Almak için kirletilen şeyin adına aşk demeyin
.
İstanbul’da bir semt Üsküdar ve kalbinde bir mahalle Selimiye. Çoğumuz kışlasından biliriz. Ben sokaklarında büyüdüm. Aslında Selimiye’de değil, Çiçekçi’de. Yan yana iki mahalledir. Ama orada yaşayanlar Üsküdarlıyım demez Selimiyeliyim der.
Sabah uyanıp işe giderken yolda hala birbirine selam verenlerin, herkesin komşusunu tanıdığı bir semt. Elbette eskiye göre değişmiştir, ama en bozulmamış, dokusunu, kokusunu koruyan yer.
Orada doğmanın sihrinden midir, kök salar mahalle sakinleri. Orda evlenir, orda yaşlanırlar. Yıllar sonra gittiğinde bile aynı adres, aynı apartmanda bulursun çoğunu. Gidenler olmuştur ancak çoğu gitmez, gidemez…
17 yıldır sahneye çıkıyorum, hatta bu sene 18 galiba. Gece hayatının geçirdiği evrimi, nerden nereye geldiğimizi sahneden izlemek başkadır. Kimsenin göremediklerini, yaşamadıklarını, duyamayacaklarını bilirim. Haftada ortalama 200 kişiden, kaç insan gördüm, saysam olmaz. İnsanlar değişti, ilişkiler, aşklar, dostluklar, yalnızlıklar bile değişti. Değişmeyen, kirlenmeyen onlar kaldı. Selimiye’nin erkekleri…
Bekir, Ziya, Ufuk, Ökkeş ve diğerleri. Onlar küçük dünyalarını kirletmediler. Adam gibi adam deyimi kimseye onlar kadar yakışmadı sanırım. Kahve kültürünün hala yaşandığı, cafeye terfi etmemiş dostlarım benim. Oraya kahve demek yanlış bile olabilir. Klüp demeli aslında. Gidecek çok yerleri vardı, onlar kalelerini terk etmediler. Selimiye Kışlası gibi hep durdular yerlerinde. Tatlı kavgaları, sürtüşmeleri oldu ama kimse uzun süre küs kalamaz o semtte. Mesela gecenin üçünde, kadın olarak tek başına yürüyüp geçersin, başına bir şey gelmez Selimiye’de. Kimse yoksa Ökkeş parkta oturuyordur. Tanısın, tanımasın önce o sahip çıkar sana. Bacısındır, ablasındır. ( Ve Ökkeş bu yazıyı okuyorsan eğer, sen anlarsın, Ölümüne kankayız!)
Erkekliğin kitabı yazılacaksa eğer, onlara sorulmalı. Bekir gibi bir adamdan dinlenmeli dostluğun anlamı, silah çekseler önünde duran, her kavganda fark etmeden yanında biten, adaleti her türlü tartışmada üstün tutan, haksızlığa gelemeyen Karadeniz’in fırtınası. Ziya anlatmalı eşini 20 yıl hiç eksilmeden nasıl sever bir adam. Ailesine, çocuklarına, karısına olan bağlılığı. Bir karım der, yüz kere daha adını söyler yüreği ve vefa duygusu hiç eksilmemiş, kadir bilenlerden biri. Ufuk, efendiliğin, saygının simgesi gibidir. Bir kahkaha atar, istemesen de gülersin. Hastalansan, yalnızsan önce o biter yanında. Elinden gelmeyeni yapan adam gibi adamdır o da.
Bu adamları ki hepsine vefa borcum vardır, anlatmamın sebebi; adamlıklarının yanında duran kimsenin görmediği yürekleri. Aşk onlara çok yakışır, kimse bilmez o ayrı. En fazla efkarlı bir rakı sofrasında, yürek acısı niyetine anlatılan, sabah ayılınca herkesin unuttuğu bir hikaye olarak kalır. Hani hepimizin özlediği, özendiği, aradığı adamlardır onlar. Ama ellerinde çiçeklerle kapıya gelmelerini beklemeyin. Gözlerinden anlamazsanız sevgilerini, duymak için çok beklersiniz. Diğer sahte aşıklar gibi, seni seviyorum diyip, ertesi gün ortadan kaybolanlara benzemezler. Kıskanırlar, sahip çıkarlar, kadın olduğunu hissedersin yanlarında. Çok öyle modern ve seviyeli ilişkiye falan basmaz akılları. Onlar ekmeğini taştan çıkarırlar. Kadın gibi kadın isterler, yüreklerine karşılık. Kahpeliği, şerefsizliği bilmeyen, incitmeden, gizli gizli çok seven adamlar. Önce insandırlar. Sonra iyi dost, sonra sevdalı olurlar. Kolay kolay kül yutmazlar, o büyüklükte mangalınız varsa ona uyacak yürekleri de vardır, korkmayın.
Onlar her kadını onurla taşırlar da, kaç kadının onları sırtlanacak gönülleri vardır, onu sormayın.
Selimiye’nin erkekleri, adamdırlar, kök saldılar, savundular, sustular, gitmediler, dik durdular ama en önemlisi aşkın değerini bildiler. Yürekleri temiz kaldı, sevdalarını korudular….
Dün gece yemek yerken, sohbet aşka, ilişkilere, evliliklere geldi. Hepimizin fikri vardı. Konuştuk, tartıştık. Ama son cümleyi koydu Ziya, üstüne söylenecek söz kalmadı: “ Aşk sadece vermektir, almak için kirletilen şeyin adına aşk demeyin!”
Candan Ünal
İstanbul’da bir semt Üsküdar ve kalbinde bir mahalle Selimiye. Çoğumuz kışlasından biliriz. Ben sokaklarında büyüdüm. Aslında Selimiye’de değil, Çiçekçi’de. Yan yana iki mahalledir. Ama orada yaşayanlar Üsküdarlıyım demez Selimiyeliyim der.
Sabah uyanıp işe giderken yolda hala birbirine selam verenlerin, herkesin komşusunu tanıdığı bir semt. Elbette eskiye göre değişmiştir, ama en bozulmamış, dokusunu, kokusunu koruyan yer.
Orada doğmanın sihrinden midir, kök salar mahalle sakinleri. Orda evlenir, orda yaşlanırlar. Yıllar sonra gittiğinde bile aynı adres, aynı apartmanda bulursun çoğunu. Gidenler olmuştur ancak çoğu gitmez, gidemez…
17 yıldır sahneye çıkıyorum, hatta bu sene 18 galiba. Gece hayatının geçirdiği evrimi, nerden nereye geldiğimizi sahneden izlemek başkadır. Kimsenin göremediklerini, yaşamadıklarını, duyamayacaklarını bilirim. Haftada ortalama 200 kişiden, kaç insan gördüm, saysam olmaz. İnsanlar değişti, ilişkiler, aşklar, dostluklar, yalnızlıklar bile değişti. Değişmeyen, kirlenmeyen onlar kaldı. Selimiye’nin erkekleri…
Bekir, Ziya, Ufuk, Ökkeş ve diğerleri. Onlar küçük dünyalarını kirletmediler. Adam gibi adam deyimi kimseye onlar kadar yakışmadı sanırım. Kahve kültürünün hala yaşandığı, cafeye terfi etmemiş dostlarım benim. Oraya kahve demek yanlış bile olabilir. Klüp demeli aslında. Gidecek çok yerleri vardı, onlar kalelerini terk etmediler. Selimiye Kışlası gibi hep durdular yerlerinde. Tatlı kavgaları, sürtüşmeleri oldu ama kimse uzun süre küs kalamaz o semtte. Mesela gecenin üçünde, kadın olarak tek başına yürüyüp geçersin, başına bir şey gelmez Selimiye’de. Kimse yoksa Ökkeş parkta oturuyordur. Tanısın, tanımasın önce o sahip çıkar sana. Bacısındır, ablasındır. ( Ve Ökkeş bu yazıyı okuyorsan eğer, sen anlarsın, Ölümüne kankayız!)
Erkekliğin kitabı yazılacaksa eğer, onlara sorulmalı. Bekir gibi bir adamdan dinlenmeli dostluğun anlamı, silah çekseler önünde duran, her kavganda fark etmeden yanında biten, adaleti her türlü tartışmada üstün tutan, haksızlığa gelemeyen Karadeniz’in fırtınası. Ziya anlatmalı eşini 20 yıl hiç eksilmeden nasıl sever bir adam. Ailesine, çocuklarına, karısına olan bağlılığı. Bir karım der, yüz kere daha adını söyler yüreği ve vefa duygusu hiç eksilmemiş, kadir bilenlerden biri. Ufuk, efendiliğin, saygının simgesi gibidir. Bir kahkaha atar, istemesen de gülersin. Hastalansan, yalnızsan önce o biter yanında. Elinden gelmeyeni yapan adam gibi adamdır o da.
Bu adamları ki hepsine vefa borcum vardır, anlatmamın sebebi; adamlıklarının yanında duran kimsenin görmediği yürekleri. Aşk onlara çok yakışır, kimse bilmez o ayrı. En fazla efkarlı bir rakı sofrasında, yürek acısı niyetine anlatılan, sabah ayılınca herkesin unuttuğu bir hikaye olarak kalır. Hani hepimizin özlediği, özendiği, aradığı adamlardır onlar. Ama ellerinde çiçeklerle kapıya gelmelerini beklemeyin. Gözlerinden anlamazsanız sevgilerini, duymak için çok beklersiniz. Diğer sahte aşıklar gibi, seni seviyorum diyip, ertesi gün ortadan kaybolanlara benzemezler. Kıskanırlar, sahip çıkarlar, kadın olduğunu hissedersin yanlarında. Çok öyle modern ve seviyeli ilişkiye falan basmaz akılları. Onlar ekmeğini taştan çıkarırlar. Kadın gibi kadın isterler, yüreklerine karşılık. Kahpeliği, şerefsizliği bilmeyen, incitmeden, gizli gizli çok seven adamlar. Önce insandırlar. Sonra iyi dost, sonra sevdalı olurlar. Kolay kolay kül yutmazlar, o büyüklükte mangalınız varsa ona uyacak yürekleri de vardır, korkmayın.
Onlar her kadını onurla taşırlar da, kaç kadının onları sırtlanacak gönülleri vardır, onu sormayın.
Selimiye’nin erkekleri, adamdırlar, kök saldılar, savundular, sustular, gitmediler, dik durdular ama en önemlisi aşkın değerini bildiler. Yürekleri temiz kaldı, sevdalarını korudular….
Dün gece yemek yerken, sohbet aşka, ilişkilere, evliliklere geldi. Hepimizin fikri vardı. Konuştuk, tartıştık. Ama son cümleyi koydu Ziya, üstüne söylenecek söz kalmadı: “ Aşk sadece vermektir, almak için kirletilen şeyin adına aşk demeyin!”
Candan Ünal
Son düzenleme: