Çağdaş Sosyolojik Kuramlar
Aydınlanma sürecinde ortaya çıkan temel kavramlar şunlardır:
* Akılcılık, *Bireysellik, *Kent(li)leşme, *Pozitivizm, */Ulus-Devlet, *Laiklik ve Sekülerleşme, *Uzmanlaşma, *Öznenin kendini fark etmesi ve özne olarak ortaya çıkması.
İşbölümü açısından yapısal farklılaşma:İşlevsel gereksinimler karşısında mevcut yapının üstlendiği işlevlerin artık o yapı tarafından karşılanamaması nedeniyle yeni yapılara yüklenmesidir.Yapısal işlevselci açıdan bakarsak,Spencer buna “hacim büyümesi” demektedir.Farklılaşma sürecine bağlı olarak uzmanlaşma ortaya çıkmaktadır
19. yüzyıldan itibaren sosyoloji kendi başına bir tavır sergilemeye başladı.Sosyolojinin ilk temsilcileri S.Simon, Proudhon,Comte,Marx,Hegel,Spencer,Durkheim’dır.Kur ucuların başında yer alan S.Simon ütopik bir sosyalisttir. “İnsan Tarihi” ve “İnsan bilimi Üzerine İnceleme” adlı eserlerinde bu yanı ön plana çıkar. S.Simon pozitivizmin ve kapitalizmin savunucusudur,öncüsüdür.Yine de sınıfsal ayrımı vardır.Sosyolog olmasının temel nedeni topluma sınıfsal açıdan bakmasıdır. S.Simon derebeyliğe ve asalak sınıfa karşıdır.(Bal arası ve eşek arısı benzetmesi) Bu asalak sınıf feodalitede aristokrasi,günümüzde ise rantiye sınıfıdır.Buna karşılık üretici sınıfı yeğler.Çünkü ona göre toplumun kendini sürdürebilmesi buna bağlıdır.Burada Marx’tan çok ayrılan farklı bir tavrı vardır. S.Simon’un bu tavrı o günün şartlarında ortaya çıkmıştır. S.Simon toplumda ne görmektedir? S.Simon yaşam için faydalı şeyleri üreten herkesi üretici sınıfı içine koyar.1813 yıllarında temel ilgisi üretici sınıfı güçlendirme,asalak sınıfa karşı mücadele üzerinedir.Bu bağlamda deneysel bir bilim olması gerektiğini söyler.1789 devrimiyle kurulan yeni düzende aaaafiziğin yerini bilimin alması gerektiğini savunur.Ayrıca tam istihdam gibi refah tedbirleriyle endüstri toplumunun akılcı bir biçimde örgütlenmesini savunur.Bilimin önemine vurgu yaparak dinin yerini bilimin alması gerektiğini savunur.Bu anlayışında toplumsal gerçeğe pozitivist açıdan bakmaktadır.Bunun yanı sıra S.Simon,ahlak ve felsefenin toplum dinamiklerini kendi soyut çerçevelerinde ele almasına karşı çıkar.Bu şekilde sorunlar soyut ve muğlak olarak ortaya koyulmaktadır.Halbuki asıl olan bilim çerçevesidir.Bütün sorunlar,hatta ahlak ve felsefeye ilişkin olanlar bile bilimsel olarak çözülmelidir.Çünkü bütün toplumsal dinamikler,toplumun her niteliği o toplum gerçeğinin kendi oluşumundan,içsel dinamiğinden kaynaklanır.
S.Simon oluşturmak istediği bu bilime “insan bilimi” ya da “özgürlük bilimi” der.Bunların temel amacı toplum ve toplumsal olgulardır.Dolayısıyla gözlem çok önemlidir.Ayrıca toplumu tek tek bireylerle açıklamaya yönelen yaklaşımlara karşı çıkmıştır.Toplumu geniş bir atölye olarak görür.Toplumun temel işlevi bireylere değil,doğaya egemen olmak,onu biçimlendirmektir.Bu egemenlik sürecinde insanların belirli biçimlerde bir araya gelmeleri söz konusudur.İnsan-doğa ilişkileri insan-insan ilişkilerini belirler.Toplum,bireysel ve toplumsal çabanın bir senaaaidir.Bireysel çaba üretimdir.(Marx bu düşünceleri “Kapital” ve “Alman İdeolojisi”nde incelemiştir.)Bu üretim,eylem ve yaratım toplumsal işte kendisini somutlaştırır.Toplumsal iş açısından farklılıklarla kendisini somutlaştırır.(esnaf,tamirci,doktor vs.) “Özdeksel ve tinsel özelliği olan bireyin toplumsal çabası toplumun yaşamında da birbirinden ayırd edilemeyecek şekilde yer alır.” der.
Toplumsal grup veya sınıflar arasındaki çatışmalar toplumun evrimine yön verir.Bu güçler ekonomide,mülkiyette ve siyasal düzende somutlaşır.(Bu Marx’ın etkilendiği ve sistematik hale getirdiği bir yöndür.) S.Simon toplumdaki üretim ve mülkiyet düzenlemelerini kaçınılmaz görmektedir.Bu durum,kapitalist toplum düzeninde yaşayarak,gözlemleyerek gerçekleşir.Ancak ona göre mücadele edilecek sınıf,asalak sınıf olan aristokrasidir.Marx’ın döneminde ise işçi ve burjuva tam olarak kutuplaşmıştır.( S.Simon döneminde aristokrasinin etkisi hâlâ fazladır.) Toplumsal evrime böyle yaklaşan S.Simon Comte’a benzer şekilde bir aşama belirler:1-Feodalizm (Feodal) 2-Devrim (Liberal) 3-Endüstri Toplumu (Sosyalist)
Bu yaklaşımıyla evrime sosyo-ekonomik bir içerik kazandırmış olur. ( S.Simon vahşi kapitalizm döneminde yaşamıştır.Düşüncelerinin oluşumunda bu gerçek göz önünde bulundurulmalıdır.)
PROUDHON:
Proudhon bir anarşist sosyalisttir.Yaşamı düşüncelerini etkilemiş ve yönlendirmiştir.Maddi olarak yoksul bir aileden gelir,bu yüzden okuyamaz,erken yaşta çalışmaya başlar.Sonradan kendisini yetiştirir ve sosyalist olur.Geniş ama düzensiz bir kültüre sahiptir.
1840’larda “Mülkiyet Nedir?”i yazdı.İlk kitabında mülkiyet hırsızlıktır demesine karşı daha sonra mülkiyeti çağdaş toplum düzeninin bir gerekliliği olduğunu vurgular.(Kendiliğinden oluşan,siyasal erkin baskılarına karşı özgürlüğün bir belirlenimi olacağını söyler.) Bu da Proudhon’un en büyük tutkusudur
iyasal erke karşı özgürlüğün korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması.Proudhon bunun için anarşisttir. “Siyasal özgürlük ekonomik düzenin haksızlıklarından uçlanır.” der.Bunun için ütopik çareler üretir.Vergiyi kaldırmak için faizsiz banka kurulması gibi.Bu düşüncesini gerçekleştirmek için bir banka kurar fakat istediği sonucu alamaz.
Siyasal nedenlerle pek çok kere hapse girmiştir.Sonradan yumuşamış federalizm ilkeleri hakkındaki düşüncelerini kitaplaştırmıştır.Temel fikri,statüye dayanan otorite yerine tarafların eşitliğine dayanan özgür bir sözleşme mekanizmasıdır.Bu düşünceleri kolektivizm ve federalizmin çerçevesini oluşturur. “Sefaletin Felsefesi”, “Mülkiyet Nedir?” eserlerinde kapitalizmin getirdiği sorunları analiz eder.Onun ütopik olmasının temel nedenlerinden biri,burjuva mülkiyetinin özelliklerini ele alması gerekirken,sorunu üretim ilişkileri açısından,hukuki açıdan ele almasıdır.
Proudhon devlete karşı derin bir nefret duyar.Çünkü devlet en büyük otorite,başka bir deyişle beladır.Buradan onun özgürlüğe olan bağlılığı anlaşılabilir.Devletin kesin otoritesini yontmak ister.Ekonomik krizlerle sarsılan toplumu,toplum güçlerinden sağlanacak denge ile kurtarmak ister.Fikirleri,özgürlüğü korumak istemesi bakımından liberal felsefeye bağlıdır.Ama erişmek istediği nokta toplumun götürülmesi toplumun kendi rızasıyla olmalıdır,yönlendirme gereklidir.Bu yüzden sosyalisttir.Faiz ve ranta karşı çıkmıştır.Faizsiz kredi sistemleriyle işçi birlikleri kurulmasını ister.Bu düşüncelerinin temelinde adalet ve özgürlük vardır.Adaletin sağlanması eşitlik ve denge demektir.Ama doğa eşitsizliklerle doludur.Proudhon hayatı boyunca bununla mücadele eder.
Klasik Evrimci Sosyologlar:
Evrimcilik 19. yüzyılda etkili olmuş büyük doktrinlerden biridir.Diğer düşün sistemleri üzerinde büyük etkisi olmuştur.(sosyoloji ve sosyal antropoloji gibi)Evrimcilik genelde iki farklı anlamda kullanılmaktadır.Birincisi biyolojik evrimdir ki Darwinizmle özdeşdir.Diğeri ise sosyal evrimdir ki toplum gelişmesi ve işleyişi konularını inceler.19. yüzyıl düşüncesi genel olarak evrimcidir.Evrim anlayışına ilişkin bazı sayıltılar vardır bunlar:
1.Dünyanın ve yaşamın bütünlüğü düşüncesi.Felsefi görüş açısından evrimciler pozitivist ve natüralisttir.
2.Düzenlilik.İnsan yaşamı ile doğa yaşamının birlikte düşünülmesi birliktelik içinde düşünülmesi,her ikisinin de aynı yasa içine konulması.Buna göre bilimin yasaları iki türlüdür
üzenlilik içinde anlaşılan bir silsile izleme, ve yapı-işlev bağıntısıdır.Bir yapının oluşması için öncelikle bir işlevin,bir gereksinimin olması gerekir.
3.Genetisizm.Evrimciler özellikle genetik bağımlılıkları bulmaya önem vermişlerdir.Şöyle ki,bir olguyu açıklama,bu olgunun başlangıç noktasını bulma anlamına gelir.(Örneğin ailenin bugünkü duruma gelene kadar geçirdiği evreler,ailenin ilk durumunu bulma gibi.)Bu yaklaşım aydınlanma çağının temel ilgisini yansıtır.O da varlığın kökünü anlama,maddenin özünü anlama olarak ifade edilebilir.
4.İnsan doğasının tekdüzeliği.İnsana özgü gerçeklikler sürekli değişikliklerle karşı karşıya kaldığı halde,bu gerçekliğin süreklilik gösteren nitelikleri de vardır.Özellikle evrimciler belli ölçüde insanın değişmeyen insan doğasını kabul ederler.İnsan aklının işleyişine ilişkin genel ilkelerin var olduğuna inanırlar.Aksi takdirde aynı nedenlerin aynı sonuçları vermesi mümkün olmazdı.Sürekli değişmez nitelikler her zaman sözkonusu olmakla beraber değişebilirlik her zaman mümkündür.Bu bağlamda evrimci dogmalardan biri,mevcut her şeyin hareket halinde olması ve değişmesidir.Evrim bütün birimlerde kabul edilen bir gerçektir ve evrenin temel yasasıdır.Açıklanması gereken şey ise durgunluk ve hareketsizliktir.
5.İlerleme.Evrimcilere göre değişmenin bir yönü vardır:ilerleme.İlermeden geri gelme sapmadır.Aydınlanmada bu ilerleme hem kültürel hem felsefi hem de toplumsal boyutta incelenir.Bu alanda her sosyolog farklı aşamalar saptamıştır.Genel olarak şöyledir:
Vahşilik-Barbarlık-Uygarlık.Evrimcilerin temel savunularından biri de evrimin toplumun alt alanlarında da geçerli olduğudur.(hukuk,aile,din,eğitim vs.)Ancak bu alanlar birbiriyle etkileşim içinde düşünülmelidir.
6.Değişimin global doğası.Toplumsal yaşam yasalar silsilesi içinde etkinlik gösterir.Çünkü bu anlayışa göre toplum organik bir bütündür.Dolayısıyla değişim her organa yayılır.
7.İlerlemenin eşitsizliği.Bütün insan toplumları aynı yasalarla ilerler.Fakat evrimin hızı iki yönde değişiklik gösterir.Yani toplumlar arasında ilerleme açısından hız farkı vardır.Hatta toplumun içindeki kurumlar ararsındaki ilerleme hızı da farklıdır.(din ve ailenin çok yavaş ekonomi çok hızlı) Ve hatta tek bir toplumun değişme hızı evrimin çeşitli dönemlerinde farklıdır.
8.İlerlemenin devamlılığı ve yavaşlığı.Evrimcilere toplumsal değişme hiçbir zaman haşin değildir,yumuşaktır.Evrimin üst aşamaları alt aşamalarından sayısız ara aşamalara ayrılmıştır.Yani iki aşama arasında bir çok ara aşamalar vardırAntropolog Taylor en alt ve en üst aşama arasında ara aşamalar oluşturmuştur.Her üst aşama yavaş yavaş kendinden önceki aşamadan uçlanır.
9.Değişmenin içselliği.Bu konuda farklı iki eğilim vardır.Birisi gelişmeyi topluma içkin olarak görme eğilimi diğeri ise toplum ve çevresinin etkileşim halinde olduğu eğilimidir.(Weber’e göre her toplum kendini rasyonelleştirme itisine sahiptir.)Değişimin içselleği tartışmaları kültür ilişkisi ve difüzyonun rolü problemine indirgenebilir.Nitekim evrimciler eleştirilmelerine rağmen difüzyonun (kendi kendini emme) farkındaydı.Dahası,difüzyonun rolünün icatlardan istatiksel olarak daha büyük ölçüde etkin olduğunu düşünüyorlardı.
Pozitivizm dar anlamda Comte’un anlayışıdır.Geniş anlamda ise Comte’un izleyicilerinin geliştirdiği anlayıştır.Pozitivizme çok farklı anlamlar yüklenmiş olmasına karşın bazı özellikleri herkesçe kabul edilmektedir.Pozitivizm bir düşünce biçimi ve ideolojidir.
Pozitivizmin özellikleri:
1.Eleştiriye karşı olmak.Yasalar vardır,bunlar işler.Doğanın yasaları gibidir.
2.aaaafiziğin eleştirisini içerir.
3.Modern bir disiplin olarak doğal bilimdir.
4.Sosyal olguların şeyler olarak ele alınması.Bunun altında toplumsal mühendislik düşüncesi vardır.
AGUSTE COMTE:
Comte 1789 devriminin yarattığı karmaşık dönemin ürünüdür.Geleneksel ile modern arasında gidip gelmiştir.Devrimle ilgili sorunlar üzeride düşünmek Comte için de amaç oldu.Amaç modern toplumun kurumsallaşmasına katkıda bulunmaktır.Bu da ancak doğa bilimlerine özgü yasaları topluma da uygulamakla mümkündür.Bu açıdan “Pozitif Felsefe Dersleri” adını taşıyan kitabını , 1.)Bilimlerin bir sınıflamasını yapmak,2.)Pozitif bilimlerin verilerine dayanarak toplumu yeniden düzenlemek amacıyla yazmıştır.Bu bağlamda sosyolojinin bağımsız bir bilim dalı olması gerektiğini söyler.Yöntemi,gözlem,karşılaştırma ve deneye dayanan pozitif yöntemdir.Bilimlerin sınıflamasını her bilimin doğuşu ve ortaya çıkışı,diğer bir ölçüt olarak da mantıksal sıralamaya göre yapar.Astronomi,Biyoloji,Fizik,Kimya ve Sosyoloji.Sosyoloji ona göre en karmaşık bilimdir.Comte pozitif yönteme tarihsellik de kazandırmıştır.Bu bağlamda sosyolojiyi sosyal statih (morfolojik) ve sosyal dinamik (hareketlilik) olarak ikiye ayırır.Toplumu organik bir bütün halinde görür.Parçalar işlevsel olarak birbirine bağlı bir sistem,bir oluşumdur.Yani comte’un işlevselci bir yaklaşımı da vardır.Dinamik yaklaşımına baktığımızda toplumlarda evrensel aşamaların olduğunu görürüz.Comte felsefi tutum olarak idealisttir.(Düşünceye vurgu yapar.)
Teolojik Aşama –aaaafizik Aşama-Pozitif (bilimsel) Aşama
Bu aşamalar önce düşüncede yaşanır.Sosyal dinamikte etkin olan şey düşüncedir.Bilimsel sınıf askeri sınıf değildir,sivillik önem kazanmıştır.Bu,askeri toplumdan endüstri toplumuna kayıştır.Tarihin rasyonalitesi endüstri toplumunu doğurmuştur.Endüstri toplumu,Malların zenginliği,temel sosyal sınıfların varlığı,girişimciler,ücret karşılığı çalışanlar,üretim,işin uzmanlaşması gibi olguların olduğu toplumdur.
Comte liberal düşünce ile bağdaşırken muhafazakar düşünceye de kaymıştır.Bu gidiş-gelişlerden ötürü hep yalnızdı.
Herbert SPENCER:
Katı bir materyalisttir.Marx’tan daha çok deterministtir.Herşeyin temeline katı bir şekilde ekonomiyi koyar.Ona göre toplumlar hayatta kalmak istiyorsa doğal seleksiyona uğramamak için güçlü olmak zorundadır.Spencer natüralist ve pozitivisttir.Tipik bir organik kuramcısı ve işlevselliğin başlatıcısıdır.Farklı olduklarını bildiği halde biyolojik organizma ve toplum arasında paralellik kurar.Bu karşılaştırmada toplum ve organizmayı simetrik gördüğü halde disimetrik olarak ifade eder.Organizme sürekli bir varlıktır.Oysa toplumun üyeleri sürekli yer değiştirir.
Toplumsal değişmeleri üç aşamada ifade eder:
1.)İlerleyici Farklılaşma
2.İlerleyici Bütünleşme
3.Hacim Büyümesi
İç ve dış etkilerle toplumun her kurum ve işlevi farklı kurumlara dağıtılarak toplumun hacmi büyütülür.Bu,ilerleyici bir farklılaşmadır ve bütünleşmeye gider.Bunun sonucunda amipin çoğalması gibi toplumun hacmi büyür.Değişmenin temel kavramı ‘farklılaşma’dır.(Bu, işlevselci kuramın temel savıdır.)
Spencer’a göre toplum,temeli ekonomiye dayanan organik bir bütündür.Toplumda homojen basit bir yapıdan heterojen karmaşık yapıya doğru bir süreç vardır.Bu da farklılaşma sürecidir.Bu sürecin itici gücü ekonomiye dayalı yaşam mücadelesidr.(Darwinizm).Bu yüzden katı bir materyalisttir.Bu mücadelede somutlaşan gereksinimler yeni işlevlerin oluşmasına dolayısıyla da yapısal farklılaşmaya yol açar.Ancak, bu süreç içinde toplumu oluşturan öğeler arasındaki farlılaşma aynı zamanda bütünleşmeyi sağlar.Çünkü tüm bu öğeler birine gereksinim duyar ve bu yüzden birine bağlıdır.Hiçbir öğe kendi kendine yetemez.Spencer toplumun evrimini askeri toplumdan bilim toplumuna doğru görmüştür.”Toplumla birey arasında denge kurulduğunda evrim sona erecektir” der.Bu,onun ütopyasıdır.Spencer politik açıdan liberalizmi savunmuş,devletçiliğin karşısında olmuştur.
* Akılcılık, *Bireysellik, *Kent(li)leşme, *Pozitivizm, */Ulus-Devlet, *Laiklik ve Sekülerleşme, *Uzmanlaşma, *Öznenin kendini fark etmesi ve özne olarak ortaya çıkması.
İşbölümü açısından yapısal farklılaşma:İşlevsel gereksinimler karşısında mevcut yapının üstlendiği işlevlerin artık o yapı tarafından karşılanamaması nedeniyle yeni yapılara yüklenmesidir.Yapısal işlevselci açıdan bakarsak,Spencer buna “hacim büyümesi” demektedir.Farklılaşma sürecine bağlı olarak uzmanlaşma ortaya çıkmaktadır
19. yüzyıldan itibaren sosyoloji kendi başına bir tavır sergilemeye başladı.Sosyolojinin ilk temsilcileri S.Simon, Proudhon,Comte,Marx,Hegel,Spencer,Durkheim’dır.Kur ucuların başında yer alan S.Simon ütopik bir sosyalisttir. “İnsan Tarihi” ve “İnsan bilimi Üzerine İnceleme” adlı eserlerinde bu yanı ön plana çıkar. S.Simon pozitivizmin ve kapitalizmin savunucusudur,öncüsüdür.Yine de sınıfsal ayrımı vardır.Sosyolog olmasının temel nedeni topluma sınıfsal açıdan bakmasıdır. S.Simon derebeyliğe ve asalak sınıfa karşıdır.(Bal arası ve eşek arısı benzetmesi) Bu asalak sınıf feodalitede aristokrasi,günümüzde ise rantiye sınıfıdır.Buna karşılık üretici sınıfı yeğler.Çünkü ona göre toplumun kendini sürdürebilmesi buna bağlıdır.Burada Marx’tan çok ayrılan farklı bir tavrı vardır. S.Simon’un bu tavrı o günün şartlarında ortaya çıkmıştır. S.Simon toplumda ne görmektedir? S.Simon yaşam için faydalı şeyleri üreten herkesi üretici sınıfı içine koyar.1813 yıllarında temel ilgisi üretici sınıfı güçlendirme,asalak sınıfa karşı mücadele üzerinedir.Bu bağlamda deneysel bir bilim olması gerektiğini söyler.1789 devrimiyle kurulan yeni düzende aaaafiziğin yerini bilimin alması gerektiğini savunur.Ayrıca tam istihdam gibi refah tedbirleriyle endüstri toplumunun akılcı bir biçimde örgütlenmesini savunur.Bilimin önemine vurgu yaparak dinin yerini bilimin alması gerektiğini savunur.Bu anlayışında toplumsal gerçeğe pozitivist açıdan bakmaktadır.Bunun yanı sıra S.Simon,ahlak ve felsefenin toplum dinamiklerini kendi soyut çerçevelerinde ele almasına karşı çıkar.Bu şekilde sorunlar soyut ve muğlak olarak ortaya koyulmaktadır.Halbuki asıl olan bilim çerçevesidir.Bütün sorunlar,hatta ahlak ve felsefeye ilişkin olanlar bile bilimsel olarak çözülmelidir.Çünkü bütün toplumsal dinamikler,toplumun her niteliği o toplum gerçeğinin kendi oluşumundan,içsel dinamiğinden kaynaklanır.
S.Simon oluşturmak istediği bu bilime “insan bilimi” ya da “özgürlük bilimi” der.Bunların temel amacı toplum ve toplumsal olgulardır.Dolayısıyla gözlem çok önemlidir.Ayrıca toplumu tek tek bireylerle açıklamaya yönelen yaklaşımlara karşı çıkmıştır.Toplumu geniş bir atölye olarak görür.Toplumun temel işlevi bireylere değil,doğaya egemen olmak,onu biçimlendirmektir.Bu egemenlik sürecinde insanların belirli biçimlerde bir araya gelmeleri söz konusudur.İnsan-doğa ilişkileri insan-insan ilişkilerini belirler.Toplum,bireysel ve toplumsal çabanın bir senaaaidir.Bireysel çaba üretimdir.(Marx bu düşünceleri “Kapital” ve “Alman İdeolojisi”nde incelemiştir.)Bu üretim,eylem ve yaratım toplumsal işte kendisini somutlaştırır.Toplumsal iş açısından farklılıklarla kendisini somutlaştırır.(esnaf,tamirci,doktor vs.) “Özdeksel ve tinsel özelliği olan bireyin toplumsal çabası toplumun yaşamında da birbirinden ayırd edilemeyecek şekilde yer alır.” der.
Toplumsal grup veya sınıflar arasındaki çatışmalar toplumun evrimine yön verir.Bu güçler ekonomide,mülkiyette ve siyasal düzende somutlaşır.(Bu Marx’ın etkilendiği ve sistematik hale getirdiği bir yöndür.) S.Simon toplumdaki üretim ve mülkiyet düzenlemelerini kaçınılmaz görmektedir.Bu durum,kapitalist toplum düzeninde yaşayarak,gözlemleyerek gerçekleşir.Ancak ona göre mücadele edilecek sınıf,asalak sınıf olan aristokrasidir.Marx’ın döneminde ise işçi ve burjuva tam olarak kutuplaşmıştır.( S.Simon döneminde aristokrasinin etkisi hâlâ fazladır.) Toplumsal evrime böyle yaklaşan S.Simon Comte’a benzer şekilde bir aşama belirler:1-Feodalizm (Feodal) 2-Devrim (Liberal) 3-Endüstri Toplumu (Sosyalist)
Bu yaklaşımıyla evrime sosyo-ekonomik bir içerik kazandırmış olur. ( S.Simon vahşi kapitalizm döneminde yaşamıştır.Düşüncelerinin oluşumunda bu gerçek göz önünde bulundurulmalıdır.)
PROUDHON:
Proudhon bir anarşist sosyalisttir.Yaşamı düşüncelerini etkilemiş ve yönlendirmiştir.Maddi olarak yoksul bir aileden gelir,bu yüzden okuyamaz,erken yaşta çalışmaya başlar.Sonradan kendisini yetiştirir ve sosyalist olur.Geniş ama düzensiz bir kültüre sahiptir.
1840’larda “Mülkiyet Nedir?”i yazdı.İlk kitabında mülkiyet hırsızlıktır demesine karşı daha sonra mülkiyeti çağdaş toplum düzeninin bir gerekliliği olduğunu vurgular.(Kendiliğinden oluşan,siyasal erkin baskılarına karşı özgürlüğün bir belirlenimi olacağını söyler.) Bu da Proudhon’un en büyük tutkusudur

Siyasal nedenlerle pek çok kere hapse girmiştir.Sonradan yumuşamış federalizm ilkeleri hakkındaki düşüncelerini kitaplaştırmıştır.Temel fikri,statüye dayanan otorite yerine tarafların eşitliğine dayanan özgür bir sözleşme mekanizmasıdır.Bu düşünceleri kolektivizm ve federalizmin çerçevesini oluşturur. “Sefaletin Felsefesi”, “Mülkiyet Nedir?” eserlerinde kapitalizmin getirdiği sorunları analiz eder.Onun ütopik olmasının temel nedenlerinden biri,burjuva mülkiyetinin özelliklerini ele alması gerekirken,sorunu üretim ilişkileri açısından,hukuki açıdan ele almasıdır.
Proudhon devlete karşı derin bir nefret duyar.Çünkü devlet en büyük otorite,başka bir deyişle beladır.Buradan onun özgürlüğe olan bağlılığı anlaşılabilir.Devletin kesin otoritesini yontmak ister.Ekonomik krizlerle sarsılan toplumu,toplum güçlerinden sağlanacak denge ile kurtarmak ister.Fikirleri,özgürlüğü korumak istemesi bakımından liberal felsefeye bağlıdır.Ama erişmek istediği nokta toplumun götürülmesi toplumun kendi rızasıyla olmalıdır,yönlendirme gereklidir.Bu yüzden sosyalisttir.Faiz ve ranta karşı çıkmıştır.Faizsiz kredi sistemleriyle işçi birlikleri kurulmasını ister.Bu düşüncelerinin temelinde adalet ve özgürlük vardır.Adaletin sağlanması eşitlik ve denge demektir.Ama doğa eşitsizliklerle doludur.Proudhon hayatı boyunca bununla mücadele eder.
Klasik Evrimci Sosyologlar:
Evrimcilik 19. yüzyılda etkili olmuş büyük doktrinlerden biridir.Diğer düşün sistemleri üzerinde büyük etkisi olmuştur.(sosyoloji ve sosyal antropoloji gibi)Evrimcilik genelde iki farklı anlamda kullanılmaktadır.Birincisi biyolojik evrimdir ki Darwinizmle özdeşdir.Diğeri ise sosyal evrimdir ki toplum gelişmesi ve işleyişi konularını inceler.19. yüzyıl düşüncesi genel olarak evrimcidir.Evrim anlayışına ilişkin bazı sayıltılar vardır bunlar:
1.Dünyanın ve yaşamın bütünlüğü düşüncesi.Felsefi görüş açısından evrimciler pozitivist ve natüralisttir.
2.Düzenlilik.İnsan yaşamı ile doğa yaşamının birlikte düşünülmesi birliktelik içinde düşünülmesi,her ikisinin de aynı yasa içine konulması.Buna göre bilimin yasaları iki türlüdür

3.Genetisizm.Evrimciler özellikle genetik bağımlılıkları bulmaya önem vermişlerdir.Şöyle ki,bir olguyu açıklama,bu olgunun başlangıç noktasını bulma anlamına gelir.(Örneğin ailenin bugünkü duruma gelene kadar geçirdiği evreler,ailenin ilk durumunu bulma gibi.)Bu yaklaşım aydınlanma çağının temel ilgisini yansıtır.O da varlığın kökünü anlama,maddenin özünü anlama olarak ifade edilebilir.
4.İnsan doğasının tekdüzeliği.İnsana özgü gerçeklikler sürekli değişikliklerle karşı karşıya kaldığı halde,bu gerçekliğin süreklilik gösteren nitelikleri de vardır.Özellikle evrimciler belli ölçüde insanın değişmeyen insan doğasını kabul ederler.İnsan aklının işleyişine ilişkin genel ilkelerin var olduğuna inanırlar.Aksi takdirde aynı nedenlerin aynı sonuçları vermesi mümkün olmazdı.Sürekli değişmez nitelikler her zaman sözkonusu olmakla beraber değişebilirlik her zaman mümkündür.Bu bağlamda evrimci dogmalardan biri,mevcut her şeyin hareket halinde olması ve değişmesidir.Evrim bütün birimlerde kabul edilen bir gerçektir ve evrenin temel yasasıdır.Açıklanması gereken şey ise durgunluk ve hareketsizliktir.
5.İlerleme.Evrimcilere göre değişmenin bir yönü vardır:ilerleme.İlermeden geri gelme sapmadır.Aydınlanmada bu ilerleme hem kültürel hem felsefi hem de toplumsal boyutta incelenir.Bu alanda her sosyolog farklı aşamalar saptamıştır.Genel olarak şöyledir:
Vahşilik-Barbarlık-Uygarlık.Evrimcilerin temel savunularından biri de evrimin toplumun alt alanlarında da geçerli olduğudur.(hukuk,aile,din,eğitim vs.)Ancak bu alanlar birbiriyle etkileşim içinde düşünülmelidir.
6.Değişimin global doğası.Toplumsal yaşam yasalar silsilesi içinde etkinlik gösterir.Çünkü bu anlayışa göre toplum organik bir bütündür.Dolayısıyla değişim her organa yayılır.
7.İlerlemenin eşitsizliği.Bütün insan toplumları aynı yasalarla ilerler.Fakat evrimin hızı iki yönde değişiklik gösterir.Yani toplumlar arasında ilerleme açısından hız farkı vardır.Hatta toplumun içindeki kurumlar ararsındaki ilerleme hızı da farklıdır.(din ve ailenin çok yavaş ekonomi çok hızlı) Ve hatta tek bir toplumun değişme hızı evrimin çeşitli dönemlerinde farklıdır.
8.İlerlemenin devamlılığı ve yavaşlığı.Evrimcilere toplumsal değişme hiçbir zaman haşin değildir,yumuşaktır.Evrimin üst aşamaları alt aşamalarından sayısız ara aşamalara ayrılmıştır.Yani iki aşama arasında bir çok ara aşamalar vardırAntropolog Taylor en alt ve en üst aşama arasında ara aşamalar oluşturmuştur.Her üst aşama yavaş yavaş kendinden önceki aşamadan uçlanır.
9.Değişmenin içselliği.Bu konuda farklı iki eğilim vardır.Birisi gelişmeyi topluma içkin olarak görme eğilimi diğeri ise toplum ve çevresinin etkileşim halinde olduğu eğilimidir.(Weber’e göre her toplum kendini rasyonelleştirme itisine sahiptir.)Değişimin içselleği tartışmaları kültür ilişkisi ve difüzyonun rolü problemine indirgenebilir.Nitekim evrimciler eleştirilmelerine rağmen difüzyonun (kendi kendini emme) farkındaydı.Dahası,difüzyonun rolünün icatlardan istatiksel olarak daha büyük ölçüde etkin olduğunu düşünüyorlardı.
Pozitivizm dar anlamda Comte’un anlayışıdır.Geniş anlamda ise Comte’un izleyicilerinin geliştirdiği anlayıştır.Pozitivizme çok farklı anlamlar yüklenmiş olmasına karşın bazı özellikleri herkesçe kabul edilmektedir.Pozitivizm bir düşünce biçimi ve ideolojidir.
Pozitivizmin özellikleri:
1.Eleştiriye karşı olmak.Yasalar vardır,bunlar işler.Doğanın yasaları gibidir.
2.aaaafiziğin eleştirisini içerir.
3.Modern bir disiplin olarak doğal bilimdir.
4.Sosyal olguların şeyler olarak ele alınması.Bunun altında toplumsal mühendislik düşüncesi vardır.
AGUSTE COMTE:
Comte 1789 devriminin yarattığı karmaşık dönemin ürünüdür.Geleneksel ile modern arasında gidip gelmiştir.Devrimle ilgili sorunlar üzeride düşünmek Comte için de amaç oldu.Amaç modern toplumun kurumsallaşmasına katkıda bulunmaktır.Bu da ancak doğa bilimlerine özgü yasaları topluma da uygulamakla mümkündür.Bu açıdan “Pozitif Felsefe Dersleri” adını taşıyan kitabını , 1.)Bilimlerin bir sınıflamasını yapmak,2.)Pozitif bilimlerin verilerine dayanarak toplumu yeniden düzenlemek amacıyla yazmıştır.Bu bağlamda sosyolojinin bağımsız bir bilim dalı olması gerektiğini söyler.Yöntemi,gözlem,karşılaştırma ve deneye dayanan pozitif yöntemdir.Bilimlerin sınıflamasını her bilimin doğuşu ve ortaya çıkışı,diğer bir ölçüt olarak da mantıksal sıralamaya göre yapar.Astronomi,Biyoloji,Fizik,Kimya ve Sosyoloji.Sosyoloji ona göre en karmaşık bilimdir.Comte pozitif yönteme tarihsellik de kazandırmıştır.Bu bağlamda sosyolojiyi sosyal statih (morfolojik) ve sosyal dinamik (hareketlilik) olarak ikiye ayırır.Toplumu organik bir bütün halinde görür.Parçalar işlevsel olarak birbirine bağlı bir sistem,bir oluşumdur.Yani comte’un işlevselci bir yaklaşımı da vardır.Dinamik yaklaşımına baktığımızda toplumlarda evrensel aşamaların olduğunu görürüz.Comte felsefi tutum olarak idealisttir.(Düşünceye vurgu yapar.)
Teolojik Aşama –aaaafizik Aşama-Pozitif (bilimsel) Aşama
Bu aşamalar önce düşüncede yaşanır.Sosyal dinamikte etkin olan şey düşüncedir.Bilimsel sınıf askeri sınıf değildir,sivillik önem kazanmıştır.Bu,askeri toplumdan endüstri toplumuna kayıştır.Tarihin rasyonalitesi endüstri toplumunu doğurmuştur.Endüstri toplumu,Malların zenginliği,temel sosyal sınıfların varlığı,girişimciler,ücret karşılığı çalışanlar,üretim,işin uzmanlaşması gibi olguların olduğu toplumdur.
Comte liberal düşünce ile bağdaşırken muhafazakar düşünceye de kaymıştır.Bu gidiş-gelişlerden ötürü hep yalnızdı.
Herbert SPENCER:
Katı bir materyalisttir.Marx’tan daha çok deterministtir.Herşeyin temeline katı bir şekilde ekonomiyi koyar.Ona göre toplumlar hayatta kalmak istiyorsa doğal seleksiyona uğramamak için güçlü olmak zorundadır.Spencer natüralist ve pozitivisttir.Tipik bir organik kuramcısı ve işlevselliğin başlatıcısıdır.Farklı olduklarını bildiği halde biyolojik organizma ve toplum arasında paralellik kurar.Bu karşılaştırmada toplum ve organizmayı simetrik gördüğü halde disimetrik olarak ifade eder.Organizme sürekli bir varlıktır.Oysa toplumun üyeleri sürekli yer değiştirir.
Toplumsal değişmeleri üç aşamada ifade eder:
1.)İlerleyici Farklılaşma
2.İlerleyici Bütünleşme
3.Hacim Büyümesi
İç ve dış etkilerle toplumun her kurum ve işlevi farklı kurumlara dağıtılarak toplumun hacmi büyütülür.Bu,ilerleyici bir farklılaşmadır ve bütünleşmeye gider.Bunun sonucunda amipin çoğalması gibi toplumun hacmi büyür.Değişmenin temel kavramı ‘farklılaşma’dır.(Bu, işlevselci kuramın temel savıdır.)
Spencer’a göre toplum,temeli ekonomiye dayanan organik bir bütündür.Toplumda homojen basit bir yapıdan heterojen karmaşık yapıya doğru bir süreç vardır.Bu da farklılaşma sürecidir.Bu sürecin itici gücü ekonomiye dayalı yaşam mücadelesidr.(Darwinizm).Bu yüzden katı bir materyalisttir.Bu mücadelede somutlaşan gereksinimler yeni işlevlerin oluşmasına dolayısıyla da yapısal farklılaşmaya yol açar.Ancak, bu süreç içinde toplumu oluşturan öğeler arasındaki farlılaşma aynı zamanda bütünleşmeyi sağlar.Çünkü tüm bu öğeler birine gereksinim duyar ve bu yüzden birine bağlıdır.Hiçbir öğe kendi kendine yetemez.Spencer toplumun evrimini askeri toplumdan bilim toplumuna doğru görmüştür.”Toplumla birey arasında denge kurulduğunda evrim sona erecektir” der.Bu,onun ütopyasıdır.Spencer politik açıdan liberalizmi savunmuş,devletçiliğin karşısında olmuştur.