*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
“anonİm TÜrkÜler” Ve “beste TÜrkÜler”
türkü isimleri türkülerin isimleri türküler türkü ve sözleri repertuarı
“Anonim” kelimesi “sıfat”tır1, yani eserin niteliğini belirtmek için kullanılır, Fransızca “anonyme” kelimesinden gelir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Adı sanı bilinmeyen, Çok ortaklı, yazanı, yapanı, söyleyeni bilinmeyen (eser) olarak tarif edilmiştir. Yine, Türkü: Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume: Beste: Bir müzik eserini oluşturan ezgilerin bütünü olarak tarif edilmiştir.
Halkın içinde söylenen, halkın malı olmuş fakat bestekarı bilinmeyen türkülere “Anonim Türkü” denilmektedir.
Türkü’nün söz ve müziği -genellikle- bir kişi tarafından üretilir. Fakat sözü başkasına, müziği başkasına ait türküler de vardır. Bir grup insanın bir araya gelip de birlikte bir türkü yaptıkları pek vaki değildir. İşte bu nedenle “Anonim” kavramı, türkünün bir kişi tarafından yapıldığını reddetmekten ziyade, Türkünün sahibinin belli olmadığı ve çok kişi tarafından benimsendiği, türküyü seven kişilerin on türküye bazı katkılarda bulunduğu anlamında kullanılması gerekir. Bir başka ifade ile “Türkülerin sahibinin belli olmaması, türküyü bir topluluğun birlikte yaptığı anlamına gelmez.”
Kişi türküyü, ya irticalen (doğmaca) üretir veya belli bir zaman dilimi içinde düşünerek sözlerini, ezgisini üretir. Her halükarda “Türkü; bir kişinin fikir mahsulü olarak ortaya çıkar”. Türkü, halk tarafından sevilirse belli bir zaman diliminden sonra topluma mal olur. .
Bir türkünün sevilmesi yaygınlaşması için o eseri dinleyenlerin duygu ve düşünceleriyle örtüşmesi gerekir. Aksi halde eser, bir müddet sonra unutulup gider. İşte türkünün sevilerek halk tarafından benimsenmesi ile “anonimleşme” süreci başlar. Onu seven benimseyen toplum, bazen türküye bir şeyler katar. Bazen de türküyü olduğu gibi sever. Böylece bir ferdin fikri mahsulü olarak ortaya çıkan bir eser halkın malı olur. “Anonimleşir”. Aşık Veysel’in “Benim sadık yarim kara topraktır” türküsünde veya Abdullah Balak’ın “ Fadile”, Bedran Kırmızı’nın “Tosunu”, Bedir Çağlayan’ın “Dolana ay dolana”, Cemil Cankat’ın” Gitti canımın cananı” “Mehmet Özbek’in “Gözlerin Fettan Güzel”, Abdurrahim Karkoç’un “Mihriban” , Arif Çelik’in “Pala Remzi” türkülerinde olduğu gibi. Mevcut görüşe göre bu eserlerin sahibi belli olduğuna göre bunlara “anonim” dememiz mümkün değildir. Hal böyle iken TRT ‘de Emrah, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Seyrani, Sümmani ve daha birçok ozanın sözlerinin yer aldığı türküler var. Sahibi belli diye bunları da “Türkü” saymayın.., Anonim değil diye bunları da repertuar listeden çıkarın (!)
Eğer “Anonim” kelimesini sahibi belli olmayan” anlamında kullanırsak elbetteki Karacaoğlan, Emrah gibi söz yazarı bilinen türküler “anonim” değildir. Yani bu türkülerin sahipleri bellidir. Fakat “anonim” kelimesini eşittir “türkü” olarak ağlılar ve anonim olmayan eserlerin türkü olarak kabul edilmeyeceği sonucunu çıkarırsak, ben bu görüşe katılmam. Çünkü yukarıda –ve daha birçok örnek sayabileceğim- eser sahibi belli olsa format olarak “türkü”dür. Sözleri ile edebi olarak türkü kalıbındadır. Ezgi olarak da türkü formundadır. O zaman şu sonucu ortaya koyabiliriz. “Bir müzik eserine türkü diyebilmek için, sahibinin belli olup olmamasına değil, türkünün söz ve ezgi yapısına bakmamız gerekir.”
TRT yıllardan beri sadece “anonim” türküleri repertuarına alır. Sahibi belli olan “İngiliz (!)” eserleri saf dışı bırakır. Fakat TRT’nin bu tutumu zaman zaman çok ince bir taktikle aşılır. Şöyle ki: Eser sahibi söz-müzik benim derse eseri TRT repertuarından geçmeyeceğini bildiğinden Türkünün repertuardan geçmesi için kendinin bestelediği türküsüne sahip çıkmaz ben “bu türküyü yaşlı birinden duydum veya ustalarımdan dinledim” der. Böylece o türkü anonim türkü olarak TRT repertuarına alınır. Türkünün söz ve müziğini yapan kişi, türkünün “Kaynak kişi”si olarak kayıtlara geçer. TRT repertuarında buna örnek çok eser vardır. Şu andaki mevzuata göre kaynak kişilere derlemecilere telif ödenmemektedir. –bu uygulama da yanlıştır- Eserini TRT’ye kaynak kişi olarak kaydettiren kişi, eserinin telifini alabilmek için aynı türküyü MESAM’a söz-müzik kendine ait olarak kaydettirir. MESAM ve TRT kayıtları karşılaştırıldığında buna örnek çok eser olduğu görülecektir.
İşte bu ve bunun gibi çarpıklıkların nedeni “anonim-sahibi belli olmayan ” eserlerin “Türkü” olarak kabul edilmesi, “beste-sahibi belli olan” eserlerin türkü olarak kabul edilmemesidir.
Bana göre böyle bir ayrım yanlıştır. Dün olduğu gibi bugünde insanlar ayrılıklarını, özlemlerini, acılarını, sevinçlerini, özlemlerini dizelere dökmekte ve bunları bestelemektedirler. Konular, kavramlar, anlayışlar değişse de “türkü yakma” geleneği dün olduğu gibi bugün de devam etmektedir. Dün, isimlerini öne çıkarmayan veya zaman içinde unutulan bestekarlar yerine, bugün bestelendiği eseri notere tasdik ettirilen, MESAM’a kaydettirilen bestekârlar dönemindeyiz. Çünkü işin içine telif ücreti meselesi girmiştir. O halde biz bir esere türkü diyebilmek için, sahibinin belli olup olmamasına değil. Söz ve müziğinin türkü formunda olup olmadığına bakmamız gerekir..
Buna göre; Türkünün tarifini şöyle yapabiliriz. “Edebi açıdan, söz ve biçim olarak türkü türünde yazılmış, müziği de geleneksel türkü formunda olan bütün eserlere Türkü denir.” Anonim ve beste türkülerin de biri birinden ayrılması için türküleri şöyle sınıflandırabiliriz. Türküler; “Anonim türküler (Sahibi belli olmayan türküler) ve Beste türküler (Sahibi belli olan türküler) diye ikiye ayrılır.”
Abuzer Akbıyık
Günümüz bir kısım müzik otoriteleri; sahibi bilinmeyen (anonim) ezgilere “türkü” demektedir. Sahibi belli olan, (söz ve müziğini yapanı bilinen) ezgilere de “beste” denmektedir. Bu tür eserlere bazen de “türkü formunda yazılmış beste” tabiri kullanılmaktadır. Bir başka ifade ile eserin sahibi belli değilse “Türkü”, belli ise “Beste” tabiri kullanılmaktadır. Ben bu görüşe katılmıyorum. Neden, derseniz: konuyu bu yazımda izah etmeye çalışacağım.
“Anonim” kelimesi “sıfat”tır1, yani eserin niteliğini belirtmek için kullanılır, Fransızca “anonyme” kelimesinden gelir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Adı sanı bilinmeyen, Çok ortaklı, yazanı, yapanı, söyleyeni bilinmeyen (eser) olarak tarif edilmiştir. Yine, Türkü: Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume: Beste: Bir müzik eserini oluşturan ezgilerin bütünü olarak tarif edilmiştir.
Halkın içinde söylenen, halkın malı olmuş fakat bestekarı bilinmeyen türkülere “Anonim Türkü” denilmektedir.
Türkü’nün söz ve müziği -genellikle- bir kişi tarafından üretilir. Fakat sözü başkasına, müziği başkasına ait türküler de vardır. Bir grup insanın bir araya gelip de birlikte bir türkü yaptıkları pek vaki değildir. İşte bu nedenle “Anonim” kavramı, türkünün bir kişi tarafından yapıldığını reddetmekten ziyade, Türkünün sahibinin belli olmadığı ve çok kişi tarafından benimsendiği, türküyü seven kişilerin on türküye bazı katkılarda bulunduğu anlamında kullanılması gerekir. Bir başka ifade ile “Türkülerin sahibinin belli olmaması, türküyü bir topluluğun birlikte yaptığı anlamına gelmez.”
Kişi türküyü, ya irticalen (doğmaca) üretir veya belli bir zaman dilimi içinde düşünerek sözlerini, ezgisini üretir. Her halükarda “Türkü; bir kişinin fikir mahsulü olarak ortaya çıkar”. Türkü, halk tarafından sevilirse belli bir zaman diliminden sonra topluma mal olur. .
Bir türkünün sevilmesi yaygınlaşması için o eseri dinleyenlerin duygu ve düşünceleriyle örtüşmesi gerekir. Aksi halde eser, bir müddet sonra unutulup gider. İşte türkünün sevilerek halk tarafından benimsenmesi ile “anonimleşme” süreci başlar. Onu seven benimseyen toplum, bazen türküye bir şeyler katar. Bazen de türküyü olduğu gibi sever. Böylece bir ferdin fikri mahsulü olarak ortaya çıkan bir eser halkın malı olur. “Anonimleşir”. Aşık Veysel’in “Benim sadık yarim kara topraktır” türküsünde veya Abdullah Balak’ın “ Fadile”, Bedran Kırmızı’nın “Tosunu”, Bedir Çağlayan’ın “Dolana ay dolana”, Cemil Cankat’ın” Gitti canımın cananı” “Mehmet Özbek’in “Gözlerin Fettan Güzel”, Abdurrahim Karkoç’un “Mihriban” , Arif Çelik’in “Pala Remzi” türkülerinde olduğu gibi. Mevcut görüşe göre bu eserlerin sahibi belli olduğuna göre bunlara “anonim” dememiz mümkün değildir. Hal böyle iken TRT ‘de Emrah, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Seyrani, Sümmani ve daha birçok ozanın sözlerinin yer aldığı türküler var. Sahibi belli diye bunları da “Türkü” saymayın.., Anonim değil diye bunları da repertuar listeden çıkarın (!)
Eğer “Anonim” kelimesini sahibi belli olmayan” anlamında kullanırsak elbetteki Karacaoğlan, Emrah gibi söz yazarı bilinen türküler “anonim” değildir. Yani bu türkülerin sahipleri bellidir. Fakat “anonim” kelimesini eşittir “türkü” olarak ağlılar ve anonim olmayan eserlerin türkü olarak kabul edilmeyeceği sonucunu çıkarırsak, ben bu görüşe katılmam. Çünkü yukarıda –ve daha birçok örnek sayabileceğim- eser sahibi belli olsa format olarak “türkü”dür. Sözleri ile edebi olarak türkü kalıbındadır. Ezgi olarak da türkü formundadır. O zaman şu sonucu ortaya koyabiliriz. “Bir müzik eserine türkü diyebilmek için, sahibinin belli olup olmamasına değil, türkünün söz ve ezgi yapısına bakmamız gerekir.”
TRT yıllardan beri sadece “anonim” türküleri repertuarına alır. Sahibi belli olan “İngiliz (!)” eserleri saf dışı bırakır. Fakat TRT’nin bu tutumu zaman zaman çok ince bir taktikle aşılır. Şöyle ki: Eser sahibi söz-müzik benim derse eseri TRT repertuarından geçmeyeceğini bildiğinden Türkünün repertuardan geçmesi için kendinin bestelediği türküsüne sahip çıkmaz ben “bu türküyü yaşlı birinden duydum veya ustalarımdan dinledim” der. Böylece o türkü anonim türkü olarak TRT repertuarına alınır. Türkünün söz ve müziğini yapan kişi, türkünün “Kaynak kişi”si olarak kayıtlara geçer. TRT repertuarında buna örnek çok eser vardır. Şu andaki mevzuata göre kaynak kişilere derlemecilere telif ödenmemektedir. –bu uygulama da yanlıştır- Eserini TRT’ye kaynak kişi olarak kaydettiren kişi, eserinin telifini alabilmek için aynı türküyü MESAM’a söz-müzik kendine ait olarak kaydettirir. MESAM ve TRT kayıtları karşılaştırıldığında buna örnek çok eser olduğu görülecektir.
İşte bu ve bunun gibi çarpıklıkların nedeni “anonim-sahibi belli olmayan ” eserlerin “Türkü” olarak kabul edilmesi, “beste-sahibi belli olan” eserlerin türkü olarak kabul edilmemesidir.
Bana göre böyle bir ayrım yanlıştır. Dün olduğu gibi bugünde insanlar ayrılıklarını, özlemlerini, acılarını, sevinçlerini, özlemlerini dizelere dökmekte ve bunları bestelemektedirler. Konular, kavramlar, anlayışlar değişse de “türkü yakma” geleneği dün olduğu gibi bugün de devam etmektedir. Dün, isimlerini öne çıkarmayan veya zaman içinde unutulan bestekarlar yerine, bugün bestelendiği eseri notere tasdik ettirilen, MESAM’a kaydettirilen bestekârlar dönemindeyiz. Çünkü işin içine telif ücreti meselesi girmiştir. O halde biz bir esere türkü diyebilmek için, sahibinin belli olup olmamasına değil. Söz ve müziğinin türkü formunda olup olmadığına bakmamız gerekir..
Buna göre; Türkünün tarifini şöyle yapabiliriz. “Edebi açıdan, söz ve biçim olarak türkü türünde yazılmış, müziği de geleneksel türkü formunda olan bütün eserlere Türkü denir.” Anonim ve beste türkülerin de biri birinden ayrılması için türküleri şöyle sınıflandırabiliriz. Türküler; “Anonim türküler (Sahibi belli olmayan türküler) ve Beste türküler (Sahibi belli olan türküler) diye ikiye ayrılır.”