T
TİTAN
Forum Okuru
Ayhan Sicimoğlu Kimdir?
ayhan sicimoğlu, kimdir, hayatı, biyografisi, başarıları, çalışmaları, resimleri, ile ilgili bilgiler burada melekler
Başarılı program yapımcısı, müzisyen,perküsyon ustası, dalgıç,gurme...say say bitmez melekler 🙂 Ayhan Sicimoğlu'ndan bahsediyoruz.
Hayatıyla ilgili ayrıntıları öğrenmek üzere kendisiyle yapılan bir röportajı yayınlıyoruz sizlere...
Ayhan Sicimoğlu, Mazhar Alanson’un ‘Peki peki anladık’ şarkısını ithaf ettiği ünlü perküsyon ustası. Yeni albüm hazırlığı içinde olan Sicimoğlu, aynı zamanda TV programında, dünyanın dört bir yanını gezerek gördüğü tüm güzellikleri ve lezzetleri izleyenleriyle paylaşıyor. Doğuştan gezgin ve müzisyen Sicimoğlu hayatın renklerini keşfe çağırıyor.
Ayhan Sicimoğlu, dünyanın bizden çok önce keşfettiği bir yetenek. Uzun yıllar Roma ve New York’ta yaşayan Ayhan Sicimoğlu, hayatını hep müzik yaparak kazanır. 2006 yılında posta adresini İstanbul yapan Sicimoğlu’nu İstanbul’da yakalamak yine de çok zor. Çünkü o SKY Türk ve İz TV’de geziseverleri ekran başına kitleyen Ayhan Sicimoğlu ve Renkler Programı’nın çekimleri için sürekli seyahatte. Sicimoğlu’nun programlarının en önemli özelliği gittiği yerleri sadece gezmekle kalmayıp adeta yaşaması ve içten anlatımıyla izleyenlere de o anı yaşatması. Müzik üzerine çalışmalarını da tüm hızıyla sürdüren Sicimoğlu Latin All Stars Grubu’yla konserler düzenliyor, Latin severleri bir araya topluyor. Kısaca Sicimoğlu’nu es geçmek mümkün değil çünkü Ayhan Sicimoğlu’nun müzisyen, gezgin, gurme, radyocu kimliklerinden mutlaka birisi ilginizi çekiyor. Çok yönlü sanatçımız Ayhan Sicimoğlu tüm içtenliğiyle sorularımızı yanıtladı.
Müzik tutkunuz ne zaman başladı, müziğe nasıl gönül verdiniz?
Müzikle Talas Amerikan Koleji’nde eğitim gördüğüm yıllarda tanıştım. 12 yaşındayken arkadaşlarımla bir grup kurarak davul çalmaya başlamıştım ve müziğe ilgim hiç bitmedi. İngiltere’de fotoğrafçılık eğitimi aldığım dönemde kafelerde, barlarda perküsyon çalıyordum ama önemli bir müzisyen değildim. Roma’ya bir fotoğraf çekimi ödevim için gittiğimde ünlü davulcu Toni Esposito’nun konseri vardı. Bir arkadaşım tanıyordu onu ve konserine gitmeyi teklif etti. Konser mekanı gençlerin kullandığı bir manastırdı. Sanat evi olarak kullanıyordu gençler manastırı, Toni Esposito’ya da bir prova, ders odası vermişlerdi. Toni de bunun karşılığında her yıl bir kere konser veriyordu. Ben de işte bu konsere denk gelmiştim. Çok güzel bir mekandı, dolunay vardı… Arkadaşım beni birden Toni Esposito’yla tanıştırdı ve perküsyon çaldığımı söyledi, çok şaşırdım ve bir anda kendimi sahnede buldum. O palmiye ağaçları, dolunay, kalabalık son derece büyülenmiştim… Konserden sonra Toni Esposito’ya konuştuk, beni turnesine çağırdı. İngiltere’ye döndüm ancak turne için telefon gelince pat diye İtalya’ya gittim ve beraber çok güzel bir İtalya turnesi yaptık. Sonra da müzik gruplarına katılmamı isteyince Roma’ya taşındım. Bu şekilde 76-81 yılları arasında Roma’da yaşadım. Benim İtalya’da bulunduğum dönem, Dolce Vita’nın bitiminin hemen ertesidir. Benim kaçırdığım dönemdir Dolce Vita…
Bu sırada Türkiye’yle ilişkileriniz nasıldı? Sık sık gidip gelebildiniz mi?
O zamanlarda Türkiye’ye çok az gelebildim. O sırada telefonla konuşmak bile çok zordu, telefon yazdırıyordunuz, beş saat aynı yerde oturmak zorundaydınız. Sabredip bağlanınca da bağıra çağıra konuşabiliyordunuz. Çok az uçak seferi vardı, hatta üç defa otomobille geldim. Türkiye’ye iki sefer döndüm. İlki 1981’de geldim ve askerlik yaptım. Kanarya Adaları’ndan gelip, Erzincan’da askerlik yapmıştım. 6 yıl New York’ta yaşadıktan sonra da Türkiye’ye geldim. Posta adresim Türkiye ama kesin dönüş yapmadım hala. New York’a bu sıralar çok sık gitmesem de gezilerim dışında Paris ve Roma’ya sık sık gidiyorum.
İtalya’da yaşamanın en güzel yanı sizce neydi?
İtalya’da yaşamanın güzelliği, Avrupa’nın ortasında olduğum için çok rahat gezme imkanı sağlanması. Çok güzel geziler yapmıştım. Mesela Kanarya Adaları’nda 6 ay yaşadım, DJ’lik yaptım yine müzikle para kazandım.
Ortamlara hızla adapte olmanızı sağlayan bir özelliğiniz de çok hızlı bir şekilde dil öğrenebilmeniz. Hangi dilleri biliyorsunuz?
Portekizce, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca biliyorum. Latince, Osmanlıca, Farsça, Rumca bilmek istediğim lisanlar. Eski Türkçe okumak ve anlamak istediğim için Osmanlıca ve Farsça bilmem gerekiyor.
“Ayhan Sicimoğlu’yla Renkler” nasıl gidiyor? Gideceğiniz yerleri, konuları siz mi seçiyorsunuz?
SKY Türk ve İz TV’de yayınlanmaya devam ediyor. Konularımı ve gideceğim yerleri yüzde yüz ben seçerim. Kameraman arkadaşımla beraber gidiyoruz. Genelde 4-5 gün sürüyor geziler ama bazen 10 güne kadar da çıkabiliyor.
İzleyicilerinizden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Gezi programlarına ve seyahat etmeye Türklerin ilgisi son yıllarda çok arttı. Gittiğim ülkelerde, olmadık yerlerde sık sık Türklere rastlıyorum. Hafta sonu yurtdışına geziler düzenlenmeye başlandı, uçaklar ucuzladı, imkanlar arttı. Türklerin bir tek vize sorunu oluyor ama gün geçtikçe biraz daha kolaylaşacak diye düşünüyorum. Ben de mesela hep Türk pasaportu kullandım, Amerikan veya İtalyan pasaportu alabilirdim ancak tercih etmedim.
Mazhar Alanson sizin için şarkı yazmış. Bir dönem fırtına gibi esen ‘Peki peki anladık’ şarkısının sözlerini ilk duyduğunuzda ne hissetmiştiniz?
Mazhar bana okumuştu İtalya’da. Çok komik geldi… Hemen düzenlemeye karar verdim ve tek gitarlı bir şarkıdan tuhaf ritimli bir şarkı çıktı ortaya.
2006 yılında Türkiye’deki ilk CD çalışmanız olan ‘Ayhan Sicimoğlu Friends and Family’i yaptınız. Yeni projelerinizi ne zaman dinleyeceğiz, nasıl farklılıklar olacak?
Yeni albüm için hazırlık içindeyim, 2010 yılı ilkbahar, yaz başı gibi çıkartmayı planlıyorum. İlk CD’me göre biraz daha etnik ve Türkçe ağırlıklı bir albüm olmasını planlıyorum ama işin mutfağına girince planlar biraz değişebiliyor. Hangi plak şirketiyle çalışacağım ise henüz belli değil.
Müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben Akdeniz Latini diyorum.
Grubunuz Latin All Stars’ı nasıl kurdunuz?
Perküsyon dersi vermemi istediler. 8-10 kişi derken 60 kişi ve 3-4 sınıf ders yapar olduk. İlk başta Taksim’de Uğur Yücel’in yerinde çalışmaya başladık. Ardından Maslak Venue ve Arnavutköy Eylül Bar’da dersler verdim. İlgiyi görünce Türklerden oluşan bir grup kurmak istedim ve ortaya Latin All Stars çıktı. 6 kişi olarak başladığımız grubumuz şu anda 10 kişi. Dönem dönem yabancı konuk sanatçılar da bize eşlik ediyor. Kısa sürede Avrupa’nın sayılı grupları arasında sayılmaya başladık, bu da bizi elbette çok memnun ediyor.
Yakın dönemde yapmayı planladıklarınız arasında neler var?
Yürüyüş yapmak istiyorum ama yapacak yer yok. Kaldırımlar çok bozuk yürümek çok zor… Eski Türkçe öğrenmek ve birçok kitap okumayı planlıyorum.
İzmir’de de değişik bir projeye imza attınız. Biraz bahseder misiniz?
Proje kapsamında 15 günde bir İzmir’e gittim. 12 kişilik bir topluluğa ‘Dünya medeniyetleri ve seyahatleri’ adında konferanslar verdim. Mesela birinci konferansta Peru’ydu konumuz. Peru’nun geleneksel yemek ve içkilerinden yaptım katılımcılarımıza. Tarihinden bahsettik, müziklerini dinledik, video, slayt şovlarla Peru’yu anlattım. Hindistan, Katmandu ve Küba da aynı şekilde bir konferans konumuz oldu.
Çok fazla seyahat ettiniz, yeni kültürler tanıdınız. Bu seyahatleriniz sırasında başınızdan geçen enterasan bulduğunuz bir anınızı okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Marco De Grasse adında Amerikan bir arkadaşım var. Birlikte seyahatlere çıkarız. Türkiye’den geri dönerken tekneyle tek başına gitmek istemedi. Patmos’a gitmek için kendisine yardımcı olacak bir denizci bulmamı rica etti. Denizci bulamayınca ben eşlik ettim Marco’ya. Hiç korkmam denizden ama bu yolda ilk defa korktum… Bir fırtınaya yakalandık, her şey kırıldı, tüm ipler koptu. Tam batmak üzereyken, yüzerek karaya çıktık ve bir adaya zor sığındık. Ada bir Yunan adasıydı ve adada sadece yaşlılar vardı çünkü tüm gençler denize çıkmış ve fırtınadan adaya dönememişlerdi. Yaşlılar da jeneratörü 3 gün boyunca çalıştıramamışlar, tüm balıklar bozulmuş, kokmuş. Yiyecek olarak geriye; peynir, yumurta ve ekmek kalmış. Ben jeneratöre bakmaya karar verdim ve kolay bir şekilde çalıştırdım. Ada halkı ‘ilk defa bir Türk bizi kurtardı, bir gün bizi bir Türk’ün kurtaracağına inanmazdık’ demişlerdi.
Anılarınızı bir kitapta toplamayı düşünüyor musunuz?
Yapmak lazım.
Unutamadığınız bir seyahatiniz var mı?
İtalya’dan arkadaşlarım Marco ve geçen sene bu zamanlar yaptığım seyahati hala unutamam.
Kızınız da sizin gibi müziğe gönül verenlerden. Bir opera sanatçısı. Zaman zaman birlikte çalışsanız da müziğinizi sevmediğini söylüyorsunuz.
Onun için varsa yoksa opera, bu konuda çok tutucu.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Çok uçuk görünen ama aslında klasik bir Türk’üm. Aile, memleket değerlerini sever ve korurum.
Sicimoğlu’nun sevdikleri; Osmanlı Tarihi, seyahat etmek, iyi yemek, yelken, müzik.
Sicimoğlu’nun sevmedikleri; Fast food, tekno müzik, futbol, kuralsız trafik, sigara, İstanbul tahribatı.
Kısa kısa
En sevdiğiniz yemek?
Uzakdoğu ve Batı sentezi yemekler
Yaşamaktan keyif aldığınız şehir?
New York - Manhattan
En son izlediğiniz film?
Kızım Ayşe’yle Ken Russell’ın Music Lovers’ını izledik.
En son okuduğunuz kitap?
Roger Crowley’nin Empires of the Sea kitabını okuyorum. Benim çok merak ettiğim Kanuni Sultan Süleyman zamanında Akdeniz’in hakimlerini anlatıyor.
Başarılı program yapımcısı, müzisyen,perküsyon ustası, dalgıç,gurme...say say bitmez melekler 🙂 Ayhan Sicimoğlu'ndan bahsediyoruz.
Hayatıyla ilgili ayrıntıları öğrenmek üzere kendisiyle yapılan bir röportajı yayınlıyoruz sizlere...
Ayhan Sicimoğlu, Mazhar Alanson’un ‘Peki peki anladık’ şarkısını ithaf ettiği ünlü perküsyon ustası. Yeni albüm hazırlığı içinde olan Sicimoğlu, aynı zamanda TV programında, dünyanın dört bir yanını gezerek gördüğü tüm güzellikleri ve lezzetleri izleyenleriyle paylaşıyor. Doğuştan gezgin ve müzisyen Sicimoğlu hayatın renklerini keşfe çağırıyor.
Ayhan Sicimoğlu, dünyanın bizden çok önce keşfettiği bir yetenek. Uzun yıllar Roma ve New York’ta yaşayan Ayhan Sicimoğlu, hayatını hep müzik yaparak kazanır. 2006 yılında posta adresini İstanbul yapan Sicimoğlu’nu İstanbul’da yakalamak yine de çok zor. Çünkü o SKY Türk ve İz TV’de geziseverleri ekran başına kitleyen Ayhan Sicimoğlu ve Renkler Programı’nın çekimleri için sürekli seyahatte. Sicimoğlu’nun programlarının en önemli özelliği gittiği yerleri sadece gezmekle kalmayıp adeta yaşaması ve içten anlatımıyla izleyenlere de o anı yaşatması. Müzik üzerine çalışmalarını da tüm hızıyla sürdüren Sicimoğlu Latin All Stars Grubu’yla konserler düzenliyor, Latin severleri bir araya topluyor. Kısaca Sicimoğlu’nu es geçmek mümkün değil çünkü Ayhan Sicimoğlu’nun müzisyen, gezgin, gurme, radyocu kimliklerinden mutlaka birisi ilginizi çekiyor. Çok yönlü sanatçımız Ayhan Sicimoğlu tüm içtenliğiyle sorularımızı yanıtladı.
Müzik tutkunuz ne zaman başladı, müziğe nasıl gönül verdiniz?
Müzikle Talas Amerikan Koleji’nde eğitim gördüğüm yıllarda tanıştım. 12 yaşındayken arkadaşlarımla bir grup kurarak davul çalmaya başlamıştım ve müziğe ilgim hiç bitmedi. İngiltere’de fotoğrafçılık eğitimi aldığım dönemde kafelerde, barlarda perküsyon çalıyordum ama önemli bir müzisyen değildim. Roma’ya bir fotoğraf çekimi ödevim için gittiğimde ünlü davulcu Toni Esposito’nun konseri vardı. Bir arkadaşım tanıyordu onu ve konserine gitmeyi teklif etti. Konser mekanı gençlerin kullandığı bir manastırdı. Sanat evi olarak kullanıyordu gençler manastırı, Toni Esposito’ya da bir prova, ders odası vermişlerdi. Toni de bunun karşılığında her yıl bir kere konser veriyordu. Ben de işte bu konsere denk gelmiştim. Çok güzel bir mekandı, dolunay vardı… Arkadaşım beni birden Toni Esposito’yla tanıştırdı ve perküsyon çaldığımı söyledi, çok şaşırdım ve bir anda kendimi sahnede buldum. O palmiye ağaçları, dolunay, kalabalık son derece büyülenmiştim… Konserden sonra Toni Esposito’ya konuştuk, beni turnesine çağırdı. İngiltere’ye döndüm ancak turne için telefon gelince pat diye İtalya’ya gittim ve beraber çok güzel bir İtalya turnesi yaptık. Sonra da müzik gruplarına katılmamı isteyince Roma’ya taşındım. Bu şekilde 76-81 yılları arasında Roma’da yaşadım. Benim İtalya’da bulunduğum dönem, Dolce Vita’nın bitiminin hemen ertesidir. Benim kaçırdığım dönemdir Dolce Vita…
Bu sırada Türkiye’yle ilişkileriniz nasıldı? Sık sık gidip gelebildiniz mi?
O zamanlarda Türkiye’ye çok az gelebildim. O sırada telefonla konuşmak bile çok zordu, telefon yazdırıyordunuz, beş saat aynı yerde oturmak zorundaydınız. Sabredip bağlanınca da bağıra çağıra konuşabiliyordunuz. Çok az uçak seferi vardı, hatta üç defa otomobille geldim. Türkiye’ye iki sefer döndüm. İlki 1981’de geldim ve askerlik yaptım. Kanarya Adaları’ndan gelip, Erzincan’da askerlik yapmıştım. 6 yıl New York’ta yaşadıktan sonra da Türkiye’ye geldim. Posta adresim Türkiye ama kesin dönüş yapmadım hala. New York’a bu sıralar çok sık gitmesem de gezilerim dışında Paris ve Roma’ya sık sık gidiyorum.
İtalya’da yaşamanın en güzel yanı sizce neydi?
İtalya’da yaşamanın güzelliği, Avrupa’nın ortasında olduğum için çok rahat gezme imkanı sağlanması. Çok güzel geziler yapmıştım. Mesela Kanarya Adaları’nda 6 ay yaşadım, DJ’lik yaptım yine müzikle para kazandım.
Ortamlara hızla adapte olmanızı sağlayan bir özelliğiniz de çok hızlı bir şekilde dil öğrenebilmeniz. Hangi dilleri biliyorsunuz?
Portekizce, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca biliyorum. Latince, Osmanlıca, Farsça, Rumca bilmek istediğim lisanlar. Eski Türkçe okumak ve anlamak istediğim için Osmanlıca ve Farsça bilmem gerekiyor.
“Ayhan Sicimoğlu’yla Renkler” nasıl gidiyor? Gideceğiniz yerleri, konuları siz mi seçiyorsunuz?
SKY Türk ve İz TV’de yayınlanmaya devam ediyor. Konularımı ve gideceğim yerleri yüzde yüz ben seçerim. Kameraman arkadaşımla beraber gidiyoruz. Genelde 4-5 gün sürüyor geziler ama bazen 10 güne kadar da çıkabiliyor.
İzleyicilerinizden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Gezi programlarına ve seyahat etmeye Türklerin ilgisi son yıllarda çok arttı. Gittiğim ülkelerde, olmadık yerlerde sık sık Türklere rastlıyorum. Hafta sonu yurtdışına geziler düzenlenmeye başlandı, uçaklar ucuzladı, imkanlar arttı. Türklerin bir tek vize sorunu oluyor ama gün geçtikçe biraz daha kolaylaşacak diye düşünüyorum. Ben de mesela hep Türk pasaportu kullandım, Amerikan veya İtalyan pasaportu alabilirdim ancak tercih etmedim.
Mazhar Alanson sizin için şarkı yazmış. Bir dönem fırtına gibi esen ‘Peki peki anladık’ şarkısının sözlerini ilk duyduğunuzda ne hissetmiştiniz?
Mazhar bana okumuştu İtalya’da. Çok komik geldi… Hemen düzenlemeye karar verdim ve tek gitarlı bir şarkıdan tuhaf ritimli bir şarkı çıktı ortaya.
2006 yılında Türkiye’deki ilk CD çalışmanız olan ‘Ayhan Sicimoğlu Friends and Family’i yaptınız. Yeni projelerinizi ne zaman dinleyeceğiz, nasıl farklılıklar olacak?
Yeni albüm için hazırlık içindeyim, 2010 yılı ilkbahar, yaz başı gibi çıkartmayı planlıyorum. İlk CD’me göre biraz daha etnik ve Türkçe ağırlıklı bir albüm olmasını planlıyorum ama işin mutfağına girince planlar biraz değişebiliyor. Hangi plak şirketiyle çalışacağım ise henüz belli değil.
Müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben Akdeniz Latini diyorum.
Grubunuz Latin All Stars’ı nasıl kurdunuz?
Perküsyon dersi vermemi istediler. 8-10 kişi derken 60 kişi ve 3-4 sınıf ders yapar olduk. İlk başta Taksim’de Uğur Yücel’in yerinde çalışmaya başladık. Ardından Maslak Venue ve Arnavutköy Eylül Bar’da dersler verdim. İlgiyi görünce Türklerden oluşan bir grup kurmak istedim ve ortaya Latin All Stars çıktı. 6 kişi olarak başladığımız grubumuz şu anda 10 kişi. Dönem dönem yabancı konuk sanatçılar da bize eşlik ediyor. Kısa sürede Avrupa’nın sayılı grupları arasında sayılmaya başladık, bu da bizi elbette çok memnun ediyor.
Yakın dönemde yapmayı planladıklarınız arasında neler var?
Yürüyüş yapmak istiyorum ama yapacak yer yok. Kaldırımlar çok bozuk yürümek çok zor… Eski Türkçe öğrenmek ve birçok kitap okumayı planlıyorum.
İzmir’de de değişik bir projeye imza attınız. Biraz bahseder misiniz?
Proje kapsamında 15 günde bir İzmir’e gittim. 12 kişilik bir topluluğa ‘Dünya medeniyetleri ve seyahatleri’ adında konferanslar verdim. Mesela birinci konferansta Peru’ydu konumuz. Peru’nun geleneksel yemek ve içkilerinden yaptım katılımcılarımıza. Tarihinden bahsettik, müziklerini dinledik, video, slayt şovlarla Peru’yu anlattım. Hindistan, Katmandu ve Küba da aynı şekilde bir konferans konumuz oldu.
Çok fazla seyahat ettiniz, yeni kültürler tanıdınız. Bu seyahatleriniz sırasında başınızdan geçen enterasan bulduğunuz bir anınızı okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Marco De Grasse adında Amerikan bir arkadaşım var. Birlikte seyahatlere çıkarız. Türkiye’den geri dönerken tekneyle tek başına gitmek istemedi. Patmos’a gitmek için kendisine yardımcı olacak bir denizci bulmamı rica etti. Denizci bulamayınca ben eşlik ettim Marco’ya. Hiç korkmam denizden ama bu yolda ilk defa korktum… Bir fırtınaya yakalandık, her şey kırıldı, tüm ipler koptu. Tam batmak üzereyken, yüzerek karaya çıktık ve bir adaya zor sığındık. Ada bir Yunan adasıydı ve adada sadece yaşlılar vardı çünkü tüm gençler denize çıkmış ve fırtınadan adaya dönememişlerdi. Yaşlılar da jeneratörü 3 gün boyunca çalıştıramamışlar, tüm balıklar bozulmuş, kokmuş. Yiyecek olarak geriye; peynir, yumurta ve ekmek kalmış. Ben jeneratöre bakmaya karar verdim ve kolay bir şekilde çalıştırdım. Ada halkı ‘ilk defa bir Türk bizi kurtardı, bir gün bizi bir Türk’ün kurtaracağına inanmazdık’ demişlerdi.
Anılarınızı bir kitapta toplamayı düşünüyor musunuz?
Yapmak lazım.
Unutamadığınız bir seyahatiniz var mı?
İtalya’dan arkadaşlarım Marco ve geçen sene bu zamanlar yaptığım seyahati hala unutamam.
Kızınız da sizin gibi müziğe gönül verenlerden. Bir opera sanatçısı. Zaman zaman birlikte çalışsanız da müziğinizi sevmediğini söylüyorsunuz.
Onun için varsa yoksa opera, bu konuda çok tutucu.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Çok uçuk görünen ama aslında klasik bir Türk’üm. Aile, memleket değerlerini sever ve korurum.
Sicimoğlu’nun sevdikleri; Osmanlı Tarihi, seyahat etmek, iyi yemek, yelken, müzik.
Sicimoğlu’nun sevmedikleri; Fast food, tekno müzik, futbol, kuralsız trafik, sigara, İstanbul tahribatı.
Kısa kısa
En sevdiğiniz yemek?
Uzakdoğu ve Batı sentezi yemekler
Yaşamaktan keyif aldığınız şehir?
New York - Manhattan
En son izlediğiniz film?
Kızım Ayşe’yle Ken Russell’ın Music Lovers’ını izledik.
En son okuduğunuz kitap?
Roger Crowley’nin Empires of the Sea kitabını okuyorum. Benim çok merak ettiğim Kanuni Sultan Süleyman zamanında Akdeniz’in hakimlerini anlatıyor.