Konuya cevap cer

Ce: Dikkat Eksikliği Bozukluğu


Başarısızlıkları, yetersizlik duyguları, ilişki bozuklukları bu çocukların içinde büyük üzüntü ve öfke duyguları uyandırır. Bu öfkelerini ya içlerine atarak kendilerine zarar verme yolunu seçerler ya da herkesi rahatsız ede­cek biçimde, saldırganlıkla çevreye yöneltirler. Onbir yaşındaki E...., bu duygusunu “Tırnaklarımı öyle yiyorum ki başarısız olan ellerimi sonunda yiyip bitireceğim” şeklinde dile getirirdi.Yedi yaşında bir erkek çocuk olan Z. M... ise iki kez kendini okul penceresinden atmaya kalkarak yoğun çaresizliğini gösteriyordu.


Aileler bu tür çocukların hareketliliğindeki tutarsızlığın kendilerini şaşırttığından sıklıkla yakınır. Her zaman cıva gibi olan çocuk, üstünü giyme zamanı geldiğinde ya da yemek ve ders saatlerinde adeta donup kalmaktadır. “Hareketleri ağır tempolu bir film gibi” benzetmesi pek çok ana babanın ortak görüşüdür. Oysa bu durum çocukların koordinasyon güçlüklerinin ya da başarısızlıklarını ödünlemek için bir savunma aracıdır. Yavaş yaptığı zaman becerebilecek ya da daha az hata yapacaktır.


Çok olağan bir diğer davranış da bu çocuklardan bazılarının zorluklar­la başa çıkabilmek ve daha sevimli bir şekilde dikkat çekebilmek için işi soytarılığa dökmeleridir. Yedi yaşındaki bir erkek çocuk olan E..., bölümümüze geldiği gün Şarlo’ya benzer yürüyüşü, koridorda yürüyenlerin arkasına takılıp taklitlerini yapmasıyla tüm bölüm üyelerinin dikkatini çekmiş ama aynı oranda da sempatisini toplamıştı. Öğretmeni “Sen sınıfa gelmediğinde rahatça dersimizi yapıyoruz” derken, bir sınıf arkadaşı “Bugün canımız çok sıkıldı. Okulun hiç tadı yoktu. Çünkü E.... okula gelmemişti” diyordu. Kuralları çiğneyen, herkesi güldüren çocuk, sınıfın kahramanı olacak, böylece aranma, sevilme ve dikkat çekme duygularına doyum sağlayacaktır.


Bu yakınma ile gelen çocuklarda atak hareketlere çok sık rastlanır. Ana babaların “Sanki biri dürtmüş gibi...” ile başlayan yakınmalarına pek çok kere tanık olursunuz. Bazen bu ani, atak hareketler tehlikeli boyutlara da ulaşabilmektedir. Sekiz yaşında bir kız olan K..., in annesi, “Bir gün elin­deki makası kardeşinin yüzüne fırlattı. Çocuk başını eğmeseydi yüzünün tam orta yerine gelecekti, biraz yanağı çizildi. K... da çok üzüldü ama yine olsa yine yapar herhalde. Dün de sobanın ateşini tazeliyordu. Ablası bir şey demiş. Bir kürek ateşi odanın ortasına, halıya serpti.” şeklinde yakını­yordu. Bu tür düşünmeden yapılan atak hareketler, çalma, yangın çıkartma, kendi bedenine zarar verme gibi davranışlarla da kendini gösterebilir.


Arkadaş gurubuna yaranma arzusu ve bir babanın dediği gibi “Fren tertibatının çalışmaması sonucunda bu çocuklar arkadaşlarının yap dediği olumsuz davranışları da sık yaparlar. Sekiz yaşında bir erkek çocuk olan G..., okuldaki bütün yangın cihazlarını kullanıp, okulu bir köpük denizi haline getirmiş. Dokuz yaşındaki B..., tahta parçasıyla kendini sünnet ettirmeye kalkışmış, yedi yaşındaki 5... bakkaldan süt çalarak arkadaşları­na dağıtmıştı.


Ender de olsa bazen bu tür çocuklarda yaşına göre yalancı bir olgunluk davranışı göstererek zorluklarını yenmeye çalıştıkları gözlenir. Ciddi bir yetişkin gibi bakar, davranır ve ilişki kurarlar. Büyüklerle ilişki kurmaktan hoşlanır, yaşıtlarına yanaşmazlar. Oyun oynamayı küçümserler. Yalnızca bir-iki kez çok küçük gülümsemesine tanık olduğumuz sekiz yaşındaki B..., anneannesinin ve dedesinin en yakın arkadaşı olarak tanımlanıyordu, “Bir de ayaklarını ve kollarını sürekli sallaması olmasa..!”


Tedavinin ilerleyen durumlarında, bu çocuklarda kaygı ve sinirlilik gözlenebilir. Öğrenmeye daha hazır hale geldikleri ve arkadaşları ile aralarındaki farkı daha iyi algıladıkları için başarısızlık kaygıları artmak­tadır. Bir kez başarının tadını aldıktan sonra onu yeniden yitirmek onları korkutmaktadır. Dokuz yaşındaki bir erkek çocuk olan M..., bu duygusunu “Bezen içimden durup dururken ağlamak geliyor, bazen sanki kötü şeyler olacak sanıyorum. Ama inanıyorum ki bu tedavi onlara da iyi gelecek ve onlar da geçecek” şeklinde dile getiriyordu.




ÖĞRETMEN DANIŞMANLIĞI:




Aşırı hareketliliğin ve dikkat dağınıklığının en belirgin sorunlar yarat­tığı ortam doğaldır ki sınıf ortamı olmaktadır. Bu nedenle öğretmenler tedavinin en önemli öğesi olmakta, onların işbirliği olmaksızın başarıya ulaşmak çok güç olmaktadır. Çok kalabalık sınıflarda bir de böyle güç bir çocukla uğraşmak ek bir çaba gerektirmektedir. Ancak bu çocukları kazan­mak, onları mutlu ve başarılı görmek tüm çabalara değmektedir.


“İlk günlerde emekli olmayı bile düşündüm. Kendimi o kadar öfkeli ve çaresiz hissediyordum ki eve gelip ağladığım çok olmuştur. Bir gün bakı­yorsunuz melek, 20 dakika sonra şeytanın ta kendisi. Ama o gözleri yok mu? Kırgın, üzgün, öfkeli, cin gibi ama ağlamaya hazır. Şimdi iyi ki benim sınıfıma gelmiş, benim öğrencim olmuş diyorum. Ondan çok şey öğrendim. Diğer öğrencilerimden hiçbir farkı kalmadı sayılır. Şimdi mutlu. Başardıkça başarası geliyor.” E... ‘nun öğretmeninin dile getirdiği bu duygular pek çok öğretmen tarafından paylaşılmaktadır. Bu çocukların sınıf içinde idarelerinde öğretmenin sevgisi ve tecrübesi ona yol göstere­cektir. Öğretmene düşen en önemli görev çocuğun azalmış benlik saygısını ona yeniden kazandırmaktır. Dikkat dağınıklığı, aşırı hareketliliği de olsa bu çocukların pırıl pırıl bir zekaları vardır. Bazı alanlarda başarısızlıkları olsa bile, başarılı oldukları alanlar da mutlaka çoktur. Bunları bulup, çocuğa gösterebilen bir öğretmen zor olanı başarıp, çocuğu kazanacaktır.


Öğrencisine ilişkin görüşlerini iletmek, bizim görüşlerimizi paylaşmak için bölümümüze gelen 5... ‘nin öğretmeni onun dikkat dağınıklığını nasıl idare ettiğini anlattı. Bizim bu anlatılanlara ekleyebileceğimiz çok az öne­rimiz kalmıştı.


“Başlangıçta S’nin dikkatini en çok beş dakika yoğunlaştırabildiğini izledim. Bu sürenin sonunda ne kadar çabalarsam çabalayayım ona hiçbir şey veremiyordum. Ok gibi yerinden fırlıyor, sınıf içinde dolaşmaya başlıyor­du. Sanki içinde bir şeyler doluyor ve onu boşaltması gerekiyordu. Onu bana en yakın olabileceği bir yere oturttum, sürekli gözümün önündeydi. Dikkatinin dağıldığını fark ettiğim an ona yerinden kalkmasını gerektiren bir görev verdim. Ya tahtayı siliyor, ya yere düşen kalemimi bana veriyor ya da bir arkadaşına yardım ediyordu. Böylece hem o enerjisini biraz boşaltmış oluyordu hem de bunu benim direktiflerim sonucunda yapıyor­du. Hem otoritem sarsılmıyor hem de onu ben yönlendirebiliyordum. Bir başka yararı da vardı. Yaptıkları sonucunda ufak teşekkürlerle onun mem­nun olmasını sağlayabiliyordum. Bu işleri biraz daha erteleyerek, giderek dikkat süresini uzatmaya başladım. Şimdi bir derste sadece bir-iki kere yerinden kalkıyor...”


Özellikle yazı yazmanın gerektiği ödevlerde bu tip çocukların çok zor­landığı yaklaşık tüm öğretmenlerin ortak kanısıdır. Bu nedenle ödevini yapmayan çocuğa ya da tahtada yazılanı defterine çekmeyen öğrencisine kızıp kızmama ikilemini çok sık yaşarlar. Bu durumda bizim önerimiz; çocuğun özrünü göz önünde tutmak ama ondan yapabileceğinin en iyisini istemek şeklinde olmaktadır. Belki arkadaşları kadar güzel ya da hızlı yazamayacaktır. Ama o da arkadaşları kadar çaba gösterecektir. Tenef­füslerde eksiklerini ödünleme çalışmaları pek önerilmemektedir. Çünkü bu çocukların dinlenmeye, arkadaşlarından daha çok ihtiyaçları vardır. Bu çocukların dikkatsizlikleri eşyalarına sahip olamama şeklinde de kendini gösterir. Okullar açıldıktan yaklaşık iki ay sonra yedi yaşında bir kız olan D...’ nın annesi “İki düzine kalem almıştık, bitti. Okul malzemelerinin, çantada dahil tümünü yeniden aldık.” yedi yaşındaki S. . . ‘nin babası “Bu beşinci beslenme çantası. Geçen hafta aldığımız ceketi de kaybetmiş” şek­linde yakınıyordu. Bu nedenle ancak öğretmen aile işbirliği ile çocuklara kendi mallarına sahip çıkma, başkasının malına saygılı davranma özel­liği kazandırılabilir.


Yine dikkatsizlikleri ve el becerilerindeki sakarlıktan ötürü bu çocuk­lar sınıf arkadaşları arasında gülünç duruma düşebilir. Onbir yaşındaki


R... ‘nin öğretmenin “Bir gün tuvalete gitmiş, pantolonunun biraz zor bağlanır bir kopçası varmış. Bunları takmayı ya beceremediğinden ya da unuttuğundan derse kalkınca pantalonu düşüverdi. Bütün sınıf gülmekten bayıldı. 0 kıpkırmızı olup ağlamaya başladı.” şeklinde bir örnek getirdi. Onbir yaşındaki P... ‘nin öğretmeni “Tahtaya kalkması gerektiğinde en az iki arkadaşının defterini düşürür, iki üç kez tökezlenir, o tahtaya kalkarken yolunun üzerindeki bütün çocuklar eşyalarını kapıp ona yol açarlar.” demekte, 11 yaşındaki E.. ‘nin öğretmeni ise “Beden eğitimi dersinde koş­turmak istiyorum, adeta uçacak, ellerini kanat çırpar gibi vuruyor, zıplar gibi hareketler yapıyor. Sınıf arkadaşları onun uçtu uçtu leylek uçtu diye kızdırıyormuş. Duyunca çok üzüldüm.” şeklindeki gözlemler dile gelmek­teydi. Bu nedenle öğretmenler çocukların bu tür güçlüklerinden ötürü ortaya çıkan ilişki bozukluklarına ve benlik örselenmelerine karşı duyarlı ve çözümleyici olmak durumundadır.


Ana babalar ve öğretmenler bu çocukların dinlediklerini işittiklerini daha iyi öğrendiklerini ama yazılı sınavlarda özellikle testlerde başarısız olduklarını söylerler. Gözlemlerinde çok haklıdırlar, bu nedenle çocukların gerçek başarılarını değerlendirmede sözlü sınavlara ağırlık verilmesi bek­lenir. Çocuğun güçlüğü görsel algı alanındaysa öğrenmede ağırlık işitsel alana kaydırılabilir.


Geri
Üst