Uzman SühaN
Administrator
Divan Şiirinde Aşk - Âşık
Bütün divan şiiri, işlediği duygu ve konulara toplu olarak bakılınca görüleceği gibi aşk konusu üzerine kurulmuştur. Merkezde sadece o vardır. Aşk temi aradan kaldırılacak olsa hemen hemen bütün divanlar boşalır; geriye kaside, terci’ ve terkib-bendlerle tarih manzumelerinden ibaret küçük bir yekûn kalır.
Türk edebiyatında aşk, basit ve çekici bir arzudan hastalık derecesine varan alışkanlık ve tutkulara kadar çeşitli boyutlarda işlenmiştir. Bu aşk ilk bakışta bir cinsellik izlenimi uyandırıyorsa da platonik bir zevk ve bağlılık olma düşüncesi daha kuvvetlidir. Maddî ve manevî aşk söz konusu olduğunda ağırlık, manevî aşka yönelir. Buna rağmen bazı şairlerin aşk ve âşıklarının halk arasında yaygın bir hâl aldığı, melankolik durumlar içine düştükleri, bu yüzden işten güçten kesildikleri ve hatta terk-i diyar ettikleri şuara tezkirelerinde kayıtlıdır.
Gazellerin ana konusu aşktır. Âşıklarını çeşitli manzumelerde üstüne basa basa tabiî bir olay gibi anlatan şairlerin bir kısmı, dinî-ulvî bir aşkı anlatıyorlarsa da diğer bir kısmı ten zevkini ve cinsî cazibeyi ön planda tutarlar. Hatta bu konuda başlı başına mesnevîler bile kaleme alınmıştır.
Ten zevkini ön planda tutan aşk, bazen zenparelik bazen de gulâmparelik kisvesi altında kendini hissettirir (Nedim’in şiirleri gibi). Özellikle gazellerdeki saki diye seslenilen sevgili, bir köçek, bir mahbup olabilir. Eski Türk edebiyatına özgü bir tür olan şehrengizlerde ise bir şehirdeki bir şehirdeki meşhur aşkların, güzellerin, mahbupların detaylı anlatımını buluruz. Ancak unutmamalıdır ki aşk ve âşıklık o dönemlerde bir çeşit davranış tarzı, bir çeşit modadır. Güzel sevmenin kendine özgü hâl ve tavırları olan bir dönemde aşk, kaynağını “Âşık olup da aşkını gizlemekle beraber iffetini muhafaza ederek ölen, şehittir.” hadîsinden alır.
Aşk, âşık ile maşuk arasında daha çok âşığı ilgilendiren bir duygudur. Edebiyatta aşk, sevende haddinden fazla, sevilende ise yok denecek kadar azdır. Seven için aşk sonsuzdur. Âşığın gönlünde tecellî eden bu duygu onu ölüme götürür. Yani daha aşkın başında sevilen uğruna can vermek gerekir. Bu durumdan şikâyet ise yersizdir. Aşkın yüceliği gizli tutulmasındadır. Sevilen ile sevenden başkası bunu bilmemelidir. Aşkın açtığı yaralar asla kapanmaz. Aşk ile üzüntü birlikte vardır. Yani âşık üzüldüğü nisbette aşkı ister, aşkının ululuğu nisbetinde de üzülür. Bu aşk, bir bakıma sevenin ihtisas alanıdır. O bir denizdir, içine dalmayınca anlaşılmaz, dalınca da kara görünmez. Şair, sevgilisinden bahsederken bütün bunları birer vesile bulup söyleyiverir. Bu söyleyişte mübalağa esastır. Hatta aşkın dile gelmesi için bazen bir bakış, bazen bir söz, bazen de sevgilinin adının anılması bir yeterlidir. Aşk hakkında divan edebiyatının sözü asla tükenmez. Bu edebiyatta her vesile ile aşktan söz edilir. Muhabbet, sevgi, mihr vs. aşk ile ilgili kelimelerden her biri, divanların en önemli ve sık kullanılan kelimeleridir.
Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kıyl u kâl imiş ancak (Fuzûli)
(Dünyâda ne varsa aşktan ibaretmiş. İlim, sadece dedikodu imiş.)
ÂŞIK
Divan edebiyatında şair daima âşıktır. Bu yüzden her şey, sonuçta aşk ile görünür. Salt âşıktan bahsedilen beyitlerde dahi şair kendini kastetmekte ve övünmektedir. Onun aşkı ise soyut güzelliğe karşı duyulan bir aşktır. Aşk, samimidir. Maddiyat ile ilişkisi yoktur. Âşığın gıdası üzüntüdür. Sevgiliden daima lütuf bekler. Sevgilisi ile asla bir araya gelmez. Onunla olan beraberliği ise daima hayalîdir. Âşık bu sevgisi içinde rakip (ağyâr) ile uğraşmak zorundadır. Rakipleri daima onun aşkına engel olmak isterler.
Sevgiliye ait bir özellik, bir bakış, bir söz vs. âşık için sarhoşluk nedenidir. Âşık bunları düşündükçe kendinden geçer. Canını sevgilisine verecek kadar cömerttir. Sevgiliden gelen her türlü eziyete katlanır. Buna rağmen sevgili en son olarak onu hatırlar. Sevgili, herkese iyi davrandığı hâlde âşığı daima ihmal eder. Bu iki taraflı bir tutkudur. Sevgili yüz vermedikçe âşığın aşkı artar. Bundan kurtuluş ise ya tahammül ya da sefer iledir. Âşık birinci yolu seçer. Aşk yolu ne kadar tehlikeli olursa olsun buna sabretmesini bilir ve o yolda yalın ayak başı açık yürür. Sevgiliden ayrı kalmak âşık için ölümdür. Bu nedenle hayatla ölüm arasında bir bocalayış içindedir. Maşukun başkasıyla ilgilenmesi âşığın en büyük belâsıdır. Sevgili onu rezil de eder; vezir de. Ayrılıklar içinde geçen ömründe içli âhlar eder. Âşık yalvarmaktan bıkmaz. İrade ve takdir sevgilinindir. Âşığa düşen ise canla başla ona boyun eğmektir. Onun için hiçbir gücü, kuvveti yoktur. Tek varlığı aşkında sebattır. Âşık, sevgilisinden başka talih, felek, rakip (ağyâr), zaman vs. den de zulüm gören kişidir. Bu zulüm karşısında sabahlara dek ağlar, gözüne uyku girmez. Yakasını yırtar, kan yutar, içine kan oturur, deniz gibi coşar, aldatılır, oyuncak gibi oynanır, yaralanır, hastalanır, aklını yitirir vs.
Âşığın sıfatlarını şöyle sıralayabiliriz: Dütâ (iki büklüm), kararsız, sabırsız, yüreği kanla dolu, gözü kan ağlar, çaresiz, mest, şûrîde, gam yiyen, hayran ve kendinden geçmiş, başı dönmüş, sadık, gönlü kırık, inleyen, güçsüz, zayıf, takatsiz, ayağı bağlı, esir, gözü yaşlı vs. Âşık, bazen güzel şakıyışlı bir kuş, papağan; bazen nergis, micmer, dolap, ney, kurban, sayd, mahcir, kul bazen de Mecnûn, Ferhad’dır.
Bende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dadı var
Âşık-ı sâdık benem Mecnûn’un ancak adı var (Fuzûlî)
(Bende Mecnûn’dan daha fazla âşıklık kabiliyeti var. Gerçek âşık benim, Mecnûn’un sadece adı var.)
Türk edebiyatında aşk, basit ve çekici bir arzudan hastalık derecesine varan alışkanlık ve tutkulara kadar çeşitli boyutlarda işlenmiştir. Bu aşk ilk bakışta bir cinsellik izlenimi uyandırıyorsa da platonik bir zevk ve bağlılık olma düşüncesi daha kuvvetlidir. Maddî ve manevî aşk söz konusu olduğunda ağırlık, manevî aşka yönelir. Buna rağmen bazı şairlerin aşk ve âşıklarının halk arasında yaygın bir hâl aldığı, melankolik durumlar içine düştükleri, bu yüzden işten güçten kesildikleri ve hatta terk-i diyar ettikleri şuara tezkirelerinde kayıtlıdır.
Gazellerin ana konusu aşktır. Âşıklarını çeşitli manzumelerde üstüne basa basa tabiî bir olay gibi anlatan şairlerin bir kısmı, dinî-ulvî bir aşkı anlatıyorlarsa da diğer bir kısmı ten zevkini ve cinsî cazibeyi ön planda tutarlar. Hatta bu konuda başlı başına mesnevîler bile kaleme alınmıştır.
Ten zevkini ön planda tutan aşk, bazen zenparelik bazen de gulâmparelik kisvesi altında kendini hissettirir (Nedim’in şiirleri gibi). Özellikle gazellerdeki saki diye seslenilen sevgili, bir köçek, bir mahbup olabilir. Eski Türk edebiyatına özgü bir tür olan şehrengizlerde ise bir şehirdeki bir şehirdeki meşhur aşkların, güzellerin, mahbupların detaylı anlatımını buluruz. Ancak unutmamalıdır ki aşk ve âşıklık o dönemlerde bir çeşit davranış tarzı, bir çeşit modadır. Güzel sevmenin kendine özgü hâl ve tavırları olan bir dönemde aşk, kaynağını “Âşık olup da aşkını gizlemekle beraber iffetini muhafaza ederek ölen, şehittir.” hadîsinden alır.
Aşk, âşık ile maşuk arasında daha çok âşığı ilgilendiren bir duygudur. Edebiyatta aşk, sevende haddinden fazla, sevilende ise yok denecek kadar azdır. Seven için aşk sonsuzdur. Âşığın gönlünde tecellî eden bu duygu onu ölüme götürür. Yani daha aşkın başında sevilen uğruna can vermek gerekir. Bu durumdan şikâyet ise yersizdir. Aşkın yüceliği gizli tutulmasındadır. Sevilen ile sevenden başkası bunu bilmemelidir. Aşkın açtığı yaralar asla kapanmaz. Aşk ile üzüntü birlikte vardır. Yani âşık üzüldüğü nisbette aşkı ister, aşkının ululuğu nisbetinde de üzülür. Bu aşk, bir bakıma sevenin ihtisas alanıdır. O bir denizdir, içine dalmayınca anlaşılmaz, dalınca da kara görünmez. Şair, sevgilisinden bahsederken bütün bunları birer vesile bulup söyleyiverir. Bu söyleyişte mübalağa esastır. Hatta aşkın dile gelmesi için bazen bir bakış, bazen bir söz, bazen de sevgilinin adının anılması bir yeterlidir. Aşk hakkında divan edebiyatının sözü asla tükenmez. Bu edebiyatta her vesile ile aşktan söz edilir. Muhabbet, sevgi, mihr vs. aşk ile ilgili kelimelerden her biri, divanların en önemli ve sık kullanılan kelimeleridir.
Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kıyl u kâl imiş ancak (Fuzûli)
(Dünyâda ne varsa aşktan ibaretmiş. İlim, sadece dedikodu imiş.)
ÂŞIK
Divan edebiyatında şair daima âşıktır. Bu yüzden her şey, sonuçta aşk ile görünür. Salt âşıktan bahsedilen beyitlerde dahi şair kendini kastetmekte ve övünmektedir. Onun aşkı ise soyut güzelliğe karşı duyulan bir aşktır. Aşk, samimidir. Maddiyat ile ilişkisi yoktur. Âşığın gıdası üzüntüdür. Sevgiliden daima lütuf bekler. Sevgilisi ile asla bir araya gelmez. Onunla olan beraberliği ise daima hayalîdir. Âşık bu sevgisi içinde rakip (ağyâr) ile uğraşmak zorundadır. Rakipleri daima onun aşkına engel olmak isterler.
Sevgiliye ait bir özellik, bir bakış, bir söz vs. âşık için sarhoşluk nedenidir. Âşık bunları düşündükçe kendinden geçer. Canını sevgilisine verecek kadar cömerttir. Sevgiliden gelen her türlü eziyete katlanır. Buna rağmen sevgili en son olarak onu hatırlar. Sevgili, herkese iyi davrandığı hâlde âşığı daima ihmal eder. Bu iki taraflı bir tutkudur. Sevgili yüz vermedikçe âşığın aşkı artar. Bundan kurtuluş ise ya tahammül ya da sefer iledir. Âşık birinci yolu seçer. Aşk yolu ne kadar tehlikeli olursa olsun buna sabretmesini bilir ve o yolda yalın ayak başı açık yürür. Sevgiliden ayrı kalmak âşık için ölümdür. Bu nedenle hayatla ölüm arasında bir bocalayış içindedir. Maşukun başkasıyla ilgilenmesi âşığın en büyük belâsıdır. Sevgili onu rezil de eder; vezir de. Ayrılıklar içinde geçen ömründe içli âhlar eder. Âşık yalvarmaktan bıkmaz. İrade ve takdir sevgilinindir. Âşığa düşen ise canla başla ona boyun eğmektir. Onun için hiçbir gücü, kuvveti yoktur. Tek varlığı aşkında sebattır. Âşık, sevgilisinden başka talih, felek, rakip (ağyâr), zaman vs. den de zulüm gören kişidir. Bu zulüm karşısında sabahlara dek ağlar, gözüne uyku girmez. Yakasını yırtar, kan yutar, içine kan oturur, deniz gibi coşar, aldatılır, oyuncak gibi oynanır, yaralanır, hastalanır, aklını yitirir vs.
Âşığın sıfatlarını şöyle sıralayabiliriz: Dütâ (iki büklüm), kararsız, sabırsız, yüreği kanla dolu, gözü kan ağlar, çaresiz, mest, şûrîde, gam yiyen, hayran ve kendinden geçmiş, başı dönmüş, sadık, gönlü kırık, inleyen, güçsüz, zayıf, takatsiz, ayağı bağlı, esir, gözü yaşlı vs. Âşık, bazen güzel şakıyışlı bir kuş, papağan; bazen nergis, micmer, dolap, ney, kurban, sayd, mahcir, kul bazen de Mecnûn, Ferhad’dır.
Bende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dadı var
Âşık-ı sâdık benem Mecnûn’un ancak adı var (Fuzûlî)
(Bende Mecnûn’dan daha fazla âşıklık kabiliyeti var. Gerçek âşık benim, Mecnûn’un sadece adı var.)