*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Cadılar Dünyası
cadı varmı cadılar varmı cadı varmıdır cadılar dünyası gerçekten
Özellikle orta çağ zamanlarında sık sık gündeme gelen bir konu varki oda cadılar...
Bazı kadınların cadı olduğu öne atılarak çok kötü işkencelere maruz kaldığı ve özellikle yakılarak öldürüldüğü dönemler..
Cadı diye birşey varmı bilmiyorum ama şu devirde erkekler tarafından maalesef biz kadınlar cadılıkla zaten suçlanıyoruz😀
Ortacag Avrupasinin onbesinci yüzyil sonunda baslattigi “cadi avi”, yüzbinlerce süpheli insanin engizisyon iskencesi ve yanan odun alevleri arasinda hayatini kaybetmesiyle adeta bir katliam havasi içinde sonuçlandi ..
Uzun bir süre insanlar, bunca insani panik halinde üstüne çeken “cadilar”i cezalandirip toplum disia atmaktan, arastirip incelemeye vakit bulamadilar.
Kimdi bu cadilar? Dogaüstü güçleri var miydi? Protestanligin kurucusu Luther, 1522′de cadilar hakkinda þöyle diyordu:
“Cadilar seytanin metresleridir. Hayvanlari sütten keserler, firtinalara sebep olurlar. Keçilere binip veya süpürgelerine sarilip etrafta dolasirlar. İnsani sakat birakir, besiginden bebekleri kaçirirlar. Canlari isterse, önüne geleni inek veya öküze çevirirler. Efsunlariyla masum halki ahlaksizliga sürüklerler.”
Luther’den önce, Reginald Scot’un Ingiltere’de 1584′de basilan cadilar hakkindaki kitabinda da þunlari okuyoruz: “Eger, köyün içinde ara sira dolasan çengel burunlu, sivri çeneli, gözleri çukura kaçmis, elindeki sopasina dayanarak birseyler mirildanan kambur bir ihtiyar görürseniz, korkun! Burusuk suratli, sarsak yürüyüslü bu yaratik, hayvanlarinizi çarpmaya gelmistir. Ihtiyar cadinin gözünü dikip baktigi, anlasilmaz kelimeler fisildadigi herkes önünden kaçmalidir.”
O devirde, açik arazide ates yakip kazan kaynatan garip kiyafetli üç-bes ihtiyar kadini gören, korkusundan kaçacak yer arardi. Bu cadilarin yasadiklari evlere yaklasilmaz, etrafta gezindikleri zaman mutlaka bir felaket olacagina inanilirdi. Kimi zaman iri bir kedi veya keçi sekline bürünüp gezindikleri söylenirdi. Avrupa’da “Witch”, “Hexe”, “Sorciere” ismiyle anilan bu cadilar, “Witchcraft”, “Hexerei”, “Sorcellerie” denilen bir çesit büyücülükle ugrasirlardi. Cadilarin etrafta yarattigi korku, onlarin yeteneklerinin ve görünümlerinin abartilarak aktarilmasina neden olmustu. “Gerçekten insani kurbaga sekline soktuklari olmus mudur?” veya “Hepsi de kanca burunlu kambur birer ihtiyar kocakari miydi?”, “Firtinalara bunlar mu sebep oluyordu?” diye soruldugunda, olumlu cevap vermek pek mümkün degildir. Ama, cadilarin kendi aralarinda belirli bir yöntem kullanarak pek çok insanin canini yaktigi da inkâr edilemez. Cadilar hakkinda bilinen en önemli sey, “Sabbath” ayinleridir. Sabbath kelimesi, fanatik Hristiyanlarca Yahudilerin “sebt günü”ne atfen kullanilmis ve dolayisiyla Yahudilerin aslinda birer cadi ve büyücü olduklari ima edilmistir. Aslinda bu yakistirmanin gerçekle bir ilgisi yoktur.
“Sabbath ayini” gece yarisina dogru baslar ve gün isimadan sona ererdi. Yer olarak dörtyol agzi, koruluk, açik kirlar, bazen de terkedilmis kiliseler seçilirdi. Haftanin hangi günü olursa olsun, Cumartesi disinda ayin yapmak mümkündü. Yeniay ve dolunayda yapilan ayinler önem tasirdi.
Senenin iki günü büyük ayin için ayrilmisti: 31 Aralik (Allhallows Eve) ve 30 Nisan (Walpurgisnacht). Mevsimlerin baþlangici da ayri olarak kutlanirdi: Kis 2 subatta, Bahar 23 Haziranda, Yaz 1 Agustosta, Sonbahar 21 Aralikta. Ayrica, 3 Mayis ve 1 Kasim günleri de önemli sayilirdi. Ayine katilacak cadi önce hazirligini yapar, “uçmak için gerekli merhemi” vücuduna sivardi. Bu merhemin hazirlanisi hakkinda çesitli iddialar vardir. Hemen her reçetede, “bogularak öldürülmüs bir bebegin kazanda kaynatilmasiyla elde edilen yagli sivi”dan bahsedilmekte. Bazi itiraflardan alinan sonuca göre, önce bir yasini doldurmamis bir insan yavrusunun topuklari kesilerek kani bir kapta toplanir, sonra da cesedi kazanda kaynatilirdı. Kanin içine yabani havuç, bildircin otu, besparmak otu, köpek üzümü ve is karistirilir, sonra bu karisim kazana atilarak yagin içinde eritilirmis.
Meydana gelen merhemi de çiplak vücutlarina derileri kizarincaya kadar sivarlardi. Ayrica, uçmak için gerekli diger bir drog (ilaç) da “belladona”dir. Bütün bu otlarin içindeki toksik maddeler deri yoluyla kana karistiginda kalbin atisini, tansiyonu derhal etkileyerek “delirium” (cinnet) hali yaratmaktadir. “Baldiran otu”nun ilavesi ise, kisiyi paralize etmekte (hareketsiz birakmakta) ve halüzinasyona (hayal görmeye) elverisli hale getirmektedir. Bu karisimi vücutlarina sivadiktan sonra, cadilar aslinda fizik olarak hiçbir yere uçmuyorlardi. Kana kariþan droglarin (ilaçlarin) tesiriyle kendilerinden geçerek kaskati bir halde yataga uzanip kalirlardi. Fakat, isin ilginç tarafi, bu islemi yapan her cadi kendine geldiginde ya süpürgesine binip uçtugunu, ya da seytanin armagani olan bir keçiye, koça veya köpege binerek uçtugunu, diger cadilarla birlikte “Sabbath ayini”ne katildigini söylemekteydi. Üstelik, birbirinden haberi olmaksizin ayine katilan her cadi, genellikle ayni seyleri anlatmisti. Bu durumda, cadilarin ortak bir hayal âleminde belirli bir olayi yasamis olmasi sonucu ortaya çikmaktadir.
Öte yandan, zaman zaman bazi çiplak insanlarin süpürgeler ve hayvanlar üzerinde uçarak belirli bir yere dogru gittiklerini ve bu manzaranin dolunayda tüyler ürpertici oldugunu anlatanlara da rastlanmaktaydi. Ayinin yapildigi yerde toplanan cadilar, kimine göre 50-100 kisiden ibaretti, kimine göreyse binlerce. Ama her ayinde esas figür “seytan”di. Yari teke yari insan görünümünde, normalin üstünde bir cüsseye sahip, ürkütücü görünümü olan bir yaratikti bu. Tahtinda oturur ve cadilar toplandiktan sonra ayini baslatirdi. Cadilar arasi evlenmeler, bu ise yeni baslayanlarin seytan tarafindan vaftizi, cadilarin seytan için getirdikleri hediyelerin sunulmasi bu sirada yapilirdi. Evlenme, vaftiz ve anlasmalar seytanin kirmizi kitabi içine yazilir, cadinin kani ile imzalanirdi. Daha sonra cadilar, bir hürmet ifadesi olarak sirayla seytanin ardini öperlerdi. Bu olaylar esnasinda sirt sirta oturmak, bacaklari havaya dikip basi topraga egerek konusmak, en çok uygulanan garipliklerdi. Bu yola yeni giren cadi adayi, önce haçin üstüne basip Hýristiyanligi reddeder, ardindan seytanin vaftiziyle cadilik ismini kazanirdi. Yapacagi anlasmaya göre, seytana her hafta bir çocuk veya bir insan kurban edecegine veya su kadar insani hasta edecegine dair yemin ederdi. Bu anlasma hükümleri kirmýizi kitaba yazildiktan sonra da, cadi adayi seytanin ardini öperek sadakatini göstermis olurdu. Bu arada, seytan da ona önce sürünecegi merhemin reçetesini verir, daha sonra da büyücülük için gerekli seyleri ögretirdi. Bu islerden sonra ziyafet fasli gelirdi. Sofrada ekmek ve tuzdan baska her sey bulunurdu. Ama, genellikle parçalanmis çocuklarin etleri, kedi beyni, soguk yaglar gibi igrenç yemekler yenirdi. Bu arada devamli sarap içilirdi. Ziyafet bitince dans baslardi. Birbirlerine sirtlari dönük olarak daireler çizen cadilar, hep sola dönerek dans ederlerdi. Deliler gibi döndükten sonra, sira cinsi münasebete gelirdi. Ana-ogul, baba-kiz, cümbür cemaat birbirlerine karisirlardi. Inanisa göre, bu sirada seytan ve etrafindaki iblisler de cadilarla cinsel münasebette bulunurdu.
Engizisyon tarafindan cadilardan alinan itiraflarda bu âlemler uzun uzadiya anlatilmaktadir. Fakat, iskence altinda alinan bu ifadelerin sagliklilik derecesi öteden beri tartisilir olmustur. Cadilarin ayinlerde elde ettikleri diger bir sey de “seytanin mührü” denilen bir çesit damgadir.
Cadinin vücudunun belirli bir yerine, seytanin mührünü kazidigina inanilirdi. Aslinda bu isaret bir et beni, yag kisti veya deri pigmentinde olusan bir renklenmeden ibarettir. Cadi avcýlari uzun uzadiya bu isaretlerin nerelerde bulunabilecegini ve neye benzedigini anlatirlar.
17. yüzyilin sonunda, Amerika’nin Massachusetts eyaletindeki Salem kentinde bir grup genç kizin “obsesyon” (saplanti) belirtileri göstermesiyle, tarihin en ilginç davalarýndan birisi baslamis oldu. Aslinda, gerçekten bu kizlar “obsesyon”a mi ugramisti, yoksa birtakim cinsel iliskilerin sonucunu örtbas etmek için mi bu yolu seçmislerdi, bilinmiyor. Ama, bu kizlarin ifadesine göre, mahkeme karariyla 31 kisi cadilik suçundan idam edilmistir.
Bir diger meshur olay, Loudun rahibeleri tarafindan yaratilmistir: 17. yüzyilin Fransa’sinda geçen bu olayda, rahibeler bazi papazlar tarafindan kandirilarak seytanin ayinine götürüldüklerini ve orada imfal edilerek “posesyon”a ugradiklarini (ruhlarina seytanin girdigini) iddia etmisler ve sonunda da köyün basrahibi Urbain Grandier yakilarak öldürülmüstür. Olay son derece ilginç sahneler yarattigindan, önce Aldoux Huxley tarafindan “The Devils of Loudun” ismiyle roman haline getirilmis, daha sonra da Ken Russell’in “The Devils” adli filmi ile sinemaya aktarilmistir.
Burada iki örnegini verdigim olaylar dizisinde, dava konusu olan cadilik sanatinda seytanla anlasma, cinsel iliski ve posesyon hali dikkate alinmakta, buna mukabil “ekzorsizm” (aeytanin kovulmasi) ve iskence ile suçlulara yaklasilmaktaydi. seytanla anlasma, cadilarin “Sabbath ayini”nde cinsel iliskiyle sonuçlanan birtakim rezaletleri sonunda gerçeklesiyordu. “Posesyon” hali ise, bu iliski ile seytanin cadinin veya kurbaninin içine yerlesmesi demekti. Posede olmus kisi su belirtileri gösterirdi:
Hastanin vücudunda anormal kivranmalar ve bükülmeler olur, agzindan garip sivilar kusar, sesi kalinlasarak veya incelerek anlamsiz sözler tekrarlar. Epilepsi veya histeriye benzer davranislari olur. Bu durumdaki kisi ancak belirli hallerde böyle davranýr, sair zamanlarda ise normal bir insan gibi olmaktadir. “Demonyak posesyon”da vücudun bir iblis tarafindan kullanildigi ve bütün bu arazlarin o iblisin vücudu örseleyerek eglenmesi olarak kabul edildigi durumlarda, kurtulus yolu “ekzorsizm”di. Yani, vücuda giren bu iblisin disari atilmasi için yapilan bir çesit “cin çikarma ayini”. Bu maksatla, Katolik Kilisesi’nde özel bir rahip sinifi olusmus ve hâlâ bile tatbik edilen “rituale romanum” metodu uygulanmistir. Seremonisi oldukça igrenç sahnelerde dolu olan ekzorsizmin güncel bir örnegine, Peter Blatty’nin romanindan uygulanan ve ülkemizde de gösterilen “seytan” filminde rastlayabiliriz. Ekzorsizm esnasinda, iblis bazen bu isi yapan rahibin de vücuduna hâkim olabilir ve eglencesine rahibin vücudunda devam edebilir. Loudun rahibi Urbain Grandier’nin basina gelen durum buna bir örnek sayilmaktadir. inanisa göre, rahibeleri ekzorsize ederken posesyona ugramis ve hepsini sira ile yatagina almisti. Sonunda da, bir baska tür kurtulus yolu olan “engizisyon iskencesi” altinda bütün kötülüklerden arindirilmis oldugu söylenir. Bu iskenceler, aklin alamayacagi biçimde eziyet ve sapikça davranislarla, kutsal kilisenin saygideger rahipleri tarafindan suçlu oldugu zannedilen kisilere tatbik ediliyordu. insan, engizisyonun yarattigi iskence aletlerini gördügü ve mahkeme raporlarini okudugu zaman, nerdeyse engizisyon rahiplerinin posesyona ugramis olmasina daha fazla ihtimal veriyor. Zira, iskenceler sirasinda bunlari uygulayan kisilerin zevk almadigini söylemek zordur. Aksine, bilindigi gibi olmadik sebeplerden mahkemeye düsen hemen hemen herkesi günlerce, hatta haftalarca iskence odalarinda yavas yavas ya öldürmüs ya da sakat birakmislardir. Posesyon ve ekzorsizm vakalari tarihte önemli bir yer almakta. 15. - 17. yüzyillarda bilhassa Avrupayi kasip kavuran bu illet günümüzde de varligini sürdürmekte, ama nadir vaka olarak kalmaktadir. Bugünün cadilari, artik eskisi gibi takibata ugramadan açikça faaliyetlerini sürdürmekte ve belirli zamanlarda ayinlerini yapmaktadir. Ancak, kazanda çocuk kaynatmak, insanlari büyülemek gibi davranislar artik ortadan kalkmistir. Birçogu “Sabbath ayini”ni bile kendi aralarinda bir ziyafet olarak kutlar. Fakat, yirminci yüzyýl Amerikasýnda polis kayýtlarýna geçen bir çok faili meçhul ölüm vakasi, kesilen baslar, çocuk cesetleri ile, bulunduklari bölgeye yabancilari sokmadan kendi içlerine kapanik yasayan garip kiyafetli, lanet suratli insanlarin bulundugu da bilinmekte. Bu yüzyilin basinda, ingiltere’de “Witchcraft”in (cadiligin) tabiat tanrilarina dönük en eski din oldugunu iddia eden Gerald Gardner ve ondan esinlenen Margaret Murray gibi akademik kariyeri olan kisilerin etkisiyle, cadilik sanati degisik bir görünüm kazandi. Basrahip ve basrahibenin yönettigi “witchcraft” ayinlerinde ana tabiat tanriçasina, Aya ve “boynuzlu tanri”ya yönelik birtakim sembolik ifadelerle dolu gösteriler vardir. Belirli sayida kisi tarafindan “koven”ler olusturan cadilar, kendi aralarinda cinsel iliski ve ziyafetlere devam etmektedirler. Tabii ki, bu ayinlere ancak bunlarin yasalarca yasaklanmadigi ülkelerde rastlamak sözkonusudur. ingiltere’de kendini cadilarin krali ilan eden Alex Sanders ve estetik bir vücuda sahip basrahibesi Maxine ile icra ettikleri cadi ayinleri, 1970′lerde televizyonda bile halka gösterilmisti. Ancak, Alex Sanders’in bu tür reklama yönelik çalismalari diger cadilar tarafindan hiç de hos karsilanmamaktadir. Amerika’da bu tür olaylarin merkezi haline gelen California eyaletinde, Los Angeles bölgesinin resmi cadisi Louise Huebner daha ziyade ask büyüleri yapmakla mesgul iken, bir digeri Sybil Leek bu konuda pratik reçeteler veren kitaplar yazmakta, TV ve radyo röportajlarina çikmakta ve günlük gazetelerde makaleler yayinlamaktadir.
Bir diger meshur cadi da Londra’daki ünlü Lady Madeline Montalban’dir. Montalban, posta kanaliyla nasil cadi olunacagini ögretir, hisse senetleri borsasinda yatirimlar yapar ve borsayi büyüleyerek paralar kazanir, muskalar ve iksirler satar ve en lüks yerlerde görünür her zaman. Amerika’da bu isin reklamini yapan bir baskasi da, San Francisco kentinde kurdugu “seytan’in Kilisesi” ile ün kazanmis Anton La Vey ismindeki saçini kazitip keçi sakali birakmis bir tiptir. La Vey taraftarlari bu dünyada seytanin hakimiyetine inanirlar ve su yolu seçmislerdir: “Güçlü olanlara ne mutlu, zira dünyaya hakim olan onlardir. Eger birisi senin yanagina tokat atarsa, hemen yapidtir tokadini adamin suratina!” Film yildizi Sharon Tate ve arkadaslarini dogramis olan Charles Manson da bu tarikatin bir üyesiydi. Cadilar dünyasi bugün teknolojiden uzak ama nimetlerine yakin olarak yasama yolunu seçmis, üstelik Bati kanunlarinin tanidigi serbestiyet sonucu adeta bir pagan dini biçiminde bütün Bati alemini sarmistir. “Time” dergisine kapak konusu olacak kadar yayginlasan bu yeni akimin öncüleri, eski cadilarin torunlari olmakla övünürler. Ama, büyük büyükannelerinin küçük çocuklarin kanini içtigini veya seytanla anlasma yapip ruhlarini ona sattiklarini katiyen kabul etmezler.
NOT;Engisizyon Mahkemesi'nde mahkûm suçunu kabûl edene kadar işkence görürdü.Eğer suçunu kabul etmez ise işkenceden ölürdü, kabûl ettiğinde zâten mahpusta çürürdü.Yâni kısacası, neresinden bakılırsa bakılsın, Engizisyona düşen bir ölü idi.cadılık ve büyücülük, orta çağa ilgi duyan biri olarak açmak istedim bu konuyu..cadılar genelde orta çağ roma engizisyonunda yargılanırdı..tarihin ilginç örnekleri...iyi okumalar.. baştaki resimde engizisyon mahkemelerinden bir örnek
Özellikle orta çağ zamanlarında sık sık gündeme gelen bir konu varki oda cadılar...
Bazı kadınların cadı olduğu öne atılarak çok kötü işkencelere maruz kaldığı ve özellikle yakılarak öldürüldüğü dönemler..
Cadı diye birşey varmı bilmiyorum ama şu devirde erkekler tarafından maalesef biz kadınlar cadılıkla zaten suçlanıyoruz😀
Ortacag Avrupasinin onbesinci yüzyil sonunda baslattigi “cadi avi”, yüzbinlerce süpheli insanin engizisyon iskencesi ve yanan odun alevleri arasinda hayatini kaybetmesiyle adeta bir katliam havasi içinde sonuçlandi ..
Uzun bir süre insanlar, bunca insani panik halinde üstüne çeken “cadilar”i cezalandirip toplum disia atmaktan, arastirip incelemeye vakit bulamadilar.
Kimdi bu cadilar? Dogaüstü güçleri var miydi? Protestanligin kurucusu Luther, 1522′de cadilar hakkinda þöyle diyordu:
“Cadilar seytanin metresleridir. Hayvanlari sütten keserler, firtinalara sebep olurlar. Keçilere binip veya süpürgelerine sarilip etrafta dolasirlar. İnsani sakat birakir, besiginden bebekleri kaçirirlar. Canlari isterse, önüne geleni inek veya öküze çevirirler. Efsunlariyla masum halki ahlaksizliga sürüklerler.”
Luther’den önce, Reginald Scot’un Ingiltere’de 1584′de basilan cadilar hakkindaki kitabinda da þunlari okuyoruz: “Eger, köyün içinde ara sira dolasan çengel burunlu, sivri çeneli, gözleri çukura kaçmis, elindeki sopasina dayanarak birseyler mirildanan kambur bir ihtiyar görürseniz, korkun! Burusuk suratli, sarsak yürüyüslü bu yaratik, hayvanlarinizi çarpmaya gelmistir. Ihtiyar cadinin gözünü dikip baktigi, anlasilmaz kelimeler fisildadigi herkes önünden kaçmalidir.”
O devirde, açik arazide ates yakip kazan kaynatan garip kiyafetli üç-bes ihtiyar kadini gören, korkusundan kaçacak yer arardi. Bu cadilarin yasadiklari evlere yaklasilmaz, etrafta gezindikleri zaman mutlaka bir felaket olacagina inanilirdi. Kimi zaman iri bir kedi veya keçi sekline bürünüp gezindikleri söylenirdi. Avrupa’da “Witch”, “Hexe”, “Sorciere” ismiyle anilan bu cadilar, “Witchcraft”, “Hexerei”, “Sorcellerie” denilen bir çesit büyücülükle ugrasirlardi. Cadilarin etrafta yarattigi korku, onlarin yeteneklerinin ve görünümlerinin abartilarak aktarilmasina neden olmustu. “Gerçekten insani kurbaga sekline soktuklari olmus mudur?” veya “Hepsi de kanca burunlu kambur birer ihtiyar kocakari miydi?”, “Firtinalara bunlar mu sebep oluyordu?” diye soruldugunda, olumlu cevap vermek pek mümkün degildir. Ama, cadilarin kendi aralarinda belirli bir yöntem kullanarak pek çok insanin canini yaktigi da inkâr edilemez. Cadilar hakkinda bilinen en önemli sey, “Sabbath” ayinleridir. Sabbath kelimesi, fanatik Hristiyanlarca Yahudilerin “sebt günü”ne atfen kullanilmis ve dolayisiyla Yahudilerin aslinda birer cadi ve büyücü olduklari ima edilmistir. Aslinda bu yakistirmanin gerçekle bir ilgisi yoktur.
“Sabbath ayini” gece yarisina dogru baslar ve gün isimadan sona ererdi. Yer olarak dörtyol agzi, koruluk, açik kirlar, bazen de terkedilmis kiliseler seçilirdi. Haftanin hangi günü olursa olsun, Cumartesi disinda ayin yapmak mümkündü. Yeniay ve dolunayda yapilan ayinler önem tasirdi.
Senenin iki günü büyük ayin için ayrilmisti: 31 Aralik (Allhallows Eve) ve 30 Nisan (Walpurgisnacht). Mevsimlerin baþlangici da ayri olarak kutlanirdi: Kis 2 subatta, Bahar 23 Haziranda, Yaz 1 Agustosta, Sonbahar 21 Aralikta. Ayrica, 3 Mayis ve 1 Kasim günleri de önemli sayilirdi. Ayine katilacak cadi önce hazirligini yapar, “uçmak için gerekli merhemi” vücuduna sivardi. Bu merhemin hazirlanisi hakkinda çesitli iddialar vardir. Hemen her reçetede, “bogularak öldürülmüs bir bebegin kazanda kaynatilmasiyla elde edilen yagli sivi”dan bahsedilmekte. Bazi itiraflardan alinan sonuca göre, önce bir yasini doldurmamis bir insan yavrusunun topuklari kesilerek kani bir kapta toplanir, sonra da cesedi kazanda kaynatilirdı. Kanin içine yabani havuç, bildircin otu, besparmak otu, köpek üzümü ve is karistirilir, sonra bu karisim kazana atilarak yagin içinde eritilirmis.
Meydana gelen merhemi de çiplak vücutlarina derileri kizarincaya kadar sivarlardi. Ayrica, uçmak için gerekli diger bir drog (ilaç) da “belladona”dir. Bütün bu otlarin içindeki toksik maddeler deri yoluyla kana karistiginda kalbin atisini, tansiyonu derhal etkileyerek “delirium” (cinnet) hali yaratmaktadir. “Baldiran otu”nun ilavesi ise, kisiyi paralize etmekte (hareketsiz birakmakta) ve halüzinasyona (hayal görmeye) elverisli hale getirmektedir. Bu karisimi vücutlarina sivadiktan sonra, cadilar aslinda fizik olarak hiçbir yere uçmuyorlardi. Kana kariþan droglarin (ilaçlarin) tesiriyle kendilerinden geçerek kaskati bir halde yataga uzanip kalirlardi. Fakat, isin ilginç tarafi, bu islemi yapan her cadi kendine geldiginde ya süpürgesine binip uçtugunu, ya da seytanin armagani olan bir keçiye, koça veya köpege binerek uçtugunu, diger cadilarla birlikte “Sabbath ayini”ne katildigini söylemekteydi. Üstelik, birbirinden haberi olmaksizin ayine katilan her cadi, genellikle ayni seyleri anlatmisti. Bu durumda, cadilarin ortak bir hayal âleminde belirli bir olayi yasamis olmasi sonucu ortaya çikmaktadir.
Öte yandan, zaman zaman bazi çiplak insanlarin süpürgeler ve hayvanlar üzerinde uçarak belirli bir yere dogru gittiklerini ve bu manzaranin dolunayda tüyler ürpertici oldugunu anlatanlara da rastlanmaktaydi. Ayinin yapildigi yerde toplanan cadilar, kimine göre 50-100 kisiden ibaretti, kimine göreyse binlerce. Ama her ayinde esas figür “seytan”di. Yari teke yari insan görünümünde, normalin üstünde bir cüsseye sahip, ürkütücü görünümü olan bir yaratikti bu. Tahtinda oturur ve cadilar toplandiktan sonra ayini baslatirdi. Cadilar arasi evlenmeler, bu ise yeni baslayanlarin seytan tarafindan vaftizi, cadilarin seytan için getirdikleri hediyelerin sunulmasi bu sirada yapilirdi. Evlenme, vaftiz ve anlasmalar seytanin kirmizi kitabi içine yazilir, cadinin kani ile imzalanirdi. Daha sonra cadilar, bir hürmet ifadesi olarak sirayla seytanin ardini öperlerdi. Bu olaylar esnasinda sirt sirta oturmak, bacaklari havaya dikip basi topraga egerek konusmak, en çok uygulanan garipliklerdi. Bu yola yeni giren cadi adayi, önce haçin üstüne basip Hýristiyanligi reddeder, ardindan seytanin vaftiziyle cadilik ismini kazanirdi. Yapacagi anlasmaya göre, seytana her hafta bir çocuk veya bir insan kurban edecegine veya su kadar insani hasta edecegine dair yemin ederdi. Bu anlasma hükümleri kirmýizi kitaba yazildiktan sonra da, cadi adayi seytanin ardini öperek sadakatini göstermis olurdu. Bu arada, seytan da ona önce sürünecegi merhemin reçetesini verir, daha sonra da büyücülük için gerekli seyleri ögretirdi. Bu islerden sonra ziyafet fasli gelirdi. Sofrada ekmek ve tuzdan baska her sey bulunurdu. Ama, genellikle parçalanmis çocuklarin etleri, kedi beyni, soguk yaglar gibi igrenç yemekler yenirdi. Bu arada devamli sarap içilirdi. Ziyafet bitince dans baslardi. Birbirlerine sirtlari dönük olarak daireler çizen cadilar, hep sola dönerek dans ederlerdi. Deliler gibi döndükten sonra, sira cinsi münasebete gelirdi. Ana-ogul, baba-kiz, cümbür cemaat birbirlerine karisirlardi. Inanisa göre, bu sirada seytan ve etrafindaki iblisler de cadilarla cinsel münasebette bulunurdu.
Engizisyon tarafindan cadilardan alinan itiraflarda bu âlemler uzun uzadiya anlatilmaktadir. Fakat, iskence altinda alinan bu ifadelerin sagliklilik derecesi öteden beri tartisilir olmustur. Cadilarin ayinlerde elde ettikleri diger bir sey de “seytanin mührü” denilen bir çesit damgadir.
Cadinin vücudunun belirli bir yerine, seytanin mührünü kazidigina inanilirdi. Aslinda bu isaret bir et beni, yag kisti veya deri pigmentinde olusan bir renklenmeden ibarettir. Cadi avcýlari uzun uzadiya bu isaretlerin nerelerde bulunabilecegini ve neye benzedigini anlatirlar.
17. yüzyilin sonunda, Amerika’nin Massachusetts eyaletindeki Salem kentinde bir grup genç kizin “obsesyon” (saplanti) belirtileri göstermesiyle, tarihin en ilginç davalarýndan birisi baslamis oldu. Aslinda, gerçekten bu kizlar “obsesyon”a mi ugramisti, yoksa birtakim cinsel iliskilerin sonucunu örtbas etmek için mi bu yolu seçmislerdi, bilinmiyor. Ama, bu kizlarin ifadesine göre, mahkeme karariyla 31 kisi cadilik suçundan idam edilmistir.
Bir diger meshur olay, Loudun rahibeleri tarafindan yaratilmistir: 17. yüzyilin Fransa’sinda geçen bu olayda, rahibeler bazi papazlar tarafindan kandirilarak seytanin ayinine götürüldüklerini ve orada imfal edilerek “posesyon”a ugradiklarini (ruhlarina seytanin girdigini) iddia etmisler ve sonunda da köyün basrahibi Urbain Grandier yakilarak öldürülmüstür. Olay son derece ilginç sahneler yarattigindan, önce Aldoux Huxley tarafindan “The Devils of Loudun” ismiyle roman haline getirilmis, daha sonra da Ken Russell’in “The Devils” adli filmi ile sinemaya aktarilmistir.
Burada iki örnegini verdigim olaylar dizisinde, dava konusu olan cadilik sanatinda seytanla anlasma, cinsel iliski ve posesyon hali dikkate alinmakta, buna mukabil “ekzorsizm” (aeytanin kovulmasi) ve iskence ile suçlulara yaklasilmaktaydi. seytanla anlasma, cadilarin “Sabbath ayini”nde cinsel iliskiyle sonuçlanan birtakim rezaletleri sonunda gerçeklesiyordu. “Posesyon” hali ise, bu iliski ile seytanin cadinin veya kurbaninin içine yerlesmesi demekti. Posede olmus kisi su belirtileri gösterirdi:
Hastanin vücudunda anormal kivranmalar ve bükülmeler olur, agzindan garip sivilar kusar, sesi kalinlasarak veya incelerek anlamsiz sözler tekrarlar. Epilepsi veya histeriye benzer davranislari olur. Bu durumdaki kisi ancak belirli hallerde böyle davranýr, sair zamanlarda ise normal bir insan gibi olmaktadir. “Demonyak posesyon”da vücudun bir iblis tarafindan kullanildigi ve bütün bu arazlarin o iblisin vücudu örseleyerek eglenmesi olarak kabul edildigi durumlarda, kurtulus yolu “ekzorsizm”di. Yani, vücuda giren bu iblisin disari atilmasi için yapilan bir çesit “cin çikarma ayini”. Bu maksatla, Katolik Kilisesi’nde özel bir rahip sinifi olusmus ve hâlâ bile tatbik edilen “rituale romanum” metodu uygulanmistir. Seremonisi oldukça igrenç sahnelerde dolu olan ekzorsizmin güncel bir örnegine, Peter Blatty’nin romanindan uygulanan ve ülkemizde de gösterilen “seytan” filminde rastlayabiliriz. Ekzorsizm esnasinda, iblis bazen bu isi yapan rahibin de vücuduna hâkim olabilir ve eglencesine rahibin vücudunda devam edebilir. Loudun rahibi Urbain Grandier’nin basina gelen durum buna bir örnek sayilmaktadir. inanisa göre, rahibeleri ekzorsize ederken posesyona ugramis ve hepsini sira ile yatagina almisti. Sonunda da, bir baska tür kurtulus yolu olan “engizisyon iskencesi” altinda bütün kötülüklerden arindirilmis oldugu söylenir. Bu iskenceler, aklin alamayacagi biçimde eziyet ve sapikça davranislarla, kutsal kilisenin saygideger rahipleri tarafindan suçlu oldugu zannedilen kisilere tatbik ediliyordu. insan, engizisyonun yarattigi iskence aletlerini gördügü ve mahkeme raporlarini okudugu zaman, nerdeyse engizisyon rahiplerinin posesyona ugramis olmasina daha fazla ihtimal veriyor. Zira, iskenceler sirasinda bunlari uygulayan kisilerin zevk almadigini söylemek zordur. Aksine, bilindigi gibi olmadik sebeplerden mahkemeye düsen hemen hemen herkesi günlerce, hatta haftalarca iskence odalarinda yavas yavas ya öldürmüs ya da sakat birakmislardir. Posesyon ve ekzorsizm vakalari tarihte önemli bir yer almakta. 15. - 17. yüzyillarda bilhassa Avrupayi kasip kavuran bu illet günümüzde de varligini sürdürmekte, ama nadir vaka olarak kalmaktadir. Bugünün cadilari, artik eskisi gibi takibata ugramadan açikça faaliyetlerini sürdürmekte ve belirli zamanlarda ayinlerini yapmaktadir. Ancak, kazanda çocuk kaynatmak, insanlari büyülemek gibi davranislar artik ortadan kalkmistir. Birçogu “Sabbath ayini”ni bile kendi aralarinda bir ziyafet olarak kutlar. Fakat, yirminci yüzyýl Amerikasýnda polis kayýtlarýna geçen bir çok faili meçhul ölüm vakasi, kesilen baslar, çocuk cesetleri ile, bulunduklari bölgeye yabancilari sokmadan kendi içlerine kapanik yasayan garip kiyafetli, lanet suratli insanlarin bulundugu da bilinmekte. Bu yüzyilin basinda, ingiltere’de “Witchcraft”in (cadiligin) tabiat tanrilarina dönük en eski din oldugunu iddia eden Gerald Gardner ve ondan esinlenen Margaret Murray gibi akademik kariyeri olan kisilerin etkisiyle, cadilik sanati degisik bir görünüm kazandi. Basrahip ve basrahibenin yönettigi “witchcraft” ayinlerinde ana tabiat tanriçasina, Aya ve “boynuzlu tanri”ya yönelik birtakim sembolik ifadelerle dolu gösteriler vardir. Belirli sayida kisi tarafindan “koven”ler olusturan cadilar, kendi aralarinda cinsel iliski ve ziyafetlere devam etmektedirler. Tabii ki, bu ayinlere ancak bunlarin yasalarca yasaklanmadigi ülkelerde rastlamak sözkonusudur. ingiltere’de kendini cadilarin krali ilan eden Alex Sanders ve estetik bir vücuda sahip basrahibesi Maxine ile icra ettikleri cadi ayinleri, 1970′lerde televizyonda bile halka gösterilmisti. Ancak, Alex Sanders’in bu tür reklama yönelik çalismalari diger cadilar tarafindan hiç de hos karsilanmamaktadir. Amerika’da bu tür olaylarin merkezi haline gelen California eyaletinde, Los Angeles bölgesinin resmi cadisi Louise Huebner daha ziyade ask büyüleri yapmakla mesgul iken, bir digeri Sybil Leek bu konuda pratik reçeteler veren kitaplar yazmakta, TV ve radyo röportajlarina çikmakta ve günlük gazetelerde makaleler yayinlamaktadir.
Bir diger meshur cadi da Londra’daki ünlü Lady Madeline Montalban’dir. Montalban, posta kanaliyla nasil cadi olunacagini ögretir, hisse senetleri borsasinda yatirimlar yapar ve borsayi büyüleyerek paralar kazanir, muskalar ve iksirler satar ve en lüks yerlerde görünür her zaman. Amerika’da bu isin reklamini yapan bir baskasi da, San Francisco kentinde kurdugu “seytan’in Kilisesi” ile ün kazanmis Anton La Vey ismindeki saçini kazitip keçi sakali birakmis bir tiptir. La Vey taraftarlari bu dünyada seytanin hakimiyetine inanirlar ve su yolu seçmislerdir: “Güçlü olanlara ne mutlu, zira dünyaya hakim olan onlardir. Eger birisi senin yanagina tokat atarsa, hemen yapidtir tokadini adamin suratina!” Film yildizi Sharon Tate ve arkadaslarini dogramis olan Charles Manson da bu tarikatin bir üyesiydi. Cadilar dünyasi bugün teknolojiden uzak ama nimetlerine yakin olarak yasama yolunu seçmis, üstelik Bati kanunlarinin tanidigi serbestiyet sonucu adeta bir pagan dini biçiminde bütün Bati alemini sarmistir. “Time” dergisine kapak konusu olacak kadar yayginlasan bu yeni akimin öncüleri, eski cadilarin torunlari olmakla övünürler. Ama, büyük büyükannelerinin küçük çocuklarin kanini içtigini veya seytanla anlasma yapip ruhlarini ona sattiklarini katiyen kabul etmezler.
NOT;Engisizyon Mahkemesi'nde mahkûm suçunu kabûl edene kadar işkence görürdü.Eğer suçunu kabul etmez ise işkenceden ölürdü, kabûl ettiğinde zâten mahpusta çürürdü.Yâni kısacası, neresinden bakılırsa bakılsın, Engizisyona düşen bir ölü idi.cadılık ve büyücülük, orta çağa ilgi duyan biri olarak açmak istedim bu konuyu..cadılar genelde orta çağ roma engizisyonunda yargılanırdı..tarihin ilginç örnekleri...iyi okumalar.. baştaki resimde engizisyon mahkemelerinden bir örnek