Uzman SühaN
Administrator
Bebek emziriyorum hamile kalırmıyım?
İlk çağlardan bu yana, kadınların; loğusalık döneminde bebeklerini emziriyorlarsa aynı zamanda gebelikten de korundukları biliniyor.Gerçektende emzirme yada tıp litratüründeki adı ile “laktasyon” kadını gebeliğe karşı koruyabilme kapasitesine sahiptir.Ancak, emziren her kadının gebeliğe karşı mutlak koruyucu bir kalkana bürünmediği de unutulmamalıdır.
Emzirme Gebeliğe Karşı Nasıl Koruyor?
Emziren annede yüksek miktarda prolaktin hormonu salgılanır.Bu, süt yağımını sağlayan temel hormondur.Bu hormon kanda yüksek olduğu zaman ( emziren kadınlarda olduğu gibi ) yumurtlama işlevi baskılanır.Böylece yumurtlamayan kadın, gebeliğe karşı da korunmuş olur.Aynı zamanda bu süre içinde adettende kesilmiş olur.
Emziren Annenin Gebeliğe Karşı Koruması İçin Şartlar
Gebeliğe karşı etkili koruyuculuk ilk 6 ay için geçerlidir.
Altı aydan sonra emzirme devam etse bile gebelikten koruyuculuk azalır.
Gebeliğe karşı koruyuculuk sağlaması için her kadın bebeğini geceleri de dahil olmak üzere devamlı emzirmelidir.
Bebeğe anne sütü dışında gıda verilmemelidir.
Emzirdiği süre içinde adet görmemesi gerekir.
Eğer yukarıda sıraladığımız şartlar sağlanırsa emziren kadın, herhangi bir zamanda girdiği cinsel ilişkide %80’in üzerinde korunmuş olur.Emzirmeyi kesen kadında yumurtalanma en erken 4 hafta içinde geri başlar.Yani kadın, emzirmeyi kestikten en erken 1 ay sonra normal bir kadının gebe kalma şansına sahiptir.Peki emzirme gerçekten zannedildiği gibi gebelikten korumakta mıdır?
Bu sorunun cevabı hem evet hem de hayır olarak verilebilir. Antik çağlardan beri emzirmenin gebe kalma potansiyelini azalttığı bilinmektedir ve bir doğum kontrol yöntemi olarak kullanılagelmektedir. Ancak emzirmenin modern bir doğum kontrol yöntemi olmadığı aşikardır. Doğumdan sonra hastalara bilgi verirken pekçok kadının aslında emzirdiği süre içerisinde adet görmeyeceğini düşündüğünü fark ediyorum. Oysa bu doğru değil. Doğumdan sonra düzenli adet kanamalarının başlaması genelde 5-6 ay içinde gerçekleşiyor, adet görülmeyen dönem 2-3 ay gibi kısa bir süre olabileceği gibi 13-14 aya kadar da uzayabiliyor. İşte emzirmenin gebelikten koruması ile ilgili kilit noktası da aslında adetlerin başlaması
Emzirme ile gebelikten korunma arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar sonuçta anne ile bebek arasındaki bu güçlü iletişimin gerçekten de %98’lere varan oranda gebeliği engelleyebileceği sonucuna varmışlar ancak bu durumun gerçekleşmesi bazı koşullara bağlı. Bugün kabul edilen duruma göre emzirmenin gebeliği engeleyici bir doğum kontrol yöntemi şeklinde davranabilmesi için 3 koşulun mutlaka karşılanması gerekiyor.
Bu koşullar şunlar:
1. Annenin adet kanamaları başlamamış olacak (lohusalık dönemindeki kanamalar adet kanaması olarak kabul edilmemektedir)
2. Bebek tam ya da tama yakın anne sütü ile beslenecek
3. Bebek 6 aylıktan küçük olacak
Bu üç koşulun hepsinin de karşılanması durumunda emzirmenin gebelikten koruyuculuğu neredeyse modern tıbbi korunma yöntemleri kadar yüksek. Ancak açıkca görüldüğü üzere bebek 6 ayı geçtükten sonra koruyuculuk giderek azalıyor.
Beslenmenin tanımına bakacak olursak vitamin ve ilaçlar dışında bebeğe hiçbir gıdanın verilmediği durumlar tam anne sütü ile beslenme olarak kabul edilirken bebeğin aldığı gıdaların %85’inden fazlasının anne sütü olduğu, bebeğin başka ilaç ve sıvılar almakla birlikte bu verilen maddelerin emzirmeyi ertelemeye neden olmadığı durumlar ise tama yakın anne sütü ile beslenme olarak tanımlanmakta
Bu üç kriter içerisinde en önemlisi ise adet kanamalarının başlaması. Bu durumda sütün koruyuculuğu neredeyse sona eriyor. Dolayısı ile bebeini sadece anne sütü ile beslese bile bir kadın eğer adet görmeye başlamış ise mutlaka etkili bir doğum konrtol yöntemi kullanması gerekiyor. Doğumu takip eden 8. haftadan sonra gerçekleşen herhangi bir vajinal kanamada kadının gebe kalma potansiyelinin geri döndüğününün kabul edilmesi gerekir.
Bu şeklide uygulanan doğum kontrolüne Laktasyonel Amenore Medotu (LAM) adı veriliyor. Kurallar uyulduğu taktirde LAM son derece etkili, maliyetsiz ve doğal bir yöntem.
Laktasyonel Amenore Metodunun avantajları
* Düzgün uygulandığında yüksek etkinlik oranına sahip olması
* Basit ve kolay olması
* Ucuz ve yan etkiye sahip olmayan bir yöntem olması
* Cinsel yaşantıyı kısıtlamayan bir yöntem olması
* Hemen hemen tüm kültürlerde kabul gören bir yöntem olması
* Ve belki de en önemlisi hem bebek hem de anne sağlığı açısından sayısız yararlarının olmasıdır
Dezavantajları ise 6 aydan sonra etkinliğinin çok azalması ve özellikle çalışan anneler için düzenli emzirme programına uyum sağlamada güçlük olmasıdır.
Kısa aralıklar ile gebe kalmak
Bir gebeliğin sonlanması ile takip eden gebeliğin başlangıcındaki süre gebelik aralığı olarak adlandırılır. Son doğum ile bunu takip eden doğum arasındaki süre ise doğum aralığı olarak tanımlanır. Doğum aralığının kısa olması durumunda gebelik sırasında ve doğumdan sonraki ilk birkaç ay içinde bebek kayıplarının oranında önemli oranda artış olduğu bilinmektedir.
Yine benzer şekilde iki gebelik arasındaki sürenin kısa olması durumunda düşük doğum ağırlıklı bebek ya da rahim içi gelişme kısıtlılığı olan bebek doğurma riski de artmaktadır.
İki doğum arasındaki sürenin 12 aydan kısa olması anne açısından bazı sorunları da beraberinde getirir. Bunlardan en önemlisi annedeki anemi yani kansızlık riskidir. Öte yandan birden fazla küçük çocuğun bakımının getirdiği fizyolojik ve psikolojik yorgunluk dışında ciddi bir sağlık sorunu yaşanmaz. Ancak bu yorgunluk durumları olduça önemlidir ve tükenmiş anne sendromu olarak isimlendirilir. Aslında tükenmiş anne sendromu diye bir durumun varlığı tartışmalıdır ve bununla ilgili bilimsel çalışmalara ve yayınlar fazla değildir. Buna karşın günlük yaşamda karşılaşılan durumlar bilimsel olarak kanıtlanmamış olsa da annelerin yaşadığı zorlukları gözler önüne sermektedir.
Anne olmak bir armağan ya da ödül olabilir ama bunun bir de bedeli vardır. Enerjinin ve zamanın büyük bölümünün bebeğe gitmesi, özellikle çalışan anneler için hem işte hem de işte daha fazla işyükü binmesi, doğum sonrası eş ile yaşanan gerginlikler, çocuğun geleceği ile ilgili endişeler gibi pekçok faktör bu bedel olarak ödenir. Kendine zaman ayıramamanın bir sorunu olarak da beslenme bozuklukları ortaya çıkabilir. İki bebek arasında kısa bir süre olmasının en önemli dezavantajı bu tükenmiş anne sendromu olarak adlandırılan durumdur.
Bir bebeği olduktan kısa bir süre sonra yeniden hamile kalan annelerin kendileri ve her iki bebekleri için yapabilecekleri en iyi şey mümkün olan her anda kendilerini dinlenmeye bırakmaları, vitamin desteklerini ihmal etmemeleri ve mutlaka beslenmelerine çok dikkat etmeleridir.
Gebelik aralığı açısından bakıldığında ise bir düşük yaşandıktan sonra takip eden gebelik için 3-4 ay beklenmesi gerektiğini savunan hekimler olmakla birlikte bilimsel araştırmalar bu savı desteklememektedir. Düşük ya da erken doğum sonrasında bunların tekrarlamasını önleme açısından uzun gebelik aralığının koruyucu bir etkisinin olduğunu kanıtlayan bilimsel yayın yoktur. Holanda’da yapılan bir çalışmada düşük yaşandıktan sonraki ilk 3 ay içinde gebe kalınmasının gebeliğin seyri açısından hiçbir olumsuz risk artışına neden olmadığı gösterilmiştir.
Bu nedenle düşükten sonra gebe kalmayı planlayan çiftlere öneride bulunurken gebeliği olumsuz etkileyebilecek ek risk faktörleri yoksa gebe kalma süresini kısıtlayacak önerilerde bulunmaktan kaçınmak gerekir.
Hem anne hem de bebek sağlığı açısından doğumlar arasındaki süre önemli gibi görünmektedir. İdeal olan iki doğum arasında 2 yil civarinda bir süre bulunması gibi görünmektedir. Ancak bu kesin bir süre olmayıp annenin yaşı, genel sağlık durumu, eğitimi, ekonomk gücü, en son gebeliğin durumu ve annenin emzirme süresi gibi kriterler dikkate alınmalı ve ona göre öneride bulunmak gereklidir. Ancak her şart altında bir doğum ile ikinci gebelik arasında en az 18 ay geçmiş olması daha uygun gibi durmaktadır. İngilterede 1989-1996 yılları arasında gerçekleşen 173.205 doğumun kayıtlarını inceleyen bir araştırmadan elde edilen sonuca göre arasında hem anne hem de bebeğin sağılığı açısından iki doğum arsında en az 18-23 ay olmalıdır.
Emzirirken gebe kalmak
Anne ile yeni doğan bebeği arasındaki en güçlü bağlar emzirme ile kurulur. Emzirmenin anne sağlığına, anne sütü almanın da bebek sağlığına olan yararları tartışmasızdır. Son dönemlerde üretilen mamalar anne sütüne yakın besleyici özelliklere sahip olsa da emzireme özellikle doğum sonrası ilk 6 ayda önemlidir. Bu eylem ideal şartlarda uygulandığında gebelikten korunma konusunda da oldukça etkili bir doğum kontrol yöntemidir.
Sütün gebelikten koruduğu halk arasında yaygı bir inanış olmakla birlikte daha önce de söz ettiğimiz gibi belirli kritlerler karşılanmadığı sürece bu koruyuculuk çok alt sevyiyelere inmekte ve maalesef kadın yeniden gebe kalabilmektedir. Sonuçta emziren ve gebe olan bir kadın bu kez her iki bebeği ile ilgiliendişeler duymaya başlar
Emzirirken gebe kalmak sanıldığı kadar nadir görülen bir durum değildir. Bu gebeliklerin çok önemli bir kısmı plansız gebelikler olduğundan genelde sonlandırılmaktadır. Annelerin bu yeni gebeliği sonlandırmak istemelerinin altında yatan ana sebep ise çok küçük ve kendilerinin bakımına muhtaç olan ve emzirmeyi istedikleri bir bebeklerinin olmasıdır.
Halk arasında yaygın olan ve bazı hekimlerce de desteklenen görüş emziren bir kadın gebe kaldığında emzirmeye devam ettiğinde bunun düşük ya da erken doğuma neden olabileceği, hatta anne karnında gelişmekte olan bebeğin gelişiminin olumsuz etkilenebileceği, sütün kalitesinin bozulması nedeni ile emen bebeğin de beslenmesinin yetersiz olacağı bu nedenle emzirmeye son verilemesi gerektiğiydi.
Oysa son zamanlarda yapılan araştırmalar bu inanışın doğru olmadığını göstermektedir. Memeyi sütten dışarı atan hormon olan oksitosin aynı zamanda rahim kasılmalarını sağlayan hormondur. Ancak emzirmenin rahimde hafif kasılmaya neden olmak dışında düşüğü ya da erken doğumu tetiklediğine dair herhangi bir bilimsel veri mevcut değildir.
Emzirme Gebeliğe Karşı Nasıl Koruyor?
Emziren annede yüksek miktarda prolaktin hormonu salgılanır.Bu, süt yağımını sağlayan temel hormondur.Bu hormon kanda yüksek olduğu zaman ( emziren kadınlarda olduğu gibi ) yumurtlama işlevi baskılanır.Böylece yumurtlamayan kadın, gebeliğe karşı da korunmuş olur.Aynı zamanda bu süre içinde adettende kesilmiş olur.
Emziren Annenin Gebeliğe Karşı Koruması İçin Şartlar
Gebeliğe karşı etkili koruyuculuk ilk 6 ay için geçerlidir.
Altı aydan sonra emzirme devam etse bile gebelikten koruyuculuk azalır.
Gebeliğe karşı koruyuculuk sağlaması için her kadın bebeğini geceleri de dahil olmak üzere devamlı emzirmelidir.
Bebeğe anne sütü dışında gıda verilmemelidir.
Emzirdiği süre içinde adet görmemesi gerekir.
Eğer yukarıda sıraladığımız şartlar sağlanırsa emziren kadın, herhangi bir zamanda girdiği cinsel ilişkide %80’in üzerinde korunmuş olur.Emzirmeyi kesen kadında yumurtalanma en erken 4 hafta içinde geri başlar.Yani kadın, emzirmeyi kestikten en erken 1 ay sonra normal bir kadının gebe kalma şansına sahiptir.Peki emzirme gerçekten zannedildiği gibi gebelikten korumakta mıdır?
Bu sorunun cevabı hem evet hem de hayır olarak verilebilir. Antik çağlardan beri emzirmenin gebe kalma potansiyelini azalttığı bilinmektedir ve bir doğum kontrol yöntemi olarak kullanılagelmektedir. Ancak emzirmenin modern bir doğum kontrol yöntemi olmadığı aşikardır. Doğumdan sonra hastalara bilgi verirken pekçok kadının aslında emzirdiği süre içerisinde adet görmeyeceğini düşündüğünü fark ediyorum. Oysa bu doğru değil. Doğumdan sonra düzenli adet kanamalarının başlaması genelde 5-6 ay içinde gerçekleşiyor, adet görülmeyen dönem 2-3 ay gibi kısa bir süre olabileceği gibi 13-14 aya kadar da uzayabiliyor. İşte emzirmenin gebelikten koruması ile ilgili kilit noktası da aslında adetlerin başlaması
Emzirme ile gebelikten korunma arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar sonuçta anne ile bebek arasındaki bu güçlü iletişimin gerçekten de %98’lere varan oranda gebeliği engelleyebileceği sonucuna varmışlar ancak bu durumun gerçekleşmesi bazı koşullara bağlı. Bugün kabul edilen duruma göre emzirmenin gebeliği engeleyici bir doğum kontrol yöntemi şeklinde davranabilmesi için 3 koşulun mutlaka karşılanması gerekiyor.
Bu koşullar şunlar:
1. Annenin adet kanamaları başlamamış olacak (lohusalık dönemindeki kanamalar adet kanaması olarak kabul edilmemektedir)
2. Bebek tam ya da tama yakın anne sütü ile beslenecek
3. Bebek 6 aylıktan küçük olacak
Bu üç koşulun hepsinin de karşılanması durumunda emzirmenin gebelikten koruyuculuğu neredeyse modern tıbbi korunma yöntemleri kadar yüksek. Ancak açıkca görüldüğü üzere bebek 6 ayı geçtükten sonra koruyuculuk giderek azalıyor.
Beslenmenin tanımına bakacak olursak vitamin ve ilaçlar dışında bebeğe hiçbir gıdanın verilmediği durumlar tam anne sütü ile beslenme olarak kabul edilirken bebeğin aldığı gıdaların %85’inden fazlasının anne sütü olduğu, bebeğin başka ilaç ve sıvılar almakla birlikte bu verilen maddelerin emzirmeyi ertelemeye neden olmadığı durumlar ise tama yakın anne sütü ile beslenme olarak tanımlanmakta
Bu üç kriter içerisinde en önemlisi ise adet kanamalarının başlaması. Bu durumda sütün koruyuculuğu neredeyse sona eriyor. Dolayısı ile bebeini sadece anne sütü ile beslese bile bir kadın eğer adet görmeye başlamış ise mutlaka etkili bir doğum konrtol yöntemi kullanması gerekiyor. Doğumu takip eden 8. haftadan sonra gerçekleşen herhangi bir vajinal kanamada kadının gebe kalma potansiyelinin geri döndüğününün kabul edilmesi gerekir.
Bu şeklide uygulanan doğum kontrolüne Laktasyonel Amenore Medotu (LAM) adı veriliyor. Kurallar uyulduğu taktirde LAM son derece etkili, maliyetsiz ve doğal bir yöntem.
Laktasyonel Amenore Metodunun avantajları
* Düzgün uygulandığında yüksek etkinlik oranına sahip olması
* Basit ve kolay olması
* Ucuz ve yan etkiye sahip olmayan bir yöntem olması
* Cinsel yaşantıyı kısıtlamayan bir yöntem olması
* Hemen hemen tüm kültürlerde kabul gören bir yöntem olması
* Ve belki de en önemlisi hem bebek hem de anne sağlığı açısından sayısız yararlarının olmasıdır
Dezavantajları ise 6 aydan sonra etkinliğinin çok azalması ve özellikle çalışan anneler için düzenli emzirme programına uyum sağlamada güçlük olmasıdır.
Kısa aralıklar ile gebe kalmak
Bir gebeliğin sonlanması ile takip eden gebeliğin başlangıcındaki süre gebelik aralığı olarak adlandırılır. Son doğum ile bunu takip eden doğum arasındaki süre ise doğum aralığı olarak tanımlanır. Doğum aralığının kısa olması durumunda gebelik sırasında ve doğumdan sonraki ilk birkaç ay içinde bebek kayıplarının oranında önemli oranda artış olduğu bilinmektedir.
Yine benzer şekilde iki gebelik arasındaki sürenin kısa olması durumunda düşük doğum ağırlıklı bebek ya da rahim içi gelişme kısıtlılığı olan bebek doğurma riski de artmaktadır.
İki doğum arasındaki sürenin 12 aydan kısa olması anne açısından bazı sorunları da beraberinde getirir. Bunlardan en önemlisi annedeki anemi yani kansızlık riskidir. Öte yandan birden fazla küçük çocuğun bakımının getirdiği fizyolojik ve psikolojik yorgunluk dışında ciddi bir sağlık sorunu yaşanmaz. Ancak bu yorgunluk durumları olduça önemlidir ve tükenmiş anne sendromu olarak isimlendirilir. Aslında tükenmiş anne sendromu diye bir durumun varlığı tartışmalıdır ve bununla ilgili bilimsel çalışmalara ve yayınlar fazla değildir. Buna karşın günlük yaşamda karşılaşılan durumlar bilimsel olarak kanıtlanmamış olsa da annelerin yaşadığı zorlukları gözler önüne sermektedir.
Anne olmak bir armağan ya da ödül olabilir ama bunun bir de bedeli vardır. Enerjinin ve zamanın büyük bölümünün bebeğe gitmesi, özellikle çalışan anneler için hem işte hem de işte daha fazla işyükü binmesi, doğum sonrası eş ile yaşanan gerginlikler, çocuğun geleceği ile ilgili endişeler gibi pekçok faktör bu bedel olarak ödenir. Kendine zaman ayıramamanın bir sorunu olarak da beslenme bozuklukları ortaya çıkabilir. İki bebek arasında kısa bir süre olmasının en önemli dezavantajı bu tükenmiş anne sendromu olarak adlandırılan durumdur.
Bir bebeği olduktan kısa bir süre sonra yeniden hamile kalan annelerin kendileri ve her iki bebekleri için yapabilecekleri en iyi şey mümkün olan her anda kendilerini dinlenmeye bırakmaları, vitamin desteklerini ihmal etmemeleri ve mutlaka beslenmelerine çok dikkat etmeleridir.
Gebelik aralığı açısından bakıldığında ise bir düşük yaşandıktan sonra takip eden gebelik için 3-4 ay beklenmesi gerektiğini savunan hekimler olmakla birlikte bilimsel araştırmalar bu savı desteklememektedir. Düşük ya da erken doğum sonrasında bunların tekrarlamasını önleme açısından uzun gebelik aralığının koruyucu bir etkisinin olduğunu kanıtlayan bilimsel yayın yoktur. Holanda’da yapılan bir çalışmada düşük yaşandıktan sonraki ilk 3 ay içinde gebe kalınmasının gebeliğin seyri açısından hiçbir olumsuz risk artışına neden olmadığı gösterilmiştir.
Bu nedenle düşükten sonra gebe kalmayı planlayan çiftlere öneride bulunurken gebeliği olumsuz etkileyebilecek ek risk faktörleri yoksa gebe kalma süresini kısıtlayacak önerilerde bulunmaktan kaçınmak gerekir.
Hem anne hem de bebek sağlığı açısından doğumlar arasındaki süre önemli gibi görünmektedir. İdeal olan iki doğum arasında 2 yil civarinda bir süre bulunması gibi görünmektedir. Ancak bu kesin bir süre olmayıp annenin yaşı, genel sağlık durumu, eğitimi, ekonomk gücü, en son gebeliğin durumu ve annenin emzirme süresi gibi kriterler dikkate alınmalı ve ona göre öneride bulunmak gereklidir. Ancak her şart altında bir doğum ile ikinci gebelik arasında en az 18 ay geçmiş olması daha uygun gibi durmaktadır. İngilterede 1989-1996 yılları arasında gerçekleşen 173.205 doğumun kayıtlarını inceleyen bir araştırmadan elde edilen sonuca göre arasında hem anne hem de bebeğin sağılığı açısından iki doğum arsında en az 18-23 ay olmalıdır.
Emzirirken gebe kalmak
Anne ile yeni doğan bebeği arasındaki en güçlü bağlar emzirme ile kurulur. Emzirmenin anne sağlığına, anne sütü almanın da bebek sağlığına olan yararları tartışmasızdır. Son dönemlerde üretilen mamalar anne sütüne yakın besleyici özelliklere sahip olsa da emzireme özellikle doğum sonrası ilk 6 ayda önemlidir. Bu eylem ideal şartlarda uygulandığında gebelikten korunma konusunda da oldukça etkili bir doğum kontrol yöntemidir.
Sütün gebelikten koruduğu halk arasında yaygı bir inanış olmakla birlikte daha önce de söz ettiğimiz gibi belirli kritlerler karşılanmadığı sürece bu koruyuculuk çok alt sevyiyelere inmekte ve maalesef kadın yeniden gebe kalabilmektedir. Sonuçta emziren ve gebe olan bir kadın bu kez her iki bebeği ile ilgiliendişeler duymaya başlar
Emzirirken gebe kalmak sanıldığı kadar nadir görülen bir durum değildir. Bu gebeliklerin çok önemli bir kısmı plansız gebelikler olduğundan genelde sonlandırılmaktadır. Annelerin bu yeni gebeliği sonlandırmak istemelerinin altında yatan ana sebep ise çok küçük ve kendilerinin bakımına muhtaç olan ve emzirmeyi istedikleri bir bebeklerinin olmasıdır.
Halk arasında yaygın olan ve bazı hekimlerce de desteklenen görüş emziren bir kadın gebe kaldığında emzirmeye devam ettiğinde bunun düşük ya da erken doğuma neden olabileceği, hatta anne karnında gelişmekte olan bebeğin gelişiminin olumsuz etkilenebileceği, sütün kalitesinin bozulması nedeni ile emen bebeğin de beslenmesinin yetersiz olacağı bu nedenle emzirmeye son verilemesi gerektiğiydi.
Oysa son zamanlarda yapılan araştırmalar bu inanışın doğru olmadığını göstermektedir. Memeyi sütten dışarı atan hormon olan oksitosin aynı zamanda rahim kasılmalarını sağlayan hormondur. Ancak emzirmenin rahimde hafif kasılmaya neden olmak dışında düşüğü ya da erken doğumu tetiklediğine dair herhangi bir bilimsel veri mevcut değildir.