*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Avrupada Astronominin Yeniden Doğuşu
astronominin doğuşu avrupada astronomi avrupa da astronominin yeniden doğuşu avrupada yeniden
İslâm dünyasında astronomi çalışmaları önemini yitirmeye başladığı sıralarda, Rönesansla beraber, Orta Avrupa bilim merkezi olma yolunda idi. Latinceye çevrilen kitaplardan astronomi öğrenilip, üniversitelerde okutuluyordu. Amaç denizcilerin yön ve konum saptama ihtiyaçları, dini günlerin belirlenmesi ve genel olarak takvimde düzenlemelerin yapılması ihtiyacıydı. Bu dönemde asıl gelişme gözlemsel değil kuramsal çalışmalarda olmuştur.
N. Copernicus, Yer ve diğer gezegenlerin Güneş etrafında düzgün dairesel hareket yaptıklarını, gök cisimlerinin günlük görünür hareketlerinin Yer'in dönmesinden kaynaklandığını düşünmüştür. Dairesel hareketin gözlemleri tam sağlamaması nedeniyle Güneş'in tam merkezde olmadığı yargısına varmıştır.
Ünlü astronom Tycho Brahe doğru bir Güneş sistemi modeli için çok duyarlı gözlemlere ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır. Kendi modeline göre, Ay ve Güneş, Yer'in etrafında, diğer gezegenler ise Güneş etrafında düzgün dairesel yörüngelerde dolanıyorlardı. T.Bracfte'nin öğrencisi J.Kepler, Brahe'nin gözlemlerini kullanarak Mars'ın yörüngesinin (odaklarından birinde Güneş olan) elips olduğunu bulmuştur. Sonradan tüm gezegenlerin böyle davrandığını hesaplamıştır. Kepler, halen yıldızların, Satürn yörüngesinin ötesinde dar bir bölgede olduklarına inanıyordu.
1610 yılında teleskop keşfedilmiştir. Mekaniğin kurucularından Galile teleskopunu kullanarak;
1)Jüpiter'in 4 uydusunu keşfetti,
2)Ay'ın haritasını yaparak yüzey şekillerini isimlendirdi,
3)Venüs'ün evrelerini gözledi,
4)Samanyolu’nun yıldızlardan oluştuğunu gördü,
5)Satürn gezegeninin kenarında çıkıntılar olduğunu gözledi (halka olduğunu fark edemedi),
6)Güneş lekelerinin gözlemlerinden, Güneş'in 26 günde bir dönme hareketi yaptığını
buldu.
Kepler ve Galile'den sonra astronomiye en büyük katkı Newton tarafından olmuştur. Kepler, gezegenleri yörüngelerinde tutan kuvvetin Güneş’ten kaynaklanan manyetik güç olduğunu kabul etmişti. Newton, Kepler kanunlarını kullanarak, bu kuvvetin gezegen-Güneş uzaklığının karesiyle ters orantılı olduğunu göstermiştir. Bu kuvvet evrensel kütle çekim kuvvetiydi.
Bu dönemde modern teleskoplar geliştirilmiş ve Paris'te, Greenwich'te ve Berlin'de gözlemevleri kurulmuştur. Yer-Güneş ve Mars-Güneş uzaklıkları hesaplanmıştır. 1706 yılında ilk kez bir kuyruklu yıldızın yörüngesi hesaplanarak kuyruklu yıldızların atmosferik olmadıkları onların bir gökcismi olduğu bulunmuştur.
17. ve 18. yüzyıllarda gözlemsel ve dinamik astronomi alanındaki ve 19. yüzyılda ortaya çıkan astrofizik alanındaki çalışmalar, 20. yüzyıl astronomisinin odak noktaları olmuştur. Artık 21. yüzyıla girdiğimiz günümüzde astronomlar, evrenin yapısını ortaya koyma çabası yanında evrende yalnız olup olmadığımız sorusuna yanıt aramaktadırlar.
İslâm dünyasında astronomi çalışmaları önemini yitirmeye başladığı sıralarda, Rönesansla beraber, Orta Avrupa bilim merkezi olma yolunda idi. Latinceye çevrilen kitaplardan astronomi öğrenilip, üniversitelerde okutuluyordu. Amaç denizcilerin yön ve konum saptama ihtiyaçları, dini günlerin belirlenmesi ve genel olarak takvimde düzenlemelerin yapılması ihtiyacıydı. Bu dönemde asıl gelişme gözlemsel değil kuramsal çalışmalarda olmuştur.
N. Copernicus, Yer ve diğer gezegenlerin Güneş etrafında düzgün dairesel hareket yaptıklarını, gök cisimlerinin günlük görünür hareketlerinin Yer'in dönmesinden kaynaklandığını düşünmüştür. Dairesel hareketin gözlemleri tam sağlamaması nedeniyle Güneş'in tam merkezde olmadığı yargısına varmıştır.
Ünlü astronom Tycho Brahe doğru bir Güneş sistemi modeli için çok duyarlı gözlemlere ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır. Kendi modeline göre, Ay ve Güneş, Yer'in etrafında, diğer gezegenler ise Güneş etrafında düzgün dairesel yörüngelerde dolanıyorlardı. T.Bracfte'nin öğrencisi J.Kepler, Brahe'nin gözlemlerini kullanarak Mars'ın yörüngesinin (odaklarından birinde Güneş olan) elips olduğunu bulmuştur. Sonradan tüm gezegenlerin böyle davrandığını hesaplamıştır. Kepler, halen yıldızların, Satürn yörüngesinin ötesinde dar bir bölgede olduklarına inanıyordu.
1610 yılında teleskop keşfedilmiştir. Mekaniğin kurucularından Galile teleskopunu kullanarak;
1)Jüpiter'in 4 uydusunu keşfetti,
2)Ay'ın haritasını yaparak yüzey şekillerini isimlendirdi,
3)Venüs'ün evrelerini gözledi,
4)Samanyolu’nun yıldızlardan oluştuğunu gördü,
5)Satürn gezegeninin kenarında çıkıntılar olduğunu gözledi (halka olduğunu fark edemedi),
6)Güneş lekelerinin gözlemlerinden, Güneş'in 26 günde bir dönme hareketi yaptığını
buldu.
Kepler ve Galile'den sonra astronomiye en büyük katkı Newton tarafından olmuştur. Kepler, gezegenleri yörüngelerinde tutan kuvvetin Güneş’ten kaynaklanan manyetik güç olduğunu kabul etmişti. Newton, Kepler kanunlarını kullanarak, bu kuvvetin gezegen-Güneş uzaklığının karesiyle ters orantılı olduğunu göstermiştir. Bu kuvvet evrensel kütle çekim kuvvetiydi.
Bu dönemde modern teleskoplar geliştirilmiş ve Paris'te, Greenwich'te ve Berlin'de gözlemevleri kurulmuştur. Yer-Güneş ve Mars-Güneş uzaklıkları hesaplanmıştır. 1706 yılında ilk kez bir kuyruklu yıldızın yörüngesi hesaplanarak kuyruklu yıldızların atmosferik olmadıkları onların bir gökcismi olduğu bulunmuştur.
17. ve 18. yüzyıllarda gözlemsel ve dinamik astronomi alanındaki ve 19. yüzyılda ortaya çıkan astrofizik alanındaki çalışmalar, 20. yüzyıl astronomisinin odak noktaları olmuştur. Artık 21. yüzyıla girdiğimiz günümüzde astronomlar, evrenin yapısını ortaya koyma çabası yanında evrende yalnız olup olmadığımız sorusuna yanıt aramaktadırlar.