Bilâl-i Habeşi
bilali habeşinin mezarı nerede rüyada bilali habeşi görmek
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Bilal-i Habeşî’nin sahabe arasında ve Rasulullah’ın yanındaki temel misyonu müezzin-i Rasûl olmasıydı.
Resul-i Ekrem, Medine’ye gelir gelmez hemen bir mescid inşa etti.
Namazlar cemaat halinde topluca burada kılınmaya başladı.
İnsanlar namaza nasıl davet edilecekti? Meşveret meclisinde bu husus görüşülmeye başlandı. Kimine göre çan çalınmalıydı, başkaları ateş yakmayı teklif ettiler.
Bir kısmı da bayrak dikmeyi teklif ettiler.
Çok geçmeden hayırlı bir rüya ile Hz. Ömer çıkageldi.
Rüyasında ona ezan-ı Muhammedî talim edilmişti.
Efendimiz (sas) bundan sonra namaza daveti ezanla yapacaktı.
Ezan, hemen Hz. Bilal’e öğretildi. Medine ufukları, onun ruhlara işleyen gür sesiyle bayram yapmaya ve sahabe onunla namaza koşmaya başladı.
Sesleriyle insanları kutlu vazifeye davet eden müezzinler,
Efendimiz’in müjdesiyle, “ötelerde de insanların en uzunları olacaklardır”.
Hz. Bilal, Medine’de olduğu bütün zamanlarda bu vazifesine devam etti.
Bilal-i Habeşî’nin Mekke’nin fethinde Kâbe-i Muazzama’nın damına çıkarak okumuş olduğu ezan, tarihin sayfalarına ve sahabilerin kalplerine ezandan cennetler inşa etmişti.
Dün çöllerde ‘Ehad!’ diye haykıran ses, bugün Kâbe üstünde insanları namaza davet ediyordu ki, görülmeye, onun da ötesinde yaşanılmaya imrenilecek bir tabloydu bu.
Hz. Bilal, Peygamber Efendimiz’den sonra, biri Kudüs’te, diğeri de Medine’de olmak üzere sadece ve sadece iki kere ezan okudu.
İlkini Hz. Ömer’in, sonuncusunu da Efendimiz’in kendisini görmüş olduğu bir rüyada daveti üzere geldiği Medine’de Peygamber torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’in ricaları sonucunda okudu. Hele Medine’deki o son ezanı, gerçekten çok muhteşem olmuştu.
Onun sesini duyanlar eski günleri bir daha yaşamışlardı.
Uykularından onun sesini duyarak kalkanlar bir an olmayacak şeyin gerçekleştiğini zannettiler.
Namazı sanki Hz. Peygamber’in arkasında kılacakmış gibi heyecanla Mescid-i Nebevi’ye koştular...
Bilal-i Habeşî, Peygamberlik Güneşi (sas) gurub ettikten sonra, Medine’de kalmaya dayanamadı. O’nun yokluğunda Medine bomboş gibi geliyordu.
Hz. Ebu Bekir’den izin istedi. Şam tarafına hicret etti.
Onun zamanında buralarda yapılan savaşlara iştirak etti.
Hz. Ömer’in Kudüs fethinde yanında hazır bulunanlardan biri de oydu.
Onunla beraber Kudüs’e girdi.
Ricasını kırmadı, burada vefat-ı Nebi’den sonraki ilk ezanını okudu.
Şam’a yakın yerlerden biri olan Havlan’a yerleşti.
Bir gün rüyasında Efendimiz’i görmüş, ‘Beni ziyaret etmeyecek misin?’
diyerek kendisini Medine’ye davet etmişti.
Bu davete büyük bir şevkle icabet etti. Medine’de eski hatıraları yeniden tüllendi.
Resul-i Ekrem’le beraber yaşadığı şeyleri bir kere daha yaşadı.
Her tarafı dolaştı, zaman zaman gözyaşlarını tutamayarak ağladı.
Mescid-i Nebevi’nin etrafında dolaşırken onu görenler çevresini sardı.
Müezzin-i Resul, Peygamber’in (sas) Müezzini gelmişti.
Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin boynuna dolandı.
“Ne olur Ya Bilal, ne olur bir kere daha oku ezanı!” diye yalvardılar.
Efendimiz, ezan vakti gelince, “Erihna yâ Bilâl!”, “Bizi ferahlat ey Bilâl!” demez miydi...
Yıllar sonra bir daha mescidin duvarına çıktı.
Kalbi, elleri, dudakları, göz pınarları titriyordu.
Tarihin son kez şahit olacağı Bilâl’e has son ezanı okumaya başladı.
İlk “Allahü Ekber, Allahü Ekber” dediğinde mesciddekilerin dizlerinin bağı çoktan çözülmüştü. Bütün Medine ahalisi akın akın Mescid-i Nebevi’ye koşmaya başladı.
Ses, Peygamber’in müezzininin sesiydi.
O mu (sas) gelmişti? Bir mucize miydi, yaşanan... Geldiğini sandılar koşarken...
Mescide girdiklerinde Bilal’i gördüler ezan okurken...
Sıra “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah”a gelince Bilal bunu ancak bir kez söyleyebildi. İkincisine ne onun ne de onu dinleyenlerin takati kalmamıştı.
Peygamber dostlarının, peygamber âşıklarının kucağına yığılıverdi.
Mescid-i Nebevi’yi hıçkırıklar sarmıştı.
Ezan-ı Muhammedî’yi, Efendisi’nin (sas) emriyle ilk okuyan oydu.
İki Cihan Serveri’nin vefat ettiği gün de son ezanı yine o okumuştu.[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Bilâl-i Habeşi [/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Bilal-i Habeşî’nin sahabe arasında ve Rasulullah’ın yanındaki temel misyonu müezzin-i Rasûl olmasıydı.
Resul-i Ekrem, Medine’ye gelir gelmez hemen bir mescid inşa etti.
Namazlar cemaat halinde topluca burada kılınmaya başladı.
İnsanlar namaza nasıl davet edilecekti? Meşveret meclisinde bu husus görüşülmeye başlandı. Kimine göre çan çalınmalıydı, başkaları ateş yakmayı teklif ettiler.
Bir kısmı da bayrak dikmeyi teklif ettiler.
Çok geçmeden hayırlı bir rüya ile Hz. Ömer çıkageldi.
Rüyasında ona ezan-ı Muhammedî talim edilmişti.
Efendimiz (sas) bundan sonra namaza daveti ezanla yapacaktı.
Ezan, hemen Hz. Bilal’e öğretildi. Medine ufukları, onun ruhlara işleyen gür sesiyle bayram yapmaya ve sahabe onunla namaza koşmaya başladı.
Sesleriyle insanları kutlu vazifeye davet eden müezzinler,
Efendimiz’in müjdesiyle, “ötelerde de insanların en uzunları olacaklardır”.
Hz. Bilal, Medine’de olduğu bütün zamanlarda bu vazifesine devam etti.
Bilal-i Habeşî’nin Mekke’nin fethinde Kâbe-i Muazzama’nın damına çıkarak okumuş olduğu ezan, tarihin sayfalarına ve sahabilerin kalplerine ezandan cennetler inşa etmişti.
Dün çöllerde ‘Ehad!’ diye haykıran ses, bugün Kâbe üstünde insanları namaza davet ediyordu ki, görülmeye, onun da ötesinde yaşanılmaya imrenilecek bir tabloydu bu.
Hz. Bilal, Peygamber Efendimiz’den sonra, biri Kudüs’te, diğeri de Medine’de olmak üzere sadece ve sadece iki kere ezan okudu.
İlkini Hz. Ömer’in, sonuncusunu da Efendimiz’in kendisini görmüş olduğu bir rüyada daveti üzere geldiği Medine’de Peygamber torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’in ricaları sonucunda okudu. Hele Medine’deki o son ezanı, gerçekten çok muhteşem olmuştu.
Onun sesini duyanlar eski günleri bir daha yaşamışlardı.
Uykularından onun sesini duyarak kalkanlar bir an olmayacak şeyin gerçekleştiğini zannettiler.
Namazı sanki Hz. Peygamber’in arkasında kılacakmış gibi heyecanla Mescid-i Nebevi’ye koştular...
Bilal-i Habeşî, Peygamberlik Güneşi (sas) gurub ettikten sonra, Medine’de kalmaya dayanamadı. O’nun yokluğunda Medine bomboş gibi geliyordu.
Hz. Ebu Bekir’den izin istedi. Şam tarafına hicret etti.
Onun zamanında buralarda yapılan savaşlara iştirak etti.
Hz. Ömer’in Kudüs fethinde yanında hazır bulunanlardan biri de oydu.
Onunla beraber Kudüs’e girdi.
Ricasını kırmadı, burada vefat-ı Nebi’den sonraki ilk ezanını okudu.
Şam’a yakın yerlerden biri olan Havlan’a yerleşti.
Bir gün rüyasında Efendimiz’i görmüş, ‘Beni ziyaret etmeyecek misin?’
diyerek kendisini Medine’ye davet etmişti.
Bu davete büyük bir şevkle icabet etti. Medine’de eski hatıraları yeniden tüllendi.
Resul-i Ekrem’le beraber yaşadığı şeyleri bir kere daha yaşadı.
Her tarafı dolaştı, zaman zaman gözyaşlarını tutamayarak ağladı.
Mescid-i Nebevi’nin etrafında dolaşırken onu görenler çevresini sardı.
Müezzin-i Resul, Peygamber’in (sas) Müezzini gelmişti.
Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin boynuna dolandı.
“Ne olur Ya Bilal, ne olur bir kere daha oku ezanı!” diye yalvardılar.
Efendimiz, ezan vakti gelince, “Erihna yâ Bilâl!”, “Bizi ferahlat ey Bilâl!” demez miydi...
Yıllar sonra bir daha mescidin duvarına çıktı.
Kalbi, elleri, dudakları, göz pınarları titriyordu.
Tarihin son kez şahit olacağı Bilâl’e has son ezanı okumaya başladı.
İlk “Allahü Ekber, Allahü Ekber” dediğinde mesciddekilerin dizlerinin bağı çoktan çözülmüştü. Bütün Medine ahalisi akın akın Mescid-i Nebevi’ye koşmaya başladı.
Ses, Peygamber’in müezzininin sesiydi.
O mu (sas) gelmişti? Bir mucize miydi, yaşanan... Geldiğini sandılar koşarken...
Mescide girdiklerinde Bilal’i gördüler ezan okurken...
Sıra “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah”a gelince Bilal bunu ancak bir kez söyleyebildi. İkincisine ne onun ne de onu dinleyenlerin takati kalmamıştı.
Peygamber dostlarının, peygamber âşıklarının kucağına yığılıverdi.
Mescid-i Nebevi’yi hıçkırıklar sarmıştı.
Ezan-ı Muhammedî’yi, Efendisi’nin (sas) emriyle ilk okuyan oydu.
İki Cihan Serveri’nin vefat ettiği gün de son ezanı yine o okumuştu.[/FONT]