Diyarbakır kilise,müze ve camileri
KİLİSELER
Meryem Ana Kilisesi
15. yüzyıldan kalma ve zamanla bir çok onarım görmüştür. Bizans devrinden kalma mihrabı, Roma bi*çimi kapısı ilgi çe*kicidir. Kilise'de
bazı azizlerin resmi bulunmaktadır Şehrimizin en güzel Süryani Kadim Yakubi Mezhebi Kilisesi'dir. Yapı, pek çok onarım geçirmiştir.
Bugün hala kullanılan bir Süryani kadim kilisesidir.
Mar Thoma Kilisesi
Hıristiyanlığın kabul edilmesinden önce puta tapanların kullandığı bir mabet olarak inşa edilen yapının ilk yapılış ta*rihi bilinmemektedir. Hıristiyanlığın resmi bir elin olmasından sonra bir takım eklemelerle yapı, kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1639 yılında Diyarbakır'ın islam orduları tarafın*dan ele geçirilmesinden sonra camiye çevrilen kilisenin ye*rinde Ulu Cami bulunmaktadır.
Kırklar Kilisesi
5. yüzyıl sonlarında yapılan kilisede bugüne yalnızca bir duvar ve mahzen kısmı kalmıştır. Yeri Kırklar dağı Üzerindedir.
Saiııt George Kilisesi
Yapılış tarihi bilinmeyen kilise, bugün İçkale semtinde cezaevinin bitişiğinde yer almaktadır.
Saint Teodoros Kilisesi
Fatih Paşa Camii'nin bitişiğinde olduğu bilinen kilise, bu gün yok olup gitmiştir.
MEDRESELER
Diyarbakır ili sınırları içinde bir hayli medrese mevcuttur. Bunlardan en önemlileri şunlardır.
Zinciriye Medresesi
Asıl adı "Sincariye Medresesi"dir. Ulu Cami'nin batısında ve yakınındadır. 1. Dünya Savaşı'na kadar medrese olarak kullanılmış ve savaş sırasında yoksullar için barınak olmuş*tur. 1198 yılında mimar İsa Ebu Dirhem tarafından yapılmış*tır. 1934 yılında onarılarak Arkeoloji müzesi haline getirilmiş*tir. Diğer Anadolu Medreselerine benzemektedir. Arkeoloji Müzesi daha sonra yeni binasına taşınmıştır.
Mesudiye Medresesi
Ulu Camii'nin kuzeyinde ve camiye bitişiktir. Diyarba*kır'da yapılan ilk büyük medrese budur. 1198 yılında Artuklu Melikül Mesud Kutbeddin Ebu Muzaffer Sökman zamanında hükümdarın emriyle yapıldığı üzerindeki kitabeden anlaşıl*maktadır. Mesudiye Medresesi içinde çeşitli ilimIerin öğretil*diği Anadolu'nun en eski ve ilk üniversitesidir. Medresede Astranomi, Tıp, Fizik, Matematik, Biyoloji, Kimya, İlahiyat, Edebiyat ve Felsefe gibi dersler öğretilmiştir. Ayrıca bilim adamları burada çeşitli konularda tartışmalarda bulunmuşlardır. İnşa tar*zı, motif ve kitabeleriyle çok değerli bir sanat eseri olan medresenin avlusundaki mihrabın iki yanına ustaca yerleş*tirilmiş dönebilen taş sü*tunlar, binanın herhangi bir yerinde meydana ge*lebilecek çökme veya kaymayı tespit için ko*nulmuştur. Bina kesme taşlardan iki katlı olarak yapılmıştır.
Ali Paşa Medresesi
Ali Paşa Camisi'nin batısında Hadım Ali Paşa tarafından 1434-1537 yılları arasında yapılmıştır. Mimar Sinan'ın eseri sa*nılıyorsa da bu kesin değildir.
Muslihiddin Lari Medresesi
Sefa Camisi'nin güneyinde cami avlusu içindedir. XIV.yy.'ın ilk yarısında yapılmıştır. Mirat-i.il Edvar, Mirkat-üJ Ahbar isimli eserlerin yazarı ünlü bilgin Lari'nin Diyarbakır Müftüsü olduğu dönemde inşa olunmuş ve bu bilgin aynı medresede ders vermiştir.
KÖPRÜLER
Dicle Köprüsü (On Gözlü Köprü)
Diyarbakır şehrinin güneyinde 3 km. kadar yakınında ve
eski Silvan yolu üzerindedir. On Gözlü Köprü veya Silvan Köprüsü de denilir. Köprü kesik üzerinde bloklarla karaya birleşir. Üzerindeki kitabesinde Hicri 457 (M. 1065) tarihinde Mervaniler zamanında inşa olunduğu ve mimarının Ubey*doğlu Yusuf isimli biri olduğu anlaşılmaktadır.
Malabadi Köprüsü
Silvan ilçesine 22 km. mesafede, Diyarbakır-Batman İl sını*
rında bulunan Batman çayı üzerindedir. Dünyadaki taş köp*rüler içinde kemeri en geniş olanıdır. Bu açıdan önem taşır. Yazıtında 1147 yılında Artukoğullarından Timurtaş Bin İlgazi tarafından yapıldığı bilinmektedir. Köprünün üzerinden her iki yandan, kemerin içerisindeki odalara inilmektedir. Bölge*ye gelen turistlerin uğrak yerlerinden biridir.
Haburman Köprüsü
Çermik İlçesi ve Haburman Köyü civa*
rındadır, Sinek çayı üzerinde kurulmuşolan bu köprü, ortadaki büyük ve sivri, yandakiler daha küçük ve yuvarlak olmak üzere, 3 gözlüdür. Üzerindeki kitabesinde, 11 79 tarihinde yaptınldığı anlaşılmaktadır.
Devegeçidi Köprüsü
Diyarbakır'ın kuzeyinde 20 km. mesafede Artuklu Salih
Mahmut zamanında yapıldığı bilinmektedir. Köprü 7 gözlü*dür. Köprüde iki kitabe ve Kur'an'den bir ayet bulunmakta*dır.
DİYARBAKIR MÜZELERİ
Kültürel Potansiyeli çok zengin olan Diyarbakır, Anadolu ile Mezopotamya arasındaki geçiş bölgesinin odak noktasındadır. Bu nedenle çeşitli kültürlerin bir biri ile etkileşiminden çok zengin bir mozayık oluşmuştur. Bu birikimin izleri, Diyarbakır şehrinin hüviyetini kültürel açıdan zenginleştirmiş, Bunların izleri olan taşınır kültür varlıkları ile de zengin müzeler oluşmuştur.
1- Diyarbakır’da çok eski tarihlerde kurulan Diyarbakır Arkeoloji Müzesi
2- Ziya Gökalp Müzesi
3- Kültür Müzesi ( Cahit Sıtkı Tarancı Evi)
1- DİYARBAKIR ARKEOLOJİ MÜZESİ:
Diyarbakır’da ilk müze, 1934 yılında Ulu Caminin külliyesine ait Zinciriye (Sencariye) Medresesinde açıldı.1985 yılında ise Elazığ Caddesi üzerinde bulunan yeni binasına taşındı.
Diyarbakır Arkeoloji Müzesinde Epi-Paleolitik dönemden başlamak üzere ( M.Ö. 8400 ) Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç, Urartu, Assur, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemine ait eserler kronolojik olarak sergilenmektedir.Ayrıca; Amid sikkeleri ile yöresel Etnoğrafik eserlerden oluşan zengin bir koleksiyona sahiptir. Müzemizde, 1744 adet Etnografik, 9201 adet sikke, 4976 adet de Arkeolojik eser olmak üzere toplam: 15.921 adet envanterlik eser kayıtlı olup, bir O kadarda etütlük eser bulunmaktadır.
Modern müzecilik anlayışına uygun olarak teşhir sistemi bulunan müzemizde seksiyonlarda resimler, grafikler ve anlatımlarla izleyici ile eser arasında iletişim kurulabilmektedir.
5 000 m2 ( Beş bin metrekare ) alan üzerine kurulan müzede, modern konferans salonu, üç katlı depo ve her katta bulunan çok amaçlı laboratuar ile fotoğraf atölyesi, çağdaş müzecilik hizmetlerine katkıda bulunmaktadır. Türkiye’deki müzecilik standartlarının üstünde modernize edilmiş müzemizde her türlü araç-gereç donanımı tamamlanmıştır. Ayrıca; müzemizde araştırma yapmak isteyen bilim adamlarına ve öğrencilere her türlü kolaylığı sağlayan mekanlarda Arkeologlarımız hizmet vermektedirler.
Diyarbakır iline bağlı Bismil ilçesinde iki birimde; Batman iline bağlı bir yerde olmak üzere Müze Müdürlüğü başkanlığında kazılar yapılmaktadır.
Paleolitik ve Neolitik döneme ait buluntular, müzemizde sergilenmektedir. Daha önceki yıllarda yapılan Bismil ve Ergani yöresinden çıkan Neolitik, Assur ve Roma dönemlerine ait eserler de müzemizin vitrinlerini zenginleştirmektedir.
Ayrıca; Müsadere edilen çok sayıda değerli kültür varlıkları, mahkeme sonuçları alındığında teşhire sunulacaktır.
2- ZİYA GÖKALP MÜZESİ
Diyarbakır’lı sosyolog, yazar Ziya Gökalp’in doğduğu evdir. Sivil mimarlık örneği en güzel evlerden birisi olan ve bazalt taştan iki katlı olarak 1806 yılında inşa edilmiştir. 1824 yılında Ziya Gökalp’in ailesine intikal eden evde 1876 yılında Ziya Gökalp doğmuştur. 1956 yılında müze haline getirilmiş ve yazarın şahsi eşyaları ve belgelerinden oluşan kolleksiyonlarla teşhire açılmıştır.
Bu yapıda içe dönük mimari tarzı kullanılmış olup, evin tüm pencereleri iç avluya bakmaktadır. Yapıya giriş tek kanatlı ahşap bir kapıdan sağlanmakta olup, mekanlar iç avlunun etrafına yerleştirilmiştir. Genellikle Diyarbakır evlerinde kullanılan havuz geleneği burada da kuzeye bakan bölümde ve Eyvanın içindedir.
Ziya Gökalp’in ataları 18. Yüzyılda Çermik kasabasından bu şehre gelip yerleşerek önce Karacami mahallesindeki ve bugün Melikahmet Caddesi güneyine düşen bir Kargir evde 1819 yılına kadar oturmuşlardır. Daha sonra bu binaya yerleşmişler ve Ziya Gökalp’te 28 Mart 1876 tarihinde evin harem dairesinde Büyük Meclis denen mekanda dünyaya gelmiştir. Ve Diyarbakır Askeri Rüştiyesini bitirdikten sonra, orta tahsiline Diyarbakır’da devam etti. Daha sonra İstanbul daki Veteriner okuluna devam etti. 1900 yılında tekrar Diyarbakır’a döndü. 1908 yılında, İttihat ve Terakki Partisinin Diyarbakır Teşkilatını kurdu. Bir ara Malta’ya sürgün gitti. Ve Cumhuriyet Meclisinin ilk milletvekili oldu.
Bir çok kitapları yanında Kızıl Elma, Yeni Hayat ve Altın Ordu, Türkçülüğün esasları gibi eserlerini yayınlamıştır. Ziya Gökalp’in Diyarbakır’da bulunduğu sürede çıkardığı dergi ve gazete kolleksiyonları ile zengin kütüphanesi bulunmaktadır. 1924 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
3-CAHİT SITKI TARANCI EVİ ( KÜLTÜR MÜZESİ )
Diyarbakır mimarisine özellikle Akkoyunlu, Artuklu ve Osmanlı stili hakimdir. Diyarbakır’da köklü bir mimari gelişimin varlığını duyuran yapıların başında evler ve köşkler gelir. Diyarbakır evlerinin özelliklerini en özgün biçimde muhafaza eden ve güzel örneklerden birisi olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu evdir. Diyarbakır il merkezinde Camii Kebir Mahallesi, Cahit Sıtkı Tarancı sokak No:3 de bulunan ev, 1733 yılında inşa edilmiştir. Daha sonra da Cahit Sıtkı Tarancı’nın ailesine intikal etmiştir.
Yapıya daracık bir sokaktan, tek kanatlı ahşap bir kapıyla giriş sağlanmaktadır. Ayrıca Haremlik kapısı da iki kanatlı olup şehrin kuzey istikametine bakmaktadır. Bina iklim şartlarına uygun olarak yazlık (Kuzeyde), Kışlık (Güneyde), ilkbahar (Doğuda), Sonbaharlık bölüm de (Batıda) bulunmaktadır.
Binada büyüklü küçüklü toplam 14 oda, mutfak, kiler ve tuvalet bulunmaktadır. Binanın en önemli yeri iki katlı olan yazlık kısmıdır. Bu bölümün ikinci katındaki büyük odaya baş oda denir. Cahit Sıtkı Tarancı 2 Ekim 1910 yılında bu odada dünyaya gelmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı Diyarbakır’ın soylu ailelerinden olan Pirinçcizadelerdendir. 2 Ekim 1910 yılında dünyaya gelen Tarancı’nın Babası Bekir Sıtkı, annesi Arife hanımdır. İlk tahsilini Diyarbakır’Da daha sonra Galatasaray Lisesinde devam etti. Mülkiye Mektebini bitirmeden 1938 de Fransa’ya gider, orada Radyoda Türkçe spikerliği yapar. 2. Dünyü savaşı nedeniyle Türkiyeye döner. 1951 ‘de Cavidan Tınaz’la evlenir. Ve 12 Ekim 1956 yılında Viyana’da ölür. Şairin önemli kitapları arasında “Otuzbeş Yaş”, “Ömrümde Sükut”, “Düşten Güzel” ve “Ziya’ya Mektuplar” sayılabilir.
2.Ekim.1910 yılında bu evde dünyaya gelen Cahit Sıtkı Tarancı’nın çocukluk ve gençlik yıllarının bir bölümünün geçtiği bu tarihi ev 1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınarak onarıldıktan sonra, Cumhuriyetin 50. Yılında 29.Ekim.1973 yılında Cahit Sıtkı’nın anısını yaşatmak ve ismini ebedileştirmek amacı ile müze olarak hizmete açılmıştır.
26 yıldan beri müze olarak hizmet veren evde, şairin şahsi eşyaları, el yazısı ile yazılmış mektupları, aile fotoğrafları ve kitaplarından oluşan zengin bir kolleksiyonla Cahit Sıtkı Tarancı Evi (Kültür Müzesi) adıyla) Pazartesi günleri hariç her gün mesai saatlerinde halkın ziyaretine açık bulundurulmaktadır.
Müzeyi ziyaret edenler hem şairin anısını tazelemekte, hem de Diyarbakır’ın sivil mimarlık örneğinin en özgün yapılarından olan ve 266 yıllık tarihi bir mekanda Diyarbakır yerlileri anı tazelerken, Diyarbakır’lı olmayanlarda bu tarihsel mekanda hazzın doruğuna ulaşmaktadırlar.
Sonuç olarak, pek çok uygarlığın izlerini taşıyan kültür kenti Diyarbakır, müzecilik açısından oldukça eski bir kenttir. Anadolu’nun pek çok illerinde müze yokken 65 yıl önce Diyarbakır’da müze kuruluyor, yani şimdiki modern müzenin temeli 65 yıl önce atılıyor. Bugün ise bölge müzesi niteliğinde olan bu kültür müessesesi, Mardin, Şırnak, Batman, Siirt illerinin de kültür varlıklarının tespiti, tescili ve korunması ile taşınır kültür varlıklarının satın alındığı veya Arkeolojik kazıdan çıkan eserlerin sergilendiği çağdaş müzecilik anlayışına uygun hizmet üreten birer kültür müessesesi olarak ilimiz halkına, özellikle gençliğe hitap etmektedir.
DİYARBAKIR CAMİLERİ *
PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER*
Geçmişte Amid (Amid), Amida, Kara Amid ve Di*yarı Bekir olarak anılan Diyarbakır, Hazreti Ömer'in halifeliği günlerinde (634-644), 27 Mayıs 638'de Arapların eline geçti (Yayınlar bunu daha çok 639 olarak veriyor). Buraya sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdanoğulları, Büveyhoğulları, Mer*vanoğulları, Büyük Selçuklular (1085-1093), Şam Selçukluları, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular (1183-1232), Mısır ve Şam Eyyubileri (1232-1240), Anadolu Selçukluları (1240-1302), Mardin Artuklu*ları (1302-1394), Timur (1394-1401), Akkoyunlular (1401 - 1507), Safeviler (Şah İsmail 1507- 1515) ege*men oldular ve sonuçta 15 Mayıs 1515'te kent Os*manlılara geçti. (Bazı araştırmacılar bu tarihi 9 ya da 10 Eylül olarak verirler.) Bıyıklı Mehmet Paşa ilk Os*manlı Valisi oldu.
Surlarla çevrili kenti, doğu-batı ve kuzey-güney yönünde iki ana cadde dört dilime ayırır. Doğuda Ye*nikapı, güneyde Mardinkapı, batıda Urfakapı ve ku*zeyde Harputkapı olup 2 ana yol bunlarla son bulur. 1515 'te Osmanlılara göre kent, kapıların adını alarak 4 mahalleden oluşur. Müslüman çoğunluk Yenikapı* Urfakapı Mahalleleri eksenindedir. Buna kuzey yarıda eklenirse, güneyde gayrı müslimlerin yoğunlaştığı anlaşılır. Ancak sınır kesin olmayıp yoğunlaşmalar vardır. Çünkü Yenikapı Mahallesinde Hıristiyanlar 554 aile reisiyle birinci sıradadır. Bunu Mardinkapı ve Urfakapı izler. Böylece güney yarıda çoğunluk ka*zanırlar. Buna karşılık yıkıntıları üstüne Ulu Cami yapılan Mar Toma Kilisesi (Katedral) kuzey yarıdadır. Diğerleri güneydoğu çeyreğinde yoğunlaşırı Anlaşıl*dığı kadarıyla, keı,ıti paylaşmak İslam dünyasıyla başlamıştır. Kentte o dönemde Gregoryan (sonraki düzenlemelerde Katolik ve Protestan) Ermenileri, Or*todoks ve Katolik RumIarı, Katolik Keldanileri, Katolik ve Yahudi Süryanileri yaşıyor. Bunların tapınak*ları yanında Yahudilerin dinsel önderleri de vardı. Latin ve Kapusen İtalyanlar sayıca çok az idi. Osmanlıların gerileme ve çökme döneminde, can kay*gusu nedeniyle Diyarbakır'ın güneydoğu diliminde
yoğunluğa yönelmeleri ve gettoların varlığı, sonraki zorunluluklardır. Mahalle adlarına dikkat edilirse, bunlar komşu il çıkışlarını yansıtmakta, dinlere göre anılmamaktadır. İç içe yaşandığını 19. yy.'ın birinci yarısındaki salnameler de gösteriyor. Bunu, daha Selçuklu günlerinde diğer illerde de görebilmekteyiz (Sivas vb).
1540 yılında yapılan iki sayım, Osmanlı günlerin*de büyük camilerin sayısının arttığını gösteriyor. Kent güven içinde gelişmiş ve nüfus 2 katı artmıştır. Mahalle sınırları küçülür, sayıları artar. Taceddin ve Şeyhmatar gibi isimlerin, o tarihte yapılan ibadetha*nelerden alındıkları anlaşılıyor.
Günümüze erişen yapılardan çok daha fazlasının yıkıldığını belgeler gösteriyor. Evliya Çelebi, gördük*lerinin adlarını vermektedir. 1900 tarihli salnamede burada 24 cami ve 21 mescit adı geçmektedir. Günü*müze erişenlere bakılırsa, Ulu Cami dışında, Akkoyunlulardan daha eskiye ineni yoktur. Hazreti Süley*man Camii pek çok değişiklik geçirmiştir.
Büyük Selçuklular kentte ancak Ulu Cami'de ona*rım yapacak kadar kaldılar. Anadolu Selçuklularının burada cami veya mescidi yoktur. Ulu Cami*i onardıkları, yazıtlarından anlaşılıyor. Artuklu yapı*ları ise kent içinde sınırlı kaldı.
Akkoyunluları izleyen Osmanlılar da bu yerel ve yöresel (Yukarı Suriye) özelliklerin dışında kalamadı*lar. Bir Akkoyunlu yapısı olan Nebi (Peygamber) Ca*mii, Osmanlı özelliği gösterir. Belki bunu, 1531 yılındaki Üstad Ahmed el Amidi onarımına bağlayabiliriz. Ancak ustanın buralı oluşu yine yerel özelliklerin ağırlığını kanıtlıyor. Klasik Osmanlı Dönemi yapılarından İskender Paşa, Behram Paşa gibi büyük programlı yapılara da aynı özellikler yansır. Mimar Koca Sinan'ın, doğrudan buradaki bir yapıya ayıracak vakti olmadığını, merkezdeki yoğun çalışması göste*riyor. Herhalde planlarını çiz ip bir kalfasını gönder*mesi, bu yerel etkileşimi kolaylaştırmış olmalıdır.
Diyarbakır camilerini, kentin mescitlerinden ayır*mak gerekiyor. Yapı boyutu dı*şında, çatkısı merkezdeki kubbe*ye dayalı yığma düzende iken, mescitler hep Orta Çağ' daki gibi çok ayaklı kurgudadırlar. Ayrıca yukarıda değindiğimiz gibi bazı Akkoyunlu camileri, Osmanlı kurgusundadır. Bunu aslında, devletlere değil, o dönemin kub*be gelişim çizgisine bağlamak gerekir. Ne var ki İmparatorluğa adım adım giden Osmanlıların, bu anlayışı geliştirmedeki öncü*lüğünü ve ağırlığını yadsımamak gerekir.
Cami ve mescitlerin kent için*deki yerlerine dikkat edilirse kuzeybatı çeyreğinde 7, kuzeydoğu*da 8, güneybatıda 8 ve güneydoğu çeyreğinde 5 tane olduğu gö*rülür. Böylece kuzey yarıda, batı yarıda sayıları 15'leri bulur. Buna karşılık gayrı Müslimlerin yoğunlaştığı güneydoğu diliminde bun*lar en aza (5'e) iner. Böylece iba*dethanelerin kent içindeki dağılı*mıyla İslam yerleşmeleri birbiriyle çakışır.
Akkoyunlu yapısı olduğu bilinen veya sanılanların sayısı 12 tanedir. Bunu, 14 ile Osmanlılar izleyecek*tir. Akkoyunlularda çok ayaklı ahşap (vb.) örtülü mescit türü yapı sayısı (7) kubbelilerden fazladır. Os*manlılarda bunlar birbirine eşit olur (yedişer).
NEBİ (PEYGAMBER) CAMİİ
İnönü Mahallesinde Gazi Caddesi ile İnönü Cadde*si'nin (uzantısı İzzet Paşa Caddesidir) birleştiği kavşakta kuzeybatı köşededir. Akkoyunlu yapısı olan, enine planlı dört sahınlı (kuzeye doğru), ayaklı ve kemerli asıl caminin belgelere göre 1927 yılında üst ahşap kirişlemesi çürüyerek çökmüş ve 1955 yılında Gazi Caddesi batı yöne doğru kamulaştırılıp genişle*tilirken cami ortadan kaldırılmıştı (Fotoğraf 1). Ço*cukluk ve gençlik günlerimde, avlusunun doğusunu sınırlayan ufak dükkanlarını, kemerli avlu kapısını anımsıyorum. Bu arada minaresi de sökülerek şimdi*ki yerine taşındı. Vakıfların restoratör teknisyeni Ca*fer Hanlıoğlu'nu o yıllarda bu işte tanımış, 1966'dan başlayarak yıllarca beraber çalışmıştık. Kendilerini rahmetle anıyorum.
Elimizde bulunan eski fotoğraflara göre, 2 taş ko*lon ve bunlara oturan enli 3 taş kemer sıralı, 3 sahın*lı kitlenin kuzeyinde, yine aynı düzende bir son ce*maat yeri olup üstü toprak örtülüydü. Kıble duvarı*nı, birbirinin düşeyinde olmayan, altlı üstlü dörder, doğu duvarı birbirinin düşeyinde (altlı üstlü) ikişer pencere süslüyordu. Kuzey harım duvarında basık
kemerli kapı oldukça sade ve üstünde, Ulu Cami'dekine benzer ahşap mükebbiresi, bunların yanlarında altlı üstlü ikişer pencere ile en uçlarda sadece birer üst penceresi daha vardı. Mükebbire içeride müezzin mahfiliyle birleşmektedir.
Cami bazalt akça geçmez örgülüydü. Sadece avlu*ya bakan kemerler ile bunların arasındaki dairesel dört pencere almaşıktı. Caminin enine beş kemer fazla gelince, üç enli ve basık kemerle yetinilmiş, kolonlar kısalmış o orantılar bozulmuş idi. Aynı oransızlı*ğın mihrap ve mimbere de yansıdı ğı görülüyor.
Almaşık örgülü, kare planlı minarede 1530 yılın*da, hayrat olarak Kasap Hacı Hüseyinin yaptırdığı yazılıdır. Bunlarla ilgili geniş bilgi ve ölçüler Diyar*bakır Camileri (Ankara, 1996) adlı yayınımızda (s. 84) vardır. Diyarbakır, kendi arzusuyla (savaşmaksı*zın) 1515 yılında Osmanlılara geçti. 15. yy. boyunca kente eğemen olan Akkoyunlu varlığının daha bir süre daha devam ettiği anlaşılıyor. Böyle bir hayır kurumu, ibadethanesi için Osmanlıların hoşgörülü davrandığını söyleyebiliriz. Avluyu kuzey yönde medrese çeviriyordu. Bugünkü helaların ne kadarının özgün olduğu bilinmiyor.
Bu yıktmlan Akkoyunlu Camii'nin hemen batısın*da, orta kubbeli, buna bağlı az derinlikli iki katlı iki yan kanatlı şimdiki caminin yapılış tarihi bilinmiyor (Çizim 1). Hemen güneyinde Köprülü'lere ait, demir kubbeli açık bir türbe vardır. Diyarbakır'da Osmanlı camilerinin kubbeleri dışa yansır. Giderek bazıları kargir külahla koruma altına alınmış olsalar bile ye*rel bir çözümdür. Şimdiki caminin 15. yy. sonları ve 16. yy. başlarında kubbe veya külah kullanılarak dı*şa yansıtılan akıma uyarak yapıldığı kanısındayız. Akkoyunlu Kasım Padişah Camii de bunu gösteriyor. İçerden üç kubbeli son cemaat yeri, çevre duvarları*nın yükseltilmesi nedeniyle dıştan görünmez. Bu ör*tü türlerinin, Akkoyunluların son döneminde, biraz da Osmanlıdan yararlanılarak gerçekleştirildiğini sa*nıyoruz. Bu taban oluşmasa Fatih Paşa Camii'nde (1515) Şehzade Camii planı öncülüğü olmazdı.
Bugünkü avlunun kuzeyini oluşturan helâlı ve üç odalı kanadın asıl şekli tam böyle olmasa bile işlev aynı olmalıdır. Köprülülerden Abdullah Paşa'nın "Peygamber Camii yanında" diye yayınlara geçen Darulkurra'sının bunlarla bağını da bilmiyoruz. Ge*niş bir alan kapladığı, öğrencisinin bol olduğu belge*lerde belirtiliyor.
PARLI (SAFA) CAMİİ
Diyarbakır'ın kuzeybatı çeyreğinde, Melek Ahmet
Caddesi'ne kuzey yönde 150 m. kadar uzaklıktadır. Yanlarda ikişer ayağa, kuzey ve güneyde harim ana duvarına da oturan sekizgen kasnaklı, tek orta kubbeli, enine planlı kc1gir bir yapıdır (Çizim 2). Köşe ke*merlerin oturduğu üçgen bingiler, ayakları izleyerek döşemeye kadar iner. Dıştan dışa kitle 22,80x19,88 m boyutundadır. Yan köşelerde birer ufak kubbe ve ara*larında da tonozlar yer alır. Son cemaat yeri beş kubbeli olup, iç yan örtüler de dahil, yükseltilen kalkan duvarları ve dolgusu nedeniyle dışa yansımazlar. Kuzeydoğu köşede taşkın olan minare ile kitle arasında hazire kapısı vardır. Kapı üstündeki yazıt, 1513 yılında iyice onarıldığını belgeliyor. Diyarbakır'a Akkoyunlular 1401 -1515 yılları arasında egemen idiler. Yapı 15. yy.ın üçüncü çeyreğindendir. Evliya Çelebi yapıyı İpariye (Parlı) olarak tanıtır.
Yapıda siyah bazalt taşı kullanılmıştır. Son cema*at yeri ve ön yüz üst kesimi ile yan destekleri almaşıktır. Bazalt minare kaidesi, Türk mavisi çinili güzel bir geometrik panoyla son bulurken gövde artık tümüyle ve silindirik olarak beyaz taşla yükselir. Böy*lece süsleme şansı doğar.
Maksure kubbesi, sekizgen kasnak ve piramit kü*lahla örtülüdür. Alaturka kiremit kaplıdır. Dört ana yöne birer tepe penceresi vardır. Kasnak dışında ka*lan örtü yanlara akıntılı ve dolgulu olup, sular çörtenlerle akıtılır.
Harim, altta altıgen çinilerle kaplıdır. Türk mavisi ve koyusu egemen olup çin bulutu desenli su ile çev*relenir. Çinilerde değişik desenlerin yeğlendiği görülüyor.
Oldukça özenli mermer mimber, yer yer boyandığı için kirletilmiş sayılır. Taç kapısı üstünde, tek satırda "Küllema dahalen zekeriyyel-mihrap" yazılıdır.
Harim taç kapısı sade olup kemerli girintiyle yeti*nilir. Yanlarda sekileri vardır. 1,40 m. enindeki kapı
boşluğunu basık bir almaşık kemer örter. Bunu yazışeridi ve teğet kemerli bir pencere izlemektedir.
3,68 m eninde, 5,17 m. yüksekliğindeki süslü mih*rap, kubbe duvarından 7 cm. taşkındır. Yarım sekiz*gen planlı mihrap girintisi sütuncelerle başlar ve üst*te 10 sıralı mukarnas dizisiyle son bulur.
Harimin doğu ve güneyi haziredir. Soldaki Abdülcelil Kümbeti'nin yapıyla ilgisine belgeler değinmi*yor. Güneyindeki medresede, Ları hazretlerinin ders verdiği bilinmektedir. İskender Paşa Camii anlatılır*ken buna biraz daha açıklık getirmekteyiz.
LA.LE BEY (LALA KASIM) CAMİİ
Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde, kendi adıyla
anılan mahallede Lale Bey ile Dörtler Sokağı'nın ke*siştiği kavşak güneyinde olup, üç kubbeli son cemaat yeri, bunun batısında, alt katı türbe, üst katı hücre, batısında minaresi olan, tek katlı, tek kubbeli, siyah bazaltla örülü kargir bir yapıdır (Fotoğraf 2). Kareye çok yakın planlı (~1O,24 m.) iç alanı kubbe örter. Dört yöne ikişer pencere yerleştirilmiştir. Türbesine hücre*nin güneyindeki merdivenden inilir. Son cemaat yerinin batısını hücreye bakışımlı olatak minare kaplar. Kuzey yüz, toplam olarak 17,77 m.'dir
Kubbesi çökmüş ve ortaya konan 2 kolonla 3 sah*na bölünen ahşap kirişlemeli yapıyı terkedilmiş bul*duk. Evler çevresini sarmış ve kitleyi kaplamıştır. Ka*mulaştırılarak boşaltıldı. Sıva raspasında köşe keme*ri özengileri ortaya çıktı. Rölöve ve restorasyonu ta*rafımızdan yürütülerek vakıflarca, ibadete açılmış bulunuyor.
Halkın kısaca Lale Camii olarak adlandırdığı yapı*yı, Diyarbakır'ın ilçelerinden Egil'in beylerinden Lala Kasım'ın yaptırdığını kaynaklar belirtiyor. Plam, Ne*bi Camii'ne (Akkoyunlu IS. yy:ın son 4. çeyreği) ve Kasım Padişah'a (~lS00, Akkoyunlu) benzer. Ayrıca
Safa Camii minaresindeki ve kuzey avlu yüzündeki yazılı kare panolardan bunun da pabuç bölü*münde vardır. Bunlar, Akkoyunlu yapısı olma şansı*nı arttırmaktadır. Şeref Han, yapıtında, Şeyh Mu*hammed'in oğlu Lala Kasım'dan övgüyle söz eder. Bu durumda, caminin, Osmanlı günlerinde 16. yy:ın 1 ilk çeyreğinde yapıldığını düşünmek (ıS1S'ten herhalde hemen sonra) doğru olacaktır. Daha önceki ca*milerde Osmanlıların gelişen kubbe yorumuyla, yerel ve özellikle Akkoyunlu ayrıntılarının karışımından söz etmiştik. Bu form (compasition), o yörede kendi koşulları içinde gelişmiş, dengesini bulmuş ve yeni dönemde de (Osmanlı) sürmesini sağlamıştır. Lala Kasım Camii bu arakesitin ürünü olsa gerekir
KASIM PADİŞAH (DÖRT AYAKLI MİNARE) CAMİİ
Özdemir Mahallesi, Yenikapı Caddesi yakasında, yol üstünde, Balıkçılarbaşı semtindedir. Tek kubbeli almaşık örgülü kare prizma gövde silmeyle son bu*lurken içe çekik yine almaşık örgülü sekizgen kasnak ve kurşun kaplı kubbeyle son bulur (Çizim 4).
Harimde, yanlarda üçer, kuzey ve güneyde ikişer penceresi olup tümünün iç ve dışında kemerle kapa*nan girintileri vardır. Bugün ikisi de kapatılmış olan kıble duvarı pencereleri içinden yanlara doğru yük*selen merdivenlerle, doğu ve batı duvarı güney pen*cereleri üstüne yerleştirilen ve harim üst yarısına açı*lan ufak mahfillere ulaşılır. Harimin kuzey duvarın*da, son cemaat yerinin üç kubbe özengileri yerinde bırakılarak, eğik (akıntılı) bir betonarme tabliye ile örtülmesi çok hatalıdır. Son cemaat yeri doğu ucun*daki kapıyla, mahfile bağlantı vardır. Bu, Diyarbakır için ilk ve son uygulamadır.
Bir bakıma camiden daha ağır basan ve üç monolit kolona oturtulan kare kesitli minare bir sanat ve teknik gösterisidir (Fotoğraf 3). Gövdede almaşık örgüler köşelere varmadan kesilir. Üç ara silme gövde*yi eşit olmayan dört parçaya böler. Peteğin üst yarı*sından fazlası beyaz taştandır. Gövdenin doğu yüzündeki 1500 tarihli yazıtta Akkoyunlu Sultan "Kasım" adı geçmektedir. Bu nedenle halk yapıyı Kasım Padişah adıyla anarken, minaresinden ötürü dört ayaklı minare veya "Muallak" (boşta, boşlukta) ola*rak da tanır. Mutahhar veya bunun kısaltılmış şekliy*le Şeyh Matar adını, daha önce bu yerde Şeyh Mutahhar'ın mezarı olmasına bağlayanlar vardır. Bu ad*la anılan asıl cami, Mardinkapısı'na ilerlerken yol üs*tündeydi ve yıktırılarak yine yola katıldı.
Yıkılan ve betonarme tabliyeyle örtülen son cema*at yerinin, harim duvarında kalan özengilerine bakı*lırsa, köşe ön ayaklar, şimdikinden biraz daha uzun ve L kesitliydi. Tek kubbeli camilerin Artuk ve Akkoyunlu günlerinde de sevilerek kullanıldığı, Osmanlı*ların zaten bu kubbe gelişimi üstünde oldukları, ye*rel özelliklerle benimsedikleri anlaşılıyor.
BIYIKLI MEHMED PAŞA (FATİH PAŞA KURŞUNLU) CAMİİ
Diyarbakır'ın kuzeydoğu dilimindedir. İçkale gü*ney kapısından başlayan yol, güneye uzanarak bu yapı topluluğuna varır. Yapı, Diyarbakır'dakilerin en boyutlu ve özenlisidir. Merkezdeki kubbeyi dört ana yönde dört yarım kubbe desteklerken buna hangi ya*pının örnek olduğu bilinmez (Çizim 5). Bu plana adım adım gelinmiştir. Bu nedenle yapı, cami planla*rı gelişimi içinde önemli bir köşe taşıdır ve Sinan'ın Şehzade Camii'nde doruğa erişir. Dört ana ayak baldaken çatkıyla birbirine bağlanırken, üstte sekizgen kasnak ve buna oturan kubbeyle dışa yansır. Sekiz pencere iç alanı yeterince aydın*latır. Harim kare planlı iken, kub*beli son cemaat yeri iki yanında*ki güneye bakan hücrelerle, avlu yüzünde yatay gelişme sağlanır (35 x 17 m). Bu kitleyi daha bü*yük ve görkemli gösterir. Kuzey avlu yüzü almaşık ör*gülüdür. Her ke*mer koltuğuna, Diyarbakır'da yaygın olarak kullanı*lan, birer atlamalı damla ve rozetler kabartmalı ola*rak yerleştirilmiştir. Sekiz kolon ve başlıkları beyaz mermerdendir. Buna karşılık harim kuzey dış yüzü sıvalıdır.
Minare batı uçtadır. Kare kaide siyah taştan olup üst köşelerindeki profıllerle beyaz taşlı gövdeye geçilir. Şerefe korkuluğu yerden 30,52 ve peteği 35,50 m. yüksekliktedir. Minarenin batısına, iki kemerli, üstü kapalı ve kapısı az çok özenli türbe sonradan ekle*nirken, küpün bir bölümünü de kapatır. Avluyu çer*çeveleyen kuzey kapısının lS19'da yıktı*rıldığını kaynaklar belirtiyor.
3,95 m eninde, 5,66 yüksekliğindeki taş mihrap kıble duvarından 11 cm. taşkın olup, yanlarında 12 cm:lik sağırlık bıra*kan ters U çerçeve altı sıralıdır. Dışta özenli mukarnas sırasıyla görsel etkinliği arttırır. Yarım sekizgen planlı girintisi sütuncelerle başlar. 10 sıralı mukarnaslarını üstte 3 dilimli bir kemer izlemektedir.
Mermer mimber özenli ve görkemlidir. Köşk bölümü, şebekeleri ve özellikle mer*mer kapı kanatlarına oldukça emek çekildiği görülüyor. Küfı panolar, yazılar, zengerek ve kıvrık dallarla bezenmiştir. Mihrap ve mimberin cami iç hacmiyle olduk*ça orantılı olduğu görülüyor.
4 Kasım 1515 tarihinde Diyarbakır Beylerbeyiliğine atanan ilk Osmanlı vali*si, bazı kaynaklara göre bu kentlidir. Ca*minin hamarnı bugüne erişmez. Halkın "Kürtler Hamamı" dediğini ve yerini Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde belirtiyor. Medresesinden sadece kuzey kanat dur*maktadır. Güneyine sonradan Şafıiler bir mescit eklediler. Paşa'nın İç Kale'ye bir Hükümet Binası eklendiğini Çelebi belirtiyor. Tekke IS. yy. sonlarında yıkıldı. Di*yarbakır'a yakın Alipınar Köyü Camii'nin arkalarındaymış. Bıyıklı Mehmed Paşa 24 Aralık 1521 Salı günü öldü. Mezarı, cami*in hemen doğusunda hazirededir. Bunun biraz kuzeyine, sonra Özdemiroğlu Os*man Paşa için sekizgen türbe eklenecektir. 16. vali idi ve burada dört sene görev yaptı.
HADIM ALİ PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde, adını verdiği mahallededir. Medrese, cami ve tekkeden (7) oluşur. Harimin doğusundaki Şafıiler mescidi daha sonraki eklentidir (ı 769-70). Kare planlı, prizmatik gövdeli, sekizgen kasnak ve külahlı cami, Osmanlı dönemi erken türlerindendir (Fotoğraf 5). Son cemaat yerini beş kubbe oluşturur. Minaresi, kuzey yüzü doğu hi*zasının biraz açığındadır. Kitlenin avlu yüzü ile do*ğu ve batısındaki üçer, güney ve kuzeydeki ikişer pencere, teğet kemerle örtülen, almaşık örgülü girin*tiler içine alınmıştır. Lentolu pencereler 1/2 oranına çok yakındır. Beş düşey, dokuz yatay geçmeli demir parmaklıkları özgün değildir. Son cemaat yerinin dört kolonu beyaz taştan ve eksendeki ikisi alt başlıksızdır. Kemerler arasında süslemeye yer verilmez.
14,45 m. kenarlı harim kare planlı olup, köşe ke*merlerinin oturduğu üçgen bingiler, aynı kesitle yere kadar inerken, Safa Camii'ni yineler. Ahşap pencere kanatlarına oldukça özenildiği görülüyor.
3,39 x 4,61 m. ölçülü beyaz taşlı mihrap, yine renk renk boyanarak ve avize takılarak olabildiğince çirkinleştirilmiştir. Yarım sekizgen planlı (Çizim 6) girinti sütun eel erI e başlar ve sekiz sıralı mukarnasla örtülür. Mihrabı izleyen üst pencerenin içliğinin ye*nilendiği görülüyor. Oranlı ve süslü ahşap minberi güzeldir. İç duvar eteklerini kaplayan altıgen mavi renkli çiniler, bir çerçeveyle (su) sarılıdır. Ali Paşa Medresesi, camiin batı yönde açığındadır.
Amid'in 6. Osmanlı Valisi Hadım Ali Paşa, burada 1534–37 yılları arasında görev yaptı. Yapının adı sa*dece Tuhfetü'l-Mimarin'de geçer. Böylece Sinan'ın eseri olduğu anlaşılır. Bununla ilgili ayrıntılar, yeni bilgilerle Diyarbakır Camileri (Ankara, 1996) yayını*mızda (s. 135) yer almaktadır.
Cami ile medresesi arasındaki örgü farkını, medre*senin sonraki ucuz onarımlarına bağlamak gerekir. Tuğla, taştan daha kolay ve ucuz bir yerel üretim ol*duğundan, kubbe dış kasnağında da sonradan yerini almış görünüyor. Güçsüz dönemde, akıntıyı kesmek için, kubbeyi az eğimli, alaturka kiremitli sekizgen kasnak ve külahla örtmek, kent merkezi ve Silvan il*çesinde de görülmektedir. Eski fotoğrafları, son ce*maat yerinin de aynı gereçle akıntılı olarak örtüldü*ğünü gösteriyor. Pencere oranları, sivri veya teğet kemerli girintiler içine, almaşık örgülü olarak alın*ması, sütunceleri vb. güney geleneği olup Diyarbakır'da da yaygındır. Nitekim Sinan'ın tartışmasız ya*pıtlarından olan aynı kentteki Behram Paşa Camii'n*de de uygulanmıştır.
1956 yılında, camiin kuzeydoğu açığında, hama*mın kalıntıları duruyordu. Gecekondular bunları tü*ketti. Vakfıyesi günümüze erişmemiştir.
İSKENDER PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın kuzeybatı çeyreğinde, kendi adıyla
anılan mahallededir. Tek kubbeli, kare planlı camiin güneyi 19,20 m'dir (Çizim 7, Fotoğraf 6). Almaşık ör*gülü prizmatik gövdeyi üstte onaltıgen, beyaz taşla örülü, orantılı kasnak ve kurşun kaplı kubbe izler. Beş kubbeli son cemaat yerinin yıkıldığı, bazalt ta*şından, köşelerde L ayak ve arada dört beyaz mermer kolonlu olarak yenilendiği, üstünün ahşap kirişle*meyle örtüldüğü anlaşılıyor. Harim duvarında, kolon akslarına denk gelen kemer özengileri bu değişiklik sürecinde nasılsa yok edilmemiştir. Şimdi burada be*tonarme bir tabliye vardır.
Harim iç ölçüsü 14,76 x 14,76 m.'dir. Yanlara üçer, güney ve kuzeye ikişer pencesi olup, iç ve dışta, teğet kemerlerle örtülen alma*şık örgülü girintiler içine alınmışlardır. 2,22 m gelen duvar kalınlıkları bu kademelenmeyi zorunlu kılmışa benziyor. Kasım Padişah Camii'nde görülen ilk gömme mahfiller, duvar kalınlığından yararlanılarak burada da kullanılır. On*lar yan duvar pencereleri (güneye yakın olanlar) üstündeydi. Burada ise kubbe duvarı köşelerindedir ve ulaşımı yan du*var pencerelerinden sağlanmıştır. Mukarnas sırasına oturan verevine (45°'lik) bingilerle harime açılırlar. Soldakinin mahfilden çok va az kürsüsü niyetine kullanılma şansı çoktur.
Köşe kemerleriyle kare plan üstte se*kizgene dönüşür. Sekiz pencereli kasnak dışarıda onaltıgendir. Kuzeyde aşı boya*lı ufak mahfıli vardır. Kotu iyi ayarlanamadığından, bu yöndeki pencerelerin teğet kemerli iç girintilerini yarıda böler. altıgen çinilerin çoğunun döküldüğü görülüyor. Mavi renk egemendir. Çintemani desenli sulardan çok az örnek var. Özgünlüğünü koruyama*yan şadırvanını günümüzde çirkin bir betonarme tabliye örtmektedir.
3,29 x 5,04 m. ölçülü mihrap mukarnas dizisiyle başlayan çerçevelerle sınırlıdır. Yarım sekizgen planlı girinti sütuncelerle başlar ve 10 sıralı mukarnas dizisiyle örtülür. Üstünde üç dilimli kemeri vardır.
Minare siyah bazalt taşından olup doğu yöndeki hücreye bitişiktir. Pabuç bölümü ile gövde beyaza dönüşür. Dama buradan ulaşılan bir köprüsü vardır.
İskender Paşa 1551-63 yılları arasında, Diyarba*kır'da 12. Osmanlı Valisi olarak görev yaptı. Haremlik, selamlık ve pek çok yapısı bu yöreye gönülden bağ*landığını gösteriyor. Karaman'da Hüsrev Paşa'nın ya*nında yetişmiş ve buraya birlikte gelmişlerdi. Van (1548), Erzurum (1551) ve Diyarbakır (1551), Bağdat ve Mısır Beylerbeyliğinde bulundu. Emekliliğini İstan*bul'da geçirdi ve 1571 yılında öldü. Camiin doğusunda hazirede yer alan, biraz değişik planlı türbe aynı aileden Şair Yusuf Raif Efendi'ye aittir. Zamanın alim*lerinden Muslihiddin Lari'nin mezarı harimin güne*yindeki hazirededir. İskender Paşa'nın ona bir med*rese yaptırdığını Parlı Camii bölümünde belirtmiş*tik. İskender Paşa bayındırlığa düşkündü. Camiin batı yönünde haremi ve Hükümet Binası olarak kullandığı selamlığı için Diyarbakır Evleri (Ankara, 1999) yayınımızda bilgi vardır. Diyarbakır'a Ham*ravat Suyunun getirilme*sine büyük katkıda bu*lundu. İçkale'de Ayn Zeli*ha suyunu akıttı. Sinan'ın yapısı olan camiin adı, ri*salelerde geçer. Vakfiyede, kendisinin Van'da görev*de olduğu zaman caminin bittiği yazılıdır
BEHRAM PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde Süleyman Nazif Mahallesi'ndedir. Hemen güneyinde konağı bulunur. Tek büyük kubbeli, kare planlı, kuzeyinde, iki sıralı, yanlara da taşan beş kubbeli son cemaat yeri vardır (Çizim 8). Ahşap tavanlı, avluya akıntılı, kurşun kaplı 2 revak, önde sekiz beyaz, tek parçalı kolona oturur. Yanlarını L planlı ayaklar destekler. Eksene gelen iki kolon, siyah-beyaz almaşık yığma olup şadırvanında da yinelenir. Avlu yüzü almaşık örgüyle bütünleşir ve derinliğine aksı güçlendirir. İç (ilk) revak 6 kubbelidir. Eksendeki yükseltilen ve öze*nil en kubbesiyle girişi vurgular (Fotoğraf 7). Kare planlı harimin doğu ve batı yönlerde üçer tonozlu girintileri (eyvan) ve eksenlerinde de birer pen*ceresi vardır. Güney ve kuzeyde mihrap ve giriş ne*deniyle bu ufak eyvanlar, ikiye düşer. Girişin yanındaki gömme iç merdivenlerden üstteki gömme mahfıllere ulaşılmaktadır. Harimin dört köşesinde ufak hücreleri vardır. Her yan eyvanın birer mihrabı (ayrı ayrı düzende mukarnas örgülüdürler) yer alır. Bun*lardan başka, son cemaat yerinde iki mihrap daha vardır. Böylece sayıları dokuzu bulur. Giriş mihrabiyeleri bunun dışındadır. Pencerelerinin yedi düşey,11 yatay demir parmaklıkları ile dövme lokmaları oldukça özenlidir.
Kare plan üstte mukarnaslı bingilere oturan tramplarla sekizgene dönüşür. Dışı onaltıgen ve be*yaz kasnağı kurşun kaplı büyük kubbe izler. 4,95 m eninde, 6,69 m yüksekliğindeki taçkapı bir sanat eseridir. Mihrap (3,78 x 5,65) oldukça özenli olup taşmimberin bundan geri kalır yönü yoktur. Harimde duvar etekleri, eyvanlar da dahil mavi renkli, karan*fil desenli, büyük boyutlu kare çinilerle kaplıdır. Türk mavisi suları vardır. Harimin kuzey duvarı eyvanla*rının taştan düz tavan örgüleri bir teknik gösteridir.
Behram Paşa Camii adı, sadece Tuhfetü'l-Mimarin*'de gecer. Hamam adı hiç yoktur. Bu onun, daha son*ra, ancak Evliya Çelebi'nin A.mid'e gelmesinden önce yapıldığı anlamına gelir. Behram Paşa Cami*i planını, Mimar Koca Sinan daha önce, İstanbul'da iki yapıda denedi. Ortak yönleri, her yönde üçer eyvanın olmasıydı. Ancak güneydekini mihrap, kuzey*dekini taçkapı dolduruyordu. İlk örnek Yenibahçe'deki Bali Paşa Camii'dir. Son yayınlar (özellikle vakfıyesi) yapının tarihini 1504-5 yerine yüzyılın ilk yarısının sonlarına kaydırmıştır. Bali Paşa 1548'de öldüğüne göre yapının en geç bu tarihte yapıldığı görüşü ağır basıyor. Vakfıyesi 1563'lere aittir. Zaten 1504-5 tarihi Sinan için hiç uygun düşmemektedir. Üstad, aynı planı ikinci kez Silivrikapı Hadım İbrahim Paşa Camii'nde 1551 yılında uyguladı. Topografyasının getirdiği değişiklikler dışında bu iki plan hemen hemen birbirinin eşidir. Boyutları da birbirine çok yakındır. Sıra Diyarbakır'a gelince, Sinan bir adım daha ileri atar. Güney duvarı iki ucuna birer çilehane tas arlar. Zaten duvar kalınlığı bunu zorunlu kılmıştır. Mahfil merdivenleri, kuzey duvarı girişi 2 yanına ve yan duvarların güney uçlarındadır. Minare, harimden ve son cemaat yerinden daha batı açığa alınır. Üçüncü boyut, kitleyle dengesi açısından bunu zorunlu kılmış gibidir. Sinan, son cemaat yerini iki kademeli olarak pek çok yapısında kullandı (22 yapı). Ancak Behram Paşa Camii'ndeki Sinan'dan sonraki eklenti*dir ve aksIarın sayısı zaten bunu kanıtlamaktadır.
Behram Paşa, şimdikilerin tersine Amid'de görevde bulunmadı. Ancak fıziksel ve yönetim açısından güçlü bir bağı olmalıydı. Ailece Yemen Beylerbeyliğinde bulunmaları ve Diyarbakır'ın yol üstünde olması ötesinde Anadolu Beylerbeyliği de yaptı. Özellikle Kanuni günlerinin "Doğu Sorunları" bu görevin Diyarbakır'da olmasını gerektiriyordu. Askeri üs Van' da, yönetim Amid'de yoğunlaştı. Evliya Çelebi'nin, Behram Paşa Hamamı için Gazze'den getirilen ustalara dikkatimizi çekmesi de önemlidir. Mimar Si*nan'ın cami için niçin bu planı seçtiğinin ayrıntılarını Diyarbakır CamiIeri kitabımızda (s. 155) belirtiyoruz. Sinan, yoğun iş programı nedeniyle buraya iyi bir kalfasını, çok iyi bir mukarnasçısını ve neccarını katarak göndermiş olmalı. Çinileri ve Marmara Böl*gesi'nde hazırlanmışa benziyor. Ekibin, öbür yapılarda olduğu gibi yerel bazı ayrıntı ve süs birimlerinin dışında kalamadı. Tüm bunlara karşın Diyarbakır, Behram Paşa Yapı Topluluğu ve özellikle camisi, ken*tin ve yörenin en önde gelenidir. Mukarnaslarında çok üstün bir plastiklik vardır. Şadırvanıyla bütünleşerek derinliğine aks çok güçlüdür. Taçkapıdaki mukarnasın, harimde hemen arkasında kullanılması da ayrı bir özen ve ayrıcalığıdır. Eyvanın düz taş tava*nı, demir parmaklık lokmaları tam Sinan'a yaraşır niteliktedir. Zaten camiin yapıldığı 1572 tarihi de Si*nan'ın doruktaki konumuyla özdeşleşmektedir
MELEK AHMED PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın batı yakasında, kendi adıyla anılan mahalle ve cadde üzerindedir. İki katlı kuzey ve güney geniş yüzleri almaşık örgülü ve minareli ka gir bir yapıdır (Fotoğraf 8). Zemin katta, batı uçtaki tonozlu geçit, caddeyi dikine uzanan sokağa bağlar. Bunun doğusunda dükkanlar, yazlık, mescit, caddeden arka (güney) bahçeye bağlantıyı sağlayan ve taçkapıyla başlayan aralığı vardır (Çizim 9). Üst kata, yarım kemere oturtulan ve minareye batı yönde ya*naştırılan (kuzey yönde) merdivenle ulaşılır. Bunun koşutunun (simetrik) doğu yarıda olduğu, pencereye dönüştürülen kapısından belli olmakta ve araların*daki uzun sahanlık, altındaki yazlık mescide zama*nında siper oluyordu. Günümüze erişemeyen bu mer*divenin oturduğu yer şimdi ufak bir bahçedir.
Enine genişleyen harimin yanlarında, kare kesitli ikişer yığma ayak vardır. Böylece üst yarıda sekizge*ne dönüşen plan, kasnakla yükselerek kubbeye erişir
Yan kanatlar iki katlıdır. Buraya, kuzey duvarı içine yerleştirilen merdivenlerle ulaşılır. Mihrabın karşısında bulunan müezzin mahfilinin ahşap merdiveni ayrıdır. Yan duvarlar sağırdır. Cadde giderek yüksel*diğinden zaten basık tutulan dükblnlar, daha da alçak görünür. Batı bitişikte, kaldırımdan dört sıra yukarıda başlayan (ilk üç basamak kaldırımdaydı) teğet kemerli kapı, eskiden bu yönde kitleye bitişik ahşap cumbalı, iki katlı ahşap bir meşrutaya ulaşıyordu.
Minare kitlenin kuzeyinde, tonozlu batı geçidiyle aynı doğrultudadır. Kare planlı küp bölümü yine Di*yarbakır geleneğine uyarak (çoğunlukla kitleden ayrı) siyah bazalttandır. İki aşamalı pabuç ve gövde yu*karıya beyaz olarak yükselir. Alt yarısında merdiven iki ayrı yolludur.
Cami, kendi adıyla anılan cadde üzerinde, kuzey yakada olduğundan, taçkapısı güneye alınmış ve bir aralıkla kuzeydeki cami avlusuna bağlantı sağlanmıştır. Harim kapısı (üst kat) kuzey yönde merdiven sahanlığına bağlanır. 2,02 x 4,32 m. ölçülü mihrap Diyarbakır'ın çinili tek örneğidir. Köşeleri sütunceli, 1,14 m. eninde, 62 cm. derinlikteki yarım sekizgen planlı mihrap girintisini üstte aynı güzellikteki dokuz sıralı çini örter. Girinti de dahil düz yüzeyler plak çi*ni kaplanmıştır. çerçevedeki profiller ile mukarnaslarda özel kalıpların kullanıldığı görülüyor. Duvar alt kesimi çinileri bunlarla uyumludur. Değişik desenler yer alır.
Yapının adı Tuhfetü'l-Mimarin'de "Amid'de Melek Ahmed, Paşa" olarak geçer. Bu Melek Ahmed Pa*şa'nın, üç kez Diyarbakır valiliği ve sadrazamlık da yapmış olan Silahdar Melek Ahmed Paşa ile ilgisi yoktur. Banisinin, Diyarbakır'da bulunan sevilen ve etkin bir hayır sahibi olduğu anlaşılıyor. Hamarnı aynı cadde üstünde biraz daha doğu yönde güney yakadaydı. Bitişiğinde bulunan ve artık bugün yok edilen "Küçük Hamam" bu yapının değildir.
Melek Ahmed Paşa Camii'ne gerek plan düzeni ve gerekse çinili mihrabı açısından bir İstanbullu usta eli değdiği bellidir. 1588 yılında ölen Koca Sinan'ın ömrünün son günlerinde bu yapıyla uğraşma şansı yoktur. Onun ekolünden bir kalfa işe el atmış olmalı. Enine plan ve almaşık örgü açısından Beşiktaş Si*nan Paşa Camii'ne (1555-56) -kitle olarak da- benzer. Ancak üst örtü ve son cemaat yeri farklıdır. Ay*rıca onun kubbesi altılı düzendedir. Diyarbakır'da Ali Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa, Kasım Padişah ve Lale Bey Camileri tek kubbelidir. Enine genişleyen Nebi Camii'nde yan kanatlarda birer ayak vardır. Şeyh Sefa (Parlı) Camii bu yapı gibi ikişer yan ayak*lı olup sekizli düzeni yeğler. Minare küpü kurgu ve bezemelerinde de benzerlik vardır. 15. yy:ın son çey*reğinden kalma bu Akkoyunlu camiinin, ondan ön*cekilere bağlı olduğu gibi, sonrakileri de etkilediği anlaşılıyor. Buna karşılık yerel özelliklerin Melek Ahmed Paşa Camii'nde o denli güçlü olmadığı görülüyor. İki katlı oluşu ve sekizli kubbe düzeni ile çini mihrabı, Sinan'ın İstanbul-tahtakale Rüstem Paşa Camii'ne çağrışımını arttırır. Ancak onda son cema*at yeri de vardır. Bu son ayrıntının düşünülmemesi, kuzey yönde yer alan heliUar nedeniyle avlunun küçüleceği endişesine bağlanabilirse de bizce asıl neden Diyarbakır'da devam ede gelen iki katlı mescit anla*yışıdır. Defterdar ve Ulu Cami Şafiiler bölümü böyle*dir. Minarenin kitleden ayrı tutuluşu zaten bu yöre*nin bir ayrıcalığıdır. Tüm bunlar, Melek Ahmed Paşa Camii'nin Diyarbakır’dakiler içindeki ayrı yerini gös*teriyor. Ahşap minberi özgün değildir. Aynı kişinin yaptırdığı Han ve Medrese günümüze erişmemişti
KURT İSMAİL PAŞA CAMİİ
Harput Yolu üstünde, Seyrantepe Semtinde çeşme*siyle güney yakadadır. Yolun sağında (kuzey) kışlası da vardır. Sur içi geleneksel cami tasarımından çok farklı olarak tasarlanıp uygulanan tek katlı sekizgen planlı harimi çepeçevre ahşap kirişlemeli revağı dolanır (Fotoğraf 9). Yan üç kenarda birer pencere, güneyde dışa taşan mihrap ve kuzeyde de kapı yer alır. 1971 Haziranında çektiğimiz fotoğrafta görülen revağın tavan ahşap kirişlemeleri sonraki ona*rımda ahşapla kaplanmış bulunuyor. Revak dahil duvarlar iç ve dışta sıvalıdır. Pencerelerinin ve kapının kenarlarına dokunulmamış, çirkin bir pembe badana sürülmüştür.
Giriş kapısını sade bir çerçeve sarar. Üstündeki pencere müezzin mahfiliyle bağlantılıdır. Girişin do*ğusundaki pencereden, duvar içine yerleştirilmiş bir merdivenle buraya ulaşılır. Kitleyi revak çevirdiği için başka üst pencere yoktur. Minare, giriş kapısı sağındaki (batı) köşede, beden duvarına oturtulmuş olup, dışa taşan ufak yay kesimi, kapı üst hizasına denk gelen S profilli bir taş konsol taşır. Yanlarında ufak (yavru) çıkmaları da vardır. Silindirik gövde, üstte dışbükey bir profille genişleyerek şerefeyi oluş*turur. Korkuluğu demir parmaklıklıdır. Gövdenin üst dış köşelerindeki çıkma destekler, revağın özgününün böyle olmadığını gösteriyor. Müezzin mahfilinden minareye bağlantı vardır. Çok sade mihrap yarım daire kesitli ve küresel örtülüdür.
Kurt İsmail Paşa, Amid'ın 271. Osmanlı Valisiydi. 1868 yılından başlamak üzere 7 yıl 9 ay görev yaptı. Kentin dışa taşınmasına önayak oldu. Yukarda be*lirttiğimiz gibi, camiin kuzeyine Hükümet binası ve çeşme yaptırdı. Diyarbakır Belediye İmar Müdürlü*ğüne baktığım zaman (1957), genişletilen Harput Karayolu nedeniyle taşlarını numaralatıp çeşmeyi geri*ye aldırmıştım. Sonra bir kez daha içe taşıtıldı