Cebrail(a.s) ilk vahyi getirdiğinde "oku"dan kastı neydi
cebrailin ilk vahyinin sırrı ilk vahiy hakkında bilinmeyenler peygamberimzi ve ilk vahiy hakkında bilinmeyenler bilgiler hepsi burada
Ne yüce bir dinimiz var ki yeryüzüne indirdiği ilk ayet bile "oku" diyor.Tabi ilk vahyin inişinin Peygamberimiz(s.a.v) tarafından bizzat anlatılışı bugüne dek bizlere de ulaşmıştır.Ama anlayamadığımız çeliştiğimiz noktalar oluyor bazen ve ilk vahiy ile ilgili aklınıza gelebilecek sorulardan biri meleklerim..
Soru
Cebrail´in ilk vahyi getirdiğinde oku diye söylediği şeyin sırrı nedir? Vahyedilen ayeti okumasını söylüyorsa, Peygamberimiz Hz. Muhammed, neden “ben okuma yazma bilmem” diyor?
Cevap
Değerli kardeşimiz;
Hz. Peygamber(asm), inzivaya çekilmeyi âdet edindiği Hira mağarasında iken Ramazan ayının 27. gecesi (Pazar-Pazartesi) tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nurânî varlığın (Cebrail) kendisine seslendiğini duymuştur.
Hz. Peygamber olayı şöyle anlatır: "Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra 'Oku!' dedi. Ben yine, 'Okuma bilmem' dedim. Beni tekrar kollarımn arasına aldı, kuvvetle sıktı ve 'Oku!' diye tekrar etti. Ben yine 'Okuma bilmem' dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: 'Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir" (bk. Buhârî, Bed'ü'I-vahy, 3; Müslim, İmân, 252)
Öncelikle ifade edelim ki, Peygamberimiz, ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyor. Gecenin karanlığında garip bir şahıs ortaya çıkıyor ve “oku” diyor. Böyle bir durumda -okuma yazması olmayan- peygamberimizin “ben okumayı bilmem” demesinden daha tabii ne olabilir ki..!
Arapçada “ikra=oku" emri muhatap tarafından iki şekilde anlaşılmaya müsaittir:
Birincisi, yazılı bir metnin okunmasıdır.
İkincisi, hafızasında, ezberden okunmasıdır. Bu ilk vahiyde yazılı metin olmadığına göre “oku” emri muhatabın kendisine okunacak ayetlerin ezberlenmesine yönelik bir emirdir.
"Elbette bu Kur’ân Rabbülâlemin’in indirdiği bir kitaptır. Onu Rûhu’l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir." (Bakara, 2/192-195), ayetlerinde de buyurulduğu gibi, Kur'an-ı Kerim sözlü olarak Peygamberimizin kalbine inmekteydi ve onu ezber olarak bilmekteydi.
Bununla beraber, burada ki “oku” emri, yakın bir gelecekte peygamber efendimize vahiy olunacak ayetlerin yazılı bir metin olarak kaydedilmesine bir işaret ve bu emrin yerine getirilmesine dair bir manevî fermandır. Onun içindir ki, peygamberimiz kendisine inen her ayeti anında -katipleri vasıtasıyla- yazıya geçirmiştir. Bunun yanında kendisi de derhal ezberlemiş ve arkadaşlarına da ezberletmiştir.
Bu ayetler, Hz. Peygamber'e inen ilk vahiy olup Peygamber'e ve onun şahsında tüm müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin "oku" emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve ilmin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Kur'an'ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır. (ayrıca bk. Bakara 2/31) Âyette Hz. Peygamber'e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması ge¬reken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir.
Kuşku yok ki yaratanı tanımak, bilimin de dinin de temelini teşkil eder. Bu sebeple "Yaratan rabbinin adıyla oku" buyurularak Hz. Peygamber'in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, yaratan rabbin adıyla başlaması ve O'ndan yardım istemesi emredilmiştir.
Âyette "Yaratan rabbinin adına oku" şeklinde de mâna verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah'ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir.
Ayrıca, Âyette "Yaratan rabbinin adıyla oku" buyurularak özellikle yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insandaki okuma yeteneği ve imkânını hem de onun okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı objeleri, nesneleri yaratan Allah'tır, İnsan, bilgi edinme sürecinde Allah'ın verdiği imkân ve yetenekleri kullanmakta, O'nun yarattığı şartlarda ve onun yarattığı varlıklar üzerinde bilimsel inceleme ve araştırmalar yapmaktadır.
Durum böyle iken, yani O'nun yarattığı yeteneklerle O'nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezlikten gelerek Allah'a şükretmemek, O'nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir nankörlüktür.
Kuran-ı kerim ve mucizelerini anlatmaya gerek yok,her müslüman bilir heralde O'nun faziletini.Her kelimesinde nice sırların gizlendiğini..Kutsal kitabımızı en iyi ve doğru şekilde anlamak,hayatımıza geçirmek dileğiyle..
Ne yüce bir dinimiz var ki yeryüzüne indirdiği ilk ayet bile "oku" diyor.Tabi ilk vahyin inişinin Peygamberimiz(s.a.v) tarafından bizzat anlatılışı bugüne dek bizlere de ulaşmıştır.Ama anlayamadığımız çeliştiğimiz noktalar oluyor bazen ve ilk vahiy ile ilgili aklınıza gelebilecek sorulardan biri meleklerim..
Soru
Cebrail´in ilk vahyi getirdiğinde oku diye söylediği şeyin sırrı nedir? Vahyedilen ayeti okumasını söylüyorsa, Peygamberimiz Hz. Muhammed, neden “ben okuma yazma bilmem” diyor?
Cevap
Değerli kardeşimiz;
Hz. Peygamber(asm), inzivaya çekilmeyi âdet edindiği Hira mağarasında iken Ramazan ayının 27. gecesi (Pazar-Pazartesi) tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nurânî varlığın (Cebrail) kendisine seslendiğini duymuştur.
Hz. Peygamber olayı şöyle anlatır: "Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra 'Oku!' dedi. Ben yine, 'Okuma bilmem' dedim. Beni tekrar kollarımn arasına aldı, kuvvetle sıktı ve 'Oku!' diye tekrar etti. Ben yine 'Okuma bilmem' dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: 'Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir" (bk. Buhârî, Bed'ü'I-vahy, 3; Müslim, İmân, 252)
Öncelikle ifade edelim ki, Peygamberimiz, ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyor. Gecenin karanlığında garip bir şahıs ortaya çıkıyor ve “oku” diyor. Böyle bir durumda -okuma yazması olmayan- peygamberimizin “ben okumayı bilmem” demesinden daha tabii ne olabilir ki..!
Arapçada “ikra=oku" emri muhatap tarafından iki şekilde anlaşılmaya müsaittir:
Birincisi, yazılı bir metnin okunmasıdır.
İkincisi, hafızasında, ezberden okunmasıdır. Bu ilk vahiyde yazılı metin olmadığına göre “oku” emri muhatabın kendisine okunacak ayetlerin ezberlenmesine yönelik bir emirdir.
"Elbette bu Kur’ân Rabbülâlemin’in indirdiği bir kitaptır. Onu Rûhu’l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir." (Bakara, 2/192-195), ayetlerinde de buyurulduğu gibi, Kur'an-ı Kerim sözlü olarak Peygamberimizin kalbine inmekteydi ve onu ezber olarak bilmekteydi.
Bununla beraber, burada ki “oku” emri, yakın bir gelecekte peygamber efendimize vahiy olunacak ayetlerin yazılı bir metin olarak kaydedilmesine bir işaret ve bu emrin yerine getirilmesine dair bir manevî fermandır. Onun içindir ki, peygamberimiz kendisine inen her ayeti anında -katipleri vasıtasıyla- yazıya geçirmiştir. Bunun yanında kendisi de derhal ezberlemiş ve arkadaşlarına da ezberletmiştir.
Bu ayetler, Hz. Peygamber'e inen ilk vahiy olup Peygamber'e ve onun şahsında tüm müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin "oku" emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve ilmin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Kur'an'ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır. (ayrıca bk. Bakara 2/31) Âyette Hz. Peygamber'e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması ge¬reken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir.
Kuşku yok ki yaratanı tanımak, bilimin de dinin de temelini teşkil eder. Bu sebeple "Yaratan rabbinin adıyla oku" buyurularak Hz. Peygamber'in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, yaratan rabbin adıyla başlaması ve O'ndan yardım istemesi emredilmiştir.
Âyette "Yaratan rabbinin adına oku" şeklinde de mâna verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah'ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir.
Ayrıca, Âyette "Yaratan rabbinin adıyla oku" buyurularak özellikle yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insandaki okuma yeteneği ve imkânını hem de onun okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı objeleri, nesneleri yaratan Allah'tır, İnsan, bilgi edinme sürecinde Allah'ın verdiği imkân ve yetenekleri kullanmakta, O'nun yarattığı şartlarda ve onun yarattığı varlıklar üzerinde bilimsel inceleme ve araştırmalar yapmaktadır.
Durum böyle iken, yani O'nun yarattığı yeteneklerle O'nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezlikten gelerek Allah'a şükretmemek, O'nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir nankörlüktür.
Kuran-ı kerim ve mucizelerini anlatmaya gerek yok,her müslüman bilir heralde O'nun faziletini.Her kelimesinde nice sırların gizlendiğini..Kutsal kitabımızı en iyi ve doğru şekilde anlamak,hayatımıza geçirmek dileğiyle..
Son düzenleme: