamızda neler sağlayabileceğini hatırlatmak için bir fırsat oluşturuyor.’’

Felsefe eğitiminin dünyamızda sağlayabileceği en önemli işlevi, insanın dogmalardan arınmasını sağlayabilen bir anahtar olmasıdır. 10–17 Ağustos 2003 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen 21. Dünya Felsefe Kongresi’nin açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER felsefenin işlevini şöyle vurgulamıştır: ‘‘İnsanlık bir yandan kendini geliştirip özgürleştirirken öte yandan gelişmiş toplumlarla azgelişmiş toplumlar arasında büyüyen uçurum, eşitlik, yoksulluk, bilgisizlik, kültürsüzleşme, bağnazlık ve bunlardan kaynaklanan terör, kültürlerarası çatışma, moral değerlerde çözülme gibi sorunların üstesinden gelmeye çalışmaktadır (...) Felsefe insanın yaşamını, değerlerini, amaçlarını sorgulamakta, varlığı bütün olarak ele almakta, temelde insanın sorgulayabilme yeteneğine dayanmaktadır (...) Felsefenin geliştirdiği kuşkuculuk ve eleştirel düşünce, bilimsel düşüncenin, yenilikçi buluşların temelini oluşturmuştur. Eleştirel, sorgulayıcı ve çözümlemeci düşüncenin önem kazandığı dönemler, bilimsel üretim ve aydınlanmacı gelişmelerin önünü açmıştır. Dünyada ortaçağın karanlığından, skolastik düşüncenin dar ve tutucu kalıplarından, felsefi düşüncenin sorgulayıcı ve eleştirel yaklaşımı ile çıkmıştır.’’ Ülkemizde felsefe adına yapılabilecek önemli işler vardır. Felsefenin eğitim kurumlarımızda amacına uygun olarak yer alması, üniversite içinde farklı bölümlerinde bilim felsefesi, insan haklarının felsefesi ve eğitim felsefesi gibi derslerin okutulması, felsefe öğretmenlerine ayrılan kadro sayısının arttırılması sağlanabilecek ilk adımlardır.
 
Ce: Dünya Felsefe Günü

Felsefe kelimesi Yunanca'da fhilo(sevgi) ve sophia (bilgelik) kelimelerinin yan yana gelmesinden oluşuyor... fhilosophia (bilgelik sevgisi). Yunanlı düşünürler için "Bilgiyi sevmek, bilginin peşinden koşmak" anlamını taşır...
Yani Felsefe sadece bilgiyi sevmek mi oluyor?

Bak sana bu konuyu bir örnekle anlatayım, sen hiç dünyanın neden 365 gün ve altı saatte bir tur tamamladığını yani bir yıl diye niye bu hareketi tanımladığımızı merak ettin mi?, etmişsindir mutlaka. İşte bunun gibi bilmediğin, öğrenmek istediğin bir sürü konu var. Aslında filozoflarda böyle şeyler düşünüyorlar. Bunların nasıl olabileceğini, nelerin bunlara yol açtığını öğrenmeye çalışıyorlar... Öylesine derin düşünüyorlar ki bu konuları, anlamaya, yorumlamaya ve yaşamı anlamlandırmaya çalışıyorlar... Belli anlamlar bulduklarına inandıklarında da "Felsefe Sistemleri"ni oluşturmuş oluyorlar...
O halde felsefe, yaşamı bir şekilde anlamlandırabilme çabası mı oluyor?

Evet, yaşamı ve yaşamda var olan her şeyi... Filozof, soru sorar, merak eder ve öğrenmeye çalışır... Bilgi onun için ulaşılması gereken bir şeydir ve ona ulaşmak için habire koşar... Tam ulaştığını sandığı anda da yeni sorularla karşılaşır... Bak Ünlü filozoflardan Platon'un bir sözü var: "Felsefe, doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çalışmadır." diyor. Yalnız, burada ortaya çıkan sadece yeni bilgiler değildir, filozofun ürünü, bir ahlak anlayışını, yaşama biçimini doğurur... Örneğin, dünyayı idealardan oluşmuş, (yani sadece düşüncelerden ve bu düşüncelerin görünüşlerinden) bir yapı olarak algılayan bir felsefe öğretisi, yaşama ilişkin tüm yargılarını da ona göre oluşturur.
Bu konuyu burada bitiriyoruz... Ama size ödev, çevrenizde varolan olguları araştırmacı bir gözle ve birazda sorgulayıcı bir tarzda ele alın... Neyin, neden, o şekilde olduğunu anlamaya çalışın… Evet derslere sanırız biraz hızlı başladık ve hızlı bitirdik. Bu ilk anlatım denememizdi. Lütfen önerilerinizle ve hatta bu bölümün içeriğini oluşturma aşamasında yer alarak katkıda bulunun. Soru sorun, sabırsızlıkla bekleyeceğiz sorularınızı.

Ayrıca size bazı yazıları da önereceğiz bu bölümle ilgili lütfen o yazılara da en azından bir göz gezdirin. Burada amacımız sizi fazla sıkmadan öz olarak felsefeyi anlatmaya çalışmaktı
 
Ce: Dünya Felsefe Günü

İnsanın doğuştan sahip olduğu doğal özeliklerinden biri, içinde yaşadığı doğa, çevre, toplum ve bunların ötesine kendini tanımak ve bilmek istemesidir. İşte felsefi düşünce ve felsefi bilgi de insanın bu istek, merak ve arzusunun bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Felsefe, bütün bilim adamlarının özünü oluşturmaktadır. Bütün bilim dalları, bağımsız birer alan olarak gelişmeden önce genel olarak felsefe içinde yer alıyordu. Ancak bilimlerin felsefeden bağımsız olarak gelişmesi, onları bütünüyle bu alandan koparmış sayılmaz. Bu kez de bilim dallarının içinde bir alt alan olarak o alanın felsefesi gelişmeye başlamıştır. Eğitim felsefesi, siyaset felsefesi, bilim felsefesi gibi. Felsefede, diğer bilim alanlarında olduğu gibi ortak kabul gören doğru/kesin sonuçlardan pek söz edilemez. Bu yönüyle felsefe, sürekli arayışı ifade etmektedir. BAZI FELSEFİ AKIMLAR VE EĞİTİME İLİŞKİN DOĞURGULARI Gerek felsefenin, gerekse eğitimin temelinde insan ve onun sorunlarıyla, bunların çözümü yer almaktadır. Çeşitli felsefi akımların varlık, bilgi, değerler, ahlak, insan ve insanın eğitimine ilişkin bakış açıları değişebilmektedir. Eğitimin amaçlan, içeriği, öğretim yöntemleri de benimsenen felsefeye göre biçimlenmektedir.
Eğitim felsefesi ise sorulara cevap aramaya çalışır:
  • İnsan nedir?
  • Eğitim nedir? Eğitimin amacı nedir?
  • Kimler, niçin eğitilmelidir?
  • Eğitimin içeriği ne olmalıdır?
  • Ne, ne kadar öğretilmelidir?
  • Eğitimde insana ne kazandırılmalıdır? vb.
Farklı felsefeler, bu sorulara ilişkin farklı cevaplar bulabilir. Ülkelerin kendilerine özgü eğitim sistemleri olduğu gibi bu sistemlerin dayandığı farklı felsefeler de vardır. Ülkelere göre, eğitim sistemleri, farklı biçimlerde örgütlenip işlediği gibi eğitim anlayış ve uygulamaları da farklı dünya görüşlerine dayanabilir. Her felsefe, belirli toplumsal koşulların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu felsefeleri ele alırken içinde geliştirildikleri kültür ve ortamı göz ardı etmemek gerekir. Felsefeciler, belirli bir toplumda ve kültürde yetişen, dolayısıyla görüşleriyle o toplumu açıklamanın yanında söz konusu toplumun ve kültürün izlerini de taşımaktadırlar. Eğitim anlayış ve uygulamaları yönünden toplumlar arası bu farklılıklar yanında bazı benzerlikler de söz konusu olabilir. Eğitim, bireysel, toplumsal ve evrensel boyutları olan bir konudur. Dünya ülkeleri arasında geçmişe oranla giderek artan iletişim ve etkileşime bağlı olarak eğitimin evrensel boyutu da öne çıkmaktadır. Aşağıda öncelikle batı felsefi düşüncesi içinde gelişen bazı akımlara kısaca değindikten sonra yine batı kültürü içinde gelişen bazı eğitim akımlarından da kısaca söz edilmiştir. Bu arada tarihsel süreç içinde Türkiye eğitim sisteminin dayandığı felsefe de kısaca açıklanmaya çalışılmıştır.

Doğulu toplumlarda ve bu bağlamda İslam dünyasında da özellikle 9-12. yüzyılları kapsayan dönemde Bağdat çevresinde önemli bir felsefe gelişmiş, İbn-i Sina, İbn-i Rüşt gibi düşünürler, Eski Yunan felsefesini tanımakla kalmayıp aynı zamanda bu felsefeyi Batıya da tanıtmışlar, Batı aydınlanmasını ve rönesansını hazırlamışlardır. Aşağıda bazı felsefi akımlar kısaca tanıtılmıştır. İdealist Felsefe İdealizm, maddi ve fiziki varlığı olmayan, duyularla algılanamayan, elle tutulup gözle görülemeyen şeylerin varlığını kabul etmeye dayanan ve maddeciliğin (materyalizm) karşıtı olan bir felsefedir. İdealizme göre gerçek, maddi ve fiziksel olmaktan çok metafizik, ruhsal/tinsel mahiyettedir. Bu felsefe, doğayı ve fiziksel gerçeği inkâr etmemekle birlikte, söz konusu gerçeğin, ikincil bir gerçek olduğunu, ruhsal gerçeğin bir görüntüsünden ibaret olduğunu savunur. İdealist felsefe, kendi içinde soyut idealizm ve maddeci idealizm gibi bazı kollara ayrılmaktadır. Batı idealist felsefesinin babası, Platon kabul edilmektedir. Yirminci asır idealizminde ise Kant ve Hegelin etkileri vardır. Platon, insan duyularının algıladığı gerçeğin, gerçeğin kendisi olmayıp onun bir gölgesinden ibaret olduğunu belirtir. Bu bakış açısından gerçek, zihinsel/düşünsel olarak keşfedilebilir. Böylece idealizm, gerçeğe gözlem ve deneye dayanan bilimsel yöntemden çok sezgisel/düşünsel yolla ulaşılabileceğini ileri sürmektedir. İdealist felsefe içinde farklı görüşleri savunan filozoflar vardır. Hegel ve Berkeley gibi filozoflar gerçeği açıklamada tek başına ruh üzerinde dururken Kant ve Descartes, madde ve ruhu uzlaştırarak açıklamalarda bulunmaktadır. İdealizme göre insanın en önemli yönü, ruhsal/zihinsel yönüdür.
 
Ce: Dünya Felsefe Günü

Geçmişten Geleceğe Felsefenin Fonksiyonu Bu ünitede, daha önce felsefenin bilim olmadığını, olması da gerekmediğini söylemiştik. Ama orada ‘bilim’i, fizik, kimya, biyoloji gibi doğal olgularla uğraşan, doğada yasalılık arayan, bunun için de deneye ve gözleme başvuran bilme etkinliği hakkında kullanmıştık. Bilimlerin felsefenin içinde oluşup olgunlaştığını, sonra da felsefeden ayrıldığını belirtmiştik. Tıp, fizik, kimya, biyoloji, astronomi, sosyoloji, psikoloji ve son olarak mantık felsefeden ayrılınca, felsefeye kendi nesnesi olarak ne kalır? Bu soru 20. yüzyılda çok sık sorulmuş, kimilerince felsefenin artık kendine özgü bir nesnesi kalmadığı sonucuna varılmıştır. Şimdi bu savı yanıltmak için felsefenin deneye ve gözleme başvuran bilme anlamında değil, salt bir bilme etkinliği anlamında bir bilim olduğunu ileri süreceğiz. Filozof, akla uygun düşünen, dünyaya ve yaşama açıklık ve düzen çalışan kişidir. Filozofların felsefenin ne olduğu hakkında söylediklerine değil, gerçekte ne yaptıklarına bakılırsa, felsefe geçmişte hep akla uygun bir bilme etkinliği olmuştur. Öyleyse felsefe neyi bilmeye çalışır, neyin bilimidir? Cisim dünyasını fizik, yaşam dünyasını biyoloji, bilinci psikoloji, toplumu sosyoloji araştırır. Bilim olarak felsefeye ne kalır? Alanı, nesnesi nedir? Varlık, değer, bilgi, insan, dil felsefenin kendine özgü nesneleridir. Öteki bilimler var olanla uğraşırlar, felsefe “Varlık nedir?” diye sorar. Öteki bilimler bilgi ortaya koyarlar; felsefe “Bilgi nedir?”, “Olanaklı bilginin sırları ve koşulları nedir?” diye sorar. Öteki bilimler olanı inceler; felsefe olması gerekeni, yapılması gerekeni araştırır. Öteki bilimler araştırdıkları her şeyin koşulunun, temelinin insan olduğunu gözden uzak tutarlar; felsefe, insanın kendisini nesne edinir.

Öteki bilimler, dili kullanırlar; felsefe, onların dilini yapıları bakımından inceler. Felsefenin yalnızca yukarıda belirttiklerimizle uğraştığını söylemek doğru olmaz. Felsefe başka bilimlerin nesnelerle de uğraşabilir, uğraşmaktadır. Ama bu bilimlerden soruları, yöntemleri, bakış açıları bakımından ayrılır. Felsefe birçok bilme yönteminden hiçbirini kullanmayı sınırlamaz. Örneğin, fizikçi gibi her şeyi duyular aracılığıyla gözlenebilen olgulara dayandırmak, yani kendini deneysel yöntemle sınırlamakla yükümlü değildir. Felsefenin bakış açısı da farklıdır. Felsefe bir nesneyi ele aldığında, ona yalnızca sanırlar açısından, temel görünümler açısından bakar; o nesneyi başka nesnelerden ayıranın ve hepsinde ortak olanın ne olduğunu kavramaya çalışır. Öteki bilimleri durduğu, soru sormayı bırakıp var sayımları kabul ettiği yerde filozof soru sormaya başlar. Demek ki felsefe, köklere gitmesi bakımından bir “köken bilimi”dir. Araştırmalarını hiçbir zaman yüzeyde yapmaz; hep derinlere, köklere iner. Kapısını hiçbir alana kapamaması, ulaşabileceği her yöntemi kullanması anlamında temel, evrensel bir bilimdir. Felsefe kökler hakkında her zaman soru sormuştur, hep de soracaktır. İnsan istese de istemese de felsefe yapmak zorundadır.
Giriş
1 Felsefe nedir? 1 Mantık nedir? 1 Mantık felsefesi 2 Mantıksal Doğru ile İlgili Sorunlar 2 Mantık İlkeleriyle İlgili Sorunlar 3 Kaynakça 3 Giriş Mantık ve felsefe tarih boyunca toplumların kültürel, teknolojik ve bilimsel gelişmelerinin temelini teşkil eden, onları doğrudan ve dolaylı olarak etkilemiş olan bilimlerin en önemlilerindendir. İnsanın soyut düşünebilme yeteneği ve toplumsal gelişme bu bilimlerin gelişimine paralellik içermektedir. Bir toplumda sağlıklı düşünmenin varlığı sağlıklı düşünenlerin olmasını gerektirir. Bilgilerimizin bize yarar sağlaması için, her alandaki düşüncelerimizin ifadesi kesin ve anlaşılır olmalıdır. Mantık felsefesinin işlevide bu noktada ortaya çıkar.
Felsefe nedir?
Felsefenin anlamı; ilk defa eski Yunanistan’da ortaya çıkan felsefe, bilgelik sevgisi anlamına gelir. Felsefeyi çalışma, özgür düşünmeyi, sorgulamayı ve tartışmayı içinde barındıran bir bilme etkinliğidir. İnsan, dünya ve çevre hakkında bilgi arayan, sorgulayan bilimdir. Bir tanımlama yapacak olursak; insan, dünya ve evren hakkında sistemli bir şekilde bilgi arayışı yapmak ve dünyayı sorgulamaktır. Felsefe, evren ve varlık hakkında bütünsel bir açıklama yapmaya çalışan bilgi türüdür. Bu anlamda felsefe tüm bilimlere yol gösterdiği gibi, bilimlerin mantıksal yapısını ve işleyişini anlamaya çalışır. Felsefe soyut düşünmenin en eski örneklerinden biridir, aynı zamanda hemen her alandaki gelişim için gerekli olan kültürel zemini hazırlar. Mantık nedir? Eski Yunanca “logos” kavramından gelen mantık akıl, söz söyleme, doğru düşünebilme anlamlarına karşılık gelir. Mantığın konusu önermeler oluşturmak, önermeler arasındaki ilişkiyi denetlemektir. Mantık bilimi doğru ve gerçekçi düşünmenin kurallarını inceler. Doğru düşünme, üç temel akıl yürütme ilkesinin kullanılması ile gerçekleşebilir. Bunlar genelden özele akıl yürütme anlamına gelen tümden gelim, özelden genele akıl yürütme anlamına gelen tüme varım ve benzer özelliklerden yola çıkılarak özelden özele yapılan akıl yürütme biçimi ise benzeşim(analoji)dir.

Mantığın kurucusu Aristoteles’tir. Aristoteles M.Ö. 384-322 yılları arasında yaşamış bir bilim adamı, bir düşünürdür. Aristoteles’ten önce de mantıksal düşünme konusunda çalışmalar yapılmıştı ama bunlar dağınık ve düzensizdi. Aristoteles’ten sonra mantık sistemli bir bilim haline gelmiştir. Aristoteles mantığı bulmamıştır ama onu bir bilim haline dönüştürmüştür. Aristoteles mantık konusunda 6 adet kitap yazmıştır. Bu kitaplarda, terimler, önermeler, akıl yürütme biçimleri, çeşitli kanıtlama yolları üzerinde durmuştur. Özellikle kıyas dediğimiz tümden gelimsel akıl yürütmeye önem vermiştir. Günümüzde ise mantık çalışmaları çok değerli mantık üzerinde yoğunlaşmıştır. Mantık, doğru düşünmenin kurallarını incelediği için, tüm bilimlerle sürekli ilişki içerisindedir. Çünkü bilimler de mantıksal kurallara uyarak doğru bilgiye ulaşmaya çalışır.
 
Ce: Dünya Felsefe Günü

Felsefe ve Ahlak

Şüphesiz ki, Ahlak konusu kendisini birçok gayretlere rağmen, Felsefeden ayıramamıştır. Şunu söyleyelim ki, Ahlak felsefeden ayrılmış olsa bile, felsefenin ahlak problemlerinden hemen hemen imkânsız gibidir. Eskiden felsefe bütün ilim dallarını içine almıştı; sonradan her ilim felsefeden ayrılmıştır. Bu kanaat birçok yanlışlıklara sebep olmuş, manevi ilimler gibi bir ayağı daima felsefi sahada olan bilgi dallarında da, analoji yolu ile tabiat ilimlerinde olduğu tarzda, felsefeden ayrılma tasavvur ve iddia edilmiştir. Sadece fizik hadiselere, felsefelerin dışında, yeni bir bakış gelmiştir. Yani felsefenin tavrı yanında ilmi tavır teşekkül etmiştir. Bu izahatımızdan şu anlaşılmaktadır ki, bir anlamda, hiçbir ilim felsefeden ayrılmamıştır. Çünkü felsefe, fizik tabiat karşısında yine kendi sorularını sormakta ve cevaplandırmakta devam ediyor. Çünkü ilimle felsefenin sahaları, hadiselere bakış tarzı aynıdır. Fakat ilmi bakış tarzı, fizik tabiatta büyük başarılar sağlamasına rağmen, biyolojik, psikolojik ve sosyal tabiatta aynı kesinlik elde edilememektedir. Bu da sosyal tabiat olaylarının, fizik tabiat olayları gibi şematize edilememesi ve çok karmaşık bir manzara göstermesi yüzündendir. Fizik ve Sosyal Tabiatın Karakteri Fizik tabiat mekânda devam eder. Bir fizikçi, müşahede ettiği bir hadiseyi tekrar edebilir. Bir kimyacı iki madde arasında meydana gelen terkibi yeniden tecrübe etmek imkânına sahiptir. Hâlbuki sosyal saha, her ne kadar bir mekânda cereyan ederse de, bu mekân bize fizik tabiatta olduğu gibi, sosyal hadiselerin tekrarını vermez. Gerçi sosyal hadiselerde coğrafi faktörün de rolü düşünülmüştür. Fakat bu coğrafi faktörün, sosyal hadisede sadece bir sebep olarak alınmıştır. Hâlbuki fizik tabiatta mekân, hadiselerin illeti olarak değil şartı olarak düşünülür. Fizik tabiatta hesaba katılmayan bir unsur, sosyal tabiatta ön planda bulunmaktadır. Oda, sosyal olaylarda bir hürriyet prensibinin mevcudiyeti; fizikçi maddenin hürriyeti var mıdır, yok mudur, düşünmez. Hâlbuki sosyal tabiatta insan hürlüğü ve cemiyetin sosyal iradesi hesaba katılmadan en ufak bir izah yapmak mümkün değildir. İnsan İlimleri ve Sosyoloji İnsan çok karmaşık bir varlık olduğundan, onun incelenmesi bir taraftan biyolojik hadise ile ilgili olduğu için hayvan âlemine diğer taraftan, o, birtakım kıymetlerin yaratıcısı olarak düşünüldüğü için, cemiyet sahasına kadar uzanmaktadır. Böylece Biyoloji ile Psikoloji, psikoloji ile sosyoloji arasında köprüler kurulmaktadır. Psikoloji insanı fert olarak inceler; Sosyoloji ise insanı bir cemiyet olarak düşünür. İnsan nasıl bir vakıa ise cemiyet de o kadar tabii bir vakıadır. Bu yüzden fert mi cemiyeti meydana getirmiştir yoksa cemiyet mi ferdi yaratmıştır gibi sorular bizi daima bir sonuca götürecektir ve lüzumsuzdur.
 
Ce: Dünya Felsefe Günü

"Felsefe yapmak ölmeyi öğrenmektir."
Karl JASPERS

"Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir."
SOKRATES

"Doğruyu bulma yolunda, düşünsel (İdealist) bir çalışmadır."
PLATON

"İlkeler ya da ilk nedenler bilimidir felsefe."
ARİSTOTELES

"Mutlu bir yaşam sağlamak için, tutarlı eylemsel bir sistemdir."
EPİKUROS

"Felsefe tanrıyı bilmektir ve gerçek felsefeyle, gerçek din özdeştir."
AUGUSTİNUS

"İnanılanı anlamaya çalışmaktır."
ANSELMUS

"İnanılanın inanılmaya değer olup olmadığını araştırmaktır."
ABAELARDUS

"Tanrıdır konusu, tanrının tanıtlanmasıdır."
A. THOMAS

"Eleştiridir."
CAMPENELLA

"Deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler üzerinde düşünmektir."
F. BACON

"Felsefe yapmak doğru düşünmektir."
T. HOBBES

"Felsefe bir bilimdir ve geometrik yöntemi metafiziğe uygulamak gerekir, felsefeyi kesin bir bilim yapmak için."
DESCARTES

"Felsefe, genelleştirilmiş bir matematiktir."
SPİNOZA

"Gerçekte doğru olanı algılamaktır. Felsefe göklerden yere inerek, beş duyuyla kavranan konularla ilgilenmelidir."
LEİBNİZ

"Bütün düşüncelerimizin duyumlarımızla, gerçek alemden geldiğini tanıtlamaktır."
LOCKE

"Felsefe duyumların bilgisidir."
CONDİLLAC

"İnsan zihninin mahiyetini incelemektir."
HUME
 
Geri
Üst