cok güzel bi yazı

AyYuzlu

Daimi Üye
Üye
cok güzel bi yazı
arkadaslar işte bu yazıyı biyerden okudum ve sizlerle paylaşmak istedim gercekten yaşanmış birşeyy







Bilirsiniz evlendikten birkaç sene sonra “daha çocuk yapmıyor musun” gibi can sıkıcı sorular sorulmaya başlar. Ben kendimi hep beş seneye şartlandırmıştım. Öyle ya okul yeni bitmiş, işler yoğun, yeni evlenmişiz biraz oh demeli, biraz gezmeli tozmalı, hayatımızı yaşamalı diye düşünüyordum.

Böyle bir karardan birkaç sene sonra kendimi garip bir şekilde hazır hissetmeye başladım. “Doğa sizi çağırıyor” evet resmen sizi çağırıyor. Hormonlarla mı alakalı bilmiyorum ama kadınken, dişiyken, birden bire anne gibi davranmaya başlıyorsunuz. Yüzünüz, vücudunuz anne olmak istiyor. Ne garip değil mi?

Ben böyle hayaller peşinden koşarken. Beni uzun bir sürecin bekleyeceğini bilmiyordum tabii.

Bu yazıyı yazarken derin bir nefes çekiyorum.

Tekrar o günleri yaşayacağım için. Tekrar hiç bitip tükenmeyen acılarımı, yalnızlığımı, hayallerime kavuşma sürecimi yaşayacağım için…

Yok, yok ağlamayacağım

Bu sefer olmaz! Bu sefer gururla mutlulukla paylaşacağım hikâyemi sizlerle…

Dedim ya evlendikten birkaç sene sonra biraz garip durumlar ortaya çıkmaya başlamıştı. Bir türlü adet göremiyordum. Her defasında hamile miyim acaba deyip soluğu doktorda alıp hüsranla eve dönüyordum.

Gene değilim!

Bu durum bayağı uzun sürdü. Bir buçuk sene! En sonunda doktorumu değiştirmeye karar verdim. Başladım araştırmaya. Arkadaşlarımla telefonlarda görüşüyorum, internetten araştırıyorum ve en sonun da buluyorum sorunumu.
İnfertilite; yani uzun süre adet görmeyenlerde görülen tipik yumurta küçüklüğü yani “kısırlık”

Nasıl yani? Kısır mıyım şimdi? Neden? Ben, neden? Şimdi…

Her şeyi tam yoluna koymuşken hem de!

Niye, niye sürekli kafamın içinde konuşmalar, kendimi dipsiz bir kuyuda hissediyordum. Bir türlü içinden çıkamadığım bir kuyu… Gecelerce hıçkırarak ağladığımı bilirim. Bağırarak uyandığımı… Nefesim daralırdı. İçimi anlatmak kelimelere dökmek o kadar zor ki!

Sürekli bitmek bilmeyen içimi kemiren sorular…

Sonunda kısırlık sorununu en iyi çözen hastanede buluyorum kendimi. Cerrahpaşada uzun araştırmalar ve testler yapıldı. Her şey normal bir FSH denilen hormon yüksek. Neydi bu! Fsh hormonu da nereden çıktı? Yine ve defalarca araştırma yapıyorum sonuç “erken menopoz”

FSH denilen bu hormon normal kadınlarda sıfırın altın da iken bende tavana vurmuştu. Doktorlarla görüşmem çok sıkıcıydı. Bana “evet Tuba hanım, erken menopoza girmişsiniz” dediler.

Düşenebiliyor musunuz?

Hayatta en çok istediğiniz bir çocuk sahibi olmak ve ben asla çocuk sahibi olamayacağımı öğreniyorum.

Düşürmeliydim bu hormonu. Kendime çeki düzen vermeliydim. Hem de derhal!

İş saatlerini kısaltmakla başladım işe, canımı sıkan insanlarla görüşmedim. Kendime vakit ayırmaya kafamı dinlemeye çekildim. Ahşap boyama kurslarına katıldım. Ve sigarayı bıraktım.

Bir daha ki ay bu FSH hormonunu düşürmeyi başardım. Fakat çok değişkenlikler gösterdiğim için doktorum tüp bebek yapalım dedi.

Kaybedecek vaktimiz yok!

Geçen sene nisan başlarında tüp bebek yapma kararı aldık.

Uzun bir süreçteydim gene.

Acaba tutacak mı? Ya tutmazsa, ya olmazsa, yeniden başladı içimi kemiren, buhran dolu sıkıntılar…

Ah eşim, güzel eşim, ne çok ağladım omzunda, ne çok destek oldu bu süreçte bana. “Boş ver” diyordu “varsın olmasın, sen mutlu ol, sen sağlıklı ol” ama olmuyordu işte… Kendime bunu bir türlü kabul ettiremiyordum. Olmalıydı herkes gibi benimde bir bebeğim olmalıydı!

Tüp bebekle çocuk sahibi olanlar bilirler, bir ay boyunca kolunuzdan ve bacağınızdan iğneler oluyorsunuz. Bu işlemler on beş gün boyunca tekrarlanıyor. On beş gün sonra ostorejen hormonuna bakmak için test yapılıyor. Normal değerler yüksek olması gerekirken bende çok düşük çıktı. Vücudum tüp bebeği de kabul etmedi.

Gene olmadı! Bu sefer de hüsran!

Yılmadım! Garip bir şekilde olacak diyordum.

İçime mi doğuyordu ne!

Tedaviyi yarıda kestik. Boşuna ilaç vermeyelim dedi doktor. Peki, ona da peki, iyide şimdi ne olacak. Doktor donasyon yönteminden bahsetti. Türkiye de yasal olmadığını Kıbrıs veya diğer Avrupa ülkelerinde olabileceğini bize anlattı. Başka birinin yumurtasını rahime yerleştirme işlemiydi bu donasyon denilen yöntem. Sizin genlerinizi taşımayacak! Sadece kocanızın genlerinden ve tabiî ki size en yakın genlere sahip başka bir kadının yumurtasından olacaktı.

Benim çocuğum ama başka bir kadın!

Tamam dedim. Benim genlerimi taşımasın yeter ki benim içimde büyüsün onu hissedeyim kalbinin atışlarını, tekmelerini hissedeyim.

O kadar açtım ki anneliğe bunu da kabul ettim.

Bu arada ilaçla adet gördüğüm için, doktorum eğer adet görmezsem korkmam gerektiğini söylemişti. Korkunun ecele faydası olsaydı keşke, mayıs ayında kendiliğinden adet gördüm. Aman Allahlım o ne mutluluk o ne sevinç hayatımda hiç adet olduğuma bu kadar sevinmemiştim doğrusu!

Ağustos gibi ilaca başlayacaktım. Aylardan temmuz nasıl yoğun çalıyoruz bir bilseniz. Gece gelmişiz, zaten sabah olmuş elim kolum kalkmıyor yorgunluktan. Hiç keyfim yok! Midem kötü! İçim hiçbir şeyi almıyor.

Yola çıkıyoruz. Eşime “eczanenin önünde dur da ilacı alayım” diyorum, ilacımı alıyorum. Tam arabaya yönelirken aklıma bir şey takılıyor. Sabah ki halim! Eczaneye girip bir hamilelik testi alıyorum.

Birden uzun zamandır heyecanlanmadığım kadar çok heyecanlanıyorum, kalbim hızla çarpıyor, ellerim terliyor nefes alışlarım hızlanıyor…

Allah’ım olabilirimiydi?

Olabilir miydi böyle bir mucize!

İşe geliyoruz. Hemen lavaboya atıyorum kendimi, testi yapıyorum. Bekliyorum. O kadar çok beklediğim için bu saniyeler bana hiç uzun gelmiyor. Biliyorum merakla bekliyorsunuz evet sonuç çift çizgi!

Uzun uzun öylece kalmış olacağım ki eşim yanıma geldi. Elimde test sallıyorum ve bağıra, bağıra ağlıyorum. Kimseye aldırmadan. Korkmadan!

Sonunda HAMİLEYDİM!

İlk başta tereddüt etmedim değil açıkçası. O kadar alışmışım ki acabalara. Hemen doktora gittik. Doktor 6,5 haftalık hamile olduğum müjdesini verdi bize.

O an her şey durdu işte.

Bebeğimin üstüne hiçbir şey yoktu artık.

Gözüm mutluluktan hiçbir şeyi görmüyor, dünya etrafımda dönüyordu sanki. Eşimle yol boyu birbirimize sarılarak ağladık ama bu safer ki umutsuzluk gözyaşları değil, sevinç gözyaşlarıydı…

Dünyamız yeniden aydınlandı.

Artık geceler bile gündüzdü.

Öyle mutluydum ki sabırla bekledim oğlumu ve aynı sabırla, büyümesini bekliyorum.

Her günün tadını çıkartarak

Her günden keyif alarak…

Hoş geldin Oğlum, ışığım, melek yüzlüm hoş geldin…

Evet, arkadaşlarım ülkemizde tıp çok ilerlemiş durumda fakat bazen onların bile ad koyamadığı durumlar var, tıpkı benim durumum gibi ve daha niceleri…

İnancınızı ve umudunuzu yitirmemeniz dileği ile…
 
gerçkten çok güzel bi paylşmdı canım. herşeye rağmen sabredp allaha güvenmelyz.....
rabbim her şeyin en iyisini biliyor.....
 
inançımızı yitirmemeliyiz zaten umutlarımız olmasa yaşamanında bir anlamı olmaz allahım herşeyin hayırlısın versin herkese
 
Geri
Üst