*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Baskı yapmadan çocuğuma nasıl söz geçirebilirim?
Çocuklarımızın bize karşı çıkmasından, sözümüzü dinlememesinden hoşlanmıyoruz. Kimi zaman egomuzu tahrik ettiğinden kimi zaman da çocuğu eğiten biz olduğumuzdan. "Ne hakla?" sözümüzü dinlemezler, ufacık boylarıyla.. Ancak küçük küçük atışmalar zamanla yerini iz bırakan tartışmalara, tahammülsüzlüklere, kalp kırmaya kadar götürebiliyor. Çocuk eğitimi anne babanın görevidir ancak çocuk da duygu ve düşünceleri olan, saygı duyulması gereken bir emanettir. Baskı yapmadan çocuklara söz geçirmek isteyince zor değil aslında. İsteğinizi açık, net ve kısa cümlelerle belli edin. Bir örnekle anlatmak gerekirse..
Bir anne pijamalarını giymeden, günlük elbisesiyle ya­tağına uzanan çocuğundan yakınıyordu: "Hep böyle yapıyorsun. Elbisenle yatağa uzanmaktan zevk mi alıyorsun? Böyle nasıl rahat ediyorsun? Pijama­larını giymek bu kadar zor mu?"
Bu yakınmalarda annenin ne istediği açık değil. Anne, isteğini açık ve net bir cümle ile; "Lütfen o yataktan kalk, pijamalarını giy!" demeliydi.
Çocuğun isteği ile kendi isteğinizi birleştirin
Çoğu anne kendi isteği ile çocuğun isteği ara­sında ilgi kurmak ve işbirliği yapmak yerine negatif bir dil kullanarak tehdit yolunu seçer:
"Ödevini bitirmeden dışarı çıkamazsın!" "Yemeğini bitirmeden tatlı yiyemezsin!" "Oyuncaklarını toplamazsan çizgi film izleyemezsin!" Anne babalar, yukarıdaki tehdit ve şart cümlelerini kullanmadan kendi isteklerini çocuğun istekleri ile bir­leştirip anlaşma ve işbirliği yolunu seçebilirler. "Ödevini bitirdikten sonra sokağa çıkabilirsin." "Yemeğini bitirdikten sonra tatlını yiyebilirsin." "Oyuncaklarını topladıktan sonra çizgi film izleyebi­lirsin."
İsteğinizi dayatma yerine seçenekler sunun
Çocuklar (yaşı ne olursa olsun) dayatmalardan, emirlerden ve yasaklardan hoşlanmazlar. Özgüveni yerin­de, sorumluluk almaktan korkmayan, bağımsız çocuklar yetiştirmek isteyen anne babalar isteklerini dayatarak ifade etmek yerine seçenek sunmayı tercih ederler. Seçenek sunulan çocuk, seçme hakkını kullandığı için, zamanla doğru kararlar alma becerisi ve öz disiplin kazanacaktır.
Çocuk sizin sunduğunuz seçenekleri kabul etmekte is­teksiz davranabilir yada kendisi başka bir istekte bulunabilir. Seçenekler konusunda karar veremez de nazlanırsa; "Seçimini kendin yapacak mısın, yoksa senin yerine ben seçeyim mi?" diye sorabilirsiniz. Eğer seçmekte isteksiz davranmaya devam ederse; "Anlaşılan senin yerine benim seçmemi istiyorsun" der seçiminizi yapar, ondan da uyma­sını istersiniz. Bazen çocuğunuz sunduğunuz seçenekleri beğenmez, kendi seçeneğini yapmak isteyebilir. Eğer ken­di seçeneği sizin onaylamayacağınız bir seçenek ise; "Ama seçenekler arasında bu yok" der; sunduğunuz seçenekleri tekrarlar, birini seçmesini söylersiniz.
Oyun oynayan çocuğa söz dinletmek zordur
Oyun, çocuk için sıradan bir oyalanma değil, onun en ciddi işidir. Ondan ciddi işini bırakıp sizin isteğinizi yeri­ne getirmesini bekleyemezsiniz. Çocuğunuz yeni bir arkadaşla oyuna dalmışken ondan sizin için bir şey yapmasını istemeyin; bir şey isteyeceği­niz zaman mutlaka süre verin. Bu süre oyunun tahmini bitiş süresi olsun. Eğer süreyi ayarlamakta zorlanırsanız, çocuğunuza oyunun ne zaman biteceğini sorun.
Annesi örgü örerken, 4 yaşındaki oğlu da çocuk par­kında arkadaşlarıyla oynuyordu.
Anne saatine baktı. "Oğlum yeterince oynadı; beş dakika sonra evimize gidebiliriz" diye düşündü.
Çocuğuna seslendi:
"Ali, beş dakika sonra gidiyoruz!" İki dakika sonra tek­rar seslendi: "Ali, üç dakika kaldı!"
Çocuk, oyuna devam ederken: "Tamam anne!" dedi. Bir dakika kala anne son hatırlatmasını yaptı ve iki seçe­nek sundu:
"Aliciğim, son bir dakika! Son kere kaydırak mı ister­sin, salıncak mı?"
Çocuk:
"Kaydırak!" dedi ve kaydırağa koştu.
Kaydıraktan sonra anne "Gitme zamanı," dedi. "Ara­bamıza koşarak mı gidelim zıplayarak mı?"
Çocuk, "Zıplayarak!" dedi.
Zıplayarak arabalarına doğru gittiler.
Sözleriniz önyargılı ve suçlayıcı olmasın
Anne babalar genellikle çocuklarına soru sorarken suçlayıcı bir dil kullanır; kendi önyargılarını yansıtırlar.
İşte size yabancı gelmeyen bazı sorular:
Eğer soru sorarken amacınız çocuğunuza doğru dü­şünmesini sağlamak ve problemi kendisinin çözmesine yardımcı olmaksa; o konu veya o olay hakkında kendi ön­yargınızı bir tarafa bırakmanız gerekir.
Lise ikinci sınıfa giden bir genç kız arkadaşıyla cep telefonuyla ertesi günkü sınav hakkında görüşürken tele­fonun şarjı biter. Görüşmeye devam edebilmek için anne­sinin cep telefonunu alır. Annesi komşuda olduğu için izin alma imkanı bula­maz. Kendi sim kartını annesinin kartı ile değiştirir; ko­nuşmasına devam eder. Anne, komşudan dönüp cep telefonunu koyduğu yerde göremeyince kızına sormak için odasına girer. Telefonu kızının elinde, bir arkadaşıyla konuşurken görür. Sizce anne kızma ne söylemiş, nasıl davranmış ola­bilir? İki tahmin yapalım.
Diyalog-1
Telefonunu kızın elinde, konuşurken gören anne çok kızar:
"O kullandığın telefon kimin, küçük hanım?" Genç kız, arkadaşı annesinin sesini duymasın diye eliyle telefonun ahizesini kapatır.
"Anne şu anda arkadaşımla görüşüyorum, lütfen!.." "Konuştuğun benim telefonum! izinsiz nasıl alırsın?" "Anne, lütfen odamdan çıkar mısın? Konuşmam bitin­ce görüşelim."
Bu tür yaklaşımın kavga ile veya en hafifinden çatışma ile biteceğini tahmin etmek zor değil...
Diyalog-2
Telefonunu kızının elinde konuşurken görünce:
"Özür dilerim kızım, telefonla konuştuğunu bilmiyor­dum..." der ve odadan çıkar.
Genç kız annesine gülümser ve konuşmasına devam eder. Konuşması bitince odasından çıkar, annesinin yanı­na gelir. Açıklama yapma gereği duyar:
"Anneciğim sen komşudayken arkadaşım aradı. Ko nuşma sırasında telefonumun şarjı bitti. Devam edebil­mek için senin telefonunu almak zorunda kaldım, özür dilerim; ama kendi sim kartımı kullandım."
Acaba kaç anne böyle bir durumda önyargısız ve suç­layıcı bir dil kullanmadan, ikinci diyalog yolunu seçer?
Kuralsız ailede sorumluluk bilinci gelişmez
Bir kurumu ayakta tutan ve diğerlerine göre üstün­lük sağlayan etkili ve işleyen kurallardır. Aile sosyal bir kurumdur. Her kurum gibi ailenin de üyeler arası iş bir­liğini ve sorumluluk paylaşımını düzenleyen kuralları ol­malıdır. Bu kurallar çocuklar açısından ne kadar az, basit ve anlaşılması kolay ise; akılda kalması ve uygulaması da o kadar kolay olur.
Olay anında kural koymamız bir işe yaramaz. Anne babayı o an için "kötü adam"pozisyonuna düşürür, ço­cuğu itiraza ve karşı koymaya itebilir. Kuralları aile top­lantısında karşılıklı tartışarak önceden koymamız gerekir. Koyduğumuz kural herkes tarafından anlaşılır olmalı; yo­ruma açık olmamalı. Özellikle çocuklar için geçerli olan şöyle bir kural koyduğumuzu düşünelim: "Isırmak, saç çekmek, itmek yok. Yumruk, şamar ve tekme atmak ya­sak." Cin fikirli bir çocuk kardeşine çelme taktıktan sonra "Ama kuralda bu yok!" diye kendini savunabilir. Kuralı şu şekilde basitleştirebiliriz:
"Birbirinizin canını acıtmak yok"
Kural koymamız işlerin yolunda gitmesini garanti­lemez. Önemli olan kuralın geçerli olması, yani günlük hayatta uygulanmasıdır. Kuralın geçerliliğini sağlamanın en mantıklı yolu, kural çiğnendiğinde, kuralı çiğneyen bir sonuçla karşılaşmak, yani bir bedel Ödemelidir. Çocuk­lara bir kuralı çiğnediğinde karşılaşacağı sonucu günlük hayattan örnekler vererek açıklamalıyız. Yoksa çocuk so­nuçla cezayı birbirine karıştırabilir. Yaratılış kanunlarına uygun hareket etmediğimiz zaman kötü bir sonuçla kar­şılaşır, çoğu kez hoşumuza gitmeyen bir bedel öderiz. So­ğuk bir havada, ceketini ve paltosunu giymeden, gömlekle dışarı çıkan bir çocuk üşüyerek ve belki de hastalanarak bu hatalı ve ihmalkâr davranışının bedelini öder. Yaratılış kanununa göre, soğuk bir havada gömlekle dışarı çıkma­nın sonucu üşümektir.
Çocuğa açıklama yaparken şöyle bir soru ile başlaya­biliriz:
— Ocaktan yeni inmiş sıcak yemek yenir mi?.
— Yenmez.
— Sabırsız biri ocaktan yeni inmiş yemeği yese ne olur?
— Ağzı yanar.
— O zaman şöyle bir kural yazabiliriz değil mi: Ocak­tan yeni inmiş sıcak yemek yenmez.
— Evet.
— Sıcak yemek yiyen nasıl bir sonuçla karşılaşır? Yani sıcak yemek yemenin sonucu nedir?
— Ağzı yanar.
Çocuğa kural çiğnemenin bir sonucu olduğu, bunun ceza anlamına gelmediği açıklandıktan sonra sıra kural­ları ve sonuçlarını belirlemeye gelecektir. Kurallar ve so­nuçları aile toplantısında, herkesin görüşü alınarak tespit edilmelidir. Bunu sağlamanın en kolay yolu, her seferinde karar verilen kuralı ve çiğnenmesi halinde doğacak sonu­cu yazılı hale getirmektir. Böylece sonucu uygulayan anne baba kanun uygulayıcı yargıç gibi davranmış olmaktan ve cezacı pozisyonuna düşmekten kurtulmuş olacaktır.
"Birbirinizin canını acıtmak yok" kuralının sonucu "Canını acıttığı kişiden özür dileyecek. Onun yapmasını istediği bir işi yapacak"olsun. Bu kuralın yeni konduğu bir ailede kendisinden üç yaş büyük ablasının kolunu ısırarak kuralı çiğneyen bir çocuğa ablası, "özrünü kabul ediyorum; ama ben de senin kolunu ısıracağım" demiş; bütün ev halkı buna gülmüştü. Bu kural için konan sonucun açık olmadığını fark eden anne sonucu şu şekilde düzeltmişti: "Kuralı çiğneyen odasına gidip 10 dakika kalacak, yaptığı davranışının iyi olmadığını düşünecek, dışarı çıkıp canını acıttığı kişiden özür dileyecek." Bu anekdottan anlaşılaca­ğı gibi, bazen kuralı veya sonucunu günceilemek (revize etmek) gerekebilir.
Ödevler akşam yemeğinden önce bitirilmiş olacak. Bu kuralı bozan yemekten sonra oyun oynamayacak/televiz­yon izlemeyecek."
Yazılı hale getirilen kurallar ve sonuçları herkesin göreceği bir yere, örneğin buzdolabının kapağına, aşılmalı. Böylece kuralı unutma veya sonucunu hatırlamama gibi mazeretlerin önü alınmış olur.
Kaynak: Pedagog Ali Çankırılı
kaynak:cocuktayaparimkariyerde.com
Çocuklarımızın bize karşı çıkmasından, sözümüzü dinlememesinden hoşlanmıyoruz. Kimi zaman egomuzu tahrik ettiğinden kimi zaman da çocuğu eğiten biz olduğumuzdan. "Ne hakla?" sözümüzü dinlemezler, ufacık boylarıyla.. Ancak küçük küçük atışmalar zamanla yerini iz bırakan tartışmalara, tahammülsüzlüklere, kalp kırmaya kadar götürebiliyor. Çocuk eğitimi anne babanın görevidir ancak çocuk da duygu ve düşünceleri olan, saygı duyulması gereken bir emanettir. Baskı yapmadan çocuklara söz geçirmek isteyince zor değil aslında. İsteğinizi açık, net ve kısa cümlelerle belli edin. Bir örnekle anlatmak gerekirse..
Bir anne pijamalarını giymeden, günlük elbisesiyle ya­tağına uzanan çocuğundan yakınıyordu: "Hep böyle yapıyorsun. Elbisenle yatağa uzanmaktan zevk mi alıyorsun? Böyle nasıl rahat ediyorsun? Pijama­larını giymek bu kadar zor mu?"
Bu yakınmalarda annenin ne istediği açık değil. Anne, isteğini açık ve net bir cümle ile; "Lütfen o yataktan kalk, pijamalarını giy!" demeliydi.
Çocuğun isteği ile kendi isteğinizi birleştirin
Çoğu anne kendi isteği ile çocuğun isteği ara­sında ilgi kurmak ve işbirliği yapmak yerine negatif bir dil kullanarak tehdit yolunu seçer:
"Ödevini bitirmeden dışarı çıkamazsın!" "Yemeğini bitirmeden tatlı yiyemezsin!" "Oyuncaklarını toplamazsan çizgi film izleyemezsin!" Anne babalar, yukarıdaki tehdit ve şart cümlelerini kullanmadan kendi isteklerini çocuğun istekleri ile bir­leştirip anlaşma ve işbirliği yolunu seçebilirler. "Ödevini bitirdikten sonra sokağa çıkabilirsin." "Yemeğini bitirdikten sonra tatlını yiyebilirsin." "Oyuncaklarını topladıktan sonra çizgi film izleyebi­lirsin."
İsteğinizi dayatma yerine seçenekler sunun
Çocuklar (yaşı ne olursa olsun) dayatmalardan, emirlerden ve yasaklardan hoşlanmazlar. Özgüveni yerin­de, sorumluluk almaktan korkmayan, bağımsız çocuklar yetiştirmek isteyen anne babalar isteklerini dayatarak ifade etmek yerine seçenek sunmayı tercih ederler. Seçenek sunulan çocuk, seçme hakkını kullandığı için, zamanla doğru kararlar alma becerisi ve öz disiplin kazanacaktır.
- "Oyuncaklarını toplamadan kahvaltıya gelme!" yerine "Oyuncaklarını kahvaltıdan önce mi yoksa sonra mı top­lamak istersin?"
- "Ödevini yemekten önce bitirmelisin!" yerine "Ödevini şimdi mi yemekten sonra mı yapmak istersin?"
- "Bu sabah kahvaltıda süt içeceksin!" yerine "Bu sabah kahvaltıda süt mü meyve suyu mu içmek istersin?"
- "Dışarı çıkarken kazağını giy!" yerine; "Dışarı çıkar­ken kazağını giymek mi yoksa eline almak mı istersin?"
- "Banyo zamanı, haydi banyoya!" yerine "Banyo yapar­ken şampuanını mı, yoksa güzel kokan sabununu mu kul­lanmak istersin?"
- "Uyku zamanı, haydi yatağa!"yerine "Uyurken yanında beyaz ayınla mı, tavşanınla mı birlikte olmak istersin?"
Çocuk sizin sunduğunuz seçenekleri kabul etmekte is­teksiz davranabilir yada kendisi başka bir istekte bulunabilir. Seçenekler konusunda karar veremez de nazlanırsa; "Seçimini kendin yapacak mısın, yoksa senin yerine ben seçeyim mi?" diye sorabilirsiniz. Eğer seçmekte isteksiz davranmaya devam ederse; "Anlaşılan senin yerine benim seçmemi istiyorsun" der seçiminizi yapar, ondan da uyma­sını istersiniz. Bazen çocuğunuz sunduğunuz seçenekleri beğenmez, kendi seçeneğini yapmak isteyebilir. Eğer ken­di seçeneği sizin onaylamayacağınız bir seçenek ise; "Ama seçenekler arasında bu yok" der; sunduğunuz seçenekleri tekrarlar, birini seçmesini söylersiniz.
Oyun oynayan çocuğa söz dinletmek zordur
Oyun, çocuk için sıradan bir oyalanma değil, onun en ciddi işidir. Ondan ciddi işini bırakıp sizin isteğinizi yeri­ne getirmesini bekleyemezsiniz. Çocuğunuz yeni bir arkadaşla oyuna dalmışken ondan sizin için bir şey yapmasını istemeyin; bir şey isteyeceği­niz zaman mutlaka süre verin. Bu süre oyunun tahmini bitiş süresi olsun. Eğer süreyi ayarlamakta zorlanırsanız, çocuğunuza oyunun ne zaman biteceğini sorun.
Annesi örgü örerken, 4 yaşındaki oğlu da çocuk par­kında arkadaşlarıyla oynuyordu.
Anne saatine baktı. "Oğlum yeterince oynadı; beş dakika sonra evimize gidebiliriz" diye düşündü.
Çocuğuna seslendi:
"Ali, beş dakika sonra gidiyoruz!" İki dakika sonra tek­rar seslendi: "Ali, üç dakika kaldı!"
Çocuk, oyuna devam ederken: "Tamam anne!" dedi. Bir dakika kala anne son hatırlatmasını yaptı ve iki seçe­nek sundu:
"Aliciğim, son bir dakika! Son kere kaydırak mı ister­sin, salıncak mı?"
Çocuk:
"Kaydırak!" dedi ve kaydırağa koştu.
Kaydıraktan sonra anne "Gitme zamanı," dedi. "Ara­bamıza koşarak mı gidelim zıplayarak mı?"
Çocuk, "Zıplayarak!" dedi.
Zıplayarak arabalarına doğru gittiler.
Sözleriniz önyargılı ve suçlayıcı olmasın
Anne babalar genellikle çocuklarına soru sorarken suçlayıcı bir dil kullanır; kendi önyargılarını yansıtırlar.
İşte size yabancı gelmeyen bazı sorular:
- "Bu kaçıncı söz verişin?"
- "Neden böyle davranıyorsun?"
- "Çalışmaya ne zaman başlamayı düşünüyorsun?"
- "Neden beni dinlemiyorsun?"
Eğer soru sorarken amacınız çocuğunuza doğru dü­şünmesini sağlamak ve problemi kendisinin çözmesine yardımcı olmaksa; o konu veya o olay hakkında kendi ön­yargınızı bir tarafa bırakmanız gerekir.
Lise ikinci sınıfa giden bir genç kız arkadaşıyla cep telefonuyla ertesi günkü sınav hakkında görüşürken tele­fonun şarjı biter. Görüşmeye devam edebilmek için anne­sinin cep telefonunu alır. Annesi komşuda olduğu için izin alma imkanı bula­maz. Kendi sim kartını annesinin kartı ile değiştirir; ko­nuşmasına devam eder. Anne, komşudan dönüp cep telefonunu koyduğu yerde göremeyince kızına sormak için odasına girer. Telefonu kızının elinde, bir arkadaşıyla konuşurken görür. Sizce anne kızma ne söylemiş, nasıl davranmış ola­bilir? İki tahmin yapalım.
Diyalog-1
Telefonunu kızın elinde, konuşurken gören anne çok kızar:
"O kullandığın telefon kimin, küçük hanım?" Genç kız, arkadaşı annesinin sesini duymasın diye eliyle telefonun ahizesini kapatır.
"Anne şu anda arkadaşımla görüşüyorum, lütfen!.." "Konuştuğun benim telefonum! izinsiz nasıl alırsın?" "Anne, lütfen odamdan çıkar mısın? Konuşmam bitin­ce görüşelim."
Bu tür yaklaşımın kavga ile veya en hafifinden çatışma ile biteceğini tahmin etmek zor değil...
Diyalog-2
Telefonunu kızının elinde konuşurken görünce:
"Özür dilerim kızım, telefonla konuştuğunu bilmiyor­dum..." der ve odadan çıkar.
Genç kız annesine gülümser ve konuşmasına devam eder. Konuşması bitince odasından çıkar, annesinin yanı­na gelir. Açıklama yapma gereği duyar:
"Anneciğim sen komşudayken arkadaşım aradı. Ko nuşma sırasında telefonumun şarjı bitti. Devam edebil­mek için senin telefonunu almak zorunda kaldım, özür dilerim; ama kendi sim kartımı kullandım."
Acaba kaç anne böyle bir durumda önyargısız ve suç­layıcı bir dil kullanmadan, ikinci diyalog yolunu seçer?
Kuralsız ailede sorumluluk bilinci gelişmez
Bir kurumu ayakta tutan ve diğerlerine göre üstün­lük sağlayan etkili ve işleyen kurallardır. Aile sosyal bir kurumdur. Her kurum gibi ailenin de üyeler arası iş bir­liğini ve sorumluluk paylaşımını düzenleyen kuralları ol­malıdır. Bu kurallar çocuklar açısından ne kadar az, basit ve anlaşılması kolay ise; akılda kalması ve uygulaması da o kadar kolay olur.
Olay anında kural koymamız bir işe yaramaz. Anne babayı o an için "kötü adam"pozisyonuna düşürür, ço­cuğu itiraza ve karşı koymaya itebilir. Kuralları aile top­lantısında karşılıklı tartışarak önceden koymamız gerekir. Koyduğumuz kural herkes tarafından anlaşılır olmalı; yo­ruma açık olmamalı. Özellikle çocuklar için geçerli olan şöyle bir kural koyduğumuzu düşünelim: "Isırmak, saç çekmek, itmek yok. Yumruk, şamar ve tekme atmak ya­sak." Cin fikirli bir çocuk kardeşine çelme taktıktan sonra "Ama kuralda bu yok!" diye kendini savunabilir. Kuralı şu şekilde basitleştirebiliriz:
"Birbirinizin canını acıtmak yok"
Kural koymamız işlerin yolunda gitmesini garanti­lemez. Önemli olan kuralın geçerli olması, yani günlük hayatta uygulanmasıdır. Kuralın geçerliliğini sağlamanın en mantıklı yolu, kural çiğnendiğinde, kuralı çiğneyen bir sonuçla karşılaşmak, yani bir bedel Ödemelidir. Çocuk­lara bir kuralı çiğnediğinde karşılaşacağı sonucu günlük hayattan örnekler vererek açıklamalıyız. Yoksa çocuk so­nuçla cezayı birbirine karıştırabilir. Yaratılış kanunlarına uygun hareket etmediğimiz zaman kötü bir sonuçla kar­şılaşır, çoğu kez hoşumuza gitmeyen bir bedel öderiz. So­ğuk bir havada, ceketini ve paltosunu giymeden, gömlekle dışarı çıkan bir çocuk üşüyerek ve belki de hastalanarak bu hatalı ve ihmalkâr davranışının bedelini öder. Yaratılış kanununa göre, soğuk bir havada gömlekle dışarı çıkma­nın sonucu üşümektir.
Çocuğa açıklama yaparken şöyle bir soru ile başlaya­biliriz:
— Ocaktan yeni inmiş sıcak yemek yenir mi?.
— Yenmez.
— Sabırsız biri ocaktan yeni inmiş yemeği yese ne olur?
— Ağzı yanar.
— O zaman şöyle bir kural yazabiliriz değil mi: Ocak­tan yeni inmiş sıcak yemek yenmez.
— Evet.
— Sıcak yemek yiyen nasıl bir sonuçla karşılaşır? Yani sıcak yemek yemenin sonucu nedir?
— Ağzı yanar.
Çocuğa kural çiğnemenin bir sonucu olduğu, bunun ceza anlamına gelmediği açıklandıktan sonra sıra kural­ları ve sonuçlarını belirlemeye gelecektir. Kurallar ve so­nuçları aile toplantısında, herkesin görüşü alınarak tespit edilmelidir. Bunu sağlamanın en kolay yolu, her seferinde karar verilen kuralı ve çiğnenmesi halinde doğacak sonu­cu yazılı hale getirmektir. Böylece sonucu uygulayan anne baba kanun uygulayıcı yargıç gibi davranmış olmaktan ve cezacı pozisyonuna düşmekten kurtulmuş olacaktır.
"Birbirinizin canını acıtmak yok" kuralının sonucu "Canını acıttığı kişiden özür dileyecek. Onun yapmasını istediği bir işi yapacak"olsun. Bu kuralın yeni konduğu bir ailede kendisinden üç yaş büyük ablasının kolunu ısırarak kuralı çiğneyen bir çocuğa ablası, "özrünü kabul ediyorum; ama ben de senin kolunu ısıracağım" demiş; bütün ev halkı buna gülmüştü. Bu kural için konan sonucun açık olmadığını fark eden anne sonucu şu şekilde düzeltmişti: "Kuralı çiğneyen odasına gidip 10 dakika kalacak, yaptığı davranışının iyi olmadığını düşünecek, dışarı çıkıp canını acıttığı kişiden özür dileyecek." Bu anekdottan anlaşılaca­ğı gibi, bazen kuralı veya sonucunu günceilemek (revize etmek) gerekebilir.
Ödevler akşam yemeğinden önce bitirilmiş olacak. Bu kuralı bozan yemekten sonra oyun oynamayacak/televiz­yon izlemeyecek."
Yazılı hale getirilen kurallar ve sonuçları herkesin göreceği bir yere, örneğin buzdolabının kapağına, aşılmalı. Böylece kuralı unutma veya sonucunu hatırlamama gibi mazeretlerin önü alınmış olur.
Kaynak: Pedagog Ali Çankırılı
kaynak:cocuktayaparimkariyerde.com